Kapitalizmin, dünya
üzerinde bulunabilme ihtimali olan üç ideolojiden biri olduğunu biliyoruz; hayata,
hayatın öncesine ve hayatın sonrasına bir bakış ortaya koyan, nereden geldim,
nereye gidiyorum, niçin varım sorularına cevap veren üç ideolojiden biri olduğunu
biliyoruz. Diğer iki ideolojinin de, şu anda dünya üzerinde tatbik edilmeyen,
edilemeyen sosyalizm ve İslâm olduğunu biliyoruz. Bu makalemizde, kapitalizmin
iktisadi yaklaşımını, toplumları nasıl fakirleştirdiğini ele aldıktan sonra,
aslında bundan da daha önemlisi insanları nasıl insanlıktan çıkardığını, insana
dair ne varsa yok ettiğini ele alıyor olacağız.
Kapitalizm,
ekonomide parasal döngünün ne olursa olsun dönmesi gerektiğini, ne olursa olsun
tüketimin artmasının gerektiğini ve bu yüksek tüketim ürünlerinin üretilmesi
sürecinde kârı artırmak için işçi maliyeti, taşımacılık maliyeti vb. gibi
maliyetlerin en aza çekilmesini savunur.
Kapitalizmin
maliyeti düşürme tutumu ve tüketimin artması için üretimin artmasını sağlaması
birtakım bozukluklar ortaya çıkarmıştır. Maliyet düşme sürecinde çalışan
insanlara az para verilmesi ve üretilen ürünün çok satılması yani çok tüketimi
ile ürünlerin pahalılaşması toplumda ekonomik sınıfların arasının açılmasına
sebep olmuştur. Üretilen ürünün çok satılması satış fiyatının artmasına sebep
olur. Aynı zamanda üretimde çalışan nüfusa verilen para fiyatları artan bu
ürünler ile aynı miktarda artmaması sebebiyle fakirlik de artmış oluyor.
Yani hayatın
pahalanma hızına çalışanların aldıkları paradaki zaman içindeki artış miktarı,
hızı yetişemiyor. Üretilen çok satıldığı için üretici daha da zenginleşiyor.
Çalışan bu hıza yetişemediği için (yetiştirilmediği için) fakirleşiyor. Böylece
ekonomik yöntem olarak kapitalizmi benimseyen bölge veya ülkelerde bu ayarın
uygun yapılmaması durumunda bulunulan bölgede veya ülkede zengin ve fakir nüfus
artarken orta sınıf yok oluyor. Orta sınıf genel olarak hizmet bölümünde olduğu
için de ülkedeki işleyiş zarar görüyor.
Bu sonuca etki eden
diğer bir sebep ise borçlanmadır. Dünya çapında ortalama borçlanma giderek
artmaktadır ve yeni doğan nesil bu borçlanmayı bir nevi rezonans görevi görüp
fazlasıyla bir sonraki nesle aktarıyor. Türkiye’de fakir oranı ile zengin oranı
farkı giderek açılmaktadır.
Genel olarak, zaten
herkesin dilinden bunu duyabilirsiniz. Zengin daha da zenginleşiyor, fakir daha
da fakirleşiyor. Aslında kısaca, işin özeti bu. Şimdi biz, kapitalizmin insanı
insanlıktan çıkarması konusuna geçiş yapalım.
Okuduğumuzda
gözlerimize, duyduğumuzda kulaklarımıza inanamadığımız haberler alıyoruz. Bu da
yapılır mı dediğimiz her şeyin aslında olduğunu ve toplumları da artık tahrik
etmediğini, harekete geçirmediğini, hiçbir tepki uyandırmadığını görüyoruz.
Üzülüyoruz, kahroluyoruz ama kapitalist sistem yenilerini üretmeye yorulmuyor, toplumu
bozmaya, insanı insanlıktan çıkarmaya, insana dair ne varsa yok etmeye devam
ediyor. Çünkü işi bu.
Dünyanın en pahalı
giyim markalarına üretim yapan Bangladeşli tekstil işçilerinin yüzde 64’ü,
temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek ücret kazanmıyor. Kapitalizmin ölçüsü
menfaat. Onun insanlara, eşyalara, vakıalara bakışı kendi maslahatı ile
ilişkilidir. Onun menfaatine uygun bir durum söz konusu ise vakıaya bakışı
cansız bir eşyanın, canlı bir insandan farksız oluşudur.
Kapitalizme göre nizamının canlılığını koruması kaosa, rekabete, zengin ve
fakir sınıfına, sermaye ve insani olarak sömürüye bağlıdır. Dolayısıyla bu
durumlar yani bir insan olarak bir işçinin yapmış olduğu iş ne koşulda olursa
olsun, sonuçları neler doğurursa doğursun hak ettiği ücreti alamaması
kapitalizm açısından sorun değil sonuçtur. Zira onun ölçüsü ve çıkarı
bakımından hayata ve insana bakış açısı yalnızca menfaattir, başka değil.
Kapitalizmin
tatbikiyle oluşan ruhi, fikrî, ahlaki ve maddi çöküntüler bu toplumlar için
geçerlidir. Dolayısıyla suç işleme ve toplumsal huzursuzluk üst seviyededir.
Adana'da işitme
engelli bir genç, 4 kişi tarafından dolmuşta öldüresiye dövüldü. Hastaneden
çıkıp evine gitmek için dolmuşa binen bu engelli genç, dolmuşta üniversite
öğrencisi 4 genç tarafından saldırıya uğradı. Tahammülsüzlükte sınır tanımayan
insanlık, kendisini ifade etmekte aciz olan engelli bir vatandaşı öldüresiye
darp etti. Bu öfke patlaması kime? Toplumun içerisinde bulunduğu bu psikolojik
bunalım neden var? İnsanlar konuşarak çözüme kavuşturacağı meseleyi, neden
güçsüz olana, kaba kuvvet uygulayarak halletme yoluna gidiyor?
Denizli’nin Çal
ilçesinde yalnız yaşayan Ümmü Coşdan (75), oğlunun arkadaşı olduğunu söyleyerek
su içme bahanesiyle evine giren bir kişi tarafından öldüresiye dövülerek,
boynundaki altın çalındı. İçerisinde bulunduğumuz toplumun üzerine tatbik
edilen kapitalist nizam haydut, gözü dönmüş, üç beş kuruş elde edebilmek adına
yaşlı insanları hedef alan nesiller yetiştiriyor. Beşer eliyle oluşturulmuş
kanun ve nizamlar insanlarda caydırıcılık oluşturmuyor, gençler ahiret endeksli
bir bakış açısıyla yetiştirilmiyor.
Yeryüzünde meydana
gelen olayları yakından izliyorsunuz. Hep birlikte görüyoruz ki, özellikle
Müslümanlar dünyanın birçok yerinde her türlü eziyete ve işkencelere maruz
kalıyorlar. Böylesine insanlık dışı muamelelere karşı insanlık âlemi, dini,
ırkı, rengi ve dili ne olursa olsun kesinlikle seyirci kalmaması gerekirken,
maalesef bunca zulüm ve işkenceler karşısında susuyor ve sadece seyretmekle
yetiniyor.
Peki, ya biz
Müslümanlar, her türlü zulme ve işkenceye maruz kalan, din, can, akıl, nesil ve
mallarına tecavüz edilen, hiçbir savunması ve savunanı kalmamış olan
dindaşlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyor muyuz?
Google’a “insanlık
dramı” yazıyorum. Çıkan sonuçlar hep İslâmi beldeler. Musul’da insanlık dramı,
Arakan’da insanlık dramı, Libya'da sığınma kamplarında insanlık dramı,
Suriye’de insanlık dramı, Somali’de insanlık dramı, Yemen’de insanlık dramı… Ancak,
asıl insanlık dramını akılları tutulmaya uğramış Müslümanlar yaşıyor, çünkü
kapitalizm onları etkilemiş, kapitalizm insani değerlere dair onlardaki her
şeyi almış. Bakışları sadece menfaat olmuş.
Hatırlarsınız,
Bağdat Caddesi’ndeki bir kafede bir patlama meydana geliyor. Görüntülere göre
patlamadan sadece bir kaç dakika önce içeride birçok müşteri bulunuyor. İlk
patlamayla büyük bir panik yaşanıyor. Kimi kapıdan kimi pencereden kaçmaya
çalışıyor. Bu sırada yaralananlar olabilir ama hayati tehlikesi olan kimse yok
gibi. Onlardan biri de yerde yatan yaşlı adam. Aslında yerde ondan başka da
kimse yok. Çevresini şaşkınlıkla izliyor. Alevler büyük bir tazyikle işyerini
kavurmaya başlıyor. Yaşlı adam hâlâ yerde ama artık ondan başka kimse yok
restoranda. Tam o sırada bir kişi giriyor içeriye ve yaşlı adama bakmıyor bile.
Adamın yakınındaki masada bulunan çantasını alıyor ve çıkıyor. Kısa süre sonra
da artık alev ve dumandan başka bir şey görünmüyor kamerada. Yaşlı adamı da o
alevler yutuyor. Yaşamını yitiren yaşlı adamın oğlu, olayla ilgili: “Yürüme
engelli babam, (ayağı protezdi) itilerek yere düşüyor, yerden kalkamıyor,
birkaç kişi eşyalarını alıyor ama babama bakan yok. Daha duyarlı olmaları
gerekiyordu.” diyor.
Cinayetler,
tecavüzler, ihanetler, aldatmalar, dolandırıcılıklar, her türlü pislik maalesef
toplum içerisinde görülüyor, kayda geçmeyenler, gözümüzün görmediği,
kulaklarımızın duymadığı kim bilir daha neler var, Allah bilir.
Kapitalizm, insanı
maddi olarak fakirleştirdiği gibi insani olarak, ahlaki olarak da
fakirleştiriyor, yoksullaştırıyor. Bir insanda ölçü olmayınca ya da daha doğru
bir tabir ile ölçüsü fayda-zarar, menfaat üzerine kurulu olunca helal mi, haram
mı, bu yaptığım insani mi, etik mi, doğru mu yanlış mı diye bakmadan, tatmin
yoluna gidiyor.
İnsanlığın
düzelmesi için çöpleri çöpe atalım. Kapitalizm çöptür, çöpün dışında durduğunda
kokusu çevreye yayılmakta, pisliği insanların üzerine sirayet etmektedir. Temiz
olan ise İslâm’dır, İslâmi hayatı yaşamaktır. Bunun için çalışanlar temiz,
çalışanları engellemek isteyerek zulmedenler ise necistir. Allah, temizi sever.
Vesselam.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış