ÜÇÜNCÜ YILINA GİRERKEN 7 EKİM AKSA TUFANI

Mehmet Çetinbudak

2023’ün sonbaharında, dünya gündemi bambaşka şeylerle meşguldü. “Normalleşme” adı altında Arap rejimleri ile “İsrail” arasında kurulan diplomatik köprüler, “yeni bir Ortadoğu” vaadiyle süsleniyordu. Körfez ülkeleri iş birliklerini genişletiyor, Türkiye “bölgesel barış” söylemleriyle yeni bir rota çiziyordu. Dünya, sanki her şey rayına oturuyormuş gibi davranıyordu.

• 7 Ekim 2023    : Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları, sabaha karşı “İsrail”e karşı Aksa Tufanı operasyonunu başlattı.

7 Ekim sabahı, bu suni düzeni yerle bir eden bir kıvılcım parladı: Aksa Tufanı. Gazze’den yükselen bu beklenmedik direniş dalgası, sadece “İsrail”in askerî hesaplarını değil, ümmetin umutsuzluk kabuğunu da kırdı. Bu tufan, belki de en çok şunu hatırlattı: İslâm ümmetinde hayır tükenmez. Herkesin unuttuğu bir hakikati, Mescid-i Aksa hatırlattı yeniden.

Kudüs… Peygamberlerin izini taşıyan şehir. Mescid-i Aksa… Göğe yükselişin ilk durağı. Allah’ın bereketli kıldığı bu yer, yüzyıllardır olduğu gibi yine İslâm ümmetinin kalbinin attığı nokta oldu. Ve bu kalp, tam da o gün yeniden atmaya başladı.

• 8 Ekim 2023   : “İsrail” Gazze’ye topyekûn bombardımana başladı.

Aksa Tufanı’nın ardından başlayan işgal ve soykırım süreci, hepimizin gözleri önünde cereyan etti.

 13 Ekim 2023 : “İsrail”, Gazze’nin güneyine zorunlu tahliye çağrısı yaptı. Yaklaşık 1 milyon kişi yerinden edildi.

Yüzbinlerce insan evsiz kaldı, on binlercesi şehit oldu. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… “İsrail”in durmak bilmeyen bombaları, Gazze’yi açık hava hapishanesinden toplu ölümlerle dolu bir yıkım coğrafyasına dönüştürdü.

 Kasım 2023    : Gazze’de sağlık sistemi çöktü; hastaneler elektriksiz ve ilaçsız kaldı. BM “insani felaket” ilan etti.

Hastaneleri bombaladılar, bebek kuvözleri, yoğun bakım üniteleri elektriksiz kaldı, ameliyatlar narkozsuz yapıldı. Tam bir insanlık dramı, komple bir yıkım.

Ama Müslümanların öfkesi bu yıkımın altında kalmadı. Tüm dünyada sokaklar doldu taştı. Bu öfke sadece bir tepki değildi; küfür ile İslâm arasındaki savaşın hiç bitmediğini, sadece biçim değiştirdiğini ilan eden bir haykırıştı.

 Aralık 2023    : ABD Kongresi, “İsrail”e 14 milyar dolarlık askerî yardım paketini onayladı.

Siyasi cephede ise tablo çok netti: ABD, “İsrail”in en büyük destekçisiydi. Üsler, silahlar, diplomatik kalkanlar… Hepsi Tel Aviv’in emrine verilmişti. Avrupa da farklı değildi; sözde insan hakları havarisi ülkeler, Gazze’deki soykırımı ya görmezden geldi ya da doğrudan destekledi. “‘İsrail’in kendini savunma hakkı” bahanesi, çocuk cesetlerinin üzerini örtmeye yetmedi ama utanmazlığı örtmeye fazlasıyla yaradı.

 Ocak 2024      : Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika’nın “İsrail”e karşı açtığı soykırım davasını kabul etti.

Aynı dönemde Arap rejimleri ise Gazze’yi yüz üstü bırakmakta hiç tereddüt etmedi. Mısır, Refah Sınır Kapısı’nı neredeyse tamamen kapalı tuttu. Suudi Arabistan, tepkilerini diplomatik kelimelerle yumuşattı. BAE, “İsrail”le ticareti kesmek şöyle dursun, iki ülke arasındaki tüm ürünlerin yaklaşık %96’sında gümrük vergisi olmadan ticaretini arttırdı. İran ise her zamanki gibi sahnede görünse de gerçekte Gazze’ye ne askerî ne lojistik anlamda bir destek sundu.

 Şubat 2024    : Gazze’de ölü sayısı 30.000’i geçti; çoğu kadın ve çocuklardan oluşuyordu.

Türkiye ise söylem düzeyinde ses yükseltiyor gibi gözükse de “İsrail”le diplomatik ve ekonomik ilişkileri kesmedi. Ambargo yoktu, yaptırım yoktu, sadece duygusal nutuklar vardı.

 Mart 2024      : “İsrail”, Refah Sınır Kapısı’nı hedef almaya başladı; güney Gazze de güvenli olmaktan çıktı.

İslâm İşbirliği Teşkilatı gibi kurumlar ise adeta sessizliğe gömüldü. Toplantılar yapıldı, sonuç bildirgeleri yayımlandı ama Gazze’de bir gram değişiklik olmadı. Bu sessizlik, “İsrail”in cesaretini büyüttü; ümmetin hayal kırıklığını derinleştirdi.

 Nisan 2024     : Londra, İstanbul, Paris, Jakarta gibi şehirlerde Gazze için büyük yürüyüşler düzenlendi.

 Mayıs 2024    : Gazze’de kıtlık başladı. Bebekler açlıktan ölmeye başladı. “İsrail” yardım konvoylarını engelledi.

 Haziran 2024 : Arap Birliği’nin Kahire toplantısı yine etkisiz kaldı. “İsrail”e yaptırım çağrısı yapılmadı.

 Temmuz 2024           : BM Genel Sekreteri, Gazze’de “savaş suçu işlendiği yönünde ciddi şüpheler var” açıklamasında bulundu.

 Ağustos 2024 : “İsrail”, Gazze’de hastane ve okul kalıntılarını yeniden hedef aldı. Sivil ölümler yeniden tırmandı.

 Eylül 2024      : Gazze’de elektrik tamamen kesildi. Cesetler günlerce sokaklarda kaldı.

 Ekim 2024      : Aksa Tufanı'nın 1. yıldönümünde İslâm dünyasında büyük protestolar düzenlendi.

 Kasım 2024    : ABD seçim sürecinde Filistin konusu tartışılsa da iki ana aday da “İsrail” desteğini sürdürdü.

 Ocak 2025      : “İsrail”, Gazze’de 500. gününü doldurdu. Direniş hâlâ devam ediyordu.

 Şubat 2025    : İslâm İşbirliği Teşkilatı yine toplandı ama somut bir adım atmadı.

 Mart 2025      : BM Güvenlik Konseyi’nde ateşkes önerisi, ABD tarafından tekrar veto edildi.

 Mayıs 2025    : Gazze’de şehit sayısı 50 bini aştı. “Filistin Soykırımı” ifadesi yaygınlaştı.

 Temmuz 2025           : Avrupa’da kamuoyu baskısıyla bazı ülkeler “İsrail”e silah ambargosu koymaya başladı.

 Ağustos 2025 : Gazze yerle bir oldu ama teslim olmadı. Direniş sürüyor. “İsrail” kazanamadı, ümmet uyanıyor.

 

Peki sonra ne olacak?

Aksa Tufanı’nın sadece savaş değil, bir uyanış olduğunu artık daha çok kişi fark ediyor. Bu süreçte İslâm beldelerinin başındaki yöneticilerin ümmetin değil, ABD’nin ve Batı'nın menfaatlerinin yanında yer aldığı daha da açık hale geldi. Müslüman halklar, yöneticilerinin nasıl haince davrandığını, sadece koltuklarını korumak adına mazlumları nasıl yüzüstü bıraktığını iliklerine kadar hissetti.

ABD ise bu savaşla birlikte zayıflayan gücünü bir kez daha ortaya koydu. Eskisi gibi “dünyanın jandarması” olamayacağını, kurduğu düzenin artık çatırdadığını dünya âleme göstermiş oldu. “İsrail”i tüm gücüyle savunmasına rağmen ne askerî zafer elde edebildi, ne de itibarını koruyabildi.

Ve “İsrail”… Evet, bugüne dek özelde Gazze’de genelde tüm Filistin’de Müslümanlara birçok yıkım yaşattı. Ama hiçbir gerçek galibiyet elde edemedi. Bugün artık Filistinlilerin direnişi sadece Gazze’de değil, tüm dünyada yankılanıyor. “İsrail”in askerî teknolojisi var ama moral üstünlüğü yok. Gücü var ama meşruiyeti kalmadı. Ve herkes biliyor: böyle bir devlet, uzun süre ayakta kalamaz.

Batı’nın ikiyüzlülüğü de bu savaşla bir kez daha gün yüzüne çıktı. Kapitalist çıkarlar uğruna tüm ilkelerini, tüm değerlerini rafa kaldırdılar. İnsan hakları, uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler… Bu kavram ve kurumların ne kadar içi boş olduğunu, sadece gerektiğinde kullanılan birer araç olduklarını herkes gördü. Avrupa ve Amerika halkları bile artık bu çelişkileri sorguluyor. Kapitalizmin, kendi içinden çürümeye başladığına dair işaretler çoğalıyor.

Ve Müslümanlar… Belki de en önemli farkındalık Müslümanların zihinlerinde oluştu. Ümmet, parçalanmış yapısıyla ne kadar aciz kaldığını; Arap Ligi’nin de İİT’nin de bir işe yaramadığını çok iyi anladı. Bu savaş, İslâm dünyasının mevcut yapılarla ayakta kalamayacağını, gerçek bir birliktelik olmadan zalime karşı durulamayacağını gösterdi. Bu birliktelik ise ne Arapçılıkla ne Türklükle ne Şiilikle ne mezhepçilikle kurulabilir. Bu birliktelik ancak Allah’ın emrettiği şekilde bir Halifelik ile mümkündür.

Çözüm bellidir. Hilafet, sadece bir yönetim modeli değil; ümmetin izzeti, mazlumların sığınağı, zalimin korkusudur. Aksa Tufanı, belki de bu farkındalığın başlangıcı oldu. Ve bu farkındalık bir kez yayıldı mı, onu hiçbir sınır, hiçbir rejim, hiçbir işbirlikçi durduramaz.


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz