HİLÂLİ GÖRÜNCE ORUCA BAŞLAYIN VE HİLÂLİ GÖRÜNCE İFTAR EDİN

Abdullah İmamoğlu

Bu Konu Neden Önemli?

Bir asırdır dağılmışlığın/parçalanmışlığın dehlizlerine terk edilmiş Müslümanların Vahdet/birlik şemsiyesi altında toplanamıyor olmaları acı bir hakikattir. Müslümanlar olarak vahdet şiarlarından bayramları dahi farklı günlerde ifa ediyor olmamız hilâl konusunun ne denli önemli olduğunu anlatmaya yeterli değil midir aslında? Tarih boyunca ihtilaflı meselelere yaklaşımımız ve mevzulardaki ihtilaflarımız asla ayrılığa/parçalanmışlığa zemin olmamıştı. Parçalanmışlığa sevk edecek ihtilafları ortadan kaldıracak hâkim/yönetici/emir sahibi olmayınca bugünkü vaziyetimiz de kaçınılmaz oluyor bittabi.  Dolayısıyla maalesef günümüzde ihtilafı caiz olmayan meselelerde dahi ayrılık baş göstermiştir. İşte hilâl konusu da bunlardan bir tanesidir. Hilâl konusundaki ihtilaf namazda ellerin bağlanması konusundaki ihtilafta olduğu gibi tolere edilmez.  Belki de bu konunun ne denli önemli olduğunu şu olay daha da iyi anlatacaktır: Hollanda’da kaldığım süre zarfında bayramlar bizim en mutlu günlerimizken yer yer acıya dönüşürdü. İslâmi bir belde olmaması hasebiyle Avrupa ülkelerinde çalışan Müslüman işçiler haftalar hatta bazı yerlerde aylar öncesinden bayram izni için müracaat etmek durumundalar. Aynı yerde çalışan Müslümanların bayram için farklı günlerde izin alması kaçınılmaz soruyu da beraberinde getiriyordu. Siz hepiniz Müslümansanız niçin bayramlarınız aynı günde değil? En mutlu gününüzde niçin bir olamıyorsunuz? Bu soruyu soran ise Müslümanlarla aynı inancı paylaşmayan bir kâfir... Belki de gördüklerim ve duyduklarımın arasında en çok içerlediğim sorulardan bir tanesi de budur...

Ne kadar acı değil mi? Müslümanız aynı bayramı farklı günlerde kutluyoruz. Günümüzde ayrışmanın nedenini ise İslâm beldelerindeki yöneticiler ya da onların görevlendirdiği kurumların hilâlin tespiti konusunda benimsedikleri yöntem değişikliği ve farklı beldelerde tespit edilen hilâlin diğer bölgeleri bağlayıp bağlamadığı tartışmaları teşkil etmektedir. Meselenin hakikatine ulaşabilmek için “Ru’yeti Hilâl”, “Hilâlin Hesapla Tespiti” ve “İhtilâf-ı Metâli” başlıklarını incelemek yerinde olacaktır.

Ru’yeti Hilâl/Hilâlin Görülmesi Ramazan Orucunun Sebebidir

Allahu Teâlâ, Ramazan ayına ulaşan kullarından bu ayda oruç ibadetini ifa etmeleri talebinde bulunmuş ve bunu şu kavliyle beyan etmiştir:

فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ

“İçinizden kim bu aya yetişirse onu oruçla geçirsin.”[1]

Oruç ibadetinin yapılış keyfiyetini sınırlandıran ve beyan eden Allah Subhanehû ve Teâlâ, hilâlin görülmesini Ramazan orucunun başlangıcı ve bayram gününün ilanı için şer’î sebep olarak vaz etmiştir/belirlemiştir. Söylediğim bu fıkhî ibarenin açılımı şudur aslında; “Ramazan orucuna başlayabilmenin ve bayram gününü belirleyebilmenin yolu/keyfiyeti hilâlin görülmesidir.” Bunun delili konuyla alâkalı olarak Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den rivayet olunun hadislerin varlığıdır. Birden fazla varyantla gelen hadislerden bir tanesinde Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadırlar:

 صُومُوا ِلرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَاِنْ غُبِيَ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا عِدَّةَ شَعْبَانٍ ثَلاَثِينَ يَوْما

 “(Ramazan) hilâlini gördüğünüzde orucu tutun ve (Şevval) hilâlini gördüğünüzde de iftar (bayram) edin! Eğer (hava) size kapalı (bulutlu) olursa, Şaban’ın sayısını otuza tamamlayın.” [2] Bir başka rivayette ise şöyle buyrulur:

 لا تَصُومُوا حَتَّى تَرَوُا الْهِلالَ ، وَلا تُفْطِرُوا حَتَّى تَرَوْهُ ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلاثِينَ 

“Hilâli görmedikçe orucu tutmayın. Hilâli görmedikçe orucu bozmayın. Hilâli gördüğünüzde orucu açın. Şayet hava kapalı olursa otuz gün sayın.”[3]

عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ: عَجِبْتُ مِمَّنْ يَتَقَدَّمُ الشَّهْرَ، وَقَدْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا رَأَيْتُمُ الْهِلَالَ فَصُومُوا، وَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَأَفْطِرُوا، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلَاثِينَ

Yine Abdullah İbn Abbas bir diğer rivayette: “Ramazan ayından önce oruca başlayanlara şaşarım. Hâlbuki Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Orucu hilâli gördüğünüzde tutun ve hilâli gördüğünüz zaman açın. Şayet hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayın.”[4]

İşte bu ve benzer birçok hadis-i şerifler delil getirilerek, Ramazan ayının başlangıcı ve bayramların ilan edilmesinde -mezhepler arasında kayda değer ihtilaf olmaksızın- doğrudan hilâlin gözetlenmesinin esas alınması ve görüldüğünde Ramazan ve bayramların ilan edilmesi, görülmemesi hâlinde de ayın otuza tamamlanması esas alınmıştır.

Feteva-ı Hindiyye’de “Hilâl meselesinde, müneccimlerin haberlerine (astronomik hesaplara) müracaat edilemeyeceği gibi, sahih olan kavle göre onların sözleri de kabul edilemez.” denmiştir.

Yine Hanefi mezhebi fakihleri bunun vacip olduğunu ve ilmin ilerlemiş olmasının herhangi bir vacibi ortadan kaldırmayacağını ifade etmişlerdir.

Astronomik Hesaba İtibar Edilmesi

Hilâlin gözetlenmesini günümüzde geçerli görmeyenlerin delili Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisidir:

إِنَّا أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ لَا نَكْتُبُ وَلَا نَحْسُبُ؛ الشَّهْرُ هَكَذَا وَهَكَذَا

“Biz yazma ve hesap yapmayan ümmî bir kavimiz. Hilâl böyle, böyle ve böyledir.”[5]

Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in zikredilen hadisinin mefhumundan yola çıkılarak Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem döneminde İslâm ümmetinin ümmî olduğu ve bundan dolayı da okuma yazma ve hesap yapmanın bilinmediği, bu yüzden de ayın hesaplamasını yapamadıkları beyan edilmektedir.

Bu hadisin mefhum olarak şöyle bir manayı barındırdığı doğrudur: “Bizler bugün ümmî bir ümmet olmaktan çıktık yani okuma yazma bilen dolayısıyla hesap yapabilen bir ümmet olabildiysek ayın hangi ay olduğunun belirlenmesinde hesaba itibar edebiliriz.” Mefhumun muhalefeti olarak bu mana anlaşılabilir. Yani hesap yapabiliyorsak o zaman ayı astronomik hesaplamalarla tayin edebiliriz… Mefhumun muhalefeti olarak bu söz doğrudur. Lakin hadisin mefhumu muhalefeti ile amel edilebilir mi? Hadisin mefhumu muhalefetinden hareketle oruç ve bayramların tayini için hilâlin gözetlenmesi yerine astronomik hesaplamaya itibar edilebilir mi?

Fıkıh usulünde şöyle bir kaide vardır:

“Bir nassın mefhumu muhalefetiyle amel etmeyi ihmal eden başka bir nass mevcutsa onunla amel edilemez.” Misal olarak Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ

“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.”[6]

Ayetin mefhumu muhalefetinden hareketle “Haram olan fakirlik korkusuyla öldürmektir, şayet çocuklar zenginlikten dolayı öldürülürse helal olur.” denilemez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zenginlikten dolayı olsun her iki durumda da haramdır. Çünkü bu ayetin mefhumu muhalefetiyle amel etmeyi başka bir nass ihmal etmiştir. Şu ayette olduğu gibi:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ 

“Kim bir mü’mini kasten öldürürse onun cezası, Cehennem’dir.”[7] Bu yüzden bu mefhumun muhalefeti ihmal edilir. Dolayısıyla “Haram olan fakirlik korkusuyla öldürmektir, şayet zenginlikten dolayı öldürürse helal olur.” denilemez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zenginlikten dolayı olsun her iki durumda da haramdır.

Nasıl ki Nisa Suresi’ndeki ayeti kerime İsra Suresi’ndeki ayetin mefhumuyla amel etmeyi ihmal ettiyse,

فإن غُمَّ عليكم فأكملوا العدّة ثلاثين

“Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayınız.”[8] hadisi de hesap yapmanın olabilirliğine hamledilen hadisin mefhumun muhalefeti ile amel etmeyi ihmal etmiştir. Zaten hadis hiçbir kayıt koşmadan şer’î hükmü beyan etmiştir. O da havanın kapalı olması hâlinde otuza tamamlanmasıdır.

Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki gerek Ramazan orucunun başlangıcında ve bitiminde, gerekse bayramların tespitinde ayın gözetlenmesi esastır. Hesap bilmeme ile ilgili geçen hadis bu konuda delil kabul edilemez.

Havanın kapalı veya yağmurlu olmasından veya hilâli görmeyi engelleyen herhangi bir nedenden dolayı şayet hilâlin görülmesi mümkün olmazsa, şer’î hüküm ayın otuza tamamlanacağını belirtmiştir. Hatta hilâl çıktığı hâlde bulutlar onu örtse bile. Binaenaleyh hadisin mantukuyla amel edilir ve onun mefhumu ise ihmal edilir.

İhtilâf-ı Metâli

İhtilâf-ı metâli ayın doğduğu ve görüldüğü yer ve vakitlerinin farklılığına denilir. Dünyanın yuvarlak olması sebebiyle hilâl bir yerde görülürken başka yerde görülemeyebilir. Bir yerde bir vakit bir başka yerde de başka bir vakit görülebilir. Bu ülkeler arasındaki saat farklarından kaynaklanmaktadır ve güneşin doğma ve batma vakitlerinde yaşanan saat farklarına benzemektedir. Cumhura göre ihtilâf-ı metâliye yani farklılığa itibar edilmez. Bir beldede hilâl görüldüğünde diğer beldelerin ona uyması vaciptir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ ، وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ

“Ayı görmekle oruç tutun ve yine onu görmekle iftar edin.”[9] 

Hanefî mezhebine göre ayın görülmesinde ihtilâf-ı metâli (ayın görüldüğü yerler arasındaki farklılığa) itibar edilmez. Dolayısıyla dünyanın herhangi bir yerinde hilâl görüldüğü takdirde, bundan haberdar olan bütün Müslümanların oruca başlaması gerekir.

Bazılarına göre ihtilâf-ı metâliye yani farklılığa itibar etmek gerekir. Daha önce görene uymaları vacip değildir. İmam Şafii bu konuda Kureyb RadiyAllahu Anh’ın şu rivayetini delil olarak göstermiştir.

أَنَّ أُمَّ الْفَضْلِ بِنْتَ الْحَارِثِ، بَعَثَتْهُ إِلَى مُعَاوِيَةَ بِالشَّامِ، قَالَ: فَقَدِمْتُ الشَّامَ، فَقَضَيْتُ حَاجَتَهَا، وَاسْتُهِلَّ عَلَيَّ رَمَضَانُ وَأَنَا بِالشَّامِ، فَرَأَيْتُ الْهِلَالَ لَيْلَةَ الْجُمُعَةِ، ثُمَّ قَدِمْتُ الْمَدِينَةَ فِي آخِرِ الشَّهْرِ، فَسَأَلَنِي عَبْدُ اللهِ بْنُ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمَا، ثُمَّ ذَكَرَ الْهِلَالَ فَقَالَ: مَتَى رَأَيْتُمُ الْهِلَالَ؟ فَقُلْتُ: رَأَيْنَاهُ لَيْلَةَ الْجُمُعَةِ، فَقَالَ: أَنْتَ رَأَيْتَهُ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ، وَرَآهُ النَّاسُ، وَصَامُوا وَصَامَ مُعَاوِيَةُ، فَقَالَ: " لَكِنَّا رَأَيْنَاهُ لَيْلَةَ السَّبْتِ، فَلَا نَزَالُ نَصُومُ حَتَّى نُكْمِلَ ثَلَاثِينَ، أَوْ نَرَاهُ، فَقُلْتُ: أَوَ لَا تَكْتَفِي بِرُؤْيَةِ مُعَاوِيَةَ وَصِيَامِهِ؟ فَقَالَ: لَا، هَكَذَا أَمَرَنَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

“Ümmü  Fadl, (Kureyb’i) Şam’da bulunan Muaviye’ye göndermiştir. (Kureyb) dedi ki: Şam’a geldim ve Ümmü el-Fadl’ın ihtiyaçlarını giderdim. Ben Şam’da iken Ramazan hilâli girmişti. Cuma gecesi hilâli gördüm. Sonra ayın sonunda Medine’ye geldim. Abdullah İbnu Abbas bana soru sordu. Sonra hilâlden bahsederken şöyle dedi: Hilâli ne zaman gördünüz? Ben de dedim ki: Onu Cuma gecesi gördük. (İbnu Abbas) dedi ki: Sen hilâli gördün mü? Ben de dedim ki: Evet, insanlar da hilâli görerek oruç tuttular ve Muaviye’de oruç tuttu. (İbnu Abbas): Fakat biz hilâli Cumartesi gecesi gördük, (Ramazan’ı) otuza tamamlayıncaya veya onu (hilâli) görünceye kadar (orucu) tutmalıyız, dedi. Ben de dedim ki: Muaviye’nin görmesi ve oruca başlamasıyla yetinmeyecek miyiz? (İbnu Abbas) dedi ki: Hayır, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize böyle emretti.”[10]

İbnu Abbas bu vakıada Muaviye’nin hilâli görmesini kabul etmemiş ve onun orucuyla da oruç tutmamıştır. Dolayısıyla bu şer’î bir delil değildir. Sadece İbnu Abbas’ın SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavli hakkındaki içtihadıdır:

صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ ، وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ

”(Ramazan ayının) hilâlini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilâlini gördüğünüz zaman da bayram edin.”[11]

 Bu içtihat, Ensar’dan bir grup tarafından rivayet edilen sarih hadise aykırıdır ki o hadis de şudur:

غُمَّ عَلَيْنَا هِلَالُ شَوَّالٍ ، فَأَصْبَحْنَا صِيَامًا ، فَجَاءَ رَكْبٌ مِنْ آخِرِ النَّهَارِ فَشَهِدُوا عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُمْ رَأَوْا الْهِلَالَ بِالْأَمْسِ ، " فَأَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُفْطِرُوا مِنْ يَوْمِهِمْ وَأَنْ يَخْرُجُوا لِعِيدِهِمْ مِنَ الْغَدِ

“Dediler ki: Şevval hilâlini (hava koşulları nedeni ile) göremedik. Böylelikle sabaha oruçlu olarak başladık. Günün sonunda bir kafile geldi. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanında dün hilâli gördüklerine dair şahitlik ettiler. Bunun üzerine Rasulullah onlara oruçlarını bozmalarını, daha sonra da ertesi gün bayramları için çıkmalarını emretti.”[12]

Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlara, Medine-i Münevvere dışında Şevval hilâlinin başkaları tarafından görülmesi nedeniyle Ramazan’dan sandıkları günde oruçlarını bozmalarını emretmiştir. Zira kafile hilâli, Medine’ye varmadan bir gün önce görmüşlerdi. Ulemanın ekseriyeti “Beldelerden birinde daha önceden hilâlin görülüp oruca başlandığına dair haber geldiği takdirde, oraya uyulur, önceden yenen oruç da kaza edilir.” hükmüne varmıştır. Ebu Hanife ve ashabı, İmam Malik, Ahmed İbnu Hanbel bu görüştedirler.

Sonuç/Çözüm

Tüm İslâm âlemi bu ihtilaftan rahatsızlık duymaktadır. Bu rahatsızlık yönetimlerin de ciddi anlamda hissettiği ve önlem almaya çalıştığı bir hâl almış durumdadır.

Öyle ki ilki 1973 ve daha sonra 1978 yılında yapılan ve o günden beri birçok ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen toplantı ve konferanslarda kararlar alınmaya çalışılmakta, bu ihtilaf giderilmek istenmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki bu durum şer’î bir durumdur ve şer’î hükümlerin kaynağı konferans kararları değil, şer’î delil kaynaklarıdır. Bakılması gereken sadece muteber şer’î delil kaynaklarındaki şer’î nassların delâletidir.

Geçen yıl da yine 50’den fazla ülkenin katılımıyla yeni kararlar alınmış ve ihtilaf giderilmeye çalışılmıştır. Fakat yöntem konusunda şer’î yöntemlerden uzaklaşılmakta, sırf birlik beraberlik olsun diye şer’î naslar göz ardı edilebilmektedir. Muhakkak ki Allah Subhanehû ve Teâlâ bizden, O’nun istediği şekilde ibadet etmemizi talep etmiştir. Bundan dolayı eğer O’na başka bir şekilde ibadet edersek, velev ki birlik ve beraberlik gibi süslü lafızlarla güzel bir şeyler yapıyor gibi görünse bile günahkâr oluruz. Müslümanlar Hilâfet Devleti’nin ilgasına kadar hiçbir zaman farklı günde ne oruca başlamışlardır ne de bayram yapmışlardır. Ayrıca Müslümanlar nezdinde ru’yetu’l hilâl konusu hiçbir vakit polemik ve tartışma konusu olmamıştır. Mevcut ihtilafın kaynağı olan astronomik hesaplamalara Ramazan orucunun ve bayramların ilanı için önceleri hiç ama hiç itibar edilmemiştir.

Bu sorunun çözümü için tüm Müslümanları bağlayıcı bir liderlik gerekir.

Zira bu, sıradan fıkhî bir tartışma konusu değil, aksine ümmetin birlik ve bütünlüğü ile, Allah’ın farzlarının çiğnenip çiğnenmemesi ile alakalı ciddi bir meseledir. Şu hâlde ümmeti birleştirerek, bütünleştirerek, aralarındaki sınırları kaldırarak, üzerlerindeki küfür nizamlarını yıkarak ve sömürgecilerin tamahlarını püskürterek İslâm ümmetini insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet hâline getirecek tek güç Nübüvvet minhacı üzere kurulacak olan ikinci Râşidî Hilâfet Devleti olacaktır. İzzette, Kuvvette, İbadet ve Bayramlarda İslâm ümmetini Hilâfet’ten başkası birleştiremez.



[1] Bakara Suresi 185

[2] Muttefekun Aleyh

[3] Ahmed b. Hanbel

[4] Nesâî, Dârimî, Ahmed b. Hanbel, İmam Malik

[5] Muslim

[6] İsra Suresi 31

[7] Nisa Suresi 93

[8] Buhari

[9] Buhari, Müslim

[10] Tirmizi

[11] Buhari, Müslim

[12] Ebu Davud, İbnu Mace, Nesai


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz