Bu Konu Neden Önemli?
Bir asırdır
dağılmışlığın/parçalanmışlığın dehlizlerine terk edilmiş Müslümanların
Vahdet/birlik şemsiyesi altında toplanamıyor olmaları acı bir hakikattir.
Müslümanlar olarak vahdet şiarlarından bayramları dahi farklı günlerde ifa ediyor
olmamız hilâl konusunun ne denli önemli olduğunu anlatmaya yeterli değil midir
aslında? Tarih boyunca ihtilaflı meselelere yaklaşımımız ve mevzulardaki
ihtilaflarımız asla ayrılığa/parçalanmışlığa zemin olmamıştı. Parçalanmışlığa
sevk edecek ihtilafları ortadan kaldıracak hâkim/yönetici/emir sahibi olmayınca
bugünkü vaziyetimiz de kaçınılmaz oluyor bittabi. Dolayısıyla maalesef günümüzde ihtilafı caiz
olmayan meselelerde dahi ayrılık baş göstermiştir. İşte hilâl konusu da
bunlardan bir tanesidir. Hilâl konusundaki ihtilaf namazda ellerin bağlanması
konusundaki ihtilafta olduğu gibi tolere edilmez. Belki de bu konunun ne denli önemli olduğunu
şu olay daha da iyi anlatacaktır: Hollanda’da kaldığım süre zarfında bayramlar
bizim en mutlu günlerimizken yer yer acıya dönüşürdü. İslâmi bir belde olmaması
hasebiyle Avrupa ülkelerinde çalışan Müslüman işçiler haftalar hatta bazı
yerlerde aylar öncesinden bayram izni için müracaat etmek durumundalar. Aynı
yerde çalışan Müslümanların bayram için farklı günlerde izin alması kaçınılmaz
soruyu da beraberinde getiriyordu. Siz hepiniz Müslümansanız niçin
bayramlarınız aynı günde değil? En mutlu gününüzde niçin bir olamıyorsunuz? Bu
soruyu soran ise Müslümanlarla aynı inancı paylaşmayan bir kâfir... Belki de gördüklerim
ve duyduklarımın arasında en çok içerlediğim sorulardan bir tanesi de budur...
Ne kadar acı değil mi? Müslümanız
aynı bayramı farklı günlerde kutluyoruz. Günümüzde ayrışmanın nedenini ise
İslâm beldelerindeki yöneticiler ya da onların görevlendirdiği kurumların
hilâlin tespiti konusunda benimsedikleri yöntem değişikliği ve farklı
beldelerde tespit edilen hilâlin diğer bölgeleri bağlayıp bağlamadığı
tartışmaları teşkil etmektedir. Meselenin hakikatine ulaşabilmek için “Ru’yeti
Hilâl”, “Hilâlin Hesapla Tespiti” ve “İhtilâf-ı Metâli” başlıklarını
incelemek yerinde olacaktır.
Ru’yeti Hilâl/Hilâlin Görülmesi
Ramazan Orucunun Sebebidir
Allahu Teâlâ, Ramazan ayına ulaşan
kullarından bu ayda oruç ibadetini ifa etmeleri talebinde bulunmuş ve bunu şu
kavliyle beyan etmiştir:
فَمَن
شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ
“İçinizden kim bu aya yetişirse onu
oruçla geçirsin.”[1]
Oruç ibadetinin yapılış keyfiyetini
sınırlandıran ve beyan eden Allah Subhanehû ve Teâlâ, hilâlin
görülmesini Ramazan orucunun başlangıcı ve bayram gününün ilanı için şer’î
sebep olarak vaz etmiştir/belirlemiştir. Söylediğim bu fıkhî ibarenin açılımı
şudur aslında; “Ramazan orucuna başlayabilmenin ve bayram gününü
belirleyebilmenin yolu/keyfiyeti hilâlin görülmesidir.” Bunun delili
konuyla alâkalı olarak Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den
rivayet olunun hadislerin varlığıdır. Birden fazla varyantla gelen hadislerden
bir tanesinde Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmaktadırlar:
صُومُوا ِلرُؤْيَتِهِ
وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَاِنْ غُبِيَ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا عِدَّةَ
شَعْبَانٍ ثَلاَثِينَ يَوْما
“(Ramazan) hilâlini
gördüğünüzde orucu tutun ve (Şevval) hilâlini gördüğünüzde de iftar (bayram)
edin! Eğer (hava) size kapalı (bulutlu) olursa, Şaban’ın sayısını otuza
tamamlayın.” [2] Bir başka rivayette ise şöyle buyrulur:
لا تَصُومُوا حَتَّى تَرَوُا
الْهِلالَ ، وَلا تُفْطِرُوا حَتَّى تَرَوْهُ ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ
فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلاثِينَ
“Hilâli görmedikçe orucu tutmayın.
Hilâli görmedikçe orucu bozmayın. Hilâli gördüğünüzde orucu açın. Şayet hava
kapalı olursa otuz gün sayın.”[3]
عَنْ
ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ: عَجِبْتُ مِمَّنْ يَتَقَدَّمُ الشَّهْرَ، وَقَدْ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا رَأَيْتُمُ الْهِلَالَ
فَصُومُوا، وَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَأَفْطِرُوا، فَإِنْ غُمَّ
عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلَاثِينَ
Yine
Abdullah İbn Abbas bir diğer rivayette: “Ramazan ayından önce oruca
başlayanlara şaşarım. Hâlbuki Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: Orucu hilâli gördüğünüzde tutun ve hilâli gördüğünüz zaman açın. Şayet
hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayın.”[4]
İşte bu ve
benzer birçok hadis-i şerifler delil getirilerek, Ramazan ayının başlangıcı ve
bayramların ilan edilmesinde -mezhepler arasında kayda değer ihtilaf
olmaksızın- doğrudan hilâlin gözetlenmesinin esas alınması ve görüldüğünde
Ramazan ve bayramların ilan edilmesi, görülmemesi hâlinde de ayın otuza
tamamlanması esas alınmıştır.
Feteva-ı
Hindiyye’de “Hilâl meselesinde, müneccimlerin haberlerine (astronomik
hesaplara) müracaat edilemeyeceği gibi, sahih olan kavle göre onların sözleri
de kabul edilemez.” denmiştir.
Yine
Hanefi mezhebi fakihleri bunun vacip olduğunu ve ilmin ilerlemiş olmasının
herhangi bir vacibi ortadan kaldırmayacağını ifade etmişlerdir.
Astronomik
Hesaba İtibar Edilmesi
Hilâlin
gözetlenmesini günümüzde geçerli görmeyenlerin delili Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in şu hadisidir:
إِنَّا
أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ لَا نَكْتُبُ وَلَا نَحْسُبُ؛ الشَّهْرُ هَكَذَا
وَهَكَذَا
“Biz yazma ve hesap yapmayan ümmî
bir kavimiz. Hilâl böyle, böyle ve böyledir.”[5]
Rasul SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in zikredilen hadisinin mefhumundan yola çıkılarak
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem döneminde İslâm ümmetinin ümmî
olduğu ve bundan dolayı da okuma yazma ve hesap yapmanın bilinmediği, bu yüzden
de ayın hesaplamasını yapamadıkları beyan edilmektedir.
Bu hadisin
mefhum olarak şöyle bir manayı barındırdığı doğrudur: “Bizler bugün ümmî bir
ümmet olmaktan çıktık yani okuma yazma bilen dolayısıyla hesap yapabilen bir
ümmet olabildiysek ayın hangi ay olduğunun belirlenmesinde hesaba itibar
edebiliriz.” Mefhumun muhalefeti olarak bu mana anlaşılabilir. Yani hesap
yapabiliyorsak o zaman ayı astronomik hesaplamalarla tayin edebiliriz… Mefhumun
muhalefeti olarak bu söz doğrudur. Lakin hadisin mefhumu muhalefeti ile amel
edilebilir mi? Hadisin mefhumu muhalefetinden hareketle oruç ve bayramların
tayini için hilâlin gözetlenmesi yerine astronomik hesaplamaya itibar
edilebilir mi?
Fıkıh
usulünde şöyle bir kaide vardır:
“Bir
nassın mefhumu muhalefetiyle amel etmeyi ihmal eden başka bir nass mevcutsa
onunla amel edilemez.” Misal olarak Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَلاَ
تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ
“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin.”[6]
Ayetin
mefhumu muhalefetinden hareketle “Haram olan fakirlik korkusuyla
öldürmektir, şayet çocuklar zenginlikten dolayı öldürülürse helal olur.”
denilemez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zenginlikten dolayı olsun
her iki durumda da haramdır. Çünkü bu ayetin mefhumu muhalefetiyle amel etmeyi
başka bir nass ihmal etmiştir. Şu ayette olduğu gibi:
وَمَنْ
يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ
“Kim bir mü’mini kasten öldürürse
onun cezası, Cehennem’dir.”[7] Bu yüzden
bu mefhumun muhalefeti ihmal edilir. Dolayısıyla “Haram olan fakirlik
korkusuyla öldürmektir, şayet zenginlikten dolayı öldürürse helal olur.”
denilemez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zenginlikten dolayı olsun
her iki durumda da haramdır.
Nasıl ki
Nisa Suresi’ndeki ayeti kerime İsra Suresi’ndeki ayetin mefhumuyla amel etmeyi
ihmal ettiyse,
فإن
غُمَّ عليكم فأكملوا العدّة ثلاثين
“Eğer size hava kapalı olursa sayıyı
otuza tamamlayınız.”[8] hadisi de
hesap yapmanın olabilirliğine hamledilen hadisin mefhumun muhalefeti ile amel
etmeyi ihmal etmiştir. Zaten hadis hiçbir kayıt koşmadan şer’î hükmü beyan
etmiştir. O da havanın kapalı olması hâlinde otuza tamamlanmasıdır.
Buradan
açıkça anlaşılmaktadır ki gerek Ramazan orucunun başlangıcında ve bitiminde,
gerekse bayramların tespitinde ayın gözetlenmesi esastır. Hesap bilmeme ile
ilgili geçen hadis bu konuda delil kabul edilemez.
Havanın
kapalı veya yağmurlu olmasından veya hilâli görmeyi engelleyen herhangi bir
nedenden dolayı şayet hilâlin görülmesi mümkün olmazsa, şer’î hüküm ayın otuza
tamamlanacağını belirtmiştir. Hatta hilâl çıktığı hâlde bulutlar onu örtse
bile. Binaenaleyh hadisin mantukuyla amel edilir ve onun mefhumu ise ihmal
edilir.
İhtilâf-ı Metâli
İhtilâf-ı
metâli ayın doğduğu ve görüldüğü yer ve vakitlerinin farklılığına denilir.
Dünyanın yuvarlak olması sebebiyle hilâl bir yerde görülürken başka yerde
görülemeyebilir. Bir yerde bir vakit bir başka yerde de başka bir vakit
görülebilir. Bu ülkeler arasındaki saat farklarından kaynaklanmaktadır ve
güneşin doğma ve batma vakitlerinde yaşanan saat farklarına benzemektedir.
Cumhura göre ihtilâf-ı metâliye yani farklılığa itibar edilmez. Bir beldede
hilâl görüldüğünde diğer beldelerin ona uyması vaciptir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:
صُومُوا
لِرُؤْيَتِهِ ، وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ
“Ayı görmekle oruç tutun ve yine onu
görmekle iftar edin.”[9]
Hanefî
mezhebine göre ayın görülmesinde ihtilâf-ı metâli (ayın görüldüğü yerler
arasındaki farklılığa) itibar edilmez. Dolayısıyla dünyanın herhangi bir
yerinde hilâl görüldüğü takdirde, bundan haberdar olan bütün Müslümanların
oruca başlaması gerekir.
Bazılarına
göre ihtilâf-ı metâliye yani farklılığa itibar etmek gerekir. Daha önce görene
uymaları vacip değildir. İmam Şafii bu konuda Kureyb RadiyAllahu Anh’ın
şu rivayetini delil olarak göstermiştir.
أَنَّ
أُمَّ الْفَضْلِ بِنْتَ الْحَارِثِ، بَعَثَتْهُ إِلَى مُعَاوِيَةَ بِالشَّامِ،
قَالَ: فَقَدِمْتُ الشَّامَ، فَقَضَيْتُ حَاجَتَهَا، وَاسْتُهِلَّ عَلَيَّ
رَمَضَانُ وَأَنَا بِالشَّامِ، فَرَأَيْتُ الْهِلَالَ لَيْلَةَ الْجُمُعَةِ، ثُمَّ
قَدِمْتُ الْمَدِينَةَ فِي آخِرِ الشَّهْرِ، فَسَأَلَنِي عَبْدُ اللهِ بْنُ
عَبَّاسٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمَا، ثُمَّ ذَكَرَ الْهِلَالَ فَقَالَ: مَتَى
رَأَيْتُمُ الْهِلَالَ؟ فَقُلْتُ: رَأَيْنَاهُ لَيْلَةَ الْجُمُعَةِ، فَقَالَ:
أَنْتَ رَأَيْتَهُ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ، وَرَآهُ النَّاسُ، وَصَامُوا وَصَامَ
مُعَاوِيَةُ، فَقَالَ: " لَكِنَّا رَأَيْنَاهُ لَيْلَةَ السَّبْتِ، فَلَا
نَزَالُ نَصُومُ حَتَّى نُكْمِلَ ثَلَاثِينَ، أَوْ نَرَاهُ، فَقُلْتُ: أَوَ لَا
تَكْتَفِي بِرُؤْيَةِ مُعَاوِيَةَ وَصِيَامِهِ؟ فَقَالَ: لَا، هَكَذَا أَمَرَنَا
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Ümmü Fadl,
(Kureyb’i) Şam’da bulunan Muaviye’ye göndermiştir. (Kureyb) dedi
ki: Şam’a geldim ve Ümmü el-Fadl’ın ihtiyaçlarını giderdim. Ben Şam’da iken
Ramazan hilâli girmişti. Cuma gecesi hilâli gördüm. Sonra ayın sonunda
Medine’ye geldim. Abdullah İbnu Abbas bana soru sordu. Sonra hilâlden
bahsederken şöyle dedi: Hilâli ne zaman gördünüz? Ben de dedim ki: Onu Cuma
gecesi gördük. (İbnu Abbas) dedi ki: Sen hilâli gördün mü? Ben de
dedim ki: Evet, insanlar da hilâli görerek oruç tuttular ve Muaviye’de oruç
tuttu. (İbnu Abbas): Fakat biz hilâli Cumartesi gecesi
gördük, (Ramazan’ı) otuza tamamlayıncaya veya
onu (hilâli) görünceye kadar (orucu) tutmalıyız, dedi. Ben
de dedim ki: Muaviye’nin görmesi ve oruca başlamasıyla yetinmeyecek
miyiz? (İbnu Abbas) dedi ki: Hayır, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem bize böyle emretti.”[10]
İbnu Abbas bu vakıada Muaviye’nin
hilâli görmesini kabul etmemiş ve onun orucuyla da oruç tutmamıştır.
Dolayısıyla bu şer’î bir delil değildir. Sadece İbnu Abbas’ın SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in şu kavli hakkındaki içtihadıdır:
صُومُوا
لِرُؤْيَتِهِ ، وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ
”(Ramazan ayının) hilâlini
gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilâlini gördüğünüz
zaman da bayram edin.”[11]
Bu içtihat, Ensar’dan bir grup
tarafından rivayet edilen sarih hadise aykırıdır ki o hadis de şudur:
غُمَّ
عَلَيْنَا هِلَالُ شَوَّالٍ ، فَأَصْبَحْنَا صِيَامًا ، فَجَاءَ رَكْبٌ مِنْ آخِرِ
النَّهَارِ فَشَهِدُوا عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَنَّهُمْ رَأَوْا الْهِلَالَ بِالْأَمْسِ ، " فَأَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُفْطِرُوا مِنْ يَوْمِهِمْ وَأَنْ
يَخْرُجُوا لِعِيدِهِمْ مِنَ الْغَدِ
“Dediler ki: Şevval
hilâlini (hava koşulları nedeni ile) göremedik. Böylelikle sabaha
oruçlu olarak başladık. Günün sonunda bir kafile geldi. Nebi SallAllahu Aleyhi
ve Sellem’in yanında dün hilâli gördüklerine dair şahitlik ettiler. Bunun
üzerine Rasulullah onlara oruçlarını bozmalarını, daha sonra da ertesi gün
bayramları için çıkmalarını emretti.”[12]
Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem
onlara, Medine-i Münevvere dışında Şevval hilâlinin başkaları tarafından
görülmesi nedeniyle Ramazan’dan sandıkları günde oruçlarını bozmalarını
emretmiştir. Zira kafile hilâli, Medine’ye varmadan bir gün önce görmüşlerdi. Ulemanın ekseriyeti “Beldelerden birinde
daha önceden hilâlin görülüp oruca başlandığına dair haber geldiği takdirde,
oraya uyulur, önceden yenen oruç da kaza edilir.” hükmüne varmıştır. Ebu
Hanife ve ashabı, İmam Malik, Ahmed İbnu Hanbel bu görüştedirler.
Sonuç/Çözüm
Tüm İslâm âlemi bu ihtilaftan
rahatsızlık duymaktadır. Bu rahatsızlık yönetimlerin de ciddi anlamda
hissettiği ve önlem almaya çalıştığı bir hâl almış durumdadır.
Öyle ki ilki 1973 ve daha sonra 1978
yılında yapılan ve o günden beri birçok ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen
toplantı ve konferanslarda kararlar alınmaya çalışılmakta, bu ihtilaf
giderilmek istenmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki bu durum şer’î bir durumdur
ve şer’î hükümlerin kaynağı konferans kararları değil, şer’î delil
kaynaklarıdır. Bakılması gereken sadece muteber şer’î delil kaynaklarındaki
şer’î nassların delâletidir.
Geçen yıl da yine 50’den fazla
ülkenin katılımıyla yeni kararlar alınmış ve ihtilaf giderilmeye çalışılmıştır.
Fakat yöntem konusunda şer’î yöntemlerden uzaklaşılmakta, sırf birlik
beraberlik olsun diye şer’î naslar göz ardı edilebilmektedir. Muhakkak ki Allah Subhanehû ve Teâlâ bizden, O’nun istediği şekilde ibadet etmemizi
talep etmiştir. Bundan dolayı eğer O’na başka bir şekilde ibadet edersek, velev
ki birlik ve beraberlik gibi süslü lafızlarla güzel bir şeyler yapıyor gibi
görünse bile günahkâr oluruz. Müslümanlar Hilâfet Devleti’nin ilgasına kadar
hiçbir zaman farklı günde ne oruca başlamışlardır ne de bayram yapmışlardır.
Ayrıca Müslümanlar nezdinde ru’yetu’l hilâl konusu hiçbir vakit polemik ve
tartışma konusu olmamıştır. Mevcut ihtilafın kaynağı olan astronomik
hesaplamalara Ramazan orucunun ve bayramların ilanı için önceleri hiç ama hiç
itibar edilmemiştir.
Bu sorunun
çözümü için tüm Müslümanları bağlayıcı bir liderlik gerekir.
Zira bu,
sıradan fıkhî bir tartışma konusu değil, aksine ümmetin birlik ve bütünlüğü ile,
Allah’ın farzlarının çiğnenip çiğnenmemesi ile alakalı ciddi bir meseledir. Şu
hâlde ümmeti birleştirerek, bütünleştirerek, aralarındaki sınırları kaldırarak,
üzerlerindeki küfür nizamlarını yıkarak ve sömürgecilerin tamahlarını
püskürterek İslâm ümmetini insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet hâline getirecek
tek güç Nübüvvet minhacı üzere kurulacak olan ikinci Râşidî Hilâfet
Devleti olacaktır. İzzette, Kuvvette, İbadet ve Bayramlarda İslâm
ümmetini Hilâfet’ten başkası birleştiremez.
[1]
Bakara Suresi 185
[2]
Muttefekun Aleyh
[3]
Ahmed b. Hanbel
[4]
Nesâî, Dârimî, Ahmed b. Hanbel, İmam
Malik
[5]
Muslim
[6]
İsra Suresi 31
[7]
Nisa Suresi 93
[8]
Buhari
[9]
Buhari, Müslim
[10]
Tirmizi
[11]
Buhari, Müslim
[12]
Ebu Davud, İbnu Mace, Nesai
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış