İnsanoğlunun duygularına
tercüman olmaya bazen kelimeler kifayetsiz kalır. Bu, sevinç için de böyledir,
hüzün için de… İşte en son Gazze’de kardeşlerimizin maruz kaldıkları mezalim… Burada
yaşanan hüznün boyutlarının kelimelerle tarifi mümkün değildir. İşgalci varlığı
“İsrail” aralıksız sürdürdüğü bombardıman neticesinde Gazze’de, taş üstünde
taş, omuz üstünde baş kalmadı; çoluk çocuk, yaşlı-genç demeden acımasızca
katletti. Gasıp Yahudi varlığının insafsız saldırıları neticesinde Gazze adeta
yerle bir edildi, nice canlar yitirildi. Beton yığınlarının altında can veren bebeğine
sarılan annenin, körpe yavrusunun cesedini çöp poşetlerine koyan babanın
acısını neyle tarif edebilirsiniz ki? Ya da yarası tedavi edilirken hastanede
elektrik ve narkoz olmadığı için Kur’an ayetleriyle kalbini ve bedenini mutmain
kılmaya çalışan çocuğun duygularını nasıl ifade edebilirsiniz ki? Annesinin
cansız bedeninin yanına uzanıp uyanmasını bekleyen Gazzeli bir çocuğun acısına
hangi kelimelerle tercüman olabilirsiniz ki? İşte belki de binlerce kilometre
ötelerden dünyanın doğusundan batısından Gazzeli kardeşlerimiz için meydanlarda
yapılan kıyamlar, dualar, yakarışlar ve akıtılan gözyaşları duygularımızın
lisanıhalidir.
Gazze’ye yönelik bu
son saldırılarda binlerce şühedanın kanları mübarek toprağı sularken, şühedanın
ve oradaki Müslümanların toprağa düşürdüğü kan ve gözyaşı, dünyanın her
yerindeki İslâm ümmetine can suyu oldu âdeta. Uyuyan İslâm ümmetinin kıyamına,
üzerindeki ölü toprağını atmasına vesile oldu. Sanki Gazze’nin ölümü, İslâm
ümmetinin dirilmesine vesile oldu… Tıpkı Müslim’in Sahih’inde geçtiği üzere;
Buruc Suresi’nde bildirilen bir topluluğun iman etmesine bir gencin ölümünün
vesile olması gibi… Sadece bir genç öldü ancak ölümüyle koca bir halkın iman
etmesine, Rabbine yönelmesine vesile oldu.
Ölümüyle halkı
dirilten genç…
Ölümüyle ümmeti
yeniden ayağa kaldıran Gazze…
Ne demek istiyorum,
biraz açalım…
İslâm ümmeti, son
olaylarla birlikte ölmediğini bilakis diri olduğunu ve ayağa kalkabilecek iman
ve ruha sahip olduğunu ziyadesiyle ispat etmiştir. Söz konusu inandığı değerler
olduğunda, fedakarlıktan asla kaçınmayacağını göstermiştir. Biz, her fırsatta İslâm
ümmetinde hayır olduğunu, üzerindeki ölü toprağını atmaya muktedir olduğunu
söylüyorduk. Bunu söylediğimizde de, İslâm ümmetinde hayır kalmadığı
düşüncesinde olan kimseler tarafından, bu düşüncemizden dolayı eleştiriliyorduk.
Ümmet, uzun yıllardır “Bu ümmetten hayır gelmez, bu ümmetle bir yere
varılmaz!” ithamlarına maruz kalmıştır. Halbuki Rasulullah SallAllahu Aleyhi
ve Sellem böylesi aşağılayıcı ithamlardan nehy etmiştir. Şöyle buyurmuştur:
[إذا قال
الرَّجُل: هَلَكَ الناس، فهو أَهْلَكُهُم] “Bir kimse, ‘İnsanlar helak oldu!’ derse,
bilin ki o, herkesten çok helak olandır.” [Muslim]
Yine başka bir
rivayette, ümmette hayır olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir: [مَثَلُ أمتي
مَثَلُ المطر لا يُدرى أولُه خيرٌ أم آخرُه] “Ümmetim yağmur gibidir; evveli mi
daha hayırlı yoksa sonu mu bilinmez.” [Tirmizî]
Ümmetin kapitalizmin
karanlık bulutlarının tesirinde kaldığı doğrudur. Kapitalist zehirli fikirlerin
tesirinden hastalandığı da doğrudur. İslâm’ı yaşamakta ve emirlerine
bağlanmakta zafiyetlerinin olduğu da inkâr edilemez. Zafiyetlerinin olduğu inkâr
edilemeyeceği gibi hasta olan ümmetin, söz konusu İslâm’ın değerleri olduğunda
ölüm uykusundan uyanmaya muktedir olduğu da asla inkâr edilemez. Zira
değerlerine sahip çıkma kararlılığı, İslâm ümmetinin amentü kodlarında
saklıdır. Tarih boyunca da hep öyle olmuştur. “Zayıf” denilen ümmet zaferler
elde etmesini, “ayağa bir daha kalkamaz” denilen ümmet yeniden kıyam etmesini
bilmiştir. İşte Haçlı işgalleri… “Bir daha asla ayağa kalkamaz” dedikleri İslâm
ümmeti küllerinden doğmuş ve dahi Haçlılar tarafından işgal edilen Kudüs’ü
işgalden kurtarmıştır. İşte Moğol istilası… Moğollar tarafından maruz kaldığı
katliamlar sonrası “belini bundan sonra doğrultamaz” dedikleri İslâm ümmeti,
yıllar sonra kendi dirildiği gibi kâfir Batı’yı da İslâm ile diriltmek üzere
Viyana kapılarına kadar gelmiştir.
İşte kapitalizmin
ifsat çukurunda öldü zannedilen İslâm ümmeti, son Gazze olaylarıyla kuyudan
çıkmayı başarmış ve hayatta olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Doğusundan
batısına dünyanın her yerinde Müslümanlar, Gazze için meydanlara akın ettiler.
Aralarında sömürgeci kâfirlerin ördüğü suni sınırlar olmasına rağmen seslerini
ve dualarını sınırları aşırıp Gazze’deki kardeşlerine ulaştırdılar.
Kardeşlerinin yardımına gidebilmek için örülmüş sınır duvarlarına tırmandılar.
Sınırların açılması halinde kardeşlerinin yanlarına gitmeye hazır olduklarını
tüm dünyaya haykırdılar. “Ya Filistin’i kurtarın ya da yol açın!”
diyerek yöneticilere sorumluluklarını hatırlattılar. Bununla birlikte Gazze
için yola revan olmaya hazır olduklarını; ümmet olarak halen diri olduklarını
gösterdiler. İslâm ümmeti Gazze’yi ve oradaki mezalime maruz kalan Müslümanları
acılarıyla, dertleriyle baş başa bırakmadı. Gazzeli kardeşlerimizi kendi
gözyaşlarında boğulmaya terk etmedi. Bu süreçte yer-gök İslâm ümmetinin
kıyamına, Gazze için canlarını feda etmeye hazır olduklarına, “birruh biddem
nefdike ya Aksa” haykırışlarına şahittir. İslâm ümmeti, “lebbeyk,
lebbeyk, lebbeyke ya Aksa” şeklinde haykırarak ölmediğini tüm dünyaya ispat
etti. Hadiste de betimlendiği üzere tıpkı bir vücut gibi refleks gösterdi. Zira
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de ümmeti bir vücuda ve bir
vücudun azalarına benzetmiştir. Şöyle buyurmuşlardır: [مثلُ المؤمنين
في تَوادِّهم ، وتَرَاحُمِهِم ، وتعاطُفِهِمْ . مثلُ الجسَدِ إذا اشتكَى منْهُ
عضوٌ تدَاعَى لَهُ سائِرُ الجسَدِ بالسَّهَرِ والْحُمَّى] “Birbirlerini sevmekte,
birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerine sımsıkı sarılmakta müminler bir
vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsızlandığı zaman diğer azalar
da ateşlenerek ve uykusuzlukla ona icabet ederler.” [Buhari]
En son Gazze’de
yaşananlara karşı kayıtsız kalmayan İslâm ümmetinin bu refleksi; asrımızda onları
hep yönetilmeye mahkûm varlıklar olarak gören Batı dünyasının, Müslümanları
aşağılayıcı fikirlerinin tesirinden kurtulamamış Batı hayranı Müslümanların “ümmette
hayır yoktur, İslâm ümmeti ölmüştür” ithamlarına da verilebilecek en güzel
cevap olmuştur.
Yine Gazze’de
katliamların yaşandığı bu süreçte hocalarımızın, âlimlerimizin kahir
ekseriyetinin de tıpkı İslâm ümmeti gibi hayır üzere olduklarına şahit olduk.
Yeri geldi kendisine emanet edilen peygamber mirası minber ve mihraplardan Gazze’ye
sahip çıktılar, yeri geldi Müslümanlara meydanlarda mihmandarlık yaparak
Filistinli kardeşlerimizi sahipsiz bırakmayacaklarını haykırdılar. Öyle de
olmalıydı zira… Muttaki âlimlerimiz; Allah’ın biz kullarına birer ikramıdırlar.
Onlar, gecenin karanlığını aydınlatan kandillerdir; istikametin öncüleri ve
yeryüzünde nebilerin varisleridirler. İslâm düşmanlarının ümmete isabet
ettirmek istedikleri zararlı fikir, kültür ve düşünce oklarına birer korunaktırlar.
Onlar ki, ümmeti hak yolda cesaretlendiren muttakilerdir. Yaptıkları Hak
çağrıları ile şeytanın ve avenelerinin kendilerine öfkelendiği kimselerdir. Âlimlerimiz,
İslâm’ın safiyetini her türlü fasit ve zararlı fikirlerden koruyan, koruyucu
kimyalardır. Kalkmak istediği zaman İslâm ümmetinin kıyamına dayanaktırlar.
Herkesin sessizliğe büründüğü bir zaman diliminde sessizliği bozan hak sözdür,
onlar. Kapitalizmin çıkmaz sokaklarında kaybolmuş ümmete yol göstericidirler,
onlar. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize âlimleri
şöyle anlatmıştır:
[إِنَّ مَثَلَ
الْعُلَمَاءِ فِي الأَرْضِ كَمَثَلِ نُجُومِ السَّمَاءِ يُهْتَدَى بِهَا فِي
ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ فَإِذَا انْطَمَسَتِ النُّجُومُ يُوشِكُ أَنْ
تَضِلَّ الْهُدَاةُ] “Yeryüzündeki âlimlerin misali, gökyüzündeki
yıldızlar gibidir. Kara ve denizin karanlığında onlarla yol bulunur. Yıldızlar
kaybolduğunda hidayet bulanlar nerdeyse sapıtırlar.” [Ahmed bin
Hanbel]
Onlar, nebilerin vârisleridirler.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
[وَإِنَّ
الْعَالِمَ لَيَسْتَغْفِرُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الأَرْضِ
وَالْحِيتَانُ فِي جَوْفِ الْمَاءِ وَإِنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ
كَفَضْلِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ عَلَى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ وَإِنَّ
الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ] “Sudaki balığa varıncaya kadar yerde ve gökte
bulunan her şey, âlim için istiğfar eder. Âlimin âbide (ibadet edene) üstünlüğü
ayın geceye/yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler nebilerin gerçek
vârisleridirler.” [Ebu Davud]
Nasların işaret
ettiği bu üstünlük ve kıymet; İslâm’ı koruyan, Allah Azze ve Celle’nin
dininin muhafızlığını yapan, ajandasında haktan başka bir şey olmayan, ne
pahasına olursa olsun hakkı ve sabrı tavsiye eden, en güçlü azığı olan hak söz ile
yöneticileri İslâm şeriatını uygulamaya çağıran âlimlere aittir. Hadislerde zikredilen
bu üstünlükler; hakkı daima ayakta tutan, iyiliği emreden, kötülükten
sakındıran, yöneticileri muhasebe eden ve onlardan hiçbir vakit nasihatini
esirgemeyen, ilmi ile âmil kimseler içindir. Hadislerde vurgulanan bu övgüler;
son süreçte olduğu gibi yeri geldiğinde Müslümanların maslahatı için rahatını
terk eden, ümmetin dertleriyle dertlenen ve bu yolda her türlü zorluğa katlanan
âlimler içindir.
İşte böylesi
âlimlerin varlığına bu süreçte şahit olduk, hamd olsun. Evet, sadece gasıp
Yahudi varlığını tel’in etmekle yetinmeyen bilakis İslâm beldelerinin
yöneticilerinin bir an evvel harekete geçmeleri telkinlerinde bulunan
hocalarımızın varlığına şahit olduk. Doğu bölgesinde hocalar, seydalar,
mollalar, kelime-i Tevhit sancağı etrafında Gazze için tek yürek olduklarını ve
söz konusu İslâm ve değerleri olduğunda “bir ve birlikte” olabileceklerini
cümle âleme göstermişlerdir. Türkiye’nin birçok muhtelif yerlerinden
hocalarımız, Gazze’nin kınama mesajlarıyla kurtulmayacağının çağrısını
yöneticilere yaparak artık yöneticilerin somut adımlar atmaları gerektiğini
onlara hatırlattılar. Yine Hakkın gür sesleri olmaları hasebiyle, Filistin’de
yaşanan mezalimin sadece yardım faaliyetleriyle durdurulamayacağını, bilakis
orduların hareket ettirilmesiyle bunun mümkün olacağını söylediler. Yine kimi
hoca ve âlimlerimiz, Gazze’deki kardeşlerimiz gasıp Yahudi varlığı tarafından
hunharca katledilirken; kalkanımız olan Hilâfet Devleti’ne bugün, hiç
olmadığımız kadar muhtaç olduğumuzu dillendirdiler.
Hatta Dünya Müslüman
Alimler Birliği’ne bağlı İçtihat ve Fetva Komitesi, İslam ülkeleri
yönetimlerinin Gazze’deki savaşa ilişkin yükümlülükleriyle ilgili fetva
yayınlayarak; orduların Aksa’ya hareket ettirilmesi gerektiğini, ordularla
Filistin’e destek verilmesinin zorunlu olduğunu açıkladılar.
Âlimlerin, hak sesleri
ümmete cesaret, kâfirlerin yüreğine de korku saldı.
Âlimlerimizin ve
hocalarımızın kıyamı uyuyan gönüllere şifa oldu.
Artık ümmet,
üzerindeki ölü toprağını silkelemiş ve ayağa kalkmıştır.
Şimdi daha fazlasını
yapma zamanıdır!
Kâfirlere ve ümmetin
vahdetinden rahatsız olanlara inat, birleşelim ve tek bir ümmet olduğumuzu
gösterelim.
Tek bir sancak
altında birleşelim ki; elde ettiğimiz güçle sömürgeci kâfirlerin sarayları
sallansın! Birleşelim ki; kâfirlerin aç sırtlanlar gibi üzerimize üşüştüğü o
zelil günler yerini, izzetli ve şerefli günlere bıraksın! İzzet bu ümmetin
yeniden namı olsun…
Kerih görücülerin
uykularını kaçıracak Hilâfet hakikatini daha gür bir sedayla haykıralım!
Görüldüğü üzere alaya
alınan, değişime ve kıyama ehil görülmeyen İslâm ümmetinin hayırlı evlatları,
Gazze ölürken dirilmesini bilmiştir. Sömürgeci kâfirlerin Sykes-Picot ile
ördükleri suni sınırların Müslümanlar için hiçbir şey ifade etmediğini,
Gazze’de yanan yangının; Türkiye’de, Ürdün’de, Pakistan’da, Endonezya’da,
Yemen’de, Mısır’da ve daha nice yerlerde kendi ülkelerinde yanan yangından
farksız olduğunu göstermiştir.
Aynı ümmet, değişim
için de kutlu bir kıyam gerçekleştirmeye ehildir. Bugün Müslümanların değişim
ve kıyam potansiyelini hakir görenlere ve ümmetle alay edenlere verilebilecek
en güzel cevap, kuşkusuz Râşidî Hilâfet Devleti’nin hayat sahnesine geri
dönmesi olacaktır.
Gazze katliamı ile
birlikte dirilen İslâm ümmeti, başta Filistin olmak üzere sair İslâm
beldelerindeki mezalime son verecek Râşidî Hilâfet’i kurmaya muktedirdir,
biiznillah.
Mesele sadece zaman
meselesidir…
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış