DEPREMİN HATIRLATTIĞI HAKİKATLER

Abdullah İmamoğlu

Her gece yatmadan yapıldığı üzere; kimimiz çalar saatini sabah namazına, kimilerimiz ise işe gitme vaktine ayarlamıştı. Vakti, saati geldiğinde alarm çalacak, yeni ama rutin bir sabaha yeniden başlanacak ve herkes yine işine, gücüne koyulacaktı. Tabi bu bizim planımızdı ya da en azından beklentimizdi. Yine öyle olacak zannetmiştik. Ancak öyle olmadı. Rabbimiz Kendi planını devreye koydu, buyruğunu takdir etti ve büyük deprem gerçekleşti. Canlar aldı, canlar yaktı ve ocaklara ateş düşürdü bu deprem… Binalar tarumar oldu, şehirler tanınamaz hale geldi.

Bu vesileyle deprem ânını yaşamış birisi olarak; depremzede kardeşlerimin acılarını ve kayıplarını derinden hissediyorum. Allah, enkaz altında ruhunu teslim eden kardeşlerimizi ahiret şehidi kılsın; yaralılara acil şifalar, geride kalanlara da sabr-ı cemil ihsan etsin.

Deprem sonrası özellikle sahada şahit olduklarımdan hareketle; söyleyeceğimiz, kriz yönetimi ile alakalı sorumlular hakkında dile getireceğimiz birçok husus ve hakikat var. Ancak bu makalenin esas konusu, sahada görülen aksaklıklar ya da kriz yönetimi ile alakalı eksiklikler değil, depremin bize hatırlattığı bazı hakikatlerdir.

Deprem ve afetlerin bize hatırlattığı hususlara geçmeden önce “Deprem ve felaketler günahkâr toplumları cezalandırmak için midir?” sorusuna kısa da olsa cevap vermek istiyorum. Zira neredeyse her deprem ve afetten sonra bu konu mutlaka gündeme gelmekte ve afetlerin “günahkâr toplumu cezalandırmak için Allah’ın bir cezası olduğu” şeklinde iddia edilmektedir.

Her şeyden önce deprem ve benzeri afet olayları “Allah’ın kazası/takdiri” konusudur ve bunda hayır ya da şer olduğunu bilen de ancak Allah’tır. Allah Azze ve Celle’nin kullarının şımarıklığını, ansızın yakalayarak cezalandırdığını beyan eden ayetler vardır. Tıpkı şu ayet-i kerimede olduğu gibi:

[فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍۜ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ] “Derken, kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular.”[1]

Ancak bu ayet, her depremin günahkâr toplumları cezalandırmak kastı ile olduğu anlamına gelmez. Zira şayet deprem mutlak günahkâr olmakla ilintili olsaydı o vakit Avrupa toplumları ya da kâfir toplumları her zaman depreme maruz kalmalı ve felaketten başını kaldıramamış olmalıydı. Yine Halife Ömer RadiyAllahu Anh döneminde yaşanan büyük salgın felaketi, adaleti ile nam salmış raşit bir Halife’nin zamanında ve İslâm’ın en iyi şekilde yaşandığı bir toplumda meydana gelmezdi. Bizler, Allah’ın söz konusu felaket ve afet ile neyi murat ettiğini bilmeyiz. Ne var ki hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman eder ve bu anlayışla yaşamaya gayret gösteririz.

İman etmekle de birlikte Allah’ın kudretine şahit olanlar olarak tefekkür eder depremin bize hatırlattıklarından nasihatler alırız. Zira deprem gibi Allah’ın kudretinin izdüşümlerinin; her aklıselim kimseye söyleyecek ve hatırlatacak mutlaka bir takım hakikatleri vardır. İşte yaşadığımız depremin bize hatırlattığı bazı hakikatleri nasihat almak temennisiyle sizlerle paylaşıyorum.

Deprem Cennet ve Günahlardan Kefaret Vesilesidir

Deprem, Allah Azze ve Celle’nin kulları için takdir ettiği musibetlerdendir. Şayet kul, Allah’ın kendisi için takdir ettiği musibetin Allah’tan olduğu bilincine sahip olur ve sabrederse Allah katında büyük mükâfatlara nail olacaktır. Musibetlere sabredenlerin ecri ile alakalı birçok ayet-i kerime vardır. Onlardan bir tanesinde Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

[وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ] “Elbette sabırlı davrananlara, yapmakta olduklarının ödülünü en güzeli ile ödeyeceğiz.”[2]

Yine Rabbimizin takdir ettiği deprem gibi musibetlere sabır göstermek; günahlardan arınmaya vesiledir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Tirmizi’nin tahric edip Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurmaktadır:

[مَا يَزَال الْبَلاءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمؤمِنَةِ في نَفْسِهِ وَولَدِهِ ومَالِهِ حَتَّى يَلْقَى اللَّه تعالى وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ] “Erkek olsun, kadın olsun mümin, Allah’a günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinden, çoluk çocuğundan, malından belâ eksik olmaz.”[3]

Deprem, Allah’ın Kudretini Hatırlama Vesilesidir

Biz insanoğlu bazen acizliğimizi unutuyor; yerin ve göğün sahibi olan Allah Azze ve Celle’nin kudretinden gaflete düşüyor ve masiyet dolu hayatı yaşama cüretinde bulunuyoruz. Depremin şiddetini o gece bizzat yaşamış birisi olarak söylüyorum: deprem sırasında ayakta durmaya muktedir olamayan aciz varlık insanoğlunun, kudret ve güç sahibi Allah’ın hükümranlığını ve egemenliğini yok sayarcasına bir hayat sürmesinden daha büyük bir gaflet söz konusu değildir. Yerin ve göğün tek sahibi Aziz ve Hâkim olan Allah’tır: [وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ] “Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O'dur. O, hakîmdir, her şeyi bilendir.” Başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır:

[اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ] “Bilmez misin ki, göklerin ve yerin idaresi, mülkiyeti yalnızca Allah’ındır.”[4]

Deprem gibi harikulade olaylar, deprem anında yerinden bile kımıldayamayan bizlerin acizliğini buna mukabil de Allah’ın kudretini ve nelere kadir olduğunu hatırlamaya yine Allah’ın egemenliğine ve hükümranlığına boyun bükmemize, tam bir teslimiyetle teslim olmamıza vesile olmalıdır.

Deprem, İyiliği Emretme, Kötülükten Nehyetme Farziyetini Hatırlama Vesilesidir

İyiliği emretme, kötülükten nehyetme farziyeti, İslâm’ın en maruf hükümlerindendir. İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek, biz İslâm ümmetini insanların arasında seçkin kılan, hayırlı konuma yükselten vasıflardır. [كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ] “Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız.”[5]

İslâm’dan ve hükümlerinden epeyce uzaklaştığımız çağımızda en büyük yitiklerimizden bir tanesi de iyiliği emretme, kötülükten nehyetme farziyetidir. Hâlbuki Müslüman, kötülüklere, günahlara, işlenen münkerlere ve en büyük münker olan küfrün egemenliğine karşı tepki göstermeli, seyirci kalmamalıdır. Ne pahasına olursa olsun iyiliği emretmeli ve kötülükten nehyetmelidir. Sadece “kendimize Müslüman” olmak, helali haramı sadece kendi küçük dünyamızda yaşamak, toplumsal çöküşe kayıtsız kalmak İslâm’ın kati surette yasakladığı bir anlayıştır. Hatta aşağıda paylaşacağım rivayetlerden hareketle münkere sessiz kalmak; Allah’ın gazabına duçar olma sebebidir.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimiz münkere şahit olduğu halde müdahale etmeyenlere Allah’ın azap edeceğini şu sözleriyle ifade etmiştir:

[إِنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوْا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلَا يُنْكِرُوهُ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللّٰهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ] “Şüphesiz ki Allah, bazı kişilerin işledikleri günahlar yüzünden bütün in­sanları cezalandırmaz. Ancak bütün insanlar aralarında kötülüğün yayıldığını görür de ona mâni olmaya güçleri yettiği halde, o kötülüğe mâni olmazlarsa, o zaman bir kısmınızın işlediği günah yüzünden hepinizi cezalandırır.”[6]

Deprem Gaflet Uykusundan Uyanıp Kulluğa Yöneliş ve Kıyamete Hazırlık Vesilesidir

Acaba deprem fay hatları üzerinde düşündüğümüz ya da derinleştiğimiz kadar, kulluğumuzun “masiyet hatları” üzerinde derin derin düşündük mü? Deprem haritasına yoğunlaştığımız kadar “kulluk haritamıza” yoğunlaştık mı?

Herkese yakın, kendimize uzak görürüz nedense ölümü… Ölüme ve sonrasına hazırlık hep ötelenir… Aklımızın bir tarafındadır Allah’a kulluk ancak bir türlü sıra gelmez dünya telaşından ve fitnesinden kulluğa… “Ölüme daha çok var” der, devam ederiz son sürat dünya koşuşturmacasına. Allah’a hakkıyla kulluğun önünde gaflet perdesi kocaman bir engeldir. Bazılarına -Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in de dediği gibi- ölüm, nasihat olarak kâfi gelirken bazılarına hiçbir şey ifade etmemekte; böylece de bu kişi günahların girdabında boğulmaktadır.

Aslında deprem, bir nevi “küçük kıyamet” değil mi? Peki, dünyalıkların hiçbir fayda vermeyeceği o güne, ahiret gününe hazır mıyız? Ayette de buyurulduğu üzere; selim bir kalbin dışında malın ve evladın fayda vermeyeceği günü karşılamaya hazır mıyız? Dağı, taşı yerinden oynatan ilahi sarsıntı; Allah’ın kudretini, dolayısıyla O’na hakkıyla kulluk yapılması gerektiğini hatırlatmaya yetmez mi? O dehşet verici sarsıntı; Allah’a kulluğun önünde engel olan gaflet perdemizi kardırmaya yetmez mi? Kur’an ayetlerinden ibret almıyorsak Allahu Teâlâ’nın kevni ayetlerinden de mi ibret almayacağız? Bakınız, Allah Azze ve Celle nasıl buyuruyor:

[يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ] “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi göreceksin; çünkü Allah’ın azabı (kıyametin dehşeti) çok çetindir!”[7]

Kısacası kendi kıyametine hazır mısın kardeşim?

Deprem, Empati ve Kardeşlik Duygularını Pekiştirme Vesilesidir

Birçoğumuz için Suriye’de yaşananlar, TV ekranlarında ya da sosyal medya mecralarında gördüklerimizden ibaretti. Sadece uzaktan seyretmiştik enkaz yığınlarını! Bombalanmanın neticesinde yerle yeksan olan binaları! Ateş düştüğü yeri yakıyor; uzağ(ımız)a düşen ateş, bizi hiç yakmıyordu. Ya da çok nispi yakıyordu. Sadece anlamaya çalışıyorduk, duyarlı Müslümanlar olarak; nasıl bir duyguydu evsiz-barkız kalmak? Nasıl bir duyguydu acaba, arkaya bakmadan baba ocağını, memleketini, her şeyini bırakıp gitmek? Nasıl bir şeydi acaba, beton yığınların arasında çocuk çığlıklarına şahit olmak? Nasıl duyguydu acaba, can pazarını yaşamak? Nasıl bir duyguydu, günlerce aç kalmak?

İşte yaşadığımız bu deprem, bütün bunları neredeyse 12 yıldır mütemadiyen yaşayan Suriyeli muhacir kardeşlerimizi daha iyi anlamamıza vesile olmalıydı. Kimimizi evsiz, kimimizi evlatsız, kimimizi de anasız-babasız, parasız-pulsuz bırakan bu deprem; empati yapabilmek adına büyük bir fırsattır… İşte, taş üstüne taş bırakmayan bu afet, sahiplenmeyen muhtaçların, sahiplenilmeyen muhtaçları anlayabilecekleri bir vesileye dönüşmelidir. Zira bugün Ensar olan yarın Muhacir, bugünün Muhacirleri yarın birilerine Ensar olabilir. Olmalıdır da. Asla, kafatasçı zihniyet sahiplerinin kardeşlik hukukumuza zarar vermesine müsaade edilmemelidir. Çünkü bizler kardeşiz ve kardeşin kardeşe sahip çıkması, İslâm’ın bir gereğidir. [مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الجَسَدِ إذا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى له سَائِرُ الجَسَدِ بالسَّهَرِ والحُمَّى] “Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerine sımsıkı sarılmakta müminler, bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsızlandığı zaman diğer azalar da ateşlenerek ve uykusuzlukla ona icabet ederler.”[8]

Rabbim, deprem ve yaşadığımız afetleri kulluğumuza engel gaflet perdesinin kaldırılışına, Allah’ın kudretinin hakkıyla idrakine, toplumsal duyarlılığımızın güçlenmesine ve günahlarımızdan arınmaya vesile eylesin.

Deprem bölgesinde, kardeşlerinin derdiyle dertlenen, deprem bölgesine anında intikal edip gece-gündüz demeden kardeşlerinin yaralarını sarmaya çalışan ve uzaktan maddi-manevi desteğini esirgemeyen muazzez kardeşlerimden de Rabbim razı olsun.

Rabbim, böylesi afetlerden cümlemizi korusun. Afetzede kardeşlerimizin sıkıntılarını gidersin. Depremde hayatını kaybeden kardeşlerime rahmetiyle muamele buyursun. Geride kalan yaralılara acilinden şifalara ihsan etsin. (Âmin.)

 

 

 



[1] Enam Suresi 44

[2] Nahl Suresi 96

[3] Tirmizi

[4] Bakara Suresi 107

[5] Âli İmran Suresi 110

[6] Ahmed ibn Hanbel, Müsned

[7] Hac Suresi 1-2

[8] Buhari, Müslim


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz