Fertlerin Değişimi ile Toplum Değişir mi?

Abdullah İmamoğlu

Kapitalizmin ve beşerî sistemlerin uygulamaları altında hayatta kalma mücadelesi veren İslâm ümmetinin hâli izaha muhtaç değildir. Hangi yöne dönersek dönelim gördüğümüz her bir tablo Müslümanların ahvaline dair çok şeyler anlatır bize... Hırsızlık vakaları, gayrimeşru ilişkiler, çocuk istismarı, uyuşturucu ve alkol kullanımı bunlardan sadece bazıları… Gidişattan rahatsız olanlar, bu haddi aşmışlığın çaresini ve değişimin yollarını konuşur, tartışır hâle gelmiştir. Her ne kadar değişimin gerekliliğini hissedip değişim için harekete geçenlerin varlığından bahsetsek de gidişattan rahatsızlık duymayıp ya da en iyimser ifadeyle rahatsızlık duysa da tepkisiz kalanların sayısı azımsanmayacak kadar fazladır bu ülkede... Bir hakikat var ki; Allah’ın razı olmadığı bir atmosferde nefes alıp veriyor olmak bir Müslüman için değişimi ve değişim için çalışmayı zaruri kılmaktadır. Dolaysıyla bu haddi aşmışlığın ve küfür sistemlerinin sebep olduğu zulüm atmosferinin son bulmasının ilk adımı değişime talip olmaktır. Değişim dediğimiz vakit sıradan bir değişim ya da her hangi bir değişimi değil toplumsal değişimi kast ediyoruz. Toplumsal değişimden de İslâmi hayat ile kalkınmış bir toplumu kast ediyoruz.

Değişimini İstediğimiz Toplum Sadece Fertlerden mi Meydana Gelmektedir?

Bilindiği üzere, şer’î şartları bünyesinde taşıyan “İslâm Devleti” diye ifade edebileceğimiz bir devletimiz maalesef yoktur. Bu acı gerçeğin bir getirisi olarak İslâmi bir topluma sahip değiliz. İslâm’ın hükümlerinin kâmilen uygulanmıyor olmasının bir neticesi olarak da Müslümanların oluşturduğu topluluktan bahsedebilir ancak İslâmi bir toplumdan söz etmek mümkün değildir.

Zira toplum yapısı irdelendiğinde; “toplum” dediğimiz gerçeğin sadece fertlerden meydana gelmediği kolaylıkla müşahede edilecektir. Çünkü toplumu meydana getiren fertlerin arasında geçici değil, daimi ilişkiler söz konusudur. Bu sebeple toplumun; sadece belli, geçici bir amaç için bir araya gelmiş insan topluluğundan farklı değerlendirilmesi gerekmektedir. Bakıldığı zaman toplum; fertlerden, bu fertlerin sahip oldukları fikirlerden, duygulardan ve yine toplumun üzerine uygulanan nizamdan müteşekkil bir varlık olarak tebarüz etmektedir. Onun için toplumu, daimi ilişkisi olmayan, sadece bir araya gelmiş fertler topluluğu olarak değerlendirmek, değişim meselesinde düğmeyi en başta yanlış iliklemek demektir. Tekraren; toplum; aralarında sürekli ilişkiler bulunan insanlar topluluğudur. İnsanlar arasında -tıpkı bir gemi, uçak ya da otobüste seyahat edenlerin arasındaki gibi- süreklilik arz etmeyen bir ilişki biçimi söz konusu ise, bu kalabalıklar toplumu değil herhangi bir topluluğu oluşturmuş sayılırlar.

İnsanlar arasındaki ilişkiyi sürekli kılan, aralarında fikir, duygu ve nizam birliğinin bulunmasıdır. Bu üç unsurdan mahrum olan birliktelikler, toplum sayılmazlar, toplum olarak tanımlanamazlar.

Bu temelden hareketle diyebiliriz ki: toplumlar fikir, duygu ve nizamların değişmesi ile değişir.

Fertlerinin çoğunluğu, Müslüman olmasına rağmen, bugün Müslümanların beldelerinin tümündeki toplumlara, çeşit çeşit fikir, duygu ve nizamlar hâkimdir. Örneğin; Müslümanların yaşadıkları İslâm beldelerinde yargı, eğitim, ekonomi dış siyaset ve medeni hukuk uygulamalarının tümünü gayri İslâmi kanun ve nizamlar oluşturmaktadır. Dolaysıyla toplumsal değerlendirme ve değişimlerde toplum oluşturan faktörleri (fikir, duygu ve nizamı) göz önünde bulundurmak kaçınılmazdır.

Şayet bizler toplumsal değişimin keyfiyetini kapitalizmin yaptığı toplum tarifi üzerinden anlamaya kalkarsak pek tabi ki sonuç kapitalizmin arzuladığı gibi olacaktır; daha doğrusu, İslâm’ın istediği gibi olmayacaktır. “Fertlerin değişimi ile toplumların değişeceği” savı, İslâm’ın değil kapitalizmin savıdır. Bilindiği üzere kapitalizm, toplumun sadece fertlerden meydana geldiğini düşünmekte ve bütün teorisini bu esas doğrultusunda şekillendirmektedir. Bu tarifi esas alacak olursak, fertlerin değişimi toplumsal değişim için yeterli olacaktır. Ancak ne var ki toplum sadece fertlerden değil -yukarda da zikrettiğimiz üzere- başkaca faktörlerin eklenmesiyle meydana gelmektedir. Zaten sadece fertlerin değişimi ile toplumsal değişimin gerçekleşmediği de vakıanın bizlere gösterdiği inkar edilemez gerçeklerdendir.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem nübüvvetle görevlendirildiğinde Allah’tan aldığı risaleti insanlara tebliğ ediyor ve Allah’ı inkâr eden toplumun fertlerini İslâm’a kazandırmaya çalışıyordu. Nitekim temas ettiği ve İslâm dairesine girmeyi kabul eden insanların fikirlerini ve duygularını da değiştiriyordu. Malum olduğu üzere kız çocuklarının belli bir yaşa geldiklerinde fakirlikten dolayı gömülmesi fikri cahiliye fikirlerindendi. İslâm bu yanlış fikre karşı çıkmış, doğrusunu beyan etmiş ve de sahiplerini de yanlış fikirden arındırmıştır. Şöyle buyurmaktadır Rabbimiz:

[وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍؕ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْؕ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـٔاً كَبٖيراً] “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızın canına kıymayın! Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.”[1]

Böylece fıtrata muvafakat sağlayan İslâm, fertlerin benliklerinde var olan batıl fikirleri değiştiriyordu. İslâm olmadan önce çocuklarının diri diri gömülmesi gerektiği fikrine inanan zihniyetleri, çocuklara en üst düzeyde merhamet eden bir zihniyete Allah’tan gelen vahyin ışığında değişiyordu. Yani fertlerin sahip oldukları fikirleri İslâmileştiriyordu. Hakeza İslâm, kendisine teslim olanların fikirlerini değiştirdiği gibi duygularını da değiştiriyor, İslâmileştiriyordu. Müslüman olduktan sonra duyguları da İslâmileşiyordu. İslâm’ın sevdiğini seviyor, yerdiğini yeriyor, öfkelendiğine öfkeleniyorlardı. Kısacası artık duyguları belirleyen İslâm oluyordu. İşte Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslâm daveti ile fertlerde bu değişimi de gerçekleştiriyordu. Buna örnek olması bakımından Sümame RadiyAllahu Anh’ın yaşadığı değişimi aktarmak yerinde olacaktır.

Yemame’de Benî Hanîfe kabilesinin reisi olan Sümame Bin Üsal Müslüman olmadan önce Peygamberimize ve ashabına karşı azılı düşmandı. Hatta Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i öldürmeye teşebbüs etmişti. İslâm’a ve Müslümanlara bu derece öfkeliydi.

Bir vesileyle şehadet getirerek Müslüman oldu ve gözyaşları içinde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gelerek şunları söyledi:

[يا مُحَمَّدُ، واللَّهِ ما كانَ علَى الأرْضِ وجْهٌ أبْغَضَ إلَيَّ مِن وجْهِكَ، فقَدْ أصْبَحَ وجْهُكَ أحَبَّ الوُجُوهِ إلَيَّ، واللَّهِ ما كانَ مِن دِينٍ أبْغَضَ إلَيَّ مِن دِينِكَ، فأصْبَحَ دِينُكَ أحَبَّ الدِّينِ إلَيَّ، واللَّهِ ما كانَ مِن بَلَدٍ أبْغَضُ إلَيَّ مِن بَلَدِكَ، فأصْبَحَ بَلَدُكَ أحَبَّ البِلَادِ إلَيَّ] “Ey Muhammed! Yemin ederim ki, benim için yeryüzünde sizin yüzünüzden daha öfke duyduğum başka bir yüz yoktu; fakat şimdi (Müslüman olduktan sonra) yüzünüz bana yeryüzündeki yüzlerin en sevimlisi oldu. Yine yemin ederim ki, sizin dininizden daha çok öfke duyduğum başka bir din yoktu; ama şimdi sizin dininiz benim için dinlerin en sevimlisi olmuştur. Yine benim için sizin yurdunuzda öfke duyduğum kadar başka bir yurt yoktu; fakat şimdi sizin yurdunuz bana yurtların en sevimlisi ve sevgilisi oldu.”[2]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke’den Medine’ye uzanan davet sürecini inceleyen kimse O’nun fikirleri ve duyguları değiştirmeye çalıştığı gibi nizam değişikliği için müstakil bir çalışma yaptığını da görecektir. Özellikle ilgili naslar incelendiğinde, muhataplarına İslâm’ı arz eden Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, İslâm’ı kabul etmeleri ile birlikte onlardan başkaca şeyler de istediği görülmektedir. Başka bir ifadeyle; muhataplarının İslâm’ı kabul etmeleriyle yani nefislerini değiştirmeleriyle iktifa etmeyerek nizamın değişmesini sağlayacak arızi bir talepte bulunmuştur. Bu da açıkça değişimin sadece nefislerindeki değişimden ibaret olmadığının, başkaca bir değişim metodunun var olduğunun en büyük ispatıdır. Buna örnek olması bakımından şu rivayet yerinde olacaktır:

Rasulullah Amir b. Sa’sa oğullarına gelerek onları Allah’a çağırdı, kendini onlara takdim etti. Beyhâre b. Firas denilen bir adam ona şöyle dedi: ‘VAllahi şu Kureyş gencine sahip olsam, bütün Araplara hâkim olurum.’ Ardından Rasulullah’a yönelerek; ‘Sana işin için yardım etsek ve Allah da seni muhaliflerine üstün kılsa senden sonra yönetim elimize geçer mi? Ne dersin?’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem; [الامْرُ إلَى اللَّه يَضَعُهُ حَيْثُ يَشَاءُ] ‘Yönetim işi Allah’ın, onu dilediğine verir.’ diyerek karşılık verince, Beyhâre; ‘Senden sonra yönetim bize geçmeyecekse neden senin için boyunlarımızı Arapların kılıçlarına hedef yapalım. Senin işinden bize ne?’ dedi.”

Naslardan anlaşıldığı üzere Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslâmi bir otorite/devlet ikame etmek için güç ehlinden -İslâm olmalarının yanında- nusret talebinde de bulunmuştur. Bu da sadece fertlerin değişiminden çok daha farklı ve müstakil bir çalışmadır.

Fertler Nizamdan Bağımsız Olmadıklarına Göre Değişim Konusu Sadece Fertlerle Alakalı Değildir.

“Toplum, belirli sayıda insanlardan oluşur. Eğer insanlar bozulursa toplum da bozulur. İnsanlar düzelirse toplum da düzelir. Toplum, fertler esasına dayandığı için salih ve takvalı insanların toplumda bulunması hâlinde toplumda canlılık oluşur ve düzelme başlar. Böylece fertlere önem vermek, onları düzeltmek ve böylece başkalarının da düzelmelerine vesile olmak kaçınılmazdır. Ta ki toplumdaki tüm fertler düzelinceye kadar bu ıslah çalışması sürdürülmelidir ki toplum da düzelebilsin. Aynı mantıkla daha geniş çaplı düşünürsek, kişinin düzelmesi ailesinin, hanımının, çocuklarının, akrabalarının ve arkadaşlarının da düzelmesine vesile olacaktır. Toplumun bu düzelmiş insanlar ve ailelerle dolmasıyla toplum da düzelmiş olacaktır.” Belki de değişim tartışmalarının yapıldığı meclislerde en çok duyduğumuz cümlelerdir bu ve benzerleri… Yukarıdaki argümanların özeti aslında bir nevi şöyledir: “Fertler değişirse toplum da değişir.”

Gerçekten de iddia edildiği gibi midir? Fertlerin değişimi ile toplum da değişecek midir? Bir önceki başlıkta toplumun sadece fertlerden meydana gelmediğini izah etmiştik. Nizamın değişmeyip sadece fertlerin değişimi ile iktifa edilmesi, arzulanan değişimi asla sağlamayacaktır. Söylediklerimin birer karşılığının olduğunu göstermek ve de anlaşılır kılmak adına birkaç örnek vermek istiyorum.

Bir genç erkek ve de bir genç kız varsayalım. Flört hayatı yaşarlarken birilerinin İslâm’ın hükümlerini onlara hatırlatması üzerine nefislerinde büyük bir değişim gerçekleştirerek haram olan flört fiilini anında terk ederler. Her şeyin İslâmi olması düşüncesi, bu iki genci meşru birliktelik yolu olan evliliğe sevk eder. Henüz yaşları 18 olmamış olan bu iki genç, “Allah’ın emri peygamberin kavliyle” yani şeriatın ön gördüğü bir keyfiyette evlilik gerçekleştirirler. Her ne kadar bu iki genç ferdî değişim gerçekleştirmiş, olabildiğince İslâm’ın hükümlerine göre yaşamaya çalışıyor olsalar da üzerlerine tatbik edilen toplumsal faktörlerden olan “nizam”, onların bu evliliğine müsaade etmemiş ve dahası genci hapse mahkûm etmiştir. İşte bu sahici örnek; toplumun sadece fertlerden meydana gelmediğinin, ferdî değişimin toplumsal değişim için tek başına yeterli olmadığının en büyük ispatıdır.

Ne var ki şu anda “koca”, erken evlilik yasasından dolayı cezaevinde… Fertlerin ilişkileri nizamdan bağımsız değilse -ki değil-, değişim de sadece fertlerin değişimi ile sınırlı olamaz ve de tutulamaz.

Fertlerin ilişkilerini düzenleyen arızi düzenleme/nizam/sistem değişmeden fertlerin değişimi köklü değil sınırlı olacaktır. Ya da istenilen değişim olmayacaktır.

Bu, ekonomik, hukuki, sosyal vs. bütün alanlar için geçerlidir. Mesela, siz toplumsal faktörün bir parçası olarak değişirsiniz ancak fikir, duygu ve nizam faktörlerini beraberinizde değiştiremediyseniz toplumsal değişimde asla muvaffak olamazsınız.

Siz ailenizde adeta 2. Asrısaadeti yaşarsınız ancak ne var ki sokağa çıktığınızda modern cahiliyeden kaçamazsınız. Siz değişmişsinizdir ve sizinle birlikte belki milyonlar değişmiştir ama ne var ki sizi idare eden yasalar çağdaş cahiliyedir. Evde İslâmi, dışarda ise gayri İslâmi bir hayatın olduğu değişim anlayışı, arzulanan toplumsal anlayıştan fersah fersah uzaktır.

Değişim Ayeti ve “Enfus” Kavramı

Değişim tartışmalarında ileri sürülen delil Râd Suresi’ndeki 11. Ayet-i kerimedir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

[اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ] “Bir kavim kendinde bulunan şeyleri değiştirmedikçe Allah o kavmin hâlini değiştirmez.”

Kurtubi bu ayeti şöyle yorumlamıştır: “Yüce Allah bu ayet-i kerimede bir toplumda -ya bizzat kendileri, ya kendileri için gözetlemek durumunda olanlar, nezaret edenler, yahut herhangi bir sebep dolayısıyla kendilerinden sayılan bir kimse tarafından- bir değişiklik meydana getirilmedikçe o toplumun durumunu değiştirmeyeceğini haber vermektedir.”

Buraya kadar yazılıp çizilenlerden değişimin merkezinde toplum olduğu anlaşılmıştır. Ayet toplumun [اَنْفُس] “enfus”undan bahseder. Yani toplumun bünyesinde var olanlardan... Enfus’u, yani toplumun bünyesinde var olanları nefislerden ziyade toplumu oluşturan faktörler olarak anlamlandırmak vakıada karşılık bulan bir yorum olacaktır.

Ayette geçen “toplumun nefislerinde/bünyelerinde var olanlar/bulunanlar” ifadesine uygun manayı verebilmek için toplum faktörlerini göz ardı etmemek gerekmektedir. Toplumun bünyesinde sadece fertler mi vardır? Ya toplum her hangi bir vesile ile bir araya gelmiş fertlerin oluşturduğu ve hiçbir alakaları olmayan kalabalıklar yığını mıdır? Ki biz bu soruların cevabını yukarıda vermiştik…

Ayetin yorumlanmasında esas alınan [مَا بِقَوْمٍ] ifadesi ile “toplumda var olan (mevcut) anlayış” ve [مَا بِاَنْفُسِهِمْ] ile de “toplumu meydana getiren faktörler” kast edildiğinde değişim konusunda delil getirilen ayetin delalet ettiği sağlıklı anlam şöyle olmaktadır: “Toplumda var olan anlayış ancak toplumu meydana getiren faktörlerin değişmesi ile değişebilir.”

Yani bu ayete; “bir toplum fikirlerini, sahip olduğu düşünceleri, inançlarını ve duygularını değiştirmedikçe Allah o kavmin durumunu değiştirmez” şeklinde anlam verebiliriz.

Bunun yanı sıra değişim sürecinde ayet-i kerimede ifade edilen “enfus (nefisler)” ile sadece ferdin kendini düzeltmesi kast edilmiş olsaydı, Mekke’de toplumsal değişim, sahabelerin nefislerindeki değişim ile birlikte gerçekleşmeliydi.

Söylediklerimizin sağlaması bağlamında bir soru yöneltelim: Mekke’deki sahabeler nefislerinde neyi değiştirmemiş olmalılar ki Allah onlara orada değişimi nasip etmedi? Ya da başkaca soralım: İşkence, propaganda vb. ile her türlü zahmeti çeken ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ilk gün itibariyle iman etmiş olan Mekkeli sahabeler nefislerinde neyi eksik bırakmış olmalılar ki, takvaca ne yarım kalmış olmalı ki; bir yıllık iman geçmişi olan, Mekkeli sahabeler gibi imani hiçbir sınav merhalesinden geçmemiş olan Medineli Müslümanlar eliyle değişim gerçekleşmiş olsun?

Yine sormak isterim: Hangimiz, Allah’ın davası uğrunda dayak yiyen Ebu Bekir’in nefsindeki değişimi tartışmaya açabilir ki?

Hangimiz, Allah’ın dini için her şeyinden vazgeçen Musab’ın nefsinde gerçekleştirdiği değişimi ve eriştiği takvayı tartışmaya açabilir ki?

Ömer’in, Osman’ın, Sa’d’ın, Zübeyr’in, Talha’nın, Abdurrahman’ın vd. -Rıdvanullahi Ecmain- nefislerinde gerçekleştirdikleri değişim, bugün aslında hepimizin ulaşmak istediği nokta değil midir? Ama gel, gör ki dünya hayatında cennetle müjdelenmiş Mekke’deki sahabelerin gönül dünyalarındaki -ya da başkaca ifade edelim: fert olarak- değişimleri toplumsal değişimin gerçekleşmesine yeterli olmamıştır. Ama 1 yıllık iman geçmişi olan Medine’ye nasip olmuştur.

Ayrıca bir not düşmek bakımından; -Muhammed Hamidullah’a göre;- Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimiz, İslâm nizamını İslâm Devleti eliyle tatbik ettiğinde Medine’de iman edenlerin sayısı, Medine nüfusunun %10’na tekabül etmekteydi. Dolaysıyla toplumsal değişim ancak tıpkı Medine’de olduğu gibi ancak fertlerin, duyguların ve de nizamın değişmesi ile mümkündür.

İşte tam da burada değişim konusunun sadece fertlerin değişimi ile alakalı ya da sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Medine’deki toplumsal değişim İslâm nizamının İslâm Devleti eliyle tatbik edilmesi ile sağlanmıştır.

Medine’deki toplumsal değişimi inceleyen bir kimse, bu değişimin her bir ferdin tek tek iman etmesiyle gerçekleşmediğini idrak edecektir. Bu husus bile başlı başına “fertlerin değişmesiyle İslâm Devleti kurulacağı yani İslâmi bir toplum var edileceği” iddiasını boşa çıkarmaktadır. Küfür toplumunu, herhangi bir dâr’ı İslâmileştirmenin metodu, sadece fertlerin kemiyeti ve değişimi ile alakalı değildir.

Mevcut küfür dâr’larını İslâmileştirmek sadece yüreklerde kurulacak olan devletlerle asla mümkün olmayacaktır. Arzulanan İslâmi bir devlet spor salonlarında da kurulmayacaktır. Çünkü gerçekleşmesini istediğimiz şeyin nasıl kurulacağına dair her konuda ümmetine en güzel örneklik teşkil eden Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin ortaya koyduğu bir metot vardır. İsteyen yüreğinde diğer isteyen de spor salonlarında kuramaz bu devleti... Kurmak isteyen nebevi metodu takip etmeli ve tıpkı Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin kurduğu gibi kurmalıdır. Vaat edilen ve müjdelenen Râşidî Hilâfet’in kurulmasında samimi olan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in çalıştığı gibi çalışmalı, yürüdüğü yolda da yürümelidir.

Siyer-i şerif objektif bir nazarla okunduğunda, Medine’deki toplumsal değişimin Medine toplumuna İslâm nizamının tatbik edilmesiyle gerçekleştiği görülecektir. Tabii ki arzulanan bu toplumsal değişimi; önce benliklerinde değişimi gerçekleştirmiş, değişim olması gerektiğine inanmış ve bunun için de bir hareket etrafında birleşmiş samimi dava erleri gerçekleştirecektir. Değişim metodunun esasını söylemek adına; değişimi gerçekleştirmek isteyenlerin temel amacı sadece fertleri değil, toplumun faktörlerini oluşturan fikirleri, duyguları ve nizamı değiştirerek olmalıdır.

[لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ] “İşte çalışanlar bunun için çalışsınlar…”[3]



[1] İsra Suresi 31

[2] Buhari, Nesei

[3] Saffât Suresi 61


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz