Eğitim hususunda
aydın düşünebilen her Müslüman ebeveyn bilir ki, eğitimde ailenin rolü aslında başlı başına algılama, düşünme, iletişim,
geliştirme ve şahsiyet yetiştirme alanlarından oluşan eğitim müfredatının bir
parçasıdır. Bu alanın bireylerin kendi maddi imkânlarına terk edilmesi
doğru değildir. Bu sebeple ailenin eğitimdeki yerini mutlak suretle yönetim nizamının desteklemesi gerekir. Ailenin,
eğitim nizamının esaslarından biri olması elzem bir konudur. Aksi takdirde
şahsiyetli ve üstün şahsiyetli insanların toplumda oluşturacakları değerler,
cari hayata nüfuz edemeyecektir.
İslâm bu konuda ebeveyne
delaleti kati faraziyeler yüklemiş olmakla beraber devlete ve yöneticiye de
mesuliyetler yüklemiştir. Yine her ikisinin de eğitimdeki rolünü belirginleştirmesini
sağlayan mendup ve mekruh amelleri belirterek sorumluluk sahibi tarafların
gelişimini talep etmektedir.
Fakat günümüz
Müslümanlarına, İslâm’ın akidesini ve onun nizamını, yönetimini esas alan bir
devlet nizamı tatbik edilmediği için yukarıda belirtiğimiz toplumsal değer
şekillenmesinin devlette ve toplum içerisinde oluşması imkânsızdır. Söz konusu neticenin elde edilebilmesi için
İslâm’ın akide ve nizamları ile bir bütün şeklinde tatbik, koruma ve
yayılmasını sağlayan metot hükümlerinin bir devlet tarafından uygulanması
gerekmektedir. Lakin bu eksiklik ebeveynin bu hususta üzerine düşen
sorumluğu kaldırmamaktadır. Misal; Devletin güvenliği sağlama farziyeti konusu
ile mukayese edebiliriz. Beşer ideoloji merkezli devletlerin, insanların
mallarını koruyamadığı aşikârdır. Fakat bu eksiklik Müslümanların kendi
mallarını korumaları ile ilgili hükümleri üzerlerinden kaldırmaz. Aynı mesuliyet çerçevesinde ebeveyn,
evlatlarının gelişimi ve yetişmesi için üzerine düşen farz ve mendup amelleri
yapmakla mükelleftir.
Bu makalede ise ailenin
eğitimde üzerine düşen farz ve mendup amellerin şer’î naslarını sizlere
anlatmaktan ziyade meselenin bizler için önemini kavramamızı sağlayacak; vakıa
araştırması sonunda elde edilen bilgiler eğitimde ailenin önemini değerlendirip,
Allah’ın izniyle izah edeceğim.
Eğitimde ailenin
önemini kavrayabilmemiz için anne ve babaya el-Latif, el-Kerim, El-Muhyi, el-
Halik olan Allah Subhanehû ve Teâlâ tarafından
lütfedilen yavrunun muhakkak kıymetini bilme özelliğinin gereği bilinmelidir.
Allah ebeveyn arasındaki ilişkiyi içtimai nizamda yardımlaşma üzerine bina
ederken ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkiyi de merhamet üzerine bina
etmektedir. İsterseniz bu kıymetin vakıasına yani anne ve babanın kucaklarında
tutukları cevherin potansiyeline bir göz atalım:
Dünyaya yeni gelmiş
bir bebeğin 124 milyar sinir hücresi (nöron) olduğu varsayılmaktadır. Bu da bir
bebeğin beyninde 124 milyar mesajın bir nörondan diğer nörona sürekli hareket hâlinde
olduğunu göstermektedir. Zaman içinde bu nöronlar bebeğin deneyimleri ile kendi
aralarında sinaps adı verilen bağlantılar geliştirirler. Sinapslar için
hafızanın ve öğrenmenin depolandığı yerler denilmektedir. İnsanın sinir
sisteminde 10²⁴ (on üzeri
yirmi dört) yani trilyonlarca depolama alnı (sinaps) bulunduğu
varsayılmaktadır. Bilişim teknolojisi ile ifade edecek olursak Allah’ın bizlere
ikram ettiği yavrularımız, sınırsız denilebilecek belleme ve anımsama
potansiyeli ile donanmış doğarlar. Bu muazzam donanımın yanında doğuştan bir
yazılım ve kodlama harikasına sahiptirler.[1]
İnsanın fıtri
özeliklerinden biri meraktır. Merak güdüsü doğal olarak yeni doğan bir bebekte
daha üst seviyededir. Çünkü eşyayı hisleri ile yeni tanımlamaktadır. Annesinin
ona doğru veya yanlış verdiği öncül bilgileri ilk defa sorgulamaya
başlayacaktır. Bu sebeple fıtratından gelen merak özelliği çocuklarda daha
barizdir. Hissetmiş olduğu insan, hayat, kâinat dairesinde karşısına çıkan her
şeye Neden? Niçin? Nasıl? Nerede? Ne zaman? Kim? sorularını sorar. “Hisleri ile algıladığı her şeyi kendisi
için anlamlı hâle getirebilme adına elinden geleni yapar.” Çocuğun bu
arayışı onda düğümler oluşturur. Her düğüm çözdükçe yeni bir alâka oluşturmaya
çalışır. Adeta öğrendiği şeyler ile ilişki kurmaya programlandırılmıştır. Eğer
çocuk bu özelliğinin sekteye uğramadığını, teşvik edildiğini görürse beynindeki
hücrelerin aktivitesi ve öğrenme hızı gelişmektedir.
En büyük düğüm: Nereden geldim, neden geldim, nereye
gideceğim sorularının arandığı düğümdür. Bu düğümde çocuk hayata geliş gayesini
anlamaya çalışır. Büyük düğüm: İnsan
ile hayat ile kâinat ile ilgili soruların cevabını bulmaya çalışır. Hissettiği
bu üç dairedeki şeylerin özelliklerini ve ne işe yaradıklarını keşfetmeye
çalışır. Küçük düğüm: Karşılaştığı
eşyalar hakkında sorduğu cüzi soruları kapsar.
Çocuk bu düğümlere
cevap buldukça eşya ve hayat hakkındaki
mefhumlarını gelişir. Mevcut potansiyelini eşya ve hayat hakkındaki
mefhumlarındaki ölçülerine, kanaatlerine göre kullanır. Eğer Allah’ın bizlere
emanet ettiği cevherlerin iyi yetişmesini ve potansiyelini doğru yöne
yönlendirmek istiyorsak, evlatlarımızın toplum içerisinde şahsiyetli hatta
üstün şahsiyetli insanlar olması gerektiğini düşünüyorsak ailenin eğitimde olmazsa
olmaz olduğunu anlamalıyız.
Ebeveynin hedefi
çocuğunu hayata hazırlamaktır. Sorduğu soruları bütüncül algılamalıdır. İyi bir
iletişim üslubu ile çocuğun aklına kanaat, fıtratına uygun, kalbini mutmain
edecek şekilde anlatmalıdır. Unutmamalıdır
ki çocukla kurduğu iletişim; çocuğun gelişiminde ve şahsiyetinde ölçü
birimlerinden birisi olacaktır. Bu sayede o da diğer insanlar gibi
duygularını davranışa çevirecektir. Böylece doğru tatmine ulaşacaktır. Hayat
enerjisi yüksek ve huzurlu bir insan olacaktır. Aile çocuğunun eğitim sürecini
doğru yönetmediği takdirde çocuk meyillerini yanlış veyahut sapıkça tatmin
edecektir. Maddi lezzet onun önceliği olacaktır. Maddi lezzeti alamadığı hâllerde
hayat enerjisi düşecektir. Huzursuz ve mutsuz bir hayat geçirecektir.
Ebeveyn Allah’ın
emanet evladına yetişkin bir insan olana kadar eşlik etmekle görevlidir. Allah
Rasulü’nün buyurduğu gibi:
“Her çocuk fıtrat
üzere doğar. Ebeveyni onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.”
Ailenin çocuklarını
eğitmede önemi büyük yer kaplamaktadır. Ebeveynin bu görevine eğitim, eskilerin
deyimi ile terbiye denilmektedir.
Eğitim sözcüğü
İngilizce education, Latince ‘Educere’den gelir. ‘Educere sözcüğü bitki, hayvan ve çocukların bakım ve
yetiştirilmesi anlamlarında kullanılır. İslâm coğrafyasında ise Arapçada
ربى kökünden gelen تربية terbiye "1.
büyütme, yetiştirme, 2. suda yumuşatma" anlamına gelir. Yine Arapçada ربى kökünden gelen مربّيmürebbi, "terbiye eden" anlamına gelir.
“Bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya
kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” manasındaki “rab” kelimesi İslâm’da mübalağa ifade etmek üzere daha çok sıfat
gibi kullanılır. Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın
sıfatları olmak üzere “idare eden,
terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren” gibi
anlamları vardır.[2]
Ebeveynin eğitim görevi,
potansiyel sahibi yavrusunu bebeklikten,
yetişkin bir insan olana kadar hem dünyasını hem de ahiretini kurtaracak şekilde
ona şahsiyet kazandırmasıdır. Anne ve babanın bunu yapabilmesi için birçok
teknik geliştirilmiştir. Fakat biz bu tekniklerden ziyade anne ve babanın
eğitimde takip etmesi gereken ana hattı çizmeye çalışacağız. Bunun izahını “T” harfi ile anlatmak istiyorum.
Sembol olarak kullanacağımız “T” harfi ümmet
kelimesinin “T” harfidir.
Eğitimde ailenin
öneminin birinci hususu çocuğunuzun vakıasını anlama konusudur. Bu konuda ne
kadar derinleşirseniz öğrenen anne-baba olmaya adaysınızdır. İkinci temel
unsurunu “T” örneklenmesinden izah etmeye çalışacağım.
Ebeveyn için “T”nin üst çizgisi; Ruhi Değer, maddi
değer, ahlaki değer, insani değer ölçüsünün dengesini ifade etmelidir. Çocuk
belli seviyeye geldiğinde bir değerin başka bir değere baskı kurmayacak ve
birini diğerlerine feda etmeyecek şekilde dört değerin de dengeli bir şekilde
davranışlarında gerçekleşmesini sağlamalıdır.[3]
Ebeveyn unutmamalıdır
ki sadece bir çocuk yetiştirmiyor, İslâm’ı temsil edecek Allah’ın dininin
yardımcısı olacak bir davetçi yetiştiriyor. Ebeveyn olarak ümmetin “T”sinin kapsam ve esasının ne kadar
farkındasınız. Kapsadığı ve kuşattığı alanı ancak bu farkındalık ile çocuğunuza
hissettirebirlisiniz. Ümmetin “T”sinin üst çizgisini ne kadar geniş
tutarsanız çocuğunuzun sorumluluk alanını ve ufkunu o kadar genişletmiş
olursunuz. Yani siz “T”yi sadece
kendi aileniz veyahut Müslümanlar olarak tanımlarsanız çocuğunuzun sahiplenmesi
de, ufku da, mesuliyet duygusu da o kadar gelişir. Bu sebeple “T”nin çizgisini olabildiğince geniş
tutmalısınız. İnsanı, hayatı ve kâinatı o çizgi kapsamalı. Müslümanların,
gayrimüslimlerin, inanmayanların, hayvanların ve bitkilerin, toprağın ve
havanın bütün sorunlarını çözebilecek genişlikte olmalıdır. O zaman çocuk
dünyaya gelişinin nasıl bir sorumluluk için olduğunu anlayacaktır.
Çocuklarımızın
sorumluluklarını yerine getirebilmeleri için hayat görüşünün tasavvur ve
benimsemelerinin berrak olması gerekmektedir. Dünya’da İslâm’ın ulaşmadığı
hiçbir köşenin kalmaması gerektiğini, zulme uğrayan bir kuş dahi olmayacak bir
anayasanın var olması için çalışacaktır. İslâm Devleti’nin Halifesi Ömer bin
AbdulAziz’in “T”nin üst çizgisini
ulaştırdığı nokta çocuklarımıza ümmet bilincini hangi bakışla vermemiz
gerektiğini bizlere gösteren güzel bir örneklik taşımaktadır.
“Dağlara buğdaylar serpin. ‘İslâm (Hilâfet) topraklarında kuşlar aç’
demesinler.”[4]
Anne-baba, eğitimde ailenin öneminin ne kadar büyük
olduğunu ümmetin ilk hücresi olduğunu bilmelidir. Aksi takdirde
çocuğuna vereceği kültür kastına hiçbir zaman ulaşamayacaktır. Sadece ruhi
değere sahip sofize olmuş, okyanusu göremeyen,
akvaryum balığı yetiştirmiş olursunuz.
Ebeveyn için “T” nin aşağı ve yukarı gösteren çizgesi
ise çocuğun şahsiyetini oluşturan iki amili göstermektedir.
1.
Çocuğun hissetmiş olduğu varlıklar ve vakıalar karşısında İslâm’ın ölçülerine,
mikyaslarına başvurarak hüküm verebilmesini öğrenebilmesi sağlanmalıdır. Yani akliyatının
oluşmasının sağlanması.
2. Çocuğun
hissettiği varlıklar karşısında uzvi ve içgüdülerinin tezahürlerinin İslâm
akidesini esas alarak tatmin etmesini öğrenmesidir. Yani nefsiyetinin
oluşmasının sağlanması.
“Akletmiş olduğunuz akıl, getirdiğime uygun
olmadıkça sizden hiç biriniz iman etmiş sayılmaz.”
“Arzuları benim getirdiğime uygun olmadıkça
sizden hiç biriniz iman etmiş sayılmaz.”[5]
Birinci noktada ebeveynin çocuklarının hayata bakış
açılarını delile dayalı, fıtrata uygun
ve çocuğun kalbine itminan verecek şekilde en büyük düğümü çözmeleri
gerekmektedir. Temel hayat görüşünün yakinden alınması gereken bir konu
olduğu unutulmamalıdır. Sakın çocuğun anlamayacağını düşünmeyin. İyi ve kötünün, doğru ve yanlışın akli
idrak ile ne olduğunu kavrayan her çocuk İslâm’ın esaslarını akli olarak anlayabilir.
Bu, çocuğunuzun güçlü bir idrake ve özgüveni olan bir şahsiyete dönüşmesini
sağlayacaktır. “Akliyet ise İslâm
akidesine göre kurulu fikirleri açıklamak ve İslâm kültürüyle izah etmekle
geliştirilir.”[6]
İkinci nokta ise anne ve baba çocuklarına duygularını
yani meyillerini tatmin edecek iticileri anlatmalıdır. Başka bir ifade ile
çocuğuna şer’î hükümlere bağlanmanın önemini, amellerin kıymet ve değer
derecesini vb. konuları anlayabileceği üslupta anlatmalıdır. “Nefsiyet, yaratıcıya ibadet etmek
O’na itaatle yaklaşmak ve her şeyde bütün meyillerini İslâm akidesi üzere bina
kılmaya devam etmekle geliştirilir.”[7]
Ebeveynin
eğitimindeki bu ana hatları çocukla paylaşabilmek için ailenin mutlaka iletişim
ve gelişim kanallarının açık olması gerekmektedir. Unutmayın iyi bir ebeveyn çocuğu ile birlikte gelişen ebeveyndir.
Biliyorum sizler
gönüllü olduğunuz ve isteyerek olduğunuz ebeveyn görevine hazırlıksız
yakalandınız. Çünkü sizler de İslâmi hayatın
hâkim olmadığı bir zaman diliminin ebeveyn ve evlatlarısınız. İslâm ile
yaşamanın ne demek olduğunu mantıki ve fikrî olarak idrak etmemiş nesillerin
çocuklarısınız. Onlar da, sizler de zannettiniz ki beşer ideoloji ile kurulan
devlet, çocuklarınıza birer şahsiyet kazandıracaktır. Fakat beşer ideoloji
esaslı devletlerin kazandırdığı tek şey
bozuk şahsiyetli bireylerdir. O
kendisine hizmet edecek bir takım mesleklere sahip bireyler yetiştirmek üzere
programlıdır. Çünkü onun tek bir
derdi vardır o da maddi kıymeti elde etmektir. Beşeri nizamlar, vermekten
çok almayı severler. Bu sebeple hepimizin hayatlarını çalmaktadırlar. Ne siz,
ne de sizlerin anne babası bunu fark etmediler.
Fakat bunun eksikliğini sizler yaşıyorsunuz. Eğer bu satırları okuyor
iseniz üzerinize düşün görevleri yapmak için bir farkındalığın başlangıcını
yaptınız. Acilen yakıtı ateş olan o
cehennem çukurundan ailenizi ve sevdikleriniz hızlıca çekmelisiniz.
Bundan sonra yukarıda
bahsedilen eğitimin ailede önemini gösteren ana hatları geliştirmek ve
çocuklarınıza uygulamak sizlerin mesuliyetindedir. Unutmayın bu konuda size yardım edecek bir devletiniz yok! Anne ve
babalık mukaddes bir görevdir. Bu mukaddes görevin omuzlarınızdaki ağırlığı İslâmi
hayat başlayana kadar sürecektir. Sizler
yarın kurulacak ikinci Râşidî Hilâfet Devleti’nin şahsiyetlerini yetiştiriyorsunuz.
Belki onun halifesini, valisini, kadısını, mühendisini, doktorunu, işçisini en
önemlisi anne ve babalarını yetiştiriyorsunuz. Bunu sakın aklınızdan
çıkarmayın. İradenizi ve değişime olan inancınızı kaybetmeyin.
[1]
Doğan Cüceloğlu Geliştiren Anne-Baba sayfa 15-16-17
[2]
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rbb” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rbb” md.
[3]
Necah Sabatin /Çocuk Terbiyesinin Esasları/sayfa 28
[4]
Ömer bin AbdulAziz
[5]
Ebu Naim ve Nasr b. İbrahim El-Muktesi rivayet edip sahih olduğunu söylemiştir.
Aynı şekilde Nevevi de sahih olduğunu söylemiştir.
[6]
Takıyyuddin En- Nebhani İslâm Şahsiyeti 1
[7]
Takıyyuddin En- Nebhani İslâm Şahsiyeti 1
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış