بِسْمِ اللَّـهِ
الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ
Hamd
âlemlerin Rabbine, salât ve selam Rasulullah’a, Âlinin ve Sahabelerinin üzerine
olsun.
Değerli Kardeşlerim, Kıymetli
Müslümanlar!
Es Selamu
Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,
Benden
sizin huzurunuzda “Hilâfeti Kurmak İçin Çalışanlar Hangi Aşamadalar”
sorusuna yanıt vermem istendi.
Gerçek şu
ki 3 Mart’ta Osmanlı’nın son başkenti olan İstanbul’da Hilâfet’in kuruluşundan
bahsediyor olmamız, belki de bu sorunun yanıtıdır.
Bu meşum
günde -3 Mart 1924- İslâm düşmanı kâfirler, Hilâfeti kaldırmakla ümmetin
kalbinin derinliklerine indiklerini ve İslâm’ı ilelebet tarihe gömdüklerini
sandılar. Bugün burada siz, bu sempozyumda ve o gün sancağın yere düştüğü
şehirde diyorsunuz ki;
Ey
Kâfirler! Hayal kırıklığına uğradınız ve beklentileriniz yerle yeksan oldu.
Evet, belki mücadelede yenildik ama savaşı kaybetmedik. Bakın dimdik
ayaklarımız üstünde duruyor ve sancağı dalgalandırıyoruz. Yeniden adım adım
Hilâfet’e doğru yürüyoruz.
Allah
Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
هُوَ الَّذِي
أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ
كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün
kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff
9]
Haçlı
Batı’nın, ebediyen öldü, teslim oldu ve çepeçevre kuşatıldı sandığı Ümmet bugün
sömürgecilik kalıntısı yöneticilere, sistemlere, köleliğe ve haksız
uluslararası düzene başkaldırmaktadır. Korku prangalarını kırarak İslâm’ın
sancak ve sloganlarını yükseltmekte, kurtuluş ve azade olacağı günü
beklemektedir. Müslümanlar net bir mesaj vermektedirler. Zira İslâm, ümmetin derinliklerinde
ve ümmet imanı küfre değiştirmez! Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem tartışmasız
lider ve ebedi komutandır.
Bakınız
zalimler tarafından paramparça edilen, kâfir ve masonlara peşkeş çekilen
İslâm’ın kalbi Şam topraklarına! Haçlı seferleri ve Tatarları geri püskürttüğü
için Şam topraklarından intikam alınmıştı. Şam, fetihlerin başlangıç
noktasıdır. Şu an orada olup bitenler tüm küffarı şaşırtmaktadır. Şam,
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağını
dalgalandırıyor ve Hilâfet projesini taşıyor. İşte bugün bu barbarca savaşın
tek gerekçesi budur. İslâm düşmanları, yeniden sancağı dalgalandıran, İslâm ve
Hilâfet’i haykıran Şam halkından intikam almak için acımasızca savaşmaktadır.
Kerim Kardeşlerim!
Hilâfet
ilga edildikten ve ümmet, Haçlı sömürgeciliğin hegemonyası altına girdikten
sonra işgal, yoksulluk, geri kalmışlık, parçalanma, oluk oluk akan kan ve ihlal
edilen onurlar gibi sayısız bela ve felakete duçar kaldı. Unutmayın ki
dermandan önce derdin sebebini araştırmak elzemdir. Bu sebeple biz, derin ve
aydın araştırmadan sonra sorunun özünün ve İslâm ümmetinin karşılaştığı tüm
sorunların nedeninin, Hilâfet’in kaldırılması, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın
şeriatının yönetimden dışlanması, yerine insan yapımı yasaların konması,
ümmetin irade ve otoritesini kaybetmesi, sömürgeci Batı’nın hâkimiyetine
girmesi olduğuna kanaat getirdik.
Yeniden
Hilâfet’i kurmak için çalışmaya koyulmadan önce durup etraflıca düşünmeliyiz.
Eylemden önce bilgi sahibi olmalıyız. Çünkü bilgi ve düşünce, eylemden önce
gelir. Aksi takdirde eylem, duygusal ve tepkisel olur. Böyle olunca da hiç bir
yere varılmaz!
Ümmetin
şuan içerisinde bulunduğu durumun tamamen farkındayız. Omuzlarımızdaki yükün
ağırlığını da biliyoruz. Dolayısıyla Hilâfet’i yeniden kurmak için çalışmanın,
sonuçlar elde etmenin ve şu dört alanda hazırlıklı olmanın kaçınılmaz olduğunun
bilincindeyiz:
Birincisi: Hilâfet, bir devlettir. Devlet ise yürütme
organıdır. Dolayısıyla devletin üzerine kurulu olacağı anayasa, yasalar,
sistemler, fikirler ve ilişkileri billurlaştırmak kaçınılmazdır. Bu nedenle
İslâm Devleti için sadece İslâm akidesinden türetilen bir anayasa hazırladık.
Cumhuriyet, imparatorluk veya krallık gibi etrafımızdaki kâfir devletlerin tüm
yönetim biçimlerinden zerre kadar etkilenmedik. Onun için bu anayasa, içimi
lezzetli olan saf süt gibidir! Yanı sıra sadece Kur’an, Sünnet, icma’us Sahabe
ve şer’î kıyas’tan çıkarılan şer’î hükümler de benimsedik. Nitekim Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in kurduğu ilk İslâm Devleti ve ondan sonraki Râşidî
Halifeler, Roma, Pers, Sasani ve Habeş imparatorlukları gibi Arap
Yarımadası’nda bulunan cahiliye yönetim sistemlerinden etkilenmemişti.
Bizim
anayasamız, bir yazar veya fakih tarafından yazılan salt sözcüklerden ibaret
değildir. Aksine İslâmî fikirlerdir. Bugün binlerce Müslüman bu fikirleri etüt
etmekte, anlamakta ve en ince ayrıntılarını, bunların hayata nasıl
geçirileceğini ve uygulanması yolunda duran tüm engelleri öğrenmektedir.
Yine
Hizb-ut Tahrir olarak; ister sivil anayasa, faiz sistemi, kapitalist şirketler,
uluslararası anlaşmalar, dış borçlar, para birimlerinin dolara bağımlılığı,
altın sistemine dönüş gibi yürürlükteki sistemlerin ümmet üzerine
uygulanmasından kaynaklansın, ister yabancı müdahaleler, elçilikler, şirketler
ve ülkemizdeki mevcut askeri üsler gibi Hilâfetin uluslararası düzeyde
karşılaşacağı meydan okumalar olsun, isterse sözde uluslararası hukuk,
uluslararası sistem, BM ve Güvenlik Konseyi gibi uluslararası örgütlerin
hâkimiyetinden kurtulmak olsun, Hilâfet kurulduktan sonra karşılaşacağı
sorunlara ilişkin pratik çözümler de geliştirdik.
Biz,
bunları yok etmek ve yerine uluslararası adil yeni bir örf oluşturmak için
çalışacağız. Ayrıca devletlerin genelini ilgilendiren uluslararası sorunlara
yönelik çözümler de ürettik.
Yani
kısaca bu alandaki projelerimiz hazırdır. Tamamen billur ve berraktır. Gerek
yönetim ve ekonomide olsun, gerek ictimai ve ukubat nizamında olsun, gerekse
sanayi, tarım, eğitim ve medyada olsun, tüm bunlar uygulama ve hayata
geçirilmeye hazırdır. Bu bağlamda taşımak ve ekleme yapmak için herkesi bu
projeye agâh olmaya çağırıyorum. Bu proje, ümmetin projesidir ve ümmetin
evlatlarından katılmak isteyen herkese kapılar ardına kadar açıktır.
İkincisi: Bu proje, öyle kendiliğinden hayata geçmez. Aksine
projeyi kavrayacak, anlayacak, varlığının bir parçası haline getirecek ve bunun
için ağır bedel ödeyecek Müslümanlara muhtaçtır. Bu alan ile ilgili olarak
derim ki, Allah’ın lütfu sayesinde biz, kâfirlerin ümmete aşıladığı ölümcül
vatancılık, milliyetçilik, siyasal mezhepçilik ve yapay coğrafi sınırlar
engelini aştık. Evet, Allah’a hamdolsun biz, tüm bunları geçtik. Kalbi ve aklı
sadece İslâm için atan, Allah ve Rasulü şöyle dedi diyen, sadakati mutlak
olarak Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ait kılan Müslümanlardan yeni bir nesil
oluşturduk. Bunların İslâm ve Müslümanlardan başka bir gündemi yok. Onları bir
araya getiren tek unsur, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın “Müminler ancak
kardeştir.” ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Müslüman Müslümanın kardeşidir.”
sözleridir. Bu nesil sadece Jakarta ve Tanca’da değil, İslâm dünyası dışında da
mevcuttur. İslâm Devleti ve Hilâfet kurulduğunda onun askerleri olacaklardır
inşallah.
Üçüncüsü: Hilâfet, Hizb-ut Tahrir’e ait bir devlet değildir.
Zaten Hizb-ut Tahrir’e ait bir devlet olması caiz de olmaz. Aksine tam
anlamıyla ümmete ait bir devlettir. Fıkhi mezhepleriyle, içtihadi okullarıyla,
çeşitliliğiyle, coğrafi uzantılarıyla, farklı dil ve renkleriyle bu ümmet, hâlâ
İslâm’ın geniş şemsiyesi altında yaşamaktadır. Bu yüzden ümmete Hilâfet
projesini taşımak, şeriatı uygulamak, yeniden bütünleşmek, sözleri
birleştirmek, aralarındaki sınırları yerle yeksan etmek ve onu Kitap ve
Sünnet’e göre hükmeden, onunla beraber âleme İslâm davetini taşıyan tek bir Halife
etrafında toplamak kaçınılmazdır.
Bu
nedenle davete başlar başlamaz hemen sömürgecilik boyunduruğu altında ezilen,
okul, üniversite, medya ve sokaklarda dezenformasyona maruz kalan ümmete
yöneldik. Sebatkâr bir şekilde bıkmadan ve yorulmadan çalıştık. Aynı zamanda
ümmete alternatif sunduk. Akide ve şeriat olarak, hükümler, değerler ve
davranış biçimi olarak İslâm’ın hayata yeniden hâkim olması gerektiği fikrini
aşıladık.
Dördüncüsü: Hilâfeti yeniden kurmak için hain liderleri,
işbirlikçi yöneticileri ve İslâm düşmanlarını yerle yeksan etmek gerekir.
Bunlar, Hilâfet yıkıldıktan sonra kendi namına küfrü uygulasınlar ve ümmetin
dinine dönüşünü önlesinler diye sömürgeci kâfir Batı tarafından atanmışlardır.
Biz, bu yöneticiler ile zorlu bir siyasi mücadeleye girdik. Onların
yanlışlarını, ihanetlerini ve ümmete söyledikleri yalanları, ümmeti ve dini
koruyamama görevlerini bir bir açıkladık. Hatta bundan çok daha fazlasını da
yaptık. Allah’a hamdolsun ki bugün ümmet, Batı hadaratına, sömürgeci güçlere,
sembollerine, düşünürlerine ya da uluslararası kurumlara güvenini yitirmiştir.
Artık onlara düşmanlar, suçlular, katiller, vampirler ve Müslümanlar hakkında
zimmet ve ahit gözetmeyen eşkıyalar gözüyle bakmaya başlamıştır.
Değerli kardeşlerim!
Yukarıda
belirtilenler yerine getirilmeden Hilâfet’i yeniden kuramayız. Bakın bugün nice
mesafeler kat ettik. Kâfir Batı ve onun ajanlarının ülkelerimiz üzerindeki
demir yumruğu gün geçtikçe zayıflıyor. Arap Baharı devrimlerinden sonra ümmet,
korku duvarlarını yıkmıştır. Şam’ın kalbinde ve İstanbul surlarında Muhammed SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in sancağını göndere çekmek için adım adım
ilerlemekte ve gün saymaktadır. Geriye sadece Müslüman evlatlarından güç ve
kuvvet sahibi bir grubun, prangaları kırıp ümmetle kenetlenmeleri ve güçlerini
Hilâfet projesinin kurulması emrine amade kılmaları kalmıştır.
Biz,
Hilâfet’in ilanının, atılacak adımların ve ümmetin uzun zamandır beklediği
büyük eylemlerin uluslararası sistem üzerinde deprem etkisi yaratacağına
inanıyoruz. Bu fasit sistemler birçoklarının hayal bile edemeyeceğinden daha
hızlı çökecektir. Bu nedenle biz Batı’nın, Şam’daki ve diğer ülkelerdeki
uluslararası sistemin, İslâm sancağının göklerde dalgalanmasını ve gerçek
Hilâfet Devleti’nin kurulmasını önlemek için var gücüyle çalıştıklarını
görüyoruz. Çünkü Batı ve uluslararası sistem şunu kesin olarak biliyor ki,
Hilâfet’in kurulmasının yankıları çok büyük olacaktır. Ne kadar güç ve ceberuta
sahip olursa olsunlar, Batı ve bu uluslararası sistem, Hilâfet’in yankılarını kuşatamayacaklardır.
Devasa fiziksel güç, inanan milletlerin iradesinin üstesinden gelemez. Allah
Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Size yardım ederse, sizi yenecek yoktur.” [Ali
İmran 160]
Allah’ım!
Senden İslâm’a ve Müslümanlara yardım etmeni istiyoruz. Allah’ım, Senden
Nübüvvet metodu üzere Râşidî Hilâfet istiyoruz. Allah’ım, Senden Ebu Bekir,
Ömer, Osman ve Ali gibi, Müslüman salih Halifeler ve tarihteki Sultanlar gibi
Râşid bir Halife istiyoruz.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış