Hilâfeti Kurmak İçin Çalışanlar Hangi Aşamadalar

İsmail Alwahwah

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

 

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam Rasulullah’a, Âlinin ve Sahabelerinin üzerine olsun.

Değerli Kardeşlerim, Kıymetli Müslümanlar!

Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

Benden sizin huzurunuzda “Hilâfeti Kurmak İçin Çalışanlar Hangi Aşamadalar” sorusuna yanıt vermem istendi.

Gerçek şu ki 3 Mart’ta Osmanlı’nın son başkenti olan İstanbul’da Hilâfet’in kuruluşundan bahsediyor olmamız, belki de bu sorunun yanıtıdır.

Bu meşum günde -3 Mart 1924- İslâm düşmanı kâfirler, Hilâfeti kaldırmakla ümmetin kalbinin derinliklerine indiklerini ve İslâm’ı ilelebet tarihe gömdüklerini sandılar. Bugün burada siz, bu sempozyumda ve o gün sancağın yere düştüğü şehirde diyorsunuz ki;

Ey Kâfirler! Hayal kırıklığına uğradınız ve beklentileriniz yerle yeksan oldu. Evet, belki mücadelede yenildik ama savaşı kaybetmedik. Bakın dimdik ayaklarımız üstünde duruyor ve sancağı dalgalandırıyoruz. Yeniden adım adım Hilâfet’e doğru yürüyoruz.

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff 9]

Haçlı Batı’nın, ebediyen öldü, teslim oldu ve çepeçevre kuşatıldı sandığı Ümmet bugün sömürgecilik kalıntısı yöneticilere, sistemlere, köleliğe ve haksız uluslararası düzene başkaldırmaktadır. Korku prangalarını kırarak İslâm’ın sancak ve sloganlarını yükseltmekte, kurtuluş ve azade olacağı günü beklemektedir. Müslümanlar net bir mesaj vermektedirler. Zira İslâm, ümmetin derinliklerinde ve ümmet imanı küfre değiştirmez! Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem tartışmasız lider ve ebedi komutandır. 

Bakınız zalimler tarafından paramparça edilen, kâfir ve masonlara peşkeş çekilen İslâm’ın kalbi Şam topraklarına! Haçlı seferleri ve Tatarları geri püskürttüğü için Şam topraklarından intikam alınmıştı. Şam, fetihlerin başlangıç noktasıdır. Şu an orada olup bitenler tüm küffarı şaşırtmaktadır. Şam, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağını dalgalandırıyor ve Hilâfet projesini taşıyor. İşte bugün bu barbarca savaşın tek gerekçesi budur. İslâm düşmanları, yeniden sancağı dalgalandıran, İslâm ve Hilâfet’i haykıran Şam halkından intikam almak için acımasızca savaşmaktadır.

Kerim Kardeşlerim!

Hilâfet ilga edildikten ve ümmet, Haçlı sömürgeciliğin hegemonyası altına girdikten sonra işgal, yoksulluk, geri kalmışlık, parçalanma, oluk oluk akan kan ve ihlal edilen onurlar gibi sayısız bela ve felakete duçar kaldı. Unutmayın ki dermandan önce derdin sebebini araştırmak elzemdir. Bu sebeple biz, derin ve aydın araştırmadan sonra sorunun özünün ve İslâm ümmetinin karşılaştığı tüm sorunların nedeninin, Hilâfet’in kaldırılması, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şeriatının yönetimden dışlanması, yerine insan yapımı yasaların konması, ümmetin irade ve otoritesini kaybetmesi, sömürgeci Batı’nın hâkimiyetine girmesi olduğuna kanaat getirdik.

Yeniden Hilâfet’i kurmak için çalışmaya koyulmadan önce durup etraflıca düşünmeliyiz. Eylemden önce bilgi sahibi olmalıyız. Çünkü bilgi ve düşünce, eylemden önce gelir. Aksi takdirde eylem, duygusal ve tepkisel olur. Böyle olunca da hiç bir yere varılmaz!

Ümmetin şuan içerisinde bulunduğu durumun tamamen farkındayız. Omuzlarımızdaki yükün ağırlığını da biliyoruz. Dolayısıyla Hilâfet’i yeniden kurmak için çalışmanın, sonuçlar elde etmenin ve şu dört alanda hazırlıklı olmanın kaçınılmaz olduğunun bilincindeyiz:

Birincisi: Hilâfet, bir devlettir. Devlet ise yürütme organıdır. Dolayısıyla devletin üzerine kurulu olacağı anayasa, yasalar, sistemler, fikirler ve ilişkileri billurlaştırmak kaçınılmazdır. Bu nedenle İslâm Devleti için sadece İslâm akidesinden türetilen bir anayasa hazırladık. Cumhuriyet, imparatorluk veya krallık gibi etrafımızdaki kâfir devletlerin tüm yönetim biçimlerinden zerre kadar etkilenmedik. Onun için bu anayasa, içimi lezzetli olan saf süt gibidir! Yanı sıra sadece Kur’an, Sünnet, icma’us Sahabe ve şer’î kıyas’tan çıkarılan şer’î hükümler de benimsedik. Nitekim Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu ilk İslâm Devleti ve ondan sonraki Râşidî Halifeler, Roma, Pers, Sasani ve Habeş imparatorlukları gibi Arap Yarımadası’nda bulunan cahiliye yönetim sistemlerinden etkilenmemişti.

Bizim anayasamız, bir yazar veya fakih tarafından yazılan salt sözcüklerden ibaret değildir. Aksine İslâmî fikirlerdir. Bugün binlerce Müslüman bu fikirleri etüt etmekte, anlamakta ve en ince ayrıntılarını, bunların hayata nasıl geçirileceğini ve uygulanması yolunda duran tüm engelleri öğrenmektedir.

Yine Hizb-ut Tahrir olarak; ister sivil anayasa, faiz sistemi, kapitalist şirketler, uluslararası anlaşmalar, dış borçlar, para birimlerinin dolara bağımlılığı, altın sistemine dönüş gibi yürürlükteki sistemlerin ümmet üzerine uygulanmasından kaynaklansın, ister yabancı müdahaleler, elçilikler, şirketler ve ülkemizdeki mevcut askeri üsler gibi Hilâfetin uluslararası düzeyde karşılaşacağı meydan okumalar olsun, isterse sözde uluslararası hukuk, uluslararası sistem, BM ve Güvenlik Konseyi gibi uluslararası örgütlerin hâkimiyetinden kurtulmak olsun, Hilâfet kurulduktan sonra karşılaşacağı sorunlara ilişkin pratik çözümler de geliştirdik.

Biz, bunları yok etmek ve yerine uluslararası adil yeni bir örf oluşturmak için çalışacağız. Ayrıca devletlerin genelini ilgilendiren uluslararası sorunlara yönelik çözümler de ürettik.  

Yani kısaca bu alandaki projelerimiz hazırdır. Tamamen billur ve berraktır. Gerek yönetim ve ekonomide olsun, gerek ictimai ve ukubat nizamında olsun, gerekse sanayi, tarım, eğitim ve medyada olsun, tüm bunlar uygulama ve hayata geçirilmeye hazırdır. Bu bağlamda taşımak ve ekleme yapmak için herkesi bu projeye agâh olmaya çağırıyorum. Bu proje, ümmetin projesidir ve ümmetin evlatlarından katılmak isteyen herkese kapılar ardına kadar açıktır.

İkincisi: Bu proje, öyle kendiliğinden hayata geçmez. Aksine projeyi kavrayacak, anlayacak, varlığının bir parçası haline getirecek ve bunun için ağır bedel ödeyecek Müslümanlara muhtaçtır. Bu alan ile ilgili olarak derim ki, Allah’ın lütfu sayesinde biz, kâfirlerin ümmete aşıladığı ölümcül vatancılık, milliyetçilik, siyasal mezhepçilik ve yapay coğrafi sınırlar engelini aştık. Evet, Allah’a hamdolsun biz, tüm bunları geçtik. Kalbi ve aklı sadece İslâm için atan, Allah ve Rasulü şöyle dedi diyen, sadakati mutlak olarak Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ait kılan Müslümanlardan yeni bir nesil oluşturduk. Bunların İslâm ve Müslümanlardan başka bir gündemi yok. Onları bir araya getiren tek unsur, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın “Müminler ancak kardeştir.” ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Müslüman Müslümanın kardeşidir.” sözleridir. Bu nesil sadece Jakarta ve Tanca’da değil, İslâm dünyası dışında da mevcuttur. İslâm Devleti ve Hilâfet kurulduğunda onun askerleri olacaklardır inşallah.

Üçüncüsü: Hilâfet, Hizb-ut Tahrir’e ait bir devlet değildir. Zaten Hizb-ut Tahrir’e ait bir devlet olması caiz de olmaz. Aksine tam anlamıyla ümmete ait bir devlettir. Fıkhi mezhepleriyle, içtihadi okullarıyla, çeşitliliğiyle, coğrafi uzantılarıyla, farklı dil ve renkleriyle bu ümmet, hâlâ İslâm’ın geniş şemsiyesi altında yaşamaktadır. Bu yüzden ümmete Hilâfet projesini taşımak, şeriatı uygulamak, yeniden bütünleşmek, sözleri birleştirmek, aralarındaki sınırları yerle yeksan etmek ve onu Kitap ve Sünnet’e göre hükmeden, onunla beraber âleme İslâm davetini taşıyan tek bir Halife etrafında toplamak kaçınılmazdır.

Bu nedenle davete başlar başlamaz hemen sömürgecilik boyunduruğu altında ezilen, okul, üniversite, medya ve sokaklarda dezenformasyona maruz kalan ümmete yöneldik. Sebatkâr bir şekilde bıkmadan ve yorulmadan çalıştık. Aynı zamanda ümmete alternatif sunduk. Akide ve şeriat olarak, hükümler, değerler ve davranış biçimi olarak İslâm’ın hayata yeniden hâkim olması gerektiği fikrini aşıladık.

Dördüncüsü: Hilâfeti yeniden kurmak için hain liderleri, işbirlikçi yöneticileri ve İslâm düşmanlarını yerle yeksan etmek gerekir. Bunlar, Hilâfet yıkıldıktan sonra kendi namına küfrü uygulasınlar ve ümmetin dinine dönüşünü önlesinler diye sömürgeci kâfir Batı tarafından atanmışlardır. Biz, bu yöneticiler ile zorlu bir siyasi mücadeleye girdik. Onların yanlışlarını, ihanetlerini ve ümmete söyledikleri yalanları, ümmeti ve dini koruyamama görevlerini bir bir açıkladık. Hatta bundan çok daha fazlasını da yaptık. Allah’a hamdolsun ki bugün ümmet, Batı hadaratına, sömürgeci güçlere, sembollerine, düşünürlerine ya da uluslararası kurumlara güvenini yitirmiştir. Artık onlara düşmanlar, suçlular, katiller, vampirler ve Müslümanlar hakkında zimmet ve ahit gözetmeyen eşkıyalar gözüyle bakmaya başlamıştır. 

Değerli kardeşlerim!

Yukarıda belirtilenler yerine getirilmeden Hilâfet’i yeniden kuramayız. Bakın bugün nice mesafeler kat ettik. Kâfir Batı ve onun ajanlarının ülkelerimiz üzerindeki demir yumruğu gün geçtikçe zayıflıyor. Arap Baharı devrimlerinden sonra ümmet, korku duvarlarını yıkmıştır. Şam’ın kalbinde ve İstanbul surlarında Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağını göndere çekmek için adım adım ilerlemekte ve gün saymaktadır. Geriye sadece Müslüman evlatlarından güç ve kuvvet sahibi bir grubun, prangaları kırıp ümmetle kenetlenmeleri ve güçlerini Hilâfet projesinin kurulması emrine amade kılmaları kalmıştır. 

Biz, Hilâfet’in ilanının, atılacak adımların ve ümmetin uzun zamandır beklediği büyük eylemlerin uluslararası sistem üzerinde deprem etkisi yaratacağına inanıyoruz. Bu fasit sistemler birçoklarının hayal bile edemeyeceğinden daha hızlı çökecektir. Bu nedenle biz Batı’nın, Şam’daki ve diğer ülkelerdeki uluslararası sistemin, İslâm sancağının göklerde dalgalanmasını ve gerçek Hilâfet Devleti’nin kurulmasını önlemek için var gücüyle çalıştıklarını görüyoruz. Çünkü Batı ve uluslararası sistem şunu kesin olarak biliyor ki, Hilâfet’in kurulmasının yankıları çok büyük olacaktır. Ne kadar güç ve ceberuta sahip olursa olsunlar, Batı ve bu uluslararası sistem, Hilâfet’in yankılarını kuşatamayacaklardır. Devasa fiziksel güç, inanan milletlerin iradesinin üstesinden gelemez. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Size yardım ederse, sizi yenecek yoktur.” [Ali İmran 160]

Allah’ım! Senden İslâm’a ve Müslümanlara yardım etmeni istiyoruz. Allah’ım, Senden Nübüvvet metodu üzere Râşidî Hilâfet istiyoruz. Allah’ım, Senden Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali gibi, Müslüman salih Halifeler ve tarihteki Sultanlar gibi Râşid bir Halife istiyoruz.

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz