[وَاِذَا
تَوَلّٰى سَعٰى فِي الْاَرْضِ لِيُفْسِدَ ف۪يهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ
وَالنَّسْلَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ] “İş başına geçti mi yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise
bozgunculuğu sevmez.”[1]
Sosyal sorumluluğu
sadece kazanca endeksleyen kapitalist düzen, insanı değerler manzumesinden
kopararak adeta “modern köleler” hâline getirdi. İnsanların sınıflara
ayrıldığı, geçmişlerindeki karanlık çağlardan ve bunların kötülüğünden bahseden
bugünün sözde aydınları, yaşadığımız dönemdeki zengin-yoksul sınıflaşmasına
adeta kör-sağırlar. Sosyal, siyasal, ekonomik anlamda ayrışmanın, sınıflaşmanın
oldukça keskin bir sürece evrildiği, zengin-yoksul arasındaki uçurumun her
geçen gün derinleştiği, pragmatik siyasetin kutsandığı, yalan ve aldatmada
ustalaşan politikacıların el üstünde tutulduğu, “özgürlük” adına her türlü
değerin ayaklar altına alındığı lâik demokratik düzende, insanlık felakete
sürüklenmekte. Lâiklik akidesine iman eden toplumlar nezdinde değerler, kıymetler,
dinler çok fazla bir şey ifade etmeyebilir. Ve yine bunların mevcut düzenler
tarafından yok edilmesi, onlarda rahatsızlık da meydana getirmeyebilir.
Fakat İslâm
akidesine iman etmiş her bir Müslüman için onur, şeref, inanç, ahlak dünyanın
içindeki ve dışındaki her şeyden daha kıymetlidir. Öyle ki bunlar, her Müslüman
için ölüm-kalım mesabesinde görülür. Lakin işin başında olanlar, batıl
nizamlarla hükmetmeyi vazife bildiklerinden Müslümanları; dinine, değerlerine
yabancılaştırma hususunda hiçbir kötülükten geri kalmazlar. Böylece hem ekini,
hem de aileyi, toplumu, nesli ifsat ederler. Yeryüzünün tamamında tahakkümünü
sürdüren kapitalist nizam ve onun sömürü çarkına hizmet eden yöneticiler,
halkları ekonomik olarak Batı’nın haram ve cürümlerle ördüğü çözümlere mahkum
etmekte. Maalesef bu durum, bir taraftan halkların açlık, yoksulluk, sefalet
içinde hayat sürmelerine sebep olurken, diğer taraftan yolsuzluk, emek ve
kaynak hırsızlığıyla servetlerine servet katan kapitalist şirketlerin haksız
bir şekilde daha da zenginleşmesine sebep oluyor.
Bu bozuk ve fasit
düzenlerin İslâm coğrafyasında oluşturduğu tahribata göz attığımızda yıkımın ne
denli büyük olduğunu görebiliyoruz. Demokrasiyi siyasetlerinin esası edinmiş
yöneticilerin Amerika-Batı hayranlıkları, onları taklit etme yarışı,
meşruiyetlerini onlara dayandırma çabaları, aynı pakt ve örgütlerin içinde yer
alabilme telaşlarına şahidiz. Yine basit dünyevi menfaatler yani çıkarlar
uğruna her türlü rezilliğe razı olma istekleri, onlardan geleni kutsal görme
hastalığı, onlarla aynı cephede yer alabilme hevesi, maalesef Müslümanlara
silah doğrultma azgınlığına kadar varabiliyor. Bahse konu olan bu hususlar,
onların iğrenç siyasetlerinin sadece görünen küçük bir kısmıdır. Peki, bu
çürümüşlük sadece siyasi alanla mı sınırlı? Elbette değil. Tahmin edeceğiniz
üzere iktisat, içtimai hayat ve ahlak alanındaki rezillikler, siyasi
rezilliklerinden geri değil.
“Demokrasi”, “insan
hakları”, “özgürlük” gibi fitne kavramlarını dillerine pelesenk etmiş -sözde-
medeni Batılı ülkelerin, insanlık düşmanı olduklarını kendi kuruluşlarının
yayınladıkları istatistikî verilerinden anlayabiliyoruz. Birleşmiş Milletler
(BM) verilerine göre; hâlâ 700 milyonun üzerinde insan yeterli gıdaya
ulaşamayıp açlıkla mücadele etmekte -ki bu, dünya nüfusunun %10’una tekabül
ediyor-. Yine 1.3 milyar insan, yoksulluk çekmekte. Bir taraftan yeterli gıdaya
ulaşamayan milyonlarca insan açlıktan ölüyor, diğer taraftan sermayedarlar
halka ait kaynaklar üzerinde fildişi kulelerini yükseltiyor.
Çok çeşitli ve
muazzam kaynaklara sahip olmamıza rağmen Müslümanların yaşadığı coğrafyada da
açlığa, yoksulluğa sebep olan tek şey, mevcut kapitalist düzen ve bu düzene
uşak olan yöneticilerin varlığıdır. Bakın bu yöneticiler, -sözde- ülkelerinin
ekonomisini düzeltmek için sermayedarlara dünyanın en yüksek faizini verirler.
Politika faizinin en yüksek olduğu ilk on ülkeye baktığımızda; Yemen, İran,
Türkiye, Sudan gibi halkı Müslüman olan ülkeleri görüyoruz. Nitekim sadece
Türkiye’de iktidarların son 20 yılda faize harcadıkları para 590 milyar dolar
iken, AK Parti hükümetinin 17 yılda faize harcadığı meblağ 522 milyar dolardır.
20 yılda toplanan vergi 2 trilyon doların üzerinde olduğu göz önüne
getirildiğinde toplanan vergilerin %20’sinin faizle heba edilmiş olduğu anlaşılyor.
Faizi “dünya
gerçeği” olarak gören yöneticiler, ümmetin emeğini, kaynaklarını faiz
lobilerine sunmaktan utanmadıkları gibi Allah’tan da korkmamaktalar. GSMH
aldatmacalarıyla halkın refah seviyesinin yükseltildiğinden dem vuranlar, acaba
halkı nasıl bir borç batağına sürüklediklerinden haberdarlar mı? Ekonomiyi
vergi gelirleri üzerinden yönetmeyi marifet zannedenler, bankalar aracılığıyla
halka faizli krediler, teşvikler vererek halkın hem dünyasını, hem de ahiretini
yıktıklarının farkındalar mı? Halbuki halkı idare eden yöneticilerin, halkın
ıslah ve refahıyla memur olmaları gerekirdi…
Tüm ülke
borçlarının 2020 yılı itibariyle 260 trilyon dolara dayanması yani kişilere
oranlandığında her bir kişinin 32 bin dolar borçlu olması, kapitalist düzenin nasıl
bir sömürü çarkı olduğunu göstermekle birlikte iflas ettiğinin de işaretidir.
En zengin 20 şirketin dünya nüfusunun yarısından daha fazla gelire sahip olması
başlı başına adaletsizlik örneğidir. Şüphesiz bu ve buna benzer sorunların
tamamı laik demokratik düzenlerin zehirli toprağında hayat bulmuş
problemlerdir. Tatbik edilen nizam bozuk, uygulanan siyaset fasit, yöneticiler
zalim, çözümler batıl olunca ortaya dağ gibi sorunların çıkması da kaçınılmaz
oluyor.
Kapitalist
demokratik düzenlerin, insanlık üzerinde oluşturduğu kara bulutları dağıtacak
tek güç, hayatın her alanına, insanların bütün problemlerine, fıtrata uygun
çözümlerle şifa olacak Hilâfet’tir. “Çözüm Hilâfet!” derken bunun slogan
olmayıp hakikat olduğunun bilinmesi gerekir. Kapitalist ideolojinin çıkardığı,
büyüttüğü, çözmekten aciz kaldığı sorunları, haksızlıkları, adaletsizlikleri,
insan onur ve şerefine yakışır bir şekilde çözebilecek tek nizam, İslâm nizamıdır!
Neden “çözüm Hilâfet!”
diyoruz?
“Dünya beşten
büyüktür!”
deyip sonra da o kafirlerle iş tutan başımızdaki yöneticilerin iki yüzlülüğünün
son bulması için… Hıristiyan kulübü olan AB’ye üye olabilmek için taklalar atan
ilkesiz yöneticilerin, ümmeti aldatmalarına son verecek; Batılı kafirler istedi
diye halkın inanç ve değerlerine ters olan kanun ve sözleşmeleri imzalayıp
bunları itiraf etmekten ar etmeyenlerin, düzenlerini başlarına geçirecek;
Allah’ın dini hakim olsun diye mücadele eden muhlis Müslümanları cezalandıran
zalimlerin zulmünü sonlandıracak gücün ortaya çıkması için…
Harici siyasette;
kafirlerin kurduğu birliklerden, örgütlerden medet umup onların peşinden
koşanların değil, onları peşinden koşturup birliklerini dağıtacak yöneticiler,
ümmetin derdiyle dertlenip karanlıkları aydınlatabileceği için, çözüm Hilâfet’tir!
Allah Rasulü’ne
hakaret eden kafirlere “Ey! ...” diye başlayıp kınama mesajlarından
başka icraatta bulunmayan, halkın gazını alan yöneticilere “dur!” deyip
had bilmez kafirlere de tıpkı Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptığı gibi -mesela, Fransa
kafirine ültimatom verdiğinde olduğu gibi- rezilliklerini kursaklarında bırakan
adam gibi liderlere ihtiyaç olduğunu hatırlatmak için…
Kutsal mekan
Mescid-i Aksa Yahudi varlığının postalları altında inlerken, onlarla ticari
ilişkileri geliştirip birçok platformda ortak hareket eden, sonra da utanmadan
halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen ruveybidalardan kurtulmak için…
Filistin, Mescid-i Aksa’nın işgal edilmesi karşısında gülmeyi kendine haram
kılan, tekrar özgürlüğüne kavuşturmak için orduları seferber edip ölüm-kalım
meselesiyle hareket eden Selahattin Eyyubi gibi komutanlar, Filistin müdafii
Sultan Abdulhamid Han gibi onurlu halifeler, işgalci Yahudi varlığına son
verebilir ve kutsal beldenin esaret bağlarını çözebilir. Tarih, bu onurlu ve
şerefli duruşa tanıklık etti. Şimdi tekrar tarih, aynı duruşu sergileyecek
halifeleri yazmak için sabırsızlanmakta. Bugün böylesi komutan ve liderlere
dünden çok daha fazla muhtaç olduğumuz için Hilâfet çözümdür.
Müslüman kadınların
iffetleri, kafirler tarafında ayaklar altına alınırken yardım çığlıklarına
sağır kesilen hain liderler, o kafirlerle yemek yemeyi, el sıkışmayı, dostluk
mesajları vermeyi marifet saydılar. Hem de Rabbimizin şu uyarısını sırtlarının
arkasına atarak azgınlıklarına devam ettiler:
[يَٓا
اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ
دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ
سُلْطَاناً مُب۪يناً] “Ey iman edenler!
Müminleri bırakıp
kâfirleri dost edinmeyin. Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek
istiyorsunuz?”[2]
Diğer taraftan
Müslüman kadının feryadı kendisine ulaştığında orduları harekete geçirip
savaşmaktan geri durmayan Harun Reşid oğlu Mutasım gibi halifeler, asırlar
geçse de ümmetin kalbinde, ihtiram köşkünde yerini koruyor. Ümmet, bugün
dinini, onurunu koruyacak böylesi yiğitlere ne kadar da hasret…
Yine Allah Subhanehu
ve Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’inde [يَٓا
اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ
الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ
مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا
تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ ]
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman
etmiş iseniz faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız Allah ve Rasulü
tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık
etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere ana paranız sizindir.”[3]
diyerek kesin bir şekilde haram kıldığı faizi, hayatın
her alanına karıştıran yöneticiler, halkın emeğini, kaynaklarını, refahını yok
edip tüketiyorlar. Allah’a ve Rasulü’ne savaş açan bu zulüm düzeni ve
uygulamalar ancak Hilâfetle izale edilebilir. Öyle ki, faizin ortadan
kaldırılıp yasaklanmasıyla toplumun birbirine güveni artar. Üretim güçlenir.
Paradan para kazananların düzeni bozulur. Halkın emeği, kaynakları halkın
refahının yükselmesine vesile olur. Böylece Müslümanlar, dünyada huzura,
ahirette ise bu cürümden uzak kalmalarının mükafatı olarak Allah’ın
hoşnutluğuna ulaşırlar. Dünya ve ukba sadeti için böylesi bir çözüm, mükerrem
olan insana yakıştığı için, çözüm Hilâfet’tir!
İslâm’ın Nizamı
öyle bir sistemdir ki, [وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ
وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ
اَل۪يمٍۙ] “...Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları
elem veren bir azapla müjdele!”[4]
hükmü ile altının, gümüşün, paranın biriktirilmesini yasaklayarak dolaşımda
olmasını sağlar. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşveti haram kılarak yasaklar. Üretimden
önce dağıtım mevzuunu düzenler. Kapitalist ve sosyalist ideolojilerden bu
yönüyle bariz bir şekilde ayrılır. Tüm tebaanın fert fert temel ihtiyaçlarını
garanti edip doyurulmasını esas edinir. Sonrasında lüks ihtiyaçları imkanlar
doğrultusunda doyurur. İslâm, var olan kaynakların yetersizliği üzerine iktisat
siyasetini kurmaz. Aksine iktisat siyasetini dağıtım üzerine kurarak, kaynaklar
üzerinde tekelleşen şirket ve kirli ellerin tahakkümüne son verir. Böylece
tebaaya dağıtımın adil bir şekilde ulaşması sağlanır. Açlığı, yoksulluğu,
adaletsiz dağıtımı, sömürü düzenini ortadan kaldıracak böylesi bir düzen,
herkes için kurtuluş olduğu için, çözüm Hilâfet’tir!
İslâm, bir ideoloji
olma vasfıyla hayatın her alanına hakimiyeti esas edinir. Bu hakimiyet hayatın
her hücresine nakşedildiğinde Müslümanların, bugünkü çağın çok çok ilerisinde
bir hayat yaşayacakları muhakkaktır. Hakim olduğu asırlarda İslâm’ın, çağların
ilerisinde bir medeniyet kurarak insanlığa meşale olması bunun ispatıdır.
Tarihe insaf ve izan ile bakan herkes bunu çok rahat bir şekilde görebilir.
Kapitalizm, başta insanlık olmak üzere tüm canlı-cansız varlıklar için afettir,
yıkımdır. Bir avuç azgın azınlığın iktidarı, sermayedarların hırsları uğruna
tüm insanlığın hızla köleleştirildiği, değerlerinden uzaklaştırıldığı böylesi
vahşi bir düzeni, İslâm Nizamı ile değiştirmek Müslümanlara vacip, insanlığa
ise sorumluluktur.
Madem izzet; [وَلِلّٰهِ
الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا
يَعْلَمُونَ۟] “Allah’ın, Rasulünün ve mü’minlerindir. Lakin münafıklar
bilmezler.”[5]
O hâlde bu izzeti görünür kılacak çözümün, düzenin Hilâfet olduğunu tekrar
haykırıyoruz. Rabbimiz bizlere o izzet dolu günleri tekrar yaşatsın. Âmin.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış