Elleriyle dinlerini
tahrif eden Yahudi ve Hristiyanlar, dinlerini nefislerine binek edip dünyevi
maslahatlar elde etme adına her türlü zulmün ve kötülüğün önünü açmışlardı.
Kendi dinlerine karşı hiçbir tahriften geri durmayan Nasrani ve Yahudilerin
bugünkü müntesipleri, ecdatlarını çok daha şedit bir şekilde takip etmekteler
ki insanlığı zulmün karanlığına hapsetmekteler.
İslâm’ın devletle temsil edildiği dönemlerde
yüzyıllar boyunca Müslümanlara karşı Haçlı seferleri düzenleyen bu kâfirlerin,
en büyük düşmanı Müslümanlar ve İslâm olmuştur. Dün, cephede savaşarak
Müslümanları yok etme üzerine kurgulanan her kalkışma, mağlubiyet ve zilletle
sonuçlanıp hevesleri kursaklarında bırakılıyordu. Tabii olarak hak-batıl
mücadelesi inancımıza göre kıyamete kadar devam edeceğinden onlar batıl
düşüncelerini yaymaktan hiçbir zaman geri durmayacaklardır.
Asırlarca cephede
gerçekleştirmek istedikleri hayallerinin önündeki en büyük engel olan Hilâfet’in,
kaldırılması tüm kâfirlerin en büyük hedefi hâline geldi ki bunu 1924 yılında
yerli işbirlikçilerin elleriyle başardılar. Bu tarih, kâfirler için olduğu
kadar Müslümanlar için de adeta dönüm noktasıdır. 1924 yılından itibaren kâfirler
her türlü saldırı ve misyonerlik faaliyetleriyle hadaratlarını, dinlerini ümmet
arasında kolayca yayma fırsatı buldular ki bu faaliyetler, yaklaşık bir asırdır
çok yoğun bir şekilde devam ediyor.
1965 yılından sonra
özellikle II. Vatikan Konsili ile birlikte Vatikan, ABD ve Avrupa’daki papaz ve
kilisenin girişimiyle sözde “Dünya Barışı’’ planları dinler arası diyalog
düşüncesiyle vücut buluyordu. Bildiğiniz gibi Batı’nın değişmeyen karakteri
önce savaş çıkarıp yok eder, sonra barış güvercini rolüne bürünür. Katliamlar
yapar, sonra hümanizmden bahseder. Çalar çırpar, insan haklarından dem vurur. Her
türlü ahlaksızlığı, çirkinliği yayar özgürlük der. Saldırdıkları Müslümanlar,
kendilerini koruyunca terör der. Şirk dinlerini insanlar arasında yaymaya
diyalog, uzlaşı, barış der.
Amerikan
stratejistlerinden S. Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” ve F.
Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” iddialarından sonra daha güçlü dillendirilen
dinlerarası diyalog fikri, Müslüman halklar arasında kabul görmese de birtakım
cemaatler, partiler, vakıf, dernek ve sözde aydın, âlimler tarafından savunulup
bu batıl fikrin propagandasının Müslümanlar arasında yapıldığını
hatırlamayanınız yoktur. Her ne kadar ismi ve şekli değişse de bu projenin hâlen
devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hâlbuki Rabbimiz şu ayetiyle asırlar
öncesinden onlar hakkında bizlere haber vermesine rağmen bunda ısrar, anlaşılır
gibi değil.
[وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ
وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ
الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ
الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ] “Sen
onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun
kalmayacaklardır. De ki: Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Eğer sana gelen
ilimden sonra onların arzularına uyarsan bilesin ki artık Allah sana ne dost ne
de yardımcı olacaktır.”[1]
Özellikle
Türkiye’de dinlerarası diyalog düşüncesinin bayraktarlığını yapan dünün “Hoca
Efendisi” bugünün “FETÖ”sü olan Fethullah Gülen ve cemaatinin en büyük siyasi
destekçisinin hiç şüphesiz bugünkü mevcut iktidar partisi olduğu herkesin
malumudur. Kilisenin teslis inancıyla İslâm’ın tevhit inancını ortak bir
zeminde buluşturma çabası, bilinçli veya gafil bir şekilde teslis inancına
masonluk yapıyorlar… İslâm’a zarar vermelerine rağmen her türlü imkânla
destekleniyorlardı.
Akidemize göre İslâm
ile birlikte diğer tüm dinlerin hükmü ortadan kalktığı için İslâm dışında bir
din yoktur. Nitekim Allah Subhânehû veTeâlâ şöyle buyurmaktadır:
[اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ
الْاِسْلَامُ۠] “Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır...”[2]
Madem Allah katında
tek din İslâm’dır. Bizler için de bu esastır. Öyleyse başta da belirttiğimiz
üzere dinlerini tahrif etmiş, heva ve heveslerini din edinmiş, şirkin ve küfrün
karanlığında olanlarla dinlerarası diyalog diye bir saçmalık olamaz. Dinler adı
altında bir araya gelme onların dinlerini, kabul ve meşru görme anlamına
gelmektedir. Müslümanların onlarla bir
araya geleceği ortam onlara tebliğdir. İnandıkları küfür ve şirk inançlarını
terk edip bir olan Allah’a iman etmeye, O’nun hükümlerine razı olmaya davet
etmektir. Yoksa birtakım kelime oyunlarıyla “üç dinin doğduğu topraklar”
sözleriyle başlayıp ardından sadece “La ilahe illallah” deyip “Muhammeden Rasulullah
şart değil, amentüde ittifakımız var.” diyerek ve ayrıca Papa’ya methiyeler
düzerek barıştan, insanlıktan bahsedilmesi hakkı batıla karıştırmaktır.
Dünden bugüne diyalog adı altında gerçekte
ise teslis inancının propagandası olan onlarca görüşmeden mevzi kazanan kilise
olmuştur. Kilise öğretisi esasta iki amaca matuftur: Birincisi Hristiyanlığı
dünyanın tamamına ne şekilde olursa olsun yayma; ikincisi ise farklı inançtaki
insanlar, özellikle de Müslümanlar arasında İslâm’a inanan fakat Hristiyan gibi
yaşayan, onlar gibi düşünen, inandığı dinin hiçbir kuralıyla kayıtlanmayan,
değersiz, şahsiyetsiz bir insan tipi öngörme.
Bugün kilise arkasındaki devlet desteğiyle on
binlerce masonu dünyanın farklı bölgelerine özellikle yoksulluğun yoğun olduğu
Afrika ve diğer bölgelere göndererek şirk dinlerini insanlara kabul ettirmekten
geri durmazken diğer taraftan kâfir devletler, İslâm coğrafyasında katliamlarla
haçlı saldırıları gerçekleştirmektedir. Hatırlarsanız Bush Afganistan Irak
saldırılarında “Haçlı savaşı” başlattığından bahsetmesi, Yahudi varlığının
Filistin’i bombalarken füzelerin üzerine “Bayram Şekeri” yazması biz Müslümanlara
karşı besledikleri kini açıkça ifade etmektedir. Buna rağmen hâlâ diyalog adı
altında onlara hizmet etme arsızlığında bulunanlar, ihanetlerine devam
etmekteler.
[وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ
وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ
الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ
الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ] “Ey iman
edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık
etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri
konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha
büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri açıkladık.”[3]
“Dinlerarası Diyalog”, “Medeniyetler
İttifakı” vb. projeler bugün çok fazla dillendiriliyor olmasa da bu kirli
planlar, mevcut iktidar tarafından kerhen de olsa sürdürülmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Eylül 2014 tarihinde Papa’ya yazdığı mektupta “Katolik
aleminin ruhani liderliği görevini üstlendiğiniz tarihten bu yana dünya barışı
ve insanlığın kardeşliği ve huzuru için göstermekte olduğunuz değerli
gayretlerinizi takdirle izlemekteyim.” diyen Erdoğan ayrıca şunları
yazmıştı:
“Günümüzde farklı
dinlerin mensupları arasında diyaloga ve karşılıklı anlayışa her zamankinden
daha fazla ihtiyaç vardır. Farklı din ve inançlara ev sahipliği yapan, din ve
vicdan hürriyetinin anayasa teminatı altında bulunduğu Türkiye bu bağlamda
örnek bir konumdadır. Ülkemize yapacağınız ziyaret tüm insanlık için ayrı bir
önem ve anlam taşıyacak, tarihte yaşanan anlaşmazlıkların giderilmesi ve
geleceğe umutla bakılmasına yardımcı olacak mesajların verilmesine vesile
olacaktır.”
Sadece AK Parti iktidarları döneminde onlarca yeni kilisenin imar
edilmesi, onlarca harabe hâlindeki kilisenin de restore edilip ibadete açılması
dünya barışına katkının gereği galiba! Öyle görünüyor ki cumhuriyetin temellerini
Batılı kâfirlerin fikirleriyle inşa edenlerin selefleri de işi biraz daha ileri
taşıyarak teslis inancının ibadethanelerini imar etmeyi kendilerine görev
bildiler. Sonuçta diyalog dinler arasında yapılınca nasiplenecek ilk yer
kiliseler oldu. Birkaç örnekle kastımızı netleştirelim: Trabzon Ayasofya’sı
1461 yılında Trabzon’un fethiyle camiye çevrilir. Daha sonra bu cami 1962
yılında müzeye dönüştürülmüş. 2013 yılında hem cami hem de müze adı altında
kilise olarak açılmıştır ki doğu kısmının ayakkabıyla gezilebilmesi, teslis
inancını sembolize eden fresklerin, resimlerin bariz bir şekilde durması... Yine
İzmir Alaçatı’daki Pazar Camii hem cami hem de kilise olarak dinlerarası
diyaloğa hizmetin adeta nişanesi! Yine Akdamar, Sümela harabe kiliseleri milyonlarca
lira harcanarak restore edilip ibadete açılması mevcut iktidarın Hristiyanlara
jesti olsa gerek. Bunların verdiğimiz örneklerle sınırlı olmadığını bunlar gibi
onlarca örnek olduğunu da belirtmiş olalım. Gerçekten İslâm dininin yöneticiler
nazarında bir önemi olsa idi onun hükümlerine boyun eğer, onun dışındaki hiçbir
hükme razı olmaz; böylece Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu
emrine muhalefet etmiş olmazlardı:
[لا تُبْنىَ بيعةٌ في الإسلام ولا
يجدد ما خرب منها] “İslâm’da kilise inşa etmek ve harap olanı yenilemek
yoktur.”[4]
Fatih Sultan Muhammed Han’ın İstanbul’un fethinin nişanesi olarak
kiliseden camiye dönüştürdüğü Ayasofya, Müslümanlar için derin bir mana ifade
etmektedir. Osmanlı Hilâfet Devleti’ni yıkıp yerine cumhuriyeti kuran aklın, İslâm’ın
tüm değerlerine savaşında camiler de nasibini almış oluyordu.
Tabii ki Hilâfet kaldırılmadan Ayasofya’nın müzeye dönüştürülme girişimi
İngilizlerin başta Hindistan ve diğer bölgelerdeki hakimiyetine ciddi manada
zarar verme ihtimaline binaen Hilâfet’in kaldırılmasından sonraki yıllara
sarkıtılmıştır. Nihayetinde Hilâfet kaldırıldıktan sonra peyderpey kirli
emellerini gerçekleştirenler. 1930 yılında restorasyon bahanesiyle kapattıkları
Ayasofya’yı 1934 yılında bir kararla müzeye çevirerek kâfirlerin isteklerinden
birini daha gerçekleştirmiş oldular. Böylece yüzyıllardır kâfirlerin içinde ukde
olarak kalan Ayasofya Camii müzeye dönüştürülerek alınmak istenen intikamın,
verilmek istenen mesajın vakti gelmiş oluyordu. Bu, kilisenin camiye, haçın
hilale, Hristiyanlığın İslâm’a karşı önemli bir kazanımı olarak görülüyordu.
Her ne kadar nihai hedef Ayasofya’nın kiliseye dönüştürülmesi olsa da mevcut
şartlar o gün için müze olarak kalmasını zorladı.
1934 yılından bu yana müze olan
Ayasofya’nın, Danıştay kararıyla tekrar cami olarak ibadete açılmasına
hükmetmesi önemlidir. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi
ve Sellem’in müjdesine nail olmuş komutan ve ordunun
eliyle fethedilen İstanbul ve de fethe sembol edilen Ayasofya’nın aslına
dönecek olması her Müslüman’ı sevindirmiştir. Ayasofya cami olarak açıldı.
Fakat teslis inancının sembolleri olan ikonalar, resimler, freskler olduğu gibi
bırakılarak hem Allah hem de kilise razı edilme gayesi güdülmüş oldu. Bu durum
Ayasofya’nın hâlâ esaret bağlarından kurtulamadığının işaretidir.
Din, inanç özgürlüğü, tarihî miras kılıflarıyla gizlenmeye çalışılan
dinlerarası diyalog planı alttan alttan işletilmektedir. Fatih’in şirk
figürlerinden temizlediği bu yapıyı, tekrardan şirk figürleriyle ibadete açmak
ne fethin ne de Ayasofya’nın ruhuna asla uygun değildir. Namaz vakitleri kapatılan bu resimlerin namaz
sonrasında açılması, ziyaretçilerin cami adabı dışında ziyaret gerçekleştirmesi
haramdır, zulümdür. İnancımıza göre normal resimlerin dahi olduğu mescitlerde
namaz kılınmazken, Allah’a şirki barındıran figürlerle donatılan Ayasofya,
maalesef dinlerarası diyaloğa kurban edilmiştir. Görünen o ki yeni imar ve
restore edilen onlarca kilise karşılığında Ayasofya’nın bu şekliyle açılmasına
müsaade edilmiştir.
Ahmed, Müsned’inde
Cabir b. Abdullah’tan Beyhaki de Sünenü’l-Kübra’sında şöyle rivayet etmişlerdir:
[أَنَّ النَّبِىَّ صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنِ الصُّوَرِ في الْبَيْتِ وَنَهَى الرَّجُلَ أَنْ
يَصْنَعَ ذَلِكَ وَأَنَّ النَّبِىَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَرَ
عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ زَمَنَ الْفَتْحِ وَهُوَ بِالْبَطْحَاءِ أَنْ يَأْتِي
الْكَعْبَةَ فَيَمْحُوَ كُلَّ صُورَةٍ فِيهَا وَلَمْ يَدْخُلِ الْبَيْتَ حَتَّى
مُحِيَتْ كُلُّ صُورَةٍ فِيهِ] “Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem Beyt’te resimleri
yasakladı ve kişilere bunları yapmayı da yasakladı. Nebi SallAllahu Aleyhi ve
Sellem o anda Bathâ’da bulunan Ömer ibn Hattab’a gidip Kâbe’deki bütün
resimleri imha etmesini emretti ve bütün resimler silininceye kadar oraya
girmedi.”
Yönünü Batı’ya
dönen AK Parti, çıkardığı yasalarda, imzaladığı sözleşmelerde, yaptığı
anlaşmalarda, imar ettikleri yeni kiliseler, restore edilen harabe kiliseler,
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde kurulan Dinler ve Kültürler Arası Daire
Başkanlığıyla, dinlerarası diyaloğun hız kesmeden devam ettiğini
göstermektedir.
Aksi takdirde bir rahip için diplomatik kriz
çıkaran, bir gazeteci için ekonomik yaptırım tehdidinde bulunan ülkelerin
Ayasofya’nın açılmasına tepkisiz kalmalarını düşünmek siyaseten saflıktır.
Ayasofya üzerinden Hristiyan projeleri olan, “Dinlerarası Diyalog”, “Medeniyetler
İttifakı”, “Dünya Barışı” gibi çalışmaların ortaklığını yapıp yeni
projelere yelken açmak Müslümanlara, İslâm’a zarar vermekten başka bir şey
olmayacaktır. Müslümanların diğer inanç sahipleriyle ilişkisi bugün itibariyle
şirk dinlerini terk edip İslâm’a girmelerine davet yapmaktan ibaret olduğundan
bahsettik. Bunun ötesinde herhangi bir girişim, Allah indinde tek din olan İslâm’a
hakarettir. Bu bakımdan başta Ayasofya
olmak üzere diğer camilerde teslis inancına ait tüm figürlerin, resimlerin
temizlenip sadece cami olarak ibadet edilmesine uygun hâle getirilmesi elzemlik
ifade ederken, onlarla yürütülen diyalog adı altındaki masonik faaliyetleri de
terk etmek mevcut hükümetin en öncelikli işi olmalıdır.
[وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ
بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ] “Hakkı batıla karıştırmayın ve bile
bile hakkı gizlemeyin.”[5]
[1]
Bakara Suresi 120
[2]
Âl-i İmrân Suresi 19
[3]
Âl-i İmrân Suresi 118
[4]
Alâeddin El Burhan Furi (ö.975), bu hadisi (Kenzul Ummal Fi Sünenil Ekval ve’l
Ef’al) de İbn Asakir’den, Ömer’den tahriç etti, Suyuti de (Cami’ul Kebir) de
rivayet etti.
[5]
Bakara Suresi 42
Kaynakça:
http://www.hizb-turkiye.com/index.php?p=soruCevap&s=ayasofya%E2%80%99nin-ibadete-acilmasi-ve-hilafet-cagrisi-seslerinin-yukselisi!&id=118
https://www.milligazete.com.tr/haber/1072441/dinlerarasi-diyalog-nedir-ne-degildir
https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/dinlerarasi-diyalog-camileri-ve-ayasofyanin-acilmasi-meselesi/556436


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış