Üretim araçlarının
özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesi olarak tanımlanan
kapitalist sistem, feodalizmin sona ermesiyle İngiltere liderliğinde önce
Avrupa’ya daha sonra da dünyaya hızla yayılmıştır. Özellikle Sanayi İnkılabı ile
birlikte çok daha bariz bir şekilde kurumsallaşan bu sistem, İngiliz devlet
gücüyle sömürü ve zulmün çarkı olarak dünyanın üzerine kara bir bulut gibi
çökmeye başladı.
Akidesi, dini,
devletten ayıran bir ideoloji ve hayatın her alanına menfaat odaklı bir bakış üzerine temellenmiştir. Kapitalizm, hayatta
kalma, daha fazla büyüme, daha güçlü olabilme adına zayıfların ezildiği,
güçsüzlerin ellerindeki malların gasp edildiği, hayat hakkını sadece kendisinde
bulan vahşi bir düzen olarak karşımızda durmaktadır. Bu vahşilik, geçen asırlar
içerisinde özünden hiçbir şey kaybetmeden farklı kılıklara girerek toplumların
gözünü boyayabilmiştir. Bu durum, ciddi krizlerle karşılaşmış olmasına rağmen
bir şekilde varlığını devam ettirebilmesine sebep olmuş.
1929 yılında
gerçekleşen büyük krizde, sadece savaş sonrası ekonomilerin zayıflaması değil,
servet ve gelir eşitsizliğinin hızla büyümesi, birbirinin sırtına basarak
yükselme, devletlerin zengin sınıfların isteklerine göre konumlanması, bu krizi
tetikleyen esasi unsurlar olarak görülebilir. Temel felsefesi olan sınırsız
insan ihtiyaçlarına karşı, sınırlı kaynaklar üzerinde doyum sağlama anlayışı,
bu ideolojiyi insaf ve izandan yoksun kılarak insan fıtratını âdeta
zorlamaktadır.
Tabii ki bu ideolojinin, krizlere rağmen
varlığını devam ettirebilmesindeki en önemli faktör hiç şüphesiz karşısında bir
devlet gücüyle temsil edilen insan fıtratıyla uyumlu bir ideolojinin
olmayışıdır. Sosyalizm güçlü doğu devletleriyle temsil edilmesine rağmen, insan
fıtratıyla tamamen uyumsuzluğundan, kapitalist ideoloji karşısında ancak 70 yıl
varlık gösterebilmiştir. İngiltere’nin,
dünya siyasetindeki etkisinin zayıflamasıyla kapitalist ideoloji, ABD ile
taşınır olmuştur.
Amerika’nın, dünya
üzerindeki iktisadi hegemonyası özellikle 1944’te kurulan Bretton Woods
anlaşmasıyla altına mukabil doların da merkez bankalarında olma zorunluğu,
sürecin başlangıcıdır. Yine bu anlaşmayla birlikte ABD öncülüğünde kurulan IMF
ve Dünya Bankası, ekonomik sömürünün finansmanları oluyordu. Devamında 1971
yılında ABD’nin, altını tamamen devre dışı bırakıp, istediği şekilde dolar
basıp bunu dünya parası olarak kabul ettirmesi tüm dünyayı âdeta sömürüsü hâline
getirdi. Bu sistem ve anlayış, ABD’yi haksız bir şekilde büyütüp şişirirken,
zayıf devlet ve halkları da daha büyük yokluk ve yıkıma mahkûm bıraktı.
Bugün, dünyanın en
zengin 500 kişisinin serveti 6 trilyon dolar civarında iken 2153 kişinin
serveti ise 4.8 milyar insanın servetinden daha büyükür. Yani dünya servetinin
%60’ı 2153 kişinin elindedir. Son 10 yılda milyarder sayısının ikiye
katlanması, 500 kişinin yıllık yeni servet kazancının %25 yani 2019 yılında 1.2
trilyon dolar olması demektir ki bu da servetlerinin tamamı değil sadece servetlerine
eklenecek kâr kısmıdır. Bu rakamlar dünyadaki tüm yokluk ve yoksulluğu bir anda
bitirecek meblağlardır. Bu şekilde sadece bir avuç zenginin elinde dolaşan
dünya servetleri daha büyük yokluk ve krizleri kaçınılmaz kılmaktadır. 2008
Mortgage kriziyle sarsılan dünya, hâlâ bu krizin etkilerini tam olarak
atlatamamışken Covid-19 pandemisiyle kapitalizm çöküş sürecine evrilmiş
durumdadır.
Bugüne kadar ki
krizler daha çok ekonomi boyutunda kalırken şu anki kriz bir bütün hâlinde tüm
dünyada kapitalist sistemin tamamını çökertmek üzere. Kapitalist ideolojinin
bayraktarlığını yapan başta ABD ve diğer ülkelerin yöneticileri, halkları
siyaset etmekten aciz kaldılar. Sınırsız ihtiyaçları, sınırlı eşya ile doyurma
düşüncesi milyarlarca insanı yoksullaştırırken bir avuç doymak bilmeyen azgını
daha da azdırmıştır ki sonuçta sosyal çalkantılar artık kaçınılmazdır.
Ekonomileri
kurtarma adına basılan trilyonlarca dolar, şu an sadece günü kurtarma uğraşı
olup, bitkisel hayata giren kapitalizme biraz daha zaman kazandırma
çabalarıdır. Siyasi, askerî, iktisadi, sosyal anlamda faaliyet gösteren uluslararası
kuruluşların, sadece birkaç devletin çıkarları için var oldukları görüldü.
Hatta bu kuruluşlar, varlığını borçlu oldukları devletlere karşı dahi görevlerini
yerine getirmede aciz kaldılar.
Dünya Sağlık Örgütü’nün bu pandemide hiçbir
işe yaramadığı, NATO gibi askerî organizasyonların, BM gibi siyasi
kuruluşların, sanıldığı kadar güçlü ve etkili olmadığı açığa çıktı. Yine medenî,
hümanist geçinen Batı’nın kirli yüzü bir kez daha ifşa oldu. Kendi menfaatleri
için birbirlerinin sağlık malzemelerine el koyacak kadar barbarlaşmaları, satın
alınan teçhizatları daha fazla parayla alacak kadar haydutlaşmaları fikren ve
ahlaken kapitalist sistemin çöktüğünün işaretleridir.
Yine kendi
halkalarının ihtiyaçlarını göz ardı ederek bir asırdır İslâm coğrafyasında Müslüman
kanı döken, bacılarımızın ırzlarını kirleten, mallarını yağma eden, halklarımızı
mülteci durumuna düşüren kâfirlere, başımızdaki yöneticilerin, yardım
seferberliği düzenlemeleri gerçekten tam bir aşağılık psikolojisidir.
Kapitalist
sistem;
iktisadi, siyasi ve sosyal açılardan bitkisel hayata girmiştir. Bugüne kadar
her krizde birtakım dönüşümler gerçekleştirerek varlığını sürdürmüş olması,
tekrar böyle bir süreçle varlığını devam ettireceği anlamına gelmemeli. Kapitalist
sistem dünya ölçeğinde ilk defa hayatın her alanına sirayet eden böylesi bir
krizle karşılaştı.
Bu sistemin insana
verecek hiçbir şeyi kalmadığı gibi, insandan almadığı hiçbir şey de kalmadı.
Şimdi tekrardan insanlığın kendisinden çalınanı almak için harekete geçme
vakti. Bu alacağı, sadece kendisinden çalınan mal ve para değil, onuru,
insanlığı, değerleri, sağlığı, doğasıdır. Yani hayatını alacağı fırsat, şu an
önündedir.
Siz bakmayın tekrar
bu bozuk köhnemiş sistemden medet ummaya devam eden sözde aydın, bilim insanı,
yöneticilerin aldatıcı sözlerine. Yine kapitalizmin merkepliğini yapması için
Çin mi, Rusya mı, İngiltere mi önerisi sunan aklı evvellere sözümüz şudur: Kapitalizm
öylesine bir leş ki hiçbir ülkenin taşıyamayacağı kadar ağırdır. Bu vahşi
kapitalist ideolojinin, dünü zaten eskiydi, bugünü de yenisi de eskidir. Her
şekilde eskimiş, köhnemiş, insanların sırtına yapışan kene gibi varlığını devam
ettiren bu ideoloji çökmektedir. IMF ve Dünya Bankası’nın tomruklardan basılan
dolarları dağıtmaları bu çöküşü engelleyemeyecektir.
Sözde bilim insanlarının sistemi ayakta tutmak
için liberal, neoliberal politikaları revize etme teklifleri bu çöküşe mâni
olamayacaktır. Bu coğrafyadaki Batı’ya biatlı yöneticilerin, kapitalist sistem
dışında çözüm görmemeleri, var olan sistemin nispeten daha adaletli olmasını
istemleri de bu çöküşü durduramayacaktır.
Bu sistem, sadece servetleri çalınanları
yoksullaştırmadı, çalışıp da üretenleri de her geçen gün yoksullaştırmakta,
değerlerini yok etmektedir. Bir avuç azgın zenginin saltanatı için tüm
kaynaklar, bunlar için feda edilip insanlar, âdeta köle edilmektedir.
Paylaşmaktan uzak, sadece kendisini düşünen, diğerinin hakkını almak için her
türlü hileye başvuran, asla doymayan, yok etmekten çekinmeyen, ifsat etmekten
geri durmayan bu sistem, çöküyor.
Peki bu sistem,
tekrar kendini yenileyip karşımıza çıkar mı? Bunun cevabı biz Müslümanlardadır.
Bu çöküş ayan beyan ortaya çıkmışken, yeni bir düzenin gerekliliği tüm insanlar
tarafından kabul edilmişken bizlerin göstereceği reaksiyon önem kazanmaktadır.
Sunacağımız çözümler, bu çözümlerin düzen olarak Müslümanlara, insanlığa nasıl
bir saadet anlayışı sunduğu gösterilebilirse buna her yönüyle hazırsak köhnemiş
kapitalist sistemin tekrar dönme imkânı olmayacaktır.
Bugün her yönüyle dünyaya nizam olacak,
insanlığa umut ve güven verecek bir ideoloji var mı?
Elbette var. İnsan
fıtratına muvafık İslâm ideolojisi 14 asır Müslümanlara ve dünyaya nizam
verdiği gibi bugün tekrar insanlığa şifa içeren çözümler sunacak tek
ideolojidir. Bu ideoloji; iktisadi olarak malın belli bir zümrenin elinde
birikip, diğerlerinin sırtından servet kazanmanın önüne geçtiği gibi herkesin
kaynaklar üzerinden faydalanmasını esas alan paylaşımcı bir sistemdir.
[كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً
بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ] “Mal yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmazsın.”[1]
Bu sistemin ekonomisi, insanları sömüren faiz,
borsa, hayali paradan uzak, haram olan tüm malların ticaretinin yasak olduğu,
gerçek kıymet olan altına endeksli, herkesin hakkını eksiksiz aldığı dikey büyümeden
ziyade, yatay genişleme üzerinden büyümeyi esas alan fıtrat sistemidir.
Sağlık ve eğitim
sistemi; menfaatten ziyade hizmet odaklı, Allah’tan korkan, helal haram
düsturunu esas alan, insan canını kutsal bilen, ilim ve bilimi hakka hizmet
için tedris eden, insanlığa meşale olacak nesilleri yetiştirmeyi hedef edinen
nurlu bir sistemdir.
Hukuku, adaleti
hayatın merkezine koyan, hiç kimsenin ayrıcalıklı olmadığı, yönetici dahi olsa
haksızlık, hukuksuzluk yaptığında hesap verecek, haklının güçlü, haksızın ise
zayıf bırakıldığı, mazlumun incinmesindense zalimin incitildiği, cezaları
caydırıcı, ırzı, canı, malı hakkıyla koruyan örnek bir sistemdir.
Ordusuyla kâfirlere
karşı oldukça şiddetli, mazlumlara ise şefkat ve merhametli, işgal altında
bırakılmış tek bir İslâm beldesi kalmayana kadar mücadele eden, kâfirlerin
kurduğu hiçbir askerî pakta dahil olmayan, cihadı kıyamete kadar terk etmeden
uygulayacak güven veren sistemin adıdır.
Sosyal hayatıyla
merhameti, yardımlaşmayı, dayanışmayı önceleyen, savaşta dahi olsa kendisinin
ihtiyacı olmasına rağmen suyunu kardeşine ikram edip kardeşini kendi nefsine
tercih edecek muazzam bir sosyal sistemdir.
Yönetim sistemi,
hiçbir kâfire boyun eğmeyen onların arkasına takılmayan, kendi siyaseti ile
dünyaya nizam veren, kafirlere boyun eğdirmeyi siyasetinin esası edinen,
yeryüzündeki her bir Müslümanın kanını ve ırzını korumayı üzerine vazife bilen,
Müslümanlara düşmanlık eden hiçbir kâfirin güvende olmayacağı mükemmel bir
nizamdır.
Evet İslâm
ideolojisi geçmişte uygulanarak bunları gerçekleştirdi. Bugün tekrar hayat
sahnesine indiğinde bunları çok daha güçlü bir şekilde gerçekleştirebilecek yegâne
düzendir.
“Bugün, bu sistemi
bir bütün hâlinde getirecek, mevcut boşluğu doldurabilecek, bunu
uygulayabilecek bir siyasi kitle var mı?” Sorusu can alıcıdır. Elbette var.
Bunun için çalışan, İslâm’ı, şamil bir şekilde hayatın tüm alanlarına tatbik
edecek, hazırlığını en ince ayrıntısına kadar yapmış, köklü bir birikime sahip,
siyaseti amel edinmiş, siyasi uyanıklığa sahip, yetişmiş insan kaynağıyla
güçlü, fikrî ve siyasi parti olan Hizb-ut Tahrir, on yıllardır Hilâfet’in
ikamesi için mücadele verip hazırlığını tepeden tırnağa yapmış bir harekettir.
İslâm ümmeti,
uzatılan bu eli tutarsa Hilâfet Devleti’nin ikamesiyle bu ümmet, bir asırdır
kaybettiklerini tekrar çok hızlı bir şekilde geri alabilir. Bugün, ümmetin
önüne çok büyük bir fırsat gelmiştir. Yıllardır sömüren, katleden, talan eden
kapitalist ideolojinin son demleri yaşanıyor.
Ya demokrasi
yalanlarıyla iki yüzlü yöneticilerin süslü sözlerine kanıp, vahşi kapitalizme
koltuk değneği olup insanlığın sömürülmesine göz yumarız ya da bu süreci
fırsata çevirip bu vahşi sistemi bir daha dönmemek üzere tarihin çöplüğüne
gönderecek Hilâfet’in ikamesi için canımızı dişimize takarız.
Kapitalizm, hayatın
her alanında çökmeye yüz tutmuştur. Artık bu sisteme daha fazla yama yaparak,
zulüm yapmasına fırsat vermeden son darbeyi indirebiliriz. Şu saatten sonra
başımızdaki yöneticiler ya İslâm ile hükmedip kâfirlerin düzenlerinden uzak
durmalı ya da kendileri ve düzenlerinden yüz çevrildiğini ümmetin onlara
kararlı bir şekilde göstermesi gerekiyor ki vahşi düzen tekrar aramızda hüküm
sürmesin!
Çökmeye yüz tutmuş
eskiyle değil, her zaman yeni olan ve yeni kalacak İslâm ideolojisiyle hayata
hükmetme vakti gelmiştir.
[1]
Haşr Suresi 7
Kaynak
Davıd Harvey (On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu) Sel Yayınları 2015
Takiyyuddin en Nebhani (İslâm’da İktisat Nizamı) Köklü Değişim Yayıncılık
2017
http://www.mfa.gov.tr/kuresellesme-yeni-dunya-duzeni.tr.mfa
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kissinger-salgin-sonrasi-kurulacak-yeni-dunya-icin-abdye-rol-bicti/1805477
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kapitalizm


Yorumlar