Kısa bir süre
içinde dünyayı etkisi altına alan koronavirüs hakkında, herkesin bilmesinde
fayda olduğuna inandığım birtakım bilgileri, işin uzmanlarından alıntılayarak
bu yazıda sizler için derlemeye çalıştım. Konuya virüsün ne olduğundan
başlayalım.
Latince’de “zehir”
anlamına gelen virüs, yeryüzünde en çok çeşidi bulunan biyolojik bir varlıktır.
Virüsler 20. yüzyılın başlarına kadar isimsizlerdi. 1898'de bir seri deney
yürüten Hollandalı mikrobiyolog Martinus Beijerinck tarafından adlandırıldılar.
Daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda virüsler sınıflandırıldı.
Virüsler canlı
değillerdir! Virüslerin hücreleri bulunmaz, yiyecekleri enerjiye
dönüştüremezler. Taşıyıcıları olmadan etkisiz kimyasallardan fazlası
değillerdir. Fakat bu durum onların ölü oldukları anlamına da gelmez. Çünkü
genleri vardır ve çoğalırlar. Virüslerin milyonlarca türü vardır. Fakat
bunlardan yalnızca beş bin kadarı bilim insanları tarafından detaylıca
incelemiş durumdadır. İnanılması güç gelse de temizliğe dikkat etmek çoğunlukla
virüsleri etkisiz hâle getirmek için yeterlidir.
Virüsler kendi
kendini çoğaltabilen, en basit organizmalar olarak bilinmektedir. Sadece
genetik yapısını taşıyan DNA veya RNA denilen molekülleri çevreleyen bir
protein tabakasından ibarettir.
Bazı virüslerde
örneğin yeni koronavirüste olduğu gibi zarf adı verilen, onu çevreleyen bir yağ
tabakası bulunmaktadır. Bu kadar basit bir organizmanın kendi kendine dışarıda
çoğalma yeteneği yoktur.
Virüsler zorunlu
hücre içi parazitidirler; konak adı verilen, kendilerinin özgün bir şekilde
seçtiği hücrenin içerisine girdikleri zaman çoğalma yetenekleri olan
mikroorganizmalardır. Bu durumları bilgisayar virüslerine benzer. Bilgisayar
virüsü de çok küçük bir programdır; tek başına bir bilgisayarı işletip,
çalıştıramaz. Mutlaka kendini çoğaltabilmek için bilgisayar programı içerisine
girip oradaki işletim sistemini kullanarak, kendisinin kopyalarını başka
bilgisayarlara göndermeyi hedefler.
Virüsler, çok özgül
hücreleri seçerler; örneğin yeni koronavirüs, solunum yolu mukozalarını sevdiği
için damlacık yoluyla insandan insana bulaşma özelliğindedir. Virüsün, solunum
yolu mukozalarına girdiği zaman çoğalıp dokulara zarar vermesi belirli bir süre
aldığı için bu süreye kuluçka dönemi denilmektedir.
Koronavirüs Nedir?
İlk olarak Çin’in
Wuhan bölgesinde, 2019 yılı Aralık ayının başında görülüp, bu bölgedeki
yetkililer tarafından tanımlandığı için gayri resmi olarak Wuhan koronavirüsü
adıyla da bilinen yeni koronavirüs, solunum yolu enfeksiyonuna neden olan ve
insandan insana geçebilen bulaşıcı bir virüstür.
Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) tarafından virüsün resmi adı SARS-CoV-2 (Şiddetli Akut Solunum
Sendromu-Koronavirus-2) olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü virüsün
neden olduğu hastalığı tanımlamak için Covid-19 terimini kullanmaktadır.
Koronavirüs Hastalığı (Covid-19) Nedir?
Koronavirüs
hastalığı (Covid-19), ilk olarak 13 Ocak 2020 tarihinde Çin’in Wuhan eyaletinde
yüksek ateş ve nefes darlığı ile tanımlanan yeni viral solunum yolu hastalığı
olarak tespit edildi. Hastalığın damlacık ve temas yoluyla bulaştığı
bilinmektedir. Oluşturduğu küresel salgın durumundan ötürü pandemi olarak
tanımlanmaktadır.
Yeni koronavirüs,
hem hayvanları hem de insanları etkileyebilen, koronavirüs ailesinin bir
türüdür. Geçmişe bakıldığında koronavirüs ailesinden bazı farklı virüslerin,
MERS (Orta Doğu Solunum Sendromu) ve SARS (Şiddetli Akut Solunum Sendromu) gibi
şiddetli görülen solunum hastalıklarına sebep olduğu görülmektedir.
Koronavirüsler,
elektron mikroskobuyla bakıldığından yuvarlak ve üzerinde çıkıntıları olan bir
taca benzetildiği için Latince’de taç anlamına gelen korona kelimesiyle
adlandırılmışlardır.
Toplumumuzda
yıllardır koronavirüsler görülmektedir. Bunların en basitleri ve en sık
görüleni nezledir. Burun akıntısıyla birlikte üst solunum yolu enfeksiyonuna
neden olan, 20 farklı virüs türünün bir grubudur.
Koronavirüs
ailesinden pek çok diğer virüsler, yeni koronavirüse göre daha hafif
semptomların görüldüğü, daha hafif seyirli hastalıklara neden olmaktadırlar. Bu
nedenle koronavirüsler, konu soğuk algınlığı gibi hastalıklar olduğunda
herhangi bir paniğe yol açmamıştır.
Virüslerin genetik
bilgisi, RNA’sının mutasyona uğraması sebebiyle değişiklik göstermektedir.
Özellikle yüzey proteinlerinde hücreye tutunup, içeriye girmekte kullandığı
proteinlerde değişiklik yaparak, daha önce oluşmuş bağışıklık sisteminden
kaçmakta, hem de daha hızlı çoğalıp hücrelere çok daha fazla zarar
verebilmektedir.
Daha önce SARS adı
verilen virüs, bugünkü yeni koronavirüse çok benzer bir hastalık oluşturdu.
SARS ismi, şiddetli akut solunum sendromunun İngilizce karşılığının baş
harfleri kullanılarak oluşturulmuş isimdir. Günümüzde gündemde olan koronavirüs
için de ikinci SARS virüsü benzetmesi kullanılmaktadır.
Bunun dışında
koronavirüs ailesinden bir başka virüs de ciddi hastalık oluşturabilme
potansiyeli ve neden olduğu salgınlarla dünya gündemine gelmişti. MERS ismi
verilen, Orta Doğu Solunum Sendromu, develerden insanlara geçiş gösteren bir
koronavirüs türünün neden olduğu hastalık, bir süre Orta Doğu bölgesinde bir
epidemi oluşturmuştur.
Ancak MERS’in
hastalık bakımından etkileri bütün dünyada görülmediği için pandemi olarak
adlandırılmamıştır. MERS hâlâ daha Orta Doğu bölgesinde belirli aralıklarla
zaman zaman olgular şeklinde görülmektedir.
Yeni Koronavirüs Hastalığı’nın (Covid-19) Belirtileri
Nelerdir?
Koronavirüsün
belirtileri arasında en sık karşılaşılan semptomlar birkaç gün boyunca devam
eden yüksek ateş, baş ağrısı ve kuru öksürük
olarak bilinmektedir. Fakat bazı hastalarda şu semptomlar da
gözlemlenmektedir; nefes darlığı, balgamlı öksürük, boğaz ağrısı, kas ve
eklem ağrıları, mide bulantısı veya kusma, iştahsızlık, burun akıntısı, tat ve
koku alma duyusunu yitirme, baş ağrısı, ağır solunum yetmezliği, böbrek
yetmezliği.
Grip, Alerji ile Yeni Koronavirüs Hastalığı (Covid-19) Birbirinden Nasıl Ayrılır?
Alerji, oluşum
mekanizmasıyla virüs enfeksiyonlarından oldukça farklı bir hastalıktır. Ancak
belirti olarak bazı virüs enfeksiyonlarıyla karışabilir. Bunlardan en çok
karışabilecek olanı saman nezlesi olarak bilinen, bahar aylarında, özellikle
çeşitli ağaçların polenlerine karşı oluşan bir tür alerjidir. Bunlar göz
mukozasıyla veya burun mukozasıyla temas ettiğinde aynı nezle olmuş bir kişi
gibi kişinin gözleri yaşarabilir, kızarabilir, burnu akabilir ve hapşırık
nöbetleri şeklinde belirtiler görülebilir.
Virüs
enfeksiyonlarında saptanan bazı belirtiler bu alerjide bulunmaz. Ateş, aşırı
halsizlik, yorgunluk, kas ağrıları, boğaz ağrısı gibi belirtileri alerjide
saptanmamaktadır. Virüs enfeksiyonu grip de olsa, koronavirüs de olsa başta
göreceğimiz ve enfeksiyonu bize anlatacak önemli ayırt edici belirtiler ateş,
boğaz ağrısı, kas ağrıları gibi belirtilerdir.
Koronavirüsün Kuluçka Süresi
Koronavirüs
belirtileri kişinin bağışıklık sistemi ve yaşına bağlı olarak da değişiklik
gösterebilir. Fakat elde edilen verilere göre kuluçka süresinin, genellikle
hastanın enfekte olmasından sonraki 2 ila 14 gün içerisinde gerçekleştiği
yönündedir. Fakat, yapılan gözlemlerde, enfekte kişilerin pek çoğunda 3 ila 10
gün arasında enfeksiyon belirtilerinin ortaya çıktığı tespit edilmiştir.
Koronavirüs Nasıl Bulaşır?
Yapılan
araştırmalar sonucunda, virüsün tek zincirli RNA virüsü olan koronavirüs
ailesinden olduğu görülmüştür. İlk vakıalar bölgedeki büyük bir deniz ürünleri
ve hayvan pazarı ile bağlantılı olduğu için virüsün hayvan kaynaklı olduğu
düşünülmektedir.
Virüsün insandan
insana damlacık yoluyla ve doğrudan temas ile geçebildiği bilinmektedir. Öte
yandan öksürük gibi yollarla yüzeylere yayılabilecek solunum damlacıklarının da
bir süre bulaşıcılık özelliği taşıdığı görülmüştür.
Virüs, solunum
sistemine yerleşmektedir. Yapılan araştırmalar semptom göstermeden virüsü
taşıyan, kuluçka dönemindeki kişilerin de bulaşıcı olduğunu göstermiştir. Ancak
kuluçka döneminde yayılma, virüsün en etkili yayılma gösterdiği dönem değildir.
Virüs, hasta
bireylerden öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçılan damlacıklarla ve
hastaların solunum salgılarının temas ettiği yüzeylere dokunulmasından sonra
ellerin göz, ağız, burun mukozası teması ile bulaşmaktadır. Koronavirüsler
genel olarak vücut dışı ortamda uzun süre varlığını sürdürme imkânı olmayan
virüslerdir. Yapılan araştırmalar Covid-19’un bulaşıcılık süresi ve dış ortama
dayanma süresi hakkında henüz yeterli ve doğrulanabilir bilgiyi sağlayamamıştır.
Koronavirüs Hastalığı (Covid-19) Daha Çok Hangi
Grupları Etkiliyor?
Koronavirüs Hastalığı’nın
(Covid-19) özellikle 65 yaş üstü kişileri, kanser hastalarını, hamileleri,
bağışıklık sistemi zayıf olanları, tansiyon hastalarını, şeker hastalarını,
akciğer hastalıkları ve KOAH
gibi ek hastalıkları olan insanları daha fazla etkilediği
gözlemlenmektedir. Covid-19 belirtileri çocuklarda da ender olarak görülse
de hastalığı hafif semptomlarla atlattıkları gözlemlenmektedir.
Koronavirüs Hastalığı’nın (Covid-19) Tanı Testi Nasıl
Yapılır?
Koronavirüsün
tanısı için laboratuvar ortamında test yapılması gereklidir. Koronavirüsün
kesin tanısı moleküler testler ile gerçekleştirilir. Olası vakıa tanımına
uyan kişilerden alınabilecek boğaz sürüntüsü, balgam gibi örnekler üzerinde
virüsün genetik materyalinin tespit edilmesi ile tanı konmaktadır. Alınan
örnekler yapılan tanı testleri, şu anda ülkemizde Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü
Ulusal Viroloji Referans Laboratuvarında ve Sağlık Bakanlığı tarafından
belirlenen Halk Sağlığı Laboratuvarlarında yapılabilmektedir.
Koronavirüs Hastalığı’nın (Covid-19) Tedavisi Nasıl
Yapılır?
Koronavirüs
(Covid-19) hastalığı için şu anda belirli bir kesin tedavi yolu mevcut
değildir. Gerçekleştirilen tedavi ateş, kuru öksürük
ve nefes darlığı gibi belirtilerin hafifletilmesine odaklanır. Mevcut zatürre tedavilerinin, bu hastalık için etkin olup olmadığı
yönünde araştırmalar sürmektedir. Hastalık virüs temelli olduğu için
antibiyotikler etkili değildir.
Koronavirüs (Covid-19)
hastalığının teşhis edilmesinin ardından hastalığın belirtilerini kontrol etmek
için doktor kontrolünde ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir.
Hasta bireyin bulunduğu odaların neminin dengelenmesi, çay gibi sıcak
içeceklerin tüketilmesi ile ılık duşlar boğaz ağrısı ve/veya öksürüğün
hafiflemesine yardımcı olacaktır.
Bol sıvı tüketmek,
dinlenmek ve düzenli uyku hastalığın belirtilerinin hafiflemesi için önemlidir.
Ancak hastalığın belirtileri normal soğuk algınlığı sürecinden daha ağır
seyretmeye başlarsa mutlaka uzman bir doktora başvurmak gerekir.
Bağışıklık Sistemi Koronavirüsle Nasıl Savaşıyor?
Vücudumuza yabancı
bir organizma, bir madde girdiği zaman bağışıklık sistemi hücrelerimiz bunu
hemen algılarlar. Bunu algıladıkları zaman ona karşı hem hücresel düzeyde hem
de antikor adı verilen proteinler düzeyinde vücudumuzu bu organizmalara karşı
korumaya çalışırlar.
Vücudumuza yabancı
bir madde girdiği zaman, bu yabancı maddelerin üzerindeki yabancı protein
vücutta bulunan diğer proteinlerden farklı olduğu çeşitli savunma hücrelerinin
yüzeyinde bulunan almaçlar tarafından algılanır. Algılanan bu yabancı proteinle
tam anahtar kilit usulü bağlanacak ve onu etkisiz hâle getirecek antikor
proteinleri vücut tarafından üretilir.
Antikorlar yabancı
proteinlere bağlanarak onları işlevsizleştirir. Örneğin, virüslerin
hücrelerimize girmekte kullandıkları proteinler vücudun antikorları tarafından
işlevsizleştirildiğinde virüs hücrelere tutunamaz ve içeri giremez. Aşı
üretiminde de bu mantık kullanılır.
Aşı içerisinde
bulunan madde virüsün kendisi değil, hücre içine girmekte kullandığı
proteinleridir. Bu sayede vücudumuz önceden bu proteini bloke edecek,
bağlayacak antikorları vücudumuzda oluşturur. Bu sayede vücut, etkenin kendisi
olan virüsle karşılaşsa dahi, virüsün hücre içine girmekte kullandığı
proteinleri antikorlar sayesinde hızlıca işlevsizleştirerek hasta olmamızı
engeller.
Koronavirüs Hastalığı’ndan (Covid-19) Korunma Yolları
Nelerdir?
Koronavirüs (Covid-19)
hastalığını önleyecek aşılar henüz geliştirilme aşamasında olduğu için
hastalığı engellemenin en etkili yolu bu virüse maruz kalmaktan kaçınmaktır.
Virüs esas olarak insandan insana yayıldığı için çok basit, ancak önemli
önlemler alınması hastalığı engelleme yolunda büyük adımlar olacaktır.
Koronavirüs;
SARS’ta %11 -12 ve MERS’te %35-50 olan yaşam kaybı oranları ile
karşılaştırıldığında, %1-2 gibi oldukça düşük bir orana sahip olsa da hızla
bulaşabilme özelliğine sahiptir ve bu nedenle tehlike oluşturmaktadır. Son
dönemde “Koronavirüs ilacı var mı?” şeklindeki soruların yanıtı aranırken,
bilim adamları virüse etki eden ilaç ve aşı çalışmalarını başlatmıştır.
Koronavirüsün Öldürme Etkisi
Yukarıda da geçtiği
üzere koronavirüsün öldürücü olma durumu birçok virüs veya hastalığa oranla çok
daha azdır. Ancak bu virüs, çok hızlı yayılması sebebi ile Dünya Sağlık Örgütü
tarafından pandemi olarak tanımlanmış ve tüm ülkeler söz konusu virüse karşı birtakım
önlemler almak durumda kalmıştır. Aksi takdirde sağlık sektöründe oluşacak
sıkıntılar sosyal hayatın her tarafına yayılması ve doğal olarak hükümetlerin
bundan son derece olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır.
Worldometers’ın
verilerine göre bu yıl şu ana kadar (ilk 4 ayda), sıtmadan ölenlerin sayısı 320
binden fazla, AİDS hastalığından ölen insanların sayısı; 549 binden fazla,
alkolden ölenlerin sayısı 816 binden fazla, sigaradan ölenlerin sayısı 1 milyon
631 binden fazla, kanserden ölenlerin sayısı; 2 milyon 680 binden fazladır.
Ayrıca intihar ederek ölenlerin sayısı; 350 binden fazla ve açlıktan ölenlerin sayısı
3 milyondan fazladır. Dolayısı ile koronavirüsün dünyayı bu denli etkilemesinin
sebebi, neden olduğu ölüm oranlarının yüksekliği değil, hızlı yayılmasından
dolayı oluşturacak olan kaos ortamıdır.
Salgın Hastalıklar Nasıl önlenir?
Rabbimiz, Allah Subhânehû ve Teâlâ, hastalığı verdiği
gibi şifayı da vermiştir. Şifa bulmak için tedavi olmayı teşvik etmiştir. Ancak
insanoğlu acizdir ve her şeye güç yetiremez. Karşılaşılan her hastalığın
ilacını önceden hazırlayamaz. Şimdiye kadar ilacını bulamadığı onlarca hastalık
da mevcuttur. Dolayısı ile karşılaşılan bulaşıcı hastalığın tedavisini bulana kadar
yapılması gereken tek bir seçenek vardır. Bu da karantina uygulamasıdır.
Dolayısı ile hastalığın bulaştığı kişileri diğer insanlardan izole ederek
eldeki bütün imkânlar ile tedavi etmeye çalışılmalıdır.
Tarihte nice salgın
hastalıklar meydana gelmiş ve büyük oranda ölümlere sebebiyet vermiştir. Bu
salgın hastalıkların birçoğuna zaman içinde aşılar ve tedaviler bulunmuş ve
günümüzde etkileri en aza indirilmiştir.
Tarihte Salgın Hastalıklar ve Karantina Uygulamaları
Salgın hastalıklar,
tarih içinde dünyanın her tarafında vukuu bulmuşlardır. İslam tarihinin ilk
dönemlerinde de meydana gelmiş ve tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bunlardan
biri Amvâs vebasıdır. Adını, ilk defa görüldüğü yer olan Kudüs’ün 33 km
kuzeybatısındaki Amvâs’tan alır. Amvâs vebasının Filistin’den Şam’a, Ürdün’den
Urfa’ya geniş bir coğrafyada etkili olduğu ifade edilmektedir.
Hicret’in 18.
yılında (M. 639) ortaya çıkan salgında pek çok Müslüman hayatını kaybetmiştir.
Bölgenin başkomutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın da onun yerine geçen Muâz b.
Cebel’in de bu hastalıktan vefat ettiğini biliyoruz. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in amcasının oğlu Fadl b. Abbas da Amvâs salgınında hayatını
kaybedenler arasındaydı. Bu salgından yaklaşık 25 bin Müslüman ölmüştür.
Ömer RadiyAllahu Anh, hastalığın etkili
olduğu günlerde Şam bölgesine seyahate çıkmıştı. Başkomutan Ebu Ubeyde b. Cerrah
ile bölgedeki ileri gelen komutanlar kendisini karşılayıp kötü haberi verdiler.
Veba hızla yayılmaktaydı; yola devam etmek, ölüme bir adım daha yaklaşmak
anlamına gelebilirdi.
Ömer RadiyAllahu Anh, haberi alır almaz
Müslümanların ileri gelenleri ile istişare ettikten sonra geri dönme kararını
aldı. Ömer RadiyAllahu Anh,
Abdurrahman b. Avf’ın, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den [إِذَا
سَمِعْتُمْ بِالطَّاعُونِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَدْخُلُوهَا وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ
وَأَنْتُمْ بِهَا فَلاَ تَخْرُجُوا مِنْهَا] “Bir
yerde veba olduğunu işitirseniz oraya girmeyin. Eğer bulunduğunuz yerde veba
ortaya çıkarsa oradan ayrılmayın.”[1] hadisini
de işittikten sonra aldığı kararın isabetli olduğunu anladı ve Allah’a hamd
ederek oradan ayrıldı.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisi,
salgın hastalıklar için alınması gereken bir karantina örneğini teşkil
etmektedir. Bu minvalde birçok örnek de mevcuttur. Örneğin, cüzzamlı
hastalardan kesinlikle uzak durulmasını isteyen Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, kendisine biat etmek üzere Medine’ye
gelmekte olan Sakīf kabilesi heyetinde cüzzamlı bir hastanın bulunduğunu haber
alınca onun geri dönmesini istemiş ve biatının kabul edildiğini bildirmiştir.[2]
Yine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem, hastalıklı hayvanların sağlıklı hayvanlardan ayrı tutulması
gerektiğini de belirtmiştir.[3]
Yolcularla ilgili
olarak bilinen ilk karantina uygulaması 1377’de Venedik ve Dubrovnik’te yapıldı.
İlk karantinahâne ise 1423 yılında Venedik yakınlarında Santa Maria di Nazareth
adasında kuruldu. XIV. yüzyılın sonlarından itibaren Doğu Akdeniz limanlarında
tatbik edilmeye başlanan karantina tedbirleri, daha sonraki dönemlerde karayolu
ulaşımına da sıkı bir şekilde uygulandı. Bunun en tipik örneği Avusturya’nın
Osmanlı’ya uyguladığı karantinadır. Pasarofça Antlaşması’nın ardından
Osmanlı-Avusturya ticari münasebetlerinin ve mal mübadelesinin artmasıyla
Avusturya, Doğu’dan taşınan veba hastalığının ülkesine sirayetini
engelleyebilmek için Osmanlı tüccar, yolcu ve mallarına karşı çok katı
karantina tedbirlerine başvurmuştur.
Osmanlı Devleti’nde
ilk karantina uygulaması Sultan II. Mahmud döneminde, 1831 yılındaki büyük
kolera salgını sırasında olmuştur. Rusya’da ortaya çıkan hastalık üzerine
İngiltere, Fransa, Nemçe sefaret tercümanları Rusya’dan Osmanlı limanlarına
gelecek gemilere karantina tatbik edilmesini istediler. Bunun üzerine II.
Mahmud devlet ricalinden karantina konusunun müzakere edilerek uygulamaya
başlanmasını emretti. Alınan karara göre İstanbul’a gelen bütün gemiler
Boğaziçi’nde bekletilecekti. Karadeniz’den İstanbul’a gelecek İslâm gemilerinin
Büyük Liman’da, diğer devlet gemilerinin İstinye körfezinde beş gün karantina
altında tutulması kararlaştırıldı.
Osmanlı’da
karantina uygulaması daha sistemli olarak 1835 yılında Çanakkale’de başladı.
Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale’de karantina çadırları
kuruldu, Marmara ve İstanbul’a gidecek gemiler bir süre bekletildi. Karantina
bekleyen kayıkların reislerine karantina tezkiresi verilmesi usûlü getirildi.
1866 yılında
İstanbul’da toplanan milletlerarası sağlık konferansında her yıl hac mevsiminde
Hicaz’a bir sağlık komisyonu gönderilmesi kararı alınmıştı. Bu karar üzerine
Osmanlı Devleti kurban kesilen mahallerde kokuşmanın önlenmesi için gerekli
tedbirleri almak, hac zamanında Mekke ve Medine’de sağlığa zararlı yiyeceklerin
satışını engellemek, hacıların Hicaz’a geliş ve dönüşlerinde özellikle
koleranın ortaya çıktığı yer olan Hindistan’dan gelen hacılar hakkında gerekli
sağlık tedbirlerinin uygulanmasıyla mükellef olmak üzere arka arkaya sağlık
heyetleri gönderdi. Bunların çalışmalarından olumlu sonuç alınması üzerine dış
müdahalelere karşı Hicaz ve Kızıldeniz’de durumunu kuvvetlendirmek isteyen
Osmanlı Devleti, Kızıldeniz’in Osmanlı sahillerinde karantinalar teşkil etmeye
başladı.
Son söz olarak yine
hatırlatmak da fayda vardır. Hastalık bulaşıcı ise tedavisi olsun ya da
olmasın, hastalığa yakalananların karantinaya alınması gerekmektedir. İslâmi
açıdan, kişilerin can emniyetinin sağlanmasının zorunluluğu ve yine yukarıda
geçtiği üzere Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in hem kavli hem de fiilî Sünneti’ne istinaden karantina
uygulaması zaruridir.
[1]
Buhârî, “Ṭıb”, 30; Müslim, “Selâm”, 92-100
[2]
Müslim, “Selâm”, 126; İbn Mâce, “Ṭıb”, 44
[3]
Müslim, “Selâm”, 104-105; Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 24


Yorumlar