Suriye devriminin bir çok ismi
olmakla beraber bir diğer adı da “el-fadiha” (kötülükleri ortaya çıkaran)’dır.
Suriye ayaklanması başladığı günden beri tüm ezberler bozulmuş, çirkin yüzlerin
gizlendiği perdeler, indirilmek suretiyle açığa çıkmıştır. Yine Suriye kıyamı
ümmetin içerisinde bulunduğu duruma bakarak bu doğrultuda dinlerine sarılmaktan
başka bir kurtuluş yolunun asla olmayacağını da göstermiştir.
Uluslararası ve bölgesel
devletler, ABD’nin planları çerçevesinde katil rejime güvenlik, reform ve
diyalog noktasında uzunca bir zaman mühlet verdi. Fakat Suriye halkı tüm bu
oyunu önceden gördü ve rejim aleyhine hepsini bozdu. Tüm bu oyunların bozulması
ile birlikte ABD Suriye’de kırmızı çizgilerini açıkladı. O ise kimyasal
silahların rejim tarafından kullanılması idi. Bu şu anlama geliyordu. Uçakla,
topla, füze ile yani kimyasal silahların dışında her şeyle öldürebilirsin.
Böylece halk ölümü gösterip sıtmaya razı edilecekti. Fakat kimyasal silahlar da
açığa çıkmasına rağmen alternatifin hazır olmayışı ve Beşşar’a halef olarak
oluşturulan koalisyonun tutunamaması, ABD’nin, Müslümanlara karşı ne denli
kindar olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Fakat Suriye’de ki direniş Allah
Subhanehu Ve Teâlâ’nın yardımı ile her geçen gün güç kazanarak devam
etmektedir. Devrim ilk başladığı zaman her ne kadar o boğazlanmak üzere
yatırılan bir kurbana benzese de daha sonra hücreleri canlanmak sureti ile
kendi gövdesi üzerine dikilerek ayağa kalkan, iradesini dile getiren bir güce
dönüşmüştür. Daha ayaklanmanın başlarında uluslarası komployu gören Suriye
halkı herkesin bildiği şu konuşmayı meydanlarda yapıyordu: “Yardımı siz
Obama’dan mı, Sarkozi’den mi, yoksa Erdoğan’dan mı istiyorsunuz? Eğer burada
bulananlardan yardımı onlardan bekleyen varsa burayı terketsin.” “Peki,
kimden bekliyorsunuz?” diye sorunca hep bir ağızdan yardımı “Allah Azze
ve Celle’den bekliyoruz” diyerek ayaklanmanın temelini de böylece İslam’ın
üzerine oturtturduklarını göstermiş oluyorlardı. Nitekim otel devrimcilerinden
Burhan Galyun “Suriye halkının sorunun çözümü noktasında İslam'ı
istemelerinden dolayı Batı’nın destek vermediğini” ifade etmiştir. Böylece
kendisi de Batı’ya dilenen birisi olarak İslam’ı sorun olarak gördüğünü zımnen
kabul etmiştir.
İhanet: Makalemin başında Suriye
devriminin bir diğer adının da “el-fadiha” olduğunu ifade etmiştim. Bugüne
kadar Suriye halkı neleri ortaya çıkardı şimdi bunları ele alalım.
Öncelikle sondan başlamak
istiyorum. Zira bu konu bizim nezdimizde açık ve net olmasına rağmen Türkiye’de
Suriye konusunu esastan saptırarak farklı alanlara çekerek Rusya, Çin ve
İran’ın bir tarafta, Batı ve diğer bölgesel devletlerin bir tarafta olduğu ve
sürecin bundan uzadığı ifade edilerek faili farklı yerlerde arıyorlardı.
Halbuki Suriye’ye ilişkin sadece bir tek plan vardı. Nitekim Ürdün’deki son
tatbikat ve özellikle Cenevre 1 ve Cenevre 2 Konferansları aslında tek bir planın
olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece Suriye ümmete şunu net bir
şekilde gösterdi ki o da; söz konusu İslam’ın devlet, toplum ve hayat bazında
tatbik edilmesi olduğunda tüm kafir devletler ve onların yıllarca besleyip
büyüttüğü devletler hepsi ortak bir noktada birleşip bunun olmaması için her
şeyi yapmaktadır.
ABD Dışişleri Bakanı John
Kerry'nin 13 Mart 2013'de Rusya, İran ve vahşi Beşar'dan her birinin resmî
tutumunu destekler pozisyonda bir açıklamada bulunması, ABD’nin gerek ayaklanmaya
yönelik devam eden planını, gerekse katil Beşar Esed ve facir rejimi ile devam
eden gizli anlaşmasını ifşa etmektedir. Yani katil Beşşar’ın katliamlarının
arkasında bizzat ABD vardır. Zira bu açıklamada şöyle demiştir: "Esad ile
muhalefetin, Cenevre'de konulan çalışma çerçevesine binaen geçici bir hükümet
oluşturmak için diyalog masasına geldiğini görmek istiyoruz. Aynı şekilde
Suriye Muhalefeti’nin, işbirliği için masaya gelmesi kaçınılmazdır ve bizler de
bunun için çalışıyoruz ve çalışmaya da devem edeceğiz."
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, 15
Mart 2013’de ki bir basın açıklamasında şöyle demiştir: "Devlet Başkanı
Beşar Esed'i devirmeye yönelik çalışmalara yardım etmek için savaşmak amacıyla
gönderilen her türlü silahın doğru ellere ulaşacağına dair Suriye
Muhalefeti'nden güvence alınmalıdır." Ancak Avrupa Birliği, bu silahların
Suriye Muhalefeti'nin ortalarındaki İslamcıların eline geçeceğinden korktuğu
için 10 Mart 2013’de bu isteği reddetmiştir. Avrupa'nın İslam karşıtlığını ifşa
eden bu tutumu, onların müdahalelerini ve İslam düşmanlıklarını ifşa ettiği
gibi Batı'nın, ayaklanmacıların sahip oldukları İslamî eğilimin varlığından
dolayı endişeli olduğunu itiraf ettiğini de ifşa etmektedir.
Batı ile işbirliği içerisinde
olan Arap ve İslami beldelerin yöneticilerine gelince; onların tutumlarının,
Batı'yı takip eden Batılı ülkelerin tutumlarıyla bağlantılı olduğunu Suriye
ayaklanması ifşa etmiştir. Suriye’de kundaktaki bebeklere varana kadar
işlenilen katliam, şebbihaların tecavüzleri onları harekete geçirmemiştir.
Çaresiz erkek ve kadınların Banyas’ta ki çağrıları onları harekete
geçirmemiştir. Bu yöneticilerin, Suriye halkı nezdinde bu tutumları bu
ihanetlerinin bir anlamı var ancak ne hikmetse Türkiye’de çadır ve battaniye
ile bunun üzeri örtülmektedir.
Ulusal Konsey ve Ulusal
Koalisyona gelince; Batı’nın siyasal oyunlarının yanında yer alması,
çözümlerini Şeytan Batı’dan dilenmek, müdahalede bulunsun diye ona yalvarmak
sureti ile Batı’ya dayanması, yardım ve zaferi ondan beklemesi, Suriye halkı
nezdinde onları tamamen bitirmiştir. Batı’nın tüm necis planları iki buçuk
yıldır tek tek ifşa olmasına rağmen bu otel devrimcileri, yalancı Batı’dan
çözümler istemeye devam etmektedir. Dolayısıyla bu muhalefet, ayaklanmanın
küfürle hükmeden ve İslam’ın hükümleri ile terörizmle mücadele sloganları
altında Allah'ın indirdikleriyle hükmedecek olan yönetimi ikame etmek için
çalışan Müslümanlara savaş açan sivil devletin olduğu bir yönetimi istemekte ki
böylece onların sözcüleri olsun ve Batı ile işbirliği içerisinde hareket
etsinler. İşte Suriye ayaklanması ihanet içerisindeki bu otel devrimcilerini de
ifşa etti ve “otel devrimcileri bizi yönetemez” diyerek onlara duracakları yeri
gösterdi.
Hakeza 1979 sözde İran devrimi
olduğu günden beri özellikle Türkiye İslamcıları burada yaşanan devrime
hayranlıkla bakıyorlardı. Halbuki bu rejimin her ne kadar ABD karşıtı bir takım
söylemler içerisine girse de aslında onun bir piyonu olarak bölgede olduğu fark
edilemedi. İran’ın Irak işgalinde ki takındığı tavır, Afganistan’da izlediği
politikalar ve enerji politikalarının üzeri kapatıldı fakat Suriye onunda
çirkin yüzünü açığa çıkardı. Onunla da kalmadı İran’ın Lübnan’daki partisi
Hizbullah’ın da gerçek yüzü ortaya çıktı. Tüm ümmet nezdinde kredilerini
tükettiler. Hiç şüphesiz Suriye üzerinde cereyan eden bu olaylar neticesinde
Allah Subhanehu Ve Teala bu ümmeti kutlu bir doğuma hazırlıyor. Ve Suriye halkı
üzerinden tüm ihanetler bir bir ifşa oluyor.
Aslında en önemlisi
diyebileceğimiz bu ifşalardan birisi ise Mübarek sonrası iş başına gelen
İhvan-ı Müslimin partisidir. Yıllarca bir mücadele geleneğinden gelen ve birçok
metot değişikliğinden sonra nihayet demokratik bir nizamı uygulama ve ona
çağırma noktasına gelen İhvan, izlediği Suriye politikası neticesinde Mısır
halkının ve diğer birçok beldedeki Müslümanların tepkisini almaktadır. Mısır’ın
“Bağlantısızlar Hareketi” toplantısına katılması, Suriye rejimine desteği
aşikar olan İran Cumhurbaşkanı’nı Mısır’a davet etmesi ve ABD planı olan dörtlü
mekanizma içerisinde yer alması üzerine İhvan’ın tabanında büyük tepkiler
ortaya çıkmıştır. İşte bu yüzden ABD, çiçeği burnunda İhvan’ın başarısızlıkla
sonuçlanmaması, bir sorunun da Mısır’da çıkmaması için Suriye Büyükelçiliğinin
kapatılması kararını çıkartmıştır. Mübarek ve diğer diktatörlerin gerçek
yüzlerinin ifşa olması çok uzun bir zaman aldı ancak kutlu doğumun
geciktirilmesi planı olan bu yeni akım “ılımlı İslamcılar” çok daha çabuk ümmet
nezdinde ifşa olacağa benzemektedir.
Sadakat: Baas rejimi’nin zulmüne
karşı ayaklanmanın alevlenmesinden bu yana ABD ve bölgedeki tüm işbirlikçileri
yoluyla dağları bile yerinden oynatacak şekilde devam eden komplolardan başka
hiçbir şey işitmedik. Dolayısıyla güvenlik politikası, reformlar yolu ile
aldatma, diyalog, gözlemciler, Suriye dostları toplantısı, Koalisyon, Cenevre
toplantısı, İran ve Hizbullah’ın savaşmak için bölgeye gönderilmesi ve daha
birçok girişim hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Suriye halkının velisi Allah
olmamış olsaydı bu yetim olan ayaklanmada Allah korusun kaybolup gidecekti. Evet,
Suriye halkı zayıf ve güçsüz olabilir. Ancak onların İslam’a olan sadakatleri,
kendilerine karşı yapılan tüm planları, görünmeyen bir el tarafından bozularak
onların lehine çevrilmiştir.
Batı, Müslüman beldelerdeki
halkçı ayaklanmalardan dolayı şaşkına uğradı, onu asıl şaşkına çeviren ise
Müslümanların Allah’ın şeriatıyla hükmedilmesine çağıran tutkulu duyguları ile
ayağa kalkmaları, ayaklanmanın camilerden başlaması ve tekbir seslerinin
göklere yükselmesi daha çok şaşkına uğratmıştır. Hatta İslam yönetime ulaşacak
diye de içerisine bir korku düşmüştür. Zira Batı bunun helak oluşu olduğunun
farkındadır ve bu yüzden de Müslümanların duygularına karşı dolambaçlı habis
üsluplar yoluyla bunu engellemek için gayretle çalışır bir hale gelmiştir. Tüm
bunlara rağmen Suriye halkının gösterdiği sadakat neticesinde uykuları
kaçmaktadır.
Tüm bunları Suriye halkı
tırnakları ile sökerek, yavrularını daha sütten kesilmeden Cennete göndererek,
gösterdiği İslam’a olan sadakatle elde etti. Zafer yalancı Batı’nın yardımı olmaksızın
Allah’ın izni ile gerçekleşecektir. Dolayısıyla ne “Batı'nın silahlarına
ihtiyacımız vardır” diyenlerin ne de “bizim kasap Beşar’ın yıktığı
Suriye’yi imar etmek için Dünya Bankası’nın kredilerine ihtiyacımız vardır”
diyenlerin hiçbir delili yoktur. Aksine Batı kasap Beşar’a halef olmak isteyen
koalisyona dayanarak şanlı Suriye ayaklanmasının meyvesini toplamaya
çalışmaktadır. Hiç şüphesiz bu devrime bugün bir başlık verilmek istenilse bu
ancak Suriye halkının göstermiş olduğu sadakat ve sabır olurdu.
Nusret: Suriye ayaklanmasının temelinin
İslam olması, bir çok hizbi bir araya getirmesi, Nusret’in, Allah Subhanehu Ve
Teala’nın izni ile yakın olduğunun müjdesidir. Rasul Sallallahu Aleyhi ve
Sellem zamanında Allah yardım ve zaferini nasıl gönderdi ise yine İslam’a bağlı
kalındığı müddetçe katındaki görünmez askerlerle inşaAllah yardım edecektir.
Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmaktadır:
“Hani Mü’minlere “Allah’ın sizi
indirilen üç bin melekle desteklemesi size yetmez mi” diyordun. Evet, eğer
sabreder ve sakınırsanız ve onlarda ansızın üzerinize gelirlerse Allah size
böyle beş bin nişanlı melekle yardım gönderir. Allah bunu size sadece bir müjde
olsun ve gönülleriniz bununla rahata kavuşsun diye yapmıştır. Yardım ancak yüce
ve hakim olan Allah katındandır.” [Ali İmran
124-125-126]
Keza Subhanehu, şöyle buyurarak
duruşlarında sadık ve imani bir tutum sergileyen Müslümanları övmüştür:
"Müminler, ahzabı (düşman
birliklerini) gördükleri zaman işte bu, Allah'ın ve Rasulü’nün bize vaad ettiği
şeydir. Allah ve Rasulü doğru söyledi dediler. Bu onların sadece imanını ve
teslimiyetini artırmıştır" [Ahzab 22]
O halde Müslümanlar olarak
sabredip, birbirinize sımsıkı kenetlenerek, seyrimizde Rabbimizin müstakim olan
yolundan beslenerek ve ne dost görünümlü bir düşmana ne de Allah ve Rasulü’nün
düşmanı olan bir nasihatçiye iltifat etmeyelim. Zira Suriye’deki gelişmeler,
kuvvetimizin zayıflığına ve gücünüzün azlığına rağmen dünyayı sarsmakta, Batı’yı
ve diktatörleri korkutmaktadır. Nitekim bu coğrafyayı parçalara bölen
İngiltere’nin Başbakanı Cameron “Suriye uluslararası sistemin en büyük
sorunudur” demektedir. Yine yaşlı ABD ajanı Lakhdar Brahimi “Suriye
uluslararası sistemin en büyük krizidir”demektedir. Peki ya fiilen hakim
olduğumuz, Halifemize biat ettiğimiz, devletimizi kurduğumuz ve Allah Subhanehu
Ve Teala’nın şu kavlinin anlamını gerçekleştirdiğimiz zaman nasıl olur acaba:
“Onlar ki, eğer kendilerine
yeryüzünde iktidar verirsek namazı ikame ederler, zekatı verirler, marufu
emrederler, münkeri nehy ederler. İşlerin akıbeti Allah'a aittir.” [Hacc 41]


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış