GAZZE BİZİ BİRLEŞTİRDİ

Ahmet Sapa

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanların birbirleriyle olan bağlarını, aralarındaki sevgi ve merhameti, dayanışmanın zirvesini tasvir eden ve bugün içinde bulunduğumuz dağınıklığa şifa olacak şu mübarek sözüyle hayatımızın her alanına ışık tutmaktadır:

[مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى] "Müminler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette ve birbirlerini korumakta bir beden gibidir. Ondan bir organ rahatsız olursa, diğer organlar da uykusuzluk ve ateşle ona iştirak eder."[1]

Bu hadis-i şerif, İslâm akidesiyle kardeş kılınan müminlerin birbirlerine karşı sevgilerini, merhametlerini ve dayanışmalarını en mükemmel şekilde ortaya koymaktadır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, tevile yer bırakmayan bir netlikle, saldırıya uğrayan, haysiyeti çiğnenen kardeşine hiçbir şart ve kayıt olmadan omuz vermeyi, onun derdini kendi derdi bilip yardımına koşmayı emretmektedir.

Aynı kaynaktan beslenen bir bedenin organları, yaşanan acıda farklı tepki verebilir mi? Bir göz ağlarken diğeri gülebilir mi? Akıl ümmetin derdiyle meşgulken kalp zevki arzulayabilir mi? Kardeşlerinin feryadı kulaklarında çınlarken insan rahat uyuyabilir mi? Bedeninden parçalar koparılırken insan yediğinden lezzet alabilir mi? Gazze kan gölüne çevrilmişken nefes alabilir mi? Ve bütün bunlar olurken yerinde sessizce oturabilir mi? Elbette hayır! Ve zaten durmaması da gerekir.

Bugün, başta Gazze olmak üzere İslâm coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşanan zulümler, bedenin parçalarına saplanan hançerler gibidir. Gazze dediğimizde, sıradan bir toprak parçasından değil, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın mukaddes kıldığı Beytülmakdis topraklarının bir parçasından söz ediyoruz. Orası; imanın, sabrın ve tevekkülün damarlarına kadar işlediği, izzetin ve kararlılığın sembolü olmuş müminlerin yaşadığı; sınırları küçük fakat izzeti sınırsız bir beldedir.

Yaklaşık iki yıldır, insanlık tarihinin görmediği bir vahşetle, bu halk topyekûn soykırımla imha edilmeye çalışılıyor. Yüzölçümü sadece 365 kilometrekare olan bu küçücük beldede bomba düşmeyen tek bir karış yer kalmadı. Hastaneler, okullar, pazar yerleri, parklar, mülteci kampları —kısacası hayatın her alanı— yerle bir edildi. On binlerce masum; çocuklar, kadınlar, yaşlılar katledildi. Gazze, vahşi Batı’nın çirkin yüzünün en çıplak şekilde ortaya çıktığı yerdir.

Kandan beslenen Yahudi varlığını ayakta tutan, başta ABD kâfiri olmak üzere pek çok Batılı ülke, ona silah, para, lojistik, istihbarat ve diplomatik kalkan sağlamaktadır. Ve bütün bu katliam şebekesinin karşısında, ellerindeki birkaç basit roket dışında imkânı olmayan, ancak yüreklerinde Allah’a güven ve zafer inancı taşıyan bir avuç mücahit ve onlara destek olan şerefli Gazze halkı durmaktadır. Onlar, dünyanın en donanımlı işgal gücünü iki yıldır Allah’ın yardımıyla durdurmakta ve bu direniş kâfirlerin korkulu rüyası olmaktadır.

Silahın kıramadığı, açlığın dize getiremediği, bombaların teslim alamadığı bu direniş karşısında Yahudi varlığı, ahlaksızlığın ve vahşetin sınırlarını zorlamaktadır. Aylarca 2 milyon Müslümanı aç bırakmakta, yardımların girişini engelleyerek onları teslim almaya çalışmaktadır. Modern dünyanın en gelişmiş silahlarına, teknolojiye ve imkâna sahip oldukları hâlde küçücük Gazze karşısındaki acziyetleri Batılı kâfirleri çılgına çevirmektedir.

Düşünün; bunca teknik, teknolojik imkân seferber edilmiş, yetmemiş her türlü silah ve parasal destek önlerine serilmiş, bunlar da yetmemiş 57 İslâm beldesinin yöneticilerinin iradelerine ipotek konulup aykırı bir ses dahi çıkaramaz hâle getirilmiş. Fakat buna rağmen sadece yardımı âlemlerin Rabbi olan Allah’a tevdi eden bu onurlu Müslümanlar, izzetin kime ait olduğunu göstermişlerdir.

Evet, 21. yüzyılda —bolluğun, konforun, imkânların zirvede olduğu bir çağda— 2 milyon Müslümana yardımı çok gören, devasa ordulara ve sayısız zenginliklere sahip yönetimler, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde tarif ettiği kardeşlik şuurunun tam zıddına hareket ederek zalime destekçi olmaktadır.

Gazze, önce kendi halkını ve mücahitlerini birleştirdi. Ardından onurlu direnişleriyle insaf sahibi Müslümanları bir araya getirdi ve hâlâ getirmeye devam ediyor.

Yaşanan bu vahşetin son bulması için, sınırsız imkânlara sahip yöneticilere her gün bedenimizden parçaların koparıldığını hatırlatmak farzdır. Bir vücut olan ümmetin her ferdi, Gazze’ye sahip çıkmak ve elindeki bütün imkânları seferber etmek zorundadır. İşte bu sorumluluk bilinciyle 27 Temmuz’da Ankara’da, AK Parti Genel Merkezi önünden Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne doğru “Sözü Muhatabına Söylemeye Var mısın?” başlığıyla Köklü Değişim öncülüğünde büyük bir yürüyüş düzenlendi. Türkiye’nin dört bir yanından bu çağrıya icabet eden farklı cemaatler, vakıflar, dernekler ve münferit Müslümanlar; on binlerce yürek, Gazze’nin bereketini, birleştirici ruhunu ve kardeşlik tadını yakinen hissetti.

Bu yürüyüş, ümmetin yıllardır özlemini çektiği birliktelik ruhunun canlı bir örneği oldu. Sonuçta bu amel birçok mevzide Müslümanların kazancına vesile olacaktır. Filistin, Gazze ve Mescid-i Aksa hassasiyetini yüreklerinde taşıyan binlerce Müslüman; aynı acıyı hisseden, aynı hedefe yönelen, aynı imanı paylaşan bir vücudun azaları olduklarını fiilen tekrar göstermiş oldu.

Müslümanlar, fikrî ve fıkhî ayrılıklarına rağmen, öncelikler fıkhını gözeterek; mezhep, meşrep ve isimlerini bir kenara bıraktı. Selefî, Sûfî, Mâturîdî, Eş’arî… Gazze için bir araya geldi. Bu birliktelik, Müslümanlar için sevinç, düşmanlar için ise kahır sebebidir. Çünkü bu tür eylemler, ümmetin derinliklerindeki vahdet ruhunun hâlâ canlı olduğunu ve bir siyasi otorite etrafında birleşme bilincinin hiç de uzak olmadığını gösteren işaretlerdir.

Gazze gerçeği, Müslümanların varlıklarını korumaları ve hedeflerine güçlü bir şekilde ulaşmaları için esas meselelerde birleşmenin zaruretini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ankara’daki bu yürüyüş, insaf ve vicdan sahibi tüm Müslümanların, farklı coğrafyalarda olsa da kardeşlerinin derdiyle dertlendiğini, acılarının ortak olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir.

Bu amel aynı zamanda, 23 aydır süren Gazze katliamı karşısında yöneticilerin basit kınamalar ve hamasî söylemlerle artık halkı avutamayacakları gerçeğini yüzlerine haykırmıştır. Gazze, bizi bu amel ile birleştirdi. Artık söz, muhatapsız ve kimliksiz bir retorikten çıkıp doğrudan muhatabına iletilmelidir. Bu yürüyüş, bütün camialara bu gerçeği göstermiştir.

Bundan böyle yapılacak eylemlerin yönünü belirleyen bir pusula misali, bu amel yol gösterici olacaktır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “bir vücudun azaları” benzetmesi, bu hissiyatın daimî olmasını emreder. Bunun için ise Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın şu ayeti hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır:

[وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ] "Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız."[2]

Evet, Gazze bir iman meselesidir. Ve bu şuurla hareket eden Müslümanları birleştirmektedir. Gazze; sadıkları yalancılardan, kalbi ümmet için atanları menfaatperestlerden, cesurları korkaklardan, hak için meydanda olanları karanlığa taş atanlardan, kardeşlerini nefsine tercih edenleri nefsini ilah edinenlerden ayırmaya devam etmektedir.

Bu amel, geçimini utançla sağlayan, sarayların etrafında dönen “sözde aydın” trolleri rahatsız etmiştir. Onların bu rahatsızlığının sebebi, yöneticilerin pasifliğini, acziyetini ve ihanetini örtme görevlerinden ileri gelir. Yöneticilerin kınamaktan öteye gitmeyen açıklamalarını büyük bir iş gibi gösterdiler. Yalanlar üzerine kurdukları sözüm ona Gazze hassasiyetinin koca bir aldatma olduğunu gizleyebildiler. Aylardır kelime oyunlarıyla, yapılmayan şeyleri yapılmış gibi pazarlayarak halkın duygularını yöneten bu zümre, Gazze hassasiyetini koca bir aldatmacaya dönüştürmüştür. Onlar için bu yalan pazarının devamı hem iktidarların hem de kendi makamlarının garantisidir.

Gazze’de kadınlar ve çocuklar katledilirken, halk açlık ve susuzlukla teslim alınmaya çalışılırken; bu zulme son verecek gücü elinde bulunduran yöneticilere sorumluluklarını hatırlatmak, asalak zihniyetin en büyük korkusudur. Orduları harekete geçirmenin vacip olduğunu söyleyenlere karşı edilen iftiralar ve hakaretler, bu nasipsiz güruh, başkalarının dünyalık menfaatleri uğruna kendi ahiretlerini satacak kadar zavallı olduklarını bütün dünyaya ilan etmiştir.

Müslümanlar için kâfir Yahudi varlığı ile iğne-iplik ticareti dahi ihanettir. Onlar, sağlanacak maddî menfaati ayaklarının altına alır, bu uğurda her türlü bedeli ödemeye hazır olduklarını ilan ederler. Yahudi kâfirinin başını ezecek her girişimi desteklemek, imanlarının gereğidir. Ancak hâlâ diplomatik ilişkiler, ticari faaliyetler, istihbarat iş birlikleri ve NATO üsleri üzerinden Yahudi varlığına doğrudan ve dolaylı destek verilmekte; buna sessiz kalmamız istenmektedir. Şeref sahibi hangi Müslüman bu ihanete sessiz kalabilir ve “dilsiz şeytan” olmayı göze alabilir?

Şer'i nasların rehberliğiyle görüyoruz ki, zulüm kimden gelirse gelsin, nereden yükselirse yükselsin, ona karşı durmak imanımızın gereğidir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ] "Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle düzeltme cihetine gitsin (buğzetsin); bu ise imanın en zayıf derecesidir."[3]

Artık vakit, özelde Gazze’de, genelde ise ümmetin her coğrafyasında yaşanan zulümleri kökünden söküp atacak, bütün Müslümanları tek bir bayrak altında toplayacak siyasi otoritenin inşası vaktidir. Müslümanlar yalnızca acılar karşısında değil; sevinçlerinde, zaferlerinde, özlem duydukları izzetli günlere ulaşma yolunda da bir araya gelmelidir.

Bir asırdır ümmet, sahipsiz bırakılmış; ulus-devlet sınırlarına ve kukla yöneticilere mahkûm edilmiştir. Sömürgeci kâfirler bu boşluğu fırsata çevirmiş, topraklarımızda cirit atmış, zihinlerimizi kirletmiş, kaynaklarımızı talan etmiş, kanımızı ve ırzımızı ayaklar altına almıştır. Bu, bizden olmayan düzenlerin ve bize ait olmayan yönetimlerin eseridir. Artık bu kirli parantezi kapatma vakti gelmiştir.

İzzet dolu 14 asırlık İslâm yönetim sistemi olan Hilâfet, yalnızca duygusal bir talep değil; vakıanın zorunlu kıldığı şer’i bir emir ve tarihin şahitlik ettiği bir hakikattir. İki milyar Müslüman’ın dağınık hâlde, kendisine ait olmayan rejimler altında enerjisinin sömürülmesine rıza gösterilemez. Dünyanın dört bir tarafında Müslümanlar soykırımlara maruz kalırken, katillerinden medet ummaya mahkûm edilmesi caiz değildir.

Sahipsiz ve kalkansız kalması caiz değil. İslâm dışı yönetim ve sistemlerin üzerimizde tahakküm kurması caiz değil. Yahudi varlığının kutsal toprakların tek bir santiminde dahi işgalci olarak kalması caiz değil. Ve yine diğer kâfirlerin topraklarımızı askerî üs, operasyon merkezi, ileri karakol olarak kullanmasına fırsat verilmesi caiz değildir.

Bu ümmet, bu çirkin tabloyu ortadan kaldıracak güce ve iradeye sahiptir. Yerel ölçekte dahi Müslümanlar, birleşince neler yapabileceğini göstermiştir. Son olarak Gazze için kurulan bu birliktelik bunun canlı delilidir. Şimdi yapılması gereken, bu dayanışmayı daha ileri taşıyarak tüm sorunlarımızı kökten çözecek siyasi iradeyi ortaya koymaktır.

Bunun yolu, doğru bir yöntem ve kararlı bir fikrî-siyasi mücadele ile İslâm’ın yönetim sistemi olan Hilâfet’i yeniden ikame etmektir. Hilâfet hem fikrî hem duygusal hem de toplumsal anlamda ümmeti birleştirecek yegâne çimento; izzetli bir ümmet olmanın anahtarıdır.

Gazze, bize sadece bir acıyı değil; ümmetin yeniden toparlanabileceğini, yeniden tek bir beden olabileceğini, yeniden izzetini kuşanabileceğini göstermiştir. Şimdi bu hakikati kelimelerde değil, hayatta var etmek için çalışma zamanıdır.



[1] Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66

[2] Âli İmran Suresi 103

[3] Müslim


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz