“İSRAİL” İLE KESİNTİSİZ TİCARET

Ahmet Sapa

Türkiye’nin, Yahudi varlığı ile ilişkileri, kuruluşundan itibaren her platformda kesintisiz bir şekilde devam edegelmiştir. 1948’de İslâm coğrafyasının kalbine adeta bir paslı hançer gibi saplandırılan bu varlık, kuruluşunu takip eden 1949’da Türkiye tarafından resmen “devlet” olarak tanınmıştır. Bu terör varlığının tanınmasıyla birlikte geçmişten günümüze siyasi, askerî ilişkiler dönemler itibariyle dar zamanlı kesintilere uğrasa da iktisadi ilişkiler hiçbir zaman akamete uğramadığı gibi hep yukarı yünlü bir grafik çizmiştir. Özellikle Türkiye-“İsrail” ilişkilerinin son 20-25 yılına göz attığımızda, ne demek istediğimiz daha net görülebilir.

2004 yılında Yahudi varlığının katliamları karşısında dönemin başbakanı Erdoğan’ın, “‘İsrail’, devlet terörü uyguluyor.” söylemi, siyasi pürüzler meydana getirse de ticaret bir yıl öncesine göre %31 artarak 2 milyar dolara ulaşmıştır. Yine aynı Erdoğan’ın, bir yıl sonra (2005 yılında) gerçekleştirdiği Tel Aviv, Kudüs ziyaretleri sırasında Şaron ile yaptığı görüşme sonrasında, “Antisemitizmin insanlık suçu olduğunu” deklare ettiği açıklaması, önceki ifadelerini adeta yalanlıyordu. 2007’de Serbest Ticaret Anlaşmasının kapsamının genişletilmesiyle Yahudi varlığının Başkanı Şimon Perez’i, TBMM’de konuşturan da bugünkü hükümet ve başkanıydı. Yahudi varlığının 2008’de Gazze’ye yönelik “dökme kurşun” saldırıları sonucunda bin 400 Müslüman katledildi. Dönemim Başbakanı Erdoğan, Yahudi varlığı için “devlet terörü”, “insanlığa karşı suç” ifadelerini kullandı lakin bu üst perdeden hamasi söylemlerin hiçbiri ticari ilişkilere yansımadı. Öyle ki ticaret hacmi, bir önceki yıla göre %24 artarak 3,4 milyar dolar olarak kaydedildi. 2009’daki Davos zirvesinde Erdoğan’ın “one minute” çıkışıyla birlikte yıl sonunda ticaret hacmi %24 azalarak 2,4 milyar dolarda kalsa da ticaret devam ediyordu.

 2010 yılına geldiğimizde terör varlığının, Türkiye Büyükelçisini “alçak koltukta” oturtmasına rağmen, mayıs ayında Türkiye, “İsrail”in, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyeliğine “olur” verdi. Mayıs ayı sonunda ise “Mavi Marmara” saldırısını gerçekleştiren Yahudi varlığı, 10 kişiyi katletmesine rağmen siyasi ve askerî ilişkilerde kısıtlama olsa da ticaret hız kesmeden devam etti. 2010-2011 yılları arasında Yahudi varlığı ile ticaret hacmi, %30 artarak 4,5 milyar dolar seviyesine çıkıyor.

Yine Yahudi terör varlığının, 2014 yılında Gazze’ye yönelik saldırılarında 2 binin üzerinde Müslüman katledilirken Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde Erdoğan, Ordu mitinginde hamasi söylemlerine devam ederek “İsrail”i “soykırım yapmakla ve barbarlıkta Hitler’i geçmekle” nitelendirip kendisi görevde olduğu sürece “‘İsrail’ ile normalleşmenin olmayacağını” söylüyordu. “Bu söylemlerin ticari karşılığı nedir?” derseniz; “2014 sonu itibariyle “İsrail”le ticaretin rekor kırarak 5,8 milyar dolara ulaştığı” cevabını alırsınız.

2016 da ise “Mavi Marmara meselesi”nin halledilmesiyle(!) üstü kapalı devam eden siyasi ilişkiler, “normal” seviyesine çıkmaya başlıyordu. Dönemin Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Türkiye ile “İsrail” ilişkilerinin normalleştirilmesine yönelik mutabakata ilişkin şu açıklamayı yaparken nasıl bir ihanet içinde olduklarını da adeta itiraf ediyordu: Biz ‘İsrail’ ile ilişkilerimizde her zaman ticari boyutla siyasi boyutu ayırabilen bir ülke konumundayız. Ticaretimiz normal seyri içinde her yıl artarak devam etmiştir. Geçen yıl dünyada ticaretin daralmasıyla beraber bizim de başka pazarlara ihracatımızın azalmasına eşit olarak ‘İsrail’ ile bir miktar düşmüş oldu. Kısa vadede ticaretimizde büyük patlama yaşanmayabilir ama uzun vadede ticaretimiz normal seyrinde devam eder. Belki anlaşma, ‘İsrail’den turistlerin daha rahat gelmesine vesile olabilir, diye düşünüyorum.”

2017 yılının bahar aylarında ise “normalleşme” rüzgarıyla birlikte “ticarette yeni bir çığır açma girişimi” olarak, Doğu Akdeniz’de çıkarılan doğalgazın, Türkiye üzerinden boru hatları ile taşınması konusunda anlaşma imzalanmak istense de ABD’nin Kudüs’ü, Yahudi varlığının başkenti kabul etmesi, siyasi ortamda hamasi söylemlerin devam etmesine yol açtı. Buna rağmen 2017 sonunda Türkiye-”İsrail” dış ticareti, %13 artışla 4,9 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Kudüs krizi, 2018 yılında da devam etti. Öyle ki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan tüm ülkelere yaptırım uygulayacaklarını belirterek, “Bundan sonra yaptırım var, önlem var, tedbir var... Sadece çağırıp kınamayacağız, bundan sonra!” dedi. 2018’in sonunda ise ticaret hacmi 6,024 milyar dolar. Aynı şekilde 2019-2020 yıllarında da ikili ticari ilişkilerde küçük artışlar olsa da 2021’de ticaret hacmi 8,4 milyar dolara, 2022’de ise 8,91 milyar dolara kadar çıkmıştı.

 7 Ekim Aksa Tufanı sonrasında Yahudi varlığının Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları sonucunda; okul, cami, hastane, kamp demeksizin 80 bin ton bombayla adeta şehri yerle bir edip 50 binden fazla Müslüman katledilirken bile Türkiye limanlarından Yahudi varlığına, binlerce çeşit kalemden oluşan ürünler ve günde onlarca gemi ile ticarete devam edildi. Her ne kadar ilk zamanlar gerek hükümet yetkilileri gerekse de troller tarafından, “ticaret yapılmadığına” dair algı ve manipülasyonlar yapılsa da günün sonunda bu çevreler, -”çuvala sığmayan mızrak” misali- “ticareti devlet değil şirketler yapıyor” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Ticari sözleşmeler, yaptırımlar bahanesiyle “şirketlerin yaptığı ticarete devletin müdahale edemeyeceği” algısını yayanlar, yapılan katliam ve soykırımları canlı yayında izlemelerine rağmen bu aymazlığı sergilemekten utanmadılar. Bu terör varlığı ile yapılan ticarete konu olan; demir-çelik, çimento, kablo, silah parçaları, petrol, tel, sebze-meyve, çeşitli gıda ürünleri başta olmak üzere binlerce çeşit ürünün içinden “şu ürün var-şu ürün yok” kısır tartışmaların gölgesinde gemilerle ticarete devam ettiler. Artan, tepkilerin dozunu hafifletme adına; Ticaret Bakanlığı, Türkiye’den “İsrail”e ihraç edilen ürünler kapsamında; “54 ürün grubunda geçerli olmak üzere 9 Nisan 2024 tarihinden itibaren ihracat kısıtlaması getirildiğini” duyurdu. Fakat gerçekte bu kararın ticari ilişkilere etkisinin “sıfır” olduğu, ilerleyen günlerde anlaşılmış oldu.

En son, her şeyin faş olmasıyla birlikte eski ekonomi bakanlarından Nihat Zeybekçi’nin, yapılan ticareti yaşanan soykırıma rağmen savunması, kıblelerini, istikametlerini de açıkça gösteriyordu. Zeybekçi, “‘İsrail’de çok önemli bağlantıları olan arkadaşlarımız da var. Yani, eyvallah, ‘İsrail’in Filistin’de, Gazze’de Müslümanlara yaptığı soykırımı, katliamı, bebek katliamını, nefretle, şiddetle kınıyoruz, eyvallah, buna diyecek hiçbir şey yok ama diğer taraftan da ticaretin hiç kimseye zarar vermeyen bölümleriyle ilgili de… çünkü bizim ‘İsrail’ serbest ticaret anlaşmamızın olduğu bir ülke, yani 6 satıp 1 aldığımız bir ülke.”

Bu açıklamalar, kamuoyunda tepki toplasa da paradan, menfaatten asla tavizi olmayan bu muhterisler, “şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler” sözünü doğrularcasına açıklama yapmaya devam ediyorlardı. Zeybekçi, yeni bir açıklama ile adeta tüy dikti: “‘İsrail’le serbest ticaret anlaşması olan birkaç ülkeden biriyiz. Mavi Marmara zamanında da askıya alınmayan bu anlaşmayla Filistinli kardeşlerimiz de Türk mallarını serbestçe satın alabiliyorlar, bunun da katkısıyla ticaret dengemiz 1’e 6 bizim lehimizedir.” Geçen 7 ayda Gazze yerle bir oldu. On binlerce masum katledildi, katlediliyor. Fakat yıllarca Filistin meselesini iç siyaset mezesi yapan AK Parti hükümeti, bu süre zarfında Yahudi varlığının ihtiyaç duyduğu demiri-çeliği, yakıtı, petrolü, gıdayı satmaktan geri durmadı. Hem de Gazze’de Müslümanlar, aylardır süren bombardıman sonucunda ilaca, gıdaya, suya muhtaçken… Tarih, bu kanlı ticareti gerçekleştiren yöneticileri “rezil” olarak kaydetti. Belki yıllar itibariyle ticaret hacminiz büyüdü. Yeni hedeflerle yeni rekorlar peşine düştünüz. Siyasi söylemlerde hamasi çıkışlar olsa da “Bu, bizim ticaretimize etki etmez!” ilkesizliğini ilke edindiniz. Her platformda “Filistinli kardeşlerimizi yalnız bırakmadık!” deyip Yahudi terör varlığı ile her türlü ilişki içinde olmanızı Müslümanlardan yıllardır saklayabildiniz. Fakat ihanetin çirkin yüzü, pis kokusunun uzun vadede gizlenemeyeceğini, daha iktidarda iken yaşadınız! Bırakın Yahudi kafiriyle Müslümanları katlederken ticaret yapmanızı, normalde bu varlık, bugüne kadar tek bir Müslümanın kanını akıtmamış olsaydı bile onlarla hiçbir ticari ilişki fıkhen yine caiz olmazdı. Bugün ellerinde Müslüman kanından başka bir şey olmayan, kutsal beldemizi işgal etmiş olan bu varlıkla değil böylesi bir ticareti, toplu iğne alışverişi bile sizin cehennemin dibini boylamanıza yeterli olur.

Yaşanan soykırıma sessiz kaldınız. Kınama açıklamaları ile Müslümanları aldatmaya çalıştınız. Kanlı, kirli paraya tamah ederek katliamın suç ortağı oldunuz. Orduları harekete geçirmeniz beklenirken sivil toplum kuruluşları gibi miting yaparak tarihin şahit olmadığı bir acziyet gösterdiniz. Katliamın üzerinden geçen 7 ayın sonunda (02.05.2024’te) Ticaret Bakanlığı, “İsrail” ile ticari ilişkilerin durdurulduğunu duyurdu. Gazze’ye kesintisiz insani yardım yapılana kadar bu tedbirlerin geçerli olacağını vurguladınız. “Ba’de harabu’l Basra/Gazze (Basra/Gazze harap olduktan sonra)” bu kararın alınması gerçekten düşündürücü. Görünen o ki bu karar, ABD’nin barış planına hizmet etme hususunda vahşi Netenyahu’yu masaya oturtma adına bir tedip etme hamlesi olduğudur. Yine arabuluculuk hususunda Türkiye’nin elini güçlendirerek, siyasi oyunlarla Hamas’ı aciz bırakma girişimidir. Aksi takdirde bugüne kadar tarihin şahit olmadığı yıkım ve talan gerçekleştiren terör varlığına en küçük yaptırım uygulamayan Türkiye’nin, hele hele yıllardır hiçbir şekilde aksamayan ticareti durdurmasının başka bir izahı olamaz. Sonuçta bu girişimin dar zamanlı, dar kapsamlı, insani yardımların akışıyla sınırlandırılması, bu anlamda ticari ilişkilerin kısa bir süre sonra normal şekliyle devam edeceğinin açık işaretidir. Yöneticiler gerçekten kararlarında samimi ve dürüst iseler, bu terör varlığı ile herhangi bir şart ve zeminde herhangi bir ilişki gerçekleştirmeksizin bu mezalimi bitirme noktasında askerî seçenekleri de -en azından tehdit boyutundan- hissettirmeleri gerekirdi. Yine bu terör varlığının, devlet olarak artık tanınmadığı deklare edilmeli. Yoksa kutsal belde terör varlığının postalları altında inlerken, on binlerce Müslüman katliamdan katliama uğratılırken geçici bir takım adımların atılması, Müslüman halkı aldatmak olacaktır. Kutsal beldemiz olan Filistin toprakları, soykırımı yaşayan Gazzeli kardeşlerimizin kanları, tüm siyasi planların, tüm ticari ilişkilerin, bütün hesapların üstündedir. Bunu bu şekilde görmeyen ve bu şekilde tavır almayan hiçbir yönetici, dürüst olmayacağı gibi ihanetin safında yer alacaktır.

[يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۘ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍؕ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ] “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” [Mâide Sures 51]

 

Kaynak:

§  İsrail’e ihracat kısıtlaması, ticaret.gov.tr

§  İsrail ile ticaret iddialarına ilişkin açıklama, Ticaret.gov.tr

§  ABD Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı, Bianet.org

§  Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri ne durumda, ticaret hacmi AK Parti iktidarında nasıl değişti?, tr.Euronews.com

§  Ticaret Bakanı’nın “İsrail”le ticaret ile ilgili çelişkili açıklamaları, Metin Cihan, X (Twitter)

§  “İsrail”li bir çimento şirketi CEO'sunun açıklamaları, Metin Cihan, X (Twitter)

§  TUSAŞ Türk Uçak Sanayi Anonim Ortaklığı'nın da “İsraille” ticareti var. Metin Cihan, X (Twitter)

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz