Türkiye’de yıllar önce
hayata geçirilmeye çalışılan ancak takriben son 10 yıl önce başarı adımlarını
atan “Ilımlı İslam” projesi AK Parti bünyesinde hayat bulabilmiş ve toplumun
her kesiminde kendini hissettiren yeni bir siyasi atmosfer oluşturmuştur. Zafer
nidalarıyla bir değişimin olduğu ve oluştuğu algısı empoze edilmiş ve özellikle
muhafazakâr kesim tarafından kanıksanmış duruma gelmiştir.
Genel Kurmaylıktan 27
Nisan 2007’de kamuoyuna duyurulan e-muhtıranın hükümet tarafından bir kâğıt
parçası olarak addedilmesi ardından 28 Ağustos 2007’de Abdullah Gül’ün
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması, 30 Temmuz 2008’de AKP’nin kendisine
açılan kapatma davasının iptali ve Ergenekon operasyonlarının başlatılması
derken Türkiye’de artık herkes bir kırılma noktasının yaşandığının farkına
varmıştı.
Bu kırılma noktasının
oluşumunda hiç şüphesiz Erdoğan’ın daimi müttefiki ve paralelinden hiç
şaşmadığı ABD’nin gücü bulunmaktaydı.
Hiç kuşkusuz bu
kırılmanın farkına varanlardan bir tanesi CHP’dir. Kemalist laik ideolojinin
tabularının tek tek yıkılmaya çalışılması CHP’yi zorunlu ve kerhen de olsa
üslup değişikliğine götürmüştür. Deniz Baykal’ın çarşaflı bir bayana parti
rozetini takması, imam hatip lisesi ve Kur’an kursu ziyaretleri ve kutlu doğum
haftasında konuşması bunun en bariz delillerindendir.
Deniz Baykal’ın kaset
skandalıyla siyasi arenadan bertaraf edilmesiyle CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu
dönemi başlamış ve hatırlanacak olursa bu şahıs yeni CHP söylemini tedavüle
koyanın ta kendisidir. Her ne kadar Kılıçdaroğlu zamanın ruhunun değiştiğinden
dem vurduysa da en son CHP kurultayında yeni CHP söylemiyle delegeleri ve parti
üyelerini tatmin edememiştir. Kemalist söylemlere irtica etmek zorunda kalan ve
bahsettiği ruhu anlayamayan veya anlamak istemeyen dinozorların yüzünden
özellikle Türkiye’deki zamanın ruhuna maalesef bir türlü angaje olamamıştır.
Bununla da kalmayıp her denemesinde de katı ve koyu Kemalist ruhlular
tarafından engellenmiş ve bu yüzden birçok hususta birçok kez kıvırmak zorunda
kalmıştır.
Kılıçdaroğlu’nun aslında
en baştan beri belli olan siyasi yetersizliği 2012 başlarında Graham Fuller’e
“Türkiye’ye daha çok sol lazım” dedirtmişti. Fuller ki aynı zamanda ılımlı
İslam projesinin mimarıdır. Yukarıda geçen söyleminden sonra bununla ilgili
birçok yazı kaleme alınmakla beraber alttan alttan bir Sarıgül esintisi esmeye
veyahut estirilmeye başlandı. Fuller’in seçime takriben iki yıl kala bu
söylemde bulunması her bakımdan bu meselenin ABD için bir zorunluluk ifade
ettiği anlamını da taşır. Bununla ilgili dergimizin 98. sayısındaki yazımızı
gözden geçirmenizi tavsiye ederim.
Dinozorların içinde
kaybolan -aslında ezilen- CHP, Abdülhamid Rahimehullah’ın değimiyle kaht-ı
rical’i yaşamaktadır.
Konu başlığı kapsamında
Mustafa Sarıgül;
Kendisi CHP’ye akide
yoluyla bağlanarak girmediyse de nihai olarak CHP’nin genç neferleri olma
şansını kazanmış ve bu şansı hiç elinden kaçırmamış. Kişilik bakımından nevi
şahsına münhasır rengârenk bir yapısı vardır. Öyle ki gerçek bir CHP’li
olduğunu söylemek oldukça zorlaşıyor hatta neredeyse bir zorlamadır. Alevi
değildir. Sabah namazlarını cemaatle kılmaya önem verirken sinagog, kilise ve
cem evleri de Sarıgül’ün uğrak yerlerindendir. Kendisi sürekli toplumun içinde
gayet sosyal, güler yüzlü, hoşgörülü, adeta halkçı. Kesinlikle bir monşer
değildir. Bu anlamda neredeyse hiçbir düğün veya cenaze kaçırmaz sürekli faal.
Bu yüzden olsa gerek ki ölü evinin yasçısı düğün evinin tefçisi lakabını
almıştır.
Bu anlamda CHP’nin
fosillerine uymayan biri olsa gerek ki 1999 yılında kendisi aday gösterilmeyince
DSP’nin kapısını çalıyor ve orada Hüsamettin Özkan’ın yardımıyla Şişli belediye
başkanı oluyor. Aslında bu tarihten sonra lakabını nasıl elde ettiği daha iyi
anlaşılıyor. Dışarıdan bakıldığında belediye başkanlığı süresince kimseyle
sıkıntı yaşamadığını ve kısa zamanda Türkiye’nin en büyük şirketlerinin genel
müdürlüklerinin Şişli sınırları içine girdiğini görebilmekteyiz. Ama bunların
hepsi tam bir belediyecilik anlayışıyla tabii ki!
Kendisinin çokça
yolsuzluk davasının bulunduğunu hatta bunların AKP’nin yani içişleri bakanlığının
elinde bulunduğu biliniyor. Bunların bir kısmı Baykal tarafından da
açıklanmıştı. Hatta bununla ilgili Baykal’ın önemli bir de açıklaması var ama
oraya daha sonra geleceğim.
Sarıgül’ün
birlikteliklerine bakıldığında aslında bir renginin olduğunu varsayabiliriz.
Kendisinin, statükocu olarak tanımlayabileceğimiz birçok kişiyle yakın
ilişkileri var. Akıl hocası Hüsamettin Özkan’dan tutunda, Rahmi Koç, Mustafa
Koç, Aydın Doğan, Aytaç Yalman, Kemal Alemdaroğlu vb.
Mamafih Sarıgül’ün 10
Haziran 2004’deki ABD ziyareti kendisi hakkındaki izlenimleri zorlaştırırken
bir yandan dümenini okyanus ötesine çevirdiğini de göstermektedir. O dönemi
hatırlayacak olursak… Mustafa Sarıgül’e; “Burada bir belediye başkanı gibi mi
muamele gördünüz? Neden sadece sizin için böyle bir gezi programı ayarladılar,
izleniminiz nedir?” diye sorulduğunda kendisi gazetecilerin sorusuna şöyle
cevap vermişti: “Liderliğe yani genel başkanlığa adaylığım konusunda resmi bir
açıklama yapmadım. Ama Amerikalı yetkililer beni bu noktada görmek
istediklerini hissettirdiler.” O gün bugündür Mustafa Sarıgül özellikle son
zamanlarda sürekli bir genel başkan edasıyla konuşmakta ve hareket etmektedir.
ABD ziyareti öncesine
bir bakalım. 1999 yılında katıldığı DSP’nin yok olmaya yüz tuttuğunu görünce
YTP’ye katılıyor ve onun da seçimlerde yenilgiye uğramasıyla tekrar dümenini
CHP’ye çeviriyor. 2002 yılının sonunda Baykal Sarıgül’e parti rozetini bizzat
kendisi takıyor ve kendisi hakkında övgüler yağdırıyor: "Kendine özgü,
tarzı olan bir belediye başkanı. Çok dinamik, alev topu gibi kabına sığmayan,
pırıl pırıl, çok sevilen bir belediye başkanı." Sarıgül de liderini övdü:
'Baykal'ı başbakan, CHP'yi iktidar yapmak için gereken katkıyı yapacağım'.
Lakin iki yıl kadar sonra Baykal bir TV kanalında Sarıgül'e yönelik
"CHP'ye lider adaylığı kimseye aklanma fırsatı vermez" dedi.
Baykal’ın bu ifadesine
karşılık Sarıgül’ün cevabı kurultayda hesaplaşırız oluyor ve güya Baykal’ı
başbakan yapacak olan Sarıgül artık genel başkanlığa aday oluyor ancak
Baykal’ın gücünü kıramıyor. Kurultayda ayrıca Baykal Sarıgül’e yüklenip
yolsuzluklarını ortaya koymaya başlayınca Sarıgül ve ekibi arbede çıkarıyor,
Baykal Sarıgül’ün ihracını istiyor ve neticede Sarıgül hakkında ihraç kararı
çıkıyor ve Sarıgül ihraç kararını beklemeden CHP’den ayrılıyor. Bakıldığı zaman
ne oluyorsa Sarıgül’ün ABD ziyareti sonrasında oluyor.
İhraç kararı ile ilgili
başlattığı hukuk mücadelesini 2008 de kaybedince tekrar DSP’ye katılıyor. Ancak
parti içi anlaşmazlıklar ortaya çıkınca -ki bu anlaşmazlıklar Rahşan Ecevit ve
Sarıgül arasında yoğunlaşıyor- 2009’da 3. kez belediye başkanı seçildiği
partisi, DSP’den istifa ediyor. Sarıgül 2009 yılında Türkiye Değişim Hareketini
(TDH) kuruyor ve 81 vilayeti bir başbakan edasıyla geziyor ama tabansız biri
olmasının ayyuka çıkmasıyla bir yılı dahi tamamlayamayan TDH 2010 yılında
CHP’ye destek olmak için partileşmeyeceğini açıklıyor ve kapatılıyor. Ekim
2013’de CHP Gnl. Bşk. Yrd. Adnan Keskin ile birlikte yaptığı basın toplantısında
yeniden CHP'ye katıldığını açıklıyor ve Kasım 2013’de CHP’ye partiden ihracı
kalkması için verdiği dilekçe sonrası PM'de onaylanıp 3 Kasım 2013 günü
partiden ihracı kalkmış ve tekrar CHP'ye dönmüştür.
AKP’nin ise Sarıgül’ün
bu yükselişine ve apaçık bir şekilde CHP’nin genel başkanlığına oynadığını
bildiği halde bir kampanya başlatmaması dikkat çekici olmakla birlikte aslında
çok doğal bir tutumdur. Zira Sarıgül’ün söylemleri her zaman liberal ve CHP’de
alışılmış olanın dışında halkçı olması ayrıca Erdoğan için kullandığı ‘dünya
lideridir’ ifadesi gibi AKP’yi övücü ve aynı zamanda siyasetine paralel
yürüyeceğini ima etmesi AKP’nin bu tutumu izlemesinin sebeplerinden sadece bir
tanesidir.
Wikileaks sızıntılarında
da Sarıgül ile ilgili ilginç detaylara rastlamak mümkün. Bir yandan statükocu
olduğu yönünde bilgiler bulunurken diğer yandan liberal bir kişiliği olduğundan
ve alternatif teşkil edebileceğinden bahsediliyor. Yine kendisinin güvenilir
olmadığının altı çizilirken aynı zamanda siyasi olarak deneyimsiz olduğu
vurgulanıyor. ABD büyükelçileri ve konsolosluk çalışanları ile irtibatta
olduğunu ve bunların Sarıgül’ü kimi zaman yerdiğini kimi zaman ise övdüğünü de
okuyabilirsiniz. Ama her halükarda Sarıgül’ün destek aradığını ve gerekli
desteği bulduğunda gerekli siyaseti izleyeceğine dair bilgiler de mevcut.
Sarıgül'ün tıpkı Erdoğan gibi hırslı olduğu ve belki de solu yeniden hayata
geçirebileceğinden ve daha neler neler…
Netice itibari ile
CHP’de yoğun bir demir yorgunluğunun olduğu bir hakikat. Gelecek dönem için
CHP’yi ileri götürebilecek kimse mevcut değil. Ayrıca CHP ulusalcı laik
Kemalist çizgisinden şaşmadığı sürece de hiçbir zaman kabuğundan çıkamayacak ve
sadece kendisini değil aynı zamanda ABD’nin Türkiye’deki uzun vadeli
hedeflerini de zorlaştıracak. Türkiye’ye biçilen rol gereği AKP’yi yani demokratları
dengeleyecek cumhuriyetçi bir kesime ihtiyaç var. Tıpkı ABD’de olduğu gibi.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun
Sarıgül’ü CHP’ye davet etmesi kerhen mi yoksa ihtiyaçtan dolayı mı gerçekleştiğini
bilmek gerekir. Kılıçdaroğlu’da bir Sarıgül esintisinin başladığının farkında
ve Sarıgül’ün yalnız olmadığını, kişiliği gereği güce meyil edeceğini ve nihai
olarak kendi öz yetersizliğini de göz önünde bulundurduğunda CHP’deki hayatının
çok uzun sürmeyeceğini biliyor. Zira seçim sonuçları şimdiden gözünün önüne
gelmekte ve seçimler sonrası CHP’de bir değişimin kaçınılmaz olduğunu da doğal
olarak kestirebiliyor. İhtimaller içinde Kılıçdaroğlu’nun kazanamaz
düşüncesiyle Sarıgül’ü İstanbul’a aday göstermesi ve akabinde onu aforoz
etmenin yollarını arayıp yerini sağlama alması düşüncesi olabilir. Ancak
kendisi de biliyor ki Baykal döneminde İstanbul’a aday gösterilmiş ve akabinde
partiye başkan olmuştu.
Kimsenin Sarıgül için
çapsız, deneyimsiz vs. demesi çok tutarlı olmaz. Zira bunların hepsinin fazlası
Kılıçdaroğlu’nda mevcuttu. Fakat imkânlar verildiğinde neler olabileceğini de
görmüş ve biliyoruz. Nihai olarak bu örnek sadece Kılıçdaroğlu bakımından
geçerli değil aynı zamanda Erdoğan için de geçerlidir. AKP’nin ilk yıllarındaki
deneyimsiz ve lüzumsuz açıklamalarını bir hatırlayın… Yıllar içinde bunlardan
çok fazla eser kalmadı. Bugün Sarıgül de yetiştirildiğinde kısa zaman içinde
istenilen kıvama getirilebilir zira yapısı buna çok müsait.
Her ne kadar laik
Kemalist monşerler Sarıgül’ün CHP’yi bir çapulcu partisine getireceğini düşünse
de CHP er ya da geç zamanın ruhuna ayak uydurmak zorunda kalacaktır. Çünkü
Türkiye artık eski Türkiye değil ve ABD’nin istemiş olduğu çizgiye kaydırılmış
ve hatta sabitlenmiştir. Bunu ne CHP ne de Sarıgül değiştirebilir.
Netice itibariyle
Sarıgül’ün bu kadar çeşitlilik ve rengi barındırıyor olabilmesi Şişli’den sonra
gözünü yukarılara dikmesi ve bunun için gerekli hırs ve desteği olduktan sonra
her şey mümkün. Aslına bakılırsa kendisine verilen lakap çok derinlik ve
gerçeklik taşıyor. CHP’nin bugün ölü evi olduğunu düşünürsek AKP’de doğal
olarak düğün evi olur. O vakit Sarıgül’ün “ölü
evinin yasçısı düğün evinin tefçisi” olduğunu unutmayalım.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış