Gazze’de bir buçuk senedir yaşanan mezalim bizlere çok
şeyler gösterdi, çok şey öğretti. Âdeta, yıllardır anlatmaya çalıştığımız
hakikatleri gözler önüne serdi.
Gazze bize; imanın, tevekkülün, Allah’a
güvenip dayanmanın kâfirlerin sahip olduğu teknolojik silahlardan çok etkili bir
silah olduğunu gösterdi.
[اِنْ
يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ] “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse
yoktur.”[1]
Ayette buyrulduğu gibi; Allah bize yardım
ettikten sonra bize kimsenin galip gelemeyeceğini gösterdi.
Gazze bize; Yahudi varlığının şişirilmiş
bir balon olduğunu da gösterdi.
Allah diledikten sonra azların
çoklara galip geldiğini gösterdi.
[كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَليلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثيرَةً بِاِذْنِ
اللّٰهِ] “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle çok topluluklara
galip gelmiştir.”[2]
Gazze bize; aramızda mesafeler olsa
da “tek bir ümmet” olduğumuzu gösterdi. Ancak aynı zamanda yöneticilerin bir
vadide, ümmetin başka bir vadide olduğunu da gösterdi.
Tüm dünyada Müslümanlar Gazze için kenetlendiler.
Söz konusu Mescid-i Aksa olduğunda, Kudüs
olduğunda, mukaddes topraklar olduğunda Müslümanların kenetlenebildiğini, tek
bir vücut olabildiklerini gördük, elhamdülillah.
Gazze bize; çocukların sahip olduğu
boykot hassasiyetine koskoca devletlerin ve yöneticilerinin sahip olmadığını
gösterdi. Gazze’de işlenen mezalime rağmen yöneticilerin kanlı
ticaretlerini sürdürdüklerini gösterdi.
Yöneticilerin; Gazze’deki Müslümanların çaresizliğini,
çadırlardaki yavruların yanışını, binaların yok edilmesini, bebeklerin
katledilmesini seyrettiklerini, hiçbir şey yapmadıklarını gösterdi.
Müslümanların acılarını BM’ye, uluslararası topluma
havale edecek kadar aciz olduklarını gösterdi.
Gazze adeta bir mektebe dönüştü! Bu mektep bize daha başka şeyler
de gösterdi?
57 İslâm beldesindeki yöneticilerinin hiçbir şey yapmadıklarını
gösterdi.
Müslümanların sahipsiz olduklarını gösterdi.
Arap Birliği’nin, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın koskoca bir hiç olduğunu gösterdi.
Ardında korunacağımız bir halife ihdas
etmediğimiz müddetçe can ve mal güvenliğimizin olmadığını gösterdi.
Gazze bize 57 devletin 1 halife etmediğini gösterdi.
Evet, Kıymetli Hazirun!
Gazze olayları sırasında İslâm
ümmeti rüştünü ispat etmiştir. Bu ümmette hayır olduğunu bir kere daha gördük,
elhamdülillah…
Zira fertler, üzerine düşeni yaptı. STK’lar, Gazze
için dertlendi. Hatta Batılı ülkelerde bile “insanlık onuru”
adına insanlar üzerlerine düşeni yaptı. Âlimlerimiz Gazze için İslâm
ülkelerinin cihat etmeleri gerektiğine dair fetvalar yayınladılar. Evet, herkes
üzerine düşeni yaptı ama devasa ordularına rağmen üzerine düşeni tek
yapmayanlar, yöneticiler oldu.
Bizler kınadık, onlar da kınadılar; bizler
mitingler düzenledik, onlar da düzenlediler. Netanyahu, “Kapatın çenenizi yoksa size de sıra gelecek!” dedi, ona dahi
cevap vermekte aciz kaldılar.
Yahudi varlığından yüzlerce kat üstün olan ordulara ve
silahlara sahip olmalarına rağmen bir avuç Siyonist’in yüreğine korku salmaktan aciz kaldılar.
Bugün, 2 milyarlık İslâm âleminin işgalci Yahudi varlığı üzerinde hiçbir caydırıcı etkisinin olmaması, başımızdaki
yöneticilerin korkaklığından ve acizliğinden kaynaklanmaktadır.
O halde buradan soruyoruz: Ey Yöneticiler! Sizin
ellerinizdeki silahlar sadece resmigeçit törenlerinde sergilenmesi için mi var?
Devasa ordularınız, sadece gösteriş ve tatbikat için mi var? Sizin
teknolojisiyle övündüğünüz silahlarınız, düşmana korku salmak için değilse
neden var? Hangarlarda paslanmaya terk etmek için mi onlara sahip oluyorsunuz?
Halbuki Allah Azze ve Celle, sahip
olduğunuz devasa ordular ve silahlarla cihada çıkmanızı emretmişti:
[يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ] “Ey
iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda savaşa çıkın!’ denildiği zaman yere
çakılıp kalıyorsunuz?”[3]
Kıymetli Müslümanlar!
Bu yöneticiler kendi halklarını temsil etmiyorlar...
İslâm’ı temsil etmiyorlar! Bizi temsil etmiyorlar. Kâfirlerin, masa
başında çizmiş oldukları Sykes-Picot sınırların bekçiliğini
yapıyorlar. Sömürgecilerin icat ettiği ulus-devlet anlayışının ötesinde hareket
edemiyorlar.
İşte tam da bu noktada Gazze için
yöneticilere cihat çağrısı yapan âlimlerimiz, bu çağrıya kulak vermeyen yöneticilerle
alakalı daha fazla şeyler söylemelidirler.
Bu yöneticilerin, İslâm’ı ve Müslümanları temsil etmediğini haykırmalıdırlar... Bu
yöneticilerin sömürgecilerin kuklası olduğunu, onların tek görevinin “İsrail”in güvenliğini sağlamak olduğunu
haykırmalıdırlar.
Yaşadığımız onca acının müsebbibinin, esaret
zinciriyle Batı’ya bağlı yöneticiler olduğunu açıklamalıdırlar.
Demokratik laik sistemin İslâm’dan olmadığını söylemelidirler.
Allah’ın indirdiği ile hükmetmenin
ve Hilâfet’i ikame etmenin
farziyetini hatırlatmalıdırlar.
Bunları Allah için söylemeliler. Zira
hakkı söylemek, âlimin şanındandır.
Kıymetli Hazirun!
Kapitalist Batılılar aramıza suni sınırlar çektiler, vahdet
olamayalım diye…
Milliyetçilik tohumları ektiler, tek bir ümmet
olmayalım diye…
Bizi 57 parçaya böldüler tek bir
devletimiz olmasın diye…
Biz güçlü olamayalım diye ellerinden geleni
yapıyorlar.
Bakın daha 10 gün önce katil
Netanyahu, “Hilâfet’in kurulmasına mâni
olacaklarını ve buna izin vermeyeceklerini” söyledi... Hem de iki defa, peş
peşe benzeri açıklamalarda bulundu. Çünkü onların da tek korkusu bu… Onlar, Müslümanların 100 yıl önce Osmanlı’da olduğu gibi yeniden Hilâfet ile tek
bir devlet olmamızı istemiyorlar…
Zira onlar da biliyorlar ki Hilâfet Devleti olduğunda Müslümanlar böyle paramparça olmayacaklar… Böyle mazlum ve mustazaf olmayacaklar… Müslümanlardan biri dahi bir zulme uğrarsa bu, zalimin yanına kâr
kalmayacak ve hesabı sorulacak.
Çok iyi biliyorlar ki Müslümanlar, Hilâfet ile yeniden bir araya geldiklerinde, onların şaşalı
sarayları ve örümcek misali olan bu fasit sistemleri temellerinden
çatırdayacak…
İşte bu nedenle tek ümmet, tek devlet ve tek
bayrak altında birleşmemizi istemiyorlar...
Haydi öyleyse kardeşlerim! Onların korkulu rüyası
olan hakikati buradan bir kez daha haykıralım:
Tek Ümmet! Tek Devlet! Tek Çözüm: Hilâfet!
Ey kâfirler! Sizler kerih görseniz de Hilâfet
kurulacaktır! Çünkü bu, Rasul’ün müjdesi ve Allah’ın
vaadidir. Sizler, Hilâfet gerçeğiyle elbet yüzleşeceksiniz! Sonra ne mi
olacak? [سَتُغْلَبُونَ
وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ] “Ve sonra yenilecek ve cehenneme
sürüleceksiniz!”[4]
Kıymetli Müslümanlar!
Yahudi varlığı, sadece Gazze’de katliam yapmıyor;
tüm Filistin’de katliamlar yapıyor... İstediği zaman Suriye topraklarını bombalıyor... İstediği zaman Yemen’e saldırıyor, İran’a saldırıyor,
Lübnan’a saldırıyor... Saldıramadığı diğer ülkeleri ise
tehdit edip küstahça “çenelerinizi kapatın” diyor. İstediği zulmü, istediği
yerde fütursuzca işliyor…
Peki soruyorum: Hilâfet Devletimiz olsaydı;
Yahudiler bu kadar pervasız olabilirler miydi?
Kardeşlerimizi bu denli katledebilirler miydi?
Mukaddes topraklarımızı işgal edebilirler miydi?
Küstah Trump bu kadar hadsizleşebilir miydi?
Gazze’de kâfirler böylesine büyük saldırılar
düzenleyebilir miydi?
İnsanlar açlığa mahkûm edilirler miydi?
Hayır! Asla, bunların hiçbiri olmazdı.
Zira tarihimizde, Hilâfet Devletimiz varken bunların hiçbiri olmadı.
İşte size en canlı örneği; Abdülhamit… Daha beş gün önce Bangladeş’te düzenlenen Gazze’ye destek mitinginde onun
resmi taşındı.
Öyleyse kalıcı ve esasi çözüm, Râşidî Hilâfet’in yeniden ikamesidir.
Rasulullah Râşidî Hilâfet’in yeniden
ikame edileceğini bizlere müjdelemiştir. Hadiste şöyle buyrulmaktadır:
[ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى
مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ] “Nübüvvet metodu üzere Hilâfet yeniden olacaktır.”[5]
Diğer gerçekleşen müjdeler gibi
bu da elbet gerçekleşecektir.
[لَتُفْتَحَنَّ القُسْطَنْطِينِيَّةُ] “İstanbul muhakkak ki fetholunacaktır.”[6] İstanbul’un fethi gerçekleşti, Roma’nın fethi de elbet gerçekleşecektir.
Abdullah ibnu Amr-u ibnul Âss’tan rivayet edilen hadis-i şerifte geçen Allah’ın
Rasulü SalAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelerinden bir tanesi olan
İstanbul’un fethi gerçekleşmişti:
[إِذْ سُئِلَ
رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا:
قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: مَدِينَةُ
هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ] “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle soruldu:
‘Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek?’ Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem şöyle cevap verdi: ‘Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniyye
fethedilecektir.’”[7]
Diğer müjdeler gerçekleştiği gibi Râşidî Hilâfet’in ikamesi de, Roma’nın fethi de, gasıp Yahudi varlığının bizim elimizle unutamayacakları hezimeti tatmaları da elbet
gerçekleşecektir.
Yarın doğacak olan güneşin adı Râşidî Hilâfet’tir!
İstikbal İslâm’ındır!
Bize düşen, ufka bakıp ilerlemek ve müjdenin
gerçekleşmesi için çalışmaktır.
Tıpkı Şair’in de dediği[8] gibi:
Tasalanma yiğidim; zaman bizden yanadır
Külümüzden yükselen duman bizden yanadır
Son durak, son ilahi ferman bizden yanadır
Dünya düşman olsa da, iman bizden yanadır
Kapıları açacak coşkun bin niyaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı
Mahzenlerde beklemek ziyan artık, yiğidim
Fecr-i sâdık vaktidir; uyan artık yiğidim
Ateşlere girsen de, dayan artık yiğidim
Hakikate dönüyor rüyan artık, yiğidim
Zalimler için karar verildi; infaz kaldı
Ufka bir bak ilerle, inkılâba az kaldı.
[1]
Âl-i İmran Suresi 160
[2]
Bakara Suresi 249
[3]
Tevbe Suresi 38
[4]
Âl-i İmran Suresi 12
[5]
Muslim
[6]
[لَتُفْتَحَنَّ القُسْطَنْطِينِيَّةُ
وَلَنِعْمَ الأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الجَيْشُ ذَلِكَ الجَيْشُ] “İstanbul muhakkak ki fetholunacaktır.
Onu fetheden emir ne güzel emirdir, o ordu ne güzel ordudur.” Ahmed b.
Hanbel, Müsned; Hâkim, Müstedrek
[7]
Ahmed, Müsned; Hâkim, Müstedrek
[8]
“Tasalanma Yiğidim” adlı bu şiir, Nurullah Genç tarafından yazılmıştır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış