Abdullah İmamoğlu [İlahiyatçı Yazar]

Abdullah İmamoğlu

Gazze’de bir buçuk senedir yaşanan mezalim bizlere çok şeyler gösterdi, çok şey öğretti. Âdeta, yıllardır anlatmaya çalıştığımız hakikatleri gözler önüne serdi.

Gazze bize; imanın, tevekkülün, Allah’a güvenip dayanmanın kâfirlerin sahip olduğu teknolojik silahlardan çok etkili bir silah olduğunu gösterdi.

[اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ] “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur.”[1]

Ayette buyrulduğu gibi; Allah bize yardım ettikten sonra bize kimsenin galip gelemeyeceğini gösterdi.

Gazze bize; Yahudi varlığının şişirilmiş bir balon olduğunu da gösterdi.

Allah diledikten sonra azların çoklara galip geldiğini gösterdi.

[كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَليلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثيرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِ] “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle çok topluluklara galip gelmiştir.”[2]

Gazze bize; aramızda mesafeler olsa da “tek bir ümmet” olduğumuzu gösterdi. Ancak aynı zamanda yöneticilerin bir vadide, ümmetin başka bir vadide olduğunu da gösterdi.

Tüm dünyada Müslümanlar Gazze için kenetlendiler. Söz konusu Mescid-i Aksa olduğunda, Kudüs olduğunda, mukaddes topraklar olduğunda Müslümanların kenetlenebildiğini, tek bir vücut olabildiklerini gördük, elhamdülillah.

Gazze bize; çocukların sahip olduğu boykot hassasiyetine koskoca devletlerin ve yöneticilerinin sahip olmadığını gösterdi. Gazze’de işlenen mezalime rağmen yöneticilerin kanlı ticaretlerini sürdürdüklerini gösterdi.

Yöneticilerin; Gazze’deki Müslümanların çaresizliğini, çadırlardaki yavruların yanışını, binaların yok edilmesini, bebeklerin katledilmesini seyrettiklerini, hiçbir şey yapmadıklarını gösterdi. Müslümanların acılarını BM’ye, uluslararası topluma havale edecek kadar aciz olduklarını gösterdi.

Gazze adeta bir mektebe dönüştü! Bu mektep bize daha başka şeyler de gösterdi?

57 İslâm beldesindeki yöneticilerinin hiçbir şey yapmadıklarını gösterdi.

Müslümanların sahipsiz olduklarını gösterdi.

Arap Birliği’nin, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın koskoca bir hiç olduğunu gösterdi.

Ardında korunacağımız bir halife ihdas etmediğimiz müddetçe can ve mal güvenliğimizin olmadığını gösterdi.

Gazze bize 57 devletin 1 halife etmediğini gösterdi.

Evet, Kıymetli Hazirun!

Gazze olayları sırasında İslâm ümmeti rüştünü ispat etmiştir. Bu ümmette hayır olduğunu bir kere daha gördük, elhamdülillah…

Zira fertler, üzerine düşeni yaptı. STK’lar, Gazze için dertlendi. Hatta Batılı ülkelerde bile “insanlık onuru” adına insanlar üzerlerine düşeni yaptı. Âlimlerimiz Gazze için İslâm ülkelerinin cihat etmeleri gerektiğine dair fetvalar yayınladılar. Evet, herkes üzerine düşeni yaptı ama devasa ordularına rağmen üzerine düşeni tek yapmayanlar, yöneticiler oldu. 

Bizler kınadık, onlar da kınadılar; bizler mitingler düzenledik, onlar da düzenlediler. Netanyahu, “Kapatın çenenizi yoksa size de sıra gelecek!” dedi, ona dahi cevap vermekte aciz kaldılar.

Yahudi varlığından yüzlerce kat üstün olan ordulara ve silahlara sahip olmalarına rağmen bir avuç Siyonist’in yüreğine korku salmaktan aciz kaldılar.

Bugün, 2 milyarlık İslâm âleminin işgalci Yahudi varlığı üzerinde hiçbir caydırıcı etkisinin olmaması, başımızdaki yöneticilerin korkaklığından ve acizliğinden kaynaklanmaktadır.

O halde buradan soruyoruz: Ey Yöneticiler! Sizin ellerinizdeki silahlar sadece resmigeçit törenlerinde sergilenmesi için mi var? Devasa ordularınız, sadece gösteriş ve tatbikat için mi var? Sizin teknolojisiyle övündüğünüz silahlarınız, düşmana korku salmak için değilse neden var? Hangarlarda paslanmaya terk etmek için mi onlara sahip oluyorsunuz?

Halbuki Allah Azze ve Celle, sahip olduğunuz devasa ordular ve silahlarla cihada çıkmanızı emretmişti:

[يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ] “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda savaşa çıkın!’ denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz?[3]

Kıymetli Müslümanlar!

Bu yöneticiler kendi halklarını temsil etmiyorlar... İslâm’ı temsil etmiyorlar! Bizi temsil etmiyorlar. Kâfirlerin, masa başında çizmiş oldukları Sykes-Picot sınırların bekçiliğini yapıyorlar. Sömürgecilerin icat ettiği ulus-devlet anlayışının ötesinde hareket edemiyorlar.

İşte tam da bu noktada Gazze için yöneticilere cihat çağrısı yapan âlimlerimiz, bu çağrıya kulak vermeyen yöneticilerle alakalı daha fazla şeyler söylemelidirler.

Bu yöneticilerin, İslâm’ı ve Müslümanları temsil etmediğini haykırmalıdırlar... Bu yöneticilerin sömürgecilerin kuklası olduğunu, onların tek görevinin “İsrail”in güvenliğini sağlamak olduğunu haykırmalıdırlar.

Yaşadığımız onca acının müsebbibinin, esaret zinciriyle Batı’ya bağlı yöneticiler olduğunu açıklamalıdırlar. 

Demokratik laik sistemin İslâm’dan olmadığını söylemelidirler.

Allah’ın indirdiği ile hükmetmenin ve Hilâfet’i ikame etmenin farziyetini hatırlatmalıdırlar.

Bunları Allah için söylemeliler. Zira hakkı söylemek, âlimin şanındandır.

Kıymetli Hazirun!

Kapitalist Batılılar aramıza suni sınırlar çektiler, vahdet olamayalım diye…

Milliyetçilik tohumları ektiler, tek bir ümmet olmayalım diye…

Bizi 57 parçaya böldüler tek bir devletimiz olmasın diye…

Biz güçlü olamayalım diye ellerinden geleni yapıyorlar.

Bakın daha 10 gün önce katil Netanyahu, “Hilâfet’in kurulmasına mâni olacaklarını ve buna izin vermeyeceklerini” söyledi... Hem de iki defa, peş peşe benzeri açıklamalarda bulundu. Çünkü onların da tek korkusu bu… Onlar, Müslümanların 100 yıl önce Osmanlı’da olduğu gibi yeniden Hilâfet ile tek bir devlet olmamızı istemiyorlar…

Zira onlar da biliyorlar ki Hilâfet Devleti olduğunda Müslümanlar böyle paramparça olmayacaklar… Böyle mazlum ve mustazaf olmayacaklar… Müslümanlardan biri dahi bir zulme uğrarsa bu, zalimin yanına kâr kalmayacak ve hesabı sorulacak.

Çok iyi biliyorlar ki Müslümanlar, Hilâfet ile yeniden bir araya geldiklerinde, onların şaşalı sarayları ve örümcek misali olan bu fasit sistemleri temellerinden çatırdayacak…

İşte bu nedenle tek ümmet, tek devlet ve tek bayrak altında birleşmemizi istemiyorlar...

Haydi öyleyse kardeşlerim! Onların korkulu rüyası olan hakikati buradan bir kez daha haykıralım:

Tek Ümmet! Tek Devlet! Tek Çözüm: Hilâfet!

Ey kâfirler! Sizler kerih görseniz de Hilâfet kurulacaktır! Çünkü bu, Rasul’ün müjdesi ve Allah’ın vaadidir. Sizler, Hilâfet gerçeğiyle elbet yüzleşeceksiniz! Sonra ne mi olacak? [سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ] “Ve sonra yenilecek ve cehenneme sürüleceksiniz!”[4]

Kıymetli Müslümanlar!

Yahudi varlığı, sadece Gazze’de katliam yapmıyor; tüm Filistin’de katliamlar yapıyor... İstediği zaman Suriye topraklarını bombalıyor... İstediği zaman Yemen’e saldırıyor, İran’a saldırıyor, Lübnan’a saldırıyor... Saldıramadığı diğer ülkeleri ise tehdit edip küstahça “çenelerinizi kapatın” diyor. İstediği zulmü, istediği yerde fütursuzca işliyor…

Peki soruyorum: Hilâfet Devletimiz olsaydı;

Yahudiler bu kadar pervasız olabilirler miydi?

Kardeşlerimizi bu denli katledebilirler miydi?

Mukaddes topraklarımızı işgal edebilirler miydi?

Küstah Trump bu kadar hadsizleşebilir miydi?

Gazze’de kâfirler böylesine büyük saldırılar düzenleyebilir miydi?

İnsanlar açlığa mahkûm edilirler miydi?

Hayır! Asla, bunların hiçbiri olmazdı.

Zira tarihimizde, Hilâfet Devletimiz varken bunların hiçbiri olmadı.

İşte size en canlı örneği; Abdülhamit… Daha beş gün önce Bangladeş’te düzenlenen Gazze’ye destek mitinginde onun resmi taşındı. 

Öyleyse kalıcı ve esasi çözüm, Râşidî Hilâfet’in yeniden ikamesidir.

Rasulullah Râşidî Hilâfet’in yeniden ikame edileceğini bizlere müjdelemiştir. Hadiste şöyle buyrulmaktadır:  

[ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ] “Nübüvvet metodu üzere Hilâfet yeniden olacaktır.”[5] Diğer gerçekleşen müjdeler gibi bu da elbet gerçekleşecektir.

[لَتُفْتَحَنَّ القُسْطَنْطِينِيَّةُ] “İstanbul muhakkak ki fetholunacaktır.”[6] İstanbul’un fethi gerçekleşti, Roma’nın fethi de elbet gerçekleşecektir.

Abdullah ibnu Amr-u ibnul Âss’tan rivayet edilen hadis-i şerifte geçen Allah’ın Rasulü SalAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelerinden bir tanesi olan İstanbul’un fethi gerçekleşmişti:

[إِذْ سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ] “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle soruldu: ‘Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek?’ Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle cevap verdi: ‘Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniyye fethedilecektir.’”[7]

Diğer müjdeler gerçekleştiği gibi Râşidî Hilâfet’in ikamesi de, Roma’nın fethi de, gasıp Yahudi varlığının bizim elimizle unutamayacakları hezimeti tatmaları da elbet gerçekleşecektir.

Yarın doğacak olan güneşin adı Râşidî Hilâfet’tir!

İstikbal İslâm’ındır!

Bize düşen, ufka bakıp ilerlemek ve müjdenin gerçekleşmesi için çalışmaktır.  

Tıpkı Şair’in de dediği[8] gibi:

 

Tasalanma yiğidim; zaman bizden yanadır

Külümüzden yükselen duman bizden yanadır

Son durak, son ilahi ferman bizden yanadır

Dünya düşman olsa da, iman bizden yanadır

 

Kapıları açacak coşkun bin niyaz kaldı

Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı

 

Mahzenlerde beklemek ziyan artık, yiğidim

Fecr-i sâdık vaktidir; uyan artık yiğidim

Ateşlere girsen de, dayan artık yiğidim

Hakikate dönüyor rüyan artık, yiğidim

 

Zalimler için karar verildi; infaz kaldı

Ufka bir bak ilerle, inkılâba az kaldı.



[1] Âl-i İmran Suresi 160

[2] Bakara Suresi 249

[3] Tevbe Suresi 38

[4] Âl-i İmran Suresi 12

[5] Muslim

[6] [لَتُفْتَحَنَّ القُسْطَنْطِينِيَّةُ وَلَنِعْمَ الأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الجَيْشُ ذَلِكَ الجَيْشُ] “İstanbul muhakkak ki fetholunacaktır. Onu fetheden emir ne güzel emirdir, o ordu ne güzel ordudur.” Ahmed b. Hanbel, Müsned; Hâkim, Müstedrek

[7] Ahmed, Müsned; Hâkim, Müstedrek

[8] “Tasalanma Yiğidim” adlı bu şiir, Nurullah Genç tarafından yazılmıştır.


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz