3 Mart 1924 yılında
Hilâfet’in ilgasından sonra İslâm ümmeti rotasını kaybetti. Sadece İslâm ümmeti
mi? Aslında bütün bir insanlık rotasını kaybetti ve tabiri caizse karanlıklar
içerisinde yaşamaya başladı. Müslümanlar rotalarını kaybetmekle kalmayıp bir zamanlar
tüm beşeriyete hayır ve adaletle liderlik eden devletten mahrum kaldılar.
Devletlerini kaybetmeleriyle beraber bir zamanlar hayrın, adaletin ve bereketin
bol olduğu bu topraklarda zulüm hiç eksik olmadı. Böylesine tarihte hiç
rastlanılmamıştı. Evet, belki Müslümanlar 1300 senelik İslâm tarihinde Haçlılar
ve Moğollar tarafından zulme ve katliama maruz kaldılar fakat son yüzyıldır
özellikle de fasit kapitalist ideolojinin üzerlerine tatbik edilmesinden sonra
yaşadıklarının hiçbirini tarihin hiçbir döneminde yaşamadılar.
Müslümanlar bugün
kapitalist sistemin liderliğini yapan başta Amerika ve diğer birçok sömürgeci
kâfirler tarafından fiilî işgale maruz kaldılar. Yine aynı şekilde bu sömürgeci
Batılı devletler Müslümanlarda var olan İslâm akidesini yok etmek ve kendi
batıl hadaratlarını yerleştirmek için bu akide hakkında birtakım şüpheler
meydana getirmek için tüm siyasi, sosyal ve kültürel saldırılar başlattılar.
Bunda bir nebze de olsa başarılı oldular. Evet, ümmet belki devletini
kaybetmişti ama sahip olduğu akidesini asla kaybetmemişti. Bu akide ve bu
canlılık ümmette var olduğu sürece, Allah’ın izniyle ümmet kaybetmiş olduğu
devletlerini tekrar geri getirmeye muktedirdir. Üstelik günümüzde bunun
işaretlerini de görüyoruz. Artık ümmet kapitalist ideolojiden bıkmış ve nefret
eder bir hâle gelmiştir. Sadece bu ideolojiden değil, bu ideolojiyi Müslümanlar
üzerine tatbik eden yöneticilerden de bıkmıştır. Bunun ilk dalgasını 2011
yılında başlayan ve birçok Arap ülkesini kasıp kavuran ‘’Arap Baharı’’ diye isimlendirilen
kıyamda gördük. Senelerdir ümmete zulüm ve işkencede sınır tanımayan bu zorba
Arap diktatörlerin ümmet tarafından birer birer devrildiğine şahit olduk.
Ümmetin artık korku duvarlarını yıkıp, istediği zaman Allah için kıyamaya
kalktığını ve bir zamanlar kaybettikleri devletlerini geri getirmeye muktedir
olduklarını gördük.
Bu durum sadece
Müslümanlar için geçerli değildir. Artık tüm bir beşeriyet bu fasit kapitalist
ideolojiden bıkmış ve nefret eder hâle gelmiştir. Bu ideolojiye iman eden Avrupalı
halklar dahi bu ideolojinin artık kendi işlerini düzenleyemeyeceğine inanır
olmuşlardır. Artık insanlık doğru bir çıkış yolu aramaya başlamıştır.
Aslında işin
hakikati ve özü bütün bir insanlık siyasi, fikrî, beşerî ve adalet yönünden
yeni bir dünya nizamına muhtaçtır. Yaşanan tüm kriz ve buhranların sebebi fasit
kapitalist sistem ve yöneticilerdir. Dolayısıyla bugün dünya yeni bir değişime
gebe kalmıştır.
Bununla birlikte şu
an dünyada yaşanan birtakım çalkantılar bunun birer müjdesidirler. Özellikle de
pandemi sürecinden geçtiğimiz şu günlerde kapitalizmin çöküşe geçtiğini ve buna
mukabil İslâm’ın tekrar yükselişe geçtiği aşikâr olmuştur. İslâm ümmetinin
geçirdiği bu karanlık günlerin ardından yeniden aydınlığa kavuşacağına dair
ümitleri tekrardan yeşermiş ve kutlu bir değişimin olacağına dair inançları her
geçen gün artmıştır. Artık mevcut olan sistemlerin kendilerine sadece zulüm ve
karanlıklardan başka bir şey vermediğini görmüştür. İslâm’dan başka bir çözümün
olmadığını idrak etmiştir.
Allah Subhânehû
ve Teâlâ ümmetin geçirdiği bu sıkıntılı günlerden sonra tekrar hayra
kavuşacaklarını şu şekilde müjdelemiştir:
[لِكُلِّ
نَبَأٍ۬ مُسْتَقَرٌّۘ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ] “Her haberin gerçekleşeceği bir zaman
vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz.”[1]
Ve yine şöyle
buyuruyor:
[وَتِلْكَ
الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ] “O günleri biz insanlar arasında
döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.)”[2]
Evet, şu anda
sömürgeci kâfirlerin bir üstünlüğü söz konusu olabilir. Bu Rabbimizin sünnetullahıdır.
Bu durum ise Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın takdir ettiği bir zamana kadar
devam edecektir. Allahu Teâlâ Tevbe Suresi’nde ehli kitap ve müşriklerin İslâm’a
ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarını beyan ettikten sonra İslâm ümmetine şöyle
müjde vermektedir:
[هُوَ
الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى
الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ] “Allah, müşrikler hoşlanmasalar
da kendi dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulünü hidayet ve hak din ile
gönderendir.”[3]
Bu ayet-i kerime
bize; bütün dinler üzerine hükmü, üstünlüğü ve egemenliği ile istikbalin
İslâm'ın olduğunu müjdelemektedir. Yani İslâm bütün dinler üzerine hâkim
olacaktır.
Başka bir ayette
ise Allah Subhânehû ve Teâlâ Müslümanların geçirdikleri korku döneminden
sonra yeniden güven içerisinde olacaklarını ve kaybetmiş oldukları devletlerine
yeniden kavuşacaklarını şu şekilde müjdeliyor:
[وَعَدَ
اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ
قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ
وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا
يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ
الْفَاسِققُونَ] “Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri,
kendilerinden öncekileri yeryüzünde halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde
halife kılacağını, onlar için razı olduğu dinlerini (İslâm’ı) yeryüzünde hâkim
kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vadetti. Zira
onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Kim de
bundan sonra inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir.”[4]
Bu ayeti kerimenin
ifadesi umumidir. Ayetteki; "başkasının yerine hâkim kılmak",
"dini yerleştirip hâkim kılmak" ve "güvene erdirmek"
hakkındaki Allahu Teâla’nın vaadi sadece Sahabelere (Allah onlardan razı olsun)
mahsus değildir. Bu vaat, ibarenin genel oluşundan dolayı; iman edip salih amel
işleyenler, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın yalnızca Allahu Teâla’ya ibadet eden
her cemaate ve ümmete şamildir. Bu vasıfta olan cemaat veya ümmeti, yeryüzünde
kâfirlerin yerine hâkim kılacağına, onların işlerini yürütücü kılacağına,
Müslümanlar için razı olduğu dini/İslâm'ı, yeryüzünde pekiştirip
yerleştireceğine, yeryüzündeki İslâm dışındaki bütün dinler, fikirler ve
ideolojiler üzerine hâkimiyeti onlara vereceğine ve zalimlerin, tağutların
onlar üzerindeki korkularını, zulümlerini üzerlerinden kaldırarak zaferi
tahakkuk ettirmek ve düşmanlara galip kılmak sureti ile güvenle değiştireceğine
dair Allahu Teâlâ’nın vaadidir.
Ayetlerin
müjdelediği gibi birçok sahih hadislerde İslâm’ın tüm dünyaya yayılacağını
müjdelemektedir.
Temim-i Dari RadiyAllahu
Anh Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den şunu işittiğini
söylüyor:
“Yemin olsun ki
gece ve gündüzün oluştuğu her yere bu din ulaşacaktır. Allah bu dini İslâm’ın
izzeti, küfrün de zillete düşmüş bir şekilde dâhil etmediği hiçbir şehir ve
kırsalı bırakmayacaktır.”[5]
Savban RadiyAllahu Anh Rasulullah’tan
şöyle işitmiştir:
“Allah, benim için
yeryüzünü toparladı. Ben de doğusuyla batısını gördüm. Ümmetimin yönetimi bana
gösterilen yerlere kesinlikle ulaşacaktır.”[6]
Allah’ın Rasulu SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in geleceğe dönük müjdelerinden ve fetih hadislerinden bir
tanesi de Roma’nın fethiyle ilgili hadisidir.
Abdullah İbnu Amr’dan
rivayet edilen hadiste Konstantiniyye’nin fethi şu şekilde bildirilmiştir:
“Biz Rasulullah
SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanında yazıyorken O’na şöyle soruldu: Bu iki
şehirden hangisi önce fethedilecek? Konstantiniyye mi yoksa Roma mı? Rasulullah
SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem şöyle cevap verdi:
[مدينةُ
هرقلَ تُفتَحُ أوَّلاً يَعني قُسطَنطينيَّة] “Evvelâ Hirakl’in şehri,
Konstantiniyye fethedilecektir.”[7]
Fatih Sultan
Muhammed Han bu fetihle birlikte Rasulullah’ın şu övgüsüne de mazhar oldu:
[لَتُفْتَحَنَّ
الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ
ذَلِكَ الْجَيْش] “Konstantiniyye elbette fethedilecektir. Onu fetheden
komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.”[8]
Böylece efendimiz SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in fetihlerle ilgili olarak gelen hadisteki ilk müjdesi
gerçekleşmiş oldu. Hadisin ikinci müjdesi ise Roma’nın fethedileceğini bize
haber veriyor. Bu müjde sadece Roma’yla sınırlı değildir. Az önce İslâm’ın
yeryüzüne hâkim olunacağıyla ilgili hadislerin mefhumuna baktığımızda, Allah’ın
izni ile aynı zamanda Washington’un, Paris’in ve Londra’nın fethedileceğini de
müjdeliyor. Bu söylenenler belki birileri için hayal olabilir ya da
söylenenlerin abartılı olduğunu düşünebilirler. Gerçekte ise bu vehimlerin,
hadislerde belirtilen bu müjdelerin gerçekleşeceğine iman eden Müslümanların
nezdinde hiçbir şey ifade etmediği hakikattir.
Nitekim Allah
Rasulu SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Ahzab Savaşı esnasında kazmış olduğu
hendekle ilgili şu olay iman edenler için mükemmel bir örnektir.
Birtakım
imkânsızlıklar ve yiyecek sıkıntısından dolayı hem sahabe efendilerimiz hem de
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem mübarek karınlarına taş bağlamak
zorunda kaldılar.
Hendek kazma
esnasında Ashâb-ı Kirâm, Rasulullah’a, çok büyük ve sert bir kayaya rastlayıp
onu kıramadıklarını bildirdiler. Âlemlerin efendisi, sivri balyozu ellerine
alarak besmeleyle o kayaya üç defa vurdu. Onu ince kum gibi dağıttı. Ayrıca her
vuruşta müminlere büyük müjdeler verdi. Birinci vuruşta Şam’ın (Bizans),
ikincisinde İran’ın, üçüncü vuruşta da Yemen’in anahtarlarının kendisine
verildiğini, bu memleketlerin saraylarını bulunduğu yerden gördüğünü ifade
etti. Buraların i’lâ-yı kelimetullah ile şerefleneceğini müjdeleyerek, mümin
gönüllere ümit aşıladı. Hakkın, yakın bir gelecekte batıla mutlaka galip
geleceğini müjdeleyip, olmaz sanılan pek çok işin olur hâlinde teselsül edeceği
cihanşümul bir hidayet haritası çizdi.
Bununla birlikte bu
hidayet haritasını uygulayacak, İslâm’ı tam olarak hâkim kılacak olan İslâm'ın
bu devleti, Raşit Hilâfet Devleti olacaktır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem bunu şöyle müjdeliyor:
[تَكُونُ
النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا
شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ
فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ
أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ
يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا
جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا
شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ
خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ] “Aranızda Allah’ın olmasını
dilediği kadar nübüvvet olacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde
kaldıracaktır. Sonra nübüvvet minhacı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.
Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde
kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği
kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorba
diktatörlük olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu
kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra da nübüvvet minhacı üzere [Râşidî]
Hilâfet olacaktır.”[9]
Ahmed b. Hanbel’in
rivayet ettiği hadisten anlaşılacağı üzere Râşidî Hilâfet devri, ısırıcı
melikler dönemi ve zorba melikler (iktidarlar) dönemi gerçekleşti. Ancak bu
hadisin son kısmının gerçekleşmesi kalmıştır ki o da nübüvvet yolu ve metodu
üzerinde olan Râşidî Hilâfet’in geri gelmesidir.
Yine aynı şekilde Ebu
Said el-Hudrî’den rivayetle Rasululah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyuruyor:
[يَنْزِلُ
بِأُمَّتِي فِي آخِرِ الزَّمَانِ بَلَاءٌ شَدِيدٌ مِنْ سُلْطَانِهِمْ لَمْ
يُسْمَعْ بَلَاءٌ أَشَدُّ مِنْهُ ، حَتَّى تَضِيقَ عَنْهُمُ الْأَرْضُ
الرَّحْببَةُ، وَحَتَّى يُمْلللَأَ الْأَرْضُ جَوْرًا وَظُلْمًا، لَا يَجِدُ
الْمُؤْمِنُ مَلْجَأً يَلْتَجِئُ إِلَيْهِ مِنَ الظُّلْمِ ، فَيَبْعَثُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ رَجُلًا مِنْ عِتْرَتِي ،
فَيَمْلَأُ الْأَرْضَ قرْضَ قِسقِسْطًا وَعَدْلًا ، كَمَا مُلِئَتْ ظُلْمًا
وَجَوْرًا ، يَرْضَى عَنْهُ سَاكِنُ السَّمَاءِ وَسَاكِنُ الْأَرْضضِ، لَا
تَدَّخِرُ الْأَرْضُ مِنْ بَذْرِهَا شَيْئًا إِلَّا أَخخْرَجَتْهُ، وَلَا السَّمَاءُ
مِنْ قَطْرِهَا شَيْئًا إِلَّا صَبَّهُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا، يَعِيشُ
فِيهَا سَببْعَ سِنِينَ أَوْ ثَمَانِ أَوْ
تِسْعَ، تَتَمَنَّى الْأَحْيَاءُ الْأَمْوَاتَ مِمَّاا صَنَعَ اللَّهُ عَزَّ
وَجَلَّ بِأَهْلِ الْأَرْضِ مِنْ خَيْرِهِ] “Ahir zamanda ümmetime sultanları
tarafından çok ağır bir bela inecektir. Öyle ki ondan daha ağır bir bela
duyulmamıştır; hatta bu geniş yeryüzü onlara dar gelecektir. Yeryüzü zulüm ve
haksızlıkla dolacaktır. Mümin bir kimse zulümden sığınacağı bir sığınak
bulamayacaktır. Sonra Allah Azze ve Celle benim itretimden/sünnetimden bir
kişiyi gönderecek. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet
ve eşitlikle dolduracaktır. Ondan göğün de ehli, yeryüzünün de ehli razı
olacaktır. Yer, tohumundan hiçbir şeyi saklamadan yeşertecektir; gökte bulunan
bütün yağmuru Allah, onlara bol bol yağdıracaktır. O, onların arasında yedi,
sekiz veya dokuz sene yaşayacaktır. O zaman öyle bolluk ve esenlik ortamı
olacaktır ki ölen insanlar bile Allah’ın yer halkına olan hayrından dolayı
tekrar dirilmeyi arzulayacaklardır.”[10]
Dikkat edilirse
hadis gelecekte İslâm’ın yeniden hâkimiyetiyle yeryüzünü zulüm, fitne ve
fesattan tamamen temizleyip adaletle dolduracağına, İslâm'ı tam olarak hâkim
kılacağına dair haberler ve müjdeler veriyor.
İşte hadislerde
geçen bu müjdeler gerçekten hakkıyla iman etmiş müminler için, Hilafet’in geri
döneceği konusunda en ufak bir şüpheye mahal vermeyecek niteliktedir. Allah’ın
izni ile Hilâfet, bu ümmete geri dönecek, sonra Kudüs kurtulacak ve daha önce
Bizans’ın (İstanbul’un) fethinde olduğu gibi Roma da fethedilecektir… Zira bu,
Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadislerini tasdik etmek
için olacaktır.
Allah Subhânehû ve
Teâlâ’nın izniyle Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in üç müjdesi de
gerçekleşecektir. Ancak bu, gökyüzünden bizlere yol gösterecek meleklerin
inmesiyle gerçekleşmeyecektir. Bilakis biz Allah’a yardım edersek Allah da bize
yardım eder şeklindeki Allah’ın sünnetiyle gerçekleşecektir.
[يَٓا
اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ
اَقْدَامَكُمْ] “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım
ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.”[11]
Dolayısıyla
Müslümanlar, İslâm'ın yeryüzünün tamamında yeniden hâkim olacağına, Hilâfet’in
kurulacağına, geçmişte olduğu gibi Müslümanların Hilâfet’le yeniden vahdetinin
sağlanacağına dair ümitlerini yeşertmelidirler.
Allah’ın şeriatını
ikame etmeli, devleti için seslerimizi yükseltmeliyiz.
Müslümanlar bu
devletin de Râşid Hâlifeler döneminde olduğu gibi nübüvvet yolu ve metodu
üzerinde olacağına yani Râşidî Hilâfet olacağına, bu Hilâfet’in sınırlarının
genişleyeceğine, fetihlerin artacağına, kısacası; Allahu Teâlâ’nın vadettiği
yardımın ve zaferin geleceğine, istikbalin İslâm'ın olduğu müjdesinin
gerçekleşeceğine sağlam bir güven içinde olmalıdır. İşte o zaman yeryüzü geri
kalan üç müjdeyle aydınlanacağı gibi yine yeryüzü yeniden Hilâfet’in gelişiyle ferahlayacaktır…
[اِنَّهُمْ
يَرَوْنَهُ بَع۪يداًۙ وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ] “Doğrusu onlar, onu uzak görüyorlar.
Biz ise onu yakın görüyoruz.”[12]
[1]
Enam Suresi 67
[2]
Âl-i İmran Suresi 140
[3]
Tevbe Suresi 32-33
[4]
Nur Suresi 55
[5]
Müsned-i İmam Ahmed (16957), Buhari Tarih: c. 2 s. 331
[6]
Müslim 2889, Ebu Davut 4252, Tirmizi 2203, İbni Mace 3952
[7]
İbn-i Ebi Âsım el-Evâil ve ed-Dârimî
[8]
Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 325
[9]
Ahmed b. Hanbel
[10]
Hakim, Müstedrak
[11]
Muhammed Suresi 7
[12]
Mearic Suresi 6-7


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış