Tüm dünya ülkeleri koronavirüsle
mücadelede birtakım toplumsal ve ekonomik tedbirler alırken biz ise bu
makalemizde Türkiye’nin koronavirüse karşı almış olduğu sosyo-ekonomik
tedbirleri belirli başlıklar altında irdelemeye çalışacağız. Başta muhalefet
partileri olmak üzere diğer birtakım kesimlerde iktidarın virüsle olan
mücadelesini eleştirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer iktidar yetkilileri
ise virüse karşı verilen mücadelenin ve alınan sağlık tedbirlerinin
standardının başta Amerika olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden daha ileri
düzeyde olduğunu söylüyor. Fakat ne tür bir önlem alınırsa alınsın ufacık bir
virüsün bütün bir beşeriyete çaresizlik ve tükenmişlik sendromu yaşattığı bir
dönemden geçiyoruz.
Türkiye virüsle
mücadelesinde birtakım sosyal ve ekonomik tedbirler almıştır. Hükümet
tarafından alınan bu tedbirler siyaset ve toplum üzerinde birtakım etkiler
meydana getirmiştir. Öncelikle bu etkilere girmeden bu konuda yapılan
çalışmalar ve alınan sosyo-ekonomik tedbirler, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
ve diğer iktidar yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalar, tabiri caizse bu
sürecin lokomotifi olan Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda almış olduğu tedbirleri
ve bu krizin Erdoğan’ın popülaritesi üzerindeki etkilerini ve son olarak da bu
krizin siyaset ve ekonomi üzerindeki etkilerini açıklayacağız.
Bu süreçle ilgili
olarak 11.03.2020 tarihinde partisinin haftalık grup toplantısında konuşan
Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın koronavirüs ile ilgili açıklamasına
değinerek “Koronavirüsten gözetim altındaki vatandaşımızın sağlık durumu
iyi. Tedavisi sürüyor. Ailesi de gözetim altında. Her türlü önlemi vakitlice
aldık. Hangi önlemi alırsak alalım bu virüsten tamamen kurtulmak kolay değil.
Şu anda tek bir örnekten ibaret. Vaka Avrupa kaynaklıdır. Tüm bakanlıklarımız
kurumlarımız ile iş birliği hâlinde uygulamalarını sıkı bir şekilde
sürdürecektir.” dedi.
Bundan yaklaşık bir
hafta sonra yani 18 Mart’ta ise Çankaya köşkünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
liderliğinde Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı gerçekleştirildi.
Erdoğan, toplantı öncesinde önemli açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan
“Gönüllü veya zorunlu karantina uygulamaları sebebiyle günlük hayatı durma
noktasına getiren böyle bir sürecin pek çok boyutu yanında ciddi ekonomik
sonuçları da ortaya çıkacaktır.” dedi. Kritik zirve sonrası canlı yayında
ulusa seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ekonomik
İstikrar Kalkanı adını verdiğimiz bir paketle, KOVİD-19 salgınının etkilerini
azaltmak için toplamda 100 milyar liralık bir kaynak setini devreye alıyoruz.” diyerek
virüse karşı alınan tedbirleri ve ekonomik destekleri tek tek sıraladı.
Makale
uzayacağından dolayı alınan bu tedbirlerin bazılarını burada zikredeceğiz.
1- Perakende, AVM,
Demir-Çelik, Otomotiv, Lojistik-Ulaşım, Sinema-Tiyatro, Konaklama, Yiyecek-İçecek,
Tekstil-Konfeksiyon ve Etkinlik-Organizasyon sektörleri için Muhtasar ve KDV
tevkifatı ile SGK primlerinin Nisan, Mayıs ve Haziran ödemelerini 6’şar ay
erteliyoruz.
2- İç havayolu
taşımacılığında 3 ay süreyle KDV oranını yüzde 18’den yüzde 1’e indiriyoruz.
3- Kovid-19
salgınıyla ilgili tedbirlerden etkilendiği için nakit akışı bozulan firmaların
bankalara olan kredi anapara ve faiz ödemelerini asgari 3 ay öteleyecek ve
gerektiğinde bunlara ilave finansman desteği sağlayacağız.
4- İhracattaki geçici
yavaşlama sürecinde kapasite kullanım oranlarının korunması amacıyla
ihracatçıya stok finansmanı desteği vereceğiz.
5- Bu dönemde
işlerinin olumsuz etkilendiğini beyan ederek talepte bulunan esnaf ve
sanatkârların Halkbank’a olan kredi borçlarının, Nisan, Mayıs ve Haziran
anapara ve faiz ödemelerini 3 ay süreyle ve faizsiz olarak erteleyeceğiz.
6- Kredi Garanti Fonu
limitini 25 milyar liradan 50 milyar liraya çıkartacak, kredilerde önceliği
gelişmelerden olumsuz etkilendiği için likidite ihtiyacı oluşan ve teminat
açığı bulunan firmalar ile KOBİ’lere vereceğiz.
7- Vatandaşlarımız
için uygun ve avantajlı şartlarda sosyal amaçlı kredi paketleri devreye
alınmasını teşvik edeceğiz.
8- Aile, Çalışma ve
Sosyal Politikalar Bakanlığımızın belirlediği kriterlere göre ihtiyaç sahibi
ailelere yapılacak nakdi yardımlar için ilave 2 milyar liralık bir kaynak
ayırıyoruz.
9- Stopaj gibi
kaynağında yapılan kesintilerin ödemelerini içeren muhtasar beyannamelerin
sürelerini 3 ay erteliyoruz.
Toplam 21 maddeden
oluşan bu önlem paketinin önemli maddelerinden bazılarını ele aldık. Diğer
maddelerin ise halka getirisi açısından hiçbir önemi olmadığından dolayı burada
zikretmiyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı 100 milyar liralık ekonomik
paket toplumun bazı kesimleri tarafından desteklenirken bazıları tarafından ise
yetersiz bulundu. Bazı sanayici ve iş adamları dernekleri tarafından yapılan
açıklamalarda ekonomik paketin çok sayıda fabrikanın kapanmasına ve insanların
işsiz kalmasına engel olamayacağı belirtildi.
Bu paket kapsamında
Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı belirlediği kriterlere göre
ihtiyaç sahibi ailelere yapılacak nakdi yardımlar için ilave 2 milyar liralık
bir kaynak ayırıyor. Bakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre bu yardımın
2 milyon aileye 1000’er lira olarak dağıtılacağı öğrenildi. Tek başına yaşayan
80 yaş üstü yaşlılar için, sosyal hizmet ve evde sağlık hizmetlerinden oluşan
periyodik takip programı devreye alınacak. 65 yaş üstü vatandaşlara maske ve
kolonya dağıtılacağı belirtildi.
Gerek Cumhurbaşkanı
Erdoğan gerekse de devletin diğer kurumları tarafından açıklanan ekonomik
teşvik paketlerine baktığımız zaman hükümetin, halkın temel ihtiyaçlarını
karşılamaktan çok uzak olduğunu görüyoruz. Hükümet halktan daha ziyade
kapitalist şirketleri ve bankaları kurtarma adına bir paket açıklamıştır.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 21 maddeden oluşan 100 milyarlık
paketin kaynağının nereden sağlanacağı da oldukça müphemdir. Yine aynı kapsamda
topluma ekonomik anlamda yardımcı olmak adına Erdoğan’ın “Biz bize Yeteriz
Türkiye” kampanyasını başlattığını gördük. Bu kampanya altında şu ana kadar
halktan ve birtakım iş çevrelerinden yaklaşık 2 milyar tutarında bir paranın
toplandığı belirtilmiştir. Emin olun bu para direk olarak halka dağıtılmış olsa
halkın şu an ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunu görmeyecektik. Yine bununla
beraber Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kampanya kapsamında birtakım iş çevreleri
tarafından yapılan bu bağışların vergiden düşüleceğini açıkladı. Böylelikle de
kapitalist şirket sahipleri devlete ödeyecekleri yüksek miktardaki vergilerden azat
edilerek bu vergi yükünün yine halkın omuzlarına yükleneceği anlamına
gelmektedir.
İktidar kapitalist
sistemin bekası ve onu ayakta tutan borsa, bankacılık ve kapitalist sermaye
gibi sac ayaklarını kurtarmak için önceliği bunlara vermiştir. Bu ekonomik
paketten halkın payına düşen ise sadece birtakım kırıntılardan ibarettir.
Böylesi bir süreçte devletin öncelikle halkın temel ihtiyaçlarını karşılaması
gerekirken maalesef her zaman olduğu gibi iktidarın önceliği kapitalist sistemi
kurtarmak ve bu sisteme can suyu veren birtakım sermaye sahiplerine kaynak
sağlamış olmasıdır. Aslında bunda
şaşılacak bir durum yoktur. Kapitalist devletler her zaman olduğu gibi
sistemlerini kurtarmak ve bekasını sağlamak için adımlar atmıştır. Halkların
onlar için en ufak bir kıymeti ve değeri dahi yoktur.
Bununla beraber biz
her zaman olduğu gibi böylesi bir durumda İslâm’ın bakış açısını ortaya
koyacağız.
İslâm her şartta
ferdin yiyecek, giyecek ve barınma gibi birtakım temel ihtiyaçlarının
karşılanmasını ve garanti altına alınmasını devlet başkanına yüklemiştir.
Nitekim bu konuda Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:
[الإمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ
رَعِيَّتِهِ] “İmam (devlet başkanı) çobandır ve güttüğünden mesuldür.”[1]
Fertlerin temel
ihtiyaçları olduğu gibi toplumun da sağlık, eğitim ve güvenlik gibi birtakım
temel ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların tamamının karşılanmasını İslâm’da
devlet başkanına yüklemiştir. Fakat günümüzdeki kapitalist yöneticiler
fertlerin ve toplumların en temel ve en asgari ihtiyaçlarını karşılamaktan dahi
aciz kalmışlardır. Çünkü onların böyle bir derdi yoktur. Onların derdi varsa
yoksa bankalar ve kapitalist şirketlere sermaye akışını sağlamalarıdır. Koronavirüsle
mücadele bağlamında alınan tüm tedbirler, sistemi ve az önce zikrettiğim
şirketleri kurtarmak adınadır. Madem ki bir tedbir olarak halkın evde kalmasını
ve sokağa çıkmasını istemiyorsunuz, işte o zaman halkın ve toplumun en temel
ihtiyaçlarını karşılamak zorundasınız.
Bu devlet başkanının sorumluluğudur. Sonra da çıkıp televizyon
ekranlarında [الإمَامُ
رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ] “İmam (devlet başkanı) çobandır ve güttüğünden
mesuldür.”[2]
edebiyatı yapan yöneticilere şahit oluyoruz.
Yine aynı şekilde
virüsle mücadelede başta Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı olmak üzere
devletin diğer bakanlıkları da bir dizi tedbirler aldı. Tüm bu kurumların almış
olduğu tedbirleri sayfamız uzayacağı için tek tek ele almayacağız. İsteyen her
kişi alınan bu tedbirleri bakanlıkların resmi internet sayfasına girerek
görebilir. Fakat bununla beraber bu kurumlar içerisinde belki de kamuoyu önünde
virüse karşı almış olduğu birtakım tavsiye niteliğindeki kararları ve
uygulamalarıyla Sağlık Bakanlığı ve alınan bu kararları da tenfiz edici olarak
İçişleri Bakanlığı ön plana çıktı.
Sağlık Bakanlığının
almış olduğu tavsiye kararları ve tedbirlerden bazıları şunlardır:
Koronavirüsün
ortaya çıkmasından sonra 10 Ocak 2020 tarihinde Sağlık Bakanlığı
tarafından Koronavirüs ile mücadele için Sağlık Bakanlığı Koronavirüs
Bilim Kurulu oluşturuldu. Ocak ayında oluşturulan Bilim Kurulu 31 kişiden
oluşuyor ve kurulun başkanlığını ise Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yapıyor.
Bilim Kurulu, yurt dışındaki Türk vatandaşlarının getirilmesi, uçuşların
yasaklanması, kara sınırlarının kapatılması, referans hastanelerinin
belirlenmesi, yurt dışı ziyaretlerin ertelenmesi, yurt dışından gelenler için
14 günlük karantina uygulaması, eğitime ara verilmesi, konaklama tesisleri,
restoranlar, yurtlar ve huzurevlerinde tedbirlerin artırılması, açık ve kapalı
cezaevlerinde açık görüşlerin ertelenmesi, 20 yaş altı ve 65 yaş üstü
vatandaşlara sokağa çıkma yasağı konulması, cemaatle ve cuma namazlarının
kılınmaması gibi birtakım tavsiye kararlarında bulunuyor. Alınan bu tavsiye
niteliğindeki kararların gereken bakanlıklara bildirilerek uygulanması
hedefleniyor.
Başta Sağlık ve
İçişleri Bakanlığı olmak üzere devletin diğer kurumlarının virüsle etkin
mücadelesi toplumun büyük bir kesimi tarafından beğeni ve takdirle
karşılanmıştır. Bu süreçte özellikle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya olan
destek yaklaşık %70’ler seviyesine ulaşmıştır. Bununla beraber Bilim Kurulu’nun
almış olduğu tavsiye niteliğindeki bu kararlar bizzat hükümet tarafından devlet
politikası hâline getirilerek ilgili bakanlar tarafından yürürlüğe konulmuştur.
Fakat İçişleri Bakanlığı’nın iki günlük hafta sonu sokağa çıkma yasağı başta
muhalefet partileri olmak üzere toplumun birçok kesimi tarafından
eleştirilmiştir. Bu eleştiriler karşısında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu
istifa dilekçesini Erdoğan’a sunmuş fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan Soylu’nun
istifasını kabul etmemiştir.
Burada biz de
Sağlık Bakanlığı’nın bu mücadelesini takdir etmekle beraber bu konuda alınan
önlemlerin daha kapsamlı ve dakik olması gerektiğini düşünüyoruz.
Şöyle ki virüsün
ilk görüldüğü an itibariyle karantina önlemlerinin hızlı ve dakik bir şekilde
devreye sokulması gerekirdi. Virüsün ilk görüldüğü yerin bilgi ve verileri hem
devletin hem de Sağlık Bakanlığı’nın elinde mevcuttu. Virüsün ilk görüldüğü
şehir veya şehirlerin karantina altına alınması gerekirdi. Böylece virüsün
diğer yerlere sızması engellenmiş olacaktı. Belki de başkanlığını Sağlık Bakanı
Fahrettin Koca’nın yapmış olduğu Bilim Kurulu üyeleri devlete bu yönde bir
tavsiyede bulunmuş olabilir. Fakat gelmiş olduğumuz zaman itibarıyla kısmi bir
sokağa çıkma yasağı alınmış olsa da daha virüsün görüldüğü an itibarıyla bu
tedbirlerin daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde ele alınması ve hiç vakit
geçirmeden uygulanması gerekirdi. Bu yönde bir gecikme söz konusu. Şayet bu
yönde hızlı bir adımlar atılmış olsaydı belki de Türkiye’nin birçok şehrinde bu
kadar çok virüs vakaları görülmeyecek ve bu kadar can kaybı yaşanmayacaktı.
Ticari ve sosyal hayat şu anda olduğu gibi durmayacak, ticari ve sosyal
faaliyetler devam edecekti. Evet belki de şu an başta Amerika olmak üzere
dünyanın birçok ülkesinde görülen olumsuz manzara Türkiye’de görülmemişse de bu
pandemi ile yapılan mücadelede daha iyi bir seviyeye gelinebilirdi.
Şayet hükümet daha
ilk andan itibaren İslâm’ın bu tür bulaşıcı hastalıklar karşısında nasıl bir
çözüm ortaya koymuş olduğuna baksaydı, işler daha kolay ve dakik bir şekilde
çözüme kavuşmuş olacaktı. İslâm’ın böyle bir bulaşıcı hastalık karşısında almış
olduğu tedbirleri ele alıp onu uygulamalıydı. Nitekim İslâm her konuda bir
çözüm getirdiği gibi böylesine bulaşıcı hastalıklar karşısında nasıl bir tavır
ortaya koyacağımızı belirlemiş ve bu konuda bir yol haritası ortaya koymuştur.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
[إِذَا سَمِعْتُمْ
بِالطَّاعُونِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَدْخُلُوهَا وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ
بِهَا فَلاَ تَخْرُجُوا مِنْهَا] “Şayet bir yerde
veba (bulaşıcı hastalık) olduğunu işitirseniz oraya gitmeyin. Sizin
bulunduğunuz bir yerde meydana gelmiş ise oradan da ayrılıp çıkmayın.”[3]
Hükümet, öncelikle
Bilim Kurulu tarafından tavsiye edilen vatandaşların evde kal çağrısı
kampanyasına büyük bir destek vererek izolasyon için halkın gönüllü bir şekilde
evde kalmaları için bir çağrıda bulunmuştur. Fakat ilerleyen günlerde bu
çağrının çokta fazla sonuç vermediğini gördüğünde, bu defa yine Bilim Kurulu
tarafından 20 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşların sokağa çıkma tavsiyesine
uyarak bu konuda gereken önlemleri almıştır. Fakat her geçen gün vaka sayıları
ve ölüm oranlarının artmasından dolayı bu defa da yine Bilim Kurulu’nun
tavsiyesi üzerine hükümet bu konuda daha ciddi birtakım adımlar atarak 31 ilde
sokağa çıkma yasağı getirmiştir.
Burada mesele 31 il
veya muhalefetin ve başka birtakım çevrelerin çağrıda bulunduğu gibi
Türkiye’nin tamamının karantina altına alınması değildir. Sorunun tedavisi
virüsün görüldüğü ilk şehrin veya şehirlerin karantinaya alınmasıdır. Hatta
böyle bir uygulama yapmakla belki de koca bir şehri değil, alanı daraltıp
sadece semt veya mahallelerin karantina altına alınmasıyla virüsün tüm genele
yayılması önlenmiş olacaktı. Türkiye’nin diğer bölge ve şehirlerinde hayat
normal olarak devam edecekti. İnsanlar ticari faaliyetlerine devam edecek ve
ekonomik yönden şu anda olduğu gibi maddi bir sıkıntı içerisinde
olmayacaklardı. Yine aynı şekilde insanların gönüllü ya da zoraki bir şekilde
evlere hapsedilmesi de söz konusu olmayacaktı. Bu virüs, Türkiye’nin hemen
hemen bütün vilayetlerinde görülmüş olup, vaka sayıları her geçen gün
artmaktadır. Şayet hükümet, haftanın her günü sokağa çıkma yasağı ilan etmiş
olsaydı, bu defa da bu durum hükümet üzerinde ciddi bir maddi külfet
oluşturacaktı. OHAL döneminde tüm fertlerin temel ihtiyaçlarını karşılamak
yasal olarak devletin görevidir. İşte hükümet bu sorumluluktan kaçmak için şu
ana kadar ülke genelinde OHAL ilan etmemiştir. Bunun yerine gönüllü karantina
kampanyası adı altında halkı evlerinde tutmak istemiştir. Hükümet bu tür bir
uygulamayla tabiri caizse halkı kendi kaderine terk etmiştir. Halkın en temel
ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun olduğu böylesi bir dönemde, işini, aşını,
ekmeğini kaybeden halkı zoraki veya gönüllü olarak evde tutmaya çalışan
hükümet, halkı içinden çıkılmaz büyük bir ekonomik felakete, fakirliğe ve yoksulluğa
sürüklemiştir.
Tüm bu
olumsuzluklara rağmen hükümetin virüse karşı almış olduğu tedbirler ve
stratejiler toplumun geneli tarafından takdirle karşılanıyor. Bu süreçle ilgili
olarak Metropol Araştırma şirketinin mart ayında yapmış olduğu kamuoyu araştırmasında
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın popülaritesi artmış görünüyor. Bu artış sadece kendi tabanının değil, aynı
zamanda HDP hariç diğer muhalif partilerin tabanlarının da Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı desteklediğini gösteriyor.
Fakat olaylara İslâmi
ve aydın bir gözle bakan bir kişi için durum hiç de böyle değildir. Belki
virüsün siyasi ve ekonomik etkileri şu an için çok fazla görünmeyebilir. Fakat
çok değil zaten kötüye giden ekonominin ciddi etkilerini hayatın her alanında
birkaç ay içerisinde göreceğiz. Pahalılığın ve emtia fiyatlarının her geçen gün
arttığı, döviz fiyatlarının yukarı doğru tırmandığı, işyerlerinin kapandığı,
işsizlerin çoğaldığı, fakirlik ve yoksulluğun daha da arttığı bir döneme doğru
gidiyoruz.
Hülasa bu virüs
artık kapitalist sistemin can çekiştiğinin, komada olduğunun ve beyin ölümünün
gerçekleştiğinin hakikatini bizlere bir kez daha gösterdi. Sadece fişini
çekecek birilerine ihtiyaç vardır. O da malum olduğu üzere Hilâfet Devleti’nden
başkası değildir.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış