DÜNYAYI SARAN DOLAR KRİZİNE ANCAK RÂŞİDÎ HİLÂFET DEVLETİ SON VEREBİLİR!

Abdullah Özer

Uluslararası para sistemi, 19. yüzyılın başından beri, Altın Esaslı Sistem, Altına Konvertibl/Dönüştürülebilir Para Sistemi ve Doların Altın karşılığı olmadan tek başına hüküm sürdüğü, yalnızca Dolar Sistemi olmak üzere, üç evreden geçmiştir.

19. yüzyılın ilk başlarında başlayıp, I. Dünya Savaşı’nın öncesine kadar sürmüş olan Altın Esaslı Sistem, Uluslararası Para Sistemi’nin ilk tarihsel evresiydi. Dönem boyunca dünya, ekonomik krizlerden ve mali kargaşadan uzaktı. Bu dönem boyunca, uluslararası para tahtında bağdaş kuran altındı.

Uluslararası Para Sistemi’nin tarihî yolculuğundaki ikinci evreye gelince; Bretton Woods Antlaşmasının uygulanmasından başlamış, Nixon’ın Amerikan ekonomisini çöküşten kurtarmaya çalıştığı 1971 tarihine kadar sürmüştür.

Altın Esaslı Sistemin Özellikleri

Dikkatli bir incelemeyle, altın esaslı sistemin aşağıdaki özelliklere sahip olduğu ortaya çıkar:

1- Fiyatlarda istikrarı sağlamadaki doğal gücü. Böylece 1910 yılı altın fiyat endeksi, 1890 yılı ile aynı seviyede olmuştur.

2- İç ve dış bağlamda para biriminin kıymetinin aynı seviyede gerçekleşmesi

3- Resmî altın fiyatı ile (altının) ticari fiyatı arasında herhangi bir dengesizliği engellemesiyle, mâli sistem dengesi ve istikrarı

4- Altın çıkışı ve girişi serbestisi döviz kuru istikrarını temin ettiği için, kayıtsız şartsız (devlet veya fert) herkesin altın ihraç ve ithal edebilmesi

5- Herkes için değişim (takas) serbestisi. Yani, merkez bankasından yasal, resmî fiyata dayanarak, kâğıt para türlerinin altınla değişimi. Bu uygulama sayesinde merkez bankası büyük miktarlarda banknotu tedavüle çıkaramaz/piyasaya süremez. Değişim serbestliğiyle, kâğıt paralarla resmî altın miktarı arasındaki bu kanuni ilişki, para biriminin değerinin garantisi olduğu dikkatleri çeker.

6- Kur fiyatını belirlemedeki gücü. Daha doğrusu, dar limitler içinde kur dalgalanmasını sınırlandırması. Bu altın esaslı sistemin en önemli özelliğidir. Çünkü, döviz kurunun şiddetli bir şekilde dalgalanması, dış ticarette ve uluslararası mâli koşullardaki önemli dalgalanmalar, aynı derecededir.

Bununla birlikte, döviz kurunu sabit tutmak ekonomik hayatta önemli bir iştir. İktisatçıların birinci derecede hissettiği gerçek budur. Bu nedenle, Uluslararası Para Fonu (IMF) altın esaslı sistem iptal edildikten sonra bile, döviz kurunu sabitlemenin önemini idrak etti ve bunun için üye devletlere sabit döviz kurunu korumayı zorunlu tuttu. Dalgalanmasına da her iki yönelimde (düşmesi ve yükselmesi) %1 oranıyla dar sınırlar içinde izin verdi. İki sistem arasındaki fark (Bretton Woods ve Altın Esaslı Sistem), ancak altın esaslı sistemde otomatik olarak gerçekleşen kur sabitleme uygulamasından kaynaklanır. Çünkü zikredilen sistem (Altın Esaslı Sistem) dengesizlik baş gösterdiğinde, otomatik olarak devreye giren kur fiyatında önemli dalgalanmalar olmadan çözen mekanizmalar içerir.

Altın Esaslı Sistemin Dinamizmi ve Başarısı

Uluslararası Para Sistemi, altınla yürürlükte olsa da belirli bir kimlikle tanınmıyordu. Tarafını tutan belirli bir vatanı da yoktu. Bu nedenle, tarafsızlık ve kayırmama üzere ayakta duruyordu. Mâli problemler olmamakla birlikte, iktisadi krizlere de yer yoktu. Herkes, kanuni banknotlarının tedavüldeki kanuni banknotlarını karşılayacak şekilde, ekonomisini güçlendirecek sermayeyi elinde bulundurmak için, bu değerli madenden mümkün olduğunca artırmaya gayret ediyordu.

Krizler ve şiddetli sarsıntılardan uzak bir şekilde, zinde bir ekonomiyle, Altın Esaslı Sistem hakim ve yürürlükte kalmıştır. İçeride ve dışarıda herhangi bir ekonomik krizin meydana geldiği de zikredilmemiştir.

Altın Esaslı Sistem’in uygulanması ile iki ülke arasında endüstriyel ve zirai üretim farkı olsa bile, devletler birbirleriyle dış mâli politikada, bir devletin bir başka devlete tahakkümü olmadan, ilişkilerde eşitlik sağlanır. Çünkü sonuçta dönüş, tarafsızlık yönüyle bağlantılı olan ilişkilerdeki hakemliğine başvurulan, siyasi bir müdahale olmadan otomatik düzeltme ve denge mekanizmasını elinde bulunduran, altınadır.

Altın esasına dayanan dahili işlemlere gelince; yerel merkez bankasının çıkardığı temsili banknotlar, zati olarak güvenilirliğini temsil ettiği altından aldığından, başka ülkelerle ticaret yapanlar nezdinde, nakitin kendisine güven olduğu için, döviz kuru dalgalanmaları korkusundan otomatikman güveni var eder.

Altın Esaslı Sistemin Bozulması Merkez Bankalarının Karşılıksız Banknot Basımına Yönelmesiyle Olmuştur

Altın Esaslı Sistem, savaşan devletlerin askıya almak zorunda kaldığı, I. Dünya Savaşı öncesine kadar kalmıştır. Çünkü savaşın hacmi ve kapsamı nedeniyle, savaşan devletlerden herhangi birinin güç ve imkânlarını aşan kaynaklar, (yaşamını idame ettirebileceği) geleneksel/kendine has kaynakların bile, ancak önemsiz bir kısmını karşılamaya yettiği, büyük paralar tüketmişlerdi. Piyasaya ilave para sürmek için merkez bankalarına sığınmak kaçınılmaz hâle geldi. Ancak Altın esasının denetimindeki merkez bankaları, ilave bir miktarı piyasaya süremezdi. Çünkü bankalar, kambiyo işlemiyle sınırlıydı. Yani altının banknotla değişiminin garantisiydiler. Savaşan devletlerin merkez bankalarını kambiyo işleminden azletmeye yönelmeleri, banknotların zorunlu tedavülü/dolaşımına yani Altın Esaslı Sistemini askıya almaya karar vermeleri, bunun içindi.

Böylece, I. Dünya Savaşı’nın başladığı, kapsamının genişlediği, savaş gücü gereksinimlerinin kapsamı ve askerî harcamaları genişlediğinde, iş olağan çerçevesinden çıktı. Bununla birlikte devletler, savaş harcamalarıyla eşdeğer çok yüksek miktarlarda, zorunlu yasal kâğıt para piyasaya sürmeye başladılar. Bunun hemen ardından uluslararası para sistemi bozuldu. Çünkü savaşan devletler, tüm imkânlarını bu savaşın emrine vermiş ve savaşın yakıtı olmuştu. I. Dünya Savaşı’na kadar, ilk banka Britanya’da kurulmuştu. Britanya’nın ardından Almanya, dayatılan ağır savaş tazminatlarını da ödeyebileceği, altın karşılığı olmayan kâğıt paraları piyasaya sürdü. 1920’lerin sonunda ise kâğıt paralara bankacılık kurumlarının güveni en alt seviyeye ulaştı.

Bununla beraber 1929 yılı genel durgunluğuyla piyasaların, hisse senetlerinin ve bankaların büyük çöküşünden 1944 yılına gelinceye kadar, altın paralar bir karşılık olarak kullanılırken, değerini veya değerinin büyük bölümünü koruyarak kaldı. 1968’de büyük devletlerdeki merkez bankaları, altın üzerine nakit işlemlerini ve ticari işlemlerden ayırmada anlaştıklarında ise altın, dünya para piyasalarında biri resmî diğeri serbest fiyat olmak üzere iki fiyat sistemine maruz kalmaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Nixon 1971 yılında para birimi olarak doların altınla ilişkisinin sona erdiğini ve artık doların altına dönüştürülemeyeceğini açıkladıktan sonra, bu tarihten itibaren Amerika altınla, onu para olmaktan çıkarmak, finansal niteliğini tamamen çekip aldıktan sonra arz ve talep yasasının hükmettiği metalardan herhangi bir metaya dönüştürmek için, acımasızca kapsamlı bir şekilde, savaştı. Böylece dolar, dünya para sistemi tahtı üzerinde, altının yerini alarak bağdaş kurup otursun, paranın temelinde, para ve metanın değerini belirlemede, devletlerarası ticarette ortak para birimi olsun!

ABD, Dünyanın Uluslararası Antlaşmalara Bağlı Kalmasını Ancak Tahakkümünün Devamı İçin İster!

Amerika Birleşik Devletleri’nin şekillendirdiği herhangi bir ekonomik antlaşmanın, ancak lehine elde edeceği menfaat kadar bir değeri vardır.  Aynı şekilde, kendi hazırladığı anlaşma olsa bile, maslahatlarını gerçekleştiremediğini gördüğünde, antlaşmayı bozar. Çünkü Bretton Woods anlaşmasını şekillendiren Amerika, daha sonra anlaşmayı bozdu, hatta Nixon anlaşmayı iptal etti. Devletlerarası ticari düzenlemenin arkasında olan ve küresel olarak ticari serbestliği yerleştiren, sonra bu düzenlemenin gereğini yapmayıp, ithal çelik madde üzerindeki gümrük vergilerini yükselten de Amerika’dır.

Muhakkak ki ABD, sadece Amerikan ekonomisi hesabına, dünya üzerindeki askerî ve siyasi hegemonyasını korumaya çalışmaktadır. Amerikan siyasetçilerini ABD’nin benimsediği kapitalist sistemde metodun esası olan sömürü şekillerinden herhangi biri ile diğer servetler üzerinde hegemonya kurarak dışarıdaki ekonomik problemlerine çözüm aramaya sevk eden şey de budur.

Amerika, II. Dünya Savaşı bitiminin hemen akabinde, Bretton Woods antlaşmasıyla, saf bir altınmış gibi kâğıt para birimini, altının her bir onsu için 35 dolar şeklinde altın fiyatı takdir ederek (doları) dayatmıştır. Bu fiyatlandırma dayatmasıyla da devletler hazinelerine altınla birlikte dolar koymaya başladılar. Bu yüzden sanki altınla doğrudan bağlantılıymış gibi fiyatların dolarla bağı doğrudan bir bağ hâline geldi ve bu, Bretton Woods antlaşması gereğince de dünyaya yayıldı. Yani dolar, ödemeleri ve ticari alışverişleri karşılama yönünden, küresel olarak, (konvertibl) para birimine dönüştü. Amerika’nın doları altın fiyatına göre, yani Bretton Woods antlaşmasının belirlediği gibi onsu 35 dolar olarak koruyamadığı için, Nixon’un altına konvertibl sistemi iptaline kadar da otuz yıla yakın esasi konvertibl para birimi olarak tek başına kaldı. 2000 yılına kadar dünya merkez bankalarının toplam döviz rezervinin yaklaşık %71’ni dolar oluşturuyordu.

Euronun 2002 yılından itibaren Avrupa Birliği içinde ve anlaşmalı olduğu belli ülkelerde ulusal para birimlerinin yerine geçerek, tedavüle girmesiyle, dolara rakip olması söz konusu oldu. Almanya ve Fransa’nın öncülük ettiği ekonomik açıdan güçlü küresel güçler, euronun küresel güçlü bir para birimi hâline gelmesine katkı sağlamıştır. Dünya merkez bankalarında %20 ila 23 aralığında Euro rezervi bulunmaktadır. Ancak euronun küresel ekonomide söz sahibi olmasının önünde duran en önemli faktörlerden biri, Amerika karşısında Avrupa’nın siyasi, askerî ve ekonomik zafiyetidir. Brexit’in de AB’ye güven sarsıntısı oluşturmasında büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle Avrupa Birliği, varlığını koruma derdine düşmüş durumdadır. Ayrıca birlikten ayrılmayı talep eden ırkçı ayrılıkçı hareketlerin yükselişi ve AB’nin gerçek anlamda siyasal birlik ve bütünlükten yoksun oluşu, birliğe olan güveni daha da baltalamaktadır. Tüm bu faktörler, euro para birimine ve ona olan güvene yansımaktadır.

Öte yandan Trump yönetiminin “Önce Amerika” sloganı ile diğer ülkelerin çıkarlarını önemsemeyen, Amerika’nın askerî koruması karşılığında Avrupa’dan geriye dönük ödeme yapmasını istemesi, Çin’le ticaret savaşının fitilini ateşleyen tehditleri, Kuzey Kore füzelerinden koruma karşılığında Japonya ve Güney Kore’den ödeme yapmalarını istemesi, petrol satın almak için doları kullanan herkesi kapsayan İran’a yaptırım kararı, dünyanın ABD dolarının küresel egemenliğini kırma yönelimini hızlandırdı.

2009’da Londra’da gerçekleşen G8 Zirvesi’nde dönemin Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in, ABD dolarına alternatif rezerv para birimi olarak yeni bir uluslar üstü para birimi oluşturulması çağrısı ve hâlen Rusya’nın dolar yerine milli para birimlerini kullanma ve dolar dışında başka para birimleriyle Rus petrollerini satın alma yönünde yaptığı çağrılar, Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye ve petrol üreticisi diğer ülkelerin, “Karşılıklı ticari işlemleri ve yatırımları milli para birimiyle gerçekleştirme” konusunda mutabık kalmaları, Çin’in Mart 2018’de Şanghay Vadeli İşlemler Borsası’nın, yabancı yatırımcıya, hâlen standart ve kıstas noktası olarak kabul edilen dolar cinsinden Brent ve WTI kontratlarına rakip olacak şekilde, yuan cinsinden açık vadeli petrol kontratını işleme açması gibi hususlar, 2008 yılında Amerika’da patlak veren finansal kriz ve birçok ülke ekonomisinin bu krizden zarar görmesi, etkilenmesi, sonra Trump’ın korumacılık politikaları, ticaret savaşı ve izlediği mâli ve ekonomik politikalar... İşte bütün bunlar, doların vesayetine karşı yükselen trendlere örnek teşkil etmektedir. Günümüzde doların dünya merkez bankalarının toplam döviz rezervindeki payı yaklaşık %62’ye gerilemiştir. Nitekim, “Elit para birimleri arasında anılmaya başlayan yuan; Amerikan doları, İngiliz sterlini, Japon yeni ve euro ile aynı sepete girmiştir. 1 Ekim 2016 tarihinde ise Çin yuanı, Özel Çekme Hakları (SPR) sepetinde faaliyet göstermeye başlamıştır.”[1]

Herhangi bir devletin kâğıt parasını, özellikle de günümüzde doları uluslararası para sisteminin temeli olmaktan uzaklaştırıp, sonra yeniden Altın Esaslı Sistem’e dönmedikçe, dolar ve ABD kaynaklı krizler sona ermeyecektir. Allah’ın şeriatı hakem kılınmadığı sürece dünya, mâli ve ekonomik sefalet içinde yaşamaya devam edecektir.

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكاً

“Kim Benim zikrimden yüz çevirirse mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim vardır.”[2]

Ancak dolara darbe vurmak ve onu tahtından kaldırmak, ABD’ye darbe vurmak ve onu uluslararası konumundan uzaklaştırmak anlamına gelir. Bu onun için korkunç bir ölüm sayılacağından bütün gücüyle savaşacaktır. Bunun için mevcut herhangi bir devlet doları kaldırıp, dünyayı altın esasına yeniden döndüremez.

Amerika’ya engel olması beklenen devletler, günümüzün büyük devletleri aynı şekilde kapitalist ideolojinin hakim olduğu devletlerdir. Bu devletler, taşıdıkları kapitalist ideoloji gereği, ölçüleri menfaat olup, meselelere yaklaşımları da doğru veya yanlış olmasına göre değil, orta yollu çözümdür. Bunun için de bu devletler Amerika’nın zorbalığı ve kibri karşısında isteyerek ya da korkudan onun ile orta yollu çözümü tercih ederek, yolun ortasında ya da çeyreğinde duracaktır. Doların bazı dayanaklarının direnci kırıldıysa bile -ki bu devletler bununla yetinmektedir- dolar aktif bir şekilde egemen olarak kalır. Özellikle de altın esası, bu devletler nezdinde bir ölüm kalım meselesi değildir.

Muhakkak ki dünyayı altın esasına yeniden döndürebilecek, dolara veya tüm kâğıt paralara darbe vurma yolunu sonuna kadar sürdürebilecek, dünyayı ABD ve onun arkasından gelenlerin banknotlarının tahakküm ettiği iktisadi kapitalizm bedbahtlığından kurtarabilecek ve de dünyanın her köşesine hayrı taşıyabilecek yalnızca Râşidî Hilâfet Devleti olan İslâmi Devlet’tir.

Zira İslâm Devleti öncelikli olarak; Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın Kitab’ı ve O’nun Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti’ndeki değişmez nasslarla, para esasının altın ve gümüş olduğu, İslâm üzerine kuruludur. Çünkü para bu sıfatıyla devletin uygulamak zorunda olduğu bir şer’î hükümdür.

Yine İslâm Devleti ikinci olarak; Müslümanlardan daha fazla dünyanın ihtiyaç duyduğu nimetlerle doludur. Zira diğer devletlerdekinin kat kat fazlası servetlere sahip olan zengin İslâm beldeleri vardır.

Aynı şekilde üçüncü olarak İslâm Devleti; mücahit bir ümmet olan, Allah için kınayanın kınamasından korkmayan, Allah’ın izni ve yardımı sayesinde bir aylık yürüyüşle korku salarak zafer elde eden, düşman ordularının Müslüman orduları karşısında itibar bakımından en düşüğü ve kararlılık bakımından en zayıfı olan, düşman kibrinin asla korkutamadığı, tarihin gerçeklerinin de buna şahit olduğu Müslümanların omuzlarında yükselecektir.

Bu devlet, dünyaya yaşamın mutluluğunu getiren devlettir! Yine o, Müslümanların Allah Subhanehû’nun emrine itaat edip, Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in rehberliğine tâbi olarak gayret sarfettiği devlettir. Aynı şekilde o, dünyanın tüm şekilleriyle sömürgecilik siyasetinin ve tüm uzantılarıyla dolar hakimiyetini ortadan kaldıracak tüm yönleri ile özelde tüm Müslümanları genelde ise insanlığı sefaletten kurtarması için dört gözle beklenen devlettir.

وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Allah, (onlara zafer konusunda) bir vaatte bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[3]



[1] [30.9.2016 https://www.imf.org]

[2] Taha Suresi 124

[3] Rum Suresi 6


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz