Uluslararası para
sistemi, 19. yüzyılın başından beri, Altın Esaslı Sistem, Altına
Konvertibl/Dönüştürülebilir Para Sistemi ve Doların Altın karşılığı olmadan tek
başına hüküm sürdüğü, yalnızca Dolar Sistemi olmak üzere, üç evreden geçmiştir.
19. yüzyılın ilk
başlarında başlayıp, I. Dünya Savaşı’nın öncesine kadar sürmüş olan Altın
Esaslı Sistem, Uluslararası Para Sistemi’nin ilk tarihsel evresiydi. Dönem
boyunca dünya, ekonomik krizlerden ve mali kargaşadan uzaktı. Bu dönem boyunca,
uluslararası para tahtında bağdaş kuran altındı.
Uluslararası Para
Sistemi’nin tarihî yolculuğundaki ikinci evreye gelince; Bretton Woods
Antlaşmasının uygulanmasından başlamış, Nixon’ın Amerikan ekonomisini çöküşten
kurtarmaya çalıştığı 1971 tarihine kadar sürmüştür.
Altın Esaslı Sistemin Özellikleri
Dikkatli bir
incelemeyle, altın esaslı sistemin aşağıdaki özelliklere sahip olduğu ortaya
çıkar:
1- Fiyatlarda
istikrarı sağlamadaki doğal gücü. Böylece 1910 yılı altın fiyat endeksi, 1890
yılı ile aynı seviyede olmuştur.
2- İç ve dış bağlamda
para biriminin kıymetinin aynı seviyede gerçekleşmesi
3- Resmî altın fiyatı
ile (altının) ticari fiyatı arasında herhangi bir dengesizliği engellemesiyle,
mâli sistem dengesi ve istikrarı
4- Altın çıkışı ve
girişi serbestisi döviz kuru istikrarını temin ettiği için, kayıtsız şartsız
(devlet veya fert) herkesin altın ihraç ve ithal edebilmesi
5- Herkes için
değişim (takas) serbestisi. Yani, merkez bankasından yasal, resmî fiyata
dayanarak, kâğıt para türlerinin altınla değişimi. Bu uygulama sayesinde merkez
bankası büyük miktarlarda banknotu tedavüle çıkaramaz/piyasaya süremez. Değişim
serbestliğiyle, kâğıt paralarla resmî altın miktarı arasındaki bu kanuni
ilişki, para biriminin değerinin garantisi olduğu dikkatleri çeker.
6- Kur fiyatını belirlemedeki
gücü. Daha doğrusu, dar limitler içinde kur dalgalanmasını sınırlandırması. Bu
altın esaslı sistemin en önemli özelliğidir. Çünkü, döviz kurunun şiddetli bir
şekilde dalgalanması, dış ticarette ve uluslararası mâli koşullardaki önemli
dalgalanmalar, aynı derecededir.
Bununla birlikte,
döviz kurunu sabit tutmak ekonomik hayatta önemli bir iştir. İktisatçıların birinci
derecede hissettiği gerçek budur. Bu nedenle, Uluslararası Para Fonu (IMF)
altın esaslı sistem iptal edildikten sonra bile, döviz kurunu sabitlemenin
önemini idrak etti ve bunun için üye devletlere sabit döviz kurunu korumayı
zorunlu tuttu. Dalgalanmasına da her iki yönelimde (düşmesi ve yükselmesi) %1
oranıyla dar sınırlar içinde izin verdi. İki sistem arasındaki fark (Bretton
Woods ve Altın Esaslı Sistem), ancak altın esaslı sistemde otomatik olarak
gerçekleşen kur sabitleme uygulamasından kaynaklanır. Çünkü zikredilen sistem
(Altın Esaslı Sistem) dengesizlik baş gösterdiğinde, otomatik olarak devreye
giren kur fiyatında önemli dalgalanmalar olmadan çözen mekanizmalar içerir.
Altın Esaslı Sistemin Dinamizmi ve Başarısı
Uluslararası Para
Sistemi, altınla yürürlükte olsa da belirli bir kimlikle tanınmıyordu. Tarafını
tutan belirli bir vatanı da yoktu. Bu nedenle, tarafsızlık ve kayırmama üzere
ayakta duruyordu. Mâli problemler olmamakla birlikte, iktisadi krizlere de yer
yoktu. Herkes, kanuni banknotlarının tedavüldeki kanuni banknotlarını
karşılayacak şekilde, ekonomisini güçlendirecek sermayeyi elinde bulundurmak
için, bu değerli madenden mümkün olduğunca artırmaya gayret ediyordu.
Krizler ve şiddetli
sarsıntılardan uzak bir şekilde, zinde bir ekonomiyle, Altın Esaslı Sistem
hakim ve yürürlükte kalmıştır. İçeride ve dışarıda herhangi bir ekonomik krizin
meydana geldiği de zikredilmemiştir.
Altın Esaslı Sistem’in
uygulanması ile iki ülke arasında endüstriyel ve zirai üretim farkı olsa bile,
devletler birbirleriyle dış mâli politikada, bir devletin bir başka devlete
tahakkümü olmadan, ilişkilerde eşitlik sağlanır. Çünkü sonuçta dönüş, tarafsızlık
yönüyle bağlantılı olan ilişkilerdeki hakemliğine başvurulan, siyasi bir
müdahale olmadan otomatik düzeltme ve denge mekanizmasını elinde bulunduran,
altınadır.
Altın esasına
dayanan dahili işlemlere gelince; yerel merkez bankasının çıkardığı temsili
banknotlar, zati olarak güvenilirliğini temsil ettiği altından aldığından,
başka ülkelerle ticaret yapanlar nezdinde, nakitin kendisine güven olduğu için,
döviz kuru dalgalanmaları korkusundan otomatikman güveni var eder.
Altın Esaslı Sistemin Bozulması Merkez Bankalarının
Karşılıksız Banknot Basımına Yönelmesiyle Olmuştur
Altın Esaslı Sistem,
savaşan devletlerin askıya almak zorunda kaldığı, I. Dünya Savaşı öncesine
kadar kalmıştır. Çünkü savaşın hacmi ve kapsamı nedeniyle, savaşan devletlerden
herhangi birinin güç ve imkânlarını aşan kaynaklar, (yaşamını idame
ettirebileceği) geleneksel/kendine has kaynakların bile, ancak önemsiz bir
kısmını karşılamaya yettiği, büyük paralar tüketmişlerdi. Piyasaya ilave para
sürmek için merkez bankalarına sığınmak kaçınılmaz hâle geldi. Ancak Altın esasının
denetimindeki merkez bankaları, ilave bir miktarı piyasaya süremezdi. Çünkü
bankalar, kambiyo işlemiyle sınırlıydı. Yani altının banknotla değişiminin
garantisiydiler. Savaşan devletlerin merkez bankalarını kambiyo işleminden
azletmeye yönelmeleri, banknotların zorunlu tedavülü/dolaşımına yani Altın
Esaslı Sistemini askıya almaya karar vermeleri, bunun içindi.
Böylece, I. Dünya
Savaşı’nın başladığı, kapsamının genişlediği, savaş gücü gereksinimlerinin
kapsamı ve askerî harcamaları genişlediğinde, iş olağan çerçevesinden çıktı.
Bununla birlikte devletler, savaş harcamalarıyla eşdeğer çok yüksek
miktarlarda, zorunlu yasal kâğıt para piyasaya sürmeye başladılar. Bunun hemen
ardından uluslararası para sistemi bozuldu. Çünkü savaşan devletler, tüm imkânlarını
bu savaşın emrine vermiş ve savaşın yakıtı olmuştu. I. Dünya Savaşı’na kadar,
ilk banka Britanya’da kurulmuştu. Britanya’nın ardından Almanya, dayatılan ağır
savaş tazminatlarını da ödeyebileceği, altın karşılığı olmayan kâğıt paraları
piyasaya sürdü. 1920’lerin sonunda ise kâğıt paralara bankacılık kurumlarının
güveni en alt seviyeye ulaştı.
Bununla beraber
1929 yılı genel durgunluğuyla piyasaların, hisse senetlerinin ve bankaların
büyük çöküşünden 1944 yılına gelinceye kadar, altın paralar bir karşılık olarak
kullanılırken, değerini veya değerinin büyük bölümünü koruyarak kaldı. 1968’de
büyük devletlerdeki merkez bankaları, altın üzerine nakit işlemlerini ve ticari
işlemlerden ayırmada anlaştıklarında ise altın, dünya para piyasalarında biri
resmî diğeri serbest fiyat olmak üzere iki fiyat sistemine maruz kalmaya
başladı. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Nixon 1971 yılında para birimi
olarak doların altınla ilişkisinin sona erdiğini ve artık doların altına
dönüştürülemeyeceğini açıkladıktan sonra, bu tarihten itibaren Amerika altınla,
onu para olmaktan çıkarmak, finansal niteliğini tamamen çekip aldıktan sonra
arz ve talep yasasının hükmettiği metalardan herhangi bir metaya dönüştürmek
için, acımasızca kapsamlı bir şekilde, savaştı. Böylece dolar, dünya para
sistemi tahtı üzerinde, altının yerini alarak bağdaş kurup otursun, paranın
temelinde, para ve metanın değerini belirlemede, devletlerarası ticarette ortak
para birimi olsun!
ABD, Dünyanın Uluslararası
Antlaşmalara Bağlı Kalmasını Ancak Tahakkümünün Devamı İçin İster!
Amerika Birleşik
Devletleri’nin şekillendirdiği herhangi bir ekonomik antlaşmanın, ancak lehine
elde edeceği menfaat kadar bir değeri vardır.
Aynı şekilde, kendi hazırladığı anlaşma olsa bile, maslahatlarını
gerçekleştiremediğini gördüğünde, antlaşmayı bozar. Çünkü Bretton Woods
anlaşmasını şekillendiren Amerika, daha sonra anlaşmayı bozdu, hatta Nixon
anlaşmayı iptal etti. Devletlerarası ticari düzenlemenin arkasında olan ve
küresel olarak ticari serbestliği yerleştiren, sonra bu düzenlemenin gereğini
yapmayıp, ithal çelik madde üzerindeki gümrük vergilerini yükselten de
Amerika’dır.
Muhakkak ki ABD,
sadece Amerikan ekonomisi hesabına, dünya üzerindeki askerî ve siyasi
hegemonyasını korumaya çalışmaktadır. Amerikan siyasetçilerini ABD’nin
benimsediği kapitalist sistemde metodun esası olan sömürü şekillerinden
herhangi biri ile diğer servetler üzerinde hegemonya kurarak dışarıdaki
ekonomik problemlerine çözüm aramaya sevk eden şey de budur.
Amerika, II. Dünya
Savaşı bitiminin hemen akabinde, Bretton Woods antlaşmasıyla, saf bir altınmış
gibi kâğıt para birimini, altının her bir onsu için 35 dolar şeklinde altın
fiyatı takdir ederek (doları) dayatmıştır. Bu fiyatlandırma dayatmasıyla da
devletler hazinelerine altınla birlikte dolar koymaya başladılar. Bu yüzden
sanki altınla doğrudan bağlantılıymış gibi fiyatların dolarla bağı doğrudan bir
bağ hâline geldi ve bu, Bretton Woods antlaşması gereğince de dünyaya yayıldı.
Yani dolar, ödemeleri ve ticari alışverişleri karşılama yönünden, küresel
olarak, (konvertibl) para birimine dönüştü. Amerika’nın doları altın fiyatına
göre, yani Bretton Woods antlaşmasının belirlediği gibi onsu 35 dolar olarak
koruyamadığı için, Nixon’un altına konvertibl sistemi iptaline kadar da otuz
yıla yakın esasi konvertibl para birimi olarak tek başına kaldı. 2000 yılına
kadar dünya merkez bankalarının toplam döviz rezervinin yaklaşık %71’ni dolar
oluşturuyordu.
Euronun
2002
yılından itibaren Avrupa Birliği içinde ve anlaşmalı olduğu belli ülkelerde
ulusal para birimlerinin yerine geçerek, tedavüle girmesiyle, dolara rakip
olması söz konusu oldu. Almanya ve Fransa’nın öncülük ettiği ekonomik açıdan
güçlü küresel güçler, euronun küresel güçlü bir para birimi hâline gelmesine
katkı sağlamıştır. Dünya merkez bankalarında %20 ila 23 aralığında Euro rezervi
bulunmaktadır. Ancak euronun küresel ekonomide söz sahibi olmasının önünde
duran en önemli faktörlerden biri, Amerika karşısında Avrupa’nın siyasi, askerî
ve ekonomik zafiyetidir. Brexit’in de AB’ye güven sarsıntısı oluşturmasında
büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle Avrupa Birliği, varlığını koruma derdine
düşmüş durumdadır. Ayrıca birlikten ayrılmayı talep eden ırkçı ayrılıkçı
hareketlerin yükselişi ve AB’nin gerçek anlamda siyasal birlik ve bütünlükten
yoksun oluşu, birliğe olan güveni daha da baltalamaktadır. Tüm bu faktörler, euro
para birimine ve ona olan güvene yansımaktadır.
Öte yandan Trump
yönetiminin “Önce Amerika” sloganı ile diğer ülkelerin çıkarlarını
önemsemeyen, Amerika’nın askerî koruması karşılığında Avrupa’dan geriye dönük
ödeme yapmasını istemesi, Çin’le ticaret savaşının fitilini ateşleyen
tehditleri, Kuzey Kore füzelerinden koruma karşılığında Japonya ve Güney
Kore’den ödeme yapmalarını istemesi, petrol satın almak için doları kullanan
herkesi kapsayan İran’a yaptırım kararı, dünyanın ABD dolarının küresel
egemenliğini kırma yönelimini hızlandırdı.
2009’da Londra’da
gerçekleşen G8 Zirvesi’nde dönemin Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in, ABD
dolarına alternatif rezerv para birimi olarak yeni bir uluslar üstü para birimi
oluşturulması çağrısı ve hâlen Rusya’nın dolar yerine milli para birimlerini
kullanma ve dolar dışında başka para birimleriyle Rus petrollerini satın alma
yönünde yaptığı çağrılar, Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye ve petrol üreticisi
diğer ülkelerin, “Karşılıklı ticari işlemleri ve yatırımları milli para
birimiyle gerçekleştirme” konusunda mutabık kalmaları, Çin’in Mart 2018’de
Şanghay Vadeli İşlemler Borsası’nın, yabancı yatırımcıya, hâlen standart ve
kıstas noktası olarak kabul edilen dolar cinsinden Brent ve WTI kontratlarına
rakip olacak şekilde, yuan cinsinden açık vadeli petrol kontratını işleme
açması gibi hususlar, 2008 yılında Amerika’da patlak veren finansal kriz ve
birçok ülke ekonomisinin bu krizden zarar görmesi, etkilenmesi, sonra Trump’ın
korumacılık politikaları, ticaret savaşı ve izlediği mâli ve ekonomik
politikalar... İşte bütün bunlar, doların vesayetine karşı yükselen trendlere
örnek teşkil etmektedir. Günümüzde doların dünya merkez bankalarının toplam
döviz rezervindeki payı yaklaşık %62’ye gerilemiştir. Nitekim, “Elit para
birimleri arasında anılmaya başlayan yuan; Amerikan doları, İngiliz sterlini,
Japon yeni ve euro ile aynı sepete girmiştir. 1 Ekim 2016 tarihinde ise Çin
yuanı, Özel Çekme Hakları (SPR) sepetinde faaliyet göstermeye başlamıştır.”[1]
Herhangi bir
devletin kâğıt parasını, özellikle de günümüzde doları uluslararası para
sisteminin temeli olmaktan uzaklaştırıp, sonra yeniden Altın Esaslı Sistem’e
dönmedikçe, dolar ve ABD kaynaklı krizler sona ermeyecektir. Allah’ın şeriatı
hakem kılınmadığı sürece dünya, mâli ve ekonomik sefalet içinde yaşamaya devam
edecektir.
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكاً
“Kim Benim
zikrimden yüz çevirirse mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim vardır.”[2]
Ancak dolara darbe
vurmak ve onu tahtından kaldırmak, ABD’ye darbe vurmak ve onu uluslararası
konumundan uzaklaştırmak anlamına gelir. Bu onun için korkunç bir ölüm
sayılacağından bütün gücüyle savaşacaktır. Bunun için mevcut herhangi bir
devlet doları kaldırıp, dünyayı altın esasına yeniden döndüremez.
Amerika’ya engel
olması beklenen devletler, günümüzün büyük devletleri aynı şekilde kapitalist
ideolojinin hakim olduğu devletlerdir. Bu devletler, taşıdıkları kapitalist ideoloji
gereği, ölçüleri menfaat olup, meselelere yaklaşımları da doğru veya yanlış
olmasına göre değil, orta yollu çözümdür. Bunun için de bu devletler
Amerika’nın zorbalığı ve kibri karşısında isteyerek ya da korkudan onun ile orta
yollu çözümü tercih ederek, yolun ortasında ya da çeyreğinde duracaktır.
Doların bazı dayanaklarının direnci kırıldıysa bile -ki bu devletler bununla
yetinmektedir- dolar aktif bir şekilde egemen olarak kalır. Özellikle de altın
esası, bu devletler nezdinde bir ölüm kalım meselesi değildir.
Muhakkak ki dünyayı
altın esasına yeniden döndürebilecek, dolara veya tüm kâğıt paralara darbe
vurma yolunu sonuna kadar sürdürebilecek, dünyayı ABD ve onun arkasından
gelenlerin banknotlarının tahakküm ettiği iktisadi kapitalizm bedbahtlığından
kurtarabilecek ve de dünyanın her köşesine hayrı taşıyabilecek yalnızca Râşidî
Hilâfet Devleti olan İslâmi Devlet’tir.
Zira İslâm Devleti
öncelikli olarak;
Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın Kitab’ı ve O’nun Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti’ndeki
değişmez nasslarla, para esasının altın ve gümüş olduğu, İslâm üzerine
kuruludur. Çünkü para bu sıfatıyla devletin uygulamak zorunda olduğu bir şer’î
hükümdür.
Yine İslâm Devleti ikinci
olarak;
Müslümanlardan daha fazla dünyanın ihtiyaç duyduğu nimetlerle doludur. Zira
diğer devletlerdekinin kat kat fazlası servetlere sahip olan zengin İslâm beldeleri
vardır.
Aynı şekilde üçüncü
olarak İslâm Devleti;
mücahit bir ümmet olan, Allah için kınayanın kınamasından korkmayan, Allah’ın izni
ve yardımı sayesinde bir aylık yürüyüşle korku salarak zafer elde eden, düşman
ordularının Müslüman orduları karşısında itibar bakımından en düşüğü ve
kararlılık bakımından en zayıfı olan, düşman kibrinin asla korkutamadığı,
tarihin gerçeklerinin de buna şahit olduğu Müslümanların omuzlarında
yükselecektir.
Bu devlet, dünyaya
yaşamın mutluluğunu getiren devlettir! Yine o, Müslümanların Allah Subhanehû’nun
emrine itaat edip, Rasulü SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in rehberliğine tâbi olarak gayret sarfettiği devlettir.
Aynı şekilde o, dünyanın tüm şekilleriyle sömürgecilik siyasetinin ve tüm
uzantılarıyla dolar hakimiyetini ortadan kaldıracak tüm yönleri ile özelde tüm
Müslümanları genelde ise insanlığı sefaletten kurtarması için dört gözle beklenen
devlettir.
وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ
أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
“Allah, (onlara
zafer konusunda) bir vaatte bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat
insanların çoğu bilmezler.”[3]


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış