Kuşkusuz, özellikle
ekonomi, siyaset ve çevre alanlarında bazı güçlü mega eğilimler yer almaktadır.
Küresel olarak ekonomik ve parasal krizler çok sık gözlemlenirken jeopolitik
gerilimler de her yerde artmaktadır. Bu yüzden, dünyanın hemen hemen her yerinde
küresel uyanmalar da gerçekleşmektedir. 1990’ların başında sosyalizm çöktükten
sonra kapitalist hegemonyanın “tek” süper gücü ve bayraktarı olan ABD’nin,
doğası gereği kusurlu ve krizlere eğilimli olan kapitalizmin kalesini
tutamadığı görülmektedir. Bu makale, bu fenomenin arkasında önemli ölçüde “fiat
money” itibarî para yani karşılıksız kâğıt para ve borç tabanlı para sisteminin
olduğunu savunuyor.
Ribâ, İslâm’da
şiddetle kınanmış ve yasaklanmış olan bir şeydir. Kur’an-ı Kerim’in, müminleri
Allah ve Rasulü ile savaşla tehdit ettiği tek konudur.[1] Ribâ meselesi, Orta
Doğu’daki hükûmetlerin çöküşüne ve ABD, Avrupa ve Japonya gibi büyük gelişmiş
ülkelerin ekonomilerini, -örneğin; borç krizi, kalıcı (ekonomik, iktisadi)
durgunluk, işsizlik, evsizlik vb. gibi- ciddi sosyo-ekonomik sorunlarla karşı
karşıya bırakmıştır. Çoğu ülkede kalıcı enflasyon vardır ve mesela konut satın
almak gittikçe imkânsızlaşmaktadır. Özellikle her ekonomik krizden sonra
zenginlik ve gelir dağılımındaki eşitsizlik daha da artıyor, fakirler daha da
fakirleşirken zenginler daha da zenginleşiyor. Şu an dünyanın en zengin 8
kişisi, en fakir 3,6 milyar insanın toplam servetinden fazla bir servete sahip.[2]
Avrupa’daki borç krizi, tek para birimi olarak euroyu da tehdit etmektedir ve
hatta Avrupa Birliği’ni parçalayabilecek boyutlara ulaşmıştır.
Yukarıdakilerin
hepsine katkıda bulunan en önemli faktör, “fiat money” (itibarî ve karşılıksız
para) ve bileşik faize dayanan küresel para sistemimizin yapısıdır. Bununla
ilgili geçerli para sisteminin üç ana özelliği vardır.
1- Kâğıt para ve
kaydî paranın da dâhil olduğu “Fiat money veya itibarî para”
2- Bankalara,
ellerindeki mevduattan çok daha fazla miktarda kredi vermelerine müsaade eden
kısmi rezerv bankacılığı (KRB)
3- Faiz
Bu üç özellik
sayesinde günümüzün ticari bankaları, dolaşımda olan paranın %90’ını hiç yoktan
oluşturmakta ve başkalarına faiz karşılığında borç vermektedir. Bu çerçevede
faaliyet gösteren İslâmi bankalar da parayı aynı şekilde oluşturmaktadırlar.
Bileşik faiz, matematiksel olarak bir üstel fonksiyondur ve para ve borcun reel
sektörün büyümesinden kat kat daha fazla artmasına neden olur. Bu üç özellik
birlikte başka bir önemli özelliği beraberinde getirmektedir ki bu da toplam
borçtur. Yani borç artı faiz giderlerinin geri ödenmesi mümkün değildir. Çünkü
ödenmesi gereken faiz, para olarak piyasada yok. Başka bir deyişle, borç
temerrütleri aslında sistemin kendisinden kaynaklanmaktadır. Kapitalizmin temel
sorunlarından birisi burada yatmaktadır.
Şekil 1: Para ve Borç Üstel Büyüyor ve Reel Ekonominin
Büyümesini Aşıyor
Para ve borç reel
ekonomiyi aştığında fark; enflasyon, borsa ve emlak balonları gibi ve zengin
ile fakir arasında açılan bir boşluk şeklinde ortaya çıkar. Bu süreçte
bireyler, işletmeler ve hükûmetler giderek borçlanmış hâle gelirler (bkz. aş.
Tablo 1, 2014 verileri). Malezya’nın toplam borcunun GSYİH’ya oranı %222’dir,
Türkiye’nin ise %104’tür. Ortalama borç düzeyi, ekonominin borcu
karşılayabildiği bir eşik düzeyine ulaştığında “çöküş” başlar. Mülk hacizleri
çığ gibi gelir ve böylece paranın yok edilmesi de başlamış olur. Bu da ekonomik
durgunluk (resesyon), işsizlik ve benzeri şeyleri beraberinde getirir. Her
krizden sonra zenginlerin daha da zenginleşmesinin nedeni işte budur. Sürekli
(nakit) para sıkıntısı, işletmelerin her zaman rekabetçi bir hâlde olmasına
neden olurken öte yandan insanların yaşam standardının korunabilmesi için reel
ekonominin sonsuz büyümeye ihtiyacı vardır.
Tablo 1: Bazı Dünya Ülkelerinde GSYİH’nın Yüzdesi
Olarak Toplam Borç Verileri (2014)
Kaynak: Haver Analytics; ulusal
kaynaklar; World Economic Outlook, IMF; BIS; McKinsey Global Institute
analizleri
Japonya gibi
-çalışkan ve zeki insanlara sahip olan- bir ülkenin ekonomisinin yirmi yıldan
beri gerilemesinin nedeni budur. Reel ekonomide, bu tür insanların borcu yerine
ellerinde birikim olurdu ve fazlasını başkalarına borç verme imkânına sahip
olurlardı. Ancak, bu borç tabanlı fiat money sisteminde Japonya, borç/GSYİH
oranına göre; %234’ü devlet borcu olmak üzere %400 toplam borç ile aşırı
derecede borç batağına saplanmış bir ülke hâline gelmiştir. Aslında devlet
borcu da halkın borcudur. Sonuçta bu da halkın birikmiş servetlerini hükûmete
veya alacaklılara aktararak halka ait milli tasarrufları yok edebilir.
Nihayetinde devlet borcunun yine halktan elde edilen gelir ve toplanan
vergilerle ödenmesi gerekecektir. Örneğin, Yunanistan’ın durumunda halka
uygulanan acımasız kemer sıkma önlemlerinin nedeni budur. Borç krizi, Avrupa
Para Birliği’nin varlığını bile tehdit etmektedir. Bankalar “iyi” dönemlerde
faiz tahsil ederken “kötü” yani temerrüte düşülen dönemlerde, teminat
şeklindeki gerçek varlıkları toplar.
Bu
nedenle, fiat money ile birlikte bileşik faiz, kapitalizmin kendi yıkımının
tohumunu oluşturmaktadır. Bu sistem, halkın içinden küçük bir azınlığı
güçlendirirken halkın çoğu için ekonomik mahrumiyet, enflasyon, sosyal
eşitsizlik, yüksek suç oranı, ahlaki değerlerin erozyonu, azalan nüfus,
başkaları için sevgi ve merhamet duygularının aşınması gibi apaçık bir felakete
neden olmaktadır.
Dolayısıyla böyle
bir para sistemi ile mekâsidü’ş-şerîanın (şeriatın maksatlarının) serveti
koruması gerçekleştirilemez. Bu aynı zamanda, diğer maksatlara ulaşılmasını
tehlikeye atmaktadır. Gerçekten de 19. yy. ortasından Müslümanların ve
Malezya’daki yerli halkın önceki dönemlerde var olan üstün ekonomik gücünün
kaybedilmesi, sömürgecilerin fiat money ve ribâ tabanlı bankacılık sistemini
başlatmasıyla olmuştur. Daha sonra Müslümanlar 100 yıldan uzun bir dönem
boyunca mâli olarak dışlandılar. Şimdiyse siyasi egemenliklerini de kaybetme
tehlikesiyle karşı karşıyalar. 1997 Doğu Asya krizi sırasında, spekülatif döviz
saldırıları ve arbitraj işlemleri aracılığıyla Malezya ekonomisi büyük bir
soyguna uğradı. Sadece döviz manipülasyonu yoluyla Malezya ekonomisinden
milyarlarca dolar değerinde ringgit (Malezya para birimi) ve varlık yağmalandı.
Aslında tarihsel
olarak İslâm dünyası da ribâya bulaşıp daha sonrasında fiat money sistemini
benimsedikten sonra egemenliğini yitirmiştir. Uluslararası fiat money ve rezerv
sistemi aracılığıyla Müslüman ülkelerden çok büyük miktarda kaynak, özellikle
petrol yağmalanmıştır.
“1875 yılında,
Osmanlı Hilâfet Devleti’nin nominal kamu borcu 200 milyon sterlin iken yıllık
faiz ve anapara ödemesi 12 milyon sterlin ile milli gelirinin yarısını
aşmıştı.”[3]
Fiat para
sisteminin yukarıda belirtilen tüm sorunları, Prof. İmran Khan Nyazee’nin
kitabında şu söylediklerine atfedilebilir:
“Gerçek şu ki İslâm
hukukunun harfiyen benimsenmesi hâlinde kâğıt para [fiat money] ile yapılan
tüm işlemler geçersiz hâle gelecektir.”[4]
Yukarıda tartışılan
tüm sorunların çözümü, daha önce bahsedilen modern para sisteminin üç ribevî
özelliğinin ele alınmasında yatmaktadır. Fiat para ile KRB, birlikte paranın
doğasını belirlerken, KRB ve faiz uygulaması, borç endüstrisinin özelliklerini
belirlemektedir. Dolayısıyla, sunduğumuz çözümler ne olursa olsun kullanılan
paranın niteliğini ve sözleşmelerin risk profilini ele almalıdır. Çözüm, -Şekil
2’de gösterildiği gibi- para ile reel sektörün birbirine paralel bir şekilde
büyümesini sağlamalıdır.
Bu bağlamda öne
çıkan sorular şunlardır: Fiat para hâlâ İslâmi sistemin bir parçası olabilir
mi? Yoksa paranın, altın dinar ve gümüş dirhem gibi aslî bir değeri olması mı
gerekiyor? İslâmi bankalar fiat money ve kısmî rezerv bankacılığı sistemi ile
çalışabilir mi? Hatta bankalara gerçekten ihtiyacımız var mı? Dijital para,
e-ticaret, e-cüzdan vb. gibi modern araçları kullanmaktan kaçınamayacağımıza
göre tüm bunlar İslâmi bir parasal çözüme nasıl dâhil edilebilir? Kripto para
birimleri günümüzde gittikçe popüler hâle geliyor, dolayısıyla İslâmi bir
sistem, Blockchain teknolojisine dayanan bu tür para birimlerini benimseyebilir
mi? Bu çözümler herhangi bir siyasi tehdit veya etki doğurabilir mi?
Şekil 2: Reel Ekonominin Büyümesini Aşan Parasal
Büyümeye Çözüm
Sonuç olarak, şu
anda içinde bulunduğumuz istikrarsız küresel sosyo-ekonomik-politik-çevresel
durumun fiat money ve bileşik faizli para sistemine dayandığı açıktır. Bu
nedenle, Albert Einstein’ın bir zamanlar, evrendeki en büyük kuvvetin bileşik
faiz olduğunu açıkça ifade etmiş olması şaşırtıcı değildir. Şu an insanlık
tarihinin bir dönüm noktasında bulunmaktayız ve kendimizi mutlak yıkımdan
kurtarmak istiyorsak bu insan yapımı “yıkıcı güç” ile cesurca ve acilen
yüzleşmek zorundayız. İnşaAllah İslâm dünyası böylece, sömürge döneminden kalan
ribevî para sistemini düzelterek Allah’ın nimetlerine ve de eski görkemine
tekrar kavuşabilecektir.
[1] Bakara Suresi 279
[2]
Oxfam, 2019
[3] Christopher Clay, Gold for the Sultan,
IB Tauris 2000
[4] Nyazee (2008), The
Concept of Ribâ and Islamic Banking, Advanced Legal Studies Institute, sayfa
129.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış