KRİZLERİN KAYNAĞI KAPİTALİZMDİR

Dr. Abdurrahim Şen

Krizden bahis açıldığında sadece ekonomik gidişatta beklentilerin karşılanmaması, hedeflerin tutturulamaması ve refah seviyesinin düşmesi gibi maddi hususlardan söz ediliyor. Buna göre örneğin yaşadığımız ülkede GSMH 50 bin dolar seviyesinde olsa herhangi bir krizden söz etmek mümkün görünmüyor. Kapitalist düşünce kalkınmayı sadece maddi ilerleme ile açıkladığından insani ve ruhi değerlerin kaybını kriz olarak görmüyor.

Maddi, manevi, ruhi, insani tüm krizlilerin kaynağı dinle hayatın ayrılmasıyla birlikte iyi ve kötünün göreli hâle getirilmesidir:

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ

“Eğer hak (hukuk ve düzen) onların keyfi arzularına uysaydı muhakkak ki gökler, yer ve bunlarda bulunanların düzeni bozulurdu.”[1]

Din ile hayatın ayrılması sonucunda insanın yaratıcısıyla olan bağı koparıldığında insan da hayat da kâinat da metalaştırıldı. İnsan ve içinde yaşadığı gezegenin kaynakları bir avuç sermaye sahibinin elinde rant objesi oldu. İnsanlığın en kıymetli, paha biçilmez madenleri, ham hâlleriyle üretilmesinde hiçbir beşerin emeği olmadığı hâlde sermaye sahiplerinin elinde tekelleştirildi.

KAPİTALİZM DÜNYAYI NE HÂLE GETİRDİ?

Gelir Dağılımı Eşitsizliği

İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın raporuna göre dünyanın en zengin %1'lik kesiminin serveti, geri kalan %99'luk kesimin servetinin toplamına eşit. Bu %1’lik kesimin içinde en zengin 26 kişinin servetinin, dünya nüfusunun yarısının yani 3,8 milyar insanın servetine denk.

“7 kardeş” olarak adlandırılan BP, Shell, Mobil, Chevron, Exxon, Gulf ve Texaco şirketleri, dünya petrolünün %70'ini kontrol etmektedir. Gerçekte petrolü üreten ülkeler çoğunlukla Müslümanların yaşadığı ülkeler olmasına rağmen Shell firması tek başına OPEC ülkelerinin (bu arada bu ülkelerin toplam nüfusu yaklaşık 650 milyondur) petrolden elde ettikleri gelirden daha fazlasını elde etmektedir.

Dünyanın en büyük ilk on şirketinin toplam sermayesi neredeyse 3 trilyon doları bulmaktadır. Bu listenin 4. sırasında yer alan ABD tandanslı ExxonMobil şirketinin piyasa değeri 407,2 milyar dolardır. Bu rakam 175 milyona yaklaşan nüfusu ile Pakistan’ın millî gelirine nerede ise denk bir rakamdır. Yine bu listenin 6. sırasında yer alan Çin tandanslı PetroChina şirketi 320,8 milyar dolarlık piyasa değeri ile tek başına, nüfusu 120 milyonun üzerinde olan Bangladeş’in millî gelirine neredeyse denktir. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür.

Kapitalizmin doğasında barındırdığı krizler patlak verdiğinde, finanse ettikleri politikacıların verdiği tepkilerin biçimine bakarak aslında bu ideolojinin kriz dediği şeyin de üç beş küresel şirketin batık vermesi olduğu anlaşılmaktadır. 2008 krizinde ABD Başkanı Bush batık finans ve kredi kuruluşlarının zararlarını karşılamak için 800 milyar dolarlık bir meblağı içeren destek paketini Amerikan senatosundan geçirmek istediğinde, karşılaştığı şiddetli muhalefete bu meblağın ödeneceğini söyleyen Bush, “Dünyanın gözleri önünde kapitalizmin yıkılışını izleyemeyeceklerini” söylüyordu. Evet onlar için kriz bir avuç kapitalistin yaşadığı krizdir.

Uygulandığı her ülkede gelir dağılımda uçurumlar meydana getiren kapitalist sistem “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul.” vermektedir. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.

Açlık Krizi

Vahşi kapitalizmin küresel bir kurumu olan Birleşmiş Milletler, 2018 yılında 830 milyondan fazla insanın yatağa aç girdiğini açıklarken bir başka kurumu olan Dünya Gıda Örgütü gıda israfının, dünya gıda üretiminin üçte birini oluşturduğunu açıklayabiliyor. Bu israfın sadece dörtte birinin önlenmesiyle bile her gece aç yatağa giren 830 milyon insanın gıda ihtiyacı karşılanabilmektedir.

Bunun yanında 830 milyon insan açlıkla boğuşurken bunun 2 katı ve çoğunlukla gelişmiş ülkelerde olmak üzere 1 milyar 600 milyon insanın aşırı kilo obeziteyle boğuştuğuna bakarak bugün yaşanan krizin gerçekte bir ideoloji krizi olduğu kolayca anlaşılacaktır.

Kozmetik sektörü hacminin yılda 200 milyar euro, evcil hayvan (kedi-köpek) mama sektörü hacminin 42 milyar euro, fakat uluslararası insani yardımların hacminin 25-30 milyar euro olduğuna bakarak bu ideolojinin insani yardım çabalarının gösterişten başka bir işe yaramadığı kolaylıkla görülecektir.

Forbes'ta yayınlanan “Küresel Lüks Ürünler Piyasası” araştırmasına göre 2014 yılında ultra zenginlerin lüks ürünlere yaptıkları harcamalar 1,1 trilyon doları buldu. Bu harcamalar içinde lüks araçlar 438 milyar dolar iken, giyim, takı, parfüm ve aksesuar harcamaları 288 milyar doları buluyordu. Süper zenginlerin sadece özel jet ve yatlar için harcadığı 33 milyar dolar dünyada açlık çeken insanların bir yıllık gıda ihtiyacı için gereken 30 milyar dolardan fazla. Yapılan hesaplamalara göre bir yılda lükse harcanan 1,1 trilyon dolar ise dünyadaki aşırı yoksulluğun giderilmesi için gereken yıllık 175 milyar doların 6 katına ulaşıyor. Başka bir deyişle, lüks tutkunlarının bir yıllık harcamaları dünyadaki yoksulları 6 yıl doyuracak miktarda.

İslâm ise tarihinde iptidai üretim koşullarında, tarım ve hayvancılık gibi birkaç sektörün var olduğu sade ekonomilerde dahi zekât verilecek fakirin bulunamadığı bir kalkınmışlık seviyesini temin etti. 1800’lü yıllarda Osmanlı İstanbul’unda fakir yoktu. Aynı dönemde Paris ve Londra’da yoksulluk oranı %40. Avrupa’nın bu iki başkentinde 55 bin dilenci varken İstanbul’da 300 küsur dilenci vardı.

Çevre Krizi

Üretim süreçlerinde girdi maliyetlerini düşürmek için doğayı da metalaştıran kapitalizm dünyada her yıl 11 milyon hektar ormanı yok etmektedir.

1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan “Ortak Geleceğimiz” başlıklı ünlü Bruntland Raporu’nda şunlar kaydedilmiş:

“Biz gelecek kuşaklardan çevre sermayesini ödünç alıyoruz, bunu geri ödemek gibi bir niyetimiz de imkânımız da yok. O kuşaklar müsrifliğimiz yüzünden bize lanet okuyabilirler ama alacaklarını bizden asla tahsil edemezler. Bizim böyle davranmamızın nedeni bu tutum yanımıza kâr kalacağı içindir. Gelecek kuşaklar oy vermez, üzerimizde siyasi ve mali güçleri yoktur. Kararlarımıza meydan okuyamazlar.” 

Şimdi gezegeni metalaştıran bir anlayış mı, yoksa gezegenin bizlere verilmiş bir emanet olduğu bilincini veren İslâm mı insanlığa yaşanabilir bir gelecek vadediyor? Bize göre gezegen Allah’ın mülküdür, insanoğlu da bu görkemli konakta Allah’ın konuğudur…

Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikin.” buyruğunu düstur edinmiş olan atalarımız çevreye “Yaş kesen baş keser!” anlayışıyla yaklaşmış, ona insan yaşamına verdiği kıymeti vermiştir.

Gıda Krizi

Evet, son iki yüzyılda insanlığın başına gelebilecek en büyük bela kapitalizm olmuştur. Dünya Bankası verilerine göre, dünyada hâli hazırdaki ekilebilir araziler ekilse ve dengeli dağıtımı yapılsa 30 milyar insana yetecek kadar gıda üretilebilecek bir potansiyel varken, bugün 1 milyara yakın insan açlık sınırının altında yaşama mahkûm edilmektedir. Yılda 6 milyon insan açlıktan ölmektedir.

Amerikan Eski Dışişleri Bakanlarından Kessinger’in meşhur bir sözü var: “Devletleri kontrol etmek istiyorsan petrolü, halkları kontrol etmek istiyorsan gıdayı kontrol etmelisin!” Bu emperyal hedefler doğrultusunda ekini (tohumu) ve nesli (kültürü) her şeyi ifsat eden bu ideoloji olmuştur:

وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِى ٱلْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ ٱلْحَرْثَ وَٱلنَّسْلَ

“Hâkimiyeti aldığında ise ülkede bozgunculuk çıkarıp ürünleri ve nesilleri yok etmeye çalışır.”[2]

GDO ile kapitalist devletler gıda üretimini tekelleştirerek dünya halklarını kontrol etmeyi amaçlıyor. Allah’ın insan, hayvan ve bitki gibi canlı türünde kodladığı genler (ilahi kodlar) metalaştırılarak beşerin mülkü hâline getiriliyor. Amerika’nın 2003 Irak saldırısının hemen ardından bu ülkedeki ilk icraatlarından birisi tohum yasası çıkartmak oldu. O vahşi işkenceleri ile bilinir hâle gelmiş Ebû Garip cezaevinin aslında bir tohum ambarı olduğunu biliyor muyuz? Tarihte tarımın ilk uygulamalarının yapıldığı bu bölgede/Mezopotamya’da binlerce tohum toplatıldı ve Norveç’te kıyamet deposuna taşındı. Dünyadaki tüm tohumlar bir araya getirilip burada depolanıyor. Sansasyonel terör saldırıları sonucu bir şekilde diğer tohum bankaları yok edildiğinde tohum tekelleri GDO’lu tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tekelden sunabilecekler.  Dünyadaki tüm GDO’lu mahsullerin %80’ninin bir Amerikan şirketi olan Monsanto’ya ait olduğu göz önünde bulundurulduğunda gıda piyasasına hâkim olma hedeflerini gerçekleştirmiş oldukları görülecektir.

Sağlık Krizi

Modern tıbbın harikalar yarattığı bir çağda tedavisi çok basit olan sıradan hastalıklardan dolayı 35.000’i çocuk olmak üzere her gün 50.000, yılda yaklaşık 20 milyon insan yaşamını yitirmektedir.

Su Krizi

Küresel Çevre Raporu’na göre, başta Afrika ve Asya kıtalarında yaşayanlar olmak üzere, dünyada 1,1 milyar insan güvenli içme suyundan mahrum. Su krizine maruz bırakılmaktadır.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), durum bu şekilde devam ederse dünya genelinde her 4 çocuktan birinin yani 600 milyon çocuğun ölüm ya da hastalık riski ile karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunuyor. Dünyada her gün 5 yaş altı 800'den fazla çocuk temiz su ve hijyene erişimi olmadığı için ishal vb. hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor.

Bununla birlikte zengin üst sınıfın lüks eğlencesi olan Golf oyun sahaları için tüketilen su, 4,7 milyar insanın günlük asgari su gereksinimine eşit olduğuna bakarak, krizin kaynak krizi değil, kapitalizm krizi olduğu söylenebilir. Zira kapitalizm yaşamını idame ettirebilmek için insanların ihtiyaç duyduğu suyu zengin sınıfın lüks eğlencesi için harcamaktadır. Dünyada mevcut golf sahalarının yıllık tükettiği su miktarı 9 milyar 25 milyon metreküp su, dünyadaki tüm tarım alanlarının sulanması için ihtiyaç duyulan miktardır.

Trajikomik bir durum da dünyayı bu şekilde hoyratça kuraklaştıran kapitalist devletlerin bir başka gezegende su arama çalışmalarına milyarlarca dolar harcamalarıdır. Örneğin Somali’de susuzluğun giderilmesi için sadece 1,3 milyar dolar yeterli iken kapitalist devletler Mars’ta su arama çalışmaları için 18,5 milyar dolar harcama yapmaktadır.

Şayet bu kaynaklar “Akmakta olan bir nehirde dahi abdest alsanız suyu israf etmeyin!” buyuran bir dinin değerler sistemi ile yönetilmiş olsaydı bugün kuraklıktan, çoraklıktan söz edilebilir miydi? Şimdi bu hayat veren anlayışla kaynakların dağıtımını esas alan bir devlet olsa insanlar kendilerine hayat veren bu devletin dini olan İslâm’a fevç fevç girmezler mi?

Aile Krizi

Kapitalizmin idealize ettiği şey bu dünya hayatında maddi refahtan en büyük payı almak. Bunun için kazanmak, mutlaka kazanmak, her halükârda kazanmak! Maddi kazanca ulaşmak için insani ve manevi değerlerden arındırılan insan her şeyi hatta hemcinsini bile metalaştırdı ve satın alınabilir hâle getirdi. Uyuşturucu, kadın, çocuk, su hava, insan vücudunu oluşturan tüm organlar, medya, politikacı vs… 

2018 yılına ait bir raporda Amerika ve Avrupa ülkelerinde evlilik dışı doğum oranlarının %50’nin üzerine çıktığı belirtiliyor. Gayri meşru ilişkiden olan çocuklar dünyaya gelmeden kürtaj yapılarak katlediliyor, yaşama şansı bulanlar ise bakım evlerine veya sokağa bırakılıyor.

Görünmeyen Soykırım: Kürtaj

Gayri meşru ilişki kürtaj vakalarını tetikliyor. Amerika’da sadece bir yılda bir milyon kürtaj vakası meydana geliyor. 1973’ten bu yana dünyanın maddi anlamda en kalkınmış ülkesinde dünyanın en büyük fakat gizli soykırımı gerçekleşmiştir. Tam 65 milyon kürtaj vakası (cenin katliamı) meydana gelmiştir. Tabii ki bu rakamlara gayri resmi kürtaj vakalarının dahil olmadığının altını çizmeliyiz. 2005 yılından bugüne Çin, Hindistan ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinde 160 milyon kürtaj vakası meydana gelmiş. Sadece 2018 yılında dünya genelinde meydana gelen cenin cinayeti 41 milyon! Akıllara zarar bu barbar cenin cinayetleri hep kapitalizmin maddi kıymeti esas alan fasit düşüncesinden dolayıdır. Bu uygarlık sınırsız haz ve zevkin tutkunu hâline getirdiği insanları, evlatlarını katledecek barbarlara dönüştürmüştür.

Ukrayna’da 150 euro karşılığında satın alınan ceninler, uluslararası piyasalarda 7.500 euroya alıcı buluyor. Örneğin Rusya’da cenin kullanılarak yaşlılığı geciktirmek için yapılan estetik ameliyatlar için 150.000 euro isteniyor.

Ahlak Krizi

Bir başka iç karartıcı manzara cinsel taciz ve tecavüz olayları ile ilgidir. 2015 verilerine göre dünyada en çok tecavüz vakalarının yaşandığı ilk on ülke sırasıyla şu şekildedir: Amerika, Hindistan, Güney Afrika, Meksika, Kanada, Almanya, İsviçre, Rusya, Tayland, Belçika. Sadece İngiltere’de bir yılda (2014) 500 bin cinsel suç ve 24 bin fiilî tecavüz vakası gerçekleşmiş. Fransa’da sadece başkent Paris’te toplu taşıma araçlarını kullanan kadınların %100’ü sözlü ya da fiilî tacize maruz kalmış. 

2015 yılının haziran ayında çıkarılan bir kanun ile ABD’nin tüm eyaletlerinde eşcinsel evlilik yasallaştırıldı. Böylece bugün 12’si Avrupa ülkesi olmak üzere dünya üzerinde 17 ülkenin tamamında eşcinsel evlilik serbest hâle getirildi.

Güvenlik Krizi

Dünya Sağlık Örgütü, BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin hazırladığı Şiddeti Önleme Küresel Raporu’na göre sadece bir yılda (2012) 475 bin kişi cinayete kurban gitti ve cinayet dünya genelinde 15-44 yaş arası erkeklerde üçüncü ölüm nedeni oldu. Her gün 500 gencin öldürüldüğü, her dört çocuktan birinin fiziksel tacize, her üç kadından birinin ise cinsel istismar ve şiddete maruz kaldığına bakarak kapitalist değerlerin bir güvenlik krizine yol açtığını söylememek elde değil. Sömürgeci devletlerin servetleri yağmalamak için çıkarttıkları savaşlarda ölenler bu rakamlara dahil değil. 

Kontrolden Çıkmış Dünya

Kapitalizmin yol açtığı bu krizlerden sonra dünya, kendi politika yapımcılarından birinin kitabına kapak olacak bir hâl alıyor. “Kontrolden Çıkmış Dünya” yazarı Zbigniew Brzezinski’nin kendi ifadesiyle dünya sahnesine çıkışıyla birlikte kapitalizm, iki büyük dünya savaşı ve bölgesel savaşlarda toplam 200 milyon insanın ölümüne neden olmuştur.

Yine yazarın ifadeleriyle dünyadaki toplam avukatların sadece 1/3’ü Amerika’da olduğuna bakarak dünyayı kontrolden çıkaran ideolojinin kapitalizm olduğunu söylemek artık bir kehanet değil.



[1] Muminûn Suresi 71

[2] Bakara Suresi 205


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz