Krizden bahis açıldığında sadece ekonomik gidişatta beklentilerin
karşılanmaması, hedeflerin tutturulamaması ve refah seviyesinin düşmesi gibi
maddi hususlardan söz ediliyor. Buna göre örneğin yaşadığımız ülkede GSMH 50
bin dolar seviyesinde olsa herhangi bir krizden söz etmek mümkün görünmüyor.
Kapitalist düşünce kalkınmayı sadece maddi ilerleme ile açıkladığından insani
ve ruhi değerlerin kaybını kriz olarak görmüyor.
Maddi, manevi, ruhi, insani tüm krizlilerin kaynağı dinle hayatın
ayrılmasıyla birlikte iyi ve kötünün göreli hâle getirilmesidir:
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ
أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ
“Eğer hak (hukuk ve düzen) onların keyfi arzularına
uysaydı muhakkak ki gökler, yer ve bunlarda bulunanların düzeni bozulurdu.”[1]
Din ile hayatın ayrılması sonucunda insanın yaratıcısıyla olan bağı
koparıldığında insan da hayat da kâinat da metalaştırıldı. İnsan ve içinde
yaşadığı gezegenin kaynakları bir avuç sermaye sahibinin elinde rant objesi
oldu. İnsanlığın en kıymetli, paha biçilmez madenleri, ham hâlleriyle
üretilmesinde hiçbir beşerin emeği olmadığı hâlde sermaye sahiplerinin elinde
tekelleştirildi.
KAPİTALİZM DÜNYAYI NE HÂLE GETİRDİ?
Gelir Dağılımı Eşitsizliği
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın raporuna göre dünyanın en zengin %1'lik
kesiminin serveti, geri kalan %99'luk kesimin servetinin toplamına eşit. Bu %1’lik
kesimin içinde en zengin 26 kişinin servetinin, dünya nüfusunun yarısının yani 3,8
milyar insanın servetine denk.
“7 kardeş” olarak adlandırılan BP, Shell, Mobil, Chevron, Exxon, Gulf ve
Texaco şirketleri, dünya petrolünün %70'ini kontrol etmektedir. Gerçekte
petrolü üreten ülkeler çoğunlukla Müslümanların yaşadığı ülkeler olmasına
rağmen Shell firması tek başına OPEC ülkelerinin (bu arada bu ülkelerin toplam
nüfusu yaklaşık 650 milyondur) petrolden elde ettikleri gelirden daha fazlasını
elde etmektedir.
Dünyanın en büyük ilk on şirketinin toplam sermayesi neredeyse 3 trilyon
doları bulmaktadır. Bu listenin 4. sırasında yer alan ABD tandanslı ExxonMobil
şirketinin piyasa değeri 407,2 milyar dolardır. Bu rakam 175 milyona yaklaşan
nüfusu ile Pakistan’ın millî gelirine nerede ise denk bir rakamdır. Yine bu
listenin 6. sırasında yer alan Çin tandanslı PetroChina şirketi 320,8 milyar
dolarlık piyasa değeri ile tek başına, nüfusu 120 milyonun üzerinde olan
Bangladeş’in millî gelirine neredeyse denktir. Bu örnekleri çoğaltmamız
mümkündür.
Kapitalizmin doğasında barındırdığı krizler patlak verdiğinde, finanse
ettikleri politikacıların verdiği tepkilerin biçimine bakarak aslında bu
ideolojinin kriz dediği şeyin de üç beş küresel şirketin batık vermesi olduğu
anlaşılmaktadır. 2008 krizinde ABD Başkanı Bush batık finans ve kredi
kuruluşlarının zararlarını karşılamak için 800 milyar dolarlık bir meblağı
içeren destek paketini Amerikan senatosundan geçirmek istediğinde, karşılaştığı
şiddetli muhalefete bu meblağın ödeneceğini söyleyen Bush, “Dünyanın gözleri
önünde kapitalizmin yıkılışını izleyemeyeceklerini” söylüyordu. Evet onlar
için kriz bir avuç kapitalistin yaşadığı krizdir.
Uygulandığı her ülkede gelir dağılımda uçurumlar meydana getiren
kapitalist sistem “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul.” vermektedir.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.
Açlık Krizi
Vahşi kapitalizmin küresel bir kurumu olan Birleşmiş Milletler, 2018
yılında 830 milyondan fazla insanın yatağa aç girdiğini açıklarken bir başka
kurumu olan Dünya Gıda Örgütü gıda israfının, dünya gıda üretiminin üçte birini
oluşturduğunu açıklayabiliyor. Bu israfın sadece dörtte birinin önlenmesiyle
bile her gece aç yatağa giren 830 milyon insanın gıda ihtiyacı
karşılanabilmektedir.
Bunun yanında 830 milyon insan açlıkla boğuşurken bunun 2 katı ve
çoğunlukla gelişmiş ülkelerde olmak üzere 1 milyar 600 milyon insanın aşırı
kilo obeziteyle boğuştuğuna bakarak bugün yaşanan krizin gerçekte bir ideoloji
krizi olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Kozmetik sektörü hacminin yılda 200 milyar euro, evcil hayvan (kedi-köpek)
mama sektörü hacminin 42 milyar euro, fakat uluslararası insani yardımların
hacminin 25-30 milyar euro olduğuna bakarak bu ideolojinin insani yardım
çabalarının gösterişten başka bir işe yaramadığı kolaylıkla görülecektir.
Forbes'ta yayınlanan “Küresel Lüks Ürünler Piyasası” araştırmasına göre
2014 yılında ultra zenginlerin lüks ürünlere yaptıkları harcamalar 1,1 trilyon
doları buldu. Bu harcamalar içinde lüks araçlar 438 milyar dolar iken, giyim,
takı, parfüm ve aksesuar harcamaları 288 milyar doları buluyordu. Süper
zenginlerin sadece özel jet ve yatlar için harcadığı 33 milyar dolar dünyada
açlık çeken insanların bir yıllık gıda ihtiyacı için gereken 30 milyar dolardan
fazla. Yapılan hesaplamalara göre bir yılda lükse harcanan 1,1 trilyon dolar
ise dünyadaki aşırı yoksulluğun giderilmesi için gereken yıllık 175 milyar
doların 6 katına ulaşıyor. Başka bir deyişle, lüks tutkunlarının bir yıllık
harcamaları dünyadaki yoksulları 6 yıl doyuracak miktarda.
İslâm ise tarihinde iptidai üretim koşullarında, tarım ve hayvancılık
gibi birkaç sektörün var olduğu sade ekonomilerde dahi zekât verilecek fakirin
bulunamadığı bir kalkınmışlık seviyesini temin etti. 1800’lü yıllarda Osmanlı
İstanbul’unda fakir yoktu. Aynı dönemde Paris ve Londra’da yoksulluk oranı %40.
Avrupa’nın bu iki başkentinde 55 bin dilenci varken İstanbul’da 300 küsur
dilenci vardı.
Çevre Krizi
Üretim süreçlerinde girdi maliyetlerini düşürmek için doğayı da
metalaştıran kapitalizm dünyada her yıl 11 milyon hektar ormanı yok etmektedir.
1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan “Ortak
Geleceğimiz” başlıklı ünlü Bruntland Raporu’nda şunlar kaydedilmiş:
“Biz gelecek kuşaklardan çevre sermayesini ödünç alıyoruz, bunu geri
ödemek gibi bir niyetimiz de imkânımız da yok. O kuşaklar müsrifliğimiz
yüzünden bize lanet okuyabilirler ama alacaklarını bizden asla tahsil
edemezler. Bizim böyle davranmamızın nedeni bu tutum yanımıza kâr kalacağı
içindir. Gelecek kuşaklar oy vermez, üzerimizde siyasi ve mali güçleri yoktur.
Kararlarımıza meydan okuyamazlar.”
Şimdi gezegeni metalaştıran bir anlayış mı, yoksa gezegenin bizlere
verilmiş bir emanet olduğu bilincini veren İslâm mı insanlığa yaşanabilir bir
gelecek vadediyor? Bize göre gezegen Allah’ın mülküdür, insanoğlu da bu
görkemli konakta Allah’ın konuğudur…
Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Kıyametin
kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikin.” buyruğunu düstur edinmiş olan atalarımız çevreye “Yaş kesen baş keser!”
anlayışıyla yaklaşmış, ona insan yaşamına verdiği kıymeti vermiştir.
Gıda Krizi
Evet, son iki yüzyılda insanlığın başına gelebilecek en büyük bela
kapitalizm olmuştur. Dünya Bankası verilerine göre, dünyada hâli hazırdaki
ekilebilir araziler ekilse ve dengeli dağıtımı yapılsa 30 milyar insana yetecek
kadar gıda üretilebilecek bir potansiyel varken, bugün 1 milyara yakın insan
açlık sınırının altında yaşama mahkûm edilmektedir. Yılda 6 milyon insan
açlıktan ölmektedir.
Amerikan Eski Dışişleri Bakanlarından Kessinger’in meşhur bir sözü var: “Devletleri
kontrol etmek istiyorsan petrolü, halkları kontrol etmek istiyorsan gıdayı
kontrol etmelisin!” Bu emperyal hedefler doğrultusunda ekini (tohumu) ve
nesli (kültürü) her şeyi ifsat eden bu ideoloji olmuştur:
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ
فِى ٱلْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ ٱلْحَرْثَ وَٱلنَّسْلَ
“Hâkimiyeti aldığında ise ülkede bozgunculuk çıkarıp ürünleri
ve nesilleri yok etmeye çalışır.”[2]
GDO ile kapitalist devletler gıda üretimini tekelleştirerek dünya
halklarını kontrol etmeyi amaçlıyor. Allah’ın insan, hayvan ve bitki gibi canlı
türünde kodladığı genler (ilahi kodlar) metalaştırılarak beşerin mülkü hâline
getiriliyor. Amerika’nın 2003 Irak saldırısının hemen ardından bu ülkedeki ilk
icraatlarından birisi tohum yasası çıkartmak oldu. O vahşi işkenceleri ile
bilinir hâle gelmiş Ebû Garip cezaevinin aslında bir tohum ambarı olduğunu
biliyor muyuz? Tarihte tarımın ilk uygulamalarının yapıldığı bu bölgede/Mezopotamya’da
binlerce tohum toplatıldı ve Norveç’te kıyamet deposuna taşındı. Dünyadaki tüm
tohumlar bir araya getirilip burada depolanıyor. Sansasyonel terör saldırıları
sonucu bir şekilde diğer tohum bankaları yok edildiğinde tohum tekelleri GDO’lu
tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tekelden sunabilecekler. Dünyadaki tüm GDO’lu mahsullerin %80’ninin
bir Amerikan şirketi olan Monsanto’ya ait olduğu göz önünde bulundurulduğunda
gıda piyasasına hâkim olma hedeflerini gerçekleştirmiş oldukları görülecektir.
Sağlık Krizi
Modern tıbbın harikalar yarattığı bir çağda tedavisi çok basit olan
sıradan hastalıklardan dolayı 35.000’i çocuk olmak üzere her gün 50.000, yılda
yaklaşık 20 milyon insan yaşamını yitirmektedir.
Su Krizi
Küresel Çevre Raporu’na göre, başta Afrika ve
Asya kıtalarında yaşayanlar olmak üzere, dünyada 1,1 milyar insan güvenli içme
suyundan mahrum. Su krizine maruz bırakılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), durum bu şekilde
devam ederse dünya genelinde her 4 çocuktan birinin yani 600 milyon çocuğun
ölüm ya da hastalık riski ile karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunuyor.
Dünyada her gün 5 yaş altı 800'den fazla çocuk temiz su ve hijyene erişimi
olmadığı için ishal vb. hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor.
Bununla birlikte zengin üst sınıfın lüks eğlencesi olan Golf oyun
sahaları için tüketilen su, 4,7 milyar insanın günlük asgari su gereksinimine
eşit olduğuna bakarak, krizin kaynak krizi değil, kapitalizm krizi olduğu
söylenebilir. Zira kapitalizm yaşamını idame ettirebilmek için insanların
ihtiyaç duyduğu suyu zengin sınıfın lüks eğlencesi için harcamaktadır. Dünyada
mevcut golf sahalarının yıllık tükettiği su miktarı 9 milyar 25 milyon metreküp
su, dünyadaki tüm tarım alanlarının sulanması için ihtiyaç duyulan miktardır.
Trajikomik bir durum da dünyayı bu şekilde hoyratça kuraklaştıran
kapitalist devletlerin bir başka gezegende su arama çalışmalarına milyarlarca
dolar harcamalarıdır. Örneğin Somali’de susuzluğun giderilmesi için sadece 1,3
milyar dolar yeterli iken kapitalist devletler Mars’ta su arama çalışmaları
için 18,5 milyar dolar harcama yapmaktadır.
Şayet bu kaynaklar “Akmakta olan bir
nehirde dahi abdest alsanız suyu israf etmeyin!” buyuran bir dinin değerler sistemi ile yönetilmiş olsaydı bugün
kuraklıktan, çoraklıktan söz edilebilir miydi? Şimdi bu hayat veren anlayışla
kaynakların dağıtımını esas alan bir devlet olsa insanlar kendilerine hayat
veren bu devletin dini olan İslâm’a fevç fevç girmezler mi?
Aile Krizi
Kapitalizmin
idealize ettiği şey bu dünya hayatında maddi refahtan en büyük payı almak.
Bunun için kazanmak, mutlaka kazanmak, her halükârda kazanmak! Maddi kazanca
ulaşmak için insani ve manevi değerlerden arındırılan insan her şeyi hatta hemcinsini
bile metalaştırdı ve satın alınabilir hâle getirdi. Uyuşturucu, kadın, çocuk,
su hava, insan vücudunu oluşturan tüm organlar, medya, politikacı vs…
2018 yılına ait bir raporda Amerika ve Avrupa ülkelerinde evlilik dışı
doğum oranlarının %50’nin üzerine çıktığı belirtiliyor. Gayri meşru ilişkiden
olan çocuklar dünyaya gelmeden kürtaj yapılarak katlediliyor, yaşama şansı
bulanlar ise bakım evlerine veya sokağa bırakılıyor.
Görünmeyen Soykırım: Kürtaj
Gayri meşru ilişki kürtaj vakalarını tetikliyor. Amerika’da sadece bir
yılda bir milyon kürtaj vakası meydana geliyor. 1973’ten bu yana dünyanın maddi
anlamda en kalkınmış ülkesinde dünyanın en büyük fakat gizli soykırımı
gerçekleşmiştir. Tam 65 milyon kürtaj vakası (cenin katliamı) meydana gelmiştir.
Tabii ki bu rakamlara gayri resmi kürtaj vakalarının dahil olmadığının altını
çizmeliyiz. 2005 yılından bugüne Çin, Hindistan ve Güney Kore gibi Asya
ülkelerinde 160 milyon kürtaj vakası meydana gelmiş. Sadece 2018 yılında dünya
genelinde meydana gelen cenin cinayeti 41 milyon! Akıllara zarar bu barbar
cenin cinayetleri hep kapitalizmin maddi kıymeti esas alan fasit düşüncesinden
dolayıdır. Bu uygarlık sınırsız haz ve zevkin tutkunu hâline getirdiği
insanları, evlatlarını katledecek barbarlara dönüştürmüştür.
Ukrayna’da 150 euro karşılığında satın alınan ceninler, uluslararası
piyasalarda 7.500 euroya alıcı buluyor. Örneğin Rusya’da cenin kullanılarak
yaşlılığı geciktirmek için yapılan estetik ameliyatlar için 150.000 euro
isteniyor.
Ahlak Krizi
Bir başka iç karartıcı manzara cinsel taciz ve tecavüz olayları ile
ilgidir. 2015 verilerine göre dünyada en çok tecavüz vakalarının yaşandığı ilk
on ülke sırasıyla şu şekildedir: Amerika, Hindistan, Güney Afrika, Meksika,
Kanada, Almanya, İsviçre, Rusya, Tayland, Belçika. Sadece İngiltere’de bir
yılda (2014) 500 bin cinsel suç ve 24 bin fiilî tecavüz vakası gerçekleşmiş.
Fransa’da sadece başkent Paris’te toplu taşıma araçlarını kullanan kadınların
%100’ü sözlü ya da fiilî tacize maruz kalmış.
2015 yılının haziran ayında çıkarılan bir kanun ile ABD’nin tüm
eyaletlerinde eşcinsel evlilik yasallaştırıldı. Böylece bugün 12’si Avrupa
ülkesi olmak üzere dünya üzerinde 17 ülkenin tamamında eşcinsel evlilik serbest
hâle getirildi.
Güvenlik Krizi
Dünya Sağlık Örgütü, BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin hazırladığı Şiddeti
Önleme Küresel Raporu’na göre sadece bir yılda (2012) 475 bin kişi cinayete
kurban gitti ve cinayet dünya genelinde 15-44 yaş arası erkeklerde üçüncü ölüm
nedeni oldu. Her gün 500 gencin öldürüldüğü, her dört çocuktan birinin fiziksel
tacize, her üç kadından birinin ise cinsel istismar ve şiddete maruz kaldığına
bakarak kapitalist değerlerin bir güvenlik krizine yol açtığını söylememek elde
değil. Sömürgeci devletlerin servetleri yağmalamak için çıkarttıkları savaşlarda
ölenler bu rakamlara dahil değil.
Kontrolden Çıkmış Dünya
Kapitalizmin yol açtığı bu krizlerden sonra dünya, kendi politika
yapımcılarından birinin kitabına kapak olacak bir hâl alıyor. “Kontrolden
Çıkmış Dünya” yazarı
Zbigniew Brzezinski’nin kendi
ifadesiyle dünya sahnesine çıkışıyla birlikte kapitalizm, iki büyük dünya
savaşı ve bölgesel savaşlarda toplam 200 milyon insanın ölümüne neden olmuştur.
Yine yazarın ifadeleriyle dünyadaki toplam avukatların sadece 1/3’ü
Amerika’da olduğuna bakarak dünyayı kontrolden çıkaran ideolojinin kapitalizm
olduğunu söylemek artık bir kehanet değil.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış