Dünya'da devlet ve
ideolojilerin dördüncü kuvvet olarak gördükleri bir kitle iletişim aracı medya.
Belki de medyayı birinci çok önemli kuvvet olarak göstereceklerdi. Lakin
demokratik rejim ve devletlerin kutsal değerleri olan yasama-yürütme-yargı
dediğimiz üç kuvvetin önüne geçmesi demokratik değer ve teamüllere aykırı
olduğu için medya dördüncü kuvvet oldu.
Günümüzde daha çok
ideolojik olmayan devletlerde iktidarları devirme ve yeni iktidarlar belirleme
gücüne sahip medya. Yaygın ve savurgan tüketim kültürünü reklamlar ile topluma
kazandıran bir finans sektörü medya. Gerektiğinde kişileri vezir, gerektiğinde
de rezil yapabilen bir acımasızlığa ve tahammülsüzlüğe sahip medya.
Kadınlardan, çocuklar ve yaşlılara kadar toplumun geneline alternatif
endüstriyel görsel hizmet sunarak gözleri kör ve kulakları sağır edebilecek
alışkanlıklar oluşturan bir bağımlılık aracı medya.
Evet, işte medya
kısacası hayatın hemen hemen her alanını etkileyen ve bütün dünyayı köy haline
getiren bir kitle iletişim aracıdır. Medya, İnsanların ve toplumların
fikirlerini, zihinsel eğilimlerini, olayları değerlendirmelerini, haber ve
bilgi toplamada, şekillendirmede ve yönlendirmede rakipsiz, keskin ve manevi
bir güçtür. Aynı zamanda medya, İnsanın düşünsel yapısına egemen olan yargılayıcı
ve belirleyici bilgi ve haber mekanizmasıdır.
Medya aslında bir
iletişim aracıdır. Bir iletişim aracı olması yönüyle değerlendirdiğimizde
insanlığın yaratıldığı günden günümüze medyanın varlığından bahsedebiliriz.
Sadece günümüzde medyanın endüstriyel bir sektör olduğunu hatırlatmak yeterli
olur. Yoksa sadece insanın diğer bir insanla veya toplumla iletişim kurmasını
sağlayan araçlar geçmişten günümüze farklılık göstermiştir. Değişmeyen ortak
şey iletişimin varlığıdır.
İnsan diğer bir insanı,
önce etkilemek ve sonra da ikna ederek düşüncesine inandırmak için iletişim
kurar. Bu insan ile toplum arasındaki iletişim için de geçerlidir. Bugün medya
da aynı şeyi yapmaktadır. Bir kitle iletişim aracı olarak etkilemek ve ikna
etmek için varlığını sürdürmektedir. Burada iletişim kurmak isteyen ile iletişim
kurulan iki taraf bulunmaktadır. Eğer iletişim kurulan kişide öncül bilgiler ve
hayat düşüncesi varsa karşılıklı bir etkileşim de söz konusu olabilir. Ancak
günümüzde medya ile bu tür karşılıklı etkileşim çok zor görünüyor. Çünkü fikri,
düşüklük seviyesinde olduğu için, medya günümüz toplumu ile kolay iletişim
kurabilmekte ve toplumu çok kolay etkileyebilmektedir.
Bunun için daha eskilere
giderek Osmanlı Hilafet Devletinin yıkılmasının öncesinde (17. ve 18.yüzyıl)
batının bu iletişim aracını nasıl kullandığına bakabiliriz. Bilindiği üzere
batı İslam ile mücadelesinde meydanda hiç bir zaman süreklilik arz eden bir
başarı elde edememişti. Ta ki, Müslümanlarla fikrî ve kültürel mücadeleyi
başlatana kadar. Bu fikrî ve kültürel savaş için Batı İslam dünyası ile
iletişim kurmayı kaçınılmaz görmüş ve İslam dünyasından düşüncesi bozuk
aydınlar ve müsteşrikler vasıtası ile kendi fikir ve kanunlarını İslam
dünyasına sunmuştu. Bu kültürel savaşta Müslümanlar mağlup olmuşlardı. Bu
galibiyeti fırsat bilen batı İslam dünyasının liderliği olan Hilafet'i de
kaldırınca artık kirli ve zehirli fikirlerini Müslümanlara pazarlamakta hiç
ihtimamsızlık göstermemişti. Bugün de aklıselim bir kişi dünya
gelişmelerine baktığı zaman Batı'nın İslam ile amansız ve haksız bir savaş
psikolojisi içinde olduğunu görecektir. Bu savaş askerî, kültürel ve ekonomik
boyutları yanında medyatik boyutu da içermektedir. Bu husus farazi bir mesele
değil ortada somut bir realitedir.
Batı'da
Bilginin Kaynağı:
Batı'nın
Müslüman insanının zihnine, fikrine ve yaşayış tarzına egemen olmak için
izlediği en tehlikeli ve etkili metot; kendi çıkarlarına uygun olacak şekilde
Müslümanların düşünüşlerini programlama metodudur. Böylece Batı'nın dünya ile
ilgili siyasetini, hedefini ve çıkarlarını sağlama hususunda engel ve rakip
olabilecek olan Müslümanların önü kesilmiş olacak ve İslam ümmetinin doğru olarak
kalkınması için karşılarında büyük bir engel çıkmış olacaktı. Bu nedenle
Müslümanların düşünüşlerini programlama metodunda Batı'nın yöntemi; dünyada
cereyan eden olaylar ve haberler ile ilgili bilginin kaynağı Batı merkezli
olmasıdır. Bu bilgi ve haber kaynaklarından bir kaç örnek verelim:
1) İslam
ve Müslümanlar hakkında inceleme ve araştırma yapan, bilgi toplayan ve Batılı
ülkelerde bulunan yüzlerce üniversiteler ve enstitülerdir.
2)
(İsrail varlığı) istihbarat teşkilatına bağlı Uneal Denkmann enstitüsü. Bu
enstitüye Camp David'ten sonra Mısır’da katıldı.
3)
Stratejik araştırmalar merkezi Rockflear kurumu.
4) Bilgi
merkezi For Vaundeash.
5) İslami
ve Arapça araştırmalar Rand kurumu.
6) Uzak
ve Orta Doğu'nun sosyal araştırmalar konseyi.
7) Orta
Doğu araştırmalar grubu.
8) Alman
Friesisch Ebert Kurumu.
9) Barty
uluslararası araştırmalar enstitüsü.
10)
Shikagow dış ve askeri araştırmalar merkezi.
11)
Brettiston uluslararası araştırmalar merkezi.
12)
Harford uluslararası işler merkezi.
13)
Amerikan kalkınma örgütü
Bu
merkezlerin tek kuruluş amacı; Müslüman insanının zihinsel yapısı, yaşayış
tarzı, yöneliş ve tutumu hakkında araştırmak ve bu doğrultuda Müslümanları
etkilemek için teşhisler koymaktır. Zira bu bilgi kaynaklı araştırma merkezleri
İslam ve Müslümanlarla alakalı bilgileri toplamada ve gerçekleri öğrenmede çok
sayıda uzman ve profesyonel kişileri görevlendirmektedir. Bütün bu gerçekler
karşısında şu kesin olarak bilinmelidir ki; Batı'nın İslam ve Müslümanlarla
ilgili tutumunu ve siyasetini belirleyen ve yönlendiren bu araştırma
merkezleridir. Bu belirleme ve yönlendirme sadece askerî, sosyal ve ekonomik
değil medya ve psikolojik boyutlarını da içine alır.
Dünya çapında haber ve
medya kaynağına egemen ülkeler ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya'dır. Bu
devletler dünya medyasının kullandığı bilginin ve kaynağının %90'ına egemendir.
Rakamsal olarak bu devletler dünya çapında 70.000 yayın yapan istasyon ve
radyolara sahip iken, İslam âleminde 7.000'i geçmeyecek şekilde yayın istasyonu
vardır. Aynı zamanda bu devletler 50.000 televizyon ve uydu bağlantılı kanala
sahip iken, üçüncü dünya ülkeleri 3.000'i aşmayacak şekilde kanala sahiptir.
Aradaki farkın ne denli korkunç olduğu gözler önünde açıktır. Haberciliğin,
gazeteciliğin ve haber ajanslarının dünya trafiğindeki akışının %90'ını
düzenleyen sadece 5 ajanstır. Bu ajanslar içerisinde ne Anadolu Ajansı ne de
herhangi başka özel bir haber ajansı bulunmamaktadır.
1) Reuters haber ajansı;
İngiltere.
2) The Associated Press
(AP) - ABD.
3) Yourat TV Bras; ABD.
4) Fransız haber ajansı.
5) Alman haber ajansı.
Bu ajanslar dünya
haberlerinin %90'ına, sadece Amerika ise %50'sine egemendirler. Günlük olarak
da dünya haber merkezlerine ve gazetelerine 40 milyon kelime ve kavram
dağıtılmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerinin medyasına gelince o; günlük olarak
sadece 30.000 kelime dağıtmaktadır. Diğer bir ifadeyle Batılı devletlere bağlı
ajansların yayınladığı haberlerin %90'ını bütün dünyaya verirken, üçüncü dünya ülkelerininki
sadece %1'idir. Kısacası; dünya medyasını teşkil eden habercilik bu beş ajans
şirketlerin dışına çıkmamaktadır. Buna 'Haber Stokçuluğu' denilmektedir.
Dünyadaki olayların ve haberlerin süzgeci bu ajanslardır. Bilginin ve dünyada
gelişen olayların haberlerinin tek kaynağı Batı iken, bu beş haber ajansının
hem kendi çıkarlarına hem de tâbi oldukları devletlerin çıkarlarına uygun
olarak bir olayı ve haberi şekillendireceği ve bu istikamette dünya
izleyicilerini (özellikle Müslümanları) etkilemek için yönlendireceği kesindir.
Dünya medyasının haber
sunuşlarına bakıldığı zaman şu sonuç ortaya çıkıyor:
Medya önce cereyan eden
olaya el koyuyor, haber endüstrisi, yani haber üretme fabrikasında haber üzerine
köklü bir operasyon yapılarak ona istenilen şekil veriliyor, son aşama olarak
haber bülteninde bütün dünyaya duyuruluyor. Yani salt habercilik diye bir şey
yoktur. Bu söz sadece insanları kandırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu gerçeğin
fotoğrafını çizmek için güncel gelişmelerden bir kaç örnek verelim:
Hatırlanacağı
üzere 11.09.2001'de ABD'nin güç sembolünü temsil eden ve dünya ticaret merkezi
adlandırılan ikiz kule uçaklarla yerle bir edilmişti. Şimdi sizler bu satırları
okurken bu hadisenin 11 Eylül hadisesi olduğunu hemen hatırladınız. Niye çünkü
Batı bu olayların ismini 11 Eylül hadisesi olarak verdi. Acaba medya neden tarihe
endekslenerek bir başlık seçmiş ve ikiz kule, ticaret merkezi veya Newyork
olayı dememiştir? Bunun sebebi nedir? Neden özellikle herkesin dilinde 11 Eylül
denilmektedir? Neden medya uçak ve bina fotoğrafları es geçilerek en çok tarih
üzerine duruyor? Oysa gerçek hadise sıkı güvenlik önlemleriyle kuşatılan Dünya
Ticaret Merkezi ve Pentagon binalarının uçaklarla vurulmasıdır. Bunun tek
anlamı; eğer medya fotoğraflar üzerine sık sık durursa insanların zihinlerinde
güçlü bir kanaat oluşacak, o da şöyledir: Demek ki Amerika'nın askerî gücü
abartıldığı kadar değildir. Fakat Amerikan medyası sürekli acındırma duygusunu
aşılayarak, 3000 kişinin öldüğü bu olayı zikrederken zihinlerde hep 11 Eylül,
Usame B. Ladin, el-Kaide, terörizm gibi kavramların kazınması sağladı. Tüm bu
yönlendirmeyi medya aracılığı ile yaptı.
Şimdi bir
de günümüzden daha sıcak bir gelişme ile ilgili medya'nın yönlendirme taktiğini
ortaya koyan bir örnek verelim. Hem de Türkiye'den... Biliyorsunuz Türkiye son
haftalarda Hükümet-Cemaat kavgası ile çalkalanıyor. 17 Aralık’ta büyük bir
yolsuzluk ve rüşvet operasyonu yapıldı ve bazı bakanların oğlunun da içinde
olduğu iş adamları ve bürokratlar tutuklandı. Peki, medya bunu nasıl
haberleştirdi ve gündem yaptı bakalım. Hükümete yakın bir kısım medya ve devlet
kanalları konuyu Türkiye Cumhuriyetine dış güçlerin operasyonu olarak verdiler.
Hükümetin karşısında olan medya ise yolsuzluk operasyonu olarak verdi. Burada
hangi taraf medya gücünü etkin kullanarak propagandasını yayabilmiş ise
toplumda o nebzede zihin yönlendirmesi yapabilmiştir.
Kapitalist
devletler medyayı iki amaç için kullanmaktadırlar:
1) Kendi
toplumlarını medya'nın aktüel ve eğlence kültürü ile oyalamak.
ABD ve
İngiltere'de toplum öyle bir şekilde medya bağımlısı olmuş ki neredeyse her bir
kişiye bir televizyon düşüyor.
2) Diğer
toplumlara kendi kültür, fikir ve siyasetlerini baskın bir şekilde pazarlamak.
ABD'nin devlet
televizyon ve radyo kanalları daha Haziran 2013'e kadar ABD içinde yayın yapma
yasağı ile karşı karşıyaydılar. ABD kendi kültür ve siyasetini yaymak için
kurduğu medya araçlarının kendi halkı tarafından izlenmesini yasaklamış. Ta ki,
2001'de İkiz Kulelerin vurulması döneminden sonra bu yasağın kaldırılması konuşulmuş.
Bu da sömürgeciliğin bir üslubu olsa gerek.
Hülasa
medya bireylerin ve toplumların zihinlerinin yönlendirilmesi, algılarının
oluşturulması, olayların değerlendirilmesi noktasında dördüncü kuvvet ve güç
olarak işlev görmektedir.
Hilafet
Devleti'nde Medya
İçinde yaşadığımız çağ
medya ve iletişim çağı olarak tanımlanmaktadır. İnsanlık tarihinin hiçbir
döneminde iletişim bu gün olduğu kadar önemli, önemli olduğu kadar da tehlikeli
olmamıştır. Özellikle de iletişim teknolojisinin hızla geliştiği, uydu
kanalları ve internet başta olmak üzere iletişimin araçlarının yayın araçlarına
dönüştüğü son yıllarda iletişim çok önemli bir mesele olarak insanlığın
gündemindedir.
İslam ümmeti iyiliği
emretme ve kötülükten nehyetme misyonuna sahip bir ümmet olduğuna göre medya
araçlarını en çok kullanan ümmet olması gerekir. Zira İslam’a davet ve iyiliği emretmek;
artık bütün yerkürede her eve girmiş olan yazılı veya görsel medya araçlarını
kullanmayı gerektirmektedir. İslam ümmeti iletişim araçlarını: İslam’ın
dünyamız için en ideal uygarlık olduğunu delilleri ile ortaya koymak, İslam
devletinin İslam nizamını benimseme ve İslam risaletini âleme, bütün insanlığa
taşıma noktasında izleyeceği politikalarının doğruluğu, gerek bölgesel gerekse
devletlerarası düzeyde düşman devletlere karşı belirlediği siyasetin tutarlı
bir siyaset olduğu konusunda gerekli kamuoyunu oluşturmak, iktisadi, toplumsal,
kültürel ve ahlaki manada insanların iyiliğine, dünya halklarının yararına olan
şeyler noktasında insanları yönlendirmek ve devletlerarası gündemi oluşturmak
için kullanması gerekmektedir.
Buna mukabil olarak
kötülükten nehyetmek için de iletişim araçlarını kullanmak elzemdir. Beşeri
ideoloji ve felsefelerin batıllığını, insan kaynaklı düzen ve uygarlıkların
çözümsüzlüğünü, kokuşmuşluğunu ve insanlığı büyük bir krizin eşiğine getirdiği
noktasında kamuoyunu aydınlatmak için medya önemli bir aygıttır. Aynı şekilde
İslam beldelerinde iktidarları gasp etmiş olan sömürgeci devletlerin
siyasetlerini deşifre etmek, onların çirkin emellerini gün yüzüne çıkartmak
için de önemli bir boşluğu dolduracaktır.
Hilafet Devleti'nde medya
devletin üzerine kurulu olduğu 13 cihazdan biridir. Bu yönü ile medya diğer 12
cihazdan daha az mühim değildir. Hilafet Devlet'inde medyanın varlık sebebi
Hizb-ut Tahrir'in Anayasa tasarısında 103. maddede belirtilmiştir.
Madde 103: Medya organı, dâhilde
kötülüğü uzaklaştıran ve güzelliği barizleştiren kaynaşmış ve güçlü bir toplum
inşa etmek için, hariçte ise İslam’ın azametini ve adlini, ordusunun kuvvetini,
beşeri nizamın fesadını zulmünü ve ordularının vehnini gösterir bir şekilde
İslam’ı barışta ve savaşta öne çıkarmak ve İslam’ın ve Müslümanların
maslahatına hizmet etmek üzere, devletin medya siyasetini belirleyip infaz
etmekten mesul olan bir dairedir. (Bakınız: Anayasa mukaddimesi. Esbabı Mucibe
440-445)
Ayrıca Hilafet Devleti'nde
medya nasıl olacak diye merak edenler, İslam Devleti için Medya Kanun Tasarısı İsmi ile hazırlanmış tasarı metninden de
istifade edilebilirler.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış