2022, YAHUDİ VARLIĞI’NIN SONU MU?

Ahmet Sivren

Kaç zamandır ajanslara, Yahudi Varlığı’nın önümüzdeki yaklaşık 10 yıllık süreçte yok olacağını ifade eden birtakım veriler yansıyor. Özellikle ABD istihbarat örgütleri raporlarında, İstihbarat yetkililerinin bir kısmının demeçlerinde, önemli stratejistlerin makalelerinde bu türden haberleri, yazıları görmek mümkün. Mustafa Özcan, bu konuya ayırdığı makalesinde sözünü ettiğimiz haber/verilerden bir derleme yapmış. Okuyalım:

10 yıl sonra İsrail yok

… Karamürsel'den geldiğimde çekim için yabancı kanallardan Suriye asıllı bir arkadaşı bekler gördüm. Masa üzerindeki kitapları karıştırırken en üsttekilerden bir ikisini eline aldı. Aldığı kitaplardan birisi Bessam Nihad Cerrar'ın 'Zeval-i İsrail: 2022/İsrail'in Sonu: 2022' kitabıydı. Kitabı kurcaladıktan sonra şunu söyledi: Bu tarihi Şeyh Ahmet Yasin de doğruluyor. Ben de Şeyh Ahmet Yasin'in vefatından önce gerek Ahmet Mansur'a ve gerekse New York Times'a bu yönde yaptığı konuşmalardan alıntılar yapmıştım. Kur'an'dan çıkarımlarla desteklenen ve beslenen görüşlerinde İsrail'in zevaliyle alakalı olarak ihtimalli üç tarih veriyordu. 2015/16, 2021 ve 2026. Cerrar ise 2022 yılında yani bundan on yıl sonra İsrail'in hak ile yeksan olacağını Kur'an ayetlerine cümle bilgisi uygulayarak çıkarıyordu. Elbette bu da zanni ve içtihadi bir alandır. Bununla birlikte, 17 Ağustos (2012) tarihinde yazdığımız 'Ürdünlü Çocuk' başlıklı yazıda da otistik bir çocuğun öngörülerinden söz etmiştik. Ürdünlü otistik çocuk İsrail'in zevalinin sadece yılını değil aynı zamanda Allah'ın izniyle ayını ve gününü de veriyor. Verdiği tarihi günüyle ve ayıyla şöyle: 13/7/2022.

Demek ki müjdeler birbirini kovalıyor ve teyit ediyor. Geçenlerde Kissinger'e atfen yine aynı tarih verildi ve Kissinger de gelişmeleri ve verileri okuyarak İsrail'in on yıl içinde yok olacağını öngörüyor. Birçok haber kaynağı Kissinger'e atfen şu ifadeyi kullanmıştır: In 10 years There Will Be No More Israel (http://www.presstv.ir/detail/2012/10/01/264485/no-more-israel-in-10-years-kissinger/). Kissinger'in yardımcısı bu sözleri yalanlamaya çalışsa da Cindy Adams bu sözleri Kissinger'in ağzından duyduğunu teyit ediyor. İsrail'in ömrüyle ilgili kehaneti doğrulamıştır. Bu durumda Kissinger de Bessam Cerrar gibi Müslüman yazarları doğruladığı gibi İsrail'in zevalini de teyit etmiş oluyor. Cindy Adams New York Post gazetesinde 'No More Israel/İsrail'in süresi doldu' başlıklı yazısında da konuya temas ediyor ve elbette İsrail dostlarını İsrail'in zevaliyle alakalı olarak gayrete getirmeye çalışıyor. 28 Temmuz 2004'te Alman Die Welt gazetesine yaptığı değerlendirmede Bernard Lewis adeta Avrupalıları kışkırtıyor ve 'Müslümanlar bu yüzyıl içinde Avrupa'yı ele geçirecekler' diyordu. Elbette korkunun ecele bir faydası yok. Lakin Kissinger meseleye yine de bizim zaviyemizden bakmıyor. Bunu da bilmekte fayda var. Kissinger, tekil bir Gargad ağacı gibi. 

Karamürsel'le alakalı başka bir tevafuk da bir gün sonra pazartesi yani 8 Ekim tarihinde yine konuyla ilgili yer alan bir haberdir. ABD'de 16 istihbarat örgütünden oluşan ABD İstihbarat Topluluğu tarafından hazırlanan İsrail konulu rapora göre 2022 planında Ortadoğu'da İsrail'e yer yok. Daha önce Rusya ve benzeri ülkelerdeki araştırma kuruluşlarının hilafetle veya İsrail'in sonuyla ilgili raporları da benzeri sonuçlara ulaşmıştır. Yazar Kevin Barrett tarafından yayınlanan ABD istihbarat raporu, 1967'de gasp edilen topraklara yerleşen 700 bin kanun dışı İsrailli yerleşimcinin topraklardaki süregelen varlıklarını dünyaya asla kabul ettiremeyeceklerini vurguluyor. İstihbarat raporuna göre, İsrail'i yöneten aşırı Likud koalisyonu, kanun-dışı yerleşimcilerin yaygın şiddetini ve hukuksuzluğunu destekliyor ve buna göz yumuyor. Rapor, yerleşimcilerin vahşeti ve ırkçı tavırları ile bu yapının, sürdürülemez ve Amerikan değerleriyle uyumsuz olduğunu kaydediyor. Raporun yazarlarından ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, "10 yıl içinde artık İsrail olmayacak" ifadesini kullanıyor. On altı ABD istihbarat kurumu, İsrail'in Arap Baharı ve İslami Uyanışı ihtiva eden Filistin-yanlısı güce karşı koyamayacağı noktasında aynı fikri paylaşıyor. Raporda, 57 İslam ülkesiyle ilişkileri normalleştirmesi için ABD'nin kendi ulusal çıkarlarını izlemesini ve İsrail'in fişini çekmesini söylüyor. İsrail'in sonuna giden süreci Arap Baharı açtı. Halep ise İsrail'in zevalinin kilidini temsil ediyor. Halep daima fetihlerin öncüsü olmuştur. Öyle de kalacaktır.” (Mustafa Özcan, Yeni Akit, 09.10.2012)

CIA'de Usame b. Ladin'i yakalamakla görevli birimin başında bulunan ve emekli olduktan sonra Georgetown Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmalarını sürdüren, “Osama Bin Laden” adlı kitabın da yazarı, Eski CIA Şefi Michael Sheuer’in TVO kanalına verdiği röportaj da bir takım ilginç tespitleri bünyesinde barındırıyor. İlgilenenler internet üzerinden videoyu izleyebilirler fakat bu ilginç tespitlerden bir kaçını buraya alıntılamakta fayda var:

-“Biz Batı olarak, özellikle ABD olarak, zalim yönetimlere verdiğimiz desteğin bedelini ödüyoruz. Son 50 yılda Ortadoğu’da izlediğimiz stratejilerin tamamı zalim yöneticileri korumaya ve ayakta tutmaya, petrole erişimi güvence altına almaya ve İsrail’i korumaya yönelikti. Bu stratejiler şimdi çöküyor. Yapacağımız en akıllı şeyin geri çekilmek ve beklemek olduğunu düşünüyorum. Çünkü elimizde kalan tek koz askeri müdahaledir. Bunun ise hiçbir zaman işe yaramadığı açıktır. Çünkü bu büyük bir nefrete sebep olur ve ABD Başkanları emirleri altında bulunan bu gücü kullanmayacaklardır.” 

-“İslam dünyasındaki problem aslında kendi aralarında bir sivilleşme problemidir. Şiiler ve Sünniler arasında, Müslümanlar ve baskıcı hükümetler arasında ve Müslümanlar ve İsrailliler arasında. Bırakalım onlar halletsinler. Bu bizim işimiz değil. İsrail’in ya da Filistin’in yarın yok olması, Kuzey Amerika’daki hayatı hiç değiştirmeyecektir.” 

-“Biz onların (Müslümanların) bizi öldürmelerini istemiyoruz. Bence milli savunmanın tanımı budur. Petrol ve İsraillilerin korunması dışında bizi ilgilendirmeyen savaşlar sebebiyle kendi insanlarımızın öldürülmelerine izin vermemeliyiz. Kendi ülkemizle meşgul olmanın zamanı gelmiştir. Ben sadece ABD’nin lehine olduğuna inandığım hislerimi ve ülkemizin sahip olması gerektiğini düşündüğüm duruşunu söyleyebilirim. Ve ben içyüzünü tam bilmediğimiz ve sonucunun bizimle alakası olmayacağı savaşlara karışmamamız gerektiğini düşünüyorum.” 

-“… Şuan savaş halinde bulunan dünyada bizim yapmamız gereken şey İsrailliler ile Müslümanlar arasında, Müslümanlar ile başlarındaki yöneticiler arasında ve Şiilerle Sünniler arasında devam eden çatışmalarda hiç bir çıkarı olmayan Amerikalılar Kanadalılar, Avrupalılar veya Japonlar için yapabileceğimizin en iyisini yapmaktır. Neden onların çatışmalarına karışma gereği hissediyoruz. Onların birbirlerini öldürmelerine engel olmak için başvuracağımız kalıcı bir askeri müdahale dışında neredeyse hiçbir yaptırım gücümüz olmayacaktır.” 

Sheuer’in bölgeden çekilmek ve “İsrail”i yüzüstü bırakmak noktasındaki söylemleri, ABD dış siyasetini ve bölgede bir çıbanbaşı, bir hedef saptırma aracı olarak kullandığı Yahudi Varlığı’ndan vazgeçme noktasında karar vermesini ne şekilde etkiler bilemiyorum. Fakat bu sözlerin de yabana atılmaması gerektiğini düşünüyorum. Tabii Sheuer’in dile getirdiği gerekçelerle bu talepleri yerine getirmesi, Kapitalist ideolojinin bayraktarlığını ve pazarlamacılığını yapan süper bir gücün kendi eliyle kendi sonunu hazırlaması demektir. Zira bir ideoloji, bekasının teminatı olan tatbik, koruma ve yayma unsurlarından en az birinden vazgeçtiğinde helak olmakla sonuçlanan bir yola girmiştir. Bu tespit, genel bir tespitti; bütün ideolojiler için bu, böyledir. Bunun en son örneğini SSCB’nde gördük. Ne zaman ki ideolojisinin Kapitalist ideoloji ile anlaşmak suretiyle yayılma alanını sınırlandırdı, işte o zaman yıkıma doğru bir yol aldı.

Bu genel tespitin ardından yeniden “İsrail” özelindeki Amerikan dış politikasını değerlendirmeye geçersek; yukarda zikredilen açıklamalar, kanımca bir takım kişisel talepler ve olması muhtemel siyasi sonuçlara binaen, geleceğe yönelik bir öngörüyü bünyesinde barındırıyor. Yoksa -özellikle İstihbarat Kurumlarının raporları-, Amerikan dış politikasının “İsrail”e bakışının değişeceğini/değişmesi gerektiğini ifade etmiyor. Sadece gelecek 10 yıllık süreçte “İsrail” diye bir devletin olmayacağına yönelik bir takım öngörüler… Muhtemeldir ki bu öngörüye kendilerini, sevk eden saik de, Arap Baharı kıyamlarının nihai noktasına işaretle, yakın zamanda kurulması beklenen müstakbel İslam Devleti’dir. Zira böylesi bir Devlet’in Ortadoğu bölgesinde kurulması, öncelikle Yahudi Varlığı’nı hedef alıp O’nu yok edeceğinden, bu durumun istihbarat raporlarına yansıyan bir realitenin ifadesi olarak okunması daha doğru olur kanaatindeyim. 

Amerikan dış politikası, seçimler öncesinde olduğu gibi, hatta daha da hızlı bir şekilde “iki devletli çözüm”e doğru süreci götürme üzerinde devam etmektedir/edecektir. Obama’nın seçimlerden ikinci kez galip çıkması ve Başkanlık koltuğunda oturmaya devam etmesi, İngilizci siyasette ısrar eden tutucu/muhafazakâr Yahudileri ciddi derecede üzmüştür. Fakat bölgede meydana gelen birtakım önemli değişiklikler, -örneğin, Mısır’da “İslamcılar”ın(!) Devletin başına geçmeleri, ABD siyasetinin daha rahat at koşturacağı bir süreci de beraberinde getirmiştir. Çünkü hem Müslüman halklar nezdinde, hem de Filistin’deki İslamcılar(!) ve Yahudi Varlığı’na karşı mücadele eden silahlı guruplar üzerinde Laik bir adamdan ziyade Erdoğan’ın yanında bir diğer Müslüman adamın etkisi daha yüksek olacaktır muhakkak. 

Son Gazze saldırısının ardından, Tayland'da konuşan Obama, “İsrail'in kendisini savunma hakkına destek veriyoruz” türünden sözlerle, seçimler öncesinde arası açılan tutucu Yahudilere, seçimlerin ardından projesinin (iki devletli çözüm) kaldığı yerden devam edeceğine ilişkin sinyallerini veriyordu. Hatırlayalım: Gazze saldırısı, Clinton’un ziyaretinin ardından Mısır ve Türkiye’nin yoğun çabaları sonrasında sonlandırılmıştır. Zaten bir, Clinton; iki, Davutoğlu… dünyayı Amerikan siyaseti doğrultusunda bir ucundan bir ucuna örümceğin ağını ördüğü gibi örüyorlar adeta…

Velhasıl, ideolojik devletlerin hayatî bir takım plan ve projeleri vardır. Kapitalist ideoloji için de Müslümanların kendileriyle oyalanacakları, kinlerini onun üzerine boşaltacakları sanal bir heyulayı, Yahudi Varlığı’nı/“İsrail”i bölgede var etmesi vazgeçilemez bir zorunluluktur ki bununla ideolojisini Müslümanların şerrinden koruyabilsin, İslamî kini, bu Varlık üzerinde deşarj ettirebilsin. Bu Varlığın mahiyeti, kimi Kapitalist devlet için bir bütün halinde tek bir yapı olarak teşkil edilmesi iken, kimi Kapitalist devlet için de bir kısmı Müslümanlardan diğer büyük kısmı Yahudilerden müteşekkil iki başlı bir yapı şeklindedir. Fakat esas olan; mutlaka ve mutlaka böylesi bir yapının Müslümanların kalbinde var edilmesidir. Ki bu esastan da vazgeçilemez. 

Diyeceğim o ki, ne Amerika, ne İngiltere ve ne de diğer herhangi bir sömürgeci devlet, Yahudi Varlığı’ndan vazgeçemez, ancak vazgeçirtilir. Fakat bunun için 2022’leri beklemeye gerek yok. İnşallah Müslümanların baharı, hemen yarın İslamî bir Devleti yeşertir ve Yahudi Varlığı aleyhine meydanlarda haykırılan şu söz, ömrü olup da yaşayanların şahitlik edecekleri bir hakikat olarak tarihteki yerini alır: “el-mevtu’l-‘İsrail’”


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz