NE ZAMANA KADAR?

Murat Savaş

Allah Subhanehu ve Teâlâ Kerim kitabı Kur’an’da; فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ “Nereye bu gidiş.” (Tekvir Suresi 26) diye sorarak esasında gidiş güzergâhımızın iyi olmadığını biz kullarına bildiriyor. Kafamızı iki elimizin arasına alıp düşünmenin tam zamanı. Neyi mi düşüneceğiz? Bunun o kadar çok cevabı var ki hepsini bu makaleye toplamak mümkün değil. Mesela dolaylı olarak kardeş katili olduğumuzu söyleyip bunu düşünmemizi istesem çok absürt mü bir şey söylemiş olurum, yoksa bühtanda mı bulunmuş olurum? Ya da bunu söylerken sizin bilmediğiniz bir kardeşinizin daha olduğunu ima etmiş gibi mi olurum, yoksa bildiğimiz ama pek umursamadığımız bir şeyi mi hatırlatmış olurum?  Hani Nuh Aleyhi’s Selam gibi gece gündüz, gizliden açıktan, yumuşak sert her türlü yöntemle hakkı hatırlatma babından olur belki de…

Evet, kardeşler nasıl karşılarsanız karşılayın, nasıl bulursanız bulun bugün bizler dolaylı olarak kardeş katiliyiz. Sözüm tabii ki Müslümanlara. Zira biyolojik kardeşlik dışında anne ayrı, baba ayrı olduğu halde başka kardeşleri olanlar sanırım sadece Müslümanlar. إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun.” (Hucurat Suresi 10) Sloganik olarak hepimizin bildiği bu kardeşlik esasında bir hakikattir. Çünkü bu gerçeği bize bildiren âlemleri yoktan var eden, insan, hayat ve kâinatı eksiksiz bir düzen içerisinde yaşatan ve diğer bütün mahlûkatı insanın hizmetine veren Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır. Bu öyle bir kardeşliktir ki sizi kardeş kılan babalarınız değil, sizi yoktan var eden, yediren, içiren Gani olan Allah’tır. Hatta aynı dine (İslâm) iman olmaksızın biyolojik kardeşliğin de hiçbir önemi yoktur. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ آبَاءكُمْ وَإِخْوَانَكُمْ أَوْلِيَاء إَنِ اسْتَحَبُّواْ الْكُفْرَ عَلَى الإِيمَانِ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Ey iman edenler, babalarınızı ve kardeşlerinizi, eğer küfrü imana tercih ederlerse, dostlar edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe Suresi 23)

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ  “Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir kavmi, Allah’a ve Rasulü’ne muhalefet eden kimselere sevgi besler bulamazsın; velev ki onlar babaları yahut oğulları yahut kardeşleri ve yahut akrabaları olsunlar.” (Mücadele Suresi 22)

Öyle ki iman etmeyen bir babaya varis olamayacağımız gibi iman etmeyen evlat, kardeş ve diğer akrabalar da bize varis olamaz. Küfür velayet, veraset ve niyabete engel olduğu gibi kardeşliğe de engeldir. Bu minvalden Musab bin Umeyr esir alınan biyolojik kardeşi kendisine yardım nidasında bulununca; “Sen benim kardeşim değilsin, seni esir alan benim kardeşimdir.” demiş ve biyolojik kardeşini esir alan Müslüman kardeşine de onun anasının zengin olduğunu, dolayısıyla fidyeyi yüksek almasını telkin etmiştir.

Öyleyse ey Müslümanlar Adana İncirlik’ten kalkıp Atme’de sivilleri vuran ABD uçaklarına ne zamana kadar müsaade edeceğiz? Halkın iradesine dayandığını söyleyen hükümetin İncirlik’in koalisyon güçlerine açılması mutabakatını imzalamasına engel olmuyorsak dolaylı olarak kardeş katili olmuyor muyuz? Ne zamana kadar bu fiilimize devam edecek, ne zamana kadar yöneticilerin kirli politikalarına sessiz kalacağız?

Evet, DAİŞ bahanesiyle İncirlik’ten kalkan ABD uçakları Suriye’de sivilleri vurmuş, kardeşlerimize ölüm yağdırmıştır. Tıpkı daha önce Irak’ta binlerce kişiyi katlettikleri gibi yine bizim topraklarımızı, bizim üslerimizi kullanarak bizleri dolaylı olarak zulümlerine ortak ediyorlar. Demokratik rejime oy kullanarak destek olanlar, bu katliamlara sessiz kalanlar özellikle de bu mutabakata imza atan yöneticilere oy verenler ne zamana kadar, nereye kadar? Bizler İslâm ile izzet bulmuş, en hayırlı ümmet vasfına nail olmuş isek bırakın kardeşlerimizin katledilmesini necis kâfirlerin pis postallarıyla topraklarımızı ve mescitlerimizi çiğnemesine, üslerimizi ve ordumuzu kullanmalarına nasıl müsaade edebiliriz? Sahabelerin RadıyAllahu Anhum fethettikleri, her bir karışında ecdadımızın kanının olduğu bu toprakları NATO toprağı olarak gören yöneticileri ne zamana kadar muhasebe etmeyecek, hesap sormayacağız?

Bu cürümlerden haberi olup AKP’ye angaje olduğundan sessiz kalanlar, ABD’ye kin kusup bu mutabakatı imzalayan yöneticileri temize çıkaranlar ya da hiçbir şeyden habersiz dünyanın tatlı ve aldatıcı akışına uyanlar; bunlar arasında hakkı açıkça söylemedikçe ne fark var ki? Ha duyarsız olup habersiz kalmışsınız, ha duyarlı olup reel politik nedenleri bahane ederek ya da şartsız şurtsuz iktidara teslim olduğunuzdan dolayı sessiz kalmışsınız ne fark eder? Sizi hakkı haykırmaya ve zalime engel olmaya götürmeyen duyarlılık duyarlılık değildir. Size de soruyorum, ne zamana kadar kâfirlerin üzerimizde yol bulmasına sebep olan demokratik yolları takip edip Râşidî Hilâfet’e ulaşmak için Nebevi metottan yüz çevireceksiniz?

Evet, ne zamana kadar Kıyamet Günü bizden şikâyetçi olacak çocukların çoğalmasına göz yumacak, ne zamana kadar kâfirlerin, hainlerin ve zalimlerin zulümlerine öfkelenmeyeceğiz? Eğer ki kardeşlerimizin katledilmesi, bacılarımızın tecavüze uğraması, Rasulümüzün alay konusu edilmesi ve kitabımız Kur’an’ın necis postallar altında çiğnenmesi bizi öfkelendirmeyecekse hangi suça, hangi günaha ve hangi aşağılanmaya öfkeleneceğiz? Müslüman Allah için sevip Allah için öfkelenmez mi? Ey etrafındaki insanların küçük hatalarına öfkelenip dedikodusunu yapan ve bazen ondan nefret eden kardeşim, ne zaman kâfirlerden nefret edecek, ne zamana kadar ABD ile dostluk kuranları savunacaksınız?

Vallahi öfkemiz büyüktür, zira Allah Azze ve Celle gadaplanmıştır:

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا “Size ne oluyor da Allah yolunda ve  ‘Rabbimiz halkı zalim olan bu beldeden bizi çıkar, bize katından bir yardımcı gönder.’ diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa 75)

Vallahi Suriye’de ABD’ye maşa olan iktidarın zulmü sadece kendine ait değildir:

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ “Yakında öyle bir fitneden sakının ki o sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz (bilakis size de dokunur). Bilin ki Allah’ın azabı çok çetindir.” (Enfal 25)

Ey yöneticiler, İslâm’da, İslâm Ümmeti’nde ve İslâm Beldeleri’nde bizleri dünyanın en azametli devleti yapacak her türlü potansiyel olduğu halde ne zamana kadar bunları görmeyecek, ne zamana kadar kâfirlerin kuyruğuna takılacaksınız? İşte İslâm; kendisinde kıyamete kadar insanın ferdî ya da sosyal her türlü problemini çözecek kapasite ve kabiliyet mevcut. Yeme içmesinden kılık kıyafetine, ibadetinden ahlakına, ekonomisinden yönetim nizamına, devletlerarası ilişkisinden ukubat nizamına varıncaya kadar tüm hayatı kuşatan ve tüm hayat sorunlarını çözen bir ideoloji olarak askıda ve tozlanmaya terk edilmiş bir vaziyette raflarda duruyor. İşte İslâm Ümmeti; sizleri İslâm’ı sevdiklerinden dolayı dört dönemdir birinci parti olarak seçmiş, sizi üç dönem üst üste İslâm için iktidar yapmıştır. “One minute” dediğinizde, Mısır’dan, Tunus’tan, Ürdün’den ve sair İslâm beldelerinden size İslâm için destek olmuşlardır. Gittiğiniz her İslâm beldesinde sizleri sevinçle karşılamaları vallahi İslâm içindir, Allah içindir. İşte İslâm beldeleri; dünyanın en büyük yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip, en çok doğalgaz, petrol ve benzeri kaynakların rezervi İslâm beldelerinde. Verimli ve stratejik topraklarıyla, göller, nehirler ve denizleriyle, adalar, körfezler ve boğazlarıyla, rüzgâr ve güneş enerjisinin kullanımına müsait nadide yapısıyla her türlü potansiyel İslâm beldelerinde mevcuttur. O halde ne zamana kadar servetlerimizi kâfirlerin sömürmesine göz yumacak, üslerimizi, boğazlarımızı ve körfezlerimizi dünyaya kendi mesajımızı taşımak için değil de ABD’nin demokrasiyi taşıması için kullanmasına müsaade edeceksiniz? Ne zamana kadar İslâm’ı evrensel bir mesaj olarak dünyaya taşımak üzere raftan indirmeyecek, bu mevcut potansiyeli görmeyeceksiniz? Allah’tan korkun, Allah’ın kullarından utanın, kıyametin dehşetinden sakının.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ “Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Ancak onların azabını gözlerin korkudan dışına çıkacağı güne erteliyor.” (İbrahim 42)

Ey âlimler; ne zamana kadar kendi aranızda çatışıp durup da kâfirlere karşı tek vücut olmayacak hep ihtilafları gösterip duracak ancak hep birlikte Allah’ın ipine sarılmayı tek Ümmet, tek devlet ve millet olmayı İslâm Ümmetine göstermeyeceksiniz? Ne zamana kadar Allah’tan korkup ilminizi ikmal etmeyecek yamulan yöneticileri ne zamana kadar düzeltmeyeceksiniz?

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء “Allah’tan hakkıyla ancak kulları arasında âlimler korkar.” (Fatır 28) Sizler İslâm Ümmeti’nin yöneticiler yamulduğunda onları düzelten kılıcı, hakkı haykıran dili ve gerektiğinde kelle koltukta en önde olan liderleri olmalısınız. İncirlik konusunda yöneticileri muhasebe edin, bu üs ve imkânları kâfirlerin ellerine verenlerden hesap sorun. Ulema ve umera bozuksa Müslümanlarda kabahat aramaktan vazgeçin. Allah’tan korkun, Allah’tan korkun, Allah’tan korkun.

Ey Müslümanlar; ne zamana kadar demokrasinin İslâm’dan olduğu yalanına kanacak ne zamana kadar uyutulduğumuzun farkına varmayacaksınız? Üzerimizdeki ölü toprağını silkeleyip, demokrasinin kucağından kalkıp Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanın vakti gelmedi mi? Bizleri demokrasiyle aldatan yöneticileri demokrasileriyle birlikte alaşağı edip, Ümmet içinde bulunan muttaki ve muhlisleri Hilâfet’i uygulasınlar diye iktidara taşımanın vakti gelmedi mi? Atme’de sivil Müslümanları bombalayan ABD uçağı bizim yöneticilerimizin imzaladığı mutabakat sonucu İncirlik üssünden havalanmıştır. Bu günahın sorumlusu sadece kâfir ABD mi, yoksa onlara üslerimizi sonuna kadar açan yöneticiler mi ya da bu yöneticileri iktidara taşıyan oylar mı sorumlu? Bu günah Kâbe’nin yıkılmasından daha azamdır.

Kâfirlere Adana İncirlik hava üssünü açan yöneticiler, Müslümanlara karşı Hatay Reyhanlı’da üç metrelik duvarlar inşa ediyor, seyrediyoruz. Her gün Muğla’da Yunanistan’a geçmek için toplanan mülteci haberlerini ya da batan teknelerde boğulan Müslümanları seyrediyoruz. Bir yandan Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için meydanlara çıkıp destek yürüyüşleri yapıyor diğer yandan Çin’de Türkistan’daki Müslümanların faaliyetlerini terör faaliyetidir diyen Cumhurbaşkanı’na sessiz kalıyoruz.  Sadece namaz kılıp diline İslâmî kelimeler doladığı ama icraatları söylemlerinden farklı olan yöneticilere ne zamana kadar sevgi besleyeceğiz? Hâlbuki Allah’ın Rasulü Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin, bu da imanın en zayıf noktasıdır.” buyurmuştur. Münker mi arıyorsunuz? Kafanızı kaldırıp her sokakta bulunan tekel bayilerini, iddia bayilerini, caddelerin olmazsa olmazı olmuş bankaları ve Türkiye’de bulunan onlarca geneleve bakmanız yeterlidir. Bunların tamamının devletin verdiği ruhsatla açıldığını görmüyor musunuz?

Ey Müslümanlar; bütün bu fasit ve bâtıl düşüncelerden, kâfirlerin yöneticilerimiz üzerindeki tasallutundan ve hem dünyamızı hem de ahretimizi mahveden demokrasiden kurtulmanın yolu Râşidî Hilâfet Devleti’ni yeniden kurarak İslâm’ı hayata hâkim kılmaktan geçiyor. İslâm’ı tatbik edip akidesini koruyan ve İslâm risaletini dünyaya bir mesaj olarak taşıyan devletimizin yokluğu artık yetmiştir. Ona çağırmanın, ona destek olmanın ve onu inşa etmenin vakti çoktan gelmiştir. Ve yine onu inşa ederken takip edilecek metodun İslâm şeriatından alınması elzemdir. Demokrasinin maskesi düşmüş, bizleri tekrar aynı sokağın başına çıkarmıştır. Diğer konularda olduğu gibi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bu konuda da hidayet meşalesi kılmamız ve yolundan bir karış bile sapmadan O’nu takip etmek Hilâfet’e ulaşmanın tek yoludur. Kim ki bundan başka bir yol ararsa bilsin ki Rasul’ün rehberliğinden başkası Allah katında geçerli olmadığı gibi onlar bir ileri iki geri gitmekten de kurtulamaz. İşte o zaman İncirlik’ten kalkan uçakların ABD’yi Ortadoğu’dan kovmak için kalkan İslâm ordusunun uçakları olduğunu göreceksiniz. Reyhanlı’daki duvarlarla birlikte İslâm Ümmeti’nin aralarına çizilen suni sınırların da yok edildiğini ve elçilerin kâfirlere ancak kendilerine üç günlük süre vermek için gittiklerini göreceksiniz. Çok da uzak olmasa gerek…

                                                                                                                                                                                      

 


Yorumlar

  1. Gurcan Caymaz

    Incirlikten kalkan abd ucaklarinin muslumanlari bombaladigina dair kanitiniz varmi

  2. Mehmet Enücük

    Muhteşem tespitler Allah sizlerden razı olsun inşaAllah

  3. Hasan Saykili

    Rabbim ilminize ilim katsin. Gerçekten takdire şayan bir yaziyi kaleme almişsiniz. Rahman ve Rahim olan Allahim sizleri korusun inşaAllah...

  4. Bilal Aydoğan

    Hakikaten gerçekleri çok çarpıcı bir dille anlatam bir yazı. Okurken sanki karşımda birisi anlatır gibi oldu.Allah razı olsun...

  5. yakup Özdemir

    güzel degerlendirmeler rabbim kardeşimizin davetine icabet edip amellerimizi hızlandırmayı bize ve ümmetimize nasip etsin

Yorum Yaz