Allah Subhanehu ve Teâlâ Kerim kitabı Kur’an’da; فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ “Nereye bu gidiş.” (Tekvir Suresi 26) diye
sorarak esasında gidiş güzergâhımızın iyi olmadığını biz kullarına bildiriyor.
Kafamızı iki elimizin arasına alıp düşünmenin tam zamanı. Neyi mi düşüneceğiz?
Bunun o kadar çok cevabı var ki hepsini bu makaleye toplamak mümkün değil.
Mesela dolaylı olarak kardeş katili olduğumuzu söyleyip bunu düşünmemizi
istesem çok absürt mü bir şey söylemiş olurum, yoksa bühtanda mı bulunmuş olurum?
Ya da bunu söylerken sizin bilmediğiniz bir kardeşinizin daha olduğunu ima
etmiş gibi mi olurum, yoksa bildiğimiz ama pek umursamadığımız bir şeyi mi
hatırlatmış olurum? Hani Nuh Aleyhi’s Selam gibi gece gündüz,
gizliden açıktan, yumuşak sert her türlü yöntemle hakkı hatırlatma babından
olur belki de…
Evet, kardeşler nasıl
karşılarsanız karşılayın, nasıl bulursanız bulun bugün bizler dolaylı olarak
kardeş katiliyiz. Sözüm tabii ki Müslümanlara. Zira biyolojik kardeşlik dışında
anne ayrı, baba ayrı olduğu halde başka kardeşleri olanlar sanırım sadece Müslümanlar.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ
إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ “Müminler
ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun.” (Hucurat
Suresi 10) Sloganik olarak hepimizin bildiği bu kardeşlik
esasında bir hakikattir. Çünkü bu gerçeği bize bildiren âlemleri yoktan var
eden, insan, hayat ve kâinatı eksiksiz bir düzen içerisinde yaşatan ve diğer
bütün mahlûkatı insanın hizmetine veren Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır. Bu öyle bir
kardeşliktir ki sizi kardeş kılan babalarınız değil, sizi yoktan var eden,
yediren, içiren Gani olan Allah’tır. Hatta aynı dine (İslâm) iman olmaksızın
biyolojik kardeşliğin de hiçbir önemi yoktur. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ
آبَاءكُمْ وَإِخْوَانَكُمْ أَوْلِيَاء إَنِ اسْتَحَبُّواْ الْكُفْرَ عَلَى الإِيمَانِ
وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Ey iman edenler, babalarınızı ve kardeşlerinizi, eğer küfrü
imana tercih ederlerse, dostlar edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse,
işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe Suresi 23)
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ
مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ
إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ “Allah’a ve Ahiret
Günü’ne iman eden bir kavmi, Allah’a ve Rasulü’ne muhalefet eden kimselere
sevgi besler bulamazsın; velev ki onlar babaları yahut oğulları yahut
kardeşleri ve yahut akrabaları olsunlar.” (Mücadele Suresi 22)
Öyle ki iman etmeyen bir
babaya varis olamayacağımız gibi iman etmeyen evlat, kardeş ve diğer akrabalar
da bize varis olamaz. Küfür velayet, veraset ve niyabete engel olduğu gibi
kardeşliğe de engeldir. Bu minvalden Musab bin Umeyr esir alınan biyolojik
kardeşi kendisine yardım nidasında bulununca; “Sen benim kardeşim değilsin, seni esir alan benim kardeşimdir.” demiş
ve biyolojik kardeşini esir alan Müslüman kardeşine de onun anasının zengin
olduğunu, dolayısıyla fidyeyi yüksek almasını telkin etmiştir.
Öyleyse ey Müslümanlar
Adana İncirlik’ten kalkıp Atme’de sivilleri vuran ABD uçaklarına ne zamana
kadar müsaade edeceğiz? Halkın iradesine dayandığını söyleyen hükümetin
İncirlik’in koalisyon güçlerine açılması mutabakatını imzalamasına engel
olmuyorsak dolaylı olarak kardeş katili olmuyor muyuz? Ne zamana kadar bu
fiilimize devam edecek, ne zamana kadar yöneticilerin kirli politikalarına
sessiz kalacağız?
Evet, DAİŞ bahanesiyle
İncirlik’ten kalkan ABD uçakları Suriye’de sivilleri vurmuş, kardeşlerimize
ölüm yağdırmıştır. Tıpkı daha önce Irak’ta binlerce kişiyi katlettikleri gibi
yine bizim topraklarımızı, bizim üslerimizi kullanarak bizleri dolaylı olarak
zulümlerine ortak ediyorlar. Demokratik rejime oy kullanarak destek olanlar, bu
katliamlara sessiz kalanlar özellikle de bu mutabakata imza atan yöneticilere
oy verenler ne zamana kadar, nereye kadar? Bizler İslâm ile izzet bulmuş, en
hayırlı ümmet vasfına nail olmuş isek bırakın kardeşlerimizin katledilmesini
necis kâfirlerin pis postallarıyla topraklarımızı ve mescitlerimizi
çiğnemesine, üslerimizi ve ordumuzu kullanmalarına nasıl müsaade edebiliriz?
Sahabelerin RadıyAllahu Anhum fethettikleri,
her bir karışında ecdadımızın kanının olduğu bu toprakları NATO toprağı olarak
gören yöneticileri ne zamana kadar muhasebe etmeyecek, hesap sormayacağız?
Bu cürümlerden haberi olup
AKP’ye angaje olduğundan sessiz kalanlar, ABD’ye kin kusup bu mutabakatı
imzalayan yöneticileri temize çıkaranlar ya da hiçbir şeyden habersiz dünyanın
tatlı ve aldatıcı akışına uyanlar; bunlar arasında hakkı açıkça söylemedikçe ne
fark var ki? Ha duyarsız olup habersiz kalmışsınız, ha duyarlı olup reel
politik nedenleri bahane ederek ya da şartsız şurtsuz iktidara teslim
olduğunuzdan dolayı sessiz kalmışsınız ne fark eder? Sizi hakkı haykırmaya ve
zalime engel olmaya götürmeyen duyarlılık duyarlılık değildir. Size de
soruyorum, ne zamana kadar kâfirlerin üzerimizde yol bulmasına sebep olan
demokratik yolları takip edip Râşidî Hilâfet’e ulaşmak için Nebevi metottan yüz
çevireceksiniz?
Evet,
ne zamana kadar Kıyamet Günü bizden şikâyetçi olacak çocukların çoğalmasına göz
yumacak, ne zamana kadar kâfirlerin, hainlerin ve zalimlerin zulümlerine
öfkelenmeyeceğiz? Eğer ki kardeşlerimizin katledilmesi, bacılarımızın tecavüze
uğraması, Rasulümüzün alay konusu edilmesi ve kitabımız Kur’an’ın necis postallar
altında çiğnenmesi bizi öfkelendirmeyecekse hangi suça, hangi günaha ve hangi
aşağılanmaya öfkeleneceğiz? Müslüman Allah için sevip Allah için öfkelenmez mi?
Ey etrafındaki insanların küçük hatalarına öfkelenip dedikodusunu yapan ve
bazen ondan nefret eden kardeşim, ne zaman kâfirlerden nefret edecek, ne zamana
kadar ABD ile dostluk kuranları savunacaksınız?
Vallahi
öfkemiz büyüktür, zira Allah Azze ve
Celle gadaplanmıştır:
وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ
فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ
الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا
وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا “Size ne oluyor da Allah
yolunda ve ‘Rabbimiz halkı zalim olan bu
beldeden bizi çıkar, bize katından bir yardımcı gönder.’ diyen zayıf düşürülmüş
erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa 75)
Vallahi
Suriye’de ABD’ye maşa olan iktidarın zulmü sadece kendine ait değildir:
وَاتَّقُواْ فِتْنَةً
لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ
الْعِقَابِ “Yakında
öyle bir fitneden sakının ki o sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz (bilakis
size de dokunur). Bilin ki Allah’ın azabı çok çetindir.” (Enfal 25)
Ey
yöneticiler, İslâm’da, İslâm Ümmeti’nde ve İslâm Beldeleri’nde bizleri dünyanın
en azametli devleti yapacak her türlü potansiyel olduğu halde ne zamana kadar
bunları görmeyecek, ne zamana kadar kâfirlerin kuyruğuna takılacaksınız? İşte
İslâm; kendisinde kıyamete kadar insanın ferdî ya da sosyal her türlü
problemini çözecek kapasite ve kabiliyet mevcut. Yeme içmesinden kılık kıyafetine,
ibadetinden ahlakına, ekonomisinden yönetim nizamına, devletlerarası
ilişkisinden ukubat nizamına varıncaya kadar tüm hayatı kuşatan ve tüm hayat
sorunlarını çözen bir ideoloji olarak askıda ve tozlanmaya terk edilmiş bir
vaziyette raflarda duruyor. İşte İslâm Ümmeti; sizleri İslâm’ı sevdiklerinden
dolayı dört dönemdir birinci parti olarak seçmiş, sizi üç dönem üst üste İslâm
için iktidar yapmıştır. “One minute” dediğinizde, Mısır’dan, Tunus’tan,
Ürdün’den ve sair İslâm beldelerinden size İslâm için destek olmuşlardır.
Gittiğiniz her İslâm beldesinde sizleri sevinçle karşılamaları vallahi İslâm
içindir, Allah içindir. İşte İslâm beldeleri; dünyanın en büyük yeraltı ve
yerüstü kaynaklarına sahip, en çok doğalgaz, petrol ve benzeri kaynakların
rezervi İslâm beldelerinde. Verimli ve stratejik topraklarıyla, göller,
nehirler ve denizleriyle, adalar, körfezler ve boğazlarıyla, rüzgâr ve güneş
enerjisinin kullanımına müsait nadide yapısıyla her türlü potansiyel İslâm
beldelerinde mevcuttur. O halde ne zamana kadar servetlerimizi kâfirlerin
sömürmesine göz yumacak, üslerimizi, boğazlarımızı ve körfezlerimizi dünyaya
kendi mesajımızı taşımak için değil de ABD’nin demokrasiyi taşıması için
kullanmasına müsaade edeceksiniz? Ne zamana kadar İslâm’ı evrensel bir mesaj
olarak dünyaya taşımak üzere raftan indirmeyecek, bu mevcut potansiyeli
görmeyeceksiniz? Allah’tan korkun, Allah’ın kullarından utanın, kıyametin dehşetinden
sakının.
وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ
غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ
فِيهِ الأَبْصَارُ “Sakın
Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Ancak onların azabını
gözlerin korkudan dışına çıkacağı güne erteliyor.” (İbrahim 42)
Ey
âlimler; ne zamana kadar kendi aranızda çatışıp durup da kâfirlere karşı tek
vücut olmayacak hep ihtilafları gösterip duracak ancak hep birlikte Allah’ın
ipine sarılmayı tek Ümmet, tek devlet ve millet olmayı İslâm Ümmetine
göstermeyeceksiniz? Ne zamana kadar Allah’tan korkup ilminizi ikmal etmeyecek
yamulan yöneticileri ne zamana kadar düzeltmeyeceksiniz?
إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ
مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء “Allah’tan
hakkıyla ancak kulları arasında âlimler korkar.” (Fatır 28) Sizler İslâm Ümmeti’nin yöneticiler
yamulduğunda onları düzelten kılıcı, hakkı haykıran dili ve gerektiğinde kelle
koltukta en önde olan liderleri olmalısınız. İncirlik konusunda yöneticileri
muhasebe edin, bu üs ve imkânları kâfirlerin ellerine verenlerden hesap sorun.
Ulema ve umera bozuksa Müslümanlarda kabahat aramaktan vazgeçin. Allah’tan
korkun, Allah’tan korkun, Allah’tan korkun.
Ey
Müslümanlar; ne zamana kadar demokrasinin İslâm’dan olduğu yalanına kanacak ne
zamana kadar uyutulduğumuzun farkına varmayacaksınız? Üzerimizdeki ölü
toprağını silkeleyip, demokrasinin kucağından kalkıp Allah’ın ipine sımsıkı
sarılmanın vakti gelmedi mi? Bizleri demokrasiyle aldatan yöneticileri
demokrasileriyle birlikte alaşağı edip, Ümmet içinde bulunan muttaki ve
muhlisleri Hilâfet’i uygulasınlar diye iktidara taşımanın vakti gelmedi mi?
Atme’de sivil Müslümanları bombalayan ABD uçağı bizim yöneticilerimizin
imzaladığı mutabakat sonucu İncirlik üssünden havalanmıştır. Bu günahın sorumlusu sadece kâfir ABD mi, yoksa
onlara üslerimizi sonuna kadar açan yöneticiler mi ya da bu yöneticileri
iktidara taşıyan oylar mı sorumlu? Bu günah Kâbe’nin yıkılmasından daha
azamdır.
Kâfirlere
Adana İncirlik hava üssünü açan yöneticiler, Müslümanlara karşı Hatay
Reyhanlı’da üç metrelik duvarlar inşa ediyor, seyrediyoruz. Her gün Muğla’da
Yunanistan’a geçmek için toplanan mülteci haberlerini ya da batan teknelerde
boğulan Müslümanları seyrediyoruz. Bir yandan Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz
için meydanlara çıkıp destek yürüyüşleri yapıyor diğer yandan Çin’de
Türkistan’daki Müslümanların faaliyetlerini terör faaliyetidir diyen
Cumhurbaşkanı’na sessiz kalıyoruz.
Sadece namaz kılıp diline İslâmî kelimeler doladığı ama icraatları
söylemlerinden farklı olan yöneticilere ne zamana kadar sevgi besleyeceğiz? Hâlbuki
Allah’ın Rasulü Muhammed Sallallahu
Aleyhi ve Sellem “Sizden kim bir
münker görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin.
Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin, bu da imanın en zayıf noktasıdır.”
buyurmuştur. Münker mi arıyorsunuz? Kafanızı kaldırıp her sokakta bulunan
tekel bayilerini, iddia bayilerini, caddelerin olmazsa olmazı olmuş bankaları
ve Türkiye’de bulunan onlarca geneleve bakmanız yeterlidir. Bunların tamamının
devletin verdiği ruhsatla açıldığını görmüyor musunuz?
Ey
Müslümanlar; bütün bu fasit ve bâtıl düşüncelerden, kâfirlerin yöneticilerimiz
üzerindeki tasallutundan ve hem dünyamızı hem de ahretimizi mahveden
demokrasiden kurtulmanın yolu Râşidî Hilâfet Devleti’ni yeniden kurarak İslâm’ı
hayata hâkim kılmaktan geçiyor. İslâm’ı tatbik edip akidesini koruyan ve İslâm
risaletini dünyaya bir mesaj olarak taşıyan devletimizin yokluğu artık
yetmiştir. Ona çağırmanın, ona destek olmanın ve onu inşa etmenin vakti çoktan
gelmiştir. Ve yine onu inşa ederken takip edilecek metodun İslâm şeriatından
alınması elzemdir. Demokrasinin maskesi düşmüş, bizleri tekrar aynı sokağın
başına çıkarmıştır. Diğer konularda olduğu gibi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bu konuda da hidayet meşalesi
kılmamız ve yolundan bir karış bile sapmadan O’nu takip etmek Hilâfet’e
ulaşmanın tek yoludur. Kim ki bundan başka bir yol ararsa bilsin ki Rasul’ün
rehberliğinden başkası Allah katında geçerli olmadığı gibi onlar bir ileri iki
geri gitmekten de kurtulamaz. İşte o zaman İncirlik’ten kalkan uçakların ABD’yi
Ortadoğu’dan kovmak için kalkan İslâm ordusunun uçakları olduğunu göreceksiniz.
Reyhanlı’daki duvarlarla birlikte İslâm Ümmeti’nin aralarına çizilen suni
sınırların da yok edildiğini ve elçilerin kâfirlere ancak kendilerine üç günlük
süre vermek için gittiklerini göreceksiniz. Çok da uzak olmasa gerek…


Yorumlar