Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya sahnesinde boy göstermeye başlamasından bu yana ABD siyasetinden tüm dünya
devletleri kendilerine düşen payı aldı/alıyor.
İngiltere ile başlayan ve hem İngiltere hem de AB’nin lider devletleriyle
devam eden sömürü savaşı, Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın da dâhil edildiği süreçle devam edegeldi. Köklü imparatorluk
geçmişine sahip Çin’in de
bölgesinde yeniden sivrilmesiyle birlikte Amerika, yeni bir mücadele alanı olarak
Çin’i strateji ajandasına kaydetti. Dolayısıyla ABD, hayati önemi haiz (Suriye gibi)
meselelerin yanı sıra, ajandasındaki öncelik sıralamasında önemli bir yeri bulunan
Çin hakkında da belli bir strateji üzerinde ilerliyor. Süper güç olmanın beraberinde
getirmiş olduğu “sorumluluk”tan öte “kibir”le hareket eden
Amerika için Çin, bir takım stratejilerle etrafı, hareket alanı çevrelenmesi gereken
bir güç olarak görülüyor.
Çin Halk Cumhuriyeti’ne Hızlı Bakış
“Çin, resmî adı ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC),
Doğu Asya'da üniter bir
devlettir. Çin Komünist Partisi tarafından tek parti rejimiyle yönetilmekte, yaklaşık 1milyar 404 milyonluk nüfusuyla dünyanın
en büyük nüfusuna sahip ülkedir. 9,6 milyon km2 bir alan kapsayıp; toprak
alanı açısından dünyanın en büyük ikinci ülkesi, toplam alan açısından ise en
büyük üçüncü veya dördüncü ülkesidir. Çin'in; 22 eyalet, beş özerk bölge, dört doğrudan yönetilen şehir ve Hong Kong ile Makao Özel İdari Bölgeler'i üzerinde hükmünü
sürdürmesinin yanı sıra Tayvan üzerinde egemenlik talebinde bulunmaktadır.
1978 yılında ekonomik reformların uygulanmasından beri Çin
ekonomisi, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmuştur. 2016 yılı itibarıyla nominal GSYİH açısından dünyanın en büyük ikinci
ekonomisi, satın alma gücü paritesi (SAGP) açısından ise dünyanın en büyük
ekonomisidir. Üstelik Çin dünyanın en büyük mal ihracatçısı ve en büyük ikinci
mal ithalatçısıdır. Çin, nükleer silahlı bir devlettir; ayrıca dünyanın en
büyük aktif asker sayısı ve en büyük ikinci savunma bütçesine sahiptir. ÇHC
Birleşmiş Milletler üyesidir ve 1971 yılında ÇC'nin
BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üye olarak yerini almıştır. Çin ayrıca Dünya Ticaret Örgütü
(DTÖ), Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC), BRICS
(Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti), Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO),
BCIM (Bangladeş–Çin–Hindistan–Myanmar),
G20 ve birçok diğer resmî ve gayrı
resmî çok yönlü örgütün üyesidir. Çin, özellikle Asya'da önemli bir bölgesel
güçtür; üstelik son yıllarda dünya çapında giderek daha büyük bir rol
oynamasıyla potansiyel süper güç olarak da nitelendirilmiştir.”[1]
“Çin; 14 farklı ülkeyle sınır paylaşıp aynı sayıda ülkeyle sınır paylaşan Rusya haricinde dünya çapında en çok
sayıda yabancı ülkeyle sınır paylaşan ülkedir. Çin, Doğu Asya'nın büyük kısmını kapsayıp şu ülkelerle sınır paylaşır: Güneydoğu Asya'da Vietnam, Laos ve Myanmar (Birmanya); Güney Asya'da
Hindistan, Bhutan, Nepal, Afganistan ve Pakistan; Orta Asya'da Tacikistan,
Kırgızistan ve Kazakistan; İç ve Kuzeydoğu Asya'da Rusya, Moğolistan ve Kuzey Kore. Çin üstelik Güney Kore, Japonya, Vietnam
ve Filipinler ile deniz sınırı paylaşmaktadır.”[2]
Amerika’nın Çin’i Çevreleme Stratejisi
Özellikle insan gücü potansiyeli ve dünya ekonomisinde yükselen
trendi ile Çin, Amerika’nın bölge çıkarları önünde bugün olmasa bile yakın
gelecekte ciddi bir engel olarak duruyor. Böylesi bir durumun önüne geçmek ve
bugünkü ve gelecekteki çıkarlarını korumak adına Amerika, bir takım stratejik
hamlelerle Çin’in hareket alanını daraltmak, kendi lokal sahasında onu hapsetmek,
bu mümkün olmadığı takdirde
çıkarlarına olumlu etki edecek şekilde en az zararla Çin tehdidinden kurtulmak için bir
çevreleme stratejisi oluşturdu.
Buna göre; Çin’in etki alanlarına yönelik izlenen siyaset ve
operasyonlarda amaç, Çin’in hamlelerini boşa çıkarmak ve Çin nüfuz alanını daraltmak olsa da Amerika’nın
kibirli siyaseti çoğu zaman gizli
kalması gereken çabalarını ifşa ediyor. Çin yönetiminin bakışlarından kaçmayan bu hamleler, Amerika’yı oyun kurmada bir
hayli zorluyor. Amerika, çevre devletler ile Çin'i Pasifik Okyanusu'nda
özellikle de Güney ve Doğu Çin Denizi'nde
çevrelemek için çalışıyor. İttifaklar ve bloklaşmalar oluşturuyor, bu amaçla oradaki ülkeler ile ilişkilerini güçlendiriyor. On yıldır bunun
için çalışıyor. Amerika,
Çin'i çevreleme politikasının sonuna geldiğini ya da zirveye ulaştığını yani Çin'i daha
fazla çevrelemeyeceğini görünce, Dünya
Ticaret Örgütü'ne üye yapmakla Çin'e yakınlaşmaya çalıştı. Onunla ticari
ilişkileri artırdı.
Daha önce olduğu gibi artık
Amerika'nın Çin ile stratejik diyaloğu o kadar hassas değil. Bununla beraber Çin, ne Amerika'nın yörüngesinde, ne de bu
politikaya göre Amerika'nın bir müttefikidir. Amerika, Çin'in önemli ve hayati
gördüğü, hatta ölüm-kalım
meselesi olarak algıladığı Doğu ve Güney Çin Denizi bölgesinde hâkimiyet
kurma emellerini frenleyemedi. Böylece Çin, varlığını, bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyan bir devlet olarak kaldı.
Bölgesel bir devlet olarak askerî ve ekonomik gücünü güçlendirmeye çalıştı. Bazı alanlarda sadece karlı kazançlar sağlamak değil, siyasi nüfuz da elde etmek amacıyla ekonomik gücünden
yararlanmaya başladı. Bölgedeki
nüfuzunu, Amerikan politikası ile çelişecek veya Amerikan nüfuzunu tehlikeye atacak şekilde güçlendirdi. Hâkimiyet kurmak gibi
ölüm-kalım meselesi olarak algılanan bölgelerde, Çin'in bölgesel emelleri
vardır ve ekonomik büyük bir güç olarak sadece sınırları içindeki topraklar ile
yetinmek istemiyor. Aynı şekilde Amerika da,
Çin Denizi bölgesini kendisinin hayati alanı olarak görüyor. Bölgesel
devlet olarak sadece iki Amerika kıtası ile asla yetinmeyen küstah ve kibirli
Amerika, bütün dünyayı kendi bölgesi olarak algılıyor. Bu yüzden Amerika,
küresel egemenliğini genişletmek için Çin'in ilgi alanlarında Çin
ile rekabet ediyor. Ticari ilişkiler ve stratejik diyaloglar yoluyla Çin'e yakınlaşarak çevreleme politikası, içerisinde olsa
da Çin, Amerikan’nın müttefiki ve yörüngesinde hareket etmemekte, bilakis
Çin'in bölgesel politikası, Amerika'yı endişelendirmektedir. Dolayısıyla çevreleme politikası artık tek başına işe yaramadığı için Amerika, Asya-Pasifik ile ilgili yeni bir plan
belirledi. Bu plan gereğince deniz gücünün
yaklaşık %60'ını bu
bölgeye konuşlandırdı. Amerika,
izlediği Çin'i çevreleme
politikasına ek olarak bölgesel konularla Çin'i meşgul ederek oyalıyor. Amerika, bu kuşatma politikası için bütün çabasını
bölgesel devletleri seferber etmek üzere yoğunlaştırdı.
Çevreleme Operasyonun Aktör ve Yöntemleri
Amerika, özellikle Çin’e komşu devletler üzerinden yaptığı bir takım hamlelerle çevreleme stratejisini ortaya koyuyor.
Bu çevreleme politikasında etkin rol alabilecek en önemli devletler şunlardır: Hindistan, Japonya ve
Avustralya. Bunların dışında kimi
devletlerle yürütülen bir takım mücadele ve ilişkiler de yine Çin’i çevreleme politikası bağlamında kullanılıyor. Bu devletlerin
-Kuzey Kore gibi- kimisi çatışmanın odağında gösterilmek
suretiyle hedef saptırmada; -Kırgızistan, Özbekistan gibi- kimisi de bir takım
ekonomik ilişkiler ve sınır komşuluğundan mütevellit pozisyonları ile baskı unsuru olarak, bu çevreleme
politikasında Amerika tarafından kullanılıyor.
•Kuzey Kore (Tehdit Unsuru):
Kuzey Kore’yi dünya siyasetinin merkezine oturtan, sadece
evrensel dünya düzenine boyun eğmeyen, sosyalist bir sisteme sahip düşmanca bir askerî güç mücadelesi değildir! Zira ufak bir Kuzey Kore ve sahip
olduğu askerî güç bu
varlığıyla Amerika’nın
öncelikli meselesi olacak boyutta değildir. Ancak bütün kuşatıcılığıyla Çin
meselesiyle birlikte ele alındığında Amerika’nın birinci derecede öncelikli meselesi
olabilmektedir.
Amerika, Çin’in nükleer kapasitesinin yükselişini büyük bir dikkatle izlemektedir.
Çin’in gücünü ölçmek için bütün seçenekleri değerlendirip etüt etmektedir. Bu seçeneklerden biri de Çin’in
sınırlarında gerginliği tırmandırmaktır. Bu
anlamda Kuzey Kore de Çin’in sınırında gerginliği tırmandırmaya müsait bir konumdadır.
Bu görüşü destekleyen
icraatları sıralamak gerekirse; Amerika, Obama döneminde Çin’in çevresini teşkil eden ülkelerle anlaşmalar yapmaktaydı. Nitekim Hindistan,
Japonya, Vietnam, Filipin ve bunlara ek olarak Güney Kore ile somut ilişkiler geliştirmişti. Böylece Çin’in
Güney Çin Denizi’ni istismar ederek geliştirdiği savunma
stratejisini sınırlandırıp Çin’i çevrelemek istiyordu. Bu yüzden dünya ile
yaptığı büyük ticaretin
yollarını tahkim etmekteydi.
Amerika’nın Kuzey Kore ile arasında gergin bir atmosfer oluşturması, onun Çin’in çevresini etkisi
altına almak için ihdas ettiği Çin ve Hindistan arasındaki sınır anlaşmazlığı, Japonya, Filipin, Malezya ve Çin arasındaki adalar meselesi,
vb. gerginliklerden biridir. Yine Çin ile karşı karşıya gelmesi için
Japonya’yı bütün askerî engellemelerden azade kılması da bundandır.
Bugün Amerika, Kuzey Kore tehdidini önceliklerinin başına koymuş ise Çin’e karşı yürüttüğü stratejinin bir
parçası olması dolayısıyladır. Şu anda sular ısınmış olsa da Amerika’nın Kuzey Kore üzerindeki baskısı yeni değildir.
Amerika’nın bu stratejisi baskıcı söylemlerle başladı. Bu baskıcı söylemler, Kuzey Kore’nin
Pyongyang yönetimi döneminde 1994’te nükleer programını durdurması, 2008’de
altılı çerçevede Yongbyon reaktörünün kapatılması ve 2012’de nükleer programını
askıya alması ve müfettişlerin incelemesine
izin vermesi şeklinde meyvesini
vermiştir. Amerika’nın ışık-su reaktörleri sağlamak, yakıt olarak desteklemesi vb.
alternatif yardımlara dair verdiği söze bağlı kalmaması
nedeniyle Kuzey Kore her defasında nükleer programını geliştirmeye devam etmiştir. Böylece Amerika Pyongyang’ı gerginlik
çemberine sürüklemiştir. Ardından
Amerika bu konuda yeni bir üslup benimsemiş ve bu üslubun bir gereği olarak deniz kuvvetlerinin %60’nı uzak doğuya nakletmiştir. Amerika bütün bunları küçük bir Kuzey Kore’ye karşı yapmış değildir. Bilakis tüm
bunlar Çin’in gücünü test edip ölçmek içindir. İşte bugün çıkarılan gerginlik bu ölçme ve değerlendirmeyi ikmal etmek içindir.
•Hindistan (Askerî ve savunma sistemi anlaşmaları):
Hindistan, Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party -
BJP) hükümetinden beri Amerikan yanlısıdır. BJP, 1998’de iktidara geldi, 2004’te
de iktidardan düştü. 2014’te on yıl aranın
ardından Modi liderliğinde tekrar
iktidara geldi. Amerika, Modi döneminde Hindistan’a açıkça destek verdi.
Amerika ile Hindistan arasında çeşitli alanlarda özellikle de nükleer alanda anlaşmalar tavan yaptı. Bu anlaşmaların Çin’e karşı yapıldığı besbellidir.
Amerika’nın desteğiyle kışkırtıcı bir
politika benimseyen Hindistan, Amerika ile 2005 yılında sivil reaktörleri için
sabit nükleer yakıt tedarikine imkân veren (123) anlaşma imzaladı. Hindistan, bu nükleer yakıtı,
nükleer programında da kullanmaktadır. Trump yönetimi, önceki yönetimlerin
Hindistan ile kaydettiği ilerlemeleri geliştirmek istediklerini açıkça işaret etti. 8 Şubat 2017’de ABD Savunma Bakanı General
James Mattis, Hint mevkidaşı Manohar Parrikar ile yaptığı telefon konuşmasında, “Son yıllarda Hindistan tarafından kaydedilen
muazzam ilerlemeden” övgüyle bahsetti. “Savunma alanında iki ülke
arasındaki ortak işbirliğine” işaret eden bakan, “Yeni yönetimin,
momentumu sürdürmek ve üzerine inşa etmek konusunda çok istekli olduğunu” söyledi.[3]
Amerika’nın, Çin’i nükleer silahlanma yarışı ile oyalamak için Yarımadada nükleer
silahlanma yarışını istismar
etmesini sürdürmesi bekleniyor. Amerika’nın hedefi, Çin’i ekonomik alandaki
faaliyetten askerî alandaki faaliyete yönlendirerek Çin’in çöküşünü kolaylaştırmaktır, tıpkı Sovyetler Birliği’ne karşı yaptığı gibi. Şu an Çin, hâlâ nükleer caydırıcılık konusunu asgari düzeyde
tutmakta ve nükleer silahlanma yarışına çekilmeyi reddetmektedir.
Amerika, Çin karşısında Hindistan’a önemli bir rol vermiştir. Nitekim nükleer kapasitesini
güçlendirmeye de çalışmaktadır. Amerika,
rolünü iyi oynasın diye Hindistan’ın ekonomisini güçlendirmek için de çalışıyor. Onu İran’la destekliyor ve orada ona yatırım olanakları sunuyor.
•Pakistan (Ekonomik anlaşmalar):
Pakistan’a gelince, 1990’lı yıllardan beri Navaz Şerif, Pervez Müşerref, Asaf Zerdari ve şimdiki Navaz Şerif hükümetleri hep Amerikan yanlısı
politika izlemişlerdir. Bu sebeple
doğal olarak Amerikan
yanlısı olan Hindistan ile Pakistan yakınlaşmaya başladı. Pakistan,
Amerikan talimatları doğrultusunda ABD’nin
Hindistan’daki ajanlarını güçlendirmek ve onların Çin karşısındaki pozisyonlarını pekiştirmek için Hindistan lehine bazı önemli şeylerden feragat etti.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Nisan 2016’daki ziyareti sırasında Pakistan’la;
Çin’e Hint Okyanusu ve ötesine doğrudan erişim olanağı tanıyacak 46 milyar dolar değerindeki bir dizi anlaşma imzaladı. Çin Devlet Başkanı’nın Pakistan medyasına yaptığı açıklamada, “Çin ve Pakistan’ın
güvenlik kaygıları güvenlik işbirliğini geliştirmek için aynı seviyede olmalıdır.” diye konuştu. Ekonomik
koridorla ilgili 30 anlaşma dâhil Çin’in
Pakistan’daki yatırımları için 50 anlaşma imzalandı. Tesis edilecek ekonomik koridoru korumak için
ordu içinden 13.000 yeni askerî birim oluşturuldu. Çin, Pakistan’a gizli nükleer yardım ve füzelerin yanı
sıra nükleer kapasiteye sahip 2750 km menzilli balistik füzeler de temin
etmektedir. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif en son yaptığı açıklamada, “Milyonlarca insanın
yaşadığı bölgenin kaderini değiştirebilecek kapasitedeki Çin ekonomik koridorunu şahsen deruhte edeceğim. Otobanlar ve demiryolu ağı aracılığıyla ekonomik koridor tüm bölgeyi
birbirine bağlayacaktır...”[4] dedi. Bu ekonomik anlaşma sayesinde Çin Pakistan’la olan ilişkisine önem verecektir. Pakistan, bu
konuda çok hevesli ve Çin’i bu ekonomik projelere teşvik etmek için çabalıyor. Çin proje için
devasa paralar harcıyor ve bu projelerle oyalanıyor. Böylece Pakistan, Çin’i
çevrelemeye ve kuşatmaya çalışan efendisi Amerika’ya hizmet etmektedir.
Amerika, Çin’in kendisi ile rekabet etmesini bu şekilde de önlemiş oluyor. Onu Güney Çin Denizi’nin kontrolünden uzak şeylerle oyalıyor. Bu mesele Amerika için
çok önemlidir. Bu yüzden ABD, Çin’in Güney Çin Denizi’ni kontrol girişimlerini engellemek için elinden geleni
yapmaktadır. Çünkü adaları genişleten Çin, adalar üzerine havaalanları ve limanlar inşa ediyor. Dolayısıyla takımadaları kendine
bağlı olunca adaların
kontrolü de normal hâle gelecek. Takımadaların yaklaşık 250 adadan oluştuğu da unutulmamalıdır. Kuşkusuz ABD, Çin’in dikkatini bu takımadalardan uzaklaştırıyor, daha cazip projelere
yönlendiriyor ve bu projelerin değersiz takımadalardan daha faydalı projeler olduğunu göstermeye çalışıyor. Bu nedenle Pakistan’ın Gwadar
limanındaki Pakistan-Çin projelerine karşılık Hindistan’ın Baharata limanındaki Hindistan, İran ve Afganistan projeleri ortaya atılmıştır. İki liman, birbirine yaklaşık 60 mil uzaklıktadır. Bu durum o bölgede Çin’i
oyalayacaktır... Bilindiği üzere Pakistan’ın
Gwadar limanı ile İran’ın Çabahar
limanı bölge için jeostratejik ve jeopolitik önemi haizdir. Ayrıca uluslararası
deniz taşımacılığı ve petrol ticareti için de
önemlidirler... Yazar ve Güney Asya uzmanı Adam V Larkey, söz konusu projelerin
politik doğasını şu sözleriyle dile getirmiştir: “Çin’in Gwadar’daki rolü ile
Hindistan’ın Çabahar’daki rolü asla kıyas götürmez. İkisi arasında hacim ve amaç yönünden çok
büyük fark vardır ama Amerikalılar, Çin’in yayılmacı düşüncesini geri püskürten Hindistan’dan hoşnutlar.”[5] Dolayısıyla Amerika, Pakistan-Çin projesi üzerinden Çin’e
tesir etmek istiyor. Çünkü 46 milyar dolar değerindeki Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru projesi tamamlandığında, Çin’in kalbi mesabesinde olacaktır.
Dolayısıyla Çin, kolay kolay bu projeden vazgeçemeyecektir. Bu yüzden Güney Çin
Denizi gibi diğer önemli
bölgelerden daha ziyade bu projeyle meşgul olacaktır...
Filipinler (Adalar meselesi):
Amerika, Uluslararası Mahkeme çağrısında bulunan Filipinler gibi bölgedeki ülkeleri de Çin’e karşı kışkırtıyor. Zira bu mahkeme, tartışmalı takımadalar konusunda Filipinler lehine karar vermiştir. Hollanda Lahey’deki Uluslararası
Daimi Tahkim Mahkemesi, 12 Temmuz 2016’da uyuşmazlık konusunda “Çin’in dokuz çizgili harita sınırları
içerisinde kalan bölgede iddia ettiği tarihsel haklarının yasal bir dayanağı yoktur.” ve “Çin’in Filipinler’e ait münhasır ekonomik bölgede
Filipinler’in balıkçılık yapmasına ve petrol arama çalışmalarına engel olarak ve yapay adacıklar
inşa
ederek bu ülkenin egemenlik haklarını ihlal etmiştir.”
hükmüne vardı. Kararın açıklanmasının hemen ardından Çin, resmî ajansı (Xinhua)
aracılığıyla yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Çin, mahkemenin
kararını tanımıyor ve kabul etmiyor.” Yine Çin Dışişleri Bakanı, “Bu karar, hükümsüz ve mülgadır, hiçbir bağlayıcılığı yoktur” dedi. Dahası, “Art niyetli bir karardır. Amaç, Çin’le
uyuşmazlığı çözmek ve Güney Çin Denizi’nde barış ve istikrarı korumak değil.” diye
konuştu. Devlet Başkanı Xi Jinping de yaptığı açıklamada “Ülkem, Uluslararası
Mahkeme’nin kararına dayanan herhangi bir öneri veya eylemi asla kabul
etmeyecektir” ifadelerini kullandı. Amerika ise mahkemenin kararını
desteklediğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby aracılığıyla yapılan açıklamada, “Yasal açıdan Çin ve
Filipinler için bağlayıcı ve
nihai bir karardır. Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklara barışçıl çözüme ulaşma konusundaki ortak amaç için önemli bir
katkı sağlamaktadır.”
denildi. Sözcü “Tüm tarafları
karara uymaya, kışkırtıcı ifadeler
veya provoke edici eylemlerden kaçınmaya” çağırdı.
•Japonya ve Güney Kore (Adalar meselesi ve güvenlik sorunu):
Amerika’nın Kuzey Kore ile arasında gergin bir atmosfer oluşturması, onun Çin’in çevresini etkisi
altına almak için ihdas ettiği Çin ve Hindistan arasındaki sınır anlaşmazlığı, Japonya, Filipin, Malezya ve Çin arasındaki adalar meselesi,
vb. gerginliklerden biridir. Nitekim Çin ile karşı karşıya gelmesi için
Japonya’yı bütün askerî engellemelerden azade kılmıştır.
Kuzey Kore’nin saldırgan tutumlarının üzerine gidilmesi ve
benzer sertlikte cevaplar verilmesi suretiyle Çin, bölgede bir Kuzey Kore
tehdidi ile muhatap kılındı. Amerika, Kuzey Kore’nin yaptığı askerî tatbikata yönelik attığı/atacağı adımlar ve kışkırtıcı açıklamalarla cevabını ilan etmiş olmaktadır. Atılan adımlar ve kışkırtıcı ifadelerden bazılarında;
Pyongyang’ın yaptığı ölümcül füze
denemesinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Rex
Tillerson, Güney Kore ve Japonya’yı korumak için “Nükleer Zırh” stratejisini
kullanmakla Kuzey Kore’yi tehdit etti. Bakan Tillerson mevkidaşı Güney Kore ve Japonya Dışişleri bakanları ile ortak yaptığı basın açıklamasında Amerika’nın “Nükleer Zırh” kullanarak
Tokyo ve Seul’ü korumakta kararlı olduğunu açıkladı.[6]
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, “Bir
çözüm olarak Güney Kore ve Japonya’nın nükleer silahlarla desteklemesi uzak bir
ihtimal olarak görülemez.” dedi. Tillerson’ın bu açıklamalarından da anlaşılacağı üzere Amerika, Kuzey Kore tehdidi üzerinden Güney Kore ve
Japonya’yı koruma misyonu üzerinden Çin’e mesajlar veriyor, onu bölgesinde
muhtemel bir Kuzey Kore tehdidiyle meşgul ediyor.
•Avustralya (Yardımcı Üs):
Kuzey Kore tehdidini bir manipülasyon aracı olarak gösteren
Amerika, Çin’i çevreleme politikasında Avustralya’yı da bir liman, lojistik
merkezi olarak kullanmaktadır. Yeni bir füze denemesi yaptıklarını açıklaması ve
Kuzey Kore’nin altıncı nükleer deneme için yaptığı hazırlığın tamamlandığına dair endişeye kapılması Amerika’nın, Avusturalya’da
demirlemiş olan Carl Vinson
Uçak filosu ve Hava filosu; ek olarak iki füze bombardıman destroyerini ve
Cruise füze fırlatıcısını Kore Yarımadası’na göndermesinde olduğu gibi Avustralya, Çin’i çevreleme
politikasında Amerikan müttefiki olarak kendisinden faydalanılan bir ülkedir.
•Özbekistan ve Diğer Sınır Komşuları (Sınır Sorunları):
Amerika, Çin’i çevrelemek ve oradaki faaliyetlerini kontrol
altına almak için Özbekistan gibi Rusya etkisi altında olan ülkelerde de nüfuzunu
güçlendirmenin yollarını aramaktadır. Ayrıca Amerika’nın Kırgızistan, Malezya,
Filipinler gibi Çin’e komşu diğer ülkelerde de benzer siyaset ve anlaşmalar yoluyla Çin’i bölgede sınır
sorunları ve birtakım anlaşmalar üzerinde oyalama girişimleri mevcuttur.
•Amerika-Kuzey Kore
Gerginliğinde Çin’in Gerçek Konumu
Amerika üstü kapalı bir şekilde krizin fitilini ateşlemeyi ve savaşı istemediğini ortaya koymuştur. Bu yüzden Çin
de krizin ateşini söndürmek için çalışmakta, askerî çözümü reddederek barışçıl bir şekilde anlaşmazlığın tesviyesine
çağırmaktadır. Artı Kore Yarımadası’nın
askerî güçlerle çevrilmesini istemediğini açıkça dile
getirmektedir. Tıpkı bunun gibi füze kalkanı “THAAD”ın Güney Kore’de
kurulmasına da karşı çıkmaktadır. Cezire Net’in 17 Nisan
2017’de yaptığı bir habere göre: “Çin Dışişleri Bakanlığı Pekin’in füze kalkanı “THAAD”ın yayılmasına karşı olduğunu ifade etti.
Aynı zamanda Kuzey Kore ve çevre ülkelerinin tahrik edici her hareketten
sakınmaları gerektiğini belirtti.” Fakat en kötü ihtimali hesaba
katarak son ihtimal de olsa, bundan sakındırsa da, savaş hazırlığı da
yapmaktadır. Çin Dışişleri Bakanı Wang
Yi söyle dedi: “Savaş patlak verdiğinde bu savaşın kazananı olmayacaktır.” [7] Çin’in
savaş hazırlıklarını Russia Today sitesi,
14 Nisan 2017’de United Press International’dan şöyle nakletmektedir: “Çin silahlı kuvvetleri beş askerî bölgede en yüksek alarm seviyesinde Genel
Kurmay Başkanı’ndan doğrudan emir almışlardır. United Press International Hong Kong’daki
sivil Demokrasi ve İnsan Hakları Merkezi’ne istinaden
Chandon ve Thitszaan Yunnan askerî bölgelerdeki Zırhlı Tugayların
hareketlenmesini ve Kuzey Kore sınırında konuşlanmalarına dair emir aldıklarını ifade etti. Adı
geçen merkeze göre ordudan 25000 asker ve 47 murabıt Kuzey Kore sınırına uzak
mesafelere, savaş organlarıyla birlikte hareket etmek
için emir almışlardır.” Tıpkı bunun gibi Japonya Haber
Organı, Çin güçlerinin Kuzey Kore sınırına hareket etmesinin sebebi,
Washington’un Kuzey Kore’ye önleyici bir saldırı gerçekleştirme ihtimalinin uyandırdığı endişesindendir.
Suriye’de gerçekleştirdiği senaryonun aynısını Kuzey Kore’ye uygulama endişesidir.
Çin, şayet kendi bölgesinin meseleleriyle meşgul olmaya devam
ederse o zaman Amerika, Çin'i küresel politikadan uzaklaştırmayı başarmış olacaktır. Ancak Çin'in, küresel çapta Amerikan
politikasını etkin bir şekilde tehdit ettiği ve Amerika'nın çıkarlarını tehdit eden sorunlar
oluşturduğu doğrudur. Yani Çin, dünyanın her
bölgesinde Amerikan politikasını etkin bir şekilde tehdit
edecek ve ardından da özellikle Doğu ve Güney Çin
Denizi bölgeleri olmak üzere Çin'in bölgesel alanlarındaki etkisini kolaylaştıracak bir politika uygulamaktadır.
Tüm bunlara rağmen belki tarih ya da bir kısmı tekerrür edecektir!
Dolayısıyla Allah'ın izniyle Hilâfet kurulacak ve onun, Batı ile Amerika'yı İslâm bölgesinden kovma noktasındaki "askerî
eylemlerinden önce" uluslararası siyasetteki eylemleri, Amerikan nüfuzunu
Çin'in çevresinden kovma noktasında Çin'e yol gösterecek bir model olacaktır.
Dolayısıyla Hilâfet'in siyasi eylemleri, Çin için dolaylı olarak bir güven oluşturacaktır. Aynen geçmişte Hilâfet'in, Çin için doğrudan bir güven oluşturduğu gibi. Nitekim Çinli İslamî kaynaklar, Çin’in M. 756 yılında ülkeyi saran
rahatsızlıkların ve kaosun bastırılması hususunda Abbasî Halifesi Ebi Cafer
el-Mensur'dan yardım istediğinden ve onun da 4 bin Müslüman asker
göndererek oradaki durumu stabilize ettiklerinden, ülke halkı için bir güven
oluşturduklarından, Çinlilerin ise
Müslüman askerlerin ahlakı ile güzel davranış ve eylemlerine
hayran kaldıklarından ve Müslümanlardan yanlarında kalmalarını talep
ettiklerinden bahsetmişlerdir. Nitekim Müslüman askerler de
orada kalarak davet taşımanın keyfini çıkarmışlar ve Çin halkının arasına İslâm'ı, hidayeti ve nuru yaymışlardır. Ancak bugün oradaki Müslümanlar, şu an Çinlilerden güzel bir tepki almak yerine
onların zulümlerine maruz kalmaktadırlar!!
Tüm bunlara ek olarak diyoruz ki,
insan kılığında canavarlar dünyaya
hükmetmektedir. Öyle ki, onların nazarında insan kanının bir değeri yoktur. Onların çıkarları kan dökmeyi
gerektiriyorsa, her zaman yaptıkları gibi nükleer ve konvansiyonel silahlarla
hemen kan dökmeye koşarlar. Şu anda dünyaya hükmeden kapitalizm ve artık hükmetmeyen sosyalizm vb. beşer kaynaklı rejimler dünyadan söküp atılmadıkça ve
âlemlerin Rabbinin nizamı, hak ve adalet nizamı Râşidî Hilâfet dünyaya egemen olmadıkça insanlık huzur
ve güvene ermeyecektir. Râşidî Hilâfet dünyaya hâkim olduğunda hayrı her tarafa yayacak, güvenli ve huzurlu
bir hayatı dünyaya egemen kılacaktır. Yaratıcı yarattığı kullarının maslahatının nasıl gerçekleşeceğini en iyi bilendir.
أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
“Yaratan bilmez mi hiç? O her şeyi en ince noktasını bilendir, her şeyden haberdardır.”[8]
[1]
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in#Siyasi_co.C4.9Frafya
[2]
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in#Siyasi_co.C4.9Frafya
[3] www.wsws.org
[4]
12.07.2016 Pakistan resmi haber ajansı
[5]
ABD, Çin-Pakistan arasındaki Gwadar projesini çevrelemek için Hindistan-İran
arasındaki Çabahar limanı anlaşmasını destekliyor. Mayıs 2016 Firstpost.com
[6] 17.02.2017
Sputnik
[7] 15.04.2017
BBC
[8]
Mülk Suresi 14


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış