AMERİKA’NIN ÇİN’İ ÇEVRELEME SİYASETİ

Ahmet Sivren

Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya sahnesinde boy göstermeye başlamasından bu yana ABD siyasetinden tüm dünya devletleri kendilerine düşen payı aldı/alıyor. İngiltere ile başlayan ve hem İngiltere hem de AB’nin lider devletleriyle devam eden sömürü savaşı, Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın da dâhil edildiği süreçle devam edegeldi. Köklü imparatorluk geçmişine sahip Çin’in de bölgesinde yeniden sivrilmesiyle birlikte Amerika, yeni bir mücadele alanı olarak Çin’i strateji ajandasına kaydetti. Dolayısıyla ABD, hayati önemi haiz (Suriye gibi) meselelerin yanı sıra, ajandasındaki öncelik sıralamasında önemli bir yeri bulunan Çin hakkında da belli bir strateji üzerinde ilerliyor. Süper güç olmanın beraberinde getirmiş olduğu “sorumluluk”tan öte “kibir”le hareket eden Amerika için Çin, bir takım stratejilerle etrafı, hareket alanı çevrelenmesi gereken bir güç olarak görülüyor.

Çin Halk Cumhuriyeti’ne Hızlı Bakış

Çin, resmî adı ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), Doğu Asya'da üniter bir devlettir. Çin Komünist Partisi tarafından tek parti rejimiyle yönetilmekte, yaklaşık 1milyar 404 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkedir. 9,6 milyon km2 bir alan kapsayıp; toprak alanı açısından dünyanın en büyük ikinci ülkesi, toplam alan açısından ise en büyük üçüncü veya dördüncü ülkesidir. Çin'in; 22 eyalet, beş özerk bölge, dört doğrudan yönetilen şehir ve Hong Kong ile Makao Özel İdari Bölgeler'i üzerinde hükmünü sürdürmesinin yanı sıra Tayvan üzerinde egemenlik talebinde bulunmaktadır.

1978 yılında ekonomik reformların uygulanmasından beri Çin ekonomisi, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmuştur. 2016 yılı itibarıyla nominal GSYİH açısından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, satın alma gücü paritesi (SAGP) açısından ise dünyanın en büyük ekonomisidir. Üstelik Çin dünyanın en büyük mal ihracatçısı ve en büyük ikinci mal ithalatçısıdır. Çin, nükleer silahlı bir devlettir; ayrıca dünyanın en büyük aktif asker sayısı ve en büyük ikinci savunma bütçesine sahiptir. ÇHC Birleşmiş Milletler üyesidir ve 1971 yılında ÇC'nin BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üye olarak yerini almıştır. Çin ayrıca Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC), BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti), Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO), BCIM (Bangladeş–Çin–Hindistan–Myanmar), G20 ve birçok diğer resmî ve gayrı resmî çok yönlü örgütün üyesidir. Çin, özellikle Asya'da önemli bir bölgesel güçtür; üstelik son yıllarda dünya çapında giderek daha büyük bir rol oynamasıyla potansiyel süper güç olarak da nitelendirilmiştir.”[1]

“Çin; 14 farklı ülkeyle sınır paylaşıp aynı sayıda ülkeyle sınır paylaşan Rusya haricinde dünya çapında en çok sayıda yabancı ülkeyle sınır paylaşan ülkedir. Çin, Doğu Asya'nın büyük kısmını kapsayıp şu ülkelerle sınır paylaşır: Güneydoğu Asya'da Vietnam, Laos ve Myanmar (Birmanya); Güney Asya'da Hindistan, Bhutan, Nepal, Afganistan ve Pakistan; Orta Asya'da Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan; İç ve Kuzeydoğu Asya'da Rusya, Moğolistan ve Kuzey Kore. Çin üstelik Güney Kore, Japonya, Vietnam ve Filipinler ile deniz sınırı paylaşmaktadır.”[2]

Amerika’nın Çin’i Çevreleme Stratejisi

Özellikle insan gücü potansiyeli ve dünya ekonomisinde yükselen trendi ile Çin, Amerika’nın bölge çıkarları önünde bugün olmasa bile yakın gelecekte ciddi bir engel olarak duruyor. Böylesi bir durumun önüne geçmek ve bugünkü ve gelecekteki çıkarlarını korumak adına Amerika, bir takım stratejik hamlelerle Çin’in hareket alanını daraltmak, kendi lokal sahasında onu hapsetmek, bu mümkün olmadığı takdirde çıkarlarına olumlu etki edecek şekilde en az zararla Çin tehdidinden kurtulmak için bir çevreleme stratejisi oluşturdu.

Buna göre; Çin’in etki alanlarına yönelik izlenen siyaset ve operasyonlarda amaç, Çin’in hamlelerini boşa çıkarmak ve Çin nüfuz alanını daraltmak olsa da Amerika’nın kibirli siyaseti çoğu zaman gizli kalması gereken çabalarını ifşa ediyor. Çin yönetiminin bakışlarından kaçmayan bu hamleler, Amerika’yı oyun kurmada bir hayli zorluyor. Amerika, çevre devletler ile Çin'i Pasifik Okyanusu'nda özellikle de Güney ve Doğu Çin Denizi'nde çevrelemek için çalışıyor. İttifaklar ve bloklaşmalar oluşturuyor, bu amaçla oradaki ülkeler ile ilişkilerini güçlendiriyor. On yıldır bunun için çalışıyor. Amerika, Çin'i çevreleme politikasının sonuna geldiğini ya da zirveye ulaşğını yani Çin'i daha fazla çevrelemeyeceğini görünce, Dünya Ticaret Örgütü'ne üye yapmakla Çin'e yakınlaşmaya çalıştı. Onunla ticari ilişkileri artırdı. Daha önce olduğu gibi artık Amerika'nın Çin ile stratejik diyaloğu o kadar hassas değil. Bununla beraber Çin, ne Amerika'nın yörüngesinde, ne de bu politikaya göre Amerika'nın bir müttefikidir. Amerika, Çin'in önemli ve hayati gördüğü, hatta ölüm-kalım meselesi olarak algıladığı Doğu ve Güney Çin Denizi bölgesinde hâkimiyet kurma emellerini frenleyemedi. Böylece Çin, varlığını, bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyan bir devlet olarak kaldı. Bölgesel bir devlet olarak askerî ve ekonomik gücünü güçlendirmeye çalıştı. Bazı alanlarda sadece karlı kazançlar sağlamak değil, siyasi nüfuz da elde etmek amacıyla ekonomik gücünden yararlanmaya başladı. Bölgedeki nüfuzunu, Amerikan politikası ile çelişecek veya Amerikan nüfuzunu tehlikeye atacak şekilde güçlendirdi. Hâkimiyet kurmak gibi ölüm-kalım meselesi olarak algılanan bölgelerde, Çin'in bölgesel emelleri vardır ve ekonomik büyük bir güç olarak sadece sınırları içindeki topraklar ile yetinmek istemiyor. Aynı şekilde Amerika da, Çin Denizi bölgesini kendisinin hayati alanı olarak görüyor. Bölgesel devlet olarak sadece iki Amerika kıtası ile asla yetinmeyen küstah ve kibirli Amerika, bütün dünyayı kendi bölgesi olarak algılıyor. Bu yüzden Amerika, küresel egemenliğini genişletmek için Çin'in ilgi alanlarında Çin ile rekabet ediyor. Ticari ilişkiler ve stratejik diyaloglar yoluyla Çin'e yakınlaşarak çevreleme politikası, içerisinde olsa da Çin, Amerikan’nın müttefiki ve yörüngesinde hareket etmemekte, bilakis Çin'in bölgesel politikası, Amerika'yı endişelendirmektedir. Dolayısıyla çevreleme politikası artık tek başına işe yaramadığı için Amerika, Asya-Pasifik ile ilgili yeni bir plan belirledi. Bu plan gereğince deniz gücünün yaklaşık %60'ını bu bölgeye konuşlandırdı. Amerika, izlediği Çin'i çevreleme politikasına ek olarak bölgesel konularla Çin'i meşgul ederek oyalıyor. Amerika, bu kuşatma politikası için bütün çabasını bölgesel devletleri seferber etmek üzere yoğunlaştırdı.

Çevreleme Operasyonun Aktör ve Yöntemleri

Amerika, özellikle Çin’e komşu devletler üzerinden yaptığı bir takım hamlelerle çevreleme stratejisini ortaya koyuyor. Bu çevreleme politikasında etkin rol alabilecek en önemli devletler şunlardır: Hindistan, Japonya ve Avustralya. Bunların dışında kimi devletlerle yürütülen bir takım mücadele ve ilişkiler de yine Çin’i çevreleme politikası bağlamında kullanılıyor. Bu devletlerin -Kuzey Kore gibi- kimisi çatışmanın odağında gösterilmek suretiyle hedef saptırmada; -Kırgızistan, Özbekistan gibi- kimisi de bir takım ekonomik ilişkiler ve sınır komşuluğundan mütevellit pozisyonları ile baskı unsuru olarak, bu çevreleme politikasında Amerika tarafından kullanılıyor.

•Kuzey Kore (Tehdit Unsuru):

Kuzey Kore’yi dünya siyasetinin merkezine oturtan, sadece evrensel dünya düzenine boyun eğmeyen, sosyalist bir sisteme sahip düşmanca bir askerî güç mücadelesi değildir! Zira ufak bir Kuzey Kore ve sahip olduğu askerî güç bu varlığıyla Amerika’nın öncelikli meselesi olacak boyutta değildir. Ancak bütün kuşatıcılığıyla Çin meselesiyle birlikte ele alındığında Amerika’nın birinci derecede öncelikli meselesi olabilmektedir.

Amerika, Çin’in nükleer kapasitesinin yükselişini büyük bir dikkatle izlemektedir. Çin’in gücünü ölçmek için bütün seçenekleri değerlendirip etüt etmektedir. Bu seçeneklerden biri de Çin’in sınırlarında gerginliği tırmandırmaktır. Bu anlamda Kuzey Kore de Çin’in sınırında gerginliği tırmandırmaya müsait bir konumdadır.

Bu görüşü destekleyen icraatları sıralamak gerekirse; Amerika, Obama döneminde Çin’in çevresini teşkil eden ülkelerle anlaşmalar yapmaktaydı. Nitekim Hindistan, Japonya, Vietnam, Filipin ve bunlara ek olarak Güney Kore ile somut ilişkiler geliştirmişti. Böylece Çin’in Güney Çin Denizi’ni istismar ederek geliştirdiği savunma stratejisini sınırlandırıp Çin’i çevrelemek istiyordu. Bu yüzden dünya ile yaptığı büyük ticaretin yollarını tahkim etmekteydi.

Amerika’nın Kuzey Kore ile arasında gergin bir atmosfer oluşturması, onun Çin’in çevresini etkisi altına almak için ihdas ettiği Çin ve Hindistan arasındaki sınır anlaşmazlığı, Japonya, Filipin, Malezya ve Çin arasındaki adalar meselesi, vb. gerginliklerden biridir. Yine Çin ile karşı karşıya gelmesi için Japonya’yı bütün askerî engellemelerden azade kılması da bundandır.

Bugün Amerika, Kuzey Kore tehdidini önceliklerinin başına koymuş ise Çin’e karşı yürüttüğü stratejinin bir parçası olması dolayısıyladır. Şu anda sular ısınmış olsa da Amerika’nın Kuzey Kore üzerindeki baskısı yeni değildir.

Amerika’nın bu stratejisi baskıcı söylemlerle başladı. Bu baskıcı söylemler, Kuzey Kore’nin Pyongyang yönetimi döneminde 1994’te nükleer programını durdurması, 2008’de altılı çerçevede Yongbyon reaktörünün kapatılması ve 2012’de nükleer programını askıya alması ve müfettişlerin incelemesine izin vermesi şeklinde meyvesini vermiştir. Amerika’nın ışık-su reaktörleri sağlamak, yakıt olarak desteklemesi vb. alternatif yardımlara dair verdiği söze bağlı kalmaması nedeniyle Kuzey Kore her defasında nükleer programını geliştirmeye devam etmiştir. Böylece Amerika Pyongyang’ı gerginlik çemberine sürüklemiştir. Ardından Amerika bu konuda yeni bir üslup benimsemiş ve bu üslubun bir gereği olarak deniz kuvvetlerinin %60’nı uzak doğuya nakletmiştir. Amerika bütün bunları küçük bir Kuzey Kore’ye karşı yapmış değildir. Bilakis tüm bunlar Çin’in gücünü test edip ölçmek içindir. İşte bugün çıkarılan gerginlik bu ölçme ve değerlendirmeyi ikmal etmek içindir.

•Hindistan (Askerî ve savunma sistemi anlaşmaları):

Hindistan, Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party - BJP) hükümetinden beri Amerikan yanlısıdır. BJP, 1998’de iktidara geldi, 2004’te de iktidardan düştü. 2014’te on yıl aranın ardından Modi liderliğinde tekrar iktidara geldi. Amerika, Modi döneminde Hindistan’a açıkça destek verdi. Amerika ile Hindistan arasında çeşitli alanlarda özellikle de nükleer alanda anlaşmalar tavan yaptı. Bu anlaşmaların Çin’e karşı yapıldığı besbellidir.

Amerika’nın desteğiyle kışkırtıcı bir politika benimseyen Hindistan, Amerika ile 2005 yılında sivil reaktörleri için sabit nükleer yakıt tedarikine imkân veren (123) anlaşma imzaladı. Hindistan, bu nükleer yakıtı, nükleer programında da kullanmaktadır. Trump yönetimi, önceki yönetimlerin Hindistan ile kaydettiği ilerlemeleri geliştirmek istediklerini açıkça işaret etti. 8 Şubat 2017’de ABD Savunma Bakanı General James Mattis, Hint mevkidaşı Manohar Parrikar ile yaptığı telefon konuşmasında, “Son yıllarda Hindistan tarafından kaydedilen muazzam ilerlemeden” övgüyle bahsetti. “Savunma alanında iki ülke arasındaki ortak işbirliğine” işaret eden bakan, “Yeni yönetimin, momentumu sürdürmek ve üzerine inşa etmek konusunda çok istekli olduğunu” söyledi.[3]

Amerika’nın, Çin’i nükleer silahlanma yarışı ile oyalamak için Yarımadada nükleer silahlanma yarışını istismar etmesini sürdürmesi bekleniyor. Amerika’nın hedefi, Çin’i ekonomik alandaki faaliyetten askerî alandaki faaliyete yönlendirerek Çin’in çöküşünü kolaylaştırmaktır, tıpkı Sovyetler Birliği’ne karşı yaptığı gibi. Şu an Çin, hâlâ nükleer caydırıcılık konusunu asgari düzeyde tutmakta ve nükleer silahlanma yarışına çekilmeyi reddetmektedir.

Amerika, Çin karşısında Hindistan’a önemli bir rol vermiştir. Nitekim nükleer kapasitesini güçlendirmeye de çalışmaktadır. Amerika, rolünü iyi oynasın diye Hindistan’ın ekonomisini güçlendirmek için de çalışıyor. Onu İran’la destekliyor ve orada ona yatırım olanakları sunuyor.

•Pakistan (Ekonomik anlaşmalar):

Pakistan’a gelince, 1990’lı yıllardan beri Navaz Şerif, Pervez Müşerref, Asaf Zerdari ve şimdiki Navaz Şerif hükümetleri hep Amerikan yanlısı politika izlemişlerdir. Bu sebeple doğal olarak Amerikan yanlısı olan Hindistan ile Pakistan yakınlaşmaya başladı. Pakistan, Amerikan talimatları doğrultusunda ABD’nin Hindistan’daki ajanlarını güçlendirmek ve onların Çin karşısındaki pozisyonlarını pekiştirmek için Hindistan lehine bazı önemli şeylerden feragat etti.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Nisan 2016’daki ziyareti sırasında Pakistan’la; Çin’e Hint Okyanusu ve ötesine doğrudan erişim olanağı tanıyacak 46 milyar dolar değerindeki bir dizi anlaşma imzaladı. Çin Devlet Başkanı’nın Pakistan medyasına yaptığı açıklamada, “Çin ve Pakistan’ın güvenlik kaygıları güvenlik işbirliğini geliştirmek için aynı seviyede olmalıdır.” diye konuştu. Ekonomik koridorla ilgili 30 anlaşma dâhil Çin’in Pakistan’daki yatırımları için 50 anlaşma imzalandı. Tesis edilecek ekonomik koridoru korumak için ordu içinden 13.000 yeni askerî birim oluşturuldu. Çin, Pakistan’a gizli nükleer yardım ve füzelerin yanı sıra nükleer kapasiteye sahip 2750 km menzilli balistik füzeler de temin etmektedir. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif en son yaptığı açıklamada, “Milyonlarca insanın yaşadığı bölgenin kaderini değiştirebilecek kapasitedeki Çin ekonomik koridorunu şahsen deruhte edeceğim. Otobanlar ve demiryolu ağı aracılığıyla ekonomik koridor tüm bölgeyi birbirine bağlayacaktır...”[4] dedi.  Bu ekonomik anlaşma sayesinde Çin Pakistan’la olan ilişkisine önem verecektir. Pakistan, bu konuda çok hevesli ve Çin’i bu ekonomik projelere teşvik etmek için çabalıyor. Çin proje için devasa paralar harcıyor ve bu projelerle oyalanıyor. Böylece Pakistan, Çin’i çevrelemeye ve kuşatmaya çalışan efendisi Amerika’ya hizmet etmektedir. Amerika, Çin’in kendisi ile rekabet etmesini bu şekilde de önlemiş oluyor. Onu Güney Çin Denizi’nin kontrolünden uzak şeylerle oyalıyor. Bu mesele Amerika için çok önemlidir. Bu yüzden ABD, Çin’in Güney Çin Denizi’ni kontrol girişimlerini engellemek için elinden geleni yapmaktadır. Çünkü adaları genişleten Çin, adalar üzerine havaalanları ve limanlar inşa ediyor. Dolayısıyla takımadaları kendine bağlı olunca adaların kontrolü de normal hâle gelecek. Takımadaların yaklaşık 250 adadan oluştuğu da unutulmamalıdır. Kuşkusuz ABD, Çin’in dikkatini bu takımadalardan uzaklaştırıyor, daha cazip projelere yönlendiriyor ve bu projelerin değersiz takımadalardan daha faydalı projeler olduğunu göstermeye çalışıyor. Bu nedenle Pakistan’ın Gwadar limanındaki Pakistan-Çin projelerine karşılık Hindistan’ın Baharata limanındaki Hindistan, İran ve Afganistan projeleri ortaya atılmıştır. İki liman, birbirine yaklaşık 60 mil uzaklıktadır. Bu durum o bölgede Çin’i oyalayacaktır... Bilindiği üzere Pakistan’ın Gwadar limanı ile İran’ın Çabahar limanı bölge için jeostratejik ve jeopolitik önemi haizdir. Ayrıca uluslararası deniz taşımacılığı ve petrol ticareti için de önemlidirler... Yazar ve Güney Asya uzmanı Adam V Larkey, söz konusu projelerin politik doğasını şu sözleriyle dile getirmiştir: “Çin’in Gwadar’daki rolü ile Hindistan’ın Çabahar’daki rolü asla kıyas götürmez. İkisi arasında hacim ve amaç yönünden çok büyük fark vardır ama Amerikalılar, Çin’in yayılmacı düşüncesini geri püskürten Hindistan’dan hoşnutlar.”[5] Dolayısıyla Amerika, Pakistan-Çin projesi üzerinden Çin’e tesir etmek istiyor. Çünkü 46 milyar dolar değerindeki Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru projesi tamamlandığında, Çin’in kalbi mesabesinde olacaktır. Dolayısıyla Çin, kolay kolay bu projeden vazgeçemeyecektir. Bu yüzden Güney Çin Denizi gibi diğer önemli bölgelerden daha ziyade bu projeyle meşgul olacaktır...

Filipinler (Adalar meselesi):

Amerika, Uluslararası Mahkeme çağrısında bulunan Filipinler gibi bölgedeki ülkeleri de Çin’e karşı kışkırtıyor. Zira bu mahkeme, tartışmalı takımadalar konusunda Filipinler lehine karar vermiştir. Hollanda Lahey’deki Uluslararası Daimi Tahkim Mahkemesi, 12 Temmuz 2016’da uyuşmazlık konusunda “Çin’in dokuz çizgili harita sınırları içerisinde kalan bölgede iddia ettiği tarihsel haklarının yasal bir dayanağı yoktur.” ve “Çin’in Filipinler’e ait münhasır ekonomik bölgede Filipinler’in balıkçılık yapmasına ve petrol arama çalışmalarına engel olarak ve yapay adacıklar inşa ederek bu ülkenin egemenlik haklarını ihlal etmiştir.” hükmüne vardı. Kararın açıklanmasının hemen ardından Çin, resmî ajansı (Xinhua) aracılığıyla yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Çin, mahkemenin kararını tanımıyor ve kabul etmiyor.” Yine Çin Dışişleri Bakanı, “Bu karar, hükümsüz ve mülgadır, hiçbir bağlayıcılığı yoktur” dedi. Dahası, “Art niyetli bir karardır. Amaç, Çin’le uyuşmazlığı çözmek ve Güney Çin Denizi’nde barış ve istikrarı korumak değil.” diye konuştu. Devlet Başkanı Xi Jinping de yaptığı açıklamada “Ülkem, Uluslararası Mahkeme’nin kararına dayanan herhangi bir öneri veya eylemi asla kabul etmeyecektir” ifadelerini kullandı. Amerika ise mahkemenin kararını desteklediğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby aracılığıyla yapılan açıklamada, “Yasal açıdan Çin ve Filipinler için bağlayıcı ve nihai bir karardır. Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklara barışçıl çözüme ulaşma konusundaki ortak amaç için önemli bir katkı sağlamaktadır.” denildi. Sözcü “Tüm tarafları karara uymaya, kışkırtıcı ifadeler veya provoke edici eylemlerden kaçınmaya” çağırdı.

•Japonya ve Güney Kore (Adalar meselesi ve güvenlik sorunu):

Amerika’nın Kuzey Kore ile arasında gergin bir atmosfer oluşturması, onun Çin’in çevresini etkisi altına almak için ihdas ettiği Çin ve Hindistan arasındaki sınır anlaşmazlığı, Japonya, Filipin, Malezya ve Çin arasındaki adalar meselesi, vb. gerginliklerden biridir. Nitekim Çin ile karşı karşıya gelmesi için Japonya’yı bütün askerî engellemelerden azade kılmıştır.

Kuzey Kore’nin saldırgan tutumlarının üzerine gidilmesi ve benzer sertlikte cevaplar verilmesi suretiyle Çin, bölgede bir Kuzey Kore tehdidi ile muhatap kılındı. Amerika, Kuzey Kore’nin yaptığı askerî tatbikata yönelik attığı/atacağı adımlar ve kışkırtıcı açıklamalarla cevabını ilan etmiş olmaktadır. Atılan adımlar ve kışkırtıcı ifadelerden bazılarında; Pyongyang’ın yaptığı ölümcül füze denemesinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Güney Kore ve Japonya’yı korumak için “Nükleer Zırh” stratejisini kullanmakla Kuzey Kore’yi tehdit etti. Bakan Tillerson mevkidaşı Güney Kore ve Japonya Dışişleri bakanları ile ortak yaptığı basın açıklamasında Amerika’nın “Nükleer Zırh” kullanarak Tokyo ve Seul’ü korumakta kararlı olduğunu açıkladı.[6] 

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, “Bir çözüm olarak Güney Kore ve Japonya’nın nükleer silahlarla desteklemesi uzak bir ihtimal olarak görülemez.” dedi. Tillerson’ın bu açıklamalarından da anlaşılacağı üzere Amerika, Kuzey Kore tehdidi üzerinden Güney Kore ve Japonya’yı koruma misyonu üzerinden Çin’e mesajlar veriyor, onu bölgesinde muhtemel bir Kuzey Kore tehdidiyle meşgul ediyor.

•Avustralya (Yardımcı Üs):

Kuzey Kore tehdidini bir manipülasyon aracı olarak gösteren Amerika, Çin’i çevreleme politikasında Avustralya’yı da bir liman, lojistik merkezi olarak kullanmaktadır. Yeni bir füze denemesi yaptıklarını açıklaması ve Kuzey Kore’nin altıncı nükleer deneme için yaptığı hazırlığın tamamlandığına dair endişeye kapılması Amerika’nın, Avusturalya’da demirlemiş olan Carl Vinson Uçak filosu ve Hava filosu; ek olarak iki füze bombardıman destroyerini ve Cruise füze fırlatıcısını Kore Yarımadası’na göndermesinde olduğu gibi Avustralya, Çin’i çevreleme politikasında Amerikan müttefiki olarak kendisinden faydalanılan bir ülkedir.

•Özbekistan ve Diğer Sınır Komşuları (Sınır Sorunları):

Amerika, Çin’i çevrelemek ve oradaki faaliyetlerini kontrol altına almak için Özbekistan gibi Rusya etkisi altında olan ülkelerde de nüfuzunu güçlendirmenin yollarını aramaktadır. Ayrıca Amerika’nın Kırgızistan, Malezya, Filipinler gibi Çin’e komşu diğer ülkelerde de benzer siyaset ve anlaşmalar yoluyla Çin’i bölgede sınır sorunları ve birtakım anlaşmalar üzerinde oyalama girişimleri mevcuttur.

•Amerika-Kuzey Kore Gerginliğinde Çin’in Gerçek Konumu

Amerika üstü kapalı bir şekilde krizin fitilini ateşlemeyi ve savaşı istemediğini ortaya koymuştur. Bu yüzden Çin de krizin ateşini söndürmek için çalışmakta, askerî çözümü reddederek barışçıl bir şekilde anlaşmazlığın tesviyesine çağırmaktadır. Artı Kore Yarımadası’nın askerî güçlerle çevrilmesini istemediğini açıkça dile getirmektedir. Tıpkı bunun gibi füze kalkanı “THAAD”ın Güney Kore’de kurulmasına da karşı çıkmaktadır. Cezire Net’in 17 Nisan 2017’de yaptığı bir habere göre: “Çin Dışişleri Bakanlığı Pekin’in füze kalkanı “THAAD”ın yayılmasına karşı olduğunu ifade etti. Aynı zamanda Kuzey Kore ve çevre ülkelerinin tahrik edici her hareketten sakınmaları gerektiğini belirtti.” Fakat en kötü ihtimali hesaba katarak son ihtimal de olsa, bundan sakındırsa da, savaş hazırlığı da yapmaktadır. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi söyle dedi: “Savaş patlak verdiğinde bu savaşın kazananı olmayacaktır.” [7] Çin’in savaş hazırlıklarını Russia Today sitesi, 14 Nisan 2017’de United Press International’dan şöyle nakletmektedir: “Çin silahlı kuvvetleri beş askerî bölgede en yüksek alarm seviyesinde Genel Kurmay Başkanı’ndan doğrudan emir almışlardır. United Press International Hong Kong’daki sivil Demokrasi ve İnsan Hakları Merkezi’ne istinaden Chandon ve Thitszaan Yunnan askerî bölgelerdeki Zırhlı Tugayların hareketlenmesini ve Kuzey Kore sınırında konuşlanmalarına dair emir aldıklarını ifade etti. Adı geçen merkeze göre ordudan 25000 asker ve 47 murabıt Kuzey Kore sınırına uzak mesafelere, savaş organlarıyla birlikte hareket etmek için emir almışlardır.” Tıpkı bunun gibi Japonya Haber Organı, Çin güçlerinin Kuzey Kore sınırına hareket etmesinin sebebi, Washington’un Kuzey Kore’ye önleyici bir saldırı gerçekleştirme ihtimalinin uyandırdığı endişesindendir. Suriye’de gerçekleştirdiği senaryonun aynısını Kuzey Kore’ye uygulama endişesidir.

Çin, şayet kendi bölgesinin meseleleriyle meşgul olmaya devam ederse o zaman Amerika, Çin'i küresel politikadan uzaklaştırmayı başarmış olacaktır. Ancak Çin'in, küresel çapta Amerikan politikasını etkin bir şekilde tehdit ettiği ve Amerika'nın çıkarlarını tehdit eden sorunlar oluşturduğu doğrudur. Yani Çin, dünyanın her bölgesinde Amerikan politikasını etkin bir şekilde tehdit edecek ve ardından da özellikle Doğu ve Güney Çin Denizi bölgeleri olmak üzere Çin'in bölgesel alanlarındaki etkisini kolaylaştıracak bir politika uygulamaktadır.

Tüm bunlara rağmen belki tarih ya da bir kısmı tekerrür edecektir! Dolayısıyla Allah'ın izniyle Hilâfet kurulacak ve onun, Batı ile Amerika'yı İslâm bölgesinden kovma noktasındaki "askerî eylemlerinden önce" uluslararası siyasetteki eylemleri, Amerikan nüfuzunu Çin'in çevresinden kovma noktasında Çin'e yol gösterecek bir model olacaktır. Dolayısıyla Hilâfet'in siyasi eylemleri, Çin için dolaylı olarak bir güven oluşturacaktır. Aynen geçmişte Hilâfet'in, Çin için doğrudan bir güven oluşturduğu gibi. Nitekim Çinli İslamî kaynaklar, Çin’in M. 756 yılında ülkeyi saran rahatsızlıkların ve kaosun bastırılması hususunda Abbasî Halifesi Ebi Cafer el-Mensur'dan yardım istediğinden ve onun da 4 bin Müslüman asker göndererek oradaki durumu stabilize ettiklerinden, ülke halkı için bir güven oluşturduklarından, Çinlilerin ise Müslüman askerlerin ahlakı ile güzel davranış ve eylemlerine hayran kaldıklarından ve Müslümanlardan yanlarında kalmalarını talep ettiklerinden bahsetmişlerdir. Nitekim Müslüman askerler de orada kalarak davet taşımanın keyfini çıkarmışlar ve Çin halkının arasına İslâm'ı, hidayeti ve nuru yaymışlardır. Ancak bugün oradaki Müslümanlar, şu an Çinlilerden güzel bir tepki almak yerine onların zulümlerine maruz kalmaktadırlar!!

Tüm bunlara ek olarak diyoruz ki, insan kılığında canavarlar dünyaya hükmetmektedir. Öyle ki, onların nazarında insan kanının bir değeri yoktur. Onların çıkarları kan dökmeyi gerektiriyorsa, her zaman yaptıkları gibi nükleer ve konvansiyonel silahlarla hemen kan dökmeye koşarlar. Şu anda dünyaya hükmeden kapitalizm ve artık hükmetmeyen sosyalizm vb. beşer kaynaklı rejimler dünyadan söküp atılmadıkça ve âlemlerin Rabbinin nizamı, hak ve adalet nizamı Râşidî Hilâfet dünyaya egemen olmadıkça insanlık huzur ve güvene ermeyecektir. Râşidî Hilâfet dünyaya hâkim olduğunda hayrı her tarafa yayacak, güvenli ve huzurlu bir hayatı dünyaya egemen kılacaktır. Yaratıcı yarattığı kullarının maslahatının nasıl gerçekleşeceğini en iyi bilendir.

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ 

“Yaratan bilmez mi hiç? O her şeyi en ince noktasını bilendir, her şeyden haberdardır.”[8]



[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in#Siyasi_co.C4.9Frafya

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in#Siyasi_co.C4.9Frafya

[3] www.wsws.org

[4] 12.07.2016 Pakistan resmi haber ajansı

[5] ABD, Çin-Pakistan arasındaki Gwadar projesini çevrelemek için Hindistan-İran arasındaki Çabahar limanı anlaşmasını destekliyor. Mayıs 2016 Firstpost.com

[6] 17.02.2017 Sputnik

[7] 15.04.2017 BBC

[8] Mülk Suresi 14


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz