SEÇİM Mİ, KOALİSYON MU?

Murat Savaş

7 Haziran seçimleri sonrası epey bir zamandır gündemi meşgul eden ve gerek haber programlarında gerek diğer siyasi programlarda tartışılan konu seçim mi, koalisyon mu konusu olmuştur. Halk tabanında AKP’nin tek başına iktidar olamayışının suçu oy kullanmayanlar üzerine kesilip bu konu gündem olurken yukarıda canhıraş bir koalisyon çalışılması yürütülmektedir. Diğer partiler seçim sonrası yaptıkları açıklamalarda koalisyona kapıları kapatmış gibi tavır alırken şimdileri koalisyon görüşmeleri yapılıyor. Seçimden, koalisyondan, azınlık hükümetinden söz ediliyor…

AKP’nin seçimin hemen ardından kamuoyu araştırmalarına göre oy oranını artırdığını açıklayarak seçimleri işaret etmesi, diğer partilerin ilk başta koalisyona kapıları kapatıp şimdilerde yeşil ışık yakması daha sonra bayramda yaptığı açıklamada Devlet Bahçeli’nin kendilerinin ana muhalefet görevini üstleneceğini açıklayarak AKP-CHP ittifakına işaret etmesi elbette gelişigüzel tutarsızlıklar değildir. Bunlar belli hamlelere karşı yapılan hamlelerdir. Zaten halk tabanında bu tutarsızlıkları gören yok, bunu ancak siyaseti takip eden fikir sahibi kişiler görebiliyor. Ancak bu tutarsızlıkları görebilmek yeterli değildir. Çünkü yukarıda dediğim gibi bu tutarsızlıklar esasında satranç oyununda yapılan hamleler gibi hamleler ve hamleler karşısında geri adım atmalar gibi bir şey. Şimdi biz bu tutarsızlıkların ve hamlelerin sebebini öngörebildiğimiz ölçüde açıklamaya çalışacağız.

Öncelikle oy kullanmayanların yüzünden AKP’nin iktidar olamadığı ve bu yüzden ülkenin yakaladığı ilerleyişi kaybedeceği tezine kısaca cevap vermek isterim. Acaba neden oy kullanmayanlar oy kullansaydı bu oylar peşinen AKP’nin sayılıyor bunu anlamış değilim. Bilindiği üzere oy kullanmayanların çoğu İslâmî tavır olarak yani İslâm bunu haram kılmasından dolayı oy kullanmıyor. Eğer demokrasi meşru olsaydı ve oy kullanmayanlar oy kullansaydı bu kişiler açıktır ki İslâm’ı daha çok savunan Saadet Partisi’ne ya da HÜDA-PAR’a oy verirlerdi. 13 yılda önümüze bir Lut kavmi hazırlayıp koyan, zinayı serbest bırakan ya da rakı fabrikalarını çoğaltmakla övünen bir parti olan AKP’ye hangi İslâmî sebepten dolayı oy vereceklerini peşinen kabul ediyorsunuz ki? Faizi meşrulaştıran, ‘İsrail’ ile ticaret hacmini büyüten ve ABD’nin Suriye’de Müslümanları katletmesi için üslerini açan AKP’ye hangi uygulamadan dolayı oy vereceklerdi? Bir yandan demokrasiyi savunup diğer yandan oy kullanmayanları suçlamak esas tutarsızlıktır. Sizin savunduğunuz demokrasiye göre insanlar HDP’ye oy kullanabileceği gibi oy kullanmamakta da serbesttir. Yani sözün özü seçim sonuçları ve meclise dört partinin girmesi sizin demokrasinizin bir ürünüdür. Yoksa MHP’de çıkıp “biz oy kullanmayanların yüzünden üçüncü parti olduk, onlar MHP’ye oy verseydi biz ikinci parti olurduk” derse ne diyeceksiniz?

AKP tabanına bunun gibi şeyleri deklare ederken kendisi koalisyon çalışmalarına başlamış durumda. Üstelik HDP’yi ellerinden tutup meclise taşıyan da yine AKP’dir. Peki, şimdi ne olacak, koalisyon mu olur yoksa yeni seçim mi olacak? Açıktır ki büyük ölçüde bu AKP’nin politikalarına bağlıdır. AKP’nin bu konudaki politikası ise bana göre üç-beş aylık bir koalisyon hükümetinden sonra erken seçim. Her ne kadar kamuoyu araştırmalarına göre oylarını artırdıklarını açıklasalar da AKP hemen seçime gidildiğinde tablonun fazla değişmeyeceğini biliyor. Bu nedenle bir süre koalisyon hükümetiyle ilerleyip sözüm ona halkın burnunu sürtmesini ve erken seçimde tek başına iktidar olmayı hedefliyor. Beşir Atalay’ın bayramda yaptığı açıklamada “Hiçbir kırmızı çizgimiz yok.” demesi ya da başbakandan tutunda diğer parti yetkililerinin koalisyona sıcak ve olumlu yaklaşması hemen seçime gitmek istemediklerinin göstergesidir. Bununla birlikte AKP’li yetkililerin sürekli oylarının arttığını açıklaması ve Başbakan Davutoğlu’nun il başkanları toplantısında “Seçime hazır olun.” talimatı vermesi diğer partilere bir gözdağı vermekten ibarettir.

Buna göre MHP ya da CHP ile koalisyon kurulursa AKP’nin çözüm sürecinde yumuşamaya gidip tavizler vermesi ve bu durumda PKK’nın eylemlerini artırması ve kanlı çatışmaların yaşanması muhtemeldir. Ya da HDP ile koalisyon kurulursa bir takım ayaklanmaların yaşanması, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, zamların çoğalması ve benzer senaryoların yaşanmasıyla AKP halka ölümü göstermiş olacak ardından yapılan erken seçimlerde AKP bunu malzeme olarak kullanacak. Yani kısacası AKP’nin bu konudaki politikası ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikasıdır. Çünkü AKP henüz kendisine verilen rolü tamamlamış değildir. Başkanlık sistemi yahut anayasa konusunda henüz gerçekleşmeyen projeler ancak AKP’nin tek başına iktidar olmasıyla ancak gerçekleşebilir. Bunun da ötesinde 367 kuralını boş verin en azından bu konuları referanduma götürecek güçte 320 üzerinde milletvekili sahibi olması gerekiyor. Bunun da tek yolu onlara göre halkın burnunu sürtmekten geçiyor.

Diğer partiler ise AKP’nin bu politikasını anladıkları için onlar da bu süreçten en karlı nasıl çıkarız hesabını yapıp ona göre politika geliştiriyorlar. Bu durum sürekli tutarsız açıklamalar yapmayı ve tavır değiştirmelerini gerektiriyor. Çünkü oyunu kuran ve hamleler yapan AKP’dir. Mesela üç partinin de seçim sonrası yaptıkları açıklamalara bakılırsa koalisyona kapılarını kapattıkları ancak daha sonra yeşil ışık yaktıkları görülür.

CHP özelinden bakacak olursak; koalisyona yeşil ışık yakması gerçek manada koalisyon istedikleri için değil AKP’nin politikalarını boşa çıkarma noktasında bir kabulleniş olduğunu anlarız. Çünkü kültür açsından bir birine tamamen zıt iki partiden bahsediyoruz. “Diğer partiler koalisyona yanaşmadılar.” sloganıyla mazlum rolünü oynamaması için AKP’nin yapmacık koalisyon yaklaşımına yapmacık olarak yeşil ışık yaktılar. Bununla birlikte koalisyon görüşmelerinde masaya AKP’nin önüne zor şartlar koyarak masadan kalkan tarafın kendileri olmadığını halka göstermek ve bu AKP’nin tasarladığı önce koalisyon, ardından seçim politikasından en az zararla çıkmak istiyorlar. Bu nedenlerle bana göre bir CHP-AKP koalisyonu zorun da ötesinde imkânsızdır.

MHP ise her ne kadar şimdilik koalisyon ortaklığından uzak gibi gözükse de koalisyon için en iyi seçenektir. Çünkü görüntüde AKP ile zıtlaşmaları olsa da ya da Erdoğan’ın ayaklarımın altında dediği milliyetçiliği benimsese de meclisteki AKP’ye en yakın parti MHP’dir. Hatta 13 yıllık AKP iktidarı boyunca gizli bir AKP ortağı olmuştur. Bunun son örneği meclis başkanı seçiminde kasıtlı olarak kendileri aday göstererek İsmet Yılmaz’ın meclis başkanı seçilmesinde kendini göstermiştir. Suriye tezkeresinde olduğu gibi daha önceleri de birçok kez el altından AKP’ye destek olmuştur. Fakat her seferinde de hizmetkârlığını gizleyip ustalıkla işin içinden çıkmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte de AKP’nin politikalarına entegre politika izlemesi uzak bir ihtimal değil. Her ne kadar bu süreçte oy kaybetmemek birincil öncelikleri olsa da eğer PKK’nın eylem yapmayacağı taahhüdünü AKP’den alırsa koalisyon ortağı olabilir.

HDP ise Türkiye siyasetinde parti olarak mecliste bulunmanın verdiği sevinç ve barajı aşmış olma hâli kendilerine yetiyor. Ancak AKP kendileri ile koalisyon kurmakta bir beis görmezse bir takım tavizler alarak koalisyona ortak olabilir. Özellikle çözüm süreci devam ettirilmek isteniyorsa HDP bunun için bulunmaz Hint kumaşı mesabesinde.

Özetle AKP geçici bir koalisyon kurup halka istikrarsızlığı hissettirip üş-beş ay sonra seçime gitmek istemektedir. Bir yandan demokrasiyi savunurlar diğer yandan demokratik seçimlerden çıkan sonuca razı olmazlar. Çünkü AKP’ye Türkiye’de rejimi yeniden şekillendirmek gibi bir görev tevdi edilmiştir. Bu görev tamamlanmadığı sürece iktidardan düşmeye ya da koalisyon ortaklığına razı olmazlar. İngiliz sistemi rejim yenidünya gücü Amerikan sistemine dönüştükten sonra ise koalisyon olmuş, olmamış, AKP iktidara gelmiş, gelmemiş pek önemli değildir. Çünkü rejim yeniden şekillendiğinde muhalefetiyle birlikte şekillenmiş ve kâfir ABD için artık Türkiye’de kimin iktidar olacağı o kadar mühim olmamış olacak.

Ezcümle; bir önceki makalemde alternatif bir partiye olan ihtiyacı yazmıştım. Demokratik partiler benimsedikleri kültür gereği Batı taklitçisi olmaktadırlar ve Müslümanlara Batı’dan şimdiye kadar bir hayır çıkmadığı gibi bundan sonrada çıkmayacaktır. Çünkü hayır İslâm’dır ve dolayısıyla İslâmî partiden başkası İslâmî hayatı geri getirmek için çalışan parti olmayacaktır. Artık Müslümanlar demokratik partilerden İslâmî hedefler beklemekten vazgeçmesi ve İslâmî partiye dört elle sarılması gerekiyor. İslâmî hayatı mümkün kılan Hilâfet Devlet’i hepimizin gayesi, duası ve kurulduğunda da koruyucusu olmalıdır. Demokratik partilere umut bağlamak cellâdından hayat dilenmek gibi bir şeydir ki cellâdın memurluktan başka bir görevi yoktur. İpimizi çekip ölüm fermanımızı imzalayan Batıdır. Allah’ın izni ve yardımıyla artık Hilâfet’in vakti gelmiştir. Geçirdiğimiz Ramazan ayının başında İstanbul Fatih’te Hizb-ut Tahir bir yürüyüş ve basın açıklaması düzenleyerek binlerce insanın katılımıyla beraber Hilâfet’in yaklaştığını müjdelemiş, sondan önceki çağrısını yapmış ve bizleri sevindirmiştir. Çünkü bilenler bilir Hizb-ut Tahrir’in şimdiye kadar halkına yalan söylediği ve boş vaatlerle kandırdığı vaki olmamıştır. Bu davete şimdi icabet edenler ile yarın icabet edenler Mekke’de Müslüman olanlarla Medine’de Müslüman olanların bir olmadığı gibi bir olmayacaktır. Allah Subhanehu ve Teâlâ hepimize doğru yerde durmayı nasip etsin. Selam ve dua ile.


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz