7 Haziran seçimleri
sonrası epey bir zamandır gündemi meşgul eden ve gerek haber programlarında
gerek diğer siyasi programlarda tartışılan konu seçim mi, koalisyon mu konusu
olmuştur. Halk tabanında AKP’nin tek başına iktidar olamayışının suçu oy
kullanmayanlar üzerine kesilip bu konu gündem olurken yukarıda canhıraş bir
koalisyon çalışılması yürütülmektedir. Diğer partiler seçim sonrası yaptıkları
açıklamalarda koalisyona kapıları kapatmış gibi tavır alırken şimdileri
koalisyon görüşmeleri yapılıyor. Seçimden, koalisyondan, azınlık hükümetinden
söz ediliyor…
AKP’nin seçimin hemen
ardından kamuoyu araştırmalarına göre oy oranını artırdığını açıklayarak
seçimleri işaret etmesi, diğer partilerin ilk başta koalisyona kapıları kapatıp
şimdilerde yeşil ışık yakması daha sonra bayramda yaptığı açıklamada Devlet
Bahçeli’nin kendilerinin ana muhalefet görevini üstleneceğini açıklayarak
AKP-CHP ittifakına işaret etmesi elbette gelişigüzel tutarsızlıklar değildir.
Bunlar belli hamlelere karşı yapılan hamlelerdir. Zaten halk tabanında bu
tutarsızlıkları gören yok, bunu ancak siyaseti takip eden fikir sahibi kişiler
görebiliyor. Ancak bu tutarsızlıkları görebilmek yeterli değildir. Çünkü
yukarıda dediğim gibi bu tutarsızlıklar esasında satranç oyununda yapılan
hamleler gibi hamleler ve hamleler karşısında geri adım atmalar gibi bir şey.
Şimdi biz bu tutarsızlıkların ve hamlelerin sebebini öngörebildiğimiz ölçüde
açıklamaya çalışacağız.
Öncelikle oy
kullanmayanların yüzünden AKP’nin iktidar olamadığı ve bu yüzden ülkenin yakaladığı
ilerleyişi kaybedeceği tezine kısaca cevap vermek isterim. Acaba neden oy
kullanmayanlar oy kullansaydı bu oylar peşinen AKP’nin sayılıyor bunu anlamış
değilim. Bilindiği üzere oy kullanmayanların çoğu İslâmî tavır olarak yani İslâm
bunu haram kılmasından dolayı oy kullanmıyor. Eğer demokrasi meşru olsaydı ve
oy kullanmayanlar oy kullansaydı bu kişiler açıktır ki İslâm’ı daha çok savunan
Saadet Partisi’ne ya da HÜDA-PAR’a oy verirlerdi. 13 yılda önümüze bir Lut
kavmi hazırlayıp koyan, zinayı serbest bırakan ya da rakı fabrikalarını
çoğaltmakla övünen bir parti olan AKP’ye hangi İslâmî sebepten dolayı oy
vereceklerini peşinen kabul ediyorsunuz ki? Faizi meşrulaştıran, ‘İsrail’ ile
ticaret hacmini büyüten ve ABD’nin Suriye’de Müslümanları katletmesi için
üslerini açan AKP’ye hangi uygulamadan dolayı oy vereceklerdi? Bir yandan
demokrasiyi savunup diğer yandan oy kullanmayanları suçlamak esas
tutarsızlıktır. Sizin savunduğunuz demokrasiye göre insanlar HDP’ye oy
kullanabileceği gibi oy kullanmamakta da serbesttir. Yani sözün özü seçim
sonuçları ve meclise dört partinin girmesi sizin demokrasinizin bir ürünüdür.
Yoksa MHP’de çıkıp “biz oy kullanmayanların yüzünden üçüncü parti olduk, onlar
MHP’ye oy verseydi biz ikinci parti olurduk” derse ne diyeceksiniz?
AKP tabanına bunun gibi
şeyleri deklare ederken kendisi koalisyon çalışmalarına başlamış durumda.
Üstelik HDP’yi ellerinden tutup meclise taşıyan da yine AKP’dir. Peki, şimdi ne
olacak, koalisyon mu olur yoksa yeni seçim mi olacak? Açıktır ki büyük ölçüde
bu AKP’nin politikalarına bağlıdır. AKP’nin bu konudaki politikası ise bana
göre üç-beş aylık bir koalisyon hükümetinden sonra erken seçim. Her ne kadar
kamuoyu araştırmalarına göre oylarını artırdıklarını açıklasalar da AKP hemen
seçime gidildiğinde tablonun fazla değişmeyeceğini biliyor. Bu nedenle bir süre
koalisyon hükümetiyle ilerleyip sözüm ona halkın burnunu sürtmesini ve erken
seçimde tek başına iktidar olmayı hedefliyor. Beşir Atalay’ın bayramda yaptığı
açıklamada “Hiçbir kırmızı çizgimiz yok.”
demesi ya da başbakandan tutunda diğer parti yetkililerinin koalisyona
sıcak ve olumlu yaklaşması hemen seçime gitmek istemediklerinin göstergesidir.
Bununla birlikte AKP’li yetkililerin sürekli oylarının arttığını açıklaması ve
Başbakan Davutoğlu’nun il başkanları toplantısında “Seçime hazır olun.”
talimatı vermesi diğer partilere bir gözdağı vermekten ibarettir.
Buna göre MHP ya da CHP
ile koalisyon kurulursa AKP’nin çözüm sürecinde yumuşamaya gidip tavizler
vermesi ve bu durumda PKK’nın eylemlerini artırması ve kanlı çatışmaların
yaşanması muhtemeldir. Ya da HDP ile koalisyon kurulursa bir takım
ayaklanmaların yaşanması, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, zamların çoğalması
ve benzer senaryoların yaşanmasıyla AKP halka ölümü göstermiş olacak ardından
yapılan erken seçimlerde AKP bunu malzeme olarak kullanacak. Yani kısacası
AKP’nin bu konudaki politikası ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikasıdır.
Çünkü AKP henüz kendisine verilen rolü tamamlamış değildir. Başkanlık sistemi
yahut anayasa konusunda henüz gerçekleşmeyen projeler ancak AKP’nin tek başına
iktidar olmasıyla ancak gerçekleşebilir. Bunun da ötesinde 367 kuralını boş
verin en azından bu konuları referanduma götürecek güçte 320 üzerinde
milletvekili sahibi olması gerekiyor. Bunun da tek yolu onlara göre halkın
burnunu sürtmekten geçiyor.
Diğer partiler ise AKP’nin
bu politikasını anladıkları için onlar da bu süreçten en karlı nasıl çıkarız
hesabını yapıp ona göre politika geliştiriyorlar. Bu durum sürekli tutarsız
açıklamalar yapmayı ve tavır değiştirmelerini gerektiriyor. Çünkü oyunu kuran
ve hamleler yapan AKP’dir. Mesela üç partinin de seçim sonrası yaptıkları
açıklamalara bakılırsa koalisyona kapılarını kapattıkları ancak daha sonra
yeşil ışık yaktıkları görülür.
CHP özelinden bakacak
olursak; koalisyona yeşil ışık yakması gerçek manada koalisyon istedikleri için
değil AKP’nin politikalarını boşa çıkarma noktasında bir kabulleniş olduğunu
anlarız. Çünkü kültür açsından bir birine tamamen zıt iki partiden
bahsediyoruz. “Diğer partiler koalisyona yanaşmadılar.” sloganıyla
mazlum rolünü oynamaması için AKP’nin yapmacık koalisyon yaklaşımına yapmacık
olarak yeşil ışık yaktılar. Bununla birlikte koalisyon görüşmelerinde masaya
AKP’nin önüne zor şartlar koyarak masadan kalkan tarafın kendileri olmadığını
halka göstermek ve bu AKP’nin tasarladığı önce koalisyon, ardından seçim
politikasından en az zararla çıkmak istiyorlar. Bu nedenlerle bana göre bir
CHP-AKP koalisyonu zorun da ötesinde imkânsızdır.
MHP ise her ne kadar
şimdilik koalisyon ortaklığından uzak gibi gözükse de koalisyon için en iyi
seçenektir. Çünkü görüntüde AKP ile zıtlaşmaları olsa da ya da Erdoğan’ın
ayaklarımın altında dediği milliyetçiliği benimsese de meclisteki AKP’ye en
yakın parti MHP’dir. Hatta 13 yıllık AKP iktidarı boyunca gizli bir AKP ortağı
olmuştur. Bunun son örneği meclis başkanı seçiminde kasıtlı olarak kendileri
aday göstererek İsmet Yılmaz’ın meclis başkanı seçilmesinde kendini
göstermiştir. Suriye tezkeresinde olduğu gibi daha önceleri de birçok kez el altından
AKP’ye destek olmuştur. Fakat her seferinde de hizmetkârlığını gizleyip
ustalıkla işin içinden çıkmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte de AKP’nin
politikalarına entegre politika izlemesi uzak bir ihtimal değil. Her ne kadar
bu süreçte oy kaybetmemek birincil öncelikleri olsa da eğer PKK’nın eylem
yapmayacağı taahhüdünü AKP’den alırsa koalisyon ortağı olabilir.
HDP ise Türkiye
siyasetinde parti olarak mecliste bulunmanın verdiği sevinç ve barajı aşmış
olma hâli kendilerine yetiyor. Ancak AKP kendileri ile koalisyon kurmakta bir
beis görmezse bir takım tavizler alarak koalisyona ortak olabilir. Özellikle
çözüm süreci devam ettirilmek isteniyorsa HDP bunun için bulunmaz Hint kumaşı
mesabesinde.
Özetle AKP geçici bir
koalisyon kurup halka istikrarsızlığı hissettirip üş-beş ay sonra seçime gitmek
istemektedir. Bir yandan demokrasiyi savunurlar diğer yandan demokratik
seçimlerden çıkan sonuca razı olmazlar. Çünkü AKP’ye Türkiye’de rejimi yeniden
şekillendirmek gibi bir görev tevdi edilmiştir. Bu görev tamamlanmadığı sürece
iktidardan düşmeye ya da koalisyon ortaklığına razı olmazlar. İngiliz sistemi
rejim yenidünya gücü Amerikan sistemine dönüştükten sonra ise koalisyon olmuş,
olmamış, AKP iktidara gelmiş, gelmemiş pek önemli değildir. Çünkü rejim yeniden
şekillendiğinde muhalefetiyle birlikte şekillenmiş ve kâfir ABD için artık
Türkiye’de kimin iktidar olacağı o kadar mühim olmamış olacak.
Ezcümle; bir önceki
makalemde alternatif bir partiye olan ihtiyacı yazmıştım. Demokratik partiler
benimsedikleri kültür gereği Batı taklitçisi olmaktadırlar ve Müslümanlara
Batı’dan şimdiye kadar bir hayır çıkmadığı gibi bundan sonrada çıkmayacaktır.
Çünkü hayır İslâm’dır ve dolayısıyla İslâmî partiden başkası İslâmî hayatı geri
getirmek için çalışan parti olmayacaktır. Artık Müslümanlar demokratik
partilerden İslâmî hedefler beklemekten vazgeçmesi ve İslâmî partiye dört elle
sarılması gerekiyor. İslâmî hayatı mümkün kılan Hilâfet Devlet’i hepimizin
gayesi, duası ve kurulduğunda da koruyucusu olmalıdır. Demokratik partilere
umut bağlamak cellâdından hayat dilenmek gibi bir şeydir ki cellâdın
memurluktan başka bir görevi yoktur. İpimizi çekip ölüm fermanımızı imzalayan
Batıdır. Allah’ın izni ve yardımıyla artık Hilâfet’in vakti gelmiştir.
Geçirdiğimiz Ramazan ayının başında İstanbul Fatih’te Hizb-ut Tahir bir yürüyüş
ve basın açıklaması düzenleyerek binlerce insanın katılımıyla beraber Hilâfet’in
yaklaştığını müjdelemiş, sondan önceki çağrısını yapmış ve bizleri
sevindirmiştir. Çünkü bilenler bilir Hizb-ut Tahrir’in şimdiye kadar halkına
yalan söylediği ve boş vaatlerle kandırdığı vaki olmamıştır. Bu davete şimdi
icabet edenler ile yarın icabet edenler Mekke’de Müslüman olanlarla Medine’de
Müslüman olanların bir olmadığı gibi bir olmayacaktır. Allah Subhanehu ve Teâlâ hepimize doğru yerde
durmayı nasip etsin. Selam ve dua ile.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış