İnançsızlık Tuzağına İtilen Gençlik

Fatma Çalışkan Gençer

Tarih boyunca insanlar farklı inanç sistemi ve fikir akımlarına tabi olmuşlardır. İnanmak insan için fıtri bir ihtiyaçtır. Her insan o yüzden belli bir inanca ve görüşe sahiptir. Sahip olduğu inanç, akletmeye başladığı genç yaşlarda edindiği bilgilerle şekillenmeye başlar. Ailesinden, çevresinden, toplumdan birtakım bilgiler edinir; okuduklarından, duyduklarından etkilenir, düşünür ve inancı o doğrultuda oluşur. Akletmeye başlayan insan, “Beni, dünyayı, kâinatı kim yarattı? Niçin yaşıyorum? Hayatımın anlamı ne? Öldükten sonra bana ne olacak?” sorularına inancında karşılık bulmak ister. Eğer edindiği bilgiler vahiy kaynaklı ise insanda doğru bir Allah inancı ve hayat görüşü meydana gelir.

İnsanlara doğru bilgiyi sadece yaratıcısı olan Allah Subhanehu ve Teâlâ verebilir. Bu yüzden ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem Aleyhi’s Selam’dan itibaren insanların bozulan inançlarını düzeltmek için Allah Subhanehu ve Teâlâ peygamberler göndermiştir. Son peygamber olan Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile de vahiy bitmiştir. Diğer fikir akımları ya da ideolojiler vahiy kaynaklı olmadığı, insan aklından çıktığı için bâtıldır, saptırıcıdır. Çünkü insan her ne kadar Allah inancına sahip olsa da Allah’ın onu neden yarattığını, ondan ne istediğini, nasıl ibadet edeceğini, hayatın ve ölümün gayesini, doğruyu ve yanlışı sadece kendi aklıyla, düşünerek bilemez, bulamaz. Sırf aklına tabi olarak kendisine bir hayat nizamı belirleyemez. Belirlese de bu, fıtratıyla uyumsuz olacağı için hayatında hep bir mutsuzluk ve huzursuzluk hâkim olur. Fıtrat dini olan İslâm, insanların sorularına akla kanaat getirecek ve kalbi mutmain edecek şekilde cevaplar vermiştir. Bir hayat nizamı olarak uygulandığı müddetçe de insanların sorunlarını çözmüş ve onlar için mutluluk ve huzur kaynağı olmuştur.

İnsanların üzerine tatbik edilen ideolojilerin onların hayat görüşlerini etkilemede çok büyük bir faktör olduğu aşikârdır. Çünkü sadece teorisi değil aynı zamanda pratiği de olan bir fikir insanları etkilemede daha başarılıdır. Son bir asırdır üzerimize İslâm değil kapitalist ideoloji tatbik edilmektedir. “Allah’ın hayatta rolü olmadığını” iddia eden, hayat nizamını insanların kendi akıllarından belirlediği bu sistemde, özellikle son yıllarda gençler arasında “ateizm” ve “deizm” gibi fikir akımları artış göstermiştir.

Sorgulayan gençliğin bu fikir akımlarına rağbet etmesi bizler için endişe verici bir durumdur. Anketlere göre, deistlerin, ateistlerin ve diğer fikir akımlarına sahip kişilerin nüfus içindeki payına ilişkin tahminler farklılık gösterse de Türkiye’de İslâm baskın inançtır. Yine araştırmalara göre ülkemizdeki dinsizlerin %85’inin 35 yaşının altında olduğu tespit edilmiştir. Konda Araştırma Şirketi’nin “Toplumsal Değişim Raporu”na göre; Türkiye’de dindar olduğunu söyleyenlerin oranı 2018’de %55’ten %51’e gerilemiştir. Yine Konda’nın 2019 yılındaki bir araştırmasında Türkiye’de kendisini “ateist” olarak tanımlayanların %1’den %3’e çıktığı, “deist” olarak tanımlayanların ise %1’den %2’ye yükseldiği ileri sürülmüştür. Ateist bir yazar olan Ayşe Hür ise bu oranların daha fazla olduğu görüşündedir. imam hatip lisesi ya da ilahiyat fakültesi gibi dinî ağırlıklı eğitim veren okullarda okuyan gençler arasında da ateizm ve deizmin yayıldığı iddiaları zaman zaman gündeme gelmektedir. Hatta İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, 2018 yılındaki bir panel konuşmasında şunları söylemiştir: “15 Temmuz’dan bu yana benim odama 17 tane başörtülü -deist bile değil tanrı tanımaz- öğrenci gelip benimle bu konuları konuştular. Başörtülü; öyle geleneksel de değil bildiğin başörtülü! Aileleri de örtülü aile.”

O hâlde; gençlerin yöneldiği “ateizm” ve “deizm” denen fikir akımlarının tam olarak ne olduğunu irdelemekte fayda var.

Ateizm, Allah’ın (yaratıcının) varlığını inkâr eden felsefi görüştür. Bu fikir akımına dâhil olanlara “ateist” denir. “Theism” Yunanca bir kelime olup anlamı; “bir ilahın varlığına inanmaktır”. “Ateisme” kelimesi “a” olumsuzluk edatıyla “theism” kelimesinden meydana geldiğinden bir ilahın varlığını reddetmektir. Bir yaratıcıya inanan ve bu inancını temellendirmeye çalışan insanlar “inançlı (teist)” olarak tanımlanınca; yaratıcı inancına sahip olmayan kişilere de “inançsız (ateist)” denilmiştir. Maddeyi bütün varlıkların kaynağı ve yaratıcısı olarak gören yani Allah yerine maddeye tapan maddeci ateizmin ilk temsilcisi, Yunanlı Filozof Democrite’dir. Democrite’den sonra bu düşünceyi diğer bir Filozof Epiküros geliştirmiş ve “Epikürcüler” diye bilinen felsefi ekolü kurmuştur. Bu filozoflara göre; “(Ateist) felsefenin amacı insana mutluluğunu sağlamaktır. Bunun için de insanı tanrı (Allah) ve ölüm karşılığında duyulan korkudan kurtarmak gerekir. Tabiatın işleyişinde de tanrı (Allah) inancına gerek yoktur ve kâinat sonsuz atomlardan oluşmuştur.”  

17. yüzyılda gerçekleşen Rönesans ile birlikte ateizm felsefesinde yeni bir anlayış ortaya çıkmıştır. Akılcılığın egemen olduğu bu dönemde bilgi en önemli konuma yerleşmiştir. Her şey -din de dâhil- akıl ve bilgiyle açıklanmaya çalışılmıştır. Modern dönemde ise ateizm felsefi bir problem olmaktan öte politik bir yaşam biçimi hâline gelmiştir. Özellikle Karl Marx ve Lenin’in görüşleri doğrultusunda ideolojik bir dünya görüşü oluşturulmaya çalışılmıştır. Ve ateizm komünist partilerin propaganda aracı olarak kullanılmıştır.

Ateizmin bir çeşidi olan “varoluşçu ateizm”in en ünlü savunucuları F. Nietzsche ve J. P. Sartre’dir. Nietzsche yaşamı boyunca “ahlak”ı ve insanın özgürlüğünü savunan bir inançsızdır. Dini reddetmiş ve Hıristiyanlığın tanrı anlayışına ve bunun üzerine bina edilen ahlaki yapıya karşı çıkmış, onunla ciddi mücadelelere girişmiştir. Onun bu düşüncelerini gerçekleştirmek adına “Tanrı öldü yaşasın özgür insan!” sözü, ateistlerin anahtar cümlesi hâline gelmiştir. Filozof Sartre’a göre ise her şeyden önce var olan insanın kendisidir ve -yine ona göre- tanrı varsa özgürlük yok demektir.

Ateistlerin Allah’ın varlığını inkâr için kullandıkları en eski ve iddialı argümanları “kötülük problemi”dir. Çünkü yaşadığımız hayatta deprem, hastalık, kuraklık, açlık, savaş gibi kötü olaylar insanların ruhi bunalımlarına ve üzülmelerine sebep olmuştur. İşte bu üzülmelerin insanı mutsuz ettiğini ve huzuru bulamadıklarını savunan inançsız düşünürler; “Eğer tanrı varsa niçin kötülük var? Tanrının bunları önlemeye gücü yetmiyor mu? Yoksa tanrı kötülüğü mü seviyor?” gibi argümanlarla kendi tezlerini temellendirmeye çalışmışlardır.

Deneye dayalı ilimlerin ve teknolojinin ilerlemesi sayesinde doğa ve canlılar daha ayrıntılı bir şekilde incelenmeye başlandı. İlk elde edilen verilerle bilim adamları yaratıcının olmadığını ispatlama çabasına girdiler. Böylelikle rüzgârı da arkasına alan inançsızlar bir adım öne geçmiş gibi göründü. Ama bu yanılgı, özellikle bu yüzyılın başındaki çalışmalar ve bunların sonucundaki veriler sayesinde giderilmiştir. Uzay ve uzaydaki yaşam, metafizik olaylar ve olgular, varlığı ispatlanmasına rağmen nasıl olduğu açıklanamayan şeyler deneylerin ve pozitif ilimlerin de açıklayamayacağı şeyler olduğunu göstermiştir. Böylece metafizik alanın inkârı da artık imkânsızlaşmıştır. Kâinatın tesadüf olamayacak şekilde mükemmel bir düzen içinde olduğu ve bunun ancak üstün bir yaratıcı tarafından yaratıldığı bilimsel açıdan da kesinlik kazanmıştır.

[كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتاً فَاَحْيَاكُمْۚ ثُمَّ يُمٖيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيٖيكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ] “Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. (Hiç yoktan var etti.) Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da (hepiniz) döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”[1]

Deizm ise, “tanrı” anlamına gelen Latince “deus” kelimesinden türetilmiş olup Yunancada yine “tanrı” anlamına gelen “teos”tan gelen “teizm” terimiyle aynı sözlük anlamına sahiptir. Evreni yaratan, işleyişi için doğa kanunlarını koyan, ayrıca insana ve evrene müdahalede bulunmayan, doğruları keşfetmeleri için insana akıl veren bir tanrıya duyulan inanç, deizmi ifade etmektedir. Tanrı evreni yaratmıştır ama dünyada olup bitene karışmaz. Deizm hiçbir dinin doğru olmadığını, dinlerin insan ürünü olduğunu savunur. Peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günah, ibadet, dua, vahiy, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, ahiret ve kader gibi kavramların bu inanışta yeri yoktur. Deizm, tahrif edilmiş Hıristiyanlığa ve kilise inancına tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Deizm kelimesi 17. yüzyılda özellikle İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. Deist kavramının yazılı olarak ilk kez Pierre Viret’in İnanç ve İncil Öğretisi Eğitimi” adlı 1564 tarihli yapıtında kullanıldığı kabul edilmektedir. Rousseau ve Voltaire de ünlü deist Fransız filozoflardandır. Özellikle Voltaire, Tanrı düşüncesinden başka her şey saçmadır.”, “Tanrı olmasaydı biz O’nu icat etmek zorunda kalacaktık ama bütün tabiat onun var olduğunu bize haykırmaktadır.” demiştir.

18. yüzyılın sonuna kadar deizm, İngiliz, Fransız ve Alman filozoflar arasında egemen dinsel görüş durumuna gelmiş, sonraları Amerikalıların da dinsel görüşlerinin biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır. Amerika’daki deist düşünürlerin en ünlüsü Thomas Paine’dir. Paine, “Akıl Çağı” adlı eserinin ilk bölümünde açık bir şekilde Hıristiyanlığı, kilise inancını ve vahiy anlayışını eleştirmiş; İncil’deki vahiy, mucize, ahlak, enkarnasyon ve evren hakkındaki bilgileri açıkça reddetmiştir.

Bu açıklamalardan sonra özetle diyebiliriz ki; bunlar yani ateizm ve deizm, İslâm inancına göre küfür ve şirktir. Ateizmi ve deizmi savunanların ortak noktası, kendi arzu ve isteklerine ulaşmada herhangi bir sınır tanımak istememeleridir. Mekkeli müşrikler de Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e karşı esasen bu sebeple karşı çıkmışlardı. O dönemde seküler bir hayat yaşayan müşrikler de deist bir tanrı tasavvuruna sahiptiler. Seküler bir sistem olan ve yönetildiğimiz bu kapitalist sistem de özellikle gençlere “özgürlük” fikrini aşılamakta ve -haşa- Allah’a, insanların işine karışma hakkı tanımamaktadır. İstedikleri gibi inanmaları, istedikleri gibi giyinmeleri, istedikleri gibi davranmalarının hatta isterlerse cinsiyetlerini bile değiştirebileceklerinin garantisini vermektedir.

[وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ] “Dediler ki: ‘O (hayat), ancak bizim bu dünya hayatımızdır. (Burada) ölürüz ve (burada) yaşarız; hem bizi ancak zaman helak eder.’ Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Doğrusu onlar ancak zanda bulunuyorlar.”[2]

Peki, gençlerimizi deist ya da ateist olmaya iten sebepler neler?

Araştırmalardan ve gençlerle yapılan sokak röportajlarından çıkan ortak birkaç nokta üzerinde durmak istiyorum:

Gençler inançsız bir ailede, dinî açıdan aşırı baskıcı ya da Müslüman olmalarına rağmen İslâm’ı temsil etmeyen bir ailede yaşıyorlarsa inançsız olabiliyorlar. Din baskıyla değil ikna edilerek, sevdirilerek benimsetilir. Bu yüzden Müslüman anne-babalar evlatları için iyi bir rol-model olmak zorundadır. Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem [مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلاَّ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ وَيُنَصِّرَانِهِ وَيُمَجِّسَانِهِ] “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusî yapar.”[3] buyurmuştur.

Çoğu okullarda İslâm’ın doğru anlatılmadığı, imam-hatip ya da ilahiyat fakültelerinde bile İslâm’a zıt fikirlerin öğrencilere verildiği bir hakikattir. Gerek felsefe gerekse biyoloji gibi derslerde ateist ve deist filozofların görüşleri çocuklara empoze edilmektedir. Bilimsel ateizm ekolünden olan evrimci Darwin’in teorileri hâlâ ders kitaplarında okutulmaktadır.

Dinî inanışlarıyla dünyevi hazları arasında sıkışan gençler kimlik ve değer krizi yaşayabiliyorlar. Bu durumda gençler dünyadaki zevk ve eğlenceyi tercih edip “Bu hayat bir daha ele geçmez. Allah’ı, dini bırak; ye, iç, yaşamana bak!” felsefesiyle deist ya da ateist olabiliyorlar. Üstelik bu fikir akımlarının devlet tarafından “inanç hürriyeti” kapsamında derneklerinin kurulmasına dahi izin verilmiştir. Türkiye’de resmî olarak (2014 yılında) Ateizm Derneği, (2018 yılında da) Deizm Derneği kurulmuştur.

Gençler sosyal ve görsel medya akımlarından da etkilenebiliyorlar. Bazı dönemlerde bazı akımların “havalı” olması gibi inanç konuları da “havalı” olabiliyor. Gençlere bu, özel ve değişik geliyor. Popülizmin etkisinde kalan gençler diğer arkadaşları tarafından kabul görmek için -tam olarak ne olduğunu bilmeseler dahi- deist ya da ateist olduğunu söyleyebiliyorlar. Ya da izledikleri farklı kültürdeki dizilerden, şarkıcılardan, filmlerden etkileniyor ve onlar gibi yaşamak istiyorlar. “Ben inanıyorum ama artık mini etek giymek, erkek arkadaşımla kol kola gezmek istiyorum!” diyemiyorlar çünkü inancıyla tutarsız olmayı göze alamıyorlar. Bu sebeple yaşamak istediği hayat için inanç değiştiriyor/inançsız oluyorlar.

Başka bir sebep; gençlerin gerçek İslâm’ı tanımamalarından dolayı İslâm’ı çağdışı ve hurafeler dini olarak görmeleri ve çok sayıdaki İslâmi cemaat ve tarikatın tevhit ekseninde birleşememesi yüzünden İslâm’a dair şüphelerinin oluşmasıdır. “Şeriat” kelimesini duyunca ürküyor; şeriatı “el kesmek, dört kadınla evlenmek, kadınları eve hapsetmek” olarak algılıyorlar. Ayrıca İslâm coğrafyasında değişik Müslüman gruplar arasında yaşanan çatışmalar, iç savaşlar, DAEŞ, Boko Haram gibi örgütlerin giriştiği terör eylemleri bazılarının dini terörle özdeşleştirmesine sebep olabiliyor.

Son yıllarda iktidardaki muhafazakâr partinin icraatları ve siyasi politikası yüzünden dinden soğuyan, onlar Müslümansa ben değilim!” diyenlerin oranı da azımsanmayacak derecede fazladır. Ateist bir Akademisyen olan Canan Badem, Türkiye’de ateizmin yükselmesiyle hükümet politikaları arasında bağ kuranlar arasındadır. AK Parti’nin dinî referanslarla iktidara geldiğini söyleyen Badem “İslâmcı bir partinin yolsuzluklarının ardından IŞİD’in kanlı eylemleri bir ‘aydınlanma’ yarattı. Bunların dışında bilgiye ulaşmak artık çok kolay, insanlar eskisi gibi basit bir şekilde kandırılamıyor. Din sorgulandıkça ve devlette İslâmcılık iddiasındaki yapıların yolsuzluğu, kayırmaları, iltiması arttıkça insanlar bir refleks geliştiriyor. Herkesin tepkisi aynı değil, kimisi deizme ve ateizme yönelirken kimileri de dindar olmaktan vazgeçiyor.” şeklinde de açıklamada bulunmuştur.

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2012 yılında başbakanken kendisi için “Dindar değil, din tüccarı” diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, “Dindar nesil yetiştireceğiz. Muhafazakâr demokrat partisi kimliğine sahip bir partiden ateist bir gençlik yetiştirmesini mi bekliyorsun?” yanıtını vermişti. Ancak bugün gelinen nokta aksini göstermektedir.

Özetle diyebiliriz ki: bu fikir akımları kapitalizm gibi Batı kaynaklıdır; Hıristiyanlığa tepki olarak Avrupa’da filizlenmiştir ve seküler kapitalist sistem sayesinde bizim gençlerimize ulaşmasının önü açılmıştır. Aynı zamanda Müslümanların dünyevileşmesi, İslâm’ın olduğundan farklı gösterilmesi ve demokratların kirli siyasetine alet edilmesiyle de dinî inanç zayıflamış, gençler fıtratları ifsat eden ateist ve deist akımları tercih etmeye başlamışlardır.

İnançsızlığın hâkim olduğu ülkelere baktığımızda; insan için gerekli olan duyguların köreldiğini, kişileri birbirine bağlayan bağların kopma noktasına geldiğini görmekteyiz. Dinî inancın zayıf olduğu ülkelerde aile kurumu yıpratılmış, gençlik çeşitli bunalımlar içinde kıvranır; içki, uyuşturucu ve eğlenceden başka bir şey düşünemez hâle gelmiştir. Bir şeyler üretmek yerine sadece tüketen konumunda olmuştur. Yüz yıldır kapitalizmle yönetilen ülkemizde de gidişat maalesef bu yöndedir. Aileler bu durumlarla nasıl baş edeceklerinin derdindeler. Çocuklarının deist ya da ateist olduğunu öğrendikten sonra onları vazgeçirmek için devamlı konuştuklarını söyleseler dahi, İslâm’ı, hayatının merkezine oturtmamış aileler mevcuttur. O yüzden gençler “Bu dinin faydası olsaydı önce anne-babama olurdu.” diyorlar. Terbiye etmek, öğretmek temsil ister. Temsil edilmeyen şeyin çocuklar tarafından kabul edilmesini istemeye ise kimsenin hakkı yoktur.

Öğretmenler, ebeveynler tarafından gençlere birçok dinî bilgiler yükleniyor ancak bunları ailesinde, okulunda, çevresinde göremeyen gençler şüpheye düşüyorlar.

Bu gidişattan kurtulmanın, geleceğimiz olan gençlerimizin yollarına döşenen tuzakları söküp atmanın tek yolu fıtrat dini İslâm’a sarılmak ve onu bir hayat nizamı olarak tatbik etmektir. Teori ve pratiği ile İslâm, sorulara ve sorunlara doğru cevaplar verecek, doğru çözümler üretecek; bozuk fikir akımlarının önüne geçip bunların -gerek sosyal medya gerekse okullar, dernekler yoluyla- gençlere ulaşmasını engelleyecektir. İslâmi eğitim metoduyla akıllar ikna, kalpler mutmain olacaktır. Bu anlayışı ikame etmenin yolu da Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasından geçmektedir. Eğer anne-babalar evlatlarının korunmasını ve kurtuluşunu istiyorlarsa insanları buna davet etmeli ve bunun için çalışmalıdırlar.

[فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ] “Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın insanları yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din budur ama insanların çoğu bunu bilmezler.”[4]

__________________________________

Not: Tanımlar ve tarihçe konusunda aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır:

• Makale: Ateizmin Tanımı, Tarihçesi ve Çeşitleri, antalyaozelegitim.com

tr.wikipedia.org/wiki/Deizm



[1] Bakara Suresi 28

[2] Câsiye Suresi 24

[3] Buhâri, Cenâiz 92; Ebu Dâvud, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5

[4] Rum Suresi 30


Yorumlar

  1. MURAT CAN

    S.A ALLAH RAZI OLSUN.MUVCUT TOPLUMUN HASTALIĞI VE TEDAVİSİ GÜZEL VE YALIN BİR DİLLE ANLATILMIŞ. RABBİM HEM BİZİ AHİRETE HAZIRLAYACAK OLAN HEMDE DÜNYADADA FITRATIMIZA UYGUN YAŞAMAYI YANİ HUZURLU BİR YAŞAM SUNACAK OLAN REŞİDİ HİLAFETİ NASİP ETSİN. BİZLERİDE BU SÜREÇTEN PAY EDİNMEMİZİ NASİP ETSİN....

Yorum Yaz