Son yıllarda oldukça
popüler olan ve davranışsal kodlarla çerçevesi çizilmeye çalışılan sosyal kuşak
tanımını, özelliklerini ve sosyoekonomik alanda neden referans alındığını siz
değerli okurlarımıza kısaca ifade etmeye çalışacağım. Kuşaklararası sorunları
tetikleyen unsurların, çıkar çatışmasından mı yoksa dönemler arası
farklılıklardan mı kaynaklandığının analizini yapacağımız bu makalede günümüz
kuşak anlayışına eleştirel bir bakış açısı sunacağız.
Öncelikle isterseniz “kuşak”
tanımından başlayalım. “Belirli tarihsel zaman aralıklarında doğan,
yaşadıkları dönemin ekonomik ve sosyal davranışlardan etkilenen bireylerin
yaşadıkları döneme ya da belirli bir sosyal kümeler oluşturmak için yapılan
tanımlamalara” “kuşak/jenerasyon” veyahut bir diğer ismiyle “nesil”
denilmektedir.
Kavram üzerinde
sosyoloji ve felsefe alanlarında da tanımlamalar yapılmıştır. Misal; sosyoloji
alanında “kuşak” kavramı “yaklaşık olarak 25-30 yıllık yaş kümelerini
oluşturan bireyler öbeği” olarak tanımlarken felsefede; “Aşağı yukarı
aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın koşullarını, dolayısıyla da birbirine benzer
hüzünleri ve sevinçleri yaşamış kişilerin oluşturduğu topluluklar” diye
tanımlıyor.
Sosyal kuşakların
çıkış tarihine kısaca değinmek gerekirse…
Sosyal kuşaklar;
doğum tarihi, 1925 olanlardan sonra araştırılmaya başlanmıştır. Bu araştırmada,
1925 yılından bu döneme kadar doğan insanların dönemsel davranışları anlamak
konu edinilmektedir. Fakat kuşak kavramının ilk ortaya çıkış tarihi daha
eskidir. 1830-1840 yılları arasında bu alanda araştırmaları başlatan ilk
düşünür, ünlü Sosyolog Auguste Comte olmuştur. Ayrıca Fransız Hekim, Filozof, Dilbilimci
ve Siyaset adamı olan Emile Littre (1863) için; “belirli bir yaş aralığındaki
insanların aynı davranışlarda bulunduğunu” ileri sürerek “jenerasyon” kavramını
bu minvalde ilk tanımlayan düşünürdür, diyebiliriz. 19 Yy. başlarında ise
kavram, akademik alanda şekillenmeye başlamıştır. Alman Sosyolog Karl Mannheim (1928)
“Jenerasyon Sorunu (Das Problem der Generationen)” adlı makalesinde kuşak
kavramını işlemiştir. Günümüzde popüler olarak kullanılan ve birçok
araştırmacının, kurumsal yapının esas aldığı kuşak dönemleri ise William
Strauss ve Neil Howe tarafından geliştirilen “Strauss-Howe Kuşak Kuramı”na
aittir. Teorilerinde Amerikan ve Batı tarihi dönemlerini incelemiş ve bu
dönemler üzerine oturtulmuş bir kuşak döngüsü anlatılmaktadır.
İslâm düşünürleri,
Batılı pozitivist düşünürlerin yaşa dayalı kuşak tanımının aksine bu kavramı, Rasulullah
SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin yaşadığı dönemdeki uygulamalara
şahitlik etmiş “sahabe” dönemine, daha sonra sahabenin uygulamalarına şahitlik
etmiş “tâbiîn” dönemine ve sonrası dönemlere şahitlik etmiş “tebe-i
tâbiîn”, ”fukaha” vs. dönemlere ayırmaktadır. Batı düşüncesi, yaşa ve
zorlama tezlerle biyolojik evrelere bina ettiği kuşak dönemlerini daha ziyade
müşteri davranış özellikleri bağlamında merkeze alırken, İslâm kültürünün
Allah’a ve Rasul’üne bağlılık ve hukuk normları üzerinden meseleyi
değerlendirdiğini söyleyebiliriz.
Bu girişin ardından,
günümüzde yapılan kuşak ayrımları ve özelliklerinden kısaca bahsedelim.
Kuşak teorisinin
vakıa tespiti doğru yapılmıştır zira kuşakların yetişmesine katkı sağlayan
iç-dış faktörler (aile, arkadaş, eğitim, ekonomi, siyaset, teknoloji vs.) doğal
bir farklılığın oluşmasına sebep olmaktadır. Misal; dedemin dedesinin yemek
yeme alışkanlığı ile benim yemek yeme alışkanlığımın aynı olmaması doğal bir
farklılıktır. Bu doğal farklılık sebebiyle her nesil bir önceki neslin -amiyane
tabir ile- oturup kalmasını, yeme-içmesini ve iş yapış şeklini eleştirmiştir.
Kuşak eğitimlerinde
Aristo’nun sıkça kullanılan sözü de aslında bu doğal farklılığın her çağda
olduğunu ve olacağını bizlere anlatmaktadır. Dolayısıyla her nesil “günümüzün
gençleri öyle gençler oldu” diyerek şu ve benzer ifadeleri kullanmaktadır: “Bugünlerde
gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere
karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini
sinirlendiriyorlar.” Buna benzer birçok söz, MÖ’den bu yana yeni nesillere söylenegelmiştir.
Peki, kuşakların
yetişme tarzları, içlerinde bulundukları siyasi ortam ve sosyoekonomik
değişiklerden kaynaklanan farklılıklar nelerdir? Bu farklılıkların çatışma ve
çelişki oluşturma özelliği var mı?
Günümüz sosyal kuşak
araştırmaları, 1925 yılından bugüne kadar doğan bireyler üzerinde yapılan
gözlemlerde kuşakları genel olarak beş başlıkta tanımlamaktadırlar:
1925-1945 Sessiz Kuşak: Başka bir ifadeyle “Gelenekçi Kuşak”
denilmektedir. Bu kuşakta doğanlar Birinci Dünya Savaşı sonrasını ve İkinci
Dünya Savaşını görmüş bireylerden oluşmaktadır. Türkiye açısından özellikle
Cumhuriyet döneminde ve tek partili dönemde doğan bireyler olarak
nitelendirilir. “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan”
sözlerinin hayat bulduğu dönemi işaret eder. Sessiz Kuşak’ı ekonomik burhanı
yaşamış, günümüzün büyük nineleri ve dedeleri oluşturmaktadır. Baskıcı
rejimleri görmüş olan bu kuşak, baskılara boyun bükmek zorunda kaldıklarından
dolayı uzmanlar tarafından uyumlu özelliği ile tanımlanmaktadır. Günümüzde
sayıları azaldığı ve sosyal hayatta aktif olamadıklarından dolayı
araştırmacılar için değer üretmediği düşünülmektedir. Bu kuşağı, İngiliz
hayranı, mevcut otoritenin uygulamalarına koşulsuz boyun eğdiklerinden dolayı “Gelenekçi”
olarak adlandırabiliriz. Hilâfet Devleti yıkıldıktan soran beşerî sistemlerin
kurulmasına destek oldukları söylenebilinir. Dünya genelinde yaşanan açlık,
kıtlık, işsizlik ve savaşları bizzat yaşadıklarından dolayı beka duygusu baskın
bir kuşaktır.
Sesiz kuşağın davranış özellikleri:
- Otoriteye sadıktır
ve direktif beklemektedir.
- Düzene itaat
eden bir yapıları vardır.
- Disiplinli,
pragmatik ve istikrar arayışındadır.
- Güven duygusunu
önemserler.
1946-1964 Baby Boomers Kuşağı: “Bebek Bombardımanı”
ya da “Bebek Patlaması” olarak tercüme edilir. Kapitalist dünya düzenin kurulma
aşamasında katledilen insan sayısı dünya nüfusunu azalttığından dolayı bu
yıllar, bireylerin doğuma teşvik edilmesiyle birlikte dünya nüfusunun en hızlı
artış gösterdiği yıllardır ve bu isimle adlandırılmıştır.
Günümüzde, en yaşlısı
75, en genci 57 olan bu kuşak; dünyada insan hakları hareketlerini, radyonun
altın çağını, Türkiye’de ise ihtilali ve çok partili döneme geçiş sancılarını
yaşayan kuşaktır. Sadakat duyguları yüksektir. Kanaatkârdırlar; aynı yerde uzun
süre çalıştılar. Teknoloji kimine yakın kimine uzak oldu; çok benimseyemediler.
İçlerinden en idealistleri toplumsal haksızlıklara isyan edip “68 gençlik
hareketlerinin” kahramanı olurken, büyük çoğunluk hayattan beklediklerini elde
ettiğini düşünerek tatmin ve mutlu oldu. 2000′lerde artık yaşları
50′yi geçmişti.
Ceplerinde paraları vardı; kaliteli yaşamın
ömrü uzattığını düşünürler; “iyi yaşlanmak” hatta mümkünse yaşlanmamak için
çaba sarf ettiler. Son yirmi yılın siyasi iktidarını belirleyen ve alışveriş
tercihleriyle star olan kuşaktır.
Baby Boomers Kuşağı’nın davranış özellikleri:
- Uyumlu ve
yönetimsel yaklaşımları sorgulamazlar. “Her şey ‘tıkırında gidiyorsa’
sorun yok” diye düşünürler.
- Kuralcı olarak
tanımlanır.
- Bir önceki kuşağın
kaygılarından dolayı refaha, mal ve hizmetlere özlem duygusu ağır basan
bir kuşaktır.
- İşkoliktir; hırs
ve iş yerine aşırı bağlılık eğilimleri yüksektir
- Az ile de
yetinmeyi bilirler
- Kanaatkâr ve
aynı zamanda bir yerde uzun yıllar çalışabilir yapıları vardır.
1965-1979 X Kuşağı; Bu kuşak “Solo Test Kuşağı” olarak da
bilinir. Kuşağı “X (Bilinmeyen)” olarak tanımlamalarının sebebi, önceki iki
kuşağın kurdukları sistemi değiştirme eğilimleri olma ihtimalinin yüksek
olmasıdır. Bu dönem kapitalizme karşı İslâmcı hareketlerin, sosyalist
hareketlerin revaçta olduğu bir dönemdir. Bu sebeple “X Kuşağı” sert telkin ve
eleştirilerle büyütülen bastırılmış bir kuşaktır. Solo Test’in sonuçlarından
anlayacağınız gibi X Kuşağı basit bir oyunda başarısız olduğunda “gerizekalı”, “aptal”,
“beyinsiz” ithamlarıyla ve depolitize olarak büyütülmüştür. Dünya bu dönemde
petrol krizi ve 68 kuşağını yaşarken, Türkiye’de Sağ-Sol çatışması, 1980
darbesi yaşanmıştır. Bir önceki jenerasyon tarafından “aman evladım olaylara
karışma” denilerek büyütüldüler. Peki bu kuşak iş yaşamına ve toplumsal
statülere ulaşınca ne yaptı? Tabii ki olaylara karışmamayı, liderlik
özelliklerini bastırmayı tercih etti. “Olaylara karışmak için” ise eğitimini
tamamlamayı, müdür olmayı, genel müdür olmayı, yüksek seviyeleri gelmeyi bekledi.
Bu sebeple bu jenerasyon, Türkiye’de kitleleri peşinden sürükleyecek, güçlü,
siyasi bir lider çıkaramamıştır.
Günümüzde Türkiye
nüfusunun %20’sini oluşturan X Kuşağı, ilk renkli televizyonu, ilk e-maili, ilk
cep telefonunu deneyimleyen kuşaktır. Bu kuşakta kadınların iş gücüne aktif
katılım sağladığı gözlemlenmektedir. Aileler büyük aile tipinden çekirdek
aileye evrilip daha az çocuk sahibi oldular. Para odaklı ve bireycilik ön
plandadır. Boşanma, HIV, uyuşturucu bu yıllarda topluma sirayet etti.
X Kuşağı’nın davranış özellikleri:
- Otoriteye
saygılıdır.
- Aidiyet duygusu
güçlü ve sadıktır. Fakat daha iyisini bulduklarında değişikliği kabul
edebilirler.
- Disiplinli ve
çalışkandır.
- Zorluklarla
mücadele ederek büyütüldükleri için sabırlı ve kıymet bilirler.
- İş yerinde
kurallara uyar ve çalışma saatlerine özen gösterirler.
- Yaşamak için
çalışmanın gerektiğini inanırlar
1980-1999 Y Kuşağı: Soru sormayı ve sorgulamayı seven bir
kuşaktır. Soru sormayı çok seven bir kuşak olduğu için ismini de bu
özelliğinden alır. İngilizcede “neden-niçin” anlamına gelen “Why”
soru ekinin son harfindeki “Y” harfinin uzatılmasından gelmektedir. Ülkemizde
bu kuşağın soru kalıbı olan “nasıl yani?”, popüler kültürün malzemesi
olmuştur. Bu özelliğinden dolayı önceki kuşakların oluşturduğu hiyerarşiyi
anlamsız bulurlar. Önceki nesillerin kurmuş olduğu sistemlerin kurallarını çok
kolay kabul etmezler. Toplumsal hayata katılımlarıyla önceki kuşakların
sormadığı soruları sormaktadırlar. Kendini rahat ifade ettiği için önceki
nesiller tarafından bazen saygısız, bazen kıymet bilmeyen, bazen de büyüklerini
zorlayan ve bunaltan bir nesil olarak, şikâyet konusu olabiliyorlar.
Bu kuşağın döneminde dünyada;
11 Eylül, internet-teknoloji, çok kanallı TV, küreselleşme gibi gelişmeler
yaşandı. Türkiye’de de refah ve siyasi kriz dönemlerinin yaşandığı bir döneme
şahitlik ettiler. Bir önceki nesiller gibi Türkiye’de yağ kuyruklarını, benzin
sıkıntısını yaşamadılar. Yapılan araştırmalara göre; Türkiye nüfusunun %32’sini
oluşturan Y Kuşağı, başarılı olmak için önce mutlu olunması gerektiğine
inanıyor. Yaşamda denge kuralına göre; 8 saat çalışmak, 8 saat yaşamak, 8 saat
uyumak olarak hayatlarını formüle ederler.
Y Kuşağı’nın davranış özellikleri:
- Sadakat önceki nesillerle benzerlik göstermiyor.
- Özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına daha
sadık oldukları söylene bilinir.
- Kurallara uymaktan ve otoriter
yapılardan hoşlanmıyorlar.
- Sosyal medyada aktif bir kuşaktır.
- İstedikleri olana kadar direnirler.
- Eş zamanlı olarak birkaç işi birden
yapabilirler.
- Teknoloji onlar için hayatlarında pek
çok şeyin simgesi.
- Sosyal mekânlara katılmak ve çevre yapmak
önem arz eder.
- Eylemde bulunmak ve kitleleşmek için
sosyal ağları etkin kullanırlar.
- Girişimci yönleri yüksektir.
- Özgüvenleri bir önceki X Kuşağı’na göre
daha yüksektir.
- Kişisel gelişimlerine önem verirler.
- Yaptığı işi neden yaptığını bilmek
ister. Büyük resmi görmek ister.
2000-2020 Z Kuşağı; “Milen Yıldız”, “Kristal Çocuklar” ve “Alfa
Kuşağı” gibi farklı isimlerle anılmaktadır. Bu dönemde doğan çocuklara “İnternet
Kuşağı” da denilmektedir. Tam bir teknoloji çağı çocuklarıdır. Bulut
teknolojisi, bitcoin, akılı telefonlar, tabletler ve teknoloji ile gözlerini
açmışlardır. En ufakları bile “anne” demeden akılı telefon kullanmayı
öğrenmiştir. Teknoloji ve internet vazgeçilmezleri olduğu için sosyalleşmeyi
internet üzerinden yapmayı seviyorlar. Bu sayede aynı anda birden fazla konuyla
ilgilenme becerilerini geliştirdikleri söylenebilinir. 2000 ve sonrası yıl
arasında doğan bu kuşağın önümüzdeki yıllarda ilk üyeleri çalışma yaşamına
girmiş olacaklar. Dolayısıyla bu kuşağın ve sonrasının iş hayatları, sosyal
davranışları henüz araştırılmaya başlanmadı. Türkiye’nin %17’sini
oluşturmaktadırlar. Kuşağın dönem aralığı henüz tamamlanmadığı için nüfus artış
oranına göre bu kuşaktaki insanların sayısının değişiklik göstermesi
beklenmektedir. Z Kuşağı’nın ilk üyeleri yaklaşan seçimler de oy kullanacağı
için bazı konularda taleplerinin belirleyici rol oynayacağı düşünülüyor.
Z Kuşağı’nın davranış özellikleri:
- Hızlı ve
analitik düşünme yetisine sahipler.
- Özgüvenleri
yüksektir.
- Ebeveynlerinin
bakışı doğrultusunda özgüveni daha da artar.
- Kendi başlarına
bırakılmayı isterler.
- Yapamayacakları
hiçbir şeyin olmadığına inanırlar.
- Toplumsallaşmadan
çok bireyciliğe önem verirler.
- Çoğu,
ailelerinin veya akrabalarının izinden gitmek yerine kendi yollarını
çizmek ister.
- Çaba harcamak,
özveri sergilemek onlara göre değildir.
- Çabuk sıkılır,
çabuk vazgeçerler.
İster yeni kuşaklar
olsun isterse geçmiş kuşaklar olsun nesillerin arasında farklılıkların olması,
farklı özelliklere sahip olmaları kaçınılmazdır. Bu farklılıklara baktığımızda,
bunların kuşakları çatışmaya sürüklemesinden ziyade gelişime ve değişime sevk
ettiği görülecektir. Doğru fikir üzere bağ oluşturmuş bir toplumun içerisinde
genç nesillerin dinamik enerjisi ile tecrübeli, olgun nesillerin bir arada
olması o toplumun iyilik, afiyet ve izzetini artırır. Hayır ve bereketin
olmasına katkı sağlar. Salli ve Barik dualarının İslâm ümmetinin nesilleri için
ettiği birer dua olduğunu, her vakit namazında inanan bireylerin bu duaları
okuyarak kendilerine şuur kazandırdıklarını unutmayalım.
Kapitalizm, insan
fıtratının arızalarını (içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarını) tespitte maalesef ki başarı
sağlamıştır. Zira o, insanın ihtiyaçlarını nasıl kışkırtacağını iyi
bilmektedir. Genç nesiller üzerinde yapılan kuşak araştırmaları da bunlardan
birisidir. Kuşakları keskin hatlarda birbirinden ayırmak, bunların çıkarcı,
bireyci ve tüketici gruplar olarak ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Dünyada ve
Türkiye’de popüler olan kuşak tanımlarının kökü, piyasa araştırmalarından ve
insan kaynakları alanından beslenmektedir. Dolayısıyla sosyal kuşakları
kategorize eden tüketim anlayışı değişmedikçe bu yüzyılda kuşakların neden
birbiriyle çatıştığının gerçek sebebi her zamanda göz ardı edilmeye devam
edecektir.
Kuşaklararası
çatışmanın gerçek sebebi; geçmiş kuşakların kendi çıkarlarına göre kurdukları
nizamların, yasalaştırdıkları kanunların, genç nesillere sundukları fikirlerin,
yeni nesli huzursuz etmesidir. Eğer hüküm/nizam koyma işi insana bırakılırsa o
nizam değişikliğe, ihtilafa, çelişkiye maruz kalıp insanın huzursuzluğuna yol
açar. Bu da insanın ihtiyaçlarını yanlış veyahut sapıkça tatmin etmesine sebep
olur.
Bugün bizler
adaletten, haktan, hayâdan, izzetten, namustan, canın, aklın ve malın
korunmasından bahsedebiliyorsak eğer bu, İslâm’ı bizlere ulaştıran geçmiş
nesillerimizin gayretleri sayesindedir. Ne yazık ki 1925’den sonra doğan her
nesil, bir parçayı bırakarak İslâm’ı bir sonraki nesle devretti. Seküler hayat
tarzı, yeni nesillere çıkarcı olmayı, menfaatine göre hareket etmeyi, özgürlüğü
bir itikat olarak aşıladı. İyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini ve doğruyu-yanlışı
bireyin hislerine ve aklına göre bulması gerektiğini öğütledi. Böylece kuşaklararası
çatışma gün geçtikçe şiddetlenerek artmaya devam etti. Kuşak çatışmasının kök
nedeni, insanlığı kula kul olmaya mecbur eden kapitalist hayat görüşüdür. Aksi
taktirde nesillerin birbirleri arasındaki farklılıkları, Allah’ın rahmeti,
bereketi ve fazlındandır.
Osman Gazi’nin
kendinden sonraki nesle bıraktığı vasiyeti, kuşaklararası birliğin neyin üzerinde
olması gerektiğinin güzel bir örneğini teşkil etmektedir. Osman Gazi, oğlu
Orhan Gazi’ye şu cümlelerle vasiyete bulunur:
“Bil ki bizim
mesleğimiz, Allah yoludur ve maksadımız da O’nun dinini yaymaktır. Gayemiz,
kuru bir cihangirlik değil i’lâ-yı kelimetullah’tır ! Sen de benim yolumdan
yürü! Allah’ın ve kullarının hakkını gözet! Senden sonra gelecek nesil, seni
kendilerine örnek alsın!”
Nesil endişesini
dualar ile süslemiş İbrahim Aleyhi’s Selam’ın duası ile Allah’a
sığınalım ve nesillerimizi kapitalist sisteme kurban etmeyelim.
[رَبِّ
اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ] “Rabbim!
Beni ve zürriyetimi namaz kılanlardan eyle! Rabbimiz dualarımızı kabul buyur!”[1]
Mevcut
farklılıklarımızın ürettiği gücü, İslâm’ın gücü ile tekrar birleştirip İslâm’ı
tekrar yeryüzüne hâkim kılınması için çalışalım.


Yorumlar