Bir kişinin
sergilediği hâl ve hareketin hayatta karşılığı yoksa halk arasında ona “Adam
resmen oynuyor!” derler. Bir faaliyet, bir işleyiş, bir uğraşın gerçekte
bir etkisi yoksa insanlar onun için “Tam bir tiyatro!” ifadesini
kullanırlar. Bir kişi algı oluşturmak peşinde ise ona “Türbinlere oynuyor!”
nitelemesinde bulunurlar.
Günümüz dünyasında
hemen hemen her alanda yukarıda zikredilen nitelemeleri hak edecek onlarca
sergilenen eylemlere rastlamak mümkündür. Ancak bu konuda en usta olanların
siyasiler olduğu muhakkaktır.
İnsanların eyleme
dökmekten fersah fersah uzak oldukları koca koca lafları söylemelerinin
psikolojik ve sosyolojik nedenleri vardır elbette!.. En büyük lafların gerçekte
en küçük insanlardan çıkmış olması da nevi beşere münhasır bir özellik olsa
gerek. Kaldı ki doğrular öyle değerlidir ki onların seslendirilmesi ikiyüzlü
yalancı insanlara hiç mi hiç yakışmaz!
Dünya kamuoyunda “çadır devleti” nitelemesine maruz kalan bir devletin
dünya siyasetine etkisi hiç hükmünde olan ikiyüzlü bir liderinin aşağıya
aldığımız sözlerini okuduğunuzda elbette ki şaşıracaksınız.
Evet Kaddafi’den
bahsediyorum. 2009 yılında ilk kez
konuşma yaptığı BM Genel Kurulunda doğruları dile getiren bir konuşma
yapmıştır. Ancak bu sözler ile onun uşaklık yapan karakteri uyuşmadığından
insan bu konuşmaya “Tam bir tiyatro!” nitelemesinde bulunmadan edemiyor.
Kaddafi; BM'nin,
kurulduğu 1945 yılından bu yana dünya genelindeki 65 kadar savaşı önlemekte
başarısız olduğunu söylediği konuşması öncesinde Barack Obama ve ABD Dışişleri
Bakanı Hillary Clinton salonu terk etmiştir. Kaddafi BM'yi yerden yere vurduğu
konuşmasında BM sözleşmesini kürsüye fırlatmıştır. BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimî
üyesinin hâkimiyetinde olduğunu, ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve
Fransa’yı bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakla suçlamıştır. “Veto,
BM Şartnamesine aykırıdır, daimî üyelerin varlığı BM Şartnamesine aykırıdır!” diyen
Kaddafi, salondaki Avrupalı liderlere de “…Yahudi soykırımından ve
Avrupa'daki ölü yakma fırınlarından biz değil, sizler sorumlusunuz!"
cümlesini sarf etmiştir.[1]
Evet, “Sadece
bir konuşma!” nitelemesinde bulunmayı hak eden eşine az rastlanır bir
örnek. “Adam resmen oynuyor!” diyebileceğimiz bir durum. “Tam bir
tiyatro!” ifadesini yüzde yüz hak eden bir vaziyet. Zira Kaddafi’nin BMGK daimî
üyeleriyle alıp veremediği bir şey yok. Adam ülkesinin kaynaklarını yabancı
şirketlere peşkeş çekmekle yetinmemiş, topladığı tonlarca nakit paraları,
altınları bile efendilerine servis etmekten geri durmamıştır.
Salonu terk
edenlerin konuşmanın içeriğinden değil konuşan adamın gereksizliğinden dolayı
bunu yaptıklarını düşünmeden edemiyorum. Sözü ile davranışları birbirine
uymayan kişi gereksiz değil de nedir Allah aşkına!
“Dünya beşten
büyüktür!”
klişe hâline gelen lafıyla aynı tiyatronun Erdoğan tarafından oynandığına şahit
olmaktayız. Hem de Kaddafi’yi unutturacak bir ısrarla! Bir kişinin gereğini
yapmadığı bir sözü kendi adına tescil edecek kadar ileri gitmesinin ahir zaman
alameti olduğunda şüphe yoktur. Evet, Erdoğan’ın vekili Arzu Akalın Türk Patent
ve Marka Kurumu’na Haziran 2018’de başvurarak, “Dünya Beşten Büyüktür!”
sözünün tescil edilmesini istemiş ve bu doğrultuda tescil edilmiştir.[2]
Aynı cümlede hem
BM’i göreve çağırmak ve hem de “Dünya beşten büyüktür!” sözünü sarf
etmek gerçekten çok iyi bir tiyatro oyuncusu olmayı gerektirir. Nitekim Erdoğan
“Daha fazla mazlum insan hayatını kaybetmeden, BM sorunlara ağırlığını
koymalıdır. Altını çizerek ifade etmeliyim, dünya 5’ten büyüktür!" diyerek
bu becerisini ispatlamıştır.[3]
24 Eylül 2014
tarihinde BM 69. Genel Kurulunda, 26 Eylül 2019 BM 74. Genel Kurulu Genel
Görüşmeleri Açılışı’nda ve sair siyasi faaliyet etkinliklerinde bu sözü
defalarca dile getirerek BM’den çok çekmiş halkları derin beklentilere
sürüklemiştir. Bununla birlikte 24 Ekim BM Günü’nü de kutlamayı ihmal
etmemiştir.[4]
Söz ve davranışları
çelişkilerle dolu bir siyasi figür olan Erdoğan bu tavrını NATO konusunda da
sürdürmüştür. Nitekim, 28 Şubat 2011’de “NATO Libya’ya müdahale etmeli
midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? Türkiye
olarak biz bunun karşısındayız!” derken, Erdoğan, 21 Mart’ta “NATO,
Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir!” demiştir.[5]
Kaldı ki Erdoğan da
çok güzel sözler sarf etmiştir. BM’in gerçek yüzünü deşifre etmek adına çok
güzel tespitlerde bulunmuştur. Mesela “BM Güvenlik Konseyi, veto hakkına
sahip 5 üyenin çıkarlarına hizmet eden, zulümlere seyirci kalan bir yapıya
bürünmüştür.” “Özellikle Güvenlik Konseyi sadece veto hakkına sahip 5 ülkenin
çıkarlarına hizmet eden, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan zulümlere seyirci
kalan bir örgüte dönüşmüştür.” “Geçmişte Bosna’da, Ruanda’da, Somali’de yakın
tarihte Myanmar’da, hâlen Filistin’de yapılan katliamlar hep BMGK’nun gözü
önünde gerçekleşmiştir.”[6]
Ancak böyle devasa
bir örgütü içinde yer alarak onu hizaya getirme çabası sahici görünmemektedir.
Olsa olsa tribünlere oynama kategorisinde bir eyleme karşılık gelmektedir. Zira
içinde yer alarak yapılacak her tenkitin BM’in bünyesini pekiştireceği sır
değildir. Bu küresel emperyalist örgütün temel felsefesine, dünya görüşüne,
hayata bakış açısına yönelik söyleyecek sözü olmayanların tenkitleri örgütün
meşruluğunu arttıracaktır. Sadece örgütün işleyişine ve hantallığına karşı
yapacağınız eleştirilerin mazlum milletlere bir yararı olmayacaktır. Aksine
onları bir beklenti içine sokarak BM dışında başka daha hakkaniyetli bir
evrensel örgüt arayışına girmelerine mani olacaktır.
24 Ekim 1945’te
kurulan BM kendini, dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında
ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak, adalet ve güvenliği,
ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı
amaç edinmiş küresel bir kuruluş olarak tanımlasa da gerçekte bir tiyatro
sahnesinin ötesine geçmemektedir. Çünkü egemen küresel güçler tarafından
yazılan senaryolar orada sahnelenerek bir oyun oynanmaktadır. Zira bu örgütü
dizayn eden ve kuran güçler dünya üzerindeki egemenliklerini sonsuza dek
garanti altına almayı amaçlamışlardır. Söz konusu örgüt Fransa, Çin,
İngiltere, ABD ve SSCB’nin temsilciliğiyle kurulmuştur. Nitekim bu
devletler veto hakkı vb. ayrıcalıklı yetkilere sahip beş daimî üyeyi temsil
etmektedir.
Dikkat edilirse BM,
Hilâfet’in ilgasının üzerinden henüz 21 yıl yedi ay geçmesinin ardından
kurulmuştur. Yani Osmanlı Hilâfet Devleti ortadan kaldırıldıktan sonra BM ihdas
edilmiştir. Zaten böylesi bir zalimane örgüt ancak İslâm Devleti yokken
kurulabilirdi. Zira İslâm Devleti olsaydı fitne kaynağı ABD maşası böyle bir
evrensel örgütün oluşmasına imkân tanımazdı.
Gerçek şu ki; bu
seküler yapı küresel kapitalist sömürgeci güçlerin insanlık dışı icraatlarını
meşrulaştırdıkları bir noter görevi görmektedir. Devletlerarası ilişkilerde
adaleti ve güvenliği tesis etmekten uzak olduğunu ispatlamıştır. Islah edilmesi
gayri kabil bir örgüttür. Zülüm ve fesat kuruluş felsefesinde mevcuttur.
Nitekim BM Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı kararıyla
ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bu yapının temel felsefesini
teşkil etmektedir. Bu anlayışın insanlığı getirdiği nokta ortadadır. Dünyanın,
devletlerarası ilişkilerde orman kanunlarının bu denli egemen olduğu bir zaman
dilimine şahit olduğu kanısında değilim. Özellikle İslâm coğrafyası
sahipsizliğin bütün acılarını bir bir yaşamaktadır. Sömürgeci devletler vekalet
savaşlarıyla İslâm coğrafyasını kan ve gözyaşına boğarken BM yazılan
senaryoları sahnelemeye devam etmektedir. Küresel güçler daha öce zaaflarını
örtbas edebilmekteydi. Ancak korona virüs bu imkânı küresel güçlerin elinden
almıştır. AB ülkeleri ve Amerika’nın halklarının güvenlik, sağlık ve geçim
sorunlarını çözmekten aciz kaldıklarını ayan beyan bize göstermiştir. Laik
demokratik kapitalist sistemin foyasını ortaya çıkarmıştır.
Diğer taraftan İslâm
âleminin nasihatle olmasa bile musibetle de olsa kaybettiği sahil-i selamet
yolu olan İslâm’ın izini bulduğuna şahit olmaktayız. Bütün bu faktörler yeni
bir dünya düzeninin kapıda olduğunu müjdelemektedir. Bu yeni dünya düzeni II. Râşidî
Hilâfet’ten başkası olmayacaktır. Kurulacak II. Râşidî Hilâfet Devleti’nin BM’i
işlevsiz kılacağı inkâr edilemez. Laisizm ve demokrasinin dünya üzerindeki
hegemonyasına son verildiği gün BM ilga edilecektir. Yerine İslâm’ın gölgesinde
hak, hukuk ve adalet ilkeleri üzerine devletlerarası ilişkileri düzenleyen
yepyeni bir evrensel yapı kurulacaktır. Öyle ki ne sömürü düzenlerine ne etnik
çatışmalara ve ne de vekâlet savaşlarına meydan verilmeyecektir. İşte o gün
Rabbimizin şu mübarek sözleri bütün ihtişamıyla hayata yansıyacaktır:
[وَقُلْ
جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا]
“De ki: Hak geldi;
bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.”[7]
[1]
CNN Türk; 23.09.2009
[2]
Milliyet Gazetesi;25.03.2019
[3]
El-Cezire Türk; 24 Eyl 2014
[4]
Ege Postası; 24.10.2020
[5]
Gündem Haber Sitesi; 04-12-2019
[6]
BBC Türkçe Haberler.com; 25.09.2018
[7]
İsra Suresi 81
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış