Günümüzde enerji,
devletlerin güç faktörlerinden biri ve diğer ülkelere bir baskı aracı olarak
kullanılabilecek stratejik öneme sahip bir konuma ulaşmıştır. Bu konumu
dolayısıyladır ki son zamanlarda yaşanan Doğu Akdeniz Havza’sındaki ülkeler
arası gerilim, bunun en hissedilir örneklerinden biridir. İnsanlık olarak
enerji hammaddelerine muhtaç olduğumuz gibi, devletler de ekonomik varlıklarını
istikrarlı bir şekilde sürdürebilmek için, enerji hammaddelerine erişime ve bu
erişimin güvenliğine bağlı hâle gelmiştir. İşte enerjiye olan bu bağımlılık,
enerji hammaddelerini elinde bulunduran ya da bu hammaddeleri kontrol eden
ülkeleri başka ülkeler üzerinde söz sahibi yapmaktadır. Bu bağımlılık faktörü,
sömürgeci kapitalist devletler nezdinde, uğruna insanlığı kan ve gözyaşına
boğma pahasına savaşlar planlayacak, kapitalist tamahı azgınlaştırmaktadır.
Hiçbir ideolojiye
sahip olmayıp, başta ABD olmak üzere Batı’nın yörüngesinde olmayı, gönüllü
hizmetkarlığını üstlenmeyi, “ülke menfaati” adı altında pazarlayan köle ruhlu,
uşak yöneticiler yüzünden Müslüman halklar, gün yüzü görmüyor. Efendilerinin
maslahatlarını kendi maslahatları bilmiş bu yöneticiler, efendileri adına
vekalet savaşı yürütürken figüran oldukları hâlde, Müslümanları aldatmak için
kendilerini “bölgesel aktör” ya da yerine göre “küresel aktör” olarak
sunabilmektedir. Bu yazımızda Türkiye özelinde meseleye yaklaşacak ve “Enerji
bağlamında ne durumdayız? Gücümüz nedir? Ne derece dışa bağımlıyız?
Jeostratejik konumumuzdan hak ettiğimiz payı alıyor muyuz?” gibi sorulara
cevap arayacağız.
Türkiye uzun yıllar
İngilizler’in çizdiği misyonla “Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan köprü ülke”
olarak tanımlanırken, Amerikalılarca çizilen misyona göre ise “merkez ülke”
olarak kabul edilir. Her iki sömürgeci devletin yerli siyasi uzantıları
tarafından bu tanımlamalar dillendirilir ancak, ister “köprü ya da transit”
ister “merkez” densin, enerji politikalarında bağımsız olamadığımız gibi,
ülkemizden geçen, kilometrelerce petrol ve doğalgaz boru hatlarına rağmen,
enerjide dışa bağımlılığımızın petrol ve doğalgazda hâlen %99 veya toplam
enerjide %76 oranında ithalata muhtaç olduğumuz gerçeği ile yüz yüzeyiz. Son 25
yılda Türkiye’nin yıllık birincil enerji (fosil yakıtlar) bakımından tüketimi
55 milyon ton petrolden 155 milyon tona yükselmiştir. Birincil enerji
kaynaklarında dışa bağımlılığın yüksek olması nedeniyle Türkiye, yüksek
miktarda dış ticaret açığı ve cari işlemler açığı vermektedir.
Enerjide dışa
bağımlılığın ülkenin siyasi manevra alanını kısıtlama tehlikesi sıkça
dillendirilse de, çözüm olarak kaynak çeşitlendirme öne çıkıyor. Örneğin Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) verilerine göre Türkiye’nin 2019 doğal gaz
ithalatında Rusya’nın payı %33,61 iken, 2020 yılı itibarıyla bu oranda %72
daralma gerçekleştiği ABD menşeli LNG (Sıvılaştırılmış Doğalgaz) ithalatının
Rus doğalgazına alternatif olarak yükselişe geçtiği ifade ediliyor. Her ne
kadar “enerjide yerlileşme” ve “yenilenebilir enerji” alanında yatırımlar
yapılsa da, dışa bağımlılığın azaltılması bakımından sembolik bir değer
taşımaktadır.
Yukarıda da
belirttiğim gibi Türkiye, kilometrelerce Ham Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları ve
projelerinin odağında yer alıyor. Bu hatlar ihtiyaca yetmediği gibi başka
ülkelerden de yine ithalat yapmak durumunda kalıyoruz. 2019 yılında 31 milyon
ton ham petrol ithalatı gerçekleştirilmiş, bunun yanı sıra 13,7 milyon ton da
petrol ürünü ithal edilmiştir. Şimdi mevcut ve proje durumundaki boru
hatlarına kısaca bir göz atalım;
Ham Petrol Boru
Hatları
Irak-Türkiye Petrol
Boru Hattı
27 Ağustos 1973
tarihinde Türkiye ve Irak arasında yapılan anlaşmayla, Irak’ın Kerkük ve diğer
üretim sahalarında üretilen ham petrolün Ceyhan Deniz Terminali’ne
ulaştırılması amacıyla inşa edilmiştir. İlk hat 1976 yılında işletmeye alınmış
ve ilk tanker yüklemesi 25 Mayıs 1977 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Birinci
boru hattına paralel olan ve inşaat çalışmaları 1985 yılında başlayan ikinci
boru hattı 1987 yılında tamamlandı. [1] Bu
ikinci hat ile birlikte yıllık taşıma kapasitesi 70,9 milyon tona yükselmiştir.
Bakü-Tiflis-Ceyhan
Petrol Boru Hattı
18 Kasım 1999 tarihinde Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında Hükümetlerarası Anlaşma imzalanmış, bu anlaşmanın eki olan Evsahibi hükümet anlaşması da, 19 Ekim 2000’de Türkiye ile Ana İhraç Boru Hattı İştirakçileri arasında imzalanmıştı. BTC boru hattının 1076 km’lik Türkiye bölümü BOTAŞ tarafından yapılmıştır. Boru hattının Türkiye kısmının işletimi de BOTAŞ International Limited (BIL) tarafından yapılmaktadır. 17 Temmuz 2006 resmi açılışı yapılan BTC Ham Petrol Boru Hattı ile Azeri petrolünün yanı sıra üretime bağlı olarak Türkmen ve Kazak petrolleri de taşınmaktadır. 2019 yılında boru hattından 233 milyon 175 bin varil ham petrol sevk edildi. Buna karşılık, aşağıda verilen BTC’nin ortaklık yapısına bakıldığında bile; TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı)’nın %6,5 hisse ile işin hamallığının üstlenildiği gün gibi aşikârdır.
Öte yandan
yiyeceğimiz başta olmak üzere tüm asli ihtiyaçlarımıza yansıyan akaryakıt
fiyatlarında ne durumda olduğumuza bir bakalım. Bloomberg’in, “depoyu doldurmanın gerçek bedeli” üzerine yaptığı bir
araştırmaya göre, 2020'nin 2. çeyreğinde Türkiye’de günlük ortalama gelirin
20,57 $ olduğu ve bu durumda bir litre benzin alabilmek için günlük gelirin
%4,41’ine ihtiyaç duyulduğunu belirtiliyor. Çalışmaya konu olan 61 ülke
arasında satın alma gücü açısından bakıldığında Türkiye 53’üncü sırada yer
alıyor. Yani 1 litre benzin için en fazla para ödemek zorunda olan 9. ülke
konumundayız.[2]
Tabii ki bir de benzin ya da akaryakıta %65’in üzerinde çeşitli isimler altında
vergi ödediğimizi de unutmayalım.
Petroldeki
bağımlılığımızı da görmek aşağıdaki grafik her şeyi açıklayıcı
niteliktedir:
Doğalgaz Boru
Hatları
Rusya – Türkiye
Doğal Gaz Boru Hattı (Batı Hattı)
18 Eylül 1984
tarihinde, Türkiye ve Eski Sovyetler Birliği yönetimi arasında doğal gaz
sevkiyatı konusunda Hükümetlerarası Anlaşma imzalanmış, BOTAŞ tarafından
çalışmalara başlanılmış, 14 Şubat 1986 tarihinde de, Ankara’da, BOTAŞ ile
SoyuzGazExport arasında 25 yıl süreli Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması
imzalanmıştır. Anlaşma kapsamında; 1987 yılından itibaren, tedricen artan
miktarlarda doğal gaz alımına başlanmış, 1993 yılında maksimum miktar olan 6
milyar m³/yıla ulaşılmıştır.
Rusya-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı 845 km uzunluğundadır. Süreç içerisinde
yıllık kapasite, 14 milyar m³/yıla ulaştı.
Mavi Akım Gaz Boru
Hattı
15 Aralık 1997
tarihinde 25 yıllık Doğal Gaz Alım- Satım Anlaşması kapsamında, doğal gaz Rusya
Federasyonu’ndan Karadeniz geçişli bir hat ile Türkiye’ye ulaşmaktadır.
Anlaşmaya göre, yıllık 16 milyar m³ doğal gaz Türkiye’ye ulaşmaktadır.
Mavi Akım
Projesi’nin Türkiye topraklarındaki kısmı Samsun’dan başlayarak Amasya, Çorum,
Kırıkkale üzerinden Ankara’ya ulaşmakta ve Ana Hat ile irtibatlandırılmaktadır.
Hat, 20 Şubat 2003 tarihinde işletmeye alınıp, 17 Kasım 2005 tarihinde ise
resmi açılışı yapıldı.
İşte tam da bu
noktada “al ya da öde” rezaletinden bahsetmek istiyorum. Sözleşmelere göre
Rusya’dan yıllık gaz ithalatı için verilmiş taahhütlerin altında alım
gerçekleştiğinde, bir fatura dayatılıyor. İran’dan alınan doğalgazın da “al ya
da öde” kapsamındaki anlaşmalardan olduğunu unutmayalım. 2019 yılında 8,5
milyar metreküplük gaz “al ya da öde” (asgari alım taahhüdü) kapsamında kaldı.
Bunun yaklaşık 6,4 milyar metreküpü özel sektör boru gazı ithalatçılarına, 2
milyar metreküpü BOTAŞ’a aitti. Bunun maddi karşılığı ise 2,6 milyar dolar
dolayındaydı. Bu yıl bu faturanın daha fazla olması bekleniyor. Bir yandan Rus
gazına alternatif olarak ABD menşeli LNG ithalatı devreye sokulsa da bu fatura
halkın cebinden ödenmeye devam ediyor.
Meselenin bir başka
yönü ise Rusya’dan en pahalı doğalgazı Türkiye’nin alıyor olması. Rusya Avrupa
ve Türkiye’ye boru hatları üzerinden doğalgaz satışı yapıyor. Rusya'dan
doğalgaz ithal eden ülkeler arasında en pahalı doğalgazı ise Türkiye alıyor.
Avrupa piyasalarında bin metreküp doğalgazın fiyatı ortalama 120 Dolar
seviyesindeyken, Türkiye bin metreküp doğalgazı yaklaşık 280 Dolar
seviyesinden alıyor. Türkiye daha yakın olmasına rağmen aynı boru hattı
üzerinden bile doğalgazı, Avrupa’nın aldığı fiyatın iki katından fazla paraya
alıyor.
Doğu Anadolu Doğal
Gaz Ana İletim Hattı (İran – Türkiye)
Yıllık 10 milyar m3 İran
doğal gazının boru hattı ile Türkiye’ye arzı amacıyla 8 Ağustos 1996 tarihinde
İran ile Türkiye arasında Tahran’da Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması imzalanmış, bu
kapsamda inşa edilen, yaklaşık 1491 km uzunluğunda, Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana
İletim Hattı ile Seydişehir’e ulaşan bir branşmandan oluşan hat sistemi ile 10
Aralık 2001 tarihinde İran’dan gaz alımı başlamıştır.
Bakü-Tiflis-Erzurum
Doğal Gaz Boru Hattı (BTE)
12 Mart 2001’de
Azerbaycan’ın Güney Hazar Denizi kesiminde yer alan Şah Deniz sahasında
üretilecek doğal gazın Türkiye’ye arzını amaçlayan Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal
Gaz Boru Hattı’ndan yılda 6,6 milyar m³ Azerbaycan doğal gazının Türkiye'ye
sevkine ilişkin 15 yıl süreli Doğal Gaz Alım Satım Anlaşması imzalanmıştır.
Azerbaycan ve
Gürcistan topraklarında Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC) ile aynı
koridoru kullanan, yaklaşık 980 km uzunluğundaki BTE hattının inşasına 16 Ekim
2004 tarihinde başlanmış ve 4 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla da, boru hattı
üzerinden gaz akışı başlamıştır. BTE’nin Azerbaycan ve Gürcistan
topraklarındaki kısmının (Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı) Şah Deniz
sahasının ikinci aşama üretimine paralel olarak kapasitesinin artırılması
projesi kapsamında çalışmalara 2015 yılı içerisinde başlanmış olup, Haziran
2018’de TANAP sistemine ilk gaz akışı sağlanmıştır. Söz konusu projenin 2022
yılı içerisinde tam kapasiteyle devreye alınması planlanmaktadır.
Trans-Anadolu Doğal
Gaz Boru Hattı (Tanap) Projesi
25 Ekim 2011
tarihinde 2018 yılından başlamak üzere, yıllık 6 milyar m³ Azeri gazının
ülkemize arzını öngören ve yıllık 10 milyar m³ Azeri gazının inşa edilecek yeni
bir boru hattı ile ülkemiz üzerinden Avrupa’ya transit taşınması için de 26
Haziran 2012 tarihinde Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı diğer adıyla TANAP
Projesine ilişkin Azerbaycan ve proje şirketi ile bir anlaşma imzalanmıştır.
TANAP Projesi ile yıllık 16 milyar m³ başlangıç kapasitesine ve maksimum yıllık
32 milyar m³ kapasiteye sahip, Gürcistan sınırından Yunanistan sınırına
uzanacak yaklaşık 1.850 km uzunluğunda bir boru hattının inşası
planlanmaktadır. Türkiye’ye ilk gaz akışı 2018 yılının Haziran ayı sonu
itibarıyla başlamıştır. Avrupa’ya gaz tedarikinin ise 2020 yılı içerisinde
gerçekleşmesi öngörülmektedir. Peki kendi ihtiyacımız tam anlamıyla karşılandı
mı da Avrupa’ya gaz tedariki hesap ediliyor?
Türkakım Gaz Boru
Hattı Projesi
TürkAkım Gaz
Boru Hattı Projesine yönelik teknik, ekonomik ve hukuki çerçeveyi belirlemek
amacıyla 10 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da Erdoğan ve Putin arasında bir
anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmanın imzalanmasının, ABD’nin çizmiş olduğu plan
doğrultusunda Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile birlikte hareketini pekiştirmek
üzere bir rüşvet olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
TürkAkım Gaz Boru
Hattı Projesi; Rusya’dan başlayarak, Karadeniz üzerinden Türkiye’nin Karadeniz
kıyısındaki alım terminaline ve devamında Türkiye’nin komşu devletleriyle olan
sınırlarına kadar uzanan her biri yıllık 15,75 milyar m3 kapasiteye
sahip iki hattan oluşan yeni bir gaz boru hattı sistemidir.
Proje,
Rusya’dan ülkemize doğal gaz arzının yanı sıra, Rus gazının ülkemiz toprakları
üzerinden Avrupa’ya arzını sağlamak amacıyla inşa edilecek, deniz bölümü ve
kara bölümünden teşkil bir boru hattı sistemidir. Deniz bölümünde yer alan iki
hattın inşası ve işletimi Rusya tarafından yapılacaktır. Kara bölümündeki diğer
hat ise Avrupa’ya gaz arz edecek olup, inşası ve işletimi %50 oranında ortaklık
payı ile iki ülkenin ilgili şirketlerince kurulan TürkAkım Gaz Taşıma Anonim
Şirketi tarafından yapılması öngörülüyor.
TürkAkım
kapsamında sadece ülkemize doğal gaz arz etmesi amacıyla inşa edilecek boru
hattının devreye alınması ile birlikte Batı Hattı’ndan alınan yıllık toplam 14
milyar m3 gazın, mevcut sözleşmelerin şart ve koşulları
değişmeksizin (pahalı olması da dahil) TürkAkım üzerinden ülkemize teslim
edilmesi planlanmaktadır. Proje kapsamında Türkiye'ye doğal gaz arzı sağlayacak
ilk hattın 2019 yılı sonunda işletmeye alınması planlanmıştır. Ancak Enerji
Bakanlığı sayfasında bunun gerçekleştiğine ilişkin bir bilgiye rastlayamadım.
Evet Tüm bu
doğalgaz ve ham petrol boru hatları ülkemizden geçiyor olsa da vanaları bizde
olmadığı sürece hem ekonomik anlamda hem de siyasi anlamda bağımlılıktan
kurtulamayız. Her yapılan anlaşma, bağımlılığımızı daha da artırmakla kalmıyor,
ekonomimizde yeni cari açık rekorlarının kırılmasına kapı aralıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fatih sondaj gemisinin Karadeniz’deki Sakarya Gaz Sahası’nda
320 milyar m3’lük doğal gaz keşfini açıklaması ise çok anlam ifade
etmedi. Çünkü 2019 yılında toplam 45 milyar 211 milyon m3 ithal
ettiğimiz düşünülürse Türkiye’nin ancak 7(yedi) yıllık ithalatını
karşılamaktadır.
Denilebilir ki “Hiçbir
şeyi beğenmiyorsunuz siz ne istiyorsunuz?” Ülkemizden akıp giden birincil
enerji kaynaklarının asıl sahibine dönmesini yani İslâm ümmetine ait olmasını,
sömürgeci devletler hesabına hamal olmamayı, sömürgecileri güçlendireceği yerde
İslâm ümmetinin güçlenmesini istiyoruz. Bunu da bağımsız olmayan, siyasi
iradeden yoksun liderler yapamazlar.
Nasıl ki geçmişte
deniz ve su yollarına hakim olan Osmanlı Hilâfet’i sayesinde yüzyıllarca
sömürgeci devletlerin tamahına dur denildiyse bugün de sömürgecileri
topraklarımızdan ve denizlerimizden söküp atarak, bu enerjide de söz sahibi
olacak ve onu insanlığın hayrına kullanacak olan yine peygamberlik metodu üzere
kurulacak İkinci Râşidî Hilâfet Devleti olacaktır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış