يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا
أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ
“Ey iman edenler!
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”[1]
Yazıma makalenin
esasını ve konseptini belirleyen olması hasebiyle Tahrim Suresi 6. ayetin bir
kısmının etimolojik tahliliyle başlamak itiyorum.
Ayetin Etimolojik
Tahlili
“Koruyun” diye
çevirdiğimiz [قُوا] “kû” kelimesi, “vikaye” kökünden türeyen
bir emirdir. “Vikaye” kelimesi sözlükte bir şeyi korumak, zarar verecek
şeylerden sakınmak, himaye etmek ve bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı
koruma altına almak demektir. Şer’î hükümlere riayet ederek kendisini dünya ve
ahirette tehlikelerden koruyan kimseye de “muttaki” denir. “Kendinizi” diye
çevirdiğimiz [أَنفُسَكُمْ] “enfusekum” terkibindeki “enfus” kelimesi
“nefis” sözcüğünün çoğulu olup insanın kendi varlığı manasına gelmektedir.
“Ailenizi” diye çevirdiğimiz [أَهْلِيكُمْ] “ehlîkum” terkibindeki “ehl” sözcüğü,
kişinin eşi ve kendisine en yakın olan kimseler anlamındadır.
Yüce Allah bu
buyruğuyla müminlere hem kendilerini hem de eşi, çocukları ve sorumluluğunu
üstlendiği kişileri, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden
korumalarını emretmektedir.
İmam Kurtûbî bu
ayetin yorumuna ilişkin ibn Abbas’ın şu sözlerini eserinde zikretmiştir: “Siz
kendinizi koruyunuz, aile halkınıza da zikir ve dua etmelerini emrediniz; ta ki
Allah sizin vasıtanızla onları da korusun.” Buna ilave olarak Ali, Katade
ve Mücahit RadiyAllahu Anhum bu ayeti şöyle tefsir etmişlerdir: “Yaptığınız
işlerle kendinizi koruyunuz, onlara yapacağınız tavsiyelerle de aile halkınızı
koruyunuz.”[2]
Aile fertleri kendi
üzerlerine düşen vazifeleri yerine getirerek kendilerini cehennem azabından
korumuş olurlar. Allah’a hakkıyla kulluk
için bu dünyaya gönderildiğinin bilincinde olan bir Müslüman aile içerisinde de
sorumluluklarını yerine getirmede azami derecede azimli ve dikkatli olmalıdır.
Aile içerisinde söz konusu sorumluluklar da şer’î hükmün birer parçasıdır.
Rıza-i ilahiye mazhar olmak isteyen çerçevesi şer’î hükümlerce çizilmiş
sorumlulukları ihmal ve ihlal edemez. İhmal ve ihlal etmeyerek şer’î hükme
uygun davrandığından dolayı öncelikle kendi nefislerini cehennem ateşinden
korumuş olacaklardır.
Kadının Kocasına
Karşı Sorumluluğu
Allah ve Rasulü
erkeğe eşine güzel davranmasını, onunla iyi geçinmesini emrettiği gibi kadına
da kocasına güzel davranmasını, ona itaat etmesini, bulunmadığı durumlarda
kocasının namusunu ve haysiyetini korumasını aynı şekilde emretmiştir. Nitekim
bu konu ile ilgili Husayn b. Muhsan şu haberi aktarmış:
أَنَّ عَمَّةً لَهُ أَتَتِ النَّبِيَّ صَلَّى
اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَاجَةٍ فَفَرَغَتْ مِنْ حَاجَتِهَا فَقَالَ لَهَا
النَّبِيُّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَذَاتُ زَوْجٍ أَنْتِ قَالَتْ
نَعَمْ قَالَ كَيْفَ أَنْتِ لَهُ قَالَتْ مَا آلُوهُ إِلَّا مَا عَجَزْتُ عَنْهُ
قَالَ فَانْظُرِي أَيْنَ أَنْتِ مِنْهُ فَإِنَّمَا هُوَ جَنَّتُكِ وَنَارُكِ
“Ravinin bir
halası, Allah Rasulüne gelmişti. Rasulullah ona: Eşin sana sıkıntı mı
verdi? diye sormuştu. O da ‘Evet’
cevabını vermişti. Rasulullah: O şimdi nerede, niçin yanında değil? diye
sorunca kadın ‘O beni ilgilendirmiyor. Çünkü ben onunla ne kadar ilgilendimse
gücüm yetmedi.’ karşılığını verdi. Bunun üzerine Rasulullah Aleyhis Salatu ve’s
Selam ona şöyle dedi: Sen onun için nasıl böyle davranabilirsin? O senin hem
cennetin hem de cehennemindir (yani onunla ilişkilerin ölçüsünde ya cenneti
kazanacaksın ya da cehennemlik olacaksın).” [3]
Başka bir hadiste
ise İbn Abbâs RadiyAllahu anh şöyle anlatıyor:
جَاءَتِ امْرَأَةٌ إِلَى النَّبِيّ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم فَقَالَتْ يَا رَسولَ اللهِ إِنِّي وَافِدَةُ النِّسَاءِ
إِلَيْكَ هَذَا الْجِهَادُ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَى الرِّجَالِ فَإِنْ نَصِبُوا
أُجِرُوا وَإن قُتِلُوا كَانُوا أَحْيَاءً عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ وَنَحْنُ
مَعَاشِرَ النِّسَاءِ نَقُومُ عَلَيْهِمْ فَمَا لَنَا مِنْ ذَلِكَ قَالَ فَقَالَ
النَّبِيّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم أَبْلِغِي مَنْ لَقِيتِ مِنَ النِّسَاءِ أَنَّ طَاعَةَ الزَّوْجِ
وَاعْتِرَافًا بِحَقِّهِ يَعْدِلُ ذَلِكَ وَقَلِيلٌ مِنْكُنَّ مَنْ يَفْعَلُهُ
“Bir kadın
Rasulullah’ın huzuruna gelerek: Ey Allah’ın Rasulü, ben kadınların temsilcisi
olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum, dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: Şu
cihat ibadetini yüce Allah erkeklere farz kıldı. Eğer onlar cihada gidiyor, sağ
salim dönebiliyorlarsa ödüllendiriliyorlar, eğer öldürülüyorlarsa Rableri
katında diri olarak rızıklandırılıyorlar. Biz kadınlar ise onların geride
bıraktıkları görevleri (ev işlerini) yerine getiriyoruz. Bundan bize bir pay
var mıdır? Allah Rasulü kadına şöyle bir cevap verdi: Karşılaştığın bütün
kadınlara şu bilgiyi ulaştır: Kadının kocasına itaati, onun haklarını kabul
edip yerine getirmesi erkeklerin cihat sevabına denktir. Ne yazık ki sizden çok
azı bunu yapar.”
[4]
Görüldüğü gibi İslâm
erkeğin Allah yolunda cihadı, savaşta zafer elde etmesi ya da öldürülerek şehit
edilmesini, buna karşılık da eşinin erkeğe itaat etmesini, onun kendi
üzerindeki haklarını bilmesini sevap bakımından eşit görmektedir. Burada söz
konusu edilen mesele bir hakkın üstün tutulurken diğerinin eksik bırakılması,
cennete girme koşullarını bir cinsiyet veya sınıf adına kolaylaştırırken başka
bir sınıf veya cinsiyet adına zorlaştırmak değildir. Aksine kadın ve erkek her
bireye, kendi doğası ve kudreti ölçüsünde âlemlerin Rabbi tarafından sunulan
bir sorumluluk söz konusudur. Kadının erkeğine karşı sorumluluğu maruf
çerçevesinde ona hakkıyla itaat etmektir.
Erkeğin Karısına
Karşı Sorumluluğu
Erkeğin karısına
olan sorumluluğunu en iyi “riayet” kelimesi ifade etmektedir. Tabii ki buradaki
riayet kelimesi uymanın ötesinde “korumak, haklarını gözetmek ve işlerini
gütmek” anlamındadır. Erkeğin kadınına karşı en büyük sorumluluğu onu ve
ailesinin haklarını gözetmek ve kollamaktır.
Riayet kavramı,
inanılan hedefleri ve gayeleri gerçekleştirmek amacıyla muhatapların sevk ve
idare edilmesi anlamını ihtiva eder. Riayet görevi, sorumluluğunun bilincinde
olan herkesin sırtına yüklenmiş ağır bir görevdir. Buna göre kocanın karısını
koruyup kollaması yani riayet görevi, sınırları Kur’an ve Rasul’ün Sünneti ile
belirlenen şer’î bir kavram olarak Allahu Teâlâ’nın erkeğin sorumluluğuna
verdiği bir görevdir. Bu riayetin genel çerçevesi kocanın karısını her şeyden
himaye etmesi olarak ifade edilebilir. Örnek olarak söyleyelim; koca karısını
düşmandan, açlıktan, soğuktan, hastalıktan, yaşamın her türlü sert ve katı
koşullarından korumalıdır.
Riayet kavramının
şer’î sınırlarını yüce Allah şu ayetiyle belirlemiştir:
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ
“Erkekler kadınlar
üzerine gözetleyicidirler.”[5]
Bu ifadeden, kadına
karşın erkeğe verilmiş artı bir üstünlüğü olduğu, bu üstünlük sayesinde erkek
kadına istediği gibi zulmedebileceği anlaşılmamalıdır. Başka bir ifadeyle bir
erkek evlendiği kadının hayatıyla ilgili tüm işleri sevk ve idare eder; bu onun
asli görevidir. Burada riayet ve itaatle ilgili emir bizzat Allah tarafından
geldiği için, sınırın da O’nun tarafından belirlenmesi gerekir. İşte bu
sorumluluğun sınırlarını ve uygulanma keyfiyetini belirleyen de Allahu Teâlâ’nın
şu buyruğudur:
وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
“Onlarla
(kadınlarla) maruf ölçülerde ilişki içerisinde bulunun.”[6]
Öte yandan aynı
konu ile ilgili Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem Veda Haccı’nda kadınlarla ilgili Müslüman erkeklere şu
talimatlarda bulunmuştur:
أَلَا وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا
“Dikkat edin!
Kadınlara karşı iyi davranmanızı size tavsiye ederim.”[7]
Aynı konu ile
ilgili bir diğer hadiste Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur:
أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا
أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ
“İman açısından
inananların en yetkini, ahlakça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız
kadınlara karşı en iyi davrananlarınızdır.” [8]
Nassların
tamamından kocanın karısına karşı sorumluluğunun onu riayet etmesi olduğu
anlaşılmaktadır. Riayet ise ancak sevgi, şefkat, yumuşaklık, maruf ölçülere
uygun biçimde hareket etmek ve karşılıklı merhamet duymakla yerine
getirilebilen bir görevdir. Zira erkek Allah’ı razı etmek ve cennete ulaşmak
için burada zikredilen ölçülerde riayet görevini hakkıyla yerine getirmelidir.
Bu yol ve yöntemin gereklerini yerine getirmedikçe sorumluluk maksadını
gerçekleştirmesi asla mümkün olmayacaktır.
Çocukların Ebeveyne
Karşı Sorumlulukları
Kur’an nassları
incelendiğinde Allah, anne-babaya itaati meşru çerçevede farz kılmıştır. Hem
Kur’an’a göre hem de Peygamber efendimize göre; anne ve baba ile alakayı
kesmek, onların kalplerini kırıcı sözler söylemek ya da onları üzecek
davranışlarda bulunmak, onlara itaatsizlik sayılır. Bu sebeple de yapılması ve
söylenmesi günah olmayan konularda talepleri olduğu vakit, ebeveynin sözünü
dinlemek gerekir. İşte kısaca çocukların ebeveynlerine karşı sorumlulukları da
bu şekilde izah edilebilir. Anne ve babalar eğer ki çocuklarından günah olan
bir şey istemiyorlarsa onların isteklerini yerine getirmek gerekmektedir. İslâm,
anneye ve babaya büyük değer vermiştir ve bu sebeple de çocuklardan onlara
saygılı olmalarını istemiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا
اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ
اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا
وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً
“Rabbin, sadece
kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde
emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine öf
bile deme, onları azarlama! İkisine de güzel söz söyle.”[9]
Başka
bir ayette ise şöyle buyurmaktadır:
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ
حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا
تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
“Biz, insana,
ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında
bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara
itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber
vereceğim.”[10]
Çocukların ebeveyne
karşı sorumluluklarını ortaya koyan hadiste ise Rasulullah efendimiz şöyle
buyurmaktadır:
أَيُّ الأعْمَالِ أَحَبُّ إِلَى اللَّهِ قَالَ
الصَّلاةُ عَلَى وَقْتِهَا قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ ثُمَّ بِرُّ الْوَالِدَيْنِ
قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ ثُمَّ الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ قَالَ حَدَّثَنِي
بِهِنَّ وَلَوِ اسْتَزَدْتُهُ لَزَادَنِي
“(Ey Allah’ın
Rasulü!) Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir? Vaktinde kılınan namazdır,
buyurdu. Sonra hangisi? dedim. Sonra anne babaya itaat etmektir, buyurdu. Sonra
hangisidir? diye sordum. Sonra Allah yolunda cihat etmektir, buyurdu. (İbn
Mesud diyor ki): Allah Rasulü bunları bana anlattı. Bu soruları artırsaydım o
da cevapları artıracaktı.” [11]
Yine bir hadiste şöyle buyurmuştur:
جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ جِئْتُ أُبَايِعُكَ عَلَى الْهِجْرَةِ
وَتَرَكْتُ أَبَوَيَّ يَبْكِيَانِ فَقَالَ ارْجِعْ عَلَيْهِمَا فَأَضْحِكْهُمَا
كَمَا أَبْكَيْتَهُمَا
“Adamın birisi
Allah Rasulü’ne gelerek hicret etmek üzere Rasulullah’tan biat talebinde
bulunmuş ve şöyle demiş: Annemi babamı ağlayarak bırakıp hicret etmek üzere
sana biat etmek üzere buraya geldim. Allah Rasulü ona şu karşılığı vermiştir:
Hemen onların yanına dön; onları ağlattığın gibi şimdi de güldür.”[12]
Ebeveynler
Çocuklarından Sorumludur
Tahrim Suresi 6. Ayet-i
kerime gereği anne-baba çocuklarını cehennem azabından korumakla
mükelleftirler. Bu yapılması hâlinde sevabı olan yapılmaması hâlinde de günahı
olmayan mubah dairenin konusu değildir. Çocuklarını cennete hazırlamak ve
cehennem ateşinden korumak her anne-babaya yapmakla sorumlu oldukları bir farziyettir.
Çocuklarını ateşten koruma vazifesini Allah ebeveyne yüklemiştir. Rasulullah
SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu mesuliyeti şu sözleriyle beyan etmiştir:
كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤول عَنْ
رَعِيَّتِهِ الإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ رَاعٍ فِي
أَهْلِهِ وَهُوَ مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ فِي بَيْتِ
زَوْجِهَا وَمَسْؤولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا… وَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْؤولٌ عَنْ
رَعِيَّتِهِ
“Hepiniz
çobansınız, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. İmam/yönetici çobandır ve tebaasından
sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın,
kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur… Netice itibariyle hepiniz
çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” [13]
Ayrıca hayatını
Rabbinin rızasını kazanmaya adamış evlat geride bırakmak ebeveynin yapabileceği
en kârlı yatırımdır. Bunu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şu
hadisiyle ifade etmiştir:
إِذَا مَاتَ ابنُ آدم انْقَطَعَ عَنْهُ
عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثٍ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أو عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ
وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ
“İnsanoğlu öldüğü
zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır:
Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden salih evlat/şer’î
hükümler doğrultusunda hayat süren evlat.”[14]
Günümüzde
ebeveynlerin çocuklarının dünyalık hiçbir şeylerini ihmal etmedikleri ancak
buna mukabil Rableri’nin rızasını kazanmaya dönük işleri fazlasıyla ihmal
ettiklerini yaşayarak öğreniyoruz. Sınavda performansını olumsuz etkileyeceğini
düşünerek çocuğunu sabah namazına kaldırmayan ebeveynler çevremizde fazlasıyla
var. Yanlış anlaşılmanın önünü almak adına; pek tabii ki çocuklarına hayırlı
bir gelecek hazırlamak anne ve babanın sorumluluklarındandır. Ancak bu meşru
dairede ve şer’î hükümleri ihmal ve ihlal etmeksizin olmalıdır. Aksi taktirde
çocuklarımıza dünyada iyi ahirette ise bedbaht bir gelecek hazırlamış oluruz
Allah muhafaza. Hâlbuki ebeveynin çocukları üzerindeki asli vazifesi onları
cennete hazırlamaktır. Cehennem azabına muhatap olmalarını sağlayacak her türlü
gayrimeşru işten onları muhafaza etmektir.
Bakınız Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem en kötü baba
kavramını ve özelliklerini nasıl tarif ediyor:
“Yazıklar olsun
ahir zaman babalarına! Bunun üzerine ashap sordu: Yoksa müşrik mi olacaklar?
Peygamberimiz şöyle buyurdu: Hayır Müslüman kalacaklar ama çocuklarına dini
öğretmeyecek ve hatta çocukları dini öğrenmek istediklerinde onlara engel
olacak ve onları dünya malı kazanmaya sevk edeceklerdir.”[15]
Anne ve baba
çocuklarını cehennem azabından korumaya ve cennete nail olmalarına azimli ve
gayretli olmak durumundadır. Çünkü çocuklarını ahirete hazırlamak ebeveynin
vazifesidir. Yukarıda ifade ettiğim gibi ebeveyn çocuklarının cennet yolunu
açmalı ve bu konuda duyarlılığını hangi şartlarda ve zamanda olursa olsun
kaybetmemelidir. Çocuklarının varsa günahına ağlamalı sevaplarına da
sevinmelidir. Bakınız her konuda bize örnek olan Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem ailesine cennet yolunu açmakta ne kadar gayretlidir. Hz.
Ali RadiyAllahu Anh şunu rivayet etmektedir:
أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ طَرَقَهُ وَفَاطِمَةَ بِنْتَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَقَالَ أَلاَ تُصَلُّونَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّمَا
أَنْفُسُنَا عِنْدَ اللهِ فَإِذَا شَاءَ أَنْ يَبْعَثَنَا بَعَثَنَا فَانْصَرَفَ
النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَمْ يَرْجِعْ إِلَيَّ شَيْئًا
ثُمَّ سَمِعْتُ وَهُوَ مُدْبِرٌ يَضْرِبُ فَخِذَهُ يَقُولُ وَكَانَ
الإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً
“Bir gece Hz.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem evimize gelip (beni ve) kızı Fatıma’yı
kaldırıp: Haydi (teheccüd) namazı kılmıyor musunuz?! diye buyurdu. Ben de: Ey
Allah’ın Rasulü, canlarımız Allah’ın elindedir. Eğer bizim kalkmamızı dileseydi
kalkardık! dedim. Ben böyle söyleyince dönüp gitti ve bana hiçbir karşılık
vermedi. Sonra O’nun giderken dizlerini döverek ve ‘İnsan tartışmaya ne kadar
da düşkün böyle!’[16] ayetini
okuduğunu duydum.” [17]
Sonuç
Ancak her ne kadar
aileler/eşler üzerlerine düşen şer’î hükümleri yerine getirerek kendilerini ve
çocuklarını cehennem azabından korumaya çalışsalar da aileleri ve nesilleri
ifsat eden bir sistemin çatısı altında yaşadığımız gerçeğini unutmamak ve
mutlaka bu gerçeğe vurgu yapmak gerekmektedir. Yani kaygılı aileler kendi çaba
ve gayretleriyle çocuklarını demokrasinin acı meyvelerinden ve fitnesinden
korumaya azami derecede gayret gösterseler de üzerlerine tatbik edilen fasit
nizam bir taraftan yıkıma devam etmektedir. Gittikçe de ateş çemberi
daralmaktadır. Nesillerimizi korumaya yönelik kendimizce önlemler almaya
çalışmış olsak dahi nesillerimiz gün be gün ifsat çarkında öğütülmeye bir adım
daha yaklaşmaktadır maalesef. Aileyi ve nesli koruyacak olan nizam ancak
fıtrata muvafakat sağlayacak İslâm hayat nizamının ta kendisidir. İslâm nizamını
hayata kâmil manada tatbik edecek yegâne şer’î yöntem ise Râşidî Hilâfet
Devleti’dir. Bugün nesillerimize ve ailelerimize lazım olan şey kaynağı ifsat
olan demokrasi ve laiklik anlayışı değil bilakis aileleri ve nesilleri
koruyarak bağrından İmam Şafiler, İmam Ebu Hanifeler, gibi genç ulemalar ve
Fatih Sultan Muhammed gibi idealist gençler çıkaran Râşidî Hilâfet Devleti’nin
yönetim anlayışıdır.
[1]
Tahrim Suresi 6
[2]
El Camiu li Ahkâmil Kur’an, İmam Kurtubi
[3]
İmam Ahmed bin Hanbel
[4]
Beyhakî
[5]
Nisa Suresi 34
[6]
Nisa Suresi 19
[7]
Tirmizi
[8]
Tirmizi
[9]
İsra Suresi 23
[10]
Ankebût Suresi 8
[11]
Muslim
[12]
Nesei
[13]
Buhari
[14]
Muslim
[15]
Müstedrak
[16]
Kehf Suresi 54
[17]
Buhari
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış