KENDİNİZİ VE AİLENİZİ YAKITI İNSANLAR VE TAŞLAR OLAN CEHENNEM AZABINDAN KORUYUN

Abdullah İmamoğlu

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.[1]

Yazıma makalenin esasını ve konseptini belirleyen olması hasebiyle Tahrim Suresi 6. ayetin bir kısmının etimolojik tahliliyle başlamak itiyorum.

Ayetin Etimolojik Tahlili

“Koruyun” diye çevirdiğimiz [قُوا] “kû” kelimesi, “vikaye” kökünden türeyen bir emirdir. “Vikaye” kelimesi sözlükte bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, himaye etmek ve bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı koruma altına almak demektir. Şer’î hükümlere riayet ederek kendisini dünya ve ahirette tehlikelerden koruyan kimseye de “muttaki” denir. “Kendinizi” diye çevirdiğimiz [أَنفُسَكُمْ] “enfusekum” terkibindeki “enfus” kelimesi “nefis” sözcüğünün çoğulu olup insanın kendi varlığı manasına gelmektedir. “Ailenizi” diye çevirdiğimiz [أَهْلِيكُمْ] “ehlîkum” terkibindeki “ehl” sözcüğü, kişinin eşi ve kendisine en yakın olan kimseler anlamındadır.

Yüce Allah bu buyruğuyla müminlere hem kendilerini hem de eşi, çocukları ve sorumluluğunu üstlendiği kişileri, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden korumalarını emretmektedir.

İmam Kurtûbî bu ayetin yorumuna ilişkin ibn Abbas’ın şu sözlerini eserinde zikretmiştir: “Siz kendinizi koruyunuz, aile halkınıza da zikir ve dua etmelerini emrediniz; ta ki Allah sizin vasıtanızla onları da korusun.” Buna ilave olarak Ali, Katade ve Mücahit RadiyAllahu Anhum bu ayeti şöyle tefsir etmişlerdir: “Yaptığınız işlerle kendinizi koruyunuz, onlara yapacağınız tavsiyelerle de aile halkınızı koruyunuz.”[2]

Aile fertleri kendi üzerlerine düşen vazifeleri yerine getirerek kendilerini cehennem azabından korumuş olurlar.  Allah’a hakkıyla kulluk için bu dünyaya gönderildiğinin bilincinde olan bir Müslüman aile içerisinde de sorumluluklarını yerine getirmede azami derecede azimli ve dikkatli olmalıdır. Aile içerisinde söz konusu sorumluluklar da şer’î hükmün birer parçasıdır. Rıza-i ilahiye mazhar olmak isteyen çerçevesi şer’î hükümlerce çizilmiş sorumlulukları ihmal ve ihlal edemez. İhmal ve ihlal etmeyerek şer’î hükme uygun davrandığından dolayı öncelikle kendi nefislerini cehennem ateşinden korumuş olacaklardır.

Kadının Kocasına Karşı Sorumluluğu

Allah ve Rasulü erkeğe eşine güzel davranmasını, onunla iyi geçinmesini emrettiği gibi kadına da kocasına güzel davranmasını, ona itaat etmesini, bulunmadığı durumlarda kocasının namusunu ve haysiyetini korumasını aynı şekilde emretmiştir. Nitekim bu konu ile ilgili Husayn b. Muhsan şu haberi aktarmış:

أَنَّ عَمَّةً لَهُ أَتَتِ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَاجَةٍ فَفَرَغَتْ مِنْ حَاجَتِهَا فَقَالَ لَهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَذَاتُ زَوْجٍ أَنْتِ قَالَتْ نَعَمْ قَالَ كَيْفَ أَنْتِ لَهُ قَالَتْ مَا آلُوهُ إِلَّا مَا عَجَزْتُ عَنْهُ قَالَ فَانْظُرِي أَيْنَ أَنْتِ مِنْهُ فَإِنَّمَا هُوَ جَنَّتُكِ وَنَارُكِ

“Ravinin bir halası, Allah Rasulüne gelmişti. Rasulullah ona: Eşin sana sıkıntı mı verdi?  diye sormuştu. O da ‘Evet’ cevabını vermişti. Rasulullah: O şimdi nerede, niçin yanında değil? diye sorunca kadın ‘O beni ilgilendirmiyor. Çünkü ben onunla ne kadar ilgilendimse gücüm yetmedi.’ karşılığını verdi. Bunun üzerine Rasulullah Aleyhis Salatu ve’s Selam ona şöyle dedi: Sen onun için nasıl böyle davranabilirsin? O senin hem cennetin hem de cehennemindir (yani onunla ilişkilerin ölçüsünde ya cenneti kazanacaksın ya da cehennemlik olacaksın).” [3]

Başka bir hadiste ise İbn Abbâs RadiyAllahu anh şöyle anlatıyor:

جَاءَتِ امْرَأَةٌ إِلَى النَّبِيّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم فَقَالَتْ يَا رَسولَ اللهِ إِنِّي وَافِدَةُ النِّسَاءِ إِلَيْكَ هَذَا الْجِهَادُ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَى الرِّجَالِ فَإِنْ نَصِبُوا أُجِرُوا وَإن قُتِلُوا كَانُوا أَحْيَاءً عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ وَنَحْنُ مَعَاشِرَ النِّسَاءِ نَقُومُ عَلَيْهِمْ فَمَا لَنَا مِنْ ذَلِكَ قَالَ فَقَالَ النَّبِيّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم أَبْلِغِي مَنْ لَقِيتِ مِنَ النِّسَاءِ أَنَّ طَاعَةَ الزَّوْجِ وَاعْتِرَافًا بِحَقِّهِ يَعْدِلُ ذَلِكَ وَقَلِيلٌ مِنْكُنَّ مَنْ يَفْعَلُهُ

“Bir kadın Rasulullah’ın huzuruna gelerek: Ey Allah’ın Rasulü, ben kadınların temsilcisi olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum, dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: Şu cihat ibadetini yüce Allah erkeklere farz kıldı. Eğer onlar cihada gidiyor, sağ salim dönebiliyorlarsa ödüllendiriliyorlar, eğer öldürülüyorlarsa Rableri katında diri olarak rızıklandırılıyorlar. Biz kadınlar ise onların geride bıraktıkları görevleri (ev işlerini) yerine getiriyoruz. Bundan bize bir pay var mıdır? Allah Rasulü kadına şöyle bir cevap verdi: Karşılaştığın bütün kadınlara şu bilgiyi ulaştır: Kadının kocasına itaati, onun haklarını kabul edip yerine getirmesi erkeklerin cihat sevabına denktir. Ne yazık ki sizden çok azı bunu yapar.” [4]

Görüldüğü gibi İslâm erkeğin Allah yolunda cihadı, savaşta zafer elde etmesi ya da öldürülerek şehit edilmesini, buna karşılık da eşinin erkeğe itaat etmesini, onun kendi üzerindeki haklarını bilmesini sevap bakımından eşit görmektedir. Burada söz konusu edilen mesele bir hakkın üstün tutulurken diğerinin eksik bırakılması, cennete girme koşullarını bir cinsiyet veya sınıf adına kolaylaştırırken başka bir sınıf veya cinsiyet adına zorlaştırmak değildir. Aksine kadın ve erkek her bireye, kendi doğası ve kudreti ölçüsünde âlemlerin Rabbi tarafından sunulan bir sorumluluk söz konusudur. Kadının erkeğine karşı sorumluluğu maruf çerçevesinde ona hakkıyla itaat etmektir.

Erkeğin Karısına Karşı Sorumluluğu

Erkeğin karısına olan sorumluluğunu en iyi “riayet” kelimesi ifade etmektedir. Tabii ki buradaki riayet kelimesi uymanın ötesinde “korumak, haklarını gözetmek ve işlerini gütmek” anlamındadır. Erkeğin kadınına karşı en büyük sorumluluğu onu ve ailesinin haklarını gözetmek ve kollamaktır. 

Riayet kavramı, inanılan hedefleri ve gayeleri gerçekleştirmek amacıyla muhatapların sevk ve idare edilmesi anlamını ihtiva eder. Riayet görevi, sorumluluğunun bilincinde olan herkesin sırtına yüklenmiş ağır bir görevdir. Buna göre kocanın karısını koruyup kollaması yani riayet görevi, sınırları Kur’an ve Rasul’ün Sünneti ile belirlenen şer’î bir kavram olarak Allahu Teâlâ’nın erkeğin sorumluluğuna verdiği bir görevdir. Bu riayetin genel çerçevesi kocanın karısını her şeyden himaye etmesi olarak ifade edilebilir. Örnek olarak söyleyelim; koca karısını düşmandan, açlıktan, soğuktan, hastalıktan, yaşamın her türlü sert ve katı koşullarından korumalıdır.

Riayet kavramının şer’î sınırlarını yüce Allah şu ayetiyle belirlemiştir:

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ

“Erkekler kadınlar üzerine gözetleyicidirler.”[5] 

Bu ifadeden, kadına karşın erkeğe verilmiş artı bir üstünlüğü olduğu, bu üstünlük sayesinde erkek kadına istediği gibi zulmedebileceği anlaşılmamalıdır. Başka bir ifadeyle bir erkek evlendiği kadının hayatıyla ilgili tüm işleri sevk ve idare eder; bu onun asli görevidir. Burada riayet ve itaatle ilgili emir bizzat Allah tarafından geldiği için, sınırın da O’nun tarafından belirlenmesi gerekir. İşte bu sorumluluğun sınırlarını ve uygulanma keyfiyetini belirleyen de Allahu Teâlâ’nın şu buyruğudur:

وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ

“Onlarla (kadınlarla) maruf ölçülerde ilişki içerisinde bulunun.”[6]

Öte yandan aynı konu ile ilgili Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Veda Haccı’nda kadınlarla ilgili Müslüman erkeklere şu talimatlarda bulunmuştur:

أَلَا وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا

“Dikkat edin! Kadınlara karşı iyi davranmanızı size tavsiye ederim.”[7] 

Aynı konu ile ilgili bir diğer hadiste Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ

“İman açısından inananların en yetkini, ahlakça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız kadınlara karşı en iyi davrananlarınızdır.” [8]

Nassların tamamından kocanın karısına karşı sorumluluğunun onu riayet etmesi olduğu anlaşılmaktadır. Riayet ise ancak sevgi, şefkat, yumuşaklık, maruf ölçülere uygun biçimde hareket etmek ve karşılıklı merhamet duymakla yerine getirilebilen bir görevdir. Zira erkek Allah’ı razı etmek ve cennete ulaşmak için burada zikredilen ölçülerde riayet görevini hakkıyla yerine getirmelidir. Bu yol ve yöntemin gereklerini yerine getirmedikçe sorumluluk maksadını gerçekleştirmesi asla mümkün olmayacaktır.

Çocukların Ebeveyne Karşı Sorumlulukları

Kur’an nassları incelendiğinde Allah, anne-babaya itaati meşru çerçevede farz kılmıştır. Hem Kur’an’a göre hem de Peygamber efendimize göre; anne ve baba ile alakayı kesmek, onların kalplerini kırıcı sözler söylemek ya da onları üzecek davranışlarda bulunmak, onlara itaatsizlik sayılır. Bu sebeple de yapılması ve söylenmesi günah olmayan konularda talepleri olduğu vakit, ebeveynin sözünü dinlemek gerekir. İşte kısaca çocukların ebeveynlerine karşı sorumlulukları da bu şekilde izah edilebilir. Anne ve babalar eğer ki çocuklarından günah olan bir şey istemiyorlarsa onların isteklerini yerine getirmek gerekmektedir. İslâm, anneye ve babaya büyük değer vermiştir ve bu sebeple de çocuklardan onlara saygılı olmalarını istemiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine öf bile deme, onları azarlama! İkisine de güzel söz söyle.”[9] Başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

“Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.”[10]

Çocukların ebeveyne karşı sorumluluklarını ortaya koyan hadiste ise Rasulullah efendimiz şöyle buyurmaktadır:

أَيُّ الأعْمَالِ أَحَبُّ إِلَى اللَّهِ قَالَ الصَّلاةُ عَلَى وَقْتِهَا قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ ثُمَّ بِرُّ الْوَالِدَيْنِ قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ ثُمَّ الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ قَالَ حَدَّثَنِي بِهِنَّ وَلَوِ اسْتَزَدْتُهُ لَزَادَنِي

“(Ey Allah’ın Rasulü!) Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir? Vaktinde kılınan namazdır, buyurdu. Sonra hangisi? dedim. Sonra anne babaya itaat etmektir, buyurdu. Sonra hangisidir? diye sordum. Sonra Allah yolunda cihat etmektir, buyurdu. (İbn Mesud diyor ki): Allah Rasulü bunları bana anlattı. Bu soruları artırsaydım o da cevapları artıracaktı.” [11] Yine bir hadiste şöyle buyurmuştur:

جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ جِئْتُ أُبَايِعُكَ عَلَى الْهِجْرَةِ وَتَرَكْتُ أَبَوَيَّ يَبْكِيَانِ فَقَالَ ارْجِعْ عَلَيْهِمَا فَأَضْحِكْهُمَا كَمَا أَبْكَيْتَهُمَا

“Adamın birisi Allah Rasulü’ne gelerek hicret etmek üzere Rasulullah’tan biat talebinde bulunmuş ve şöyle demiş: Annemi babamı ağlayarak bırakıp hicret etmek üzere sana biat etmek üzere buraya geldim. Allah Rasulü ona şu karşılığı vermiştir: Hemen onların yanına dön; onları ağlattığın gibi şimdi de güldür.”[12]

Ebeveynler Çocuklarından Sorumludur

Tahrim Suresi 6. Ayet-i kerime gereği anne-baba çocuklarını cehennem azabından korumakla mükelleftirler. Bu yapılması hâlinde sevabı olan yapılmaması hâlinde de günahı olmayan mubah dairenin konusu değildir. Çocuklarını cennete hazırlamak ve cehennem ateşinden korumak her anne-babaya yapmakla sorumlu oldukları bir farziyettir. Çocuklarını ateşten koruma vazifesini Allah ebeveyne yüklemiştir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu mesuliyeti şu sözleriyle beyan etmiştir:

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤول عَنْ رَعِيَّتِهِ الإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ رَاعٍ فِي أَهْلِهِ وَهُوَ مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْؤولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا وَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ

“Hepiniz çobansınız, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. İmam/yönetici çobandır ve tebaasından sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur… Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” [13]

Ayrıca hayatını Rabbinin rızasını kazanmaya adamış evlat geride bırakmak ebeveynin yapabileceği en kârlı yatırımdır. Bunu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şu hadisiyle ifade etmiştir: 

إِذَا مَاتَ ابنُ آدم انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثٍ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أو عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ

“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden salih evlat/şer’î hükümler doğrultusunda hayat süren evlat.”[14]

Günümüzde ebeveynlerin çocuklarının dünyalık hiçbir şeylerini ihmal etmedikleri ancak buna mukabil Rableri’nin rızasını kazanmaya dönük işleri fazlasıyla ihmal ettiklerini yaşayarak öğreniyoruz. Sınavda performansını olumsuz etkileyeceğini düşünerek çocuğunu sabah namazına kaldırmayan ebeveynler çevremizde fazlasıyla var. Yanlış anlaşılmanın önünü almak adına; pek tabii ki çocuklarına hayırlı bir gelecek hazırlamak anne ve babanın sorumluluklarındandır. Ancak bu meşru dairede ve şer’î hükümleri ihmal ve ihlal etmeksizin olmalıdır. Aksi taktirde çocuklarımıza dünyada iyi ahirette ise bedbaht bir gelecek hazırlamış oluruz Allah muhafaza. Hâlbuki ebeveynin çocukları üzerindeki asli vazifesi onları cennete hazırlamaktır. Cehennem azabına muhatap olmalarını sağlayacak her türlü gayrimeşru işten onları muhafaza etmektir.  Bakınız Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem en kötü baba kavramını ve özelliklerini nasıl tarif ediyor:

“Yazıklar olsun ahir zaman babalarına! Bunun üzerine ashap sordu: Yoksa müşrik mi olacaklar? Peygamberimiz şöyle buyurdu: Hayır Müslüman kalacaklar ama çocuklarına dini öğretmeyecek ve hatta çocukları dini öğrenmek istediklerinde onlara engel olacak ve onları dünya malı kazanmaya sevk edeceklerdir.”[15]

Anne ve baba çocuklarını cehennem azabından korumaya ve cennete nail olmalarına azimli ve gayretli olmak durumundadır. Çünkü çocuklarını ahirete hazırlamak ebeveynin vazifesidir. Yukarıda ifade ettiğim gibi ebeveyn çocuklarının cennet yolunu açmalı ve bu konuda duyarlılığını hangi şartlarda ve zamanda olursa olsun kaybetmemelidir. Çocuklarının varsa günahına ağlamalı sevaplarına da sevinmelidir. Bakınız her konuda bize örnek olan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ailesine cennet yolunu açmakta ne kadar gayretlidir. Hz. Ali RadiyAllahu Anh şunu rivayet etmektedir:

أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ طَرَقَهُ وَفَاطِمَةَ بِنْتَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ‏‏ أَلاَ تُصَلُّونَ‏‏ فَقُلْتُ‏‏ يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّمَا أَنْفُسُنَا عِنْدَ اللهِ فَإِذَا شَاءَ أَنْ يَبْعَثَنَا بَعَثَنَا فَانْصَرَفَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَمْ يَرْجِعْ إِلَيَّ شَيْئًا ثُمَّ سَمِعْتُ وَهُوَ مُدْبِرٌ يَضْرِبُ فَخِذَهُ يَقُولُ‏‏ ‏‏وَكَانَ الإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً‏

“Bir gece Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem evimize gelip (beni ve) kızı Fatıma’yı kaldırıp: Haydi (teheccüd) namazı kılmıyor musunuz?! diye buyurdu. Ben de: Ey Allah’ın Rasulü, canlarımız Allah’ın elindedir. Eğer bizim kalkmamızı dileseydi kalkardık! dedim. Ben böyle söyleyince dönüp gitti ve bana hiçbir karşılık vermedi. Sonra O’nun giderken dizlerini döverek ve ‘İnsan tartışmaya ne kadar da düşkün böyle!’[16] ayetini okuduğunu duydum.” [17]

Sonuç

Ancak her ne kadar aileler/eşler üzerlerine düşen şer’î hükümleri yerine getirerek kendilerini ve çocuklarını cehennem azabından korumaya çalışsalar da aileleri ve nesilleri ifsat eden bir sistemin çatısı altında yaşadığımız gerçeğini unutmamak ve mutlaka bu gerçeğe vurgu yapmak gerekmektedir. Yani kaygılı aileler kendi çaba ve gayretleriyle çocuklarını demokrasinin acı meyvelerinden ve fitnesinden korumaya azami derecede gayret gösterseler de üzerlerine tatbik edilen fasit nizam bir taraftan yıkıma devam etmektedir. Gittikçe de ateş çemberi daralmaktadır. Nesillerimizi korumaya yönelik kendimizce önlemler almaya çalışmış olsak dahi nesillerimiz gün be gün ifsat çarkında öğütülmeye bir adım daha yaklaşmaktadır maalesef. Aileyi ve nesli koruyacak olan nizam ancak fıtrata muvafakat sağlayacak İslâm hayat nizamının ta kendisidir. İslâm nizamını hayata kâmil manada tatbik edecek yegâne şer’î yöntem ise Râşidî Hilâfet Devleti’dir. Bugün nesillerimize ve ailelerimize lazım olan şey kaynağı ifsat olan demokrasi ve laiklik anlayışı değil bilakis aileleri ve nesilleri koruyarak bağrından İmam Şafiler, İmam Ebu Hanifeler, gibi genç ulemalar ve Fatih Sultan Muhammed gibi idealist gençler çıkaran Râşidî Hilâfet Devleti’nin yönetim anlayışıdır.



[1] Tahrim Suresi 6

[2] El Camiu li Ahkâmil Kur’an, İmam Kurtubi

[3] İmam Ahmed bin Hanbel

[4] Beyhakî

[5] Nisa Suresi 34

[6] Nisa Suresi 19

[7] Tirmizi

[8] Tirmizi

[9] İsra Suresi 23

[10] Ankebût Suresi 8

[11] Muslim

[12] Nesei

[13] Buhari

[14] Muslim

[15] Müstedrak

[16] Kehf Suresi 54

[17] Buhari


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz