TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ŞEYTANIN İLHAM ETTİĞİ BİR İFSAT PROJESİDİR

Yılmaz Çelik

Allah Subhânehû ve Teâlâ yüce kitabında şöyle buyurmuştur:

وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ

 “Ve şüphesiz şeytanlar, sizinle mücadele etsinler diye dostlarına ilham ederler.”[1] İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünde fesada sebep olan tüm inanç, fikir, proje ve hükümler ancak şeytanların kendi dostlarına fısıldamasından başka bir şey değildir. Nisa Suresi’nde bildirildiği gibi [وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّهِ] Muhakkak ki onlara emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirecekler.[2] Yani kadınlar erkekleşecek, erkekler kadınlaşacak… İnsan tabiatına ve fıtrat dini olan İslâm’a uymayan her türlü düşünce, inanç ve hükümler hayatın her alanını kapsayacaktır.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَتَتَّبِعُنَّ سُنَنَ مَنْ قَبْلَكُمْ شِبْرًا بِشِبْرٍ وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ حَتّٰى لَوْ سَلَكُوا جُحْرَ ضَبٍّ لَسَلَكْتُمُوهُ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللّٰهِ اَلْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى قَالَ النَّبِيُّ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَمَنْ

“Sizden önceki milletleri adım adım, karış karış, takip edeceksiniz. Öyle ki onlar keler deliğine girseler, siz de girmeye kalkışacaksınız. Sahabe: Onlar Hristiyan ve Yahudiler mi Ya Rasulullah? diye sordular. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: Başka kim olabilir ki? diye buyurdu.”[3]

Tarihin hiçbir döneminde insanlık şu an günümüzde olduğu kadar fıtratı bozulmamış ve ifsat edilmemiştir. Cahiliye toplumu olarak isimlendirilen Mekke Dönemi’nde dahi toplum bu kadar aşağılık bir duruma düşmemişti. Hâlbuki yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insan, kendisini yaratan Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın nizamından yüz çevirmiş ve böylece aşağıların aşağısı konuma düşerek en dip noktayı görmüştür. Bugün bu bozuk vakıayı günümüzde hayatımızın her alanında çok net bir şekilde hissetmekteyiz. İslâm şeriatının münker olarak isimlendirdiği her ne varsa şu an toplum içerisinde çok yaygın bir şekilde görülmektedir. Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın haramları helal, helalleri ise haram kılınmıştır. 

Tabii ki bu durum toplum üzerine tatbik edilen fasit demokratik sistemden ve onun kutsadığı özgürlükler fikrinden kaynaklanmaktadır. Demokrasideki özgürlükler düşüncesi Allah Subhânehû ve Teâlâ’ya isyan etme ve O’nun yasakladığı ve haram kıldığı her ne varsa kişiye tüm bunları kayıtsız bir şekilde yapma özgürlüğü vermektedir. Bunun neticesinde ise şu an toplumlarda görülen rezillikler ve ahlaksızlıklar yaşanmaktadır.

Sömürgeci kâfir Batı fasit demokratik nizamla kendi toplumunu ifsat edip helake sürüklediği gibi, aynı şekilde kendi hadarat ve kültürünün yayılmasının önündeki en büyük engel olarak gördüğü Müslüman toplumları da kendi projeleri ile ifsat edip, helake sürüklemek istemektedir. İşte biz bu makalede bunlardan biri olan ve toplumları uçurumun kenarına iten “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” isimli şeytani projenin hedeflediği şey üzerinde durmaya çalışacağız.

İzahında şöyle geçer: “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP), temel olarak, kamuoyunda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının yaygınlaştırılmasına katkı sağlamayı amaçlar. Proje faaliyetleri özelinde ise eğitim sisteminin tüm bileşenlerine toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısını yerleştirmeyi hedefler.”

Sömürgeci Batı’nın şeytani ürünü olan bu proje “Yeniden yazmaya var mısın?” sloganıyla gündem edildi. Kadın erkek rollerinin yeniden yazılmasını hedefleyen proje 2 yıl boyunca pilot uygulama olarak 10 ilde, 40 okulda yürütülmüş, 57.000 öğrenciye ulaşmış, British Council ve AB tarafından finanse edilmiştir. Projenin asıl amacı ise nesli bozma, kadını kadınlıktan, erkeği de erkeklikten çıkararak fıtrata müdahale etme projesidir. Böylelikle Batı’nın hayat ve yaşam tarzı topluma ve genç nesle benimsetilerek, yeni yetişecek nesillerin seküler ve demokratik bir zihniyete sahip olması, yanı sıra kendi kültür ve değerlerine yabancılaşmış ve hatta bu değerlerden utanan ve nefret eden bir neslin yetiştirilmesi amaç edinilmiştir.

Peki, nedir bu toplumsal cinsiyet eşitliği? Toplumdaki farklı cinsiyetlerin hak olarak eşit olması gerektiğini savunur gibi kamuoyunda bir algı oluşturularak, kadın erkek eşitliğinden dem vuran bir görüntünün arkasında, cinsel eğilimin serbestliğinden bahseden ve cinsel eğilimi farklı olan insanların normal karşılanması ile onlara da kanunda yer verilmesine kadar giden bir toplumsal felaketin habercisidir. Bu proje cinsel eğilim, herkesin yaratılıştan gelen cinsiyeti kabul etme zorunluluğunun olmadığı, din, âdet, gelenek ve göreneklerin bunu belirleyemeyeceği ve kişinin cinsel tercihini kendisinin yapabileceğini bireysel özgürlük adı altında sunan bir yaklaşımdır. Yani bir nevi, Avrupa’daki LGBTİ’nin: Lezbiyen (kadın kadına ilgi duyma) - Gay (erkek erkeğe ilgi duyma)-Bioseksüel (her iki cinse de ilgi duyma) - Transeksüel (kendini karşı cinsten hissetme ve cinsiyet değiştirme) - İnterseksüel (her iki cinsin de cinselliğine veya hislerine sahip olma, çift cinsiyetli) vb. daha birçok çeşidi olan cinsel sapıklıkların alt yapı çalışmasıdır. Aslında bu projenin sahipleri ve savunanları kadına şiddeti bahane edip, erkeği ve erkekliği aşağılayarak, kadına hak ve eşitlik verme çabası adı altında bir yandan kadına yücelik tanzim ederken, bir yandan da asıl gayeleri olan LGBT’li insanların toplumda yayılmasının önünü açmaya çalışmaktır.

Hâlbuki Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem kadının erkeğe ve erkeğin de kadına benzemesine lanet etmişken bu şeytani proje, toplumda cinsiyet eşitliği adı altında özellikle de okullarda yaygınlaştırılmaya çalışılan LGBT, gay ve lezbiyenlik gibi her türlü ahlaksızlığın ve fuhşiyatın temelini oluşturmaktadır. Başka bir deyişle Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın lanetlediği Lut kavmine benzer sapkın ve ahlaksız bir toplumun ve neslin inşası hedeflenmektedir.

Bu proje, sömürgeci kâfir Batı’nın en sinsi ve en şeytani mühendislik projelerinden birisidir. Çünkü şu ana kadar Müslüman toplumu birtakım bozuk fikir ve kültürlerle yozlaştırmada başarısız olan Batı, bu sefer şeytanın dahi aklına gelmeyecek bir proje ile Müslüman toplumu ve nesli ifsat etmek istemiştir. Maalesef bunda da azımsanmayacak kadar başarı elde etmiştir. Bunun için bu proje Batılı devlet ve Batılı uluslararası kurumlar tarafından desteklenmektedir. Bunlar arasında Almanya Büyükelçiliği, ABD Büyükelçiliği, Avrupa Birliği, Ford Vakfı, Rockefeller Vakfı, Fransa Büyükelçiliği, İsviçre Büyükelçiliği, Soros Vakfı, Norveç Büyükelçiliği, Danimarka Büyükelçiliği gibi kurumlar bulunmaktadır.

Bununla birlikte Ulusal ve küresel sermaye de bu projeye büyük önem vermektedir. Türkiye'de ise TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinin en güçlü destekçileri arasındadır. TÜSİAD bu projeyi yaygınlaştırmak için bünyesinde bir çalışma grubu da oluşturmuştur. Ayrıca ismini de (Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği) "adam" kelimesinin "ayrımcı" olduğu gerekçesiyle geçtiğimiz yıl değiştirmiştir.

Aslında ulusal ve küresel sermayenin toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemesinin arkasında kadının istihdamının artırılıp "ucuz iş gücü" oluşturulması yatmaktadır. Bundan dolayı toplumsal cinsiyet eşitliği savunucuları namus kavramını ataerkil bir kavram olarak ele almaktadır. Buna göre namus kavramı kadının erkek tarafından kontrol edilmesini sağlayan; ayrımcılık ve şiddet üreten bir kavram olarak ifade edilmektedir. Bu yüzden kadın hareketlerinin talepleriyle Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinden edep, ırz, namus hayâ gibi kavramlar çıkarılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları, kadının “annelik rolüne” yapılan vurguyu tehlikeli olarak değerlendirmektedir.

Son yıllarda özellikle üreme teknolojilerindeki ilerlemeler kadının annelik rolünü en aza indirmeyi amaçlamaktadır. Evlenmeden (sperm bankaları) doğurmadan (yapay rahim) ve emzirmeden (süt bankaları) mümkün olabilecek bir "anneliğin" imkânları var edilmeye çalışılmaktadır. Hatta bugün yumurta bankalarının da devreye girmesiyle "erkek" ve "kadına" ihtiyaç duyulmadan çocuk üretiminin mümkün olduğu kamuoyu edilmiştir.

Bununla birlikte bu yıkım projesi genelde toplumu ve özelde ise toplumu oluşturan aileyi hedef almaktadır. Bu projenin savunucularına göre aile demek şiddet demektir. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği savunucuları aileyi, kadına ve çocuğa şiddetin üretildiği tehlikeli bir mekân olarak gösterip, özellikle aile ve şiddet kavramlarının birlikte kullanıldığı reklamlar, görseller, paneller ve tanıtımlarla evliliği ve yuva kurmayı gençlere büyük bir risk ve tehlike olarak sunmaktadırlar. Bu algı ve manipülasyon ile yapılmak istenen ya aile kurulmasının önüne geçmek ya da zihinsel alt yapıyı oluşturarak var olan ailelerin en kısa sürede yıkılmasını sağlamaktır.

Bu projenin en iyi uygulandığı Batı toplumlarında ailenin neredeyse yok olduğunu söylememiz mümkündür. Ekonomik açıdan yüksek bir gelire sahip olan İzlanda, Finlandiya, İsveç, Norveç ve diğer Avrupa devletlerinde kadın ve aileye yönelik problemler önlenebilmiş değildir. Aksine kadına yönelik cinayet, şiddet, boşanma, oranları oldukça yüksektir. Maalesef bu durum içinde yaşadığımız coğrafyaya da yansımıştır. Mesela Türkiye’de 2019’un ilk 11 ayında en az 430 kadın cinayeti işlenmiştir. Sadece geçen aralık ayında ise cinayete kurban giden kadın sayısı 39 oldu. Ekimde 36 kadın öldürülürken, eylül ayında 53 kadın cinayete kurban gitti. Bu sayı her geçen gün artmaktadır. Aynı şekilde 2001 yılından bu yana Türkiye'deki boşanma istatistikleri ele alındığında en fazla boşanma olayının 2018 yılında yaşandığı görüldü. TÜİK verilerine göre 2018 yılında 142 bin 448 çiftin geçinemeyip boşandıkları belirlendi. Yapılan araştırmalara göre; 2001 yılındaki boşanma sayısı 91 bin 994 olarak kayıtlara geçerken bu rakam 2017 yılında da 128 bin 411 oldu. 2016 yılında boşanan çift sayısı 126 bin 164, 2015 yılında ise 131 bin 830 olarak kayıtlara geçti. Ayrıca evlenme oranlarında da her geçen gün oranın düştüğü görülmektedir. Yani bir yandan evlilik oranları düşerken diğer yandan da boşanmalar artmaktadır. Özellikle de bu tür gayri İslâmi projelerin uygulanmasından sonra bu rakamların daha da arttığını görüyoruz. Bu rakamlar Türkiye’deki aile yapısının her geçen gün zayıfladığının, bu zayıflama ve dağılmanın önüne geçilemediğinin, yine aynı şekilde bu tür şeytani projelerin toplumun en küçük birimi olan aileyi nasıl parçaladığının göstergesidir. Başka bir deyişle toplumun ve ailenin yok olduğunun resmidir.

İşte Batı bu sinsi ve habis projeyle kendi toplum ve neslini ifsat ettiği gibi, şimdi de aynısını hatta daha fazlasını Müslüman toplumda gerçekleştirmek istiyor. Yani kendi neslini helak ettiği ve sapkın bir toplum hâline dönüştürdüğü gibi, Müslüman nesli de helak etmek ve sapkınlığa düşürmek istiyor.

İşin vahim tarafı ise bu tablo karşısında iktidarın ve muhalefetin vurdumduymaz tavrıdır. Muhalefet partileri her fırsatta iktidarın politikalarını eleştirirken bu konuda üç maymunu oynamaktadır. Çünkü muhalefet açısından toplumun seküler demokratik değerleri benimsemesi ve İslâm’dan uzak kalması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı her ne kadar bu projenin kaldırıldığını söylemiş olsa da ailenin ve neslin yok olduğunu ve felakete sürüklendiğini gören birtakım çevrelerin tepkisine rağmen hâlen bu sözleşmeyi uygulamada ısrarlı görünüyor. Bir taraftan dindar bir nesil yetiştireceğini söyleyen iktidar aynı zamanda nesli ve fıtratı bozan, toplumun medeniyet değerleri ve kodları ile uyuşmayan sözleşmelerin altına imza atıyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’nin ana dayanağı olan İstanbul Sözleşmesi’nin hâlen iptal edilmemesi bunun en somut örneğidir. Kaldı ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 5 yıllık TCE Ulusal Eylem Planı (2008-2013) hazırlamış ve uygulamış ve TCE politikasına dayalı uluslararası belgeleri esas alan kanun ve yönetmelikler çıkarmış ve hâlen yürürlüktedir. Yani bu projenin yürürlükten kaldırıldığını iddia eden hükümet yetkilileri bu söylemlerinde kesinlikle samimi değildirler. Teorik olarak kaldırılsa dahi pratikte bunun yansımalarını görüyoruz.

Burada önemle durulması gereken bir diğer konu ise bu konuya duyarlı olan birtakım çevrelerin bu proje karşısında ortaya koymuş olduğu tavırdır. Bir taraftan toplumları yıkıma götüren projenin kaldırılmasını savunurlarken diğer taraftan ise çözümü, Allah Subhânehû ve Teâlâ’yı hayata karıştırmayan bozuk laik kapitalist sistemden alıyorlar. Yani köklü alternatif bir proje ortaya koyamıyorlar. Hâlbuki yapılması gereken bu projeyi İslâmi bir bakış açısı ile ele alıp, bu konuya ilişkin İslâm’ın yaklaşımını araştırıp, İslâm’ın kadın ve erkek ilişkilerini düzenleyen aile yapısını yani İslâmi içtimai nizamın gündem yapılması ve daha da ötesi uygulanması için bir uğraş verilmesiydi. Bu konu ile ilgili olarak Köklü Değişim Yayıncılık tarafından yayımlanmış olan “İslâm’da İçtimai Nizam” isimli kitapta çözümler geniş ve köklü bir şekilde ele alınmıştır.

Dolayısıyla hayatı ilgilendiren tüm sorunların köklü bir şekilde ele alınıp, İslâm’ın bakış açısı ile vuzuha kavuşturulması elzemdir. Bu da ancak hayatın her alanında İslâmi hükümleri tatbik edecek olan İslâmi bir otorite ile mümkündür.    

Velhasıl toplumsal cinsiyet eşitliği insanların fıtrat ve yaratılışlarını ifsat etmek için şeytanın kendi dostlarına ilhamından başka bir şey değildir. Her kim bu tarz fesat projelerini tatbik eden şeytanları dost edinir ve sessiz kalırsa ancak kendilerini ve toplumlarını helake sürüklerler.



[1] En-an Suresi 121

[2] Nisa Suresi 119

[3] Buhari


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz