TÜM ZAMANLARIN İDEAL SİYASİ SİTEMİ İSLÂM’DIR!

Mahmut Kar

“Mağlup, ebedi olarak galibin şiarını, kıyafetini, mesleğini, ahval ve âdetlerini taklit etmeye düşkünlük gösterir. Bunun sebebi şudur: Nefis daima kendisine galip gelen şeyde bir mükemmellik bulunduğuna inanır ve onun hizmetine girer. Mağlup ya galip olana saygı göstermek istediği için ve onu mükemmel (kemal sahibi) olarak gördüğü için bunu yapar. Ya da kendisindeki boyun eğme (inkiyad) hâlinin “tabii bir galebe (gerçek bir yenilgi)”den değil galipteki mükemmellikten ileri geldiği yolunda bir hataya sürüklenmiş olduğu için böyle davranır.”[İbn Haldun]

İbn Haldun’un asırlar öncesinden yaptığı bu tespit, ta o günden bugünün fotoğrafını çekiyor. Sanki söyledikleri, kelimesi kelimesine, cümlesi cümlesine bugünü yansıtıyor. Tunuslu mütefekkir ve devlet adamı İbn Haldun’un 7 asır önce ortaya koyduğu bu tespiti makalem için alıntılarken, 7 asır sonra bugün bu makaleyi kaleme aldığım gün başka bir Tunuslu düşünür ve devlet adamı Raşid Gannuşi TRT World Forum’un İstanbul’da düzenlediği konferansta konuşuyordu. Tunus’un “İslâmcı” partisi olarak bilinen Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi “Demokratik İslâm dediğimiz de; o, Arap dünyasındaki bütün sorunlara çözüm olacak.” diyerek Batılı siyaset ve düşünce sistemine hayranlığını gösteriyordu. Arap coğrafyasında gençlerin, adalet, özgürlük, onur gibi değerlerin yanı sıra, sosyal adaletin tesisini de istediklerini belirten Gannuşi, demokrasi hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etti: “Bu gençlik hareketinin hedeflerini gerçekleştirebileceğine inanıyoruz. Gençler sadece demokrasinin tesis edilmesinin yeterli olmadığını düşünüyor, sosyal adaletin de tesis edilmesini istiyorlar. Bunu da başaracaklarına inanıyoruz.”

Dünyadaki bütün kötülük, kaos ve terörün kaynağının Batılı siyaset düşüncesi olduğunda hiçbir şüphenin olmadığı bugün “demokrasinin mükemmelliğinden(!)” bahsetmek İbn Haldun’un dediği gibi ancak bir aşağılık kompleksi ile yani galibin mükemmelliğine duyulan bir hayranlık ile açıklanabilir.  

İbn Haldun açıkça belirtmemiş olsa da dünya kuruldu kurulalı süregelen mücadelenin varlığını yukarıdaki tespitinde mana olarak ortaya koymuştur. Dolayısıyla herhangi bir mücadelede galip ve mağlubun ruh hâli nasılsa hak-batıl mücadelesinde de aynıdır. Bugün hak-batıl mücadelesinde mağlup kim, hak olan İslâm mı? Peki ya galip kim, batıl olan kapitalist demokrasi mi? Kime ve neye göre belirleyeceğiz galip ve mağlubu? “Tarihin Sonu” tezini yazan Fukuyama’ya göre mi? Yoksa Fukuyama’nın galip ilan ettiği kapitalizmin şiarını benimseyen, onun elbisesini giyen ve onu taklit etmeye çalışırken gülünç duruma düşen mağlup kişiye göre mi?

Tunus’ta 7 milyon seçmenin sadece yüzde 41,32’sinin sandığa gittiği 2019 parlamento seçimlerinde oyların %17,5’ini alıp seçimlerden birinci parti olarak galip çıkan Nahda hareketi lideri Raşid Gannuşi esasen tam da İbn Haldun’un sözlerindeki mağluba tekabül geliyor. Çünkü Tunus halkının yarısından fazlasının meşru görmediği, inanmadığı, kendisinden bir fayda beklemediği demokrasiden medet umuyor ve Müslüman gençliği ona çağırıyor.

Fukuyama, Soğuk Savaş sonrası kapitalizm ve demokrasiyi insanlığın ideolojik evriminin mükemmele ulaşmış noktası olarak gördü. Batı’nın ekonomik ve siyasal düzeninin yani kapitalizm ve demokrasinin kesin olarak bu mücadeleden galip geldiğini ve tarihin sona erdiğini iddia etti. Fukuyama tarihsel olayların devam edebileceğini ancak temel çatışmanın bittiğini söyledi. Ona göre artık dünyayı kapitalist Batı liberalizmi yönetecekti. Fukuyama’ya göre Batılı ekonomik ve liberal sistem kendi içinden alternatif ekonomik ve siyasal sistemler çıkartabilir ama dışarıdan Batı’ya alternatif bir ekonomik ve siyasal sistem asla tehdit oluşturamaz.

Raşid Gannuşi aynen Fukuyama’nın iddia ettiği bu tezin hayat bulması için bir çağrı yapıyor; Batılı kapitalist liberal sistem içinde demokrasinin yeterli olmadığını sosyal adaletin de tesis edilmesi gerektiğini söylüyor. Mükemmel olarak gördüğü kapitalist demokrasinin sorunlarını, açıklarını sosyal adalet ile yani içerden üretilen alternatif formüller ile çözmeye çalışıyor. Dışarıdan alternatif bir düşünce ve siyasal sistem iddiasında bulunmuyor. Hâlbuki dışarıya baksa orada İslâm siyaset düşüncesi ve yönetim sistemini görecek.

“Tarih’in Sonu” fikri, Batı sisteminin karşısına başka hiçbir rakip sistemin alternatif olarak çıkmamasını hedeflemiş ve bu bizzat tarihsel sürece karşı çıkan bir iddia olmuştur. Ve aslına bakılırsa Gannuşi gibi katıldığı seçimlerin galibi ama gerçekte mağlup olanlar üzerinde bu tez tesirli de olmuştur. Ancak gerçekler galibin mükemmelliğine duyulan hayranlığın tabii bir galebeden (gerçek bir yenilgi) ileri gelmediğini gösteriyor, zira eğer tersi olsaydı sadece Gannuşi ve onun gibi düşünen Tunuslular değil tüm Tunus halkı ve hatta tüm Müslümanlar galibin mükemmelliğini kabul ederlerdi. Yani bu yenilgi İslâm’ın yenilgisi değildir. Çünkü bu yenilgi İslâm ümmetiyle kâfirler arasında hiç kesilmeden on üç asır boyunca devam eden fiilî savaşta alınmış bir yenilgi değildir. Bilakis Batılı kapitalizm karşısında fikrî savaşta alınan bir yenilgidir. Yani mağlup olan İslâm değildir, aksine “Müslümanız” diyen fakat İslâm’ı hayata hâkim kılmak için mücadele etmeyip galibi alkışlayan kimsedir, mağlup… İslâm, hiçbir zaman hezimete uğramayacaktır! Fakat süvarisi yenik düşmüş bir at, yarış meydanında ne kadar kalabilir?

Her ne kadar Fukuyama tarihin kapitalizm ile biteceğini iddia etse de biz yirminci yüzyılın sonunda biten Soğuk Savaş’tan sonra çatışmanın hızlanarak devam ettiğini görüyoruz. Hem artık Batı kapitalizminin karşısında çok güçlü bir rakip var. Batı, kendisinin İslâm ile mücadele edecek bir siyasal düşünceye sahip olmadığını çok iyi biliyor ancak İslâm’ı temsil eden Doğu bu gücün, İslâm düşünce sistemi ve yönetim modelinin farkında değil. Ya da şöyle dersek daha doğru olur: “Tarihin Sonu” tezine Batılılardan daha çok inananlar, Batılı düşünce sistemine layık olmadığı mükemmellik sıfatını yükleyenler ve örümcek ağına benzeyen o “devasa”(!) güç karşısında boyun bükenler bunun farkında değil maalesef.

Biz hem doğu hem batı ve hem de tüm zamanlar için İslâm’ın ideal bir siyasal sistem olduğunu iddia ediyor, buna inanıyor ve “bu sistemi hâkim ve egemen kılmaya talibiz” diyoruz.

Çünkü bizler, her şeyden münezzeh olan Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın vaadine güveniyoruz. Herhangi bir şek ve şüpheye düşmeden kesin olarak Allah’ın şu sözü bizim en büyük güvencemizdir:

وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ ٱلْمُؤْمِنِينَ

“Müminlere zafer vermek bizim üzerimize bir haktır.”[Rum Suresi 47]

Öyleyse bu vaat gerçekleşecektir. Çünkü Allah Subhanehû ve Teâlâ bu ayet-i kerimede müminlere zafer vermeyi kendisine vacip kıldığı gibi zaferi onlara kendisinden bir ikram ve lütuf olarak da hak kılmıştır. Bunu şüpheye ihtimal vermeyen kesin bir ifade ile de teyit etmiştir.

Allah’ın bu sözüne rağmen kapitalizmin galibiyetine hayran kalan bazı insanlar, İslâmi hayatı başlatacak bir siyasal sistem ve devletin yeniden dünya sahnesinde var olmasının mümkün olmadığını, bunun bir hayal olduğunu söylüyorlar. Bu onların İslâm’a ve Allah’ın vaadine olan güvenlerinin sarsıldığını veya yok olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu, Batılı devlet ve sistemlerin galip ve güçlü olduğuna, sarsılmaz ve yıkılmaz olduğuna dair Müslümanlarda kötü bir algının oluşmasına da sebep oluyor. Dolayısıyla ümmette oluşturulan bu ümit kırıcı yanlış algıların değişmesi için İslâm’ın şu özelliklerine tekrar bakmayı gerekli görüyoruz:

Tüm zamanların en ideal siyasal sitemi İslâm’dır! Çünkü İslâm ümmeti sahih ve akli bir akideye sahiptir. Bu akide maddeye değil ruhi esasa dayanmakta ve madde ile ruhu mezcetmektedir. Toplumdaki ruhi, ahlaki, insani ve maddi değerleri herhangi bir çelişki olmaksızın karşılayan İslâm akidesi derinlere kök salan bir çınar gibidir. İslâm akidesindeki bu nitelikler diğer ideolojilerin hiçbirinde yoktur. İslâm ideolojisinde amellerin ölçüsü, Allah’ı razı eden helaller ve Allah’ı öfkelendiren haramlardır. Diğer ideolojilerde ise amellerin ölçüsü dünyadaki maddi lezzetleri maksimum seviyede tatmak yani maddi maslahat ve menfaattir. Dünyaya baktığımızda bu ideolojilerin insanların hayat ile ilgili sorularına cevap veremediğini görürüz. Yine bu ideolojilerin egemen olduğu dönemlerde insanlar hayattan hiç mutlu olamadılar olamıyorlar. İslâm ise onlara dünya ve ahiret mutluluğunu vadeden bir mesaj taşımaktadır. İnsanlığın bu mesajı görmesi ve bu mesaja koşması imkânsız değil aksine yakın bir gelecektir. Kapitalist ideolojinin çalkantı, kaos ve buhranlarından bıkmış olan insanlık güvenli bir liman aramaktadır. İşte bu liman İslâm’dır.

Tüm zamanların en ideal siyasal sitemi İslâm’dır! Çünkü İslâm, tüm renk, dil, millet ve halkların farklılığına rağmen ümmeti toplum yapmada başarılı ve muvaffak olmuştur. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Arap yarımadası ve civar bölgedeki şirk unsurlarını kazımış ve kısa sürede bu toprakları İslâm dârı hâline getirmişti. Sonrası dönemde ise İslâm, Arap ve İranlıların yaşadığı çoğu Zerdüşt, bir kısmı Hristiyan ve Yahudilerin olduğu Irak ve İran topraklarını, Fars diyarını tüm bu çeşitliliğine rağmen İslâm potasında eritmiştir. Yine Ermenilerin, Yahudilerin ve Süryanilerin yaşadığı Şam toprakları fethedilip İslâmlaştırılmıştır. Emevi Hilâfeti döneminde doğuda ta Çin Seddine kadar ulaşan İslâm Semerkant’ı fethetmiş, Batı’da ise Endülüs’e ulaşmıştır.

Birbirinden sadece coğrafi olarak değil âdet, gelenek, din, dil, kültür ve kanun olarak da uzak olan ve hatta birbirlerine zıt olan bu milletlerden bütün farklılıklarına rağmen din, dil, kültür ve yasalar çerçevesinde tek bir ümmet çıkarmak kolay bir iş olabilir mi? Evet, bunu ancak İslâm başarmıştır; bu ancak İslâm akidesinin, İslâm siyaset düşüncesinin ve İslâm Devleti’nin başarısıdır. Dün bütün bu halkları tek bir çatı ve tek bir sancak altında toplayan, ferdî, ahlaki ve içtimai, iktisadi, siyasi tüm toplumsal işlerini çözüme kavuşturan İslâm, bugün de en ideal siyasal sistemdir. Tekrar bu birliği oluşturacak siyasi fikir İslâm’dan başka hiçbir ideoloji de bulunmamaktadır.

Bugün tüm Batı tek bir ideoloji etrafında birleşmiş olmasına rağmen milliyetleri farklı olan halklarını tek bir siyasi varlık etrafından birleştirememiş, bütünleştirememiştir. Napolyon’un tüm Avrupa’yı birleştirme çabası duvara toslamıştır. Avrupa’da milliyetçilik çatışmaları iki yıkıcı büyük dünya savaşına neden olmuştur. Yirminci yüzyılda oluşturulan Avrupa Birliği (AB) ise sadece iktisadi, askerî ve dış siyaset konularında bile birlik oluşturmayı başaramamıştır. İşte bugün İngiltere’nin Brexit kararı bunun açık göstergesidir. Sadece iktisat, ticaret ve askerî alanda sınırlı birlik oluşturabilen AB; sosyal, içtimai, ahlaki ve siyasî konularda nasıl birlik oluşturabilir ki?

Tüm zamanların en ideal siyasal sitemi İslâm’dır! Çünkü iktisadi olarak İslâm tarihi bizlere tarihin çok nadir şahit olduğu adil bir yaşam standardı sunuyor. İslâm iktisat sistemi tarihî süreç içerisinde insanlara gerçek manada hiçbir iktisadi kriz, bulanım ya da kaos yaşatmamıştır. Aynı zamanda İslâm, toplumun her bir bireyinin bütün temel ihtiyaçlarını karşılar ve sonra da lüks ihtiyaçlarını mümkün olduğu ölçüde karşılamayı garanti altına alan imkân ve olanaklar sunar. Bu adil dengeyi kuran en önemli iktisadi kurum zekât kurumudur. Allah Subhanehu ve Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ

“Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.”[Me’âric 24]

Tüm zamanların en ideal siyasal sitemi İslâm’dır! Çünkü sosyal ve içtimai alanda tüm farklılıklara rağmen İslâm toplumunda özellikle aile kurumu hiçbir toplumun tanık olmadığı insicama sahipti. Daha önce bu böyleydi ama İslâm siyasal hayattan tamamen uzaklaştırılınca aile yapısı ve içtimai hayat bozuldu. Nesiller birbirine karıştı. Her türlü sapkın ve aşırı ilişkiler demokratik düşünceler gereği teşvik edildi. Bugün İslâm topraklarında bile insani olmayan bu sapkın ilişkilerin yaygınlaşması demokratik siyasi düşünce sebebiyledir. İslâm bu sorunları çözüme kavuşturacak bir fikir ve metoda sahiptir. Aile kalesine yönelik gelen tüm bu saldırıları karşılayacak ve def edecek olan, sosyal ve içtimai hayatta tekrar o mutlu müreffeh hayatı tesis edecek olan İslâm’dan başkası değildir.

Tüm zamanların en ideal siyasal sitemi İslâm’dır! Çünkü İslâm ümmeti on üç asır boyunca küresel manada etkili, güçlü bir siyaset ve büyük bir devlete sahipti. Bu devlet on üç asır boyunca hüküm sürmüş ve dünyanın birinci devleti olmuştur. İslâm ümmetinin bu özelliği bile tek başına yeniden siyasi alanda egemenliği elde edeceğini göstermektedir. Aydınlık geçmişini yeniden kazanabilmek isteyen bu ümmet için parlak tarihimiz çok çok önemlidir. Ecdatların kurduğu büyük devleti yeniden inşa etmeye yönelik çalışma coşkusu bu parlak tarihten gelir. Bugün bu devletin yeniden kurulması yönünde İslâm ümmetinde bir teveccüh görmekteyiz. Böyle bir teveccühün bulunması ve bu devleti kurmak için çalışanların varlığı, onların hareketleri ve girişimleri İslâm’ın siyasi egemenliğini çok yakın zamanda elde edeceğini göstermektedir. İşte bu siyasi egemenlik ancak siyasi bir otoriteyi hâkim kılmak ile gerçekleşebilir. O otorite devlettir; o devlet, Râşidî Hilâfet’tir!

 

Ancak ümmetin yeniden İslâmi bir yönetim altında birleşmesine yönelik taleplerin arttığı ve Hilâfet’in yeniden ikamesinin ciddi olarak tartışıldığı günümüzde, kasıtlı ve planlı olarak bazı tezler öne sürülmektedir. Sömürgeci Batı’nın mutfağından çıkan bu tezlerden birincisi, “İslâm’ın siyasal düzlemde bir etkisinin olmadığıdır” yani “İslâm’ın siyasi yönünün, devlet otoritesinin olmadığı” iddiasıdır. Bu iddia direk Batı tarafından hazırlanıyor, yerli laikler ise bu iddianın propagandasını yapıyorlar. İşte biz bu sebeple bunlara inat, onların çürük ve kokuşmuş sistemlerine çatıyor ve “İslâm, tüm zamanların en ideal siyasal sistemidir!” diyoruz.

İkinci tez ise “Müslümanların İslâm’a hazır olmadığı ve Hilâfet’i istemediği” tezidir. Bu tezi öne sürenler Batı kültüründen beslenen oryantalistlerdir. Bunlar yaklaşık bir asırdır sürdürülen fikrî, kültürel, siyasi ve askerî işgaller sebebiyle şunu söylüyorlar: “Dünya çapında Müslümanlar İslâmi bir hayatı değil, demokrasi ve özgürlükleri istiyorlar.”

Biz biliyoruz ki bu düşünce modernist bir düşüncesidir. Zira Batı, Müslümanların İslâm’ı istediğinden emindir. Bu hakikati herkesten çok kendileri bilmektedir. Hatta şu anda böyle bir tehdidin ortaya çıktığını görmüştür ve bunu engellemek için tüm güçlerini harcamaktadırlar.

Bir üçüncü propaganda ise Müslümanlarda İslâmi Devlet ve Hilâfet’in yeniden inşa edileceğine dair ümitlerin kırılması için yapılan “Hilâfet’in hayal olduğu” söylemidir. Hilâfet Devleti’nin kurulmasının hayal olduğunu söyleyenlere Şeyh Takiyyuddîn en-Nebhânî’nin İslâm Devleti kitabındaki şu sözleri ile Allah’ın vaadine tam teslimiyet, Rasulullah’ın müjdesinin gerçekleşeceğine iman ve İslâm ümmetinin fedakârlığına güven duyulmasını hatırlatırız:

“İslâm Devleti hayalden, rüya görmekten ve sayıklamaktan ibaret değildir. Çünkü o, on üç asır boyunca tarihin her tarafını kaplamıştır. Bu bir hakikattir. İslâm Devleti geçmişte böyle idi, yakın bir zaman içinde de yine öyle olacaktır. Çünkü onun varoluş faktörleri, kötürüm kimsenin onu inkâr etmesinden yahut onu yıkmak için hazırladığı kuvvetten daha güçlüdür. Zira artık günümüzde aydın akıllar onunla dolmaktadır. Çünkü o, İslâm’ın izzetine susamış İslâm ümmetinin arzusu, amacı durumundadır. İslâm Devleti, heva ve hevesten kaynaklanan bir arzu değildir. Zira o, Müslümanlar üzerine Allah’ın bir farzıdır. Allah Müslümanlara onu kurmalarını emretti.”

Tüm zamanların en ideal siyasal sitemi İslâm’dır ve bu siyasal sistemi yeniden egemen kılmak için kitlesel siyasi bir çalışma yapmak farzdır. Çünkü ümmetin sahip olduğu ideoloji, motordaki yakıt gibidir ve bu yakıt bitmez, tükenmez bir özelliğe sahiptir. Yakıtın motoru hareket ettirmesi için bir pilot veya şoföre ihtiyaç vardır. İşte motoru kumanda edecek İdeolojik siyasi parti pilot/şofördür. Çünkü o parti İslâm’ın siyasal sistemini egemen kılmak için motoru harekete geçirir. Böyle bir parti olmadan sahih bir istikamette yürümek, belirlenen hedefe kilitlenmek mümkün değildir. Böyle bir parti olmadan sömürgeci Batı’ya hayranlık duyan mağlupların düşüncelerinin yanlışlığını ifşa etmek, Batı’ya işbirlikçilik ve uşaklık yapan, ümmetin malını çalan ve maslahatını korumayan, siyasi makam ve mevki için insanları kandıran devlet yöneticilerini muhasebe etmek ve onların pisliklerini deşifre etmek mümkün değildir. Bugün böyle bir parti var ve bu parti toplumun düşünce, duygu ve nizamlarını değiştirmek suretiyle bu ideolojiyi ümmette canlandırmak, üretken ideolojik siyasi devlet adamlarını yetiştirmek için çalışıyor. Büyük İslâm’ın yeniden egemen olabilmesi ve dünyanın birinci devleti konumuna yükselebilmesi için böyle bir partinin bulunması ümmetin en önemli avantajlarındandır. Bu parti Hizb-ut Tahrir’dir. Hizb-ut Tahrir’in bu konuda başarılı olduğunun en açık göstergesi, sömürgeciler tarafından çizilen ve ebedîleştirmek için çalışılan suni sınırları aşarak ümmetin evlatlarının tümünü saflarında toplamış olmasıdır. Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanlar dâhil tüm İslâmi beldelerden ümmetin evlatlarının Hilâfet için bu parti ile çalışıyor olması, Hilâfet Devleti’nin ikamesinin gerçek olduğununun, hayal olmadığının açık bir göstergesidir.

İbn Haldun’un ifadesinde geçtiği şekli ile bakarsak, özetle şunu söyleyebiliriz: Ümmetin geneli hiçbir zaman kendini galip gösteren Batı’nın mükemmelliğine inanmamış ve ona hayranlık beslememiştir. Bunu yapanlar ümmet içinde sayılı kimselerdir. Dolayısıyla onların bu kompleksli hâli ümmete tümüyle sirayet etmemiştir, bundan sonra da etmeyecektir. Onların bu düşünceleri ile dün de bugün de hep şaz durumda ve azınlıkta kalmışlardır. Bundan sonra da ümmete tesir etmeleri zor görünüyor. Neredeyse her gün bir İslâm beldesinde Müslümanlar yönetimlere, rejimlere, sistemlere başkaldırıyorlar, meydanlara iniyorlar, haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme karşı duruyorlar. Fakirlik ve yoksulluğa mahkûm edilmelerini kabullenmiyorlar. Bu durum ümmetteki canlılığın göstergesidir. Tüm zamanların en ideal sistemi İslâm’dır ve bu ümmet Allah’ın yardımı ile İslâm’ı önce bu topraklarda sonra tüm dünyada çok yakın bir gelecekte hâkim ve egemen kılacaktır!

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz