Ey yöneticiler, Ey iktidara
gönül verenler, Ey diğer partililer, Ey Müslümanlar! Ben, Allah’ın hükümlerinden
başka hüküm kabul etmeyen bir Müslüman olarak sizleri ateşten kurtarmak
istiyorum. Evet, benim de ellerim yanıyor. Ellerimin yanma pahasına sizleri
ateşten kurtarmak istiyorum. Bana şu anda kızıyorsunuz hatta sizlere taassup
ile bağlı olanlar bana, CHP gibi muhalefet etmekle, hiçbir amelde bulunmamakla,
yapılan hizmetleri görmeyerek sadece sizlere söz söylemekle yetinmekle, icraat
yapmamakla iftira atıyorlar. Allah’tan korkun. Sizler ateşe doğru koşarken,
kimseden korkmadan Allah’ın hükümleri için canı pahasına mücadele etmek icraat
değil de nedir? Tağuta, “La” diyebilmek, sizin tağut içinde hizmet diye
yaptıklarınızdan inanın fersah fersah daha hayırlıdır. Allah ve Rasulü’nden
aktaracağım deliller ile sizlere merhamet ile yapacağım bu çağrıya kulak verin
yoksa gerçekten acınacak bir hale geleceksiniz. Sünnetullah, Allah’ın
hükümlerini hâkim kılmak üzere canını ortaya koyan inananları, bâtıl yolda ısrar
edenler üzerine ezici bir şekilde hâkim kılmasıyla gerçekleşmiştir ve Allah’ın
yardımıyla yine çok yakında gerçekleşecektir. Sizler, peşinizden hak ile bâtılı
ayıramayan, uykuda olan milyonları sürükleseniz de, hakkı gördüklerinde o
peşinizdekiler artık peşinizde olmayacak ve yalnız, çaresiz kalacaksınız da
Allah’ın yardımı da sizinle olmayacak. Çünkü Allah yalnız Allah’ın hükümlerine
ve Rasul’ün Sünneti’ne ittiba edenlere yardım eder. Ey yöneticiler, Ey iktidara
gönül verenler, Allah’tan korkun ve demokrasinin sizleri bir bataklık gibi daha
da derinlere götürmesine izin vermeyin. Üzerinize bulaşan pislikleri tövbe
ederek temizleyin ve size yaptığım bu çağrıya icabet edin. Hakkıyla iman eden mü’minlerin
Allah ve Rasulü’ne itaati, sizden ve her şeyden üstün tuttuğunu gördüğünüzde
dizleriniz titriyor. Allah’ın yardımıyla Râşidî Hilâfet Devleti kurulduğunda
sizleri alaşağı edecek olanlar sizleri oylarıyla desteklemeyen sizden ve
hükümlerinizden değil yalnız Allah’tan korkan bu muttaki mü’minler olacaktır.
Tahtlarınız sallanıyor, yerlerinize kendinizi elbiselerinizden çivileseniz de
muttaki mü’minler sizleri tahtınızla birlikte yerinizden söküp tarihin
çöplüğüne atacaktır. Bakın Kisra’ya, Kayser’e, Firavun’a, Nemrud’a, Saddam’a,
Ali Salih’e, Cemal Abdul Nasır’a, Kaddafi’ye, Zeynel Abidin Bin Ali’ye, Kral
Abdullah’a, Hüsnü Mübarek’e. Bunlar sizin cinsinizden, sizin gibi yöneticiler
değiller miydi? Düşünün, düşünün ki nasihat alasınız. Allah’tan korkun.
Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:
"Eğer mü’min iseniz
Allah'a ve Rasulü’ne itaat edin."[1]
Mü’min, Allah Celle Celâlehû'ya ve Rasulüne itaat eder
ve bu itaati her şeyden üstün tutar.
Allah Celle Celâlehû yine şöyle buyuruyor:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ
وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ
اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
"Allah ve Rasulü
bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına işlerinde (başka bir yol)
seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasulü’ne karşı gelirse apaçık bir şekilde
sapmış olur."[2]
Birinci ayette Allah Celle Celâlehû mü’min olmayı; Allah'a
itaat ve Rasulü’ne itaat şartlarına bağlamıştır. Bu iki şarttan birisi bile
yerine getirilmezse mü’min olunamaz.
Allah Celle Celâlehû'ya itaat; Allah Celle Celâlehû'nun kitabına, yani
Kur'an'da bildirdiği emir ve yasaklarına itaattir.
Rasulü’ne itaat ise onun
Sünneti’nde bildirdiği emir ve yasaklarına itaattir. Mü’min olabilmek için
sadece Allah Celle Celâlehû'a itaat etmek yeterli değildir. Allah Celle Celâlehû'nun Rasulü’ne de itaat
etmek gerekir. İşte bu; "Bize Kur'an yeter." diyenlere açık
bir reddiyedir. Kur'an'a gerçekten itaat eden bir kimsenin Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e de itaat
etmesi gerekir. Çünkü Allah Celle
Celâlehû Rasulullah SallAllahu Aleyhi
ve Sellem'e itaat etmeyi, Kur'an'da emretmiş ve bunu zorunlu kılmıştır.
Buna göre; Rasulullah SallAllahu Aleyhi
ve Sellem'in haram ve helal konusundaki emirlerine itaat etmeyen, Allah Celle Celâlehû'nun emirlerine itaat
etmeyenler gibi kâfir olur. Zira Kur'an'ı açıklayan ve ek hükümler bildiren Sünnet’i
kabul etmemek küfürdür.
Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:
إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ
وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا
وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
"Aralarında
hükmetmesi için Allah'a ve Rasulü’ne çağrıldıkları zaman mü’minlerin sözü
yalnız ‘İşittik ve itaat ettik’ demektir. İşte kurtuluşa erenler bunlardır."[3]
Kur'an ve Sünnet’in
hükmüne çağrıldığı zaman mü’minin söyleyeceği tek söz: İşittik ve itaat ettik,
demektir. Evet! İşte bu iki söz birbirinden ayrılmayan iki sözdür.
Yahudiler, Allah Celle Celâlehû 'tan gelen emirleri kabul
ettik manasına gelen "dinledik" sözünü zahiren dilleriyle
söylüyorlar, fakat bu sözlerinin hemen ardından; bu emirleri kabul etmiyoruz, manasında,
hareket ve yaşantılarıyla "isyan ettik" diyorlardı. Zira onlar, Allah
Celle Celâlehû'nun Musa Aleyhi’s Selam vasıtasıyla bildirdiği
emirlere zıt bir hayat yaşamakta idiler.
Oysa itaat Yahudilerin
yaptığı gibi sadece kulakla dinlemek veya dille kabul ettiğini söylemek değildir.
Bu sebeple her kim Allah Celle Celâlehû'nun
emirlerini dille kabul eder, amelinde bunu göstermezse işte o kimse
"işittik ve isyan ettik" diyen Yahudiler gibi yapmış olur.
Ahirette kurtuluşu
isteyen bir kimsenin Allah Celle Celâlehû'nun
ve Rasulü’nün emirlerine hem dil hem de yaşantıyla itaat etmesi gerekir. Ancak
böylece Allah Celle Celâlehû'nun
ayetin sonunda belirttiği "İşte kurtuluşa erenler bunlardır!" sözüne
nail olabilmek mümkün olabilir.
Mü’min Allah Celle Celâlehû'ya ve Rasulü’ne her zaman
ve mekânda itaat eder. Zamanın ve mekânın değişmesi mü’min kimselerin Allah Celle Celâlehû'ya itaatini asla
engellemez. Çünkü mü’minler; Allah Celle
Celâlehû ve Rasulü’nün bildirdiği sınırların dışına çıkarak herhangi bir
kişiye itaat eden kimseden mü’min sıfatının kalktığını çok iyi bilirler.
Kendisinden mü’minlik
sıfatı kalkan kimse için ise iki durum söz konusudur: Ya haram işleyerek günahkâr
Müslüman olmuştur veya küfür işleyerek kâfir olmuştur.
Allah Celle Celâlehû
ve Rasulü’nün açık hükmü bulunduğu bir meselede bir kimse, beşere ait olan zıt
hükümlere muhakeme olur veya onları Allah Celle Celâlehû'nun hükmüne
eşit tutar ya da bu hükümlerden birini seçmede muhayyer olduğuna inanırsa kâfir
olur. Bu Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün hükmü bulunan her meselede
böyledir.
Hüküm verme mercii
olarak sadece Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nü kabul etmesine rağmen nefsine
uyduğu için Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün hükmüne ameliyle itaat
etmeyen bir kimse günahkâr olur. Zina etme, hırsızlık yapma, faiz yeme gibi...
Böyle fiilleri işleyen
bir kimse Allah Celle Celâlehû'nun bu konulardaki emirlerine itaat etmemiştir.
Bir Müslüman günaha
düşse bile şu halde bulunur:
1-İşledikleri haram
konusunda Allah Celle Celâlehû'nun hükmünün doğru olduğuna kesin ve şüphesiz
olarak inanmak.
2-İşlenen amelin haram
olduğuna inanmak ve bundan dolayı pişman olarak Allah Celle Celâlehû'ya
tevbe etmek.
3-Bu ameli işlerken
kendisini görenlerden utanmak, onlara bu yaptığının doğru olmadığını ve ne
sebeple işlediğini anlatmak, yaptığından pişmanlık duymak ve bununla övünmemek.
Bir Müslüman bir haram
fiil işlediğinde bunu açıktan değil gizli olarak yapar ve yaptığı bu amelden
dolayı övünmez. Şayet yaptığı haramı açıktan yapar ve bununla övünürse onun bu
hali pişman olmadığını, yaptığı amelin doğru olduğunu kabul ettiğini,
utanmadığını ve tevbe etmediğini gösterir.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan
Ahmet Davutoğlu'nun Yeni Türkiye Buluşması'nda 'faiz' ile ilgili sarf ettiği
cümleleri duymuşsunuzdur.
"Düşünün, 2002'de
yüzde 56'ydı faiz, yüzde 12 sübvansiyon yapılıyordu, yüzde 47 esnaftan faiz
alınıyordu. Şimdi yüzde 50 sübvansiyon, yüzde 4-5 civarında faizlere kadar
düştü. 2002'de faiz kullanan şey eee, kredi kullanan esnafımızın sayısı 63 bin
civarındaydı ve gittikçe düşüyordu. Şimdi 317 bin, geçen sene, kredi kullanan
esnafımız toplamda da 1 milyon 100 bin esnafımız kredi kullandı bizim dönemde. Helali hoş olsun, Allah sayısını,
bereketini arttırsın... Kredi tutarının toplamı 2002'de 153 milyondu,
şimdi 12,5 milyar 2014'te kullanılan, yani 81 kat arttı. İşte bereket bu.”
Bu cümleleri sizlerin
düşünmenizi istiyorum. Sizlerden oy isteyenlere aktarmanızı istiyorum.
Haşa İslâm dini dijital
bir yazılım mı ki sürümü yükseltiliyor. Bizim haram bildiğimiz faiz, yeni bir
sürüm ile helali hoş edilebiliyor. Siri 8.2 versiyonunda Türkçe konuşmuyordu,
8.3’te Türkçe konuşuyor. “Faiz, haramdı, bizim dönemimizde helal-i hoş oldu.”
Din zaten tamam değil miydi?
Yama lazım değil İslâm’a!
Böyle bir şey olabilir mi Allah için düşünün kimleri destekliyorsunuz? Söyleyen
için de, söyleyeni alkışlayanlar için de, söyleyeni takip edip destekleyenler,
arkasından gidenler için de Allah korusun çok tehlikeli ifadeler bunlar!
İslâm dininde itaat,
Allah Celle Celâlehû'ya ve Rasulüne’dir. Ancak Allah Celle Celâlehû
ve Rasulü’nün itaat edilmesini emrettiği kişilere itaat edilir. Burada şunu da
belirtmek gerekir: Müçtehit âlimlerin sözlerine Kur'an ve Sünnet’e uygun olduğu
müddetçe itaat edilir. Kur'an ve Sünnet’e dayanmadan bir şeyi helal veya haram
kılan kimse kâfir ve tağuttur. O kimsenin içtihat etme seviyesine gelip
gelmemesi önemli değildir.
Kur'an ve Sünnet’e
uymayan herhangi bir hükme itaat, duruma göre ya küfür ya da haram olur. Şayet
itaat edilen kişi kendisini teşri koymada yetkili görüyorsa, bu kimseye bu
yetki ve sıfatı vererek itaat eden kâfir olur. Faizi helalleştiren kimseye bu
konuda yetki sahibi olduğunu tasdik ederek itaat etmek gibi...
Fakat yukarıda
bildirilen şartlar dâhilinde Allah Celle Celâlehû'nun haram kıldığı bir
konuda bir kimseye itaat eden kimse kâfir değil, günahkâr olur. Haram olduğuna
inanarak içki içmeye çağıran kişiye haram olduğuna inanarak itaat etmek gibi...
Kendilerine İtaat
Edilmesi Gereken Kimseler
Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:
''Allah'a itaat
edin! Rasul’e itaat edin! Sizden olan emir sahiplerine itaat edin!"[4]
Kendilerine itaat
edilmesi gereken ulu'l emr (emir sahipleri) iki çeşittir:
1-Müslümanların idari
konulardaki emîri.
2-Müslümanlara ilmî
konularda önderlik yapan müçtehit âlimler.
Hangi konuda olursa
olsun, ulu'l emre, Allah'a ve Rasulü’ne itaat edildiği gibi itaat edilmez. Zira
Müslümanların emîri veya İslâm âlimlerine itaat, ancak Kur'an ve Sünnet’e bağlı
kaldıkları ve bu iki kaynağa göre hüküm verdikleri müddetçe farzdır. Bu ayet
herhangi bir ihtilaf anında çözüm için başvurulması gereken asıl merciinin Kur'an
ve Sünnet olduğunu göstermektedir. Aksi halde iman ve İslâm iddiası geçersiz
olur.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:
"Allah'a ve Rasulüne
karşı gelmedikleri müddetçe onlara itaat edin!"[5]
Bir başka hadiste şöyle
demiştir:
"Allah'a isyanda
hiç bir mahlûka itaat yoktur."[6]
İslâm şeriatını bir
kenara atarak beşeri kanunları uygulayan kimselerin, Allah Celle Celâlehû
ve Rasulü’nü sevdiklerine dair iddiaları apaçık bir yalandır. Bu iddiaları
sadece insanları kandırmak için ileri sürerler ve para vererek satın aldıkları
âlim taslaklarını da bu mesele için kullanırlar. İşte bu sebeple bu âlim
taslağı belamlar, Allah'ın şeriatını bir kenara atarak beşerî kanunları
uygulayan tağutların Müslüman olduklarını ve Allah Celle Celâlehû'yu çok
sevdiklerini insanlara anlatırlar.
Allah Celle Celâlehû'nun
şeriatını hayatın her alanında uygulamadan kaldırıp yerine beşerî kanunları
uygulayan, bu kanunlara öncelik tanıyarak Allah Celle Celâlehû'nun
şeriatından daha üstün tutan yöneticiler, Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nü
sevdiklerini nasıl iddia edebilirler? Böyle bir iddiayı ileri süren kimseler ya
İslâm'ı bilmemekte ya da İslâm'ı gerçek manada bilmeyen halkı kandırmak
istemektedirler. Zira halkın İslâm'ı gerçekten bildiğini bilseydiler asla böyle
gülünç bir iddiayı ortaya atmazlardı. Fakat sahte âlim taslakları vasıtasıyla
ve halkın İslâm'daki cehaletlerini fırsat bilerek böyle bir iddiayı ortaya
attılar ve halkı da buna inandırdılar.
"İnsanların Allah’ın
taatine sıkıca sarılmadıkları bir anda Allah’ın taatine sıkıca sarılan kimse
savaştan kaçanların olduğu bir sırada kâfirlere saldıran gibidir."[7]
"Ve derler ki: Eğer
dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı
arasında olmayacaktık."[8]
[1]
Enfal Suresi 1
[2]
Ahzab Suresi 36
[3]
Nur Suresi 51
[4]
Nisa Suresi 59
[5]
Buhari, Muslim
[6]
Ahmed b. Hanbel
[7]
İbni Ebu Naim
[8]
Mülk Suresi 10
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış