ALLAH'A İSYANDA HİÇ BİR MAHLÛKA İTAAT YOKTUR

Mehmet Çetinbudak

Ey yöneticiler, Ey iktidara gönül verenler, Ey diğer partililer, Ey Müslümanlar! Ben, Allah’ın hükümlerinden başka hüküm kabul etmeyen bir Müslüman olarak sizleri ateşten kurtarmak istiyorum. Evet, benim de ellerim yanıyor. Ellerimin yanma pahasına sizleri ateşten kurtarmak istiyorum. Bana şu anda kızıyorsunuz hatta sizlere taassup ile bağlı olanlar bana, CHP gibi muhalefet etmekle, hiçbir amelde bulunmamakla, yapılan hizmetleri görmeyerek sadece sizlere söz söylemekle yetinmekle, icraat yapmamakla iftira atıyorlar. Allah’tan korkun. Sizler ateşe doğru koşarken, kimseden korkmadan Allah’ın hükümleri için canı pahasına mücadele etmek icraat değil de nedir? Tağuta, “La” diyebilmek, sizin tağut içinde hizmet diye yaptıklarınızdan inanın fersah fersah daha hayırlıdır. Allah ve Rasulü’nden aktaracağım deliller ile sizlere merhamet ile yapacağım bu çağrıya kulak verin yoksa gerçekten acınacak bir hale geleceksiniz. Sünnetullah, Allah’ın hükümlerini hâkim kılmak üzere canını ortaya koyan inananları, bâtıl yolda ısrar edenler üzerine ezici bir şekilde hâkim kılmasıyla gerçekleşmiştir ve Allah’ın yardımıyla yine çok yakında gerçekleşecektir. Sizler, peşinizden hak ile bâtılı ayıramayan, uykuda olan milyonları sürükleseniz de, hakkı gördüklerinde o peşinizdekiler artık peşinizde olmayacak ve yalnız, çaresiz kalacaksınız da Allah’ın yardımı da sizinle olmayacak. Çünkü Allah yalnız Allah’ın hükümlerine ve Rasul’ün Sünneti’ne ittiba edenlere yardım eder. Ey yöneticiler, Ey iktidara gönül verenler, Allah’tan korkun ve demokrasinin sizleri bir bataklık gibi daha da derinlere götürmesine izin vermeyin. Üzerinize bulaşan pislikleri tövbe ederek temizleyin ve size yaptığım bu çağrıya icabet edin. Hakkıyla iman eden mü’minlerin Allah ve Rasulü’ne itaati, sizden ve her şeyden üstün tuttuğunu gördüğünüzde dizleriniz titriyor. Allah’ın yardımıyla Râşidî Hilâfet Devleti kurulduğunda sizleri alaşağı edecek olanlar sizleri oylarıyla desteklemeyen sizden ve hükümlerinizden değil yalnız Allah’tan korkan bu muttaki mü’minler olacaktır. Tahtlarınız sallanıyor, yerlerinize kendinizi elbiselerinizden çivileseniz de muttaki mü’minler sizleri tahtınızla birlikte yerinizden söküp tarihin çöplüğüne atacaktır. Bakın Kisra’ya, Kayser’e, Firavun’a, Nemrud’a, Saddam’a, Ali Salih’e, Cemal Abdul Nasır’a, Kaddafi’ye, Zeynel Abidin Bin Ali’ye, Kral Abdullah’a, Hüsnü Mübarek’e. Bunlar sizin cinsinizden, sizin gibi yöneticiler değiller miydi? Düşünün, düşünün ki nasihat alasınız. Allah’tan korkun.

Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:

"Eğer mü’min iseniz Allah'a ve Rasulü’ne itaat edin."[1]

Mü’min, Allah Celle Celâlehû'ya ve Rasulüne itaat eder ve bu itaati her şeyden üstün tutar.

Allah Celle Celâlehû yine şöyle buyuruyor:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا

"Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına işlerinde (başka bir yol) seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasulü’ne karşı gelirse apaçık bir şekilde sapmış olur."[2]

Birinci ayette Allah Celle Celâlehû mü’min olmayı; Allah'a itaat ve Rasulü’ne itaat şartlarına bağlamıştır. Bu iki şarttan birisi bile yerine getirilmezse mü’min olunamaz.

Allah Celle Celâlehû'ya itaat; Allah Celle Celâlehû'nun kitabına, yani Kur'an'da bildirdiği emir ve yasaklarına itaattir.

Rasulü’ne itaat ise onun Sünneti’nde bildirdiği emir ve yasaklarına itaattir. Mü’min olabilmek için sadece Allah Celle Celâlehû'a itaat etmek yeterli değildir. Allah Celle Celâlehû'nun Rasulü’ne de itaat etmek gerekir. İşte bu; "Bize Kur'an yeter." diyenlere açık bir reddiyedir. Kur'an'a gerçekten itaat eden bir kimsenin Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e de itaat etmesi gerekir. Çünkü Allah Celle Celâlehû Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e itaat etmeyi, Kur'an'da emretmiş ve bunu zorunlu kılmıştır. Buna göre; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in haram ve helal konusundaki emirlerine itaat etmeyen, Allah Celle Celâlehû'nun emirlerine itaat etmeyenler gibi kâfir olur. Zira Kur'an'ı açıklayan ve ek hükümler bildiren Sünnet’i kabul etmemek küfürdür.

Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasulü’ne çağrıldıkları zaman mü’minlerin sözü yalnız ‘İşittik ve itaat ettik’ demektir. İşte kurtuluşa erenler bunlardır."[3]

Kur'an ve Sünnet’in hükmüne çağrıldığı zaman mü’minin söyleyeceği tek söz: İşittik ve itaat ettik, demektir. Evet! İşte bu iki söz birbirinden ayrılmayan iki sözdür.

Yahudiler, Allah Celle Celâlehû 'tan gelen emirleri kabul ettik manasına gelen "dinledik" sözünü zahiren dilleriyle söylüyorlar, fakat bu sözlerinin hemen ardından; bu emirleri kabul etmiyoruz, manasında, hareket ve yaşantılarıyla "isyan ettik" diyorlardı. Zira onlar, Allah Celle Celâlehû'nun Musa Aleyhi’s Selam vasıtasıyla bildirdiği emirlere zıt bir hayat yaşamakta idiler.

Oysa itaat Yahudilerin yaptığı gibi sadece kulakla dinlemek veya dille kabul ettiğini söylemek değildir. Bu sebeple her kim Allah Celle Celâlehû'nun emirlerini dille kabul eder, amelinde bunu göstermezse işte o kimse "işittik ve isyan ettik" diyen Yahudiler gibi yapmış olur.

Ahirette kurtuluşu isteyen bir kimsenin Allah Celle Celâlehû'nun ve Rasulü’nün emirlerine hem dil hem de yaşantıyla itaat etmesi gerekir. Ancak böylece Allah Celle Celâlehû'nun ayetin sonunda belirttiği "İşte kurtuluşa erenler bunlardır!" sözüne nail olabilmek mümkün olabilir.

Mü’min Allah Celle Celâlehû'ya ve Rasulü’ne her zaman ve mekânda itaat eder. Zamanın ve mekânın değişmesi mü’min kimselerin Allah Celle Celâlehû'ya itaatini asla engellemez. Çünkü mü’minler; Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün bildirdiği sınırların dışına çıkarak herhangi bir kişiye itaat eden kimseden mü’min sıfatının kalktığını çok iyi bilirler.

Kendisinden mü’minlik sıfatı kalkan kimse için ise iki durum söz konusudur: Ya haram işleyerek günahkâr Müslüman olmuştur veya küfür işleyerek kâfir olmuştur.

Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün açık hükmü bulunduğu bir meselede bir kimse, beşere ait olan zıt hükümlere muhakeme olur veya onları Allah Celle Celâlehû'nun hükmüne eşit tutar ya da bu hükümlerden birini seçmede muhayyer olduğuna inanırsa kâfir olur. Bu Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün hükmü bulunan her meselede böyledir.

Hüküm verme mercii olarak sadece Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nü kabul etmesine rağmen nefsine uyduğu için Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün hükmüne ameliyle itaat etmeyen bir kimse günahkâr olur. Zina etme, hırsızlık yapma, faiz yeme gibi...

Böyle fiilleri işleyen bir kimse Allah Celle Celâlehû'nun bu konulardaki emirlerine itaat etmemiştir.

Bir Müslüman günaha düşse bile şu halde bulunur:

1-İşledikleri haram konusunda Allah Celle Celâlehû'nun hükmünün doğru olduğuna kesin ve şüphesiz olarak inanmak.

2-İşlenen amelin haram olduğuna inanmak ve bundan dolayı pişman olarak Allah Celle Celâlehû'ya tevbe etmek.

3-Bu ameli işlerken kendisini görenlerden utanmak, onlara bu yaptığının doğru olmadığını ve ne sebeple işlediğini anlatmak, yaptığından pişmanlık duymak ve bununla övünmemek.

Bir Müslüman bir haram fiil işlediğinde bunu açıktan değil gizli olarak yapar ve yaptığı bu amelden dolayı övünmez. Şayet yaptığı haramı açıktan yapar ve bununla övünürse onun bu hali pişman olmadığını, yaptığı amelin doğru olduğunu kabul ettiğini, utanmadığını ve tevbe etmediğini gösterir.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Yeni Türkiye Buluşması'nda 'faiz' ile ilgili sarf ettiği cümleleri duymuşsunuzdur.

"Düşünün, 2002'de yüzde 56'ydı faiz, yüzde 12 sübvansiyon yapılıyordu, yüzde 47 esnaftan faiz alınıyordu. Şimdi yüzde 50 sübvansiyon, yüzde 4-5 civarında faizlere kadar düştü. 2002'de faiz kullanan şey eee, kredi kullanan esnafımızın sayısı 63 bin civarındaydı ve gittikçe düşüyordu. Şimdi 317 bin, geçen sene, kredi kullanan esnafımız toplamda da 1 milyon 100 bin esnafımız kredi kullandı bizim dönemde. Helali hoş olsun, Allah sayısını, bereketini arttırsın... Kredi tutarının toplamı 2002'de 153 milyondu, şimdi 12,5 milyar 2014'te kullanılan, yani 81 kat arttı. İşte bereket bu.

Bu cümleleri sizlerin düşünmenizi istiyorum. Sizlerden oy isteyenlere aktarmanızı istiyorum.

Haşa İslâm dini dijital bir yazılım mı ki sürümü yükseltiliyor. Bizim haram bildiğimiz faiz, yeni bir sürüm ile helali hoş edilebiliyor. Siri 8.2 versiyonunda Türkçe konuşmuyordu, 8.3’te Türkçe konuşuyor. “Faiz, haramdı, bizim dönemimizde helal-i hoş oldu.” Din zaten tamam değil miydi?

Yama lazım değil İslâm’a! Böyle bir şey olabilir mi Allah için düşünün kimleri destekliyorsunuz? Söyleyen için de, söyleyeni alkışlayanlar için de, söyleyeni takip edip destekleyenler, arkasından gidenler için de Allah korusun çok tehlikeli ifadeler bunlar!

İslâm dininde itaat, Allah Celle Celâlehû'ya ve Rasulüne’dir. Ancak Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nün itaat edilmesini emrettiği kişilere itaat edilir. Burada şunu da belirtmek gerekir: Müçtehit âlimlerin sözlerine Kur'an ve Sünnet’e uygun olduğu müddetçe itaat edilir. Kur'an ve Sünnet’e dayanmadan bir şeyi helal veya haram kılan kimse kâfir ve tağuttur. O kimsenin içtihat etme seviyesine gelip gelmemesi önemli değildir.

Kur'an ve Sünnet’e uymayan herhangi bir hükme itaat, duruma göre ya küfür ya da haram olur. Şayet itaat edilen kişi kendisini teşri koymada yetkili görüyorsa, bu kimseye bu yetki ve sıfatı vererek itaat eden kâfir olur. Faizi helalleştiren kimseye bu konuda yetki sahibi olduğunu tasdik ederek itaat etmek gibi...

Fakat yukarıda bildirilen şartlar dâhilinde Allah Celle Celâlehû'nun haram kıldığı bir konuda bir kimseye itaat eden kimse kâfir değil, günahkâr olur. Haram olduğuna inanarak içki içmeye çağıran kişiye haram olduğuna inanarak itaat etmek gibi...

Kendilerine İtaat Edilmesi Gereken Kimseler

Allah Celle Celâlehû şöyle buyuruyor:

''Allah'a itaat edin! Rasul’e itaat edin! Sizden olan emir sahiplerine itaat edin!"[4]

Kendilerine itaat edilmesi gereken ulu'l emr (emir sahipleri) iki çeşittir:

1-Müslümanların idari konulardaki emîri.

2-Müslümanlara ilmî konularda önderlik yapan müçtehit âlimler.

Hangi konuda olursa olsun, ulu'l emre, Allah'a ve Rasulü’ne itaat edildiği gibi itaat edilmez. Zira Müslümanların emîri veya İslâm âlimlerine itaat, ancak Kur'an ve Sünnet’e bağlı kaldıkları ve bu iki kaynağa göre hüküm verdikleri müddetçe farzdır. Bu ayet herhangi bir ihtilaf anında çözüm için başvurulması gereken asıl merciinin Kur'an ve Sünnet olduğunu göstermektedir. Aksi halde iman ve İslâm iddiası geçersiz olur.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:

"Allah'a ve Rasulüne karşı gelmedikleri müddetçe onlara itaat edin!"[5]

Bir başka hadiste şöyle demiştir:

"Allah'a isyanda hiç bir mahlûka itaat yoktur."[6]

İslâm şeriatını bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan kimselerin, Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nü sevdiklerine dair iddiaları apaçık bir yalandır. Bu iddiaları sadece insanları kandırmak için ileri sürerler ve para vererek satın aldıkları âlim taslaklarını da bu mesele için kullanırlar. İşte bu sebeple bu âlim taslağı belamlar, Allah'ın şeriatını bir kenara atarak beşerî kanunları uygulayan tağutların Müslüman olduklarını ve Allah Celle Celâlehû'yu çok sevdiklerini insanlara anlatırlar.

Allah Celle Celâlehû'nun şeriatını hayatın her alanında uygulamadan kaldırıp yerine beşerî kanunları uygulayan, bu kanunlara öncelik tanıyarak Allah Celle Celâlehû'nun şeriatından daha üstün tutan yöneticiler, Allah Celle Celâlehû ve Rasulü’nü sevdiklerini nasıl iddia edebilirler? Böyle bir iddiayı ileri süren kimseler ya İslâm'ı bilmemekte ya da İslâm'ı gerçek manada bilmeyen halkı kandırmak istemektedirler. Zira halkın İslâm'ı gerçekten bildiğini bilseydiler asla böyle gülünç bir iddiayı ortaya atmazlardı. Fakat sahte âlim taslakları vasıtasıyla ve halkın İslâm'daki cehaletlerini fırsat bilerek böyle bir iddiayı ortaya attılar ve halkı da buna inandırdılar.

"İnsanların Allah’ın taatine sıkıca sarılmadıkları bir anda Allah’ın taatine sıkıca sarılan kimse savaştan kaçanların olduğu bir sırada kâfirlere saldıran gibidir."[7]

 

"Ve derler ki: Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık."[8]



[1] Enfal Suresi 1

[2] Ahzab Suresi 36

[3] Nur Suresi 51

[4] Nisa Suresi 59

[5] Buhari, Muslim

[6] Ahmed b. Hanbel

[7] İbni Ebu Naim

[8] Mülk Suresi 10


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz