YAŞASIN İLAHİ ADALET

Musa Bayoğlu

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ

“Biz, kıyamet günü adalet terazileri kurarız. Artık hiçbir kimseye hiçbir haksızlık yapılmaz. (Yapılan iş) Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.”[1]

Adalet, Allah’ın emrettiği şekilde yaşamak, davranmak, hükmetmektir. Adalet, bir şeyi yerli yerine koymak, ifrat ve tefrite kaçmadan orta yolda hareket etmek, her şeye hakkını vermek, haksızlık yapmamak, zulmetmemektir. Adalet, Allah’ın isimlerinden bir tanesidir. Mutlak adil olan, Allah Subhanehû ve Teâlâ’dır. Tüm hükümlerinde, mükâfat ve cezalandırmasında Allah adaletlidir. Haksızlık ve zulmün her türlüsünden beridir.

İslâm, adaletin hayatın her alanında olmasını temin etmek için gönderilmiş ilahi vahiydir. Allah, savaş ve barışta, sevgi ve nefrette, söz ve amellerde, eş, çocuk, komşu, arkadaş ve akraba ilişkilerinde, ölçü ve tartıda ve aslında her işte adil olmamızı, adalet ile hareket etmemizi emretmiştir. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem Sahabesine sürekli adaletli davranmalarını hatırlatmış, kendisi de adalet ile hareket etmiştir. Allah’ın, adaletten ayrılanlara azap edeceği, hiçbir gölgenin olmadığı günde Allah Teâlâ’nın âdil yöneticiyi gölgelendireceği, adil yöneticilerin dualarının reddolunmayacağı, adaletle davrananların Rahman'ın yanında yüksek makamlarda bulunacakları, zalim yöneticilerin ise Allahu Teâlâ’dan en uzak kişiler olacağı bizlere müjdelenmiştir.

Allah’ın adil olduğu ve adalet ile hükmettiği konusunda, genel manada insanlar hemfikir olsalar da yaşanan bazı hadiseleri anlamakta ve ilahi adaletin tecellisi konusunda bazı insanlar yanlış düşünceye dalmaktalar. Bazıları art niyetli ve bazıları da cahil olan bu insanlar, Allah’ın adaletine iman ve teslimiyet konusunda şüpheye düşmektedirler. Bir kısmı ise Allah’ın adaletini inkâr ile birlikte Allah’ın varlığını da inkâr etmeye yöneldiler! İnsanları şüpheye düşürmek için bilerek veya bilmeyerek harekete geçtiler! Onlar şöyle dediler:

“Neden bazıları çok fakir, açlıktan ölüyor, bazıları ise çok zengin?”, “Neden bazıları babasını-annesini kaybediyor, bazıları ikisi ile birlikte büyüyor?”, “Neden bazı çocuklar kronik hastalıkla doğuyor?”, “Neden bazıları zeki iken, bazıları zekâ özürlü?”, “Neden 3 yaşındaki bir çocuğun tacize uğrayıp öldürülmesine Allah engel olmuyor?”, “ Neden zalim ve güçlü olanlar, her türlü kötülüğü yapabilirken; mazlum ve zayıf olanlar, her türlü acıya katlanmak zorundalar!”, “Allah neden zalimlere engel olmuyor?”, “Allah’ın adaleti nerede?” Böylece onlar isyana varan cümleler kullandılar. 

Öncelikle belirtmeliyiz ki Allah’ın evren, insan ve cinler için belirlemiş olduğu ilahi bir sünnet vardır. İnsan ve cinlerin dışında kâinatın işleyişinde ilahi bir adalet her zaman mevcuttur. İnsanoğlunun yaratılışından, bitki ve hayvanlara, gezegenlerden güneş sistemine, dağlardan ovalara, gece ve gündüze kadar her şeyde Allah’ın yarattığı bir düzen, adaletli bir sistem görürüz. Bu adalet olmamış olsaydı düzen bozulur, hayat yaşanmaz hâle gelirdi. Misal olarak yerkürenin “çekme” ve “itme” kuvveti bozulsa, yerküre ya güneş tarafından çekilir yok olur veya yörüngesinden çıkıp kâinatta kaybolup giderdi. Bununla ilgili ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ

“Göğü Allah yükseltti ve [her şeyde] mizanı (dengeyi) O koydu.”[2]

إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ

“Biz her şeyi belli bir ölçüye göre yarattık.”[3]

هَذَا الْحَقُّ وَبِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ

“Semavat ve arz (gökler ve yer) adaletle ayakta durmaktadır.”[4]

İnsan ve cinler konusunda ise Rabbimiz, bu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmış, şeytana mühlet vererek bu mücadeleyi başlatmış ve kıyamete kadar devam ettirecektir. Allah insana iki yol göstermiştir. Nefsimize sadece kötülüğü değil iyiliği de ilham etmiştir. İnsanoğluna, adaleti gereği bir irade vermiş ve onu bu iradeden mesul tutmuştur.  Kullarına akıl, vicdan, fıtrat gibi nimetlerin yanı sıra peygamber ve kitap göndermiş ve onlara yardım etmiştir. Tüm bunlara rağmen kullardan bazılarının kötülüğü seçmesi Allah’ın rızası değil, kulların iradesi ve tercihidir. İmtihan gereği de bu iradeye müdahale edilmemektedir. Bu yüzden, Allah’ın insana verdiği bu iradeden dolayı insanı hesaba çekmesi gerçek adalettir. Ayrıca Allah kullarına rahmeti ile muamele etmiş onları her daim affetmiştir. Tüm insanlar Allah’ın rahmeti sayesinde hayatta yaşamaya devam etmiştir/etmektedir…

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا

“Eğer Allah kazandıkları (suçlar) yüzünden insanları hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakit gelince gereğini yapacak. Şüphesiz ki Allah kullarını hakkı ile görüyor.”[5]

Allah’ın insana merhamet ettiği gerçeğini hatırlattıktan sonra insanoğlunun kendi iradesi dışında gerçekleşen konularda adalet mefhumunu anlamaya çalışalım. Çünkü insanın, dün, bugün ve yarın yaşayacağı hadiselerden bir kısmı kendi iradesinin dışında gerçekleşmektedir. Fakirlik-zenginlik, hayat-ölüm, sağlık-hastalık, ırk, cinsiyet, güç gibi birçok şey insanın elinde değildir. Bizim elimizde olmayan, irademiz ile yapmadığımız her şey Allah’ın takdiri iledir. Peki, insanın elinde olmayan, Allah’ın kendisine takdir etmiş olduğu konularda adaletin varlığı veya yokluğu nasıl tespit edilmelidir? Adalet Allah’ın takdirinde mi? Yoksa insanın isteklerinde midir? Adaleti hangi ölçü, mikyas ve kurallar ile tespit etmek gerekir? Hayır-şer, hüsün-kubuh, iyi-kötü, nimet-bela konularının tespitini insan yapabilir mi?

Maalesef insanlardan yukarıda bahsettiğimiz bir kısmı cehaletinden, bir kısım ise ihanetinden Allah’ın adaletini kendi akılları ve vakıaları üzerinden yorumladılar. Hâlbuki, Rabbimiz bu konuda insanoğluna [وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً] “Size ancak az bir ilim verildi.”[6] demişti. Bu az ilimle insanoğlunun hüküm vermesi adil ve doğru olan değildir. Çünkü insan kendisi için neyin hayır, neyin şer olduğunu bilemez. Çünkü insan eksik, aciz ve sınırlı yaratılmıştır. İnsana göre zenginlik iyi ancak fakirlik kötüdür. Sağlık iyi, hastalık kötüdür. Hayatta kalmak iyi ancak ölüm kötüdür. İnsan kendi aklı ile bunları değerlendirdiğinde bu şekilde hatalı bir değerlendirme yapmaktadır. Ancak insanoğlunun bugün hayır dediği birçok şey onun için şer olabilir. Çoğu kez zorluk, hastalık, bela, musibet ve sıkıntı insan için hayır olmaktadır. Zenginlik ile imtihan edilen insanlar azgınlaşırken fakirlerin çoğu teslimiyet göstermektedir. Sağlıklı olanlardan daha fazla hasta olanlar Allah’a yakındır. Sivrisineğin kanadı kadar değerli olmayan dünya nimetlerini elde etmek insana göre iyi görülse de bir sorumluluktur. Bununla alakalı birçok ayet ve hadis bize hayır ve şerrin insan tarafından bilinemeyeceği ve insanların nimetlerden dolayı isyan ettikleri bildirilmiştir.

وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ

“İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin hayrınızadır ve yine ihtimal ki hoşlandığınız şey de sizin kötülüğünüzedir.”[7]

كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى إِنَّ إِلَى رَبِّكَ الرُّجْعَى

“Muhakkak ki insan kendisini müstağni (Allah’a karşı ihtiyaçsız) görürse azar. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.”[8]

مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُصِيبُهُ أَذًى مِنْ مَرَضٍ فَمَا سِوَاهُ إِلاَّ حَطَّ اللَّهُ بِهِ سَيِّئَاتِهِ كَمَا تَحُطُّ الشَّجَرَةُ وَرَقَهَا

“Müslüman’a hastalık, eza ve benzerleri arız olmaz hatta vücuduna bir kıymık batmaz ki, Allah bu musibetler sebebiyle onun hatalarını ve günahlarını bağışlamış olmasın.”[9]

Şüphesiz ki insanoğlunun başına gelen ancak kendisinden def edemediği her şey Allah’ın takdiri iledir. Belki hikmetini bilemediğimiz bir iş bize adaletli görülmeyebilir. Ancak bizim inancımızın gereği bunun hayırlı ve adil olan Allah’ın takdiri olduğu için Allah’ın adaletine aykırı olmadığıdır. Çünkü her nimet veya sıkıntının iyi veya kötü yanları vardır. İnsanın elinde olmayan şeyler insanın şahsiyetine etki edemez, engel olamaz. Hastalık bedene engel olabilir ancak insanın iradesini hak yolda kullanmasına ve teslimiyetine engel değildir. Hatta hasta olanlar daha fazla Allah’a yakın olurlar. Fakir olmak eşyaya sahip olmamıza engel olabilir ancak kul olmamıza, ahlaklı olmamıza engel değildir. Sevdiklerimizi kaybetmemiz üzülmemize neden olabilir ama Allah’a yaklaşmamıza engel değildir.

Bu konu ile ilgili son olarak şunu söyleyebiliriz ki başımıza gelen olayları adalet terazisinde tartmak yerine mutlaka Allah’ın takdir etmiş olduğu bir hikmetin var olduğunu unutmamalıyız. Her ne kadar bu hikmeti bugün bilmemiş olsak dahi Allah’ın adaletine güvenmeliyiz.

Nasrettin hoca hikâyesinde anlatıldığı gibi: Nasrettin Hoca, bir çuval fındık ile girer mescide…  Sevinin! der. Size fındık getirdim. Şimdi dağıtacağım. Söyleyin hele Nasrettin usulü mü dağıtayım, Allah usulü mü? Cemaat: Allah’ın taksimatına uyulsun! der. Başlar Nasrettin Hoca dağıtmaya, kimine bir, kimine üç, kimine yüz, kimine torbanın yarısı, kimine hiç vermez…

Şimdi ise insanın kendi iradesi ile yapmış olduğu amellerde Allah’ın adaletini anlamaya çalışalım. Maalesef yukarıda bahse konu olan birçok hadise günümüzde insanların adaletten ayrılması ve zulmü tercih etmelerinden dolayı yaşanmaktadır. Milyonlarca insanın açlık çekmesi, savaşlarda masumlara yapılanlar, ölüm, fuhuş, hırsızlık ve benzeri insandan sadır olan tüm bu yaşananlar insanların Allah’ın emir ve nehiylerine uymamalarından kaynaklanmıştır. Mesela bugün yapılan araştırmalara göre 35 milyar insana yetecek kadar gıda olmasına rağmen 7 milyar insan bu gıdayı paylaşamamakta ve insanlardan %10’un üzerindeki 800 milyon insan açlık çekmektedir. Bu insanlardan her gün 20.000’i ölmektedir. Aynı şey insanları mutsuzluğa sürükleyen diğer şeyler için de geçerlidir. Eğer insanlar İslâm’ın iktisat nizamına iman ederek uygulamış olsalardı bu açlık yaşanmayacaktı. Eğer insanlar Allah’ın emir ve nehiylerine uymuş olsalardı zina, uyuşturucu, kriz, savaş ve sair şeyler yaşanmayacak ve hayat yaşanabilir hâlde olacaktı. Bunların tek nedeni insanın iradesini Allah’ın istediği şekilde takva yolunda kullanmaması ve kendisine zulmetmesidir. Bu yüzden bugün yaşadıklarımız Allah’ın adaletsizliği değil insanın adaletsizliğindendir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”[10]

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”[11]

إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

“Allah, insanlara zulmetmez fakat insanlar kendi nefislerine zulmederler.”[12]

إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ

“Allah, zerre kadar dahi zulmetmez.”[13]

İnsanoğlu, ne zaman yeryüzünde adil olan Allah’ın emir ve nehiylerine uymuş, adaletle hükmetmiş, zulümden uzaklaşmış ise o zaman insanlar arasında huzur, barış, güven ve sevgiye dayalı bir hayat inşa olmuş dünya ve ahiret saadeti elde edilmiştir. Çünkü kâinatın düzeni, devletin bekası, toplumun ve ailenin huzuru, müminlerin dünya ve ahiret mutluluğu ancak adaletin tesisi ile mümkündür. Bu yüzden, İslâm ile yeryüzü zulümden adalete ulaşmış, insanlık tarihi boyunca yaşanmamış huzur 13 asır boyunca yaşanmıştır.

Bugün dünyada zalimin zulmünün hemen cezasını bulmayıp, ilahi adaletin tehir edilmesi ise iki nedenden dolayıdır. Birincisi zalimlerin tövbe ederek zulümden dönmeleri, kendilerini ıslah etmeleri içindir. Bu şekilde kendilerini ıslah edenler için bu mühlet hayırdır. İkincisi ise bu şekilde davranmayıp zulümlerine devam edenlerin yaptıklarından dolayı başlarına gelecek azabın şiddetinin artırılmasıdır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ

“(Rasulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”[14]

Bugün insanlığın yaşadığı zulüm gerçekten çok büyüktür. Bu zulüm zalimlerin azabını artırırken imanlarını koruyarak salih amel işleyen Müslümanların da hayrını artırmaktadır. Tıpkı demirin sıcaklık potasında eritilip sulandırılması ile daha sağlam, çelik hâle getirilmesi gibi… Bu yüzden Suriye, Irak, Doğu Türkistan, Filistin ve diğer İslâm beldelerinde Müslümanların topyekûn yaşadığı ıstırap ve çektiği acılar onların günahlarını dökmekte, imanlarını güçlendirmekte ve imtihanı kazanmalarına vesile olmaktadır. Bu durum Müslümanlar için İslâmi bir hayatı hak etmeleri açısından da bir hazırlıktır.

أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ الَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِكُم مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء وَزُلْزِلُواْ حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللّهِ أَلا إِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَرِيبٌ

“Yoksa siz sizden evvel geçenlerin hâli sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı geldi ve sarsıntıya uğradılar ki hatta peygamber ve beraberinde bulunan müminler, Allah’ın yardımı ne zaman? diyorlardı. Gözünüzü açın Allah’ın yardımı pek yakındır.”[15]

Tüm bunlardan sonra âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mutlak adaletinin tecellisi konusunu anlatmaya çalışalım. Mutlak adalet, adaletin eksiksiz tahakkuk edeceği büyük buluşma günü, mahşer günüdür. Her şeyden haberdar olan Allah, iradesini kullanan tüm insanlar için son hükmünü adalet ile koyar ve o gün hak yerini tamamı ile bulur. O gün her hak sahibi hakkını alır, hiç kimseye adaletsizlik yapılmaz. Bu yüzden ilahi adaletin tecelli edeceği yer Kur’an’da mahşer günü olarak sürekli vurgulanmış, anlatılmıştır. O, tüm insanların huzura kavuşacağı, hakkını alacağı yer, hesapların dürüleceği gündür. Rabbimiz ilahi adaletin tecellisi ile ilgili şöyle buyurmaktadır:

وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.”[16]

فَكَيْفَ إِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“Bakalım kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığının tamamen ödendiği vakit hâlleri nice olacak.”[17]

وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الأَرْضِ لاَفْتَدَتْ بِهِ وَأَسَرُّواْ النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“(O zaman) zulmeden herkes, yeryüzündeki bütün servete sahip olsa (azaptan kurtulmak için) elbette onu feda eder. Ve azabı gördüklerinde için için derin bir pişmanlık duyarlar.  Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.” [18]

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

“Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun mükâfatını görecek, kim de zerre kadar kötülük yaparsa onun cezasını görecektir.”[19]

Elbette Allah’ın ilahi adaletinin tecelli edeceği yer sadece mahşer günü değildir. Allah’ın adaleti bazen dünyada da tecelli eder. Bu yüzden toplumlar arasında ilahi adaleti ifade eden “Alma mazlumun âhını, çıkar aheste aheste”, “Mazlumun âhı, indirir şâhı!”, “Gülme komşuna, gelir başına”, “Ne ekersen onu biçersin” deyimleri meşhurdur. Yine yeryüzünde zulmü tercih etmiş birçok kavim yaptıklarının karşılığı olarak dünyada helak olmuş, ilahi adalet onları yakalamıştır. Nuh, Hud, Musa, Salih ve diğer nebi ve rasullerin kavimleri ilahi adaletten bu dünyada kurtulamayan ve ahirette daha acı azabı görecek olan bazı kavimlerdir. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır:

فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

“Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık, cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.”[20]

Tüm zulümleri gördüğü hâlde “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyerek sessiz kalanlar, İslâm’ın emrettiği mücadeleyi ortaya koymayanlar mesuldürler. Çünkü Allah zalimlerin hasmıdır. Zalimlere teslim olmak, zalime yardım, zulmün yayılmasını destek olmaktır. [أَلاَ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ] “İyi biliniz ki Allah’ın lâneti zalimler üzerindedir.”[21] Bu yaşananlar, zalimlerin mazlumlara zulmüdür; Allah’ın adaletsizliği değil kulların sorumsuzluğudur. Bundan kurtulmanın yolu ise her konuda İslâmi esaslara uygun yaşamaktır. Bu tüm iman edenlerin sorumluluğudur.

مَنْ رَأَى مُنْكَرًا فَلْيُنْكِرْهُ بِيَدِهِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أَضْعَفُ الإِيمَانِ

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin; ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.”[22]

Biz Allah’ın adaletinin mutlak olduğuna, hem bu dünyada hem de ahirette ilahi adaletin tecelli edeceğine iman ediyoruz. Bugün her ne kadar zalimler zulümlerine devam ediyor olsalar da bugünkü zalimler selefleri gibi hem bu dünyada hem de ahirette yaptıklarının karşılığını görecekler ve pişman olacaklar. Mazlumlar ise ilahi adaletin tecellisi ile sevinecek, daru’s selam yurdu olan cennete Allah’ın adaleti ve rahmeti ile girecektir.



[1] Enbiya Suresi 47

[2] Rahman Suresi 7

[3] Kamer Suresi 49

[4] Ebu Davud

[5] Fatır Suresi 45

[6] İsra Suresi 85

[7] Bakara Suresi 216

[8] Alak Suresi 6-8

[9] Muslim

[10] Şura Suresi 30

[11] Rum Suresi 41

[12] Yunus Suresi 44

[13] Nisa Suresi 40

[14] İbrahim Suresi 42

[15] Bakara Suresi 214

[16] Bakara Suresi 281

[17] Âl-i İmran Suresi 25

[18] Yunus Suresi 54

[19] Zilzal Suresi 7-8

[20] Ankebut Suresi 40

[21] Hud Suresi 18

[22] Tirmizi


Yorumlar

Yorum Yaz