بِسْمِ اللَّـهِ
الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ
Halkının kendi isteği ile Müslüman
olduğu, Hilâfet ordularının zorla fethetmediği topraktan, Sultanlarının
İstanbul’daki Hilâfet sancağı altında yaşamayı kabul ettiği, Halifenin,
Portekiz işgaline karşı halkının yardım talebine cevap verdiği topraktan,
halkının Hilâfet bayrağının yeniden dalgalanmasını özlediği toprak olan
Endonezya’dan, Endonezyalı Müslümanlar adına sizleri İslâm'ın selamı ile
selamlıyorum. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Âlemlerin Rabbi
Allah’a hamdolsun. Zorbaların iflahını kesen Allah’a hamdolsun. Değerli
Kitabında وَكَانَ
حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ “Müminlere yardım etmek üzerimize bir haktır.” [Rûm
Suresi 47] buyuran Allah’a hamdolsun.
Değerli Hazırun!
Hilâfet’in yıkılmasının ardından
tapınılacak olan tek Rab, belirlenen günde Hilâfet’in tekrar geri döneceğini ve
kurulacağını vadetmektedir:
وَعَدَ اللَّهُ
الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي
الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ
دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ
أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ
فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allah, içinizden, iman edip de
salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi
onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı
olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından
kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar
bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler
inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nûr 55]
Değerli Konuklar!
Hilâfet’in zaruretinin İslâm’dan
olduğu malum olan bir husustur. Hatta hüccetü’l İslâm Ebû Hâmid el-Ğazâlî “el-İktisadu Fi’l İslâm” isimli eserinde
şöyle demektedir: “Din ve sultan ikizdirler. Din temeldir
sultan ise bekçidir. Yıkıntının ise temeli de yoktur. Bekçisi olmayanın ise
kaybı var demektir.” Nitekim Hilâfet’in yokluğunda nice dini
hükümler kayboldu. Hatta kâfirler, Hilâfet’in yokluğunda İslâm'ın ve
Müslümanların hürmetlerine saldırdılar.
İslâm akidesinden sonra İslâmî
esaslardan en önemlisi, kuşkusuz ki İslâm Hilâfeti’dir. İslâm Hilâfeti
olmadığında sömürgeci küfür devletleri üzerimize çöktüler, servetlerimizi
yağmaladılar ve birliğimizi dağıttılar. İslâm Hilâfeti olmadığında Yahudiler
mukaddesatlarımızı işgal ettiler, bizleri öldürülme ve zilletle karşı karşıya
getirdiler. Hilâfet olmadığı zaman Filistin, Suriye, Yemen ve Özbekistan’daki
Müslüman halklar ve diğerleri ölümle, topraklarından kovulmakla,
ibadethanelerinin yıkılmasıyla ve namuslarının çiğnenmesiyle karşı karşıya
kaldılar ve kurtarıcıları da olmadı!
Bu nedenledir ki İmam Kurtubî
tefsirinde şöyle demektedir: “Hilâfetin
farziyeti hakkında ne ümmet arasında ne de imamlar arasında ihtilaf yoktur.” Nesefi
ise “el-Akâid” de şöyle demektedir: “Hükümlerini uygulayacak, hadlerini yerine
getirecek, sınırlarını koruyacak, ordularını donatacak, zekâtlarını alacak,
zorbaları, hırsızları, yol kesenleri cezalandıracak, Cuma ve bayram namazlarını
kıldıracak, haklar hakkında şahitlikleri kabul edecek, kimseleri bulunmayan
erkek ve kız çocuklarını evlendirecek ve ganimetleri taksim edecek bir imam,
Müslümanlar için mutlaka gereklidir.”
Hilâfet işte böyle idi ve böyle de
olacaktır. İbni Hacer el-Heysemî, “es-Savâiku’l
Muhrika” isimli eserinde şöyle diyor: “Sahabeler,
peygamberliğin sona ermesinden sonra bir imam nasbedilmesi hususunda icma
ettiler. Daha doğrusu bunu farzların en önemlisi olarak gördüler. Öyle ki
Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in defin işlemleri yerine bu farzı
yerine getirme işi ile meşgul oldular.”
Kerim Kardeşlerim, Kıymetli
Müslümanlar! Yeniden geri dönmesi uğrundaki bunca taleplerden sonra artık
Hilâfet’in zamanı geldi. Kapitalizmin ayıpları ve bozuklukları ortaya çıktı ve
eceli yaklaştı. Öyleyse ey Müslümanlar ayağa kalkınız! Fatihlerin torunları
ayağa kalkınız! Dedeleriniz gibi olunuz. Hizb-ut Tahrir’le birlikte nübüvvet
metodu üzere Râşidî Hilâfet’in ikame edilmesi için çalışınız. Zira sizin
izzetiniz, şanınız ve şerefiniz oradadır.
Sulta ve yönetimde siyasi İslâm
tecelli etmiştir. Siyasi karar ve yetkiler sahibi olan mü’minlerin emiri, yani
halifesinin varlığı ile bunu uygulamaya koyunuz. Hilâfet’in kaldırılmasından
sonra ortaya çıkan boşluğu doldurması ve devletlerarası sorunlarla ilgilenmek
için ortaya çıkan Amerika, Avrupa ve Rusya gibi birbiri ile çatışan iki tarafın
faydasına olan hususlara karşı koymak için İslâm, devletlerarası sahneye
yeniden iniyor. İslâm, devletlerarası sorunlarla; ne devletlerarası kararlar, ne
de devletlerarası kanun şemsiyesi altında ilgilenmez. Ancak İslâm akidesinin
liderliğinde, şer’î hükümlere göre meseleyi ele alır. İslâm, gerçekleştirdiği
fetihlerle insanlara hayrı ve hidayeti taşıdı. Onları bulundukları halden
yukarılara taşıdı ve zillete düşürmedi. Onlara daima bir şeyler verdi, onlardan
almadı. Onları himaye etmek ve emniyetlerini sağlamak için koşturdu ve onlara
son derece değerli bir hayat sağladı.
Bugün insanlık, güçsüz halkların
üzerlerine gelip yağmalamak, kanlarını emmek, onları köleleştirmek ve onları
alçak bir hayatın köşesine sıkıştırmak isteyen kimseler ile onları yücelten, “Bizim
lehimize olan onların da lehine, bizim aleyhimize olan onların da aleyhine.”
kaidesine istinaden onlara veren, onları ve ümmetin evlatlarını eşit tutan
kimseler arasındaki farkı hissetmelidir. Bu anlamıyla gerçek siyaset ancak
İslâm'da vardır. Çünkü şer’î hükümler, onların tatbik edilmesi, onlara bağlı
kalınması, çıkarların korunması, sorunların çözülmesi, temel ihtiyaçların
karşılanması, lüks ihtiyaçları gerçekleştirebilme imkânlarının sağlanmasıyla
hakiki anlamda görüp gözetme gerçekleştirilmiş olur. İnsanın gerçek anlamda
huzuru, saadeti elde edebilmesi için nefisleri mutmain kılar. Bu saadet,
Allah’ın rızasının elde edilmesiyle kazanılan bir mutmainliktir.
Aşağılanma, musibetlere duçar olma,
Amerika ve Avrupa gibi dünya liderlerinin elleriyle akıtılan kanlar sebebiyle
İslâm ümmeti başta olmak üzere tüm halkların şu anda kaybettikleri husus işte
budur. İnşaAllah, şu andaki çatışma şeklinin dışında devletlerarası sahneye
yeniden ineceğiz. Ancak bu, Allah’ın kelimesinin yüce olması, kâfirlerin
sözlerinin ise alçaltılması, Müslümanların izzetli ve saygın bir şekilde
başlarının dik olması ve Allah yolunda şahadet için yarışmaları için yapılır.
Değerli Hazırun! Bizans kralı Herakles; “Şu iki
ayağımın altında bulunanı kesinlikle alacaklar.” dediği zaman Arapların
hacmi, kapasitesi ne idi? Rib’î b. Âmir, Müslüman olmasını veya cizye vermesini
ya da kılıcı tercih etmesi talebi ile mağrur bir halde Rüstem’in yanına
girdiğinde hacimleri ne idi? Peki, şu anda Arap olanların ve olmayanların
hacimleri ve kapasiteleri nedir?
Dünya, Birleşmiş Milletler topluluğunun
nasıl bir balon olduğunu, Güvenlik Konseyi denilen yapının faaliyetleri ve
devletlerarası şemsiye ile BM tarafından alınan kararların tümüyle boşa
çıkartıldığına şahit olmaktadır. Oysa Hilâfet olduğu zaman devletlerarası
siyasi sorunlar büyük zalim devletlerin elinde olmayacak, onların ayaklarının
altında bulunan zemin kaldırılacak ve devletlerarası sorun denilen bir mahal
kalmayacaktır. Devletlerarası denge düşüncesi ilga edilecek, kuvvetler dengesi
adı verilen disiplin sona erdirilecektir. Nükleer silah yarışının
sınırlandırılması düşüncesi zail olacak ve askeri ittifakların içine gizlenmiş
olan tehlikeler geri teperek bu ittifaklar sonlanacaktır.
Devletlerarası çatışma sahnesinde
var olmamız açısından ise bizler, sahnenin ortasında bulunacak ve halkların
beğenilerini kazanacağız. Zira karanlıkta yaşayan kimse nasıl olurda aydınlığa
âşık olmaz? Kılıçlarımızı zorbalara ve zalimlere çevireceğiz ve de melekler
bizimle olacaktır.
إِذْ يُوحِي رَبُّكَ
إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي
فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ
وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ
“Hani Rabbin meleklere,
"Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin
kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların
bütün parmaklarına" diye vahy ediyordu.” [Enfâl 12] O dönem
itibariyle Müslümanlar Hicri 15. yılda aynı yıl içinde Kâdisiye ve Yermûk
savaşlarında Bizans ve İran ile savaştılar. Her iki savaşta da zafer Müslümanların
yanında oldu. Onlardan birçokları öldürüldü, sayılarının ve hazırlıklarının
büyüklüğüne rağmen her iki devlet de büyük bir yenilgi aldı.
Ebû Ubeyde Kudüs’ü kuşattı ve
anahtarlarını Ömer b. el-Hattâb’a teslim edip Hâlid b. Velîd ile birlikte Şam’a
doğru yürüdü. Şam’ı fethetti ve Müslümanlar diğer şehirlere yöneldiler, oraları
da fethettiler. Amr b. el-Âs, Mısır üzerine yürüdü ve orayı fethetti.
Müslümanlar fetihlerini batıda da sürdürdüler ve Endülüs’ü fethettiler. Kuteybe
b. Müslim el-Bâhilî, Kuzey’e, Muhammed b. el-Kâsım ise doğuya doğru yürüdü ve
Çin sınırlarına ulaştı.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İstanbul’un fethini müjdeledi ve
fethedildi. Ve sizler İstanbul’u fethedenlerin torunlarısınız. Roma’nın fethini
de müjdeledi, Allah’ın izniyle orası da fethedilecektir. Allah’ın izniyle de
bizler oranın fatihleri olacağız. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu dinin, güneşin doğup battığı yere
kadar ulaşacağını müjdelediği gibi, nübüvvet metodu üzere Hilâfet’in tekrar
döneceğini de müjdeledi. Öyleyse Allah’ın emri ve Allah’ın vaadi hakkında acele
etmeyiniz. Ancak ihlâsınızda ve bu husustaki fedakârlıklarınızda acele ediniz.
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
هُوَ الَّذِي
أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ
وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
“O, Allah'a ortak koşanlar
hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini
hidayetle ve hak dinle gönderendir.”
[Tevbe 33]
Ancak bu halde iken bizler,
düşüncemizi kendimizi kurtarmakla değil, bütün gücümüzü İslâm ümmetinin
kurtarılması hususuna odaklandırmalıyız. Düşüncemizi ve çabalarımızı dünyanın
kurtarılması noktasına odaklaştırmalıyız. Doğrularımızın içine, insanlığın
hidayetine vesile olmayı ve kapana sıkışmış olan insanları bu zulümden kurtarmayı
da koymalıyız. İnsanların karanlıktan nura çıkmaları, dalaletten hidayete, kula
kulluktan kulların Rabbine ibadet etmelerini sağlamak için çalışmalıyız. Çünkü
İslâm tüm insanlar için gelmiştir.
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ
إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا
يَعْلَمُونَ
“Biz seni ancak bütün insanlara
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Sebe
28]
Sizler bir risalet ve hidayet
meşalesini taşıyanlarsınız, sizler salih arkadaşların varislerisiniz.
Münafıklar ve menfaatçiler çoğaldığında, muhlislerin yerini doldurarak bu dinin
güvendiği kimseler olacaksınız. Yükünüz ağır, yolunuz ise çetindir. Ancak
kararlı ve sabırlı olmak daha kuvvetlidir. Azimetler belirleyici, ihlâs ise
daha faydalıdır.
وَلَن يَتِرَكُمْ
أَعْمَالَكُمْ
“… Sizin amellerinizi asla
eksiltmeyecektir.” [Muhammed 35]
Değerli Konuklar! Hilâfet’in tekrar dönmesi için çalışmak Allah’ın vacip kıldığı bir
farzdır. Allah’ın hükümlerinin tatbik edilmesi, Müslümanların vakıasının da
gerektirdiği bir husustur. Müslüman bir halifenin liderliğinde cihad bayrağının
kaldırılması, bu boşluğun doldurulmasının yegâne yoludur. Unutmayın ki bizler,
komünizmin köklerinden hızlı bir şekilde nasıl koptuğunu ve yıkıldığını gördük.
Korkulacak ve hesaba katılacak bir kuvvet var olduktan sonra, dağılıp
parçalanması kaçınılmaz olur. Çünkü üzerine kurulu olduğu akıl, onun bekasını
kuvvetlendirmiyordu. Tam tersine, o bünyesinde yok olma tohumlarını
taşımaktaydı. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamıyor, düşüncesini ve üretkenliğini
sınırlandırıyordu. Aynı şekilde kapitalizm de komünizmden daha üstün değildir.
Ondan daha dayanıksızdır, içten içe kendisini yiyip bitiren bir yapıdadır. Onun
kokuşmuşluğu, kapitalistler açısından dahi gizli değildir. Onun ayıplarını
örtüp gizleyen özgürlükler elbisesi ve aldatıcılığı olmasa, komünizmin
akıbetini hızlı bir şekilde yaşaması kaçınılmaz olurdu.
Ancak Allah Azze ve Celle bu dinin hâkim olmasını ve başladığı gibi dönmesini
istiyor. Hilâfet Devleti, dönemin Bizans ve Fars devletlerini ortadan
kaldırdığı gibi, Rasûlullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in müjdelemiş olduğu Hilâfet de, Allah’ın izniyle yakın
zamanda Amerika’yı ve Avrupa’yı silip süpürecektir.
Öyleyse bizler ancak, Allah’ın
vaadinde müjdelemiş olduğu bu hususa inanmalıyız.
بِنَصْرِ اللَّهِ
يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
“Allah’ın yardımıyla. Allah
dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rûm
5] Bizler, Allah’ın azabından korktuğumuz ve Allah’ın sevabını arzuladığımız
ve bu farzın önemini idrak ettiğimizden dolayı bunun için çalışıyoruz. Bu
nedenledir ki tüm ciddiyetle onun kurulması gerçekleşinceye kadar bunun için
çalışmalıyız.
وَيَوْمَئِذٍ
يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ
“O gün (Allah'ın zafer vermesiyle)
mü'minler sevinecektir” [Rûm 4]
Dualarımızın sonu âlemlerin rabbi
Allah’a hamd etmektir.
Allah’ın rahmeti, bereketi ve
selamı üzerinize olsun.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış