Müslümanlar İçin Hilâfet’in Önemi

M. İsmail Yusanto

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

Halkının kendi isteği ile Müslüman olduğu, Hilâfet ordularının zorla fethetmediği topraktan, Sultanlarının İstanbul’daki Hilâfet sancağı altında yaşamayı kabul ettiği, Halifenin, Portekiz işgaline karşı halkının yardım talebine cevap verdiği topraktan, halkının Hilâfet bayrağının yeniden dalgalanmasını özlediği toprak olan Endonezya’dan, Endonezyalı Müslümanlar adına sizleri İslâm'ın selamı ile selamlıyorum. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun. Zorbaların iflahını kesen Allah’a hamdolsun. Değerli Kitabında وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَMüminlere yardım etmek üzerimize bir haktır.[Rûm Suresi 47] buyuran Allah’a hamdolsun.

Değerli Hazırun!

Hilâfet’in yıkılmasının ardından tapınılacak olan tek Rab, belirlenen günde Hilâfet’in tekrar geri döneceğini ve kurulacağını vadetmektedir:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nûr 55]

Değerli Konuklar!

Hilâfet’in zaruretinin İslâm’dan olduğu malum olan bir husustur. Hatta hüccetü’l İslâm Ebû Hâmid el-Ğazâlî “el-İktisadu Fi’l İslâm” isimli eserinde şöyle demektedir: “Din ve sultan ikizdirler. Din temeldir sultan ise bekçidir. Yıkıntının ise temeli de yoktur. Bekçisi olmayanın ise kaybı var demektir.” Nitekim Hilâfet’in yokluğunda nice dini hükümler kayboldu. Hatta kâfirler, Hilâfet’in yokluğunda İslâm'ın ve Müslümanların hürmetlerine saldırdılar.

İslâm akidesinden sonra İslâmî esaslardan en önemlisi, kuşkusuz ki İslâm Hilâfeti’dir. İslâm Hilâfeti olmadığında sömürgeci küfür devletleri üzerimize çöktüler, servetlerimizi yağmaladılar ve birliğimizi dağıttılar. İslâm Hilâfeti olmadığında Yahudiler mukaddesatlarımızı işgal ettiler, bizleri öldürülme ve zilletle karşı karşıya getirdiler. Hilâfet olmadığı zaman Filistin, Suriye, Yemen ve Özbekistan’daki Müslüman halklar ve diğerleri ölümle, topraklarından kovulmakla, ibadethanelerinin yıkılmasıyla ve namuslarının çiğnenmesiyle karşı karşıya kaldılar ve kurtarıcıları da olmadı!

Bu nedenledir ki İmam Kurtubî tefsirinde şöyle demektedir: “Hilâfetin farziyeti hakkında ne ümmet arasında ne de imamlar arasında ihtilaf yoktur.” Nesefi ise “el-Akâid” de şöyle demektedir: “Hükümlerini uygulayacak, hadlerini yerine getirecek, sınırlarını koruyacak, ordularını donatacak, zekâtlarını alacak, zorbaları, hırsızları, yol kesenleri cezalandıracak, Cuma ve bayram namazlarını kıldıracak, haklar hakkında şahitlikleri kabul edecek, kimseleri bulunmayan erkek ve kız çocuklarını evlendirecek ve ganimetleri taksim edecek bir imam, Müslümanlar için mutlaka gereklidir.”

Hilâfet işte böyle idi ve böyle de olacaktır. İbni Hacer el-Heysemî, “es-Savâiku’l Muhrika” isimli eserinde şöyle diyor: “Sahabeler, peygamberliğin sona ermesinden sonra bir imam nasbedilmesi hususunda icma ettiler. Daha doğrusu bunu farzların en önemlisi olarak gördüler. Öyle ki Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in defin işlemleri yerine bu farzı yerine getirme işi ile meşgul oldular.”

Kerim Kardeşlerim, Kıymetli Müslümanlar! Yeniden geri dönmesi uğrundaki bunca taleplerden sonra artık Hilâfet’in zamanı geldi. Kapitalizmin ayıpları ve bozuklukları ortaya çıktı ve eceli yaklaştı. Öyleyse ey Müslümanlar ayağa kalkınız! Fatihlerin torunları ayağa kalkınız! Dedeleriniz gibi olunuz. Hizb-ut Tahrir’le birlikte nübüvvet metodu üzere Râşidî Hilâfet’in ikame edilmesi için çalışınız. Zira sizin izzetiniz, şanınız ve şerefiniz oradadır.

Sulta ve yönetimde siyasi İslâm tecelli etmiştir. Siyasi karar ve yetkiler sahibi olan mü’minlerin emiri, yani halifesinin varlığı ile bunu uygulamaya koyunuz. Hilâfet’in kaldırılmasından sonra ortaya çıkan boşluğu doldurması ve devletlerarası sorunlarla ilgilenmek için ortaya çıkan Amerika, Avrupa ve Rusya gibi birbiri ile çatışan iki tarafın faydasına olan hususlara karşı koymak için İslâm, devletlerarası sahneye yeniden iniyor. İslâm, devletlerarası sorunlarla; ne devletlerarası kararlar, ne de devletlerarası kanun şemsiyesi altında ilgilenmez. Ancak İslâm akidesinin liderliğinde, şer’î hükümlere göre meseleyi ele alır. İslâm, gerçekleştirdiği fetihlerle insanlara hayrı ve hidayeti taşıdı. Onları bulundukları halden yukarılara taşıdı ve zillete düşürmedi. Onlara daima bir şeyler verdi, onlardan almadı. Onları himaye etmek ve emniyetlerini sağlamak için koşturdu ve onlara son derece değerli bir hayat sağladı.

Bugün insanlık, güçsüz halkların üzerlerine gelip yağmalamak, kanlarını emmek, onları köleleştirmek ve onları alçak bir hayatın köşesine sıkıştırmak isteyen kimseler ile onları yücelten, Bizim lehimize olan onların da lehine, bizim aleyhimize olan onların da aleyhine.” kaidesine istinaden onlara veren, onları ve ümmetin evlatlarını eşit tutan kimseler arasındaki farkı hissetmelidir. Bu anlamıyla gerçek siyaset ancak İslâm'da vardır. Çünkü şer’î hükümler, onların tatbik edilmesi, onlara bağlı kalınması, çıkarların korunması, sorunların çözülmesi, temel ihtiyaçların karşılanması, lüks ihtiyaçları gerçekleştirebilme imkânlarının sağlanmasıyla hakiki anlamda görüp gözetme gerçekleştirilmiş olur. İnsanın gerçek anlamda huzuru, saadeti elde edebilmesi için nefisleri mutmain kılar. Bu saadet, Allah’ın rızasının elde edilmesiyle kazanılan bir mutmainliktir.

Aşağılanma, musibetlere duçar olma, Amerika ve Avrupa gibi dünya liderlerinin elleriyle akıtılan kanlar sebebiyle İslâm ümmeti başta olmak üzere tüm halkların şu anda kaybettikleri husus işte budur. İnşaAllah, şu andaki çatışma şeklinin dışında devletlerarası sahneye yeniden ineceğiz. Ancak bu, Allah’ın kelimesinin yüce olması, kâfirlerin sözlerinin ise alçaltılması, Müslümanların izzetli ve saygın bir şekilde başlarının dik olması ve Allah yolunda şahadet için yarışmaları için yapılır.

Değerli Hazırun! Bizans kralı Herakles; “Şu iki ayağımın altında bulunanı kesinlikle alacaklar.” dediği zaman Arapların hacmi, kapasitesi ne idi? Rib’î b. Âmir, Müslüman olmasını veya cizye vermesini ya da kılıcı tercih etmesi talebi ile mağrur bir halde Rüstem’in yanına girdiğinde hacimleri ne idi? Peki, şu anda Arap olanların ve olmayanların hacimleri ve kapasiteleri nedir?

Dünya, Birleşmiş Milletler topluluğunun nasıl bir balon olduğunu, Güvenlik Konseyi denilen yapının faaliyetleri ve devletlerarası şemsiye ile BM tarafından alınan kararların tümüyle boşa çıkartıldığına şahit olmaktadır. Oysa Hilâfet olduğu zaman devletlerarası siyasi sorunlar büyük zalim devletlerin elinde olmayacak, onların ayaklarının altında bulunan zemin kaldırılacak ve devletlerarası sorun denilen bir mahal kalmayacaktır. Devletlerarası denge düşüncesi ilga edilecek, kuvvetler dengesi adı verilen disiplin sona erdirilecektir. Nükleer silah yarışının sınırlandırılması düşüncesi zail olacak ve askeri ittifakların içine gizlenmiş olan tehlikeler geri teperek bu ittifaklar sonlanacaktır.

Devletlerarası çatışma sahnesinde var olmamız açısından ise bizler, sahnenin ortasında bulunacak ve halkların beğenilerini kazanacağız. Zira karanlıkta yaşayan kimse nasıl olurda aydınlığa âşık olmaz? Kılıçlarımızı zorbalara ve zalimlere çevireceğiz ve de melekler bizimle olacaktır.

إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ

Hani Rabbin meleklere, "Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına" diye vahy ediyordu.” [Enfâl 12] O dönem itibariyle Müslümanlar Hicri 15. yılda aynı yıl içinde Kâdisiye ve Yermûk savaşlarında Bizans ve İran ile savaştılar. Her iki savaşta da zafer Müslümanların yanında oldu. Onlardan birçokları öldürüldü, sayılarının ve hazırlıklarının büyüklüğüne rağmen her iki devlet de büyük bir yenilgi aldı.

Ebû Ubeyde Kudüs’ü kuşattı ve anahtarlarını Ömer b. el-Hattâb’a teslim edip Hâlid b. Velîd ile birlikte Şam’a doğru yürüdü. Şam’ı fethetti ve Müslümanlar diğer şehirlere yöneldiler, oraları da fethettiler. Amr b. el-Âs, Mısır üzerine yürüdü ve orayı fethetti. Müslümanlar fetihlerini batıda da sürdürdüler ve Endülüs’ü fethettiler. Kuteybe b. Müslim el-Bâhilî, Kuzey’e, Muhammed b. el-Kâsım ise doğuya doğru yürüdü ve Çin sınırlarına ulaştı.

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İstanbul’un fethini müjdeledi ve fethedildi. Ve sizler İstanbul’u fethedenlerin torunlarısınız. Roma’nın fethini de müjdeledi, Allah’ın izniyle orası da fethedilecektir. Allah’ın izniyle de bizler oranın fatihleri olacağız. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu dinin, güneşin doğup battığı yere kadar ulaşacağını müjdelediği gibi, nübüvvet metodu üzere Hilâfet’in tekrar döneceğini de müjdeledi. Öyleyse Allah’ın emri ve Allah’ın vaadi hakkında acele etmeyiniz. Ancak ihlâsınızda ve bu husustaki fedakârlıklarınızda acele ediniz. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.”  [Tevbe 33]

Ancak bu halde iken bizler, düşüncemizi kendimizi kurtarmakla değil, bütün gücümüzü İslâm ümmetinin kurtarılması hususuna odaklandırmalıyız. Düşüncemizi ve çabalarımızı dünyanın kurtarılması noktasına odaklaştırmalıyız. Doğrularımızın içine, insanlığın hidayetine vesile olmayı ve kapana sıkışmış olan insanları bu zulümden kurtarmayı da koymalıyız. İnsanların karanlıktan nura çıkmaları, dalaletten hidayete, kula kulluktan kulların Rabbine ibadet etmelerini sağlamak için çalışmalıyız. Çünkü İslâm tüm insanlar için gelmiştir. 

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Sebe 28]

Sizler bir risalet ve hidayet meşalesini taşıyanlarsınız, sizler salih arkadaşların varislerisiniz. Münafıklar ve menfaatçiler çoğaldığında, muhlislerin yerini doldurarak bu dinin güvendiği kimseler olacaksınız. Yükünüz ağır, yolunuz ise çetindir. Ancak kararlı ve sabırlı olmak daha kuvvetlidir. Azimetler belirleyici, ihlâs ise daha faydalıdır.

وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ

“… Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.” [Muhammed 35]

Değerli Konuklar! Hilâfet’in tekrar dönmesi için çalışmak Allah’ın vacip kıldığı bir farzdır. Allah’ın hükümlerinin tatbik edilmesi, Müslümanların vakıasının da gerektirdiği bir husustur. Müslüman bir halifenin liderliğinde cihad bayrağının kaldırılması, bu boşluğun doldurulmasının yegâne yoludur. Unutmayın ki bizler, komünizmin köklerinden hızlı bir şekilde nasıl koptuğunu ve yıkıldığını gördük. Korkulacak ve hesaba katılacak bir kuvvet var olduktan sonra, dağılıp parçalanması kaçınılmaz olur. Çünkü üzerine kurulu olduğu akıl, onun bekasını kuvvetlendirmiyordu. Tam tersine, o bünyesinde yok olma tohumlarını taşımaktaydı. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamıyor, düşüncesini ve üretkenliğini sınırlandırıyordu. Aynı şekilde kapitalizm de komünizmden daha üstün değildir. Ondan daha dayanıksızdır, içten içe kendisini yiyip bitiren bir yapıdadır. Onun kokuşmuşluğu, kapitalistler açısından dahi gizli değildir. Onun ayıplarını örtüp gizleyen özgürlükler elbisesi ve aldatıcılığı olmasa, komünizmin akıbetini hızlı bir şekilde yaşaması kaçınılmaz olurdu.

Ancak Allah Azze ve Celle bu dinin hâkim olmasını ve başladığı gibi dönmesini istiyor. Hilâfet Devleti, dönemin Bizans ve Fars devletlerini ortadan kaldırdığı gibi, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelemiş olduğu Hilâfet de, Allah’ın izniyle yakın zamanda Amerika’yı ve Avrupa’yı silip süpürecektir.

Öyleyse bizler ancak, Allah’ın vaadinde müjdelemiş olduğu bu hususa inanmalıyız.

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Allah’ın yardımıyla. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rûm 5] Bizler, Allah’ın azabından korktuğumuz ve Allah’ın sevabını arzuladığımız ve bu farzın önemini idrak ettiğimizden dolayı bunun için çalışıyoruz. Bu nedenledir ki tüm ciddiyetle onun kurulması gerçekleşinceye kadar bunun için çalışmalıyız.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ

“O gün (Allah'ın zafer vermesiyle) mü'minler sevinecektir”  [Rûm 4]

Dualarımızın sonu âlemlerin rabbi Allah’a hamd etmektir.

Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı üzerinize olsun.

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz