NE DEMOKRASİ NE TERÖR; HİLAFET, HİLAFET!

Mustafa Küçük

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ

“Câhiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin inanan bir toplum için, hükmü Allah'tan daha güzel olan kimdir?” (Mâide Suresi 50)

İnsan, hayat ve kâinatı öncesi ve sonrasıyla ilişkisini kurarak açıklayan her bütüncül fikre temel düşünce denir. Gerçek şu ki; her temel düşünce hayata egemen olmak için vardır. Tıpkı bunun gibi her temel düşünce hayata hâkim olma metodunu kendi içinde taşır. Bu nedenle “İslam fikir ve metottan ibarettir.” denilmiştir.

Kapitalizm ve komünizm gibi beşerî ideolojiler de hayata egemen olma metodunu kendi içinde taşır. Onları ortaya koyan ideologlar söz konusu ideolojinin nasıl hayata hâkim olacaklarını da teorik ve pratik olarak göstermişlerdir. Örneğin; Komünizm hayatı tez-antitez çatışması olarak okuduğundan bu çatışmayı hızlandıracak olan şiddeti topluma egemen olma metodu olarak benimsemiştir. Kapitalizm ise özgürlükler üzerinden, tüketime kul ve köle liberal bireylerden oluşan toplumlar ortaya çıkararak hâkimiyet kurar. Demokrasi temelinde toplumu sömürgeleştirerek topluma egemen olur. Bu nedenle kapitalizmin siyasi hâkimiyet metodu demokrasidir.

İslam ise şiddet ve demokrasiden uzak, davet ve nusret talebi metodu ile toplumsal hayata egemen bir konuma gelme yolunu izlemiştir. Nitekim Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem davet ve nusret talep ederek Medine’de İslam Devleti’ni ikame etmiştir.

Son yüzyıldır, dünyayı gasp edip parselleyen küfrün bin bir çeşidi ittifak halinde İslam’ın doğru anlaşılmasının önüne bir bent çekmiştir. Yerli işbirlikçilerin eliyle yürüttükleri fikrî, siyasi, kültürel ve askerî saldırılarla, türlü komplo ve entrikalarla, algı operasyonlarıyla İslam’ı ve dolayısıyla Müslümanları ya liberalleştirip demokratlaştırma veya terörize etme planını uygulamaktadırlar.

Her şeye rağmen dini Allah’a has kılan bir kesim Müslüman, Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Ümmetim delalet üzere icma’ etmez!” mübarek sözünü tasdik edercesine küffarın ve işbirlikçilerinin bu hilesini boşa çıkardılar. İslam’a davette çağdaş küfür akımlarının kullandıkları metotlara tenezzül etmediler. Ne Batı değerlerini kutsayan sözüm ona İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne itibar ettiler, ne de özgür düşünceye! Ne Sosyalizme dönüp baktılar ne de Liberalizme! Ne laisizme pirim verdiler ne de demokrasiye! Ne vakıayı göz ardı ettiler ve ne de reel politiğe takılıp kaldılar.

Bütün bu handikaplardan kurtulmalarını sağlayan şüphesiz dini Allah’a has kılmalarıydı. Her tartışma konusu olan meseleyi Allah ve Resulü’ne götürmeleriydi. Nitekim ne Kitap’tan yüz çevirdiler ne de Sünnet’ten! Varsa yoksa Allah ve Resulü… Varsa yoksa Kitap ve Sünnet dediler! İkisini de kuşandılar Sahabece!.. “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dediler. Her ama her amelin şer’i hükmünü sordular soruşturdular. 21. asırda Sahabevari yürüdüler İslam’ı egemen kılmak için!

Bu İslami anlayış ve duruş onları farklı kıldı. Ne demokrat oldular ne de şiddete başvurdular. Ne sözlerini eğdiler büktüler ne de kaba kuvvet kullandılar. Ne gerçekten yüz çevirdiler ne de vakıaya teslim oldular. Ne şartları göz ardı ettiler ne de şartlara teslim oldular. Ne bâtılı hoş gördüler ne de hak ve bâtılı birbirine karıştırdılar. Kitap’ın tamamına İslam’ın tümüne iman edip tümüne davet ettiler. 

Gerçek şu ki; küfrün zatında bir güç ve kuvvet yoktur. Kendisinden kaynaklanan bir kudreti yoktur. Bütün güç, kuvvet ve kudretini hak suretinde görünmekten alır. Bu yüzden Allah Celle Celâlehû kerim Kitabı’nda katıksız küfür olan dinsizliği, Allahsızlığı, ateizmi çok da kale almamıştır. İnsanlık için büyük bir tehlike olarak görmemiştir. Nitekim dinsizlik ve ateistlik tarih boyunca asla toplumsal bir boyut kazanmamıştır. Ancak Allah Celle Celâlehû hak suretinde görünen müşriklik ve münafıklığa yoğun bir şekilde dikkat çekmiş, Müslümanları ve dahi insanlığı bu iki illete karşı uyarmıştır. Muharref Yahudilik ve Nasranîliği de kapsayan müşrikliği ve müşriklerin hile ve desiselerini deşifre etmiştir.  Bozuk bir ruh halini andıran münafıklığın ve şahsiyet yoksunu münafıkların özelliklerini ve onlardan korunmanın yollarını ümmete göstermiştir. 

Zaman içerisinde bir virüs gibi evrim geçiren küfür Laiklik olarak en karmaşık şekline ulaştı. Ardından Demokrasi ve Cumhuriyet kavramlarıyla tahkim edildi. İlahi iradenin insan ve hayat üzerindeki tasarrufa son verip yerine beşer iradesini ikame eden bu amentü tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün küfür fikirlerin, münker amellerin ve duyguların yeşerip geliştiği ana rahmi, ana zemini olmuştur. Kabil Habil’i aynı gerekçe ile öldürmüştü. Nemrut laik düşünceyi ayakta tutmak için İbrahim Aleyhi’s Selam’ı ateşe attı.  Firavun aynı amentü üzerinden Musa Aleyhi’s Selam’a saldırdı. Yahudilik ve Nasranîlik iktidara ve sermayeye hükmeden imparatorların kiraladığı din adamlarının eliyle tahrif edildi. Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in getirdiği İslam nuruna karşı cahiliyeyi savunan Ebu Cehil ve Ebu Lehebler laik düşünceye sahip insanlardı. Bugün insanlığın başına bela olan sömürgeci, özgürlükçü, milliyetçi, vatancı, ırkçı düşüncelerin temelinde yine laik demokratik amentü vardır.

19. asırda tohumları ekilen bu bâtıl akide, Karunların/Kapitalistlerin/Sermayedarların Firavunlar, Nemrutlar ve Tiranlarla iş tutarak palazlanmasıyla evrensel bir egemenlik kurdu. Bugün başta ABD olmak üzere 5+1 diye anılan ülkelerin ittifak halinde kutsadıkları amentü, Laik Demokratik Cumhuriyet amentüsüdür. Üzerine titredikleri temel değerler bu amentünün gölgesinde şekillenen Kopenhag kriterleridir. 

Nitekim Charlie Hebdo hadisesinde dünya liderlerinin verdikleri resim, çizdikleri tablo bu bâtıl akidenin nasıl korunduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. İslam âleminin işbirlikçileri dahil dünya liderlerinin bu resmin ön saflarda yer edinmek için nasıl itişip kakıştıklarını hep birlikte gördük.

Gerçek şu ki; sömürgeci büyük küfür devletlerin el birliğiyle sahiplendiği laik demokratik amentünün bayraktarlığını bugün Amerika yapmaktadır.  ABD’nin İslam’a karşı yürüttüğü savaşın temelinde yine Laik ve Demokratik amentünün hâkimiyetini garantiye alma planı mevcuttur. Pakistan ve Irak işgali, Çeçenistan’ın Rus zulmüne terk edilmesi, Bosna Hersek’in harabeye çevrilmesi, Filistin’in İsrail terör oluşumunun işgaline bırakılmasının altında hep laik demokratik amentünün tahkim edilmesi gerçeği vardır.

Evet! Bugün Suriye’de 5+1 diye addedilen ve başını ABD’nin çektiği ülkelerin elbirliğiyle yürüttüğü savaş Laik Demokratik Amentü ve İslam Amentüsünün savaşıdır. Müslümanları Laisizme ve Demokrasiye boyun eğdirme savaşıdır. Müslümanları Cahiliye hükmüne ram kılma savaşıdır.

Bugünden sonra kimse bu halka ya demokrasi ya terör dayatmasını yapamaz! Yol ayırımında olan Müslüman halklara “laikliğe sarılın” tavsiyesinde bulunamaz! Suriye cihadı devam ederken çapulculardan oluşan Laik Özgür Suriye Ordusunu palazlayarak İslam ümmetine liderliğe soyunamaz! 

Cenevre-I ve Cenevre-II toplantılarıyla sahada çarpışan mücahitlerin devrimini çalmaya teşebbüs etmek kimsenin haddine düşmemiştir. Laik patentli Nusayri rejim yıkılmaya yüz tutmuşken Eğit-Donat projeleriyle lejyon yetiştirerek mücahitlerin üzerine salmanın bir karşılığı olmalıdır muhakkak!  İslam’a karşı savaşan bir koalisyonda bulunduğu halde Endonezyalarda “Tek derdimiz var; İslam, İslam, İslam!” demek de neyin nesi! Komünist Çin ile ulusal çıkarlar zedelenmesin diye Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü göz ardı etmenin hesabını sormayacak mıdır Allah! Suriye’deki İsrail işbirlikçisi Mahmut Abbas’ı yedeğine alarak Esat zaliminin başta gelen destekçisi Putin ile el ele cami açılışını yaparak bu halkın gözünü boyamanın vebalini hangi nefis taşıyabilir? 

Şunu unutmayalım ki; bir fetret dönemi daha sona ermiştir. Laik demokratik amentünün sahipleri yol ayırımına gelmişlerdir. Hem Müslüman hem laik olunamayacağı yakıcı gerçeği ile yüzleşmenin zamanı gelmiştir. Hem Müslüman hem demokrat olmanın imkânsızlığı kapınızı çalmıştır. Bu ümmetin ihlaslı evlatlarının önüne ya demokrasi ya terör dayatmasını koymadan önce ya İslam ya Laiklik! Ya Hilafet ya Demokrasi naralarının kulaklarınızı çınlatacağından kuşkunuz olmasın.

Bu ümmet İslam dışı rejimlerden ve onların izini süren liderlerden bir hayır gelmeyeceğini yaşayarak öğrenmiştir. Bu günden sonra hiçbir kuvvet bu ümmeti İslami nasları ve motifleri başka rejimleri ayakta tutmak için kullanan liderlerin peşinden gitmeye ikna edemeyecektir.

Aksine bu ümmet; dini Allah’a has kılan ve Râşidî Hilafet Devleti’ni ikame ederek onları Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in tevhid sancağı altında Kevser Havuzu’nun başında toplayacak olan yiğit önderlerin peşinden gidecektir.

Zira bir şeyin essahı varken sahtesine kim itibar eder! 

وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا

“Hak geldi, bâtıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl, yok olmaya mahkûmdur.” (İsra Suresi 81)


Yorumlar

  1. yakup özdemir

    allah razi olsun dogru tespitlerde bulunmuşsunuz hocam rabbim sizin gibi hakkı haykıranların sayısını artırsın

Yorum Yaz