BİR ANNE GÖZÜYLE DEMOKRASİ

Sümeyye Avcı

Müslüman genç bir kızın en büyük hayali evlenip mutlu bir yuvaya sahip olmaktır. Huzur bulduğu yuvasında hayırlı evlatlar yetiştirmek suretiyle İslam’ın kendisine yüklemiş olduğu asli görevi yani anneliği yerine getirmek onun en büyük arzusudur. Bunun yanı sıra eşini razı etmek, gönlünü hoş tutmak, itaatte kusur etmemek de hayallerinin arasındadır. Zira bunun sonucunda Allahu Teâlâ’nın rızasına nail olacağı bilincindedir. İşte bu, zihniyeti demokrasi tarafından kirletilmemiş, İslami açıdan hayata bakan tertemiz bir genç kızın hayalidir.

Nitekim Allahu Teâlâ kadına bu sorumluluğu yüklerken fıtratını da ona uygun bir şekilde yaratmıştır. Kadının özel hayatta sorumlulukları olduğu gibi genel hayatta da sorumlulukları vardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın düzeninin yeryüzüne hâkim kılınması için çalışmak gibi. Ancak kadın için asıl olan annelik ve evinin hanımı olmasıdır. Bu sayede ancak huzur bulur ve gerçek saadete kavuşur. Bu yaşadığı huzurun, mutluluğun kaynağının İslam’ın hükümlerine bağlanmakta olduğu bilincinde olduğundan dolayı, Allah’ın ipine sımsıkı sarılır.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ

“O’dur sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan da gönlünün ısınacağı eşini var eden. Eşini örtüp bürüyünce; o, hafif bir yük (hamilelik) yüklendi ve onunla bir müddet gider gelirdi (bir müddet taşırdı). Nitekim ağırlaşınca; karı koca Rableri olan Allah’a: Eğer bize salih bir çocuk verirsen andolsun ki, şükür edenlerden oluruz,iye dua ettiler” (Araf 189)

İslam Devleti bu hassasiyete azami özen göstererek kadınları asırlar boyu korumuş, haklarını ve sorumluluklarını gözetmiştir. Ancak bu şanlı devletin yıkılıp yerine geçen demokratik sistemin kadını asli görevinden kopartarak aile hayatını talan etmiş, özgürlük yalanını zihinlere enjekte ederek kadını sermaye olarak kullanmayı maalesef başarmıştır.

Demokrasi ne ki insanlar buna rağbet ettiler? Demokrasi halkın hâkimiyetine dayalı olarak yetkiyi Allah’tan alıp, kula vermek anlamına gelir. Bu bağlamda kişilere sınır tanımaz bir şekilde özgürlükler vaat ederek akletmeyen insanları büyülemiş peşinde sürüklemiştir. Demokrasi hayatının her alanında toplumu bozmasıyla varlığını hissettiren en büyük zehirdir. Öyle bir zehir ki, bu zehirle sadece zihniyetler değil, hayaller dahi kirletildi.

Demokrasi zehrinin zihinlere enjekte edilmesi sonucunda o genç kızın da hayalleri kirlenmiş oldu. Artık o genç kızın hayalleri kariyer, kocasına bağlı olmadan ayakları üzerinde durmak, para kazanmak, evlilik hayatında demokrasi zilletinin empoze ettiği eşitliği yaşamak, kocasının emri altına girmemek, itaati çağ dışı görmek, evlendiğinde 5 hatta 10 sene gibi uzun bir dönem çocuk sahibi olmamayı planlamak, çocuklarını demokratik özgür yetiştirmek vs. O kadar kirletildi ki zihniyetler, bunun acı meyvelerini sonradan yemeğe başladıklarında üzerlerine musallat olan mutsuzluğun ve sıkıntının nedenlerini dahi bulmakta aciz kalır oldular.

Zihinlerin kirletilmesi sonucunda, kadınlar asli olan görevlerinin dışına çıktılar. Helal harama bakmaksızın iş hayatına atıldılar. Bu iş hayatları onları öyle bir duruma getirdi ki eşlerinin rızası göz ardı edilip “Bu benim hayatım, senin karışmaya hakkın yok.” diyebilecek bir cesarete sahip olundu. Evlatlarını sırf kariyer uğruna ihmal edip onların eğitimiyle ilgilenmemeye başlanıldı. Çocukların aldıkları eğitime bakmaksızın günün 8-10 saati kreşlere ya da bakıcılara teslim edildi. İşten eve yorgun argın geldiklerinde, hem bedensel hem de zihinsel yıpranma sonucunda çocuklarıyla ve eşiyle ilgilenmez hale geldiler. Böylece demokrasinin aileye vurmuş olduğu darbelerle büyümek zorunda kaldı çocuklar.

Çok kutsal olan annelik vasfı dahi çiğnetildi. Kadınlar ya vücutlarının bozulmasından korktukları için ya da işinin gereği iş yerinden ayrı kalmamak için taşıyıcı anne bulma küstahlığına girdiler. Adeta modern bir köle haline geldiler. Çocuklara gerçek anne olmak maksadından ziyade kendi enaniyetlerini düşünerek çocuk sevip bu duyguyu tatmak adına yapılır oldu tüm bunlar. Bu şekilde meydana gelen anne çocuk ilişkisi ne derece doğal ve samimi olabilir, aralarındaki bağ ne derece güçlü olabilir?

Demokrasi sunduğu sahte vaatlerle kadınları bir özgürlük masalıyla kandırdı. Bırakın anneliği kadın olarak dahi fıtratına uygun bir yaşam tarzını değiştirerek reklam aracı olarak kadının çekiciliğini tüm çıplaklığıyla ortaya sererek mal gibi kullanır oldu. Toplum içerisinde kadın kullanılan, işi bitince de paçavra gibi atılan bir meta konumunda olunca toplum nezdinde kadına bakışlar da değişir oldu. Sadece Amerika’da, her iki dakikada bir cinsel taciz yaşanıyor. Hiç tanımadıkları erkekler tarafından hamile bırakılıyorlar. Bu ağır yükün altında ezilen kadınlar ya depresyona girip ölü bir insan konumunda yaşamaya devam ediyorlar ya da bu yaşantıya dayanamayıp intihar ediyorlar. Kâfir Batı içerisinde yaşadığı bu pisliği demokrasi adına İslam memleketlerine taşıdı. Kadınları İslam’dan kopartarak demokrasi zilletini süslü, cazibeli göstererek tek çözüm(!) olarak gösterdi. Bir çıkmazın içinde boğulan kadınlar, çözüm olarak gösterilen bu düzene bir umutla sarıldı. Zehirli bir yılana sarıldıklarının bilincinde olmadan…

Demokrasinin yapı taşlarından olan özgürlükler meselesi bir ailenin hatta toplumun yıkımında kullanılan en önemli dinamitlerdir. Demokrasinin ortaya attığı bu özgürlüklerle fertler kendilerinde sınır tanımaz bir serbesti görerek aklının ve nefsinin her isteğine boyun bükerek yoldan çıkmışlardır. Herkes her istediğini yapar mantığıyla hareket eden insanlar çokça şahit olmuş olduğumuz mutlu olmayan, sürekli kavga edip itişen, çocuk yapmaktan korkan, boşanmaya hemen hazır olan, hanımını hiç kıskanmayan, hatta onu çıplak bir şekilde havuzda, denizde sergilemekten çekinmeyen ve bundan ar duymayan, İslam’da “Aile, Allah ve Rasulü’nün koruma altına aldığı bir kaledir.” anlayışından çok uzak bir aile yaşantısı içerisinde kalmışlardır.

Bu şekilde aileler parçalandı. Babalar, anneler ve çocukları arasında saygı, sevgi, merhamet kayboldu. Hatta yaşları ilerlemiş, yüzlerce anne ve baba bakım evlerine terk edilmek suretiyle yalnızlığa terk edilmişlerdir. Aynı bu mantıkla binlerce çocuk kürtajla alınıp öldürülmesi, doğanların cami önüne terk edilmesi ya da yetimhane önüne bırakılması vicdansızlığını gösteren canilerin hangi psikolojik bunalımda olduğu, hayatın gayesinden uzak bir yaşantı içerisinde bulunduklarını açıkça göstermektedir. Aile kurumunun teşekkül edişi  menfaat ve buna benzer dünyevi maslahatları elde etmek için meydana gelmektedir. Böylesi yarını olmayan veya hüsran olan bir aile ve toplum içerisinde anne olmak içler acısı bir olgudur. Hâlbuki evlilik sonucu oluşan ailenin, insan açısından ne kadar gerekli olduğu, Kur'an'da şu anlamlı ifadelerle ortaya koyulmaktadır:

هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ

“...Onlar (erkekler) kadınlar için giysidir, siz kadınlar da onlar için giysisiniz.” (Bakara 187) Bu ayet, kadın ve erkeği birbirlerinin giysileri olarak tanımlamaktadır.

Bilinen şudur ki elbise vücudu kapatır ve korur. Elbisesiz insan, kendini eksik ve güvensiz hisseder. Kadın ve erkeğin birbirlerinin giysileri olmaları, evlilik yoluyla gerçekleşir. Çünkü evlilik, eşleri zina ve benzeri pek çok günahlardan korur, maneviyatı kuvvetlendirir ve ahlakı güzelleştirir.

İslam’da  aile olmanın en önemli rolü ise, “Neslin devamını ve korunmasını sağlamaktır.” Ancak ailenin bu amelini gerçekleştirebilmesi, onun düzenli ve uyumlu olmasına bağlıdır. Böyle bir aile, İslami şartları yani kadın ve erkeğin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirerek kurulabilir.  Şuurlu bir iman, sadakat, sevgi, itaat ve güzel ahlak gibi yüksek değerler üzerine bina edilmiş aileler, İslâm toplumunun en büyük güvencesidir.

Bu değerleri kendilerine şiar edinen salih bir ailenin nasıl olduğunu Allah’ın Rasulü’nden ve ashabından öğrenelim. Sahabe kadınlarından  Sümeyra annemizin örnek tavrı buna en güzel misal olsa gerek. Zira Sümeyra ciddi bir mücahide kadın idi. Uhud Savaşı’na  ikisi oğlu, birisi kocası diğeri de babası olmak üzere dört erkek göndermişti. Onları göndermeden önce oğullarına ve babasına şöyle demişti. “Gidin savaşın! Rasulullah'ın yanından ayrılmayın! Eğer onun başına  bir şey gelirse ve siz sağ olarak Medine'ye dönerseniz, vAllahi evime almam yüzünüze bakmam.” Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in öldüğü haberi Medine'ye kadar yayılmıştı. Haberi duyan Sümeyra, hızla Uhud'a doğru giderken iki gözü iki çeşme ağlıyor ve kendi kendine şunları mırıldanıyordu:

“Benim o babama ne oldu ki, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem öldü de  o onlara bir şey yapmadı. Ben demiştim ki: baba git Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e müdafi ol, eğer O’nun başına bir iş gelirse ve sen sağ olarak dönersen vAllahi ben yüzüne bakmam demiştim. Ya benim oğullarıma ne diye ağlıyorum.” Bu şekilde sözler sarf ederken Uhud'un eteğine kadar ulaşmıştı. Uhud'a geldiği gibi atından indi ve cesetleri tek tek gezerek Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in cesedini arıyordu. Orada biri dedi ki, “Nereye ey Sümeyra” “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem nerede? Onu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i bana gösterin.” diyordu.  Sümeyra'yı  aldılar ve ona “Bak şurada iki tane çocuğun var.” dediler. O şu cevabı verdi: “Bakışım bile israf olur, nerede Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem. dedi ve bir Sahabe “Sümeyra, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hayatta, işte burada.” dedi. Sümeyra ise “Bana gösteriniz.” dedi. Sürüne sürüne O’nun yanına ulaştı. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in cübbesini aldı, öptü ve şu tarihi sözleri söyledi.

“Bundan sonra bütün musibetler beni kaplamış olsa da, seni hayatta görmüş olduktan sonra bunlar ehemmiyetsizdir ya Rasulullah.” dedi. Sümeyra gözyaşları içerisinde kalktı ve oğullarının şehit olduğu yere geldi. Kendi elleriyle parçalanmış cesetlerini topladı. Medine'den getirdiği heybenin içine koydu. Atına binip Medine'ye yöneldi. Bu seferde şöyle haykırıyordu; “Ben kadınlık aleminin en üstün, en şerefli kadınıyım. Ben oğullarını, kocasını, babasını O SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yolunda şehit etme bahtiyarlığına ermiş bir kadınım.” dedi.

Nerede bu Sahabi kadın nerede bugünün kadınları... Arada ne kadar büyük bir fark var değil mi? Sümeyra RadiyAllahu Anh İslam’ı hakkıyla yaşayarak, 14 asır geçmesine rağmen bugün halen kendisinden büyük bir örnekle bahsedilen bir konuma ulaştı. Oysa bugün, demokrasiyi savunan ve onu yaşamaya çalışan kadınlara sadece bir meta olarak bakılıyor... Ne kadar acı değil mi?

Sümeyra RadiyAllahu Anh hayatını okudunuz. İşte gerçek ailenin tavrı ve yüzü böyle olmalıdır. Günümüzde demokrasi pisliğiyle yoğrulmuş bir ailenin yarını için beklentisi ne olabilir ki. Anne  olmanın verdiği mutluluğu ta doğumdan önce ve sonra kursağında kalan bir annenin duyguları... Yarından ümidi olmadan çocuğunun geleceğinden ümitsiz çaresiz kalan anne olmak...

Müslümanlar huzurlu bir şekilde İslam toplumu içerisinde İslam’ın emir ve nehiyleri doğrultusunda bir yaşantı sürerse ancak yarını için ümidi ve heycanı olur. Bizler samimi aile fertleri olarak bu içerisinde bulunduğumuz halin değişmesi gerektiğini bilmekteyiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ en kısa zamanda bizlere o İslami hayata kavuşmayı nasib eylesin. Demokrasi bataklığına saplanarak şahsiyetini, kimliğini yitirmiş, Batıyı taklit etmeye çalışan ve yaşadığı zelil durumun farkında olmayan bugünün Müslüman ailelerine de gerçeği görme basiretini Rabbim nasip etsin.


Yorumlar

  1. Zahide Çetinbudak

    Allah Razı olsun bu hakikatleri dile getirdiğiniz için. Rabbimiz çalışmalarınızı amacına ulaştırsın inşallah. Selamlar.

Yorum Yaz