Yeni nesil meselesi,
özellikle gelecek nesil(ler) meselesi çok ciddi bir meseledir. Her ideoloji,
din, inanç sistemi gelecek nesiller üzerinde düşünmekte, bu ve bununla alakalı
tüm konulara büyük ehemmiyet vermektedir. Zira -önce, geleceğin ve geleceğe dair
ilmin sahibinin sadece Allah Azze ve
Celle olduğunu belirtmekle birlikte- yeni nesil, geleceğin şekline
dair ipuçları verir.
İşte bu yüzden Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem kendisini
taşlayan Taif’ten büyük bir üzüntüyle, yaralar içerisinde çıkmış iken, Allah Azze ve Celle’den Taif’in gelecek
nesillerini talep etmiştir. Elbette Rasul SallAllahu
Aleyhi ve Sellem merhamet peygamberi idi. Elbette felâketler veya intikam
dilemeyecekti... Fakat burada Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Allah Azze ve Celle’den Taif’in gelecek
neslini talep etmesi, İslâm dini ve ideolojisi lehine, geleceği
şekillendirebilmek ve güvence altına almak gibi hassas ve derin bir düşünceden
kaynaklanmaktaydı. Ve Ümmet’in geleceği açısından, hayati olan bu bakış
açısından yola çıkarak, Nebi SallAllahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim üç kız çocuğuna
bakıp büyütür ve yeterli güzel terbiyeyi verir, onları evlendirir ve onlara
ihsanda bulunursa, onun için cennet vardır.” (Ebu Davud)
Hadisi şerifin gayesi,
sadece cahiliyenin kız çocuklarına karşı bakışı yıkmak değildir. Üç kız çocuğu
yetiştirmenin altında yatan ana fikir, üç saliha anne adayının yetişmesi ve
bunun sonucu salih ve saliha bir neslin yetişmesidir.
Bugün ise bazı
Müslümanlar, Peygamber efendimizin bu konudaki hassasiyetini ve ciddiyetini
kavrayamamaktadırlar. Kavrayamamakla birlikte, Müslüman ebeveynlerin ve onların
Müslüman evlatlarının bugün birlikte sergiledikleri tabloda tezatlar
görülmektedir. Sık sık, başörtülü ve pardösülü bir annenin yanında, İslâmî
tesettür kurallarına riayet etmek şöyle dursun, tüm endamıyla salınan Müslüman
genç kızlarımızı görmekteyiz.
Anlayamıyorum, acaba bu
anneler sadece kendilerini mi cennete layık görmektedirler ki kızlarının,
kendilerinin takındıkları başörtülerinin zıttı bir görüntü sergilemelerine rıza
göstermektedirler?!
Kızları cenneti hak etmiyorlar
mı, cennete layık değiller mi ki onların bu haramı serbestçe işlemelerine göz
yumuyorlar?!
Yoksa cennet çok mu
değersiz?!
Ya da cehennem yeterince
korkunç ve ürkütücü değil mi?!
Yoksa cehennem ateşi
onların kızlarına dokunmayacak mı?!
Hacı olan babalar,
ellerinde tespihler, cami avlularını mesken tutmuş iken, peki onların oğulları
acaba neredeler?!
Bu babalar, mesela top
peşinde koşturmasından hoşnut oldukları oğullarını Allah Celle Celâlehû’un evine layık mı görmüyorlar?!
Yoksa Allah Celle Celâlehû’un dini, babalara farklı,
oğullarına farklı kurallarla mı indirilmiştir?
Evet, Müslüman genç
nesil, salih ve saliha bir şekilde yetiştirilmemektedir. Bu sebeple İslâmî şahsiyeti
sergileyememekte, aksine karışık ve bulanık zihinlere sahiptirler. Bunun üstüne
bir de, Müslüman gençlere, dayatılan kapitalist sistemin bozuk ve kokuşmuş
fikirleri empoze edilmeye çalışılmaktadır. Her ideoloji gibi Kapitalizm de
geleceğini koruma savaşı vermektedir.
Netice...?!
Müslüman genç neslin
halini, Sosyal Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi’nin (SEKAM) hazırladığı,
“Türkiye gençlik raporu: Gençliğin özellikleri, Sorunları, Kimlikleri ve
Beklentileri,” başlıklı araştırma raporuyla gözler önüne sermektedir. Raporda,
gençlerin ortalama yüzde 90’ı kendilerini dindar olarak tanımlamaktadırlar.
Fakat ne ilginçtir, aynı gençler (kararsızlar dâhil edildiğinde), yüzde 90’lık
bir oranla, laikliğin din karşıtlığı anlamına gelmediğini savunmaktadırlar.
Evet, insan evladı ile
imtihan edilebilir. Tıpkı Nuh Aleyhi’s
Selam gibi... Fakat yukarıda gördüğümüz, tarif ettiğimiz tablo, toplumdaki hâkim
tablo haline gelmiş ise bu, derinlerde yatan başka bir sorunun semptomudur.
Bugün, tüm zihinlerde
derin kökler salmış olması gereken İslâm akidesi hakkındaki düşünceler
bulandırılmıştır. Tüm insanların nefislerinde cisimleşmesi gereken ve hayatımız
üzerinde hâkim olması gereken İslâm ideolojisi, hayatımızdan büyük bir şiddetle
sökülüp alınmıştır.
Ve netice...
“Onaylamasak da, hoşumuza gitmese de, herkes istediği hayatı yaşamakta
serbesttir,” düşüncesine sahip Müslümanlar, Laikliği ve İslâm ideolojisini
birbirine bağdaştırmış bir nesil!
Dünyanın tamamında
Müslüman gençliğin tablosu bu şekilde değil Elhamdulillah.
Şerli Esed’in, Suriyeli
Müslümanlara karşı açtığı amansız savaşın görüntülerine çeşitli sosyal paylaşım
siteleri vasıtasıyla ulaşabilmekteyiz. Bu görüntülerde Esed’e karşı kıyama
geçen çeşitli grupların gerçekleştirdikleri mücadele gözler önüne
serilmektedir. Bu görüntülerde, mücadeleyi üstlenenlerin çoğunluğunun gençler
olduğu görülmektedir. Bu bilinmeyen bir husus değildir elbette. Dikkat çekici
asıl nokta, gençlerin zihinsel/entelektüel halleridir.
Zihinler Allah Celle Celâlehû’ya yönelmiş, fikirler
İslâm üzere birleşmiş, ellerinde taşıdıkları bayraklarda, alınlarına sardıkları
bantlarda, tankların üzerlerine diktikleri bayraklarda hep aynı cümle: “Lailahe
illallah Muhammedur Rasulallah” olmuş, dillerine doladıkları slogan; tekbirler:
“Allahu Ekber! Allahu Ekber!”
Demokrasiyi değil, Hilâfet’in
uygulayacağı şeriatı arzuladıklarını, şer’î mahkemeler kurmakla göstermişlerdir.
Katil Esed’in resmini ayakları altında çiğnerken: “Tağut, Tağut,” diyerek
bağırmaktadırlar. Allah Celle Celâlehû’ya şirk koşan tağutu defedip, Allah Celle Celâlehû’nin nizamı ile yönetecek
bir Halifenin nasb edilmesi için çalışıyor, mücadele ediyorlar. Demokratik yollarla seçilecek, Kapitalist
düzenin yeni bir kuklasının bahsini dahi duymak istemiyorlar. Büyük bir
disiplin içerisinde çalışıyorlar. Ayaklananlar, kesinlikle bir grup isyancı
değiller. Eğitimli askerler. Kararlılıkla, organize ve koordine bir şekilde
çalışıyorlar.
Suriye’deki gençlerin bu
tutumları, fikir, gaye ve amelin aynı çizgi üzerinde birleşmiş olmasından,
meydana gelmiştir. Suriye’li Müslümanlar, bugüne kadar kendilerini yöneten
zalim idarecilerin uyguladıkları tağuti hayat sistemleri ile, ellerinden
izzetlerini ve onurlarını aldıklarını gördüler. Buna karşı, izzetin, şerefin ve
onurun İslâm’da olduğu ve sadece Nübüvvet metodu üzerine kurulacak bir Raşidi
Hilâfet Devleti’nin bu değerli kıymetleri kendilerine geri verebileceği fikrini
kucakladılar. Amellerini de bu gayeye yönlendirdiler.
Bu ise, tüm Müslümanları
ümitlendirdi. Zira henüz nusretin vakti gelmemiş olsa dahi, kesinlikle şu an
temelleri atılmaktadır. Suriye’li gençler tarafından...
Rasulallah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile,
Medine’de İslâm Devleti’ni kuranlar “genç” Sahabiler idi. Aynı devleti yıkanlar
ise “Jönler” idi. İşte gençlerin hareketi bu denli önemlidir.
Müslüman gençler İslâm
ile kültürlenmeli, İslâmî şahsiyetleri ile devleşmelidirler. Zira yaratılış
gayeleri, onları yıldızların, gezegenlerin, hatta tüm kâinatın ötesine
taşımaktadır ki bu gaye Allah Celle Celâlehû’ya kulluk için yaşamak ve Allah Celle Celâlehû’nun rızasını
kazanabilmektir.
İnsanı yeryüzüne ve
bedenine hapseden özgürlükçü düşüncelerden arınmalıdırlar. Ümmet olduklarını,
tek bir Ümmet olduklarını hatırlamalıdırlar. İnsanlığa şahit bir vasat Ümmet
olmanın getirdiği sorumluluğu, tıpkı Suriye’li gençler gibi, yüklenmelidirler.
Her ortamda, her türlü şartlarda, dim dik ayakta, Lailahe İlallah bayrağı
altında, “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” diyerek seslerini yükseltmelidirler. Tüm
dünyada İslâm’ın davetini yankılandırmalıdırlar ki, bu nesil savaşında,
Müslümanlar galip gelsinler.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış