Ramazan ayı, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş
olan, cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların
zincire vurulduğu ve cinlerin kovulduğu bir aydır. Ramazan ayı, müminlerin
ayıdır. Bu ayı değerlendirenlere müjdeler vaat edilmiştir. Kur’an’ın bu ayda
indirilmesi, farz olan oruç, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi, Müslümanların
son gece ile birlikte affedilme müjdesi, Allah’ın büyük rahmet ve bağışının her
tarafı kuşatması, iyilik ve yardımlaşmanın artması gibi çok çeşitli hikmet ve
rahmeti beraberinde getiren bir aydır, Ramazan ayı...
Bu ay, Allah’a yaklaşma, büyük hayırlar elde etme, günahlardan arınma için
büyük bir fırsattır. Bu ay, her alanda hayrın kapılarının açıldığı, şerlerin
azaldığı, Müslümanların uyandığı, birlik ve yardımlaşmanın arttığı, hak ile
batılın ayrıştığı bir aydır. Bu ay, rahmet ayıdır, mağfiret ayıdır, ateşten
kurtulma ayıdır, hasenatları ikiye katlama ve hatalardan dönme ayıdır. Bu aydan
istifade eden çok şey elde etmiştir. Bu aydan istifade edemeyenler büyük bir
hayırdan mahrum kalmışlardır. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur:
“Kim, Ramazan ayında hayır işlerse Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti
yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim, Ramazan ayında bir farzı eda ederse,
Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır.”
“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan
orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”
Ubâde b. Sâmit RadiyAllahu Anh diyor ki: “Ramazan ayının
yaklaştığı bir günde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle dedi: ‘Ramazan
ayı bütün bereketi ile size geliyor. Allah o ayda sizi zengin kılar, bundan
dolayı size rahmet indirir. Hataları yok eder, o ayda duaları çokça kabul eder.
Allahu Teâlâ sizin Ramazan ayında hayırlarla yarış etmenize bakar ve
meleklerine karşı sizinle övünür. O halde iyilik ve hayırdan yana Allahu Teâlâ’ya
kendinizi gösterin. Ramazan ayında Allah’ın rahmetinden kendisini mahrum eden
bedbaht kimselerden olmayın.”[1]
Ramazan ayına kavuştuğumuz şu günlerde, Türkiye ve Suriye’de tarihte az
yaşanmış büyük bir deprem yaşandı ve on binlerce Müslüman hayatını kaybetti,
yaralandı, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kaldı. Yine yüzyılın
zulümlerinden olan Filistin, Doğu Türkistan gibi beldelerimizde yaşanan zulümler
devam ediyor. Dünyanın her bir köşesinde asrın en büyük felaketi olan Hilâfet’in
ilgasından sonra deprem misali sarsıntılar yaşanıyor, toplumlar küfür ve günah
enkazları altında kurtarılmayı bekliyor. Her geçen gün Allah’ın yardımına ve O’nun
kulları için gönderdiği İslâmi nizama ne kadar muhtaç olduğumuzu hissediyoruz.
İşte bu vaziyette bizler önümüzdeki Ramazan ayını fırsata çevirmeliyiz.
Bunun için hazırlık, plan, hedef belirlemeliyiz. Çünkü hedefi olmayan gemiye
hiçbir rüzgâr yardım edemez. Hayatı Allah’a kulluk içinde geçen Allah Rasulü ve
sahabe efendilerimiz de mükemmel hayatlarına rağmen Ramazan ayında daha fedakâr
bir gayret içinde kulluk örnekliği göstererek bu aydan faydalanmaya
çalışmışlardır.
Abdullah b. Abbas RadiyAllahu Anh’ın şöyle söylediği rivayet edilir:
“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hayır konusunda insanların en cömerdi
idi. Özellikle Ramazan ayında Cebrail Aleyhi’s Selam ile görüştüğünde bu
cömertliğinin sınırı olmazdı. Cebrail Aleyhi’s Selam ile görüşmesi ise Ramazan
ayı boyunca her gün gerçekleşirdi. Onun da hayır-hasenattaki cömertliği esen
rüzgâra benzerdi.”[2]
Oruç Kalkandır
Oruç, Müslüman için dünyada günahlardan korunmak, ahirette ise Allah’ın
azabı ve cehennem için bir kalkandır. Yeme, içme ve cinsel meyiller konusunda
insanın kendisini tutması, nefsinin terbiye, tezkiye etmesi ancak oruçla
mümkündür. Oruç, ilahi ölçüler ile belirlenmiş korunma yöntemidir. Kul, ilahi
hikmet ve amaçları olan oruç ile kendini korur ve nefsiyetini güçlendirir.
Orucun mükâfatı hakkında birçok ayet ve hadis vardır.
“Âdemoğlunun işlediği hiçbir amel yoktur ki karşılığında on katından yedi yüz
katına kadar sevap yazılmış olmasın. Allah şöyle buyurmuştur: ‘Oruç bunun
dışındadır. O Benim için tutulur. Bana aittir ve onun mükâfatını Ben vereceğim.
Çünkü kulum Benim için şehevî arzularını bırakıyor, yemeyi-içmeyi bırakıyor.’
Oruçlu için iki sevinç zamanı vardır: Biri iftar açtığı anda diğeri de Rabbine
kavuştuğu andadır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha
hayırlıdır.”[3]
“Cennette ‘Reyyan’ denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde
yalnız oruç tutanlar girer. Onlarla beraber başka hiçbir kimse giremez.
(Kıyamet gününde) ‘Oruçlular nerede?’ diye çağrılır. Oruç tutanlar, kalkıp o
kapıdan girerler. Oruçluların sonuncusu bu kapıdan içeri girdiği zaman kapı
kapatılır, artık oradan içeriye hiç kimse giremez.”
Kur’an Bu Ayda İndirildi
Ramazan ayı ve Kadir Gecesi’nin mübarek ve bin aydan daha hayırlı olmasının
sebebi, Allah’ın kulları için mucize olarak indirdiği Kur’an’ın bu ayda
indirilmesidir. Kur’an, Allah’ın kelamı, risaletinin esası, müminler için
hidayet, nur, şifa, rahmet kaynağı ve en temel ölçümüzdür. Kur’an, hak ile
batılı birbirinden ayırt eden, insanlığı en doğru yola ileten, kalplerin ancak
kendisi ile mutmain olduğu bir ilahi kitaptır. Hiçbir beşer ona bulaşmamıştır.
Kur’an her konuda hakikati beyan eden tek kaynaktır.
[شَهْرُ
رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ
الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ] “Ramazan ayı ki o ayda Kur’an insanlara yol gösterici, doğru yola iletici,
eğri ile doğruyu birbirinden ayırt edici olarak indirildi.”[4]
[إِنَّا
أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ
وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ سَلَامٌ هِيَ حَتَّى
مَطْلَعِ الْفَجْرِ] “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen
nereden bileceksin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail)
o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner. O gece, tanyerinin
ağarmasına kadar bir esenliktir.”[5]
Kur’an hükümleri hayattan kaldırıldığı günden bugüne insanlık rahmetten, şifadan, izzet ve şereften yoksun bir hayata mahkûm edildi. Müslümanlar, Kur’an’dan uzaklaştıkça, dünya liderliğini kaybetti, toprakları işgal edildi, birliği dağıldı, değerlerinden uzaklaştı. Kur’an, toplumları kalkındıran bir kaynaktı ve maalesef 100 yıldır bu
kaynaktan uzaklaştırıldık.
Kur’an’ı, hayatın her alanına hükmeden ve her yönünü kuşatan bir rehber olarak gören ve buna göre yaşayan İslâm ümmeti, hem izzet bulup yeryüzünün efendileri oldular, hem de
Allah’ın rızasına ulaştılar. İşte bu ayda insanlığın vahiyle kopan bağları yeniden kurulmalıdır. Bu yüzden
Kur’an ile yeniden bağımızı güçlendirmeli, bireysel, toplumsal ve devlet ile
ilgili hayatın bütün alanlarında Kur’an’ın tüm hükümlerinin hayata geçirilmesi
için harekete geçmeliyiz. Bu amaç için en güzel zaman, Ramazan ayıdır.
“Muhakkak ki Allah bu kitap ile kimi toplumları yükseltir,
kimilerini de alçaltır.”[6]
Kur’an müminler için; okunması, anlaşılması ve yaşanarak hayata hâkim kılınması gereken hayat nizamıdır. Müminler, Kur’an’ı anlamak, yaşamak için okurlar. Kur’an, yaşama niyetiyle okunup anlaşılması gereken en büyük zikir,
en önemli ibadettir. Bu ayda
bol bol Kur’an okumalıyız. Hem Kur’an’ın Arapçasını okumalıyız hem de manasını anlamak
için meal okumalıyız. Arapça metni sevap açısından, meali ise anlama, yaşama ve anlatma açısından okumalıyız. İmkânlar dâhilinde evlerimizi Kur’an’ın
okunduğu, anlaşıldığı, anlatıldığı yuvalara dönüştürebilmeliyiz. Başkası için değil “ayetler, kendimiz için, bizim için indi”, bilinciyle
okumalıyız. Bu ayı diğer aylardan ayıran en
önemli farkın, Kur’an’ın inmeye başlaması olduğu için bizim de bu ayda elde edeceğimiz
en önemli kazanım, Kur’an
ile olan bağımızdaki artış olmalı. Kur’an hatmi için yapılan plan, gayret ve çalışmaların aynısını, mümkünse daha fazlasını Kur’an’ı anlama için
yapabilmeliyiz. Hayırda yarışımız sadece tilaveti için değil, tertil üzere okunması,
ayet ayet anlaşılması, tefsire bakılması ve amel edebilmek üzerine olmalı.
İslâm ümmeti, Kur’an’ı okumaya, anlamaya, yaşamaya, taşımaya başladığı ve bu gayreti her işinden daha
önemli gördüğü zaman, Kur’an’la yatıp Kur’an’la kalktığı zaman... İşte o zaman Kur’an ümmeti olacak, Kur’an’ın ahlakı, ahkâmı
ve hayata bakış açısı her şeyi değiştirecektir. İşte o zaman; Kur’an, anayasa ve bütün kanunların birincil kaynağı olacak,
Allah’ın rahmeti her alanda fevc fevc yeryüzüne inecek ve böylece vaat edilen
günler huzurlu günlere ulaşılacaktır.
Takva
Takva; Allah’a itaat ederek azabından sakınmak ve azameti karşısında kulluk sorumluluğu ile hareket etmektir. Takva, bir yaşam biçimi, hayat modelidir. Takva, bütün hayatını Allahu Teâlâ’nın istediği şekilde inşa edebilmektir. Şartlar ne olursa olsun, Allah’a karşı ihlas ve ihsan şuuru ile Allahu Teâlâ’nın hükümleri karşısında, tam bir teslimiyetle itaat etmek ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmamaktır.
Takva, Allahu Teâlâ’yı hakkıyla bilip O’nun koyduğu ölçülere riayet etmek,
Allah ile beraber olmaktır. Bir Müslüman’ın olmazsa olmaz vasfı,
takvadır. Dünya ve ahiret kurtuluşu için Müslüman’ın takva elbisesini giymesi elzemdir. Kur’an, takva sahipleri için
bir hidayet kaynağıdır. Bu sebeple İslâm her vesile ile Müslümanları, Rablerine
karşı takvalı olmaya davet eder.
Yeryüzünü ifsat eden zulüm sistemlerinin nesilleri helak ettiği, ahlak ve
namustan uzaklaştırdığı, hayatın her alanında zulmün yaygınlaştığı bir zamanda takva,
en güzel elbisedir. İşte Allahu Teâlâ bu elbiseyi, Ramazan ayında elde edebileceğimizi beyan
ediyor.
[يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ
مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ] “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç, size de farz kılındı. Umulur ki bu
sayede takvaya erersiniz.”[7]
Nafileleri Artırmak
Bu ayda Rabbimize yönelmeli, tövbe etmeli, kendimiz ve tüm Müslümanlar için çokça duada bulunmalı, Allah’ın
adını zikretmeliyiz. Bu ayın gece ve gündüzlerinde mümkün mertebe Allah’a yaklaştıracak amelleri artırmalıyız. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
[وَقَالَ
رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ
عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ] “Rabbiniz şöyle buyurdu: ‘Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü Bana ibadeti bırakıp
büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Vallahi ben, günde yetmiş kereden daha
fazla Allah’a istiğfar eder ve ona tövbe ederim.”
Miracımız, göz nurumuz, hayat kaynağımız olan namazlar ile nefsiyetimizi
güçlendirmeliyiz. Savaş meydanında bile terk edilemeyen, kılmak için hayatı durdurduğumuz
namazlarımız bizi her türlü kötülükten ve hayâsızlıktan alıkoyacak, Allah ile olan
bağımızı artıracak şekilde ikame edilmeli. Sıradanlaşmış, ritüel haline gelmiş, huşusu, tadil-i erkânı kaybolmuş namazlarımıza yeniden
huşu katmak zorundayız. Mutlaka namaz ile ilgili bir veya birkaç sohbet
dinlemeli, bir kitap okumalı, araştırma yapmalıyız. Sadece
farz namazlara değil nafile namazlara da gücümüz nispetinde devam etmeliyiz.
Ramazan ayı boyunca sahura kalktığımız gece vakitlerinde teheccüd namazlarımızı
kılmalıyız. Teravih namazlarını camide veya evlerimizde kılarak geceleri sahabe
efendilerimiz gibi değerlendirmeliyiz. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu:
[مَا مِنْ عبْدٍ
مُسْلِم يُصَلِّي للَّهِ تَعَالى كُلَّ يَوْمٍ ثِنْتَيْ عشْرةَ رَكْعَةً تَطوعاً
غَيْرَ الفرِيضَةِ ، إِلاَّ بَنَى اللَّه لهُ بَيْتاً في الجَنَّةِ] “Müslüman bir kimse, farzların dışında nafile olarak her gün Allah rızası için on iki rekât namaz kılarsa,
Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar.”[8]
[عَلَيْكُمْ
بِقِيَامِ اللّيْلِ، فإنَّهُ دَأْبُ الصَّالِحِينَ قَبْلَكُمْ، وَقُرْبَةٌ إلى
رَبِّكُمْ، وَمَنْهَاةٌ عَنِ اثَامِ، وَتَكْفِيرٌ للسَيِّئَاتِ، وَمَطرَدَةٌ
للِدَّاءِ عَنِ الجَسَدِ] “Size geceleyin kalkmayı
tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan salihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık(vesilesi)tır; günahlardan
koruyucudur; kötülüklere kefarettir,
bedenden hastalığı kovucudur.”[9]
Es-Sâib bin Yezid anlatıyor: “İnsanlar Ömer bin Hattab RadiyAllahu Anh döneminde Ramazan ayında yirmi rekât kılarak
gece kıyamını ifa ediyorlardı.” Sonra şöyle demektedir: “Yüzden fazla ayetten oluşan sureler okuyarak
namazlarını eda ediyorlardı. Osman RadiyAllahu Anh döneminde ise kıyamın uzun
oluşu sebebiyle bastonlara dayanmak zorunda kalıyorlardı.”[10]
Abdullah bin Ebu Bekr RadiyAllahu Anh anlatıyor: “Babamın şöyle dediğini işittim: ‘Ramazanda (teravih) namazından ayrılıp hizmetçilerden alelacele sahur
yemeği getirmelerini isterdik, çünkü vaktin çıkmasından korkardık.’”[11]
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim her salâtın ardından 33 kere ‘Subhanellah’, 33 kere ‘Elhamdulillah’,
33 kere ‘Allahu Ekber’ der ve bunu da ‘La ilahe İllAllahu vahdehu la şerike leh, lehu’l-mulku ve lehu’l hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir’ diyerek 100’e tamamlarsa deniz köpüğü kadar da olsa günahları
mağfiret olunur.” Ve şöyle buyurmuştur:
“İki kelime vardır ki; dilde hafif, terazide ağır ve Rahman’a pek
sevgilidir. Onlar; ‘SubhanAllahi ve bi-hamdihi’, SubhanAllahi’l-azimdir.’”
Unutulmuş Sünnet: İtikâf
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, her sene Ramazan ayının son
10 gününde itikâfa girer, hanımlarından uzak dururdu. İbadetlerini çoğaltır ve
daima Kur’an okurdu. Cebrail Aleyhi’s Selam gelirdi ve Rasulullah ona, o
zamana kadar gelmiş olan bütün Kur’an’ı tekrar ederdi. İtikâf, Efendimizin kuvvetli sünnetlerindendi. Maalesef, itikâf
Ramazan aylarında bile unutulan bir sünnet haline geldi. Sürekli dünya meşguliyeti yaşayan bizler, hayatı durdurup dış etkenlerden kurtularak,
düşünme, kendini muhasebe etme, yeni kararlar alma, planlar yapma ve yeniden
hayata başlama konusunda büyük bir eksikliği yaşıyoruz. Bu yüzden Ramazan
ayında özellikle son günlerinde itikafa girilen büyük camilerde itikafa girmeye çalışmalı, Müslümanlarla birlikte nefsiyetimizi güçlendirirken, kaynaşabilmeliyiz. Zühd, takva, ihlâs, huşu ile muhasebe ve
olgunluğa ulaşmaya çalışmalıyız.
Kardeşlik
Hilâfet’in kaldırılmasından sonraki bir asırda ırkçılık, menfaatçilik,
vatancılık, demokrasi,
özgürlük, laiklik gibi hastalıklı düşünceler, Müslümanlar arasındaki güven, merhamet, sevgi, muhabbet
duygularını yok etti ve nefisleri zehirledi. Müslümanlardan bir kısmı Batılı
fikirlerin etkisi ile büyük bir ümmet olduklarını maalesef unuttular ve
ayrılıklara sebep olan fitnelere meylettiler.
İşte bugün yaşanan bu ayrılıkları birleştirecek olan ancak İslâm kardeşliği, ümmet anlayışımız olacaktır. Kardeşlik, Allah’ın müminlere olan en büyük nimetlerindendir. Müslümanlar ancak yüzyıllar
boyu Kur’an ve Sünnet’e sımsıkı sarıldıkları sürece vahdeti, birliği korumuş, tefrikaya düşmemiş ve güçlü bir liderlik oluşturmuştur. Ancak ne zaman Kur’an ve Sünnet’ten ayrılmışsa işte o zaman vahdetini kaybetmiş ve tefrikaya sürüklenmiştir. Bu yüzden Rabbimiz, hep birlikte Allah’ın ipine sarılmamız ve
parçalanıp ayrılığa düşmememiz konusunda bizleri uyarmıştır.
Tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşayan bizler, Ramazan
ayını fırsata çevirmeli ve büyük bir ümmet olma noktasında ciddi, somut adımlar
atmalıyız. Ümmetimizin ocağına ateşler düşmüşken, fitne ve tefrika ateşi İslâm coğrafyasını her taraftan kuşatmışken biz, fitneye meyledenlerden olamayız. Bu fitne ateşini ancak İslâm kardeşliği ve ümmet bilinci ile söndürebiliriz. İslâm, Müslümanları birbirine öylesine bir bağ ile bağlamıştır ki bu bağ, asırlara meydan okurcasına farklı
renkteki, dildeki, ırktaki, coğrafyadaki, kadın-erkek, genç-yaşlı tüm insanları akide bağı ile birbirine bağlayarak kardeş kılmıştır. Bu Ramazan ayı ile İslâm’a yeniden sımsıkı sarılmalı, İslâm’ın belirlediği
ölçüler ile hayatı ve kardeşliğimizi inşa etmeliyiz. Rabbimizin beyan ettiği gibi büyük bir tehlikenin kenarından
sağlam zeminlere İslâm akidesi ile hep beraber çıkabilmeliyiz.
[وَاعْتَصِمُوا
بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ
عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ
بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ
فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَ] “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında
idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”[12]
Sılairahim
Değişen ve fitneye maruz kalan maalesef sadece kardeşliğimiz olmadı. Batı’nın ferdiyetçi kültürünün etkisi ile akraba bağlarımız
da etkilendi. Aynı köyde, aynı mahallede, aynı sokakta hatta bazen aynı
binadaki akraba ve komşularımız ile ilişkilerimiz yıprandı. Akrabaları ile hiçbir alakası kalmayan hatta tanımayan
nesiller ortaya çıktı.
Aile bağlarının ve akrabalar arasındaki ilişkilerin korunması ancak İslâm
ile mümkündür. İslâm dışında hiçbir beşerî düşünce insanlar arasında istenilen bağı kuracak nizam bile ortaya koyamamıştır. Koyduğunu iddia eden düzenler ise her geçen gün bağların kopmasını
engelleyememiş hatta insanlar arasında bağların kopmasına neden olmuştur. Ramazan ayı, bozulan bu bağların kurulması, yıkılan ilişkilerin düzelmesi için en güzel fırsattır. Bu ayda İslâmi değerlere sarılıp
sılairahimi korumalı, güven, huzur, mutluluk ve refah toplumunu oluşturacak adımları atmalı ve bunu diğer aylara da taşımalıyız. Bu, Allah’ın biz kullarına emridir.
[وَالَّذ۪ينَ
يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ
اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ
اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ] “Allah’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra
bozanlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği akrabalık bağlarını koparanlar ve yeryüzünde
fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt
(cehennem) onlarındır.”[13]
Davet
Ramazan, hem Müslüman’ın nefsiyetini güçlendirdiği hem de ümmet olarak bilincimizin arttığı ay
olmalıdır. Ne nefsi terbiye etmek adına inzivaya çekileceğiz ne de dünyayı
kurtarma adına kendimizi unutacağız. Vasat ümmetin bir parçası olarak her
konuda
örneğimiz Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem
gibi davet, insanların işleri, siyaset gibi işlerle uğraşırken Allah’a kul olmaya gayretli, Kur’an’la, namazla, duayla, infakla ve diğer ibadetlerle
Allah’ı razı etmeye çalışacağız. Çünkü bugün yaşadığımız bu durum, sadece bireysel olarak ibadetler ile asla değişmeyecektir ve üzerimize farz olan sadece bireysel ibadetler değildir. Bu
durum, ancak Ramazan ayının gündüzlerini saim, gecelerini kaim olarak geçirmek
ve nübüvvet minhacı üzere Râşidî Hilâfet’i kurarak İslâmi hayat yeniden başlatmak için samimi bir şekilde çalışmakla mümkündür.
Bu ise İslâm ümmetinin vasat olan vasfına yakışacak şekilde davasına sarılması ile mümkündür. Bu ümmet, yeryüzünün en hayırlı
ümmetidir. Bu ümmeti en hayırlı ümmet yapan şey ise marufu emretmek
ve münkerden nehyetmektir. Allah Subhanehu ve Teâlâ Müslümana, sadece
marufu yapmakla kalmayıp başkasına da emretmesini, yine münkeri terk etmekle kalmayıp
başkasını da nehyetmesini farz kılmıştır. Marufu emredip
münkerden nehy etmek, ihmal edilmesi câiz olmayan farzlardandır. Her kim bir
münker görürse onu, gücü yetiyorsa eliyle, buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirmesi, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetmesi, üzerine farzdır. Bunların
hiçbirini yapmadığı takdirde artık hardal tanesi kadar imana sahip değildir.
Ramazan ayında Müslümanların hayatlarında yaşanan ciddi değişim, genel olarak hâkim olan İslâmi atmosfer, insanların diğer aylara göre
daha duyarlı, ilgili ve davaya yakın olmaları, bu aydaki rahmetin üzerimize
sağnak sağnak yağması ve birçok nedenden dolayı davetin bütün insanlara ulaştırılması için çok güzel bir fırsattır. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi
ve Sellem Ramazan’a sadece ferdî olarak değil cemaî olarak hazırlanmış ve davanın insanlara ulaştırılması için gayret etmiştir. Bizler de davet
çalışmalarını günümüze taşıma gayretinde olmalıyız. Vahyin indiği aylarda vahiy konuşulmalı, gündemleştirilmeli, vahiyle hayatı inşa etmeye gayret edilmelidir.
Kitap okumalarımız, kastî temaslarımız, aile ziyaretlerimiz, sohbet ve diğer
programlarımız davet merkezli olarak bu aylarda daha da artmalı.
Ramazan Ayı, Fetih ve Zafer Ayıdır
Ramazan ayı, Sahabe-i Kiram ve Tabiin nezdinde salih amelde bulunma, Allah
yolunda cihat etme ve büyük fetihleri gerçekleştirme ayıydı. İslâm tarihinde birçok önemli fetih ve zafer, Allah’ın izni ve yardımıyla Ramazan
ayında gerçekleştirilmişti.
Bedir Zaferi, Allah’ın lütfu, meleklerin desteği, Ramazan’ın bereketinin ve
mü’minlerin azminin tecellisi olarak hicretin ikinci yılı 17 Ramazan Cuma günü
tarihin büyük zaferlerinden bir tanesiydi. Mekke’nin Fethi, hicretin
sekizinci yılı Ramazan ayında Allah’ın izniyle gerçekleşti. Tebük Gazvesi hicretin 9. yılında Receb ve Ramazan aylarında yapılmıştı. Kadisiyye Zaferi, Ömer RadiyAllahu Anh döneminde
hicretin 14. yılı Ramazan ayında büyük bir zafer olarak tarihe geçti. Rodos
Adası’nın Fethi, Endülüs’ün Güney Kıyıları Zaferi, Endülüs’ün Fethi, Safed Kalesi
Zaferi, Ayn Calut Zaferi Ramazan ayının cihat ve fetih ayı olduğunun
delilleridir. Ramazan ayı bizler için de tarihî fetih ve zaferleri kutlama ve
yeni fetihleri gerçekleştirmek için uyanma, bilinçlenme, gayret etme, mücadele etme ayı olmalıdır.
Ramazan ayı, İslâm ümmeti ve insanlık adına ilahi mucize Kur’an ile büyük değişimlere vesile olan bir aydır. İnsanlık ve İslâm ümmeti olarak bizler,
yitirdiğimiz bu değerleri yeniden kazanmak ve vahyin getirdiği değerlere
yeniden sarılmak için bu Ramazan ayını değerlendirmeliyiz. İçerisinde Kur’an’ın indiği bu ay, unuttuğumuz tüm değerleri yeniden hatırlama zamanıdır. İslâm’ın getirdiği değerler dışındaki tüm değer ölçülerini terk edip
sadece İslâm’ın getirdiği değerlere sarılma zamanıdır.
İşte bu mübarek ayda Müslümanların hayatında birçok şey değişmiş. Çünkü yukarda detaylarına değindiğimiz gibi bu ayda oruçlar tutulur, nefis
terbiye edilir; böylece cehennem ile arada hendekler kazılır. Kur’an ile bağlar
yenilenir, tilaveti, manası, hükümleri konuşulur. Günah ve haramlar
azalırken fakir, miskin ve muhtaçlar hatırlanır, yardımlar yapılır. Bütün
aylardan daha fazla bu ayda akrabalar ziyaret edilir. Yine bu ayda Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere muhabbet artar ve İslâm kardeşliği güçlenir. Kulluğun
en hayırlı azığı olan takva, salih amellerin çoğaltılması ile bu ayda
kazanılır. Bin aydan daha kıymetli olan Kadir Gecesi ile bir ömre bedel hayırlar elde edilir. Hakkıyla ihya edildiği takdirde geçmiş günahların bağışlanmasına vesile olan bir ay, İslâmi mücadelenin, davetin ve gayretin
arttığı bir aydır.
Allah’ın sınırlarına toplum olarak bu ayda uyulmaya çalışılır ve İslâm nizamının bir cüzünün bile toplumda nasıl bir değişim meydana getirdiği, bu ayda görülür. Müslümanların hayatlarında Allah’ın emir ve nehiylerinin yaşanabileceği, toplumun bu kurallara uymak için hiçbir
zorlama olmadan harekete geçeceği yine bu ayda görülür. Yeryüzü mescit,
müminler kardeş, ölçü İslâm olduğu için değişim birçok alanda yaşanır.
Ancak İslâm’ı tatbik edecek bir Hilâfet Devleti olmadığı için maalesef ki istenen
ve beklenen toplumsal değişim gerçekleşmez. Şeytanlar bağlı
olsa da şeytanın dostları olan kapitalist rejimler, insanları İslâm’dan uzaklaştırmak için her şeyi yapmaya bu ayda da devam eder. Filistin, Doğu Türkistan, Suriye gibi
beldelerde zalimler,
özellikle bu ayda ümmetin sofralarını kana bular, katliam
ve her türlü tecavüze yönelirler.
Ezcümle; imtihan devam etmektedir ve bu mücadelenin güçlenmesi için Ramazan
ayı en
önemli fırsattır. Bu ayın kıymetini bilemeyenler, büyük bir
hayırdan mahrum kalırken ilahi ikaz ile de uyarılmaktadırlar.
“Allah Rasulü bir gün şöyle buyurdular: ‘Burnu sürtülsün! Burnu sürtülsün! Burnu sürtülsün!’ Bu dehşetli ikaz üzerine huzurunda bulunanlar; ‘Kimin burnu sürtülsün ya Rasulullah?’ diye sordu.
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular:
[رَغِمَ أَنْفُ
رَجُلٍ ذُكِرْتُ عِنْدَهُ فَلَمْ يُصَلِّ عَلَيَّ، وَرَغِمَ أَنْفُ رَجُلٍ دَخَلَ
عَلَيْهِ رَمَضَانُ ثُمَّ انْسَلَخَ قَبْلَ أَنْ يُغْفَرَ لَهُ، وَرَغِمَ أَنْفُ
رَجُلٍ أَدْرَكَ عِنْدَهُ أَبَوَاهُ الْكِبَرَ فَلَمْ يُدْخِلَاهُ الْجَنَّةَ]
“Ramazan’a girip de ondan, günahları bağışlanmış olarak çıkamayanın; yanında anne-babasından biri veya ikisi ihtiyarladığı
halde, onların gönlünü kazanarak Cennet’i hak edemeyenin; yanında ismim anıldığı
halde bana salât-u selam getirmeyenin.”[14]
[1]
Heysemi, Mecmau’z-Zevâid
[2]
Buhari
[3]
Buhari ve Müslim
[4]
Bakara Suresi 185
[5]
Kadir Suresi
[6]
Müslim
[7]
Bakara Suresi 183
[8]
Müslim
[9]
Tirmizi
[10]
Beyhaki
[11]
Muvatta
[12]
Âl-i İmran 103
[13]
Ra’d Suresi 25
[14]
Tirmizi
Yorumlar