NASİHAT AYI RAMAZAN

Musa Bayoğlu

Ramazan ayı, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan, cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların zincire vurulduğu ve cinlerin kovulduğu bir aydır. Ramazan ayı, müminlerin ayıdır. Bu ayı değerlendirenlere müjdeler vaat edilmiştir. Kur’an’ın bu ayda indirilmesi, farz olan oruç, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi, Müslümanların son gece ile birlikte affedilme müjdesi, Allah’ın büyük rahmet ve bağışının her tarafı kuşatması, iyilik ve yardımlaşmanın artması gibi çok çeşitli hikmet ve rahmeti beraberinde getiren bir aydır, Ramazan ayı...

Bu ay, Allah’a yaklaşma, büyük hayırlar elde etme, günahlardan arınma için büyük bir fırsattır. Bu ay, her alanda hayrın kapılarının açıldığı, şerlerin azaldığı, Müslümanların uyandığı, birlik ve yardımlaşmanın arttığı, hak ile batılın ayrıştığı bir aydır. Bu ay, rahmet ayıdır, mağfiret ayıdır, ateşten kurtulma ayıdır, hasenatları ikiye katlama ve hatalardan dönme ayıdır. Bu aydan istifade eden çok şey elde etmiştir. Bu aydan istifade edemeyenler büyük bir hayırdan mahrum kalmışlardır. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur:

“Kim, Ramazan ayında hayır işlerse Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim, Ramazan ayında bir farzı eda ederse, Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır.”

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”

Ubâde b. Sâmit RadiyAllahu Anh diyor ki: “Ramazan ayının yaklaştığı bir günde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle dedi: ‘Ramazan ayı bütün bereketi ile size geliyor. Allah o ayda sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir. Hataları yok eder, o ayda duaları çokça kabul eder. Allahu Teâlâ sizin Ramazan ayında hayırlarla yarış etmenize bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O halde iyilik ve hayırdan yana Allahu Teâlâ’ya kendinizi gösterin. Ramazan ayında Allah’ın rahmetinden kendisini mahrum eden bedbaht kimselerden olmayın.”[1]

Ramazan ayına kavuştuğumuz şu günlerde, Türkiye ve Suriye’de tarihte az yaşanmış büyük bir deprem yaşandı ve on binlerce Müslüman hayatını kaybetti, yaralandı, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kaldı. Yine yüzyılın zulümlerinden olan Filistin, Doğu Türkistan gibi beldelerimizde yaşanan zulümler devam ediyor. Dünyanın her bir köşesinde asrın en büyük felaketi olan Hilâfet’in ilgasından sonra deprem misali sarsıntılar yaşanıyor, toplumlar küfür ve günah enkazları altında kurtarılmayı bekliyor. Her geçen gün Allah’ın yardımına ve O’nun kulları için gönderdiği İslâmi nizama ne kadar muhtaç olduğumuzu hissediyoruz.

İşte bu vaziyette bizler önümüzdeki Ramazan ayını fırsata çevirmeliyiz. Bunun için hazırlık, plan, hedef belirlemeliyiz. Çünkü hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez. Hayatı Allah’a kulluk içinde geçen Allah Rasulü ve sahabe efendilerimiz de mükemmel hayatlarına rağmen Ramazan ayında daha fedakâr bir gayret içinde kulluk örnekliği göstererek bu aydan faydalanmaya çalışmışlardır.

Abdullah b. Abbas RadiyAllahu Anh’ın şöyle söylediği rivayet edilir: “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hayır konusunda insanların en cömerdi idi. Özellikle Ramazan ayında Cebrail Aleyhi’s Selam ile görüştüğünde bu cömertliğinin sınırı olmazdı. Cebrail Aleyhi’s Selam ile görüşmesi ise Ramazan ayı boyunca her gün gerçekleşirdi. Onun da hayır-hasenattaki cömertliği esen rüzgâra benzerdi.”[2]

Oruç Kalkandır

Oruç, Müslüman için dünyada günahlardan korunmak, ahirette ise Allah’ın azabı ve cehennem için bir kalkandır. Yeme, içme ve cinsel meyiller konusunda insanın kendisini tutması, nefsinin terbiye, tezkiye etmesi ancak oruçla mümkündür. Oruç, ilahi ölçüler ile belirlenmiş korunma yöntemidir. Kul, ilahi hikmet ve amaçları olan oruç ile kendini korur ve nefsiyetini güçlendirir. Orucun mükâfatı hakkında birçok ayet ve hadis vardır.

“Âdemoğlunun işlediği hiçbir amel yoktur ki karşılığında on katından yedi yüz katına kadar sevap yazılmış olmasın. Allah şöyle buyurmuştur: ‘Oruç bunun dışındadır. O Benim için tutulur. Bana aittir ve onun mükâfatını Ben vereceğim. Çünkü kulum Benim için şehevî arzularını bırakıyor, yemeyi-içmeyi bırakıyor.’ Oruçlu için iki sevinç zamanı vardır: Biri iftar açtığı anda diğeri de Rabbine kavuştuğu andadır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hayırlıdır.”[3]

“Cennette ‘Reyyan’ denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer. Onlarla beraber başka hiçbir kimse giremez. (Kıyamet gününde) ‘Oruçlular nerede?’ diye çağrılır. Oruç tutanlar, kalkıp o kapıdan girerler. Oruçluların sonuncusu bu kapıdan içeri girdiği zaman kapı kapatılır, artık oradan içeriye hiç kimse giremez.”

Kur’an Bu Ayda İndirildi

Ramazan ayı ve Kadir Gecesi’nin mübarek ve bin aydan daha hayırlı olmasının sebebi, Allah’ın kulları için mucize olarak indirdiği Kur’an’ın bu ayda indirilmesidir. Kur’an, Allah’ın kelamı, risaletinin esası, müminler için hidayet, nur, şifa, rahmet kaynağı ve en temel ölçümüzdür. Kur’an, hak ile batılı birbirinden ayırt eden, insanlığı en doğru yola ileten, kalplerin ancak kendisi ile mutmain olduğu bir ilahi kitaptır. Hiçbir beşer ona bulaşmamıştır. Kur’an her konuda hakikati beyan eden tek kaynaktır.

[شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ] Ramazan ayı ki o ayda Kur’an insanlara yol gösterici, doğru yola iletici, eğri ile doğruyu birbirinden ayırt edici olarak indirildi.[4]

[إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ]Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.[5]

Kuran hükümleri hayattan kaldırıldığı günden bugüne insanlık rahmetten, şifadan, izzet ve şereften yoksun bir hayata mahkûm edildi. Müslümanlar, Kurandan uzaklaştıkça, dünya liderliğini kaybetti, toprakları işgal edildi, birliği dağıldı, değerlerinden uzaklaştı. Kur’an, toplumları kalkındıran bir kaynaktı ve maalesef 100 yıldır bu kaynaktan uzaklaştırıldık.

Kur’an’ı, hayatın her alanına hükmeden ve her yönünü kuşatan bir rehber olarak gören ve buna göre yaşayan İslâm ümmeti, hem izzet bulup yeryüzünün efendileri oldular, hem de Allahın rızasına ulaştılar. İşte bu ayda insanlığın vahiyle kopan bağları yeniden kurulmalıdır. Bu yüzden Kur’an ile yeniden bağımızı güçlendirmeli, bireysel, toplumsal ve devlet ile ilgili hayatın bütün alanlarında Kur’an’ın tüm hükümlerinin hayata geçirilmesi için harekete geçmeliyiz. Bu amaç için en güzel zaman, Ramazan ayıdır.

“Muhakkak ki Allah bu kitap ile kimi toplumları yükseltir, kimilerini de alçaltır.[6]

Kuran müminler için; okunması, anlaşılması ve yaşanarak hayata hâkim kılınması gereken hayat nizamıdır. Müminler, Kuranı anlamak, yaşamak için okurlar. Kuran, yaşama niyetiyle okunup anlaşılması gereken en büyük zikir, en önemli ibadettir. Bu ayda bol bol Kuran okumalıyız. Hem Kur’an’ın Arapçasını okumalıyız hem de manasını anlamak için meal okumalıyız. Arapça metni sevap açısından, meali ise anlama, yaşama ve anlatma açısından okumalıyız. İmkânlar dâhilinde evlerimizi Kur’an’ın okunduğu, anlaşıldığı, anlatıldığı yuvalara döştürebilmeliyiz. Başkası için değil “ayetler, kendimiz için, bizim için indi”, bilinciyle okumalıyız. Bu ayı diğer aylardan ayıran en önemli farkın, Kur’an’ın inmeye başlaması olduğu için bizim de bu ayda elde edeceğimiz en önemli kazanım, Kur’an ile olan bağımızdaki artış olmalı. Kur’an hatmi için yapılan plan, gayret ve çalışmaların aynısını, mümkünse daha fazlasını Kur’an’ı anlama için yapabilmeliyiz. Hayırda yarışımız sadece tilaveti için değil, tertil üzere okunması, ayet ayet anlaşılması, tefsire bakılması ve amel edebilmek üzerine olmalı.

İslâm ümmeti, Kur’an’ı okumaya, anlamaya, yaşamaya, taşımaya başladığı ve bu gayreti her işinden daha önemli gördüğü zaman, Kuranla yatıp Kuranla kalktığı zaman... İşte o zaman Kur’an ümmeti olacak, Kur’an’ın ahlakı, ahkâmı ve hayata bakış açısı her şeyi değiştirecektir. İşte o zaman; Kur’an, anayasa ve bütün kanunların birincil kaynağı olacak, Allah’ın rahmeti her alanda fevc fevc yeryüzüne inecek ve böylece vaat edilen günler huzurlu günlere ulaşılacaktır.    

Takva

Takva; Allaha itaat ederek azabından sakınmak ve azameti karşısında kulluk sorumluluğu ile hareket etmektir. Takva, bir yaşam biçimi, hayat modelidir. Takva, bütün hayatını Allahu Teâlânın istediği şekilde inşa edebilmektir. Şartlar ne olursa olsun, Allah’a karşı ihlas ve ihsan şuuru ile Allahu Teâlânın hükümleri karşısında, tam bir teslimiyetle itaat etmek ve Ona hiçbir şeyi şirk koşmamaktır.

Takva, Allahu Teâlâyı hakkıyla bilip Onun koyduğu ölçülere riayet etmek, Allah ile beraber olmaktır. Bir Müslümanın olmazsa olmaz vasfı, takvadır. Dünya ve ahiret kurtuluşu için Müslümanın takva elbisesini giymesi elzemdir. Kuran, takva sahipleri için bir hidayet kaynağıdır. Bu sebeple İslâm her vesile ile Müslümanları, Rablerine karşı takvalı olmaya davet eder.

Yeryüzünü ifsat eden zulüm sistemlerinin nesilleri helak ettiği, ahlak ve namustan uzaklaştırdığı, hayatın her alanında zulmün yaygınlaştığı bir zamanda takva, en güzel elbisedir. İşte Allahu Teâlâ bu elbiseyi, Ramazan ayında elde edebileceğimizi beyan ediyor.

[يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ] “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç, size de farz kılındı. Umulur ki bu sayede takvaya erersiniz.[7]

Nafileleri Artırmak

Bu ayda Rabbimize yönelmeli, tövbe etmeli, kendimiz ve tüm Müslümanlar için çokça duada bulunmalı, Allah’ın adını zikretmeliyiz. Bu ayın gece ve gündüzlerinde mümkün mertebe Allah’a yaklaştıracak amelleri artırmalıyız. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

[وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ] “Rabbiniz şöyle buyurdu: ‘Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Vallahi ben, günde yetmiş kereden daha fazla Allah’a istiğfar eder ve ona tövbe ederim.

Miracımız, göz nurumuz, hayat kaynağımız olan namazlar ile nefsiyetimizi güçlendirmeliyiz. Savaş meydanında bile terk edilemeyen, kılmak için hayatı durdurduğumuz namazlarımız bizi her türlü kötülükten ve hayâsızlıktan alıkoyacak, Allah ile olan bağımızı artıracak şekilde ikame edilmeli. Sıradanlaşş, ritüel haline gelmiş, huşusu, tadil-i erkânı kaybolmuş namazlarımıza yeniden huşu katmak zorundayız. Mutlaka namaz ile ilgili bir veya birkaç sohbet dinlemeli, bir kitap okumalı, araştırma yapmalıyız. Sadece farz namazlara değil nafile namazlara da gücümüz nispetinde devam etmeliyiz. Ramazan ayı boyunca sahura kalktığımız gece vakitlerinde teheccüd namazlarımızı kılmalıyız. Teravih namazlarını camide veya evlerimizde kılarak geceleri sahabe efendilerimiz gibi değerlendirmeliyiz. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[مَا مِنْ عبْدٍ مُسْلِم يُصَلِّي للَّهِ تَعَالى كُلَّ يَوْمٍ ثِنْتَيْ عشْرةَ رَكْعَةً تَطوعاً غَيْرَ الفرِيضَةِ ، إِلاَّ بَنَى اللَّه لهُ بَيْتاً في الجَنَّةِ] Müslüman bir kimse, farzların dışında nafile olarak her gün Allah rızası için on iki rekât namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar.[8]

[عَلَيْكُمْ بِقِيَامِ اللّيْلِ، فإنَّهُ دَأْبُ الصَّالِحِينَ قَبْلَكُمْ، وَقُرْبَةٌ إلى رَبِّكُمْ، وَمَنْهَاةٌ عَنِ اثَامِ، وَتَكْفِيرٌ للسَيِّئَاتِ، وَمَطرَدَةٌ للِدَّاءِ عَنِ الجَسَدِ] “Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan salihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık(vesilesi)tır; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefarettir, bedenden hastalığı kovucudur.[9]

Es-Sâib bin Yezid anlatıyor: İnsanlar Ömer bin Hattab RadiyAllahu Anh döneminde Ramazan ayında yirmi rekât kılarak gece kıyamını ifa ediyorlardı. Sonra şöyle demektedir: Yüzden fazla ayetten oluşan sureler okuyarak namazlarını eda ediyorlardı. Osman RadiyAllahu Anh döneminde ise kıyamın uzun oluşu sebebiyle bastonlara dayanmak zorunda kalıyorlardı.[10]

Abdullah bin Ebu Bekr RadiyAllahu Anh anlatıyor: Babamın şöyle dediğini işittim: Ramazanda (teravih) namazından ayrılıp hizmetçilerden alelacele sahur yemeği getirmelerini isterdik, çünkü vaktin çıkmasından korkardık.’[11]

Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: Her kim her salâtın ardından 33 kere ‘Subhanellah’, 33 kere ‘Elhamdulillah’, 33 kere ‘Allahu Ekber’ der ve bunu da ‘La ilahe İllAllahu vahdehu la şerike leh, lehu’l-mulku ve lehu’l hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir’ diyerek 100’e tamamlarsa deniz köpüğü kadar da olsa günahları mağfiret olunur. Ve şöyle buyurmuştur:

İki kelime vardır ki; dilde hafif, terazide ağır ve Rahman’a pek sevgilidir. Onlar; ‘SubhanAllahi ve bi-hamdihi’, SubhanAllahi’l-azimdir.’

Unutulmuş Sünnet: İtikâf

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, her sene Ramazan ayının son 10 gününde itikâfa girer, hanımlarından uzak dururdu. İbadetlerini çoğaltır ve daima Kuran okurdu. Cebrail Aleyhi’s Selam gelirdi ve Rasulullah ona, o zamana kadar gelmiş olan bütün Kuranı tekrar ederdi. İtikâf, Efendimizin kuvvetli sünnetlerindendi. Maalesef, itikâf Ramazan aylarında bile unutulan bir sünnet haline geldi. Sürekli dünya meşguliyeti yaşayan bizler, hayatı durdurup dış etkenlerden kurtularak, düşünme, kendini muhasebe etme, yeni kararlar alma, planlar yapma ve yeniden hayata başlama konusunda büyük bir eksikliği yaşıyoruz. Bu yüzden Ramazan ayında özellikle son günlerinde itikafa girilen büyük camilerde itikafa girmeye çalışmalı, Müslümanlarla birlikte nefsiyetimizi güçlendirirken, kaynaşabilmeliyiz. Zühd, takva, ihlâs, huşu ile muhasebe ve olgunluğa ulaşmaya çalışmalıyız.

Kardeşlik

Hilâfet’in kaldırılmasından sonraki bir asırda ırkçılık, menfaatçilik, vatancılık, demokrasi, özgürlük, laiklik gibi hastalıklı düşünceler, Müslümanlar arasındaki güven, merhamet, sevgi, muhabbet duygularını yok etti ve nefisleri zehirledi. Müslümanlardan bir kısmı Batılı fikirlerin etkisi ile büyük bir ümmet olduklarını maalesef unuttular ve ayrılıklara sebep olan fitnelere meylettiler.

İşte bugün yaşanan bu ayrılıkları birleştirecek olan ancak İslâm kardeşliği, ümmet anlayışımız olacaktır. Kardeşlik, Allahın müminlere olan en büyük nimetlerindendir. Müslümanlar ancak yüzyıllar boyu Kuran ve Sünnete sımsıkı sarıldıkları sürece vahdeti, birliği korumuş, tefrikaya düşmemiş ve güçlü bir liderlik oluşturmuştur. Ancak ne zaman Kuran ve Sünnetten ayrılmışsa işte o zaman vahdetini kaybetmiş ve tefrikaya sürüklenmiştir. Bu yüzden Rabbimiz, hep birlikte Allah’ın ipine sarılmamız ve parçalanıp ayrılığa düşmememiz konusunda bizleri uyarmıştır.

Tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşayan bizler, Ramazan ayını fırsata çevirmeli ve büyük bir ümmet olma noktasında ciddi, somut adımlar atmalıyız. Ümmetimizin ocağına ateşler düşşken, fitne ve tefrika ateşi İslâm coğrafyasını her taraftan kuşatmışken biz, fitneye meyledenlerden olamayız. Bu fitne ateşini ancak İslâm kardeşliği ve ümmet bilinci ile söndürebiliriz. İslâm, Müslümanları birbirine öylesine bir bağ ile bağlamıştır ki bu bağ, asırlara meydan okurcasına farklı renkteki, dildeki, ırktaki, coğrafyadaki, kadın-erkek, genç-yaşlı tüm insanları akide bağı ile birbirine bağlayarak kardeş kılmıştır. Bu Ramazan ayı ile İslâm’a yeniden sımsıkı sarılmalı, İslâm’ın belirlediği ölçüler ile hayatı ve kardeşliğimizi inşa etmeliyiz. Rabbimizin beyan ettiği gibi büyük bir tehlikenin kenarından sağlam zeminlere İslâm akidesi ile hep beraber çıkabilmeliyiz.

[وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ] “Hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allahın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte Onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmış. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.[12]

Sılairahim

Değişen ve fitneye maruz kalan maalesef sadece kardeşliğimiz olmadı. Batı’nın ferdiyetçi kültürünün etkisi ile akraba bağlarımız da etkilendi. Aynı köyde, aynı mahallede, aynı sokakta hatta bazen aynı binadaki akraba ve komşularımız ile ilişkilerimiz yıprandı. Akrabaları ile hiçbir alakası kalmayan hatta tanımayan nesiller ortaya çıktı.

Aile bağlarının ve akrabalar arasındaki ilişkilerin korunması ancak İslâm ile mümkündür. İslâm dışında hiçbir beşerî düşünce insanlar arasında istenilen bağı kuracak nizam bile ortaya koyamamıştır. Koyduğunu iddia eden düzenler ise her geçen gün bağların kopmasını engelleyememiş hatta insanlar arasında bağların kopmasına neden olmuştur. Ramazan ayı, bozulan bu bağların kurulması, yıkılan ilişkilerin düzelmesi için en güzel fırsattır. Bu ayda İslâmi değerlere sarılıp sılairahimi korumalı, güven, huzur, mutluluk ve refah toplumunu oluşturacak adımları atmalı ve bunu diğer aylara da taşımalıyız. Bu, Allah’ın biz kullarına emridir.

[وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ] “Allaha verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allahın riayet edilmesini emrettiği akrabalık bağlarını koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.[13]

Davet

Ramazan, hem Müslümanın nefsiyetini güçlendirdiği hem de ümmet olarak bilincimizin arttığı ay olmalıdır. Ne nefsi terbiye etmek adına inzivaya çekileceğiz ne de dünyayı kurtarma adına kendimizi unutacağız. Vasat ümmetin bir parçası olarak her konuda örneğimiz Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem gibi davet, insanların işleri, siyaset gibi işlerle uğraşırken Allaha kul olmaya gayretli, Kuran’la, namazla, duayla, infakla ve diğer ibadetlerle Allahı razı etmeye çalışacağız. Çünkü bugün yaşadığımız bu durum, sadece bireysel olarak ibadetler ile asla değişmeyecektir ve üzerimize farz olan sadece bireysel ibadetler değildir. Bu durum, ancak Ramazan ayının gündüzlerini saim, gecelerini kaim olarak geçirmek ve nübüvvet minhacı üzere Râşidî Hilâfet’i kurarak İslâmi hayat yeniden başlatmak için samimi bir şekilde çalışmakla mümkündür.

Bu ise İslâm ümmetinin vasat olan vasfına yakışacak şekilde davasına sarılması ile mümkündür. Bu ümmet, yeryüzünün en hayırlı ümmetidir. Bu ümmeti en hayırlı ümmet yapan şey ise marufu emretmek ve münkerden nehyetmektir. Allah Subhanehu ve Teâlâ Müslümana, sadece marufu yapmakla kalmayıp başkasına da emretmesini, yine münkeri terk etmekle kalmayıp başkasını da nehyetmesini farz kılmıştır. Marufu emredip münkerden nehy etmek, ihmal edilmesi câiz olmayan farzlardandır. Her kim bir münker görürse onu, gücü yetiyorsa eliyle, buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirmesi, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetmesi, üzerine farzdır. Bunların hiçbirini yapmadığı takdirde artık hardal tanesi kadar imana sahip değildir.

Ramazan ayında Müslümanların hayatlarında yaşanan ciddi değişim, genel olarak hâkim olan İslâmi atmosfer, insanların diğer aylara göre daha duyarlı, ilgili ve davaya yakın olmaları, bu aydaki rahmetin üzerimize sağnak sağnak yağması ve birçok nedenden dolayı davetin bütün insanlara ulaştırılması için çok güzel bir fırsattır. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem Ramazana sadece ferdî olarak değil cemaî olarak hazırlanmış ve davanın insanlara ulaştırılması için gayret etmiştir. Bizler de davet çalışmalarını günümüze taşıma gayretinde olmalıyız. Vahyin indiği aylarda vahiy konuşulmalı, gündemleştirilmeli, vahiyle hayatı inşa etmeye gayret edilmelidir. Kitap okumalarımız, kastî temaslarımız, aile ziyaretlerimiz, sohbet ve diğer programlarımız davet merkezli olarak bu aylarda daha da artmalı.

Ramazan Ayı, Fetih ve Zafer Ayıdır

Ramazan ayı, Sahabe-i Kiram ve Tabiin nezdinde salih amelde bulunma, Allah yolunda cihat etme ve büyük fetihleri gerçekleştirme ayıydı. İslâm tarihinde birçok önemli fetih ve zafer, Allah’ın izni ve yardımıyla Ramazan ayında gerçekleştirilmişti.

Bedir Zaferi, Allah’ın lütfu, meleklerin desteği, Ramazan’ın bereketinin ve müminlerin azminin tecellisi olarak hicretin ikinci yılı 17 Ramazan Cuma günü tarihin büyük zaferlerinden bir tanesiydi. Mekkenin Fethi, hicretin sekizinci yılı Ramazan ayında Allah’ın izniyle gerçekleşti. Tebük Gazvesi hicretin 9. yılında Receb ve Ramazan aylarında yapılmıştı. Kadisiyye Zaferi, Ömer RadiyAllahu Anh döneminde hicretin 14. yılı Ramazan ayında büyük bir zafer olarak tarihe geçti. Rodos Adasının Fethi, Endülüsün Güney Kıyıları Zaferi, Endülüs’ün Fethi, Safed Kalesi Zaferi, Ayn Calut Zaferi Ramazan ayının cihat ve fetih ayı olduğunun delilleridir. Ramazan ayı bizler için de tarihî fetih ve zaferleri kutlama ve yeni fetihleri gerçekleştirmek için uyanma, bilinçlenme, gayret etme, mücadele etme ayı olmalıdır.

Ramazan ayı, İslâm ümmeti ve insanlık adına ilahi mucize Kur’an ile büyük değişimlere vesile olan bir aydır. İnsanlık ve İslâm ümmeti olarak bizler, yitirdiğimiz bu değerleri yeniden kazanmak ve vahyin getirdiği değerlere yeniden sarılmak için bu Ramazan ayını değerlendirmeliyiz. İçerisinde Kuranın indiği bu ay, unuttuğumuz tüm değerleri yeniden hatırlama zamanıdır. İslâmın getirdiği değerler dışındaki tüm değer ölçülerini terk edip sadece İslâmın getirdiği değerlere sarılma zamanıdır.

İşte bu mübarek ayda Müslümanların hayatında birçok şey değişmiş. Çünkü yukarda detaylarına değindiğimiz gibi bu ayda oruçlar tutulur, nefis terbiye edilir; böylece cehennem ile arada hendekler kazılır. Kur’an ile bağlar yenilenir, tilaveti, manası, hükümleri konuşulur. Günah ve haramlar azalırken fakir, miskin ve muhtaçlar hatırlanır, yardımlar yapılır. Bütün aylardan daha fazla bu ayda akrabalar ziyaret edilir. Yine bu ayda Allaha, Rasulüne ve müminlere muhabbet artar ve İslâm kardeşliği güçlenir. Kulluğun en hayırlı azığı olan takva, salih amellerin çoğaltılması ile bu ayda kazanılır. Bin aydan daha kıymetli olan Kadir Gecesi ile bir ömre bedel hayırlar elde edilir. Hakkıyla ihya edildiği takdirde geçmiş günahların bağışlanmasına vesile olan bir ay, İslâmi mücadelenin, davetin ve gayretin arttığı bir aydır.

Allahın sınırlarına toplum olarak bu ayda uyulmaya çalışılır ve İslâm nizamının bir cüzünün bile toplumda nasıl bir değişim meydana getirdiği, bu ayda görülür. Müslümanların hayatlarında Allahın emir ve nehiylerinin yaşanabileceği, toplumun bu kurallara uymak için hiçbir zorlama olmadan harekete geçeceği yine bu ayda görülür. Yeryüzü mescit, müminler kardeş, ölçü İslâm olduğu için değişim birçok alanda yaşanır.

Ancak İslâm’ı tatbik edecek bir Hilâfet Devleti olmadığı için maalesef ki istenen ve beklenen toplumsal değişim gerçekleşmez. Şeytanlar bağlı olsa da şeytanın dostları olan kapitalist rejimler, insanları İslâm’dan uzaklaştırmak için her şeyi yapmaya bu ayda da devam eder. Filistin, Doğu Türkistan, Suriye gibi beldelerde zalimler, özellikle bu ayda ümmetin sofralarını kana bular, katliam ve her türlü tecavüze yönelirler.

Ezcümle; imtihan devam etmektedir ve bu mücadelenin güçlenmesi için Ramazan ayı en önemli fırsattır. Bu ayın kıymetini bilemeyenler, büyük bir hayırdan mahrum kalırken ilahi ikaz ile de uyarılmaktadırlar.

“Allah Rasulü bir gün şöyle buyurdular: Burnu sürtülsün! Burnu sürtülsün! Burnu sürtülsün! Bu dehşetli ikaz üzerine huzurunda bulunanlar; Kimin burnu sürtülsün ya Rasulullah? diye sordu. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular:

[رَغِمَ أَنْفُ رَجُلٍ ذُكِرْتُ عِنْدَهُ فَلَمْ يُصَلِّ عَلَيَّ، وَرَغِمَ أَنْفُ رَجُلٍ دَخَلَ عَلَيْهِ رَمَضَانُ ثُمَّ انْسَلَخَ قَبْلَ أَنْ يُغْفَرَ لَهُ، وَرَغِمَ أَنْفُ رَجُلٍ أَدْرَكَ عِنْدَهُ أَبَوَاهُ الْكِبَرَ فَلَمْ يُدْخِلَاهُ الْجَنَّةَ] Ramazan’a girip de ondan, günahları bağışlanmış olarak çıkamayanın; yanında anne-babasından biri veya ikisi ihtiyarladığı halde, onların gönlünü kazanarak Cennet’i hak edemeyenin; yanında ismim anıldığı halde bana salât-u selam getirmeyenin.[14]

 



[1] Heysemi, Mecmau’z-Zevâid

[2] Buhari

[3] Buhari ve Müslim

[4] Bakara Suresi 185

[5] Kadir Suresi

[6] Müslim

[7] Bakara Suresi 183

[8] Müslim

[9] Tirmizi

[10] Beyhaki

[11] Muvatta

[12] Âl-i İmran 103

[13] Ra’d Suresi 25

[14] Tirmizi


Yorumlar

Yorum Yaz