"DSÖ Gerçekleri" Av. Hacı Ali Özhan ile Röportaj

Kadir Kaşıkcı

Kadir KAŞIKCI (Kaşıkcı): Hacı Ali Bey; kamuoyu sizi, medyatik davalarda hukukçu kimliğiniz ile tanıdı. Fakat COVID-19 pandemi süreci ile önce bir aktivist sonra da siyasi bir partinin genel başkanı olarak kamuoyunun önüne çıktınız. Hukukçu Hacı Ali Bey’i bu denli bir çaba ve mücadeleye iten sebep nedir?  

Hacı Ali ÖZHAN (Özhan): Ben, 20 yıl Ankara’da avukatlık yaptım ve hâlen de 10 yıldır noterlik yapıyorum. Avukatlık dönemimde muhtelif davalarda görev yaptım ancak özel ilgi alanım, “düşünce özgürlüğü” içerikli davalar olmuştur. Malum, eskiden “siyasi suçlu”, “siyasi koğuş”, “siyasi dava” denirdi. 1991 yılından sonra “terör suçu”, “terör koğuşu”, “terör davası” denmeye başladı. Muhalif görüşlerini açıklayanlar genelde “terör örgütünün propagandasını yapıyor”, “yardım ediyor” gibi suçlamalarla yargılanıyordu ki hâlen bu tip yargılamalar yapılıyor. Bu vesile ile hatırlatmak isterim ki; Hizb-ut Tahrir davaları da bir düşünce yargılamasıdır. Herkes düşüncesini özgürce söyleyebilmeli, diye düşündüğüm için, fikirlerine katılıp katılmadığımı düşünmeksizin her kesimden insanı savunmayı, kendime insani ve vicdani görev bildim. Bu tip davaları da genelde basına yansıtarak kamuoyu oluşturmaya çalıştık, basında tanınmamız bu vesile ile oldu birazda.

“Plandemi” sürecinde kendimin, ailemin ve içinde yaşadığım toplumun geleceğinin tehdit edildiğini hissettim. Tüm küresel güçler bir araya gelmiş ve bizi, belirledikleri alana hapsetmeye çalışıyorlardı. Benim gözümde her şey ustaca hazırlanmış bir kurgudan ibaretti. “Pandemi” diye bir şeyin varlığına inanmıyordum, tıpkı milyonlarca kişinin inanmadığı gibi. “Küresel çete” bizi kobay olarak kullanıyor ve dediklerini şartsız-koşulsuz sorgulamaksızın kabul etmemizi istiyordu. Hayatlarımızla oynanıyor ve bu oyuna seyirci kalmamız isteniyordu. Bu kabul edilebilir bir şey değildi.

“Plandemi” sürecinin başından bu yana bunun sahte bir salgın, planlanmış bir senaryo olduğu gibi itirazlarımı sosyal medya hesaplarımda yazdım. O sebepten buna başından beri “pandemi” değil “plandemi” diyorum -ki bu ifadeyle kastım; bu sürecin bir “plan” olduğunu ortaya koymaktır-. Ayrıca, 11 Ağustos’ta okullarda aşı olmayanlara iki günde bir PCR testi zorunluluğu gelince, “herkese zorunlu aşı yapılacak” kanaatiyle bu konuda sahada daha fazla tepki göstermek gereğini hissettim. Bu nedenle; aşı dayatmasına, PCR zorunluluğuna, yine maske-mesafe-karantina ve HES kodu gibi zorunluluklara karşı mücadele bağlamında, tek amacı “plandemiyle mücadele” olan bir parti kurduk.

Tüzüğümüzde, “Parti, uluslararası evrensel olguları ve teknolojik gelişmeleri kötüye kullanan ‘yeni dünya düzeni’-‘yeni normal’-‘büyük sıfırlama’ denilen ‘yapay dünya’ projesinin, DSÖ tarafından tüm ülkelere dayatıldığı olağanüstü koşullarda oluşmuş kendine özgü bir partidir.

Partinin siyasi yelpazede herhangi bir rengi olmayıp sağcı-solcu, liberal-muhafazakâr, demokrat-milliyetçi, dindar veya değil gibi herhangi bir ayrım yapmadan, anayasada düzenlenen temel hak ve özgürlükleri ihlal eden zorunluluklara ve dayatmalara karşı olan herkesi ve her rengi kapsayacaktır.” diye yazdık.

Yine tüzüğümüzde, partinin çalışma amacı olarak “Parti, hiçbir partinin rakibi, karşıtı veya yandaşı değildir. Her partiye eşit mesafede, partiler ve siyaset üstü konumdadır. Tek konu ve tek amaç için faaliyet ve çalışma yapacaktır. Programda açıklanan amaçlarını gerçekleştirmek için iktidar partisine ve mensuplarına öneri ve taleplerde bulunacak, yaptıkları ve yapabildikleri oranda destekleyecek ve yanlarında olacaktır. Parti, programdaki amaçları kısmen veya tamamen benimseyen ve paylaşan muhalefet partilerinin veya mensuplarının söz ve eylemlerinin konu bazında yanında, benimsemeyenlerin ve paylaşmayanların karşısında olacaktır.” yazdık.

Bu amaç içinde “Dayatmasız Yaşam Partisi” ismiyle siyasi sahada basın açıklamaları yaparak, devlet kurumlarına dilekçeler vererek, partilerle görüşerek plandemiyi anlatıp buna karşı çıkılmasını sağlamaya çalıştık.

Kaşıkcı: Yakın bir zamanda partinizin kapandığını duyurdunuz, neden böyle bir karar verdiniz?

Özhan: Aşı dayatması ve plandemi zorunlulukları kaldırılınca, partimizin amaçsız kaldığı değerlendirilerek kapanmasına karar verdik. Zira tüzüğümüzde, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Anayasada belirtilen temel hak ve özgürlüklere müdahale içerik ve kapsamında olan aşıya zorlama, PCR testi, HES kodu ve maske gibi plandemi tedbirleri olarak sunulan diğer zorunlu ve dayatmacı uygulamaların durdurulup kaldırılması ile parti, görevini yapmış olacaktır.” diyerek amacının tek konusu olduğu belirtilmiştir. Kuruluşla ilgili olarak yaptığım ilk açıklamada da, “Plandemi bitince parti amaçsız durumda olacağından partinin feshine karar verilecek” demiştim. Biz diğer partiler gibi ülke yönetimiyle ilgili siyasi programlar için kurulmadık, bizim siyasi iddiamız olmadı. Plandemi mücadelesini siyaset üstü ve partiler dışı gördük. Tek konulu, kendine özgü bir parti olarak kurulduk. Plandemi mücadelesi veren bir parti olarak tarihe not düşmüş olduk. Ancak küresel çetenin iklim krizi ve devamındaki planlarına karşı mücadelemiz devam edecek kuşkusuz. Mücadelede nasıl ve neler yapılacağını zaman gösterecek.

Kaşıkcı: Size göre “plandemi” sürecinde dünyada ve ülkemizde yapılmak istenen neydi? Örneğin; Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko’ya “bu süreçte ülkesinde sokağa çıkma yasağı ve karantina uygulaması için 940 milyon dolar rüşvet teklif edildiği” söylendi. Bu planı kim, ne amaçla kurdu?

Özhan: Devletler üstü konumda olan küresel çete, 2030 yılına kadar “yeni dünya düzeni” adıyla plan yapmış. “Great Reset” diyerek “büyük sıfırlama” planlarıyla “yeni normal” dedikleri bir dijital kölelik sistemi kurmak istiyorlar. Bu plan, küreselcilerin planıdır. “Küreselciler neden böyle bir plan yapar?” bunu kendilerine sormak lazım. Küresel işgal için her ülkenin hükümetlerini tehditle, şantajla, makul gözüken ve gösterilen gerekçelerle kendi halkıyla karşı karşıya getirip kargaşa ve kaos çıkarmak istiyorlar. Bazı ülkelerin liderleri Sayın Lukaşenko, yine Brezilya Devlet Başkanı Sayın Bolsanaro gibi liderler buna karşı çıkıyorlar. Yine karşı çıkan bazı devlet başkanlarının bu süreçte öldü(rüldü)ğü biliniyor ki Tanzanya Devlet Başkanı Sayın Magufoli, PRC testinin sahte olduğunu örneklerle ispatlamış ve anlatmıştı. Yani mesele, devlet başkanlarını aşan bir meseledir. Devasa büyüklükteki kapitalist şirketlerin öncülük ettiği küresel bir tuzak ile karşı karşıya olduğumuz gün gibi aşikârdır. “Kimdir bunlar?” derseniz aslında çok da gizli değiller. Haberleri takip eden, bunların hangi şirketler, hangi kişiler olduğunu açık bir şekilde görecektir.

Kaşıkcı: Bahsettiğiniz bu süreç geçti. Fakat Paris İklim Anlaşması’nı imzalayan Türkiye “karbon salınımı” bahanesi ile yapay et üretecek. Hatta TRT’de bu konuda haberler, programlar vs. yapılmaya başladı. Yapay et meselesini nasıl görüyorsunuz? Sofradaki yeni tehlike nedir?

Özhan: Küresel çetenin ikinci planı iklim krizi üzerinden olacak. 2050 yılı itibariyle hayvansal gıdaların nüfusa yetmeyeceği ve iklim krizi projesiyle alternatif gıda kaynakları üzerinde yürütülen çalışmalar da hız kazandı. Tabi yine “iyilik yapılıyor” şeklinde göstererek insanları aldatmaya çalışacaklar.

Laboratuvarda üretilen yapay eti piyasaya, “temiz et” etiketiyle çıkarmayı planlayan şirketler, 2025 yılında laboratuvar üretimi yapay et markalarının satışa çıkacağını belirtiyor. İlk olarak kıyma tarzı bir etin piyasaya çıkarılması öngörülürken ardından 3B yazıcılar ve farklı yapım metotları ile biftek, pirzola gibi etler de üretilecek.

Yapay et üretimi bazı çevrelere hoş gelse de laboratuvar ortamında üretilen etin hayatımızı olumsuz etkileyeceği hususunda çok ciddi endişeler var.

Yapay et ile hayvancılık bitirilmek isteniyor, genetiği değiştirilmiş gıdalar ile de maalesef tarım üretimi ve çiftçi bitiriliyor.

Kaşıkcı: HES kodu gitti şimdi de “Karbon Ayak İzi” meselesi ortay çıktı. Karbon Ayak İzi nedir? Hangi amaçla reklamı ve propagandası yapılmaktadır?

Özhan: Karbon ayak izi ile iklim, doğa, çevre korunmak isteniyor gibi gösteriyorlar. Güya dünya ısınıyormuş, bu ısınma sonucu doğa değişiyormuş, bu nedenle de tedbir almak gerekiyormuş… söylemleriyle -sözde- iyi niyet gösterisinde bulunuyorlar. Yine güneşi karartmak, gölgelemek için uzaya kimyasal püskürtülmesi gerekir gibi safsatalar ile insanlar aldatılıyor. “Karbon ayak izi” bahane edilerek yasaklamalar ve sınırlamalar planlıyorlar, ülkemizde ve dünyada. Bununla korona plandemisinden sonra hayatın bütün alanlarına yeni yasaklamalar getirilmesi amaçlanıyor ki asıl hedef, canlılar ve özellikle de insanlardır.

Kaşıkcı: Ülkemizde bahsettiğiniz konularda kendisini “aydın” gören ve bilimsel düşünceyi daha fazla önemseyen kesim laik veya sol kesimdir. Ancak bu konularda sanki en az itiraz onlardan geldi. O cenahtan birisi olarak bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Özhan: Ülkemizde sol kesim plandemi mücadelesinde maalesef sınıfta kaldı. Sol kesimin büyük çoğunluğu “bilim ne diyorsa ona inanırım” diyerek plandemi sahteliğine inandılar, inandırıldılar. Basın organları fonlanarak tek taraflı yayınlarla kitlelerin beyninin yıkanmasında çok etkili oldu. İktidar partisi ve muhalif partilerin hepsinin küresel işbirlikçiler tarafından yönlendirilmesi sonucu inandırıcılık sağladılar. Aklen ve mantıken yanlış olduğu açıkça ortada iken, maske zorunluluğu gibi yasakları bile Sol kesim maalesef savundu. “Hayat eve sığar” gibi saçma bir söze inanmaları, inanılır gibi değil. HES kodu ile kişi hak ve özgürlüklerinin ihlaline en başta sol kesimin karşı çıkması gerekirken maalesef savunur, destekler duruma düştüler.

Küresel işgal, her kesime yönelik işgal planıdır. Bu nedenle sol-sağ politikalar, milliyetçi-liberal gibi görüşlerin hepsi artık teferruat kalmıştır. Doğal insan, doğal yaşam bitirilmek isteniyor. Bu işgalle tüm insanlık hedef alınmakta ve köleleştirmek istenmektedir. Bunun için küresel işgalle mücadele bir insanlık davasıdır. Her görüşten erdemli insanların insanlık için bu mücadele paydasında birleşerek küresel işgale karşı çıkması gerekir. Aksi hâlde insanlık, tarihinde görülmemiş bir vahşetle karşı karşıyadır.

Kaşıkcı: Önümüzde seçimler var, pandemi yasaklarına karşı çıkan kitlenin seçimlerdeki tavrı ne şekilde olacak?

Özhan: Plandemi sürecinde görülen hak ihlalleri ve mağduriyetler sonucu bu sürece karşı çıkan kitle, her kesimden, siyaset ve görüşten kendiliğinden bir araya gelen insani ve vicdani kaygılarla tepki gösteren bir özellikle tebarüz ediyor. Mecliste temsil edilen 5 parti de küresel işgale karşı çıkmıyor aksine küresel planların uygulanması yolunda sözler söylüyor, faaliyetler içinde bulunuyor. Aşı dayatması ve PCR, maske gibi zorunluluklar başta vücut bütünlüğü ve yaşam hakkına yönelik bir saldırı içermektedir. Yine plandemi yasakları ile yaşamın birçok alanına müdahale edildi. Bu nedenle plandemi konusu diğer konuların önüne geçti ve diğer siyasi konuları öteledi, sonraya bıraktı. Bu nedenlerle plandemi mücadelesi veren yüzbinlerce kişi ve bunca baskıya rağmen direnerek aşı olmayan milyonlarca insan, kendi partileri de dâhil oy vermek istemiyor.

Plandemi mücadelesi veren ve aşıya direnen milyonlara bir seçenek sunulması ihtiyacı vardır. Bu nedenle “Plandemi Bağımsızlar Hareketi” adıyla ülke çapında 81 ilde bağımsız adaylarla seçime girmeyi planlıyoruz. Her il, plandemi mücadelesi verenlerin içinden kendi adayını belirleyecek. Yine kendi içimizden belirlenecek bir cumhurbaşkanı adayımızla seçimlere girmeyi düşünüyoruz. Seçim beyannamemiz yalnızca plandemi ve küresel işgale karşı mücadele ile sınırlı olacak. Diğer partiler ve adaylar gibi ülke yönetimiyle ilgili siyasi projelerimiz olmayacak. Biz küresel işgal konusu dışında bir konuya girmeyeceğiz. Çünkü küresel işgal mücadelesini partiler üstü görüyoruz ve bu nedenle partiler dışında kalacağız. Bağımsız adaylarımız ve Cumhurbaşkanı adayımız küresel işgal konusu dışında bir söz ve taahhüt içinde olmayacak. Seçim meydanlarına küresel işgal konusunu taşımak ve halkın gündemi yapmak istiyoruz. Seçimlerin plandemi ekseninde şekillenmesini istiyoruz. Aşıcı, maskeci, pandemici kişilerden oy istemeyeceğiz ve hatta “bize oy vermeyin!” diyeceğiz. “Bize, aşı dayatmasına direnenler, plandemi mücadelesi verenler oy versin, yeter.” diyeceğiz. Kendi kitlemizin oyuna talibiz, onları birleştirip oy gücümüzle bundan sonraki plandemilere karşı tepki ve tavır alacağız.

Aralık ayında 81 ildeki bağımsız adaylarımız ile plandemi mücadelesinde öncülük yapmış şahıslarla bir araya gelip cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğiz. Ocak ayı itibariyle de seçim meydanlarına çıkmayı planlıyoruz.

Kaşıkcı: Sayın Özhan, sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz. 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz