İKTİSADÎ DÜŞÜNCELERİN BOZUKLUKLARI VE SAHİH ÇÖZÜM (10)

Hakkı Eren

 

79. Sayıdan devam… 

Bu bölüme kadar, iktisadi düşünce tarihinde esas kabul edilen analitik kuramlara yönelik izahatlar da bulunmaya çalıştık. Bu analitik kuramlardan sonuncusu olan Keynesyen teoriden sonra kapitalist dünya da, özellikle bu akımı eleştiren ve liberalizm yanlısı diyebileceğimiz bir iktisadi düşünce daha yükselmiştir. Bu iktisadi düşünce, 70’li yıllardan başlayarak dünyayı etkileyen 2008 yılındaki küresel ekonomik krize kadar ağırlığını hissettiren Monetarzim’dir. 

Bizde inşaAllah bu sayımızda; Monetarzim’in ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını ve nasıl değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili izahatlar yaparak, siz değerli KöklüDeğişim okurlarını bilgilendirmeye gayret edeceğiz. 

MONETARZİM 

Tanım:

Parasalcılık olarak bilinen bu düşüncenin fikir babası, 1976 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanan Amerikalı iktisatçı Milton Friedman’dır. Friedman, 1976 yılında yayınladığı “Paranın Miktar Teorisi Üzerine Çalışmalar” başlıklı kitabı sayesinde bu ödüle layık görülmüştür. Bu çalışma ile Friedman, monetarizmin temel ilkelerini ortaya koymuş ve özgürleşmede sınır tanımayan kapitalist dünyada, devlet müdahalesinden tamamen ayrışmış daha özgür bir ekonomi olması gerektiğini savunmuştur. Daha sonraki yıllarda Friedman, Monetarizm’in esası sayılan bu düşüncelerini, Chicago Üniversitesi'ndeki meslektaşları ve öğrencileriyle birlikte daha da geliştirmiş ve bazı ampirik/deneysel çalışmalar yaparak bu görüşlerini doğrulamaya çalışmıştır. 

Monetarizme, bu yazı dizisinin ilk konularında açıkladığımız klasik ekolün tanımladığı miktar teorisinin yeni ve modern bir yorumu da diyebiliriz. Getirdiği bu yeni yorumdan dolayı monetarizm, aynı zamanda “Modern Miktar Teorisi” olarak ta adlandırılmaktadır. 

Milton Friedman ve Monetarizm:

Diğer iktisadi düşünceler gibi Monetarizm’de, felsefi bir görüş ya da bir ideolojiden etkilenmiştir. Hayat hakkında esasi görüşleri olan insanlar, hayatın vazgeçilmezlerinden birisi olan iktisada yönelik teoriler ortaya koymayı kendilerince mecburi hissetmişler ve bu alanda da fikirler üretmişlerdir. İşte bundan dolayıdır ki Friedman, sadece bir iktisatçı olarak değil, aynı zamanda bir filozof olarak ta kabul edilmiştir. Friedman’ın ortaya koyduğu özgürlük anlayışı, birçok akademisyene ve sıradan insanlara ilham vermiştir. Yazdığı “Capitalismand Freedom / Kapitalist Özgürlük ve Freeto Choose / Özgürlüğü Seçin” kitapları ile kendi özgürlük anlayışını ortaya koymuş ve özgürlüklere ulaşmanın yolu olarak Kapitalizmi görmüştür.

Friedman, Marx’ın kendi iktisadi düşüncesini ortaya koyarken yeni fikirler açıklamaktan daha ziyade, klasik iktisadi kurama çatma yolunu tercih ettiği gibi, kendi düşüncesini ortaya koyarken, Keynesyen politikaların etkinsizliğini göstermeye çalışmıştır. Özellikle 1929 yılında dünyada yaşanan ekonomik buhrandan sonra popüler olan ve hemen hemen tüm dünyada ve aynı zamanda ABD Başkanı Roosvelt tarafından New Deal adıyla uygulanmaya başlanan Keynesyen politikalara sert eleştiriler yöneltmiş ve tahtını sarsmıştır. 

Friedman’ın en önemli çalışmalarından birisi de, Monetary History of the United States / Birleşik Devletlerin Parasal Tarihi’dir. Bu çalışmasında, enflasyonun oluşmasına neden olarak yanlış uygulanan para politikalarını göstermiştir. Monetaristlere göre, döneminin ve günümüzün en büyük iktisadi sorunlardan birisi olan enflasyonun temel nedeni, “para arzının hükümetlerce gereksiz ve aşırı ölçüde artırılmasıdır.” Yani ekonomideki dalgalanmaların birçoğu, yanlış uygulanan para politikalarından kaynaklanmaktadır. Monetaristler, bu konudaki düşüncelerini “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur” sözüyle özetlemektedirler. Teorinin merkezi sayılan Chıcago İktisat Okulu’nun bu konudaki görüşü ise şudur: “Enflasyonu kontrol altına almak için en etkin araç para politikasıdır. Para arzındaki değişmeler, para talebinden bağımsız bir şekilde para otoritesince belirlenir. Ancak para otoritesinin bu gücünün sık sık değişen para artış hızları şeklinde uygulanması istikrar değil, istikrarsızlık getirir. Bu istikrarsızlıkları önlemek için para arzının belirli bir oranda ve ekonomideki gelişmelerle orantılı olarak kademeli bir şekilde artırılmasını önermektedir.” (Prof.Dr.Coşkun Can Aktan,Yeni İktisat Okulları, Ankara: Seçkin Yayınları, 2004)

Monetarizm’in Para ve İstihdam Politikaları:

Monetaristlerle Keynesçilerin anlaşamadığı noktalardan bir tanesi de uygulanacak para politikaları üzerinedir. Keynesyen iktisatçılar Duruma Göre Para Politikası uygulama taraftarıdırlar. Duruma Göre Para Politikası ise; ekonomik duruma göre gevşek veya sıkı para politikası uygulanmasıdır. Ancak Monetaristler, bu politikaya karşı çıkarak Kurala Göre Para Politikası uygulamasını savunmuşlardır. Kurala Göre Para Politikası ise; ekonomik durum ne olursa olsun, para miktarının belli bir oranda arttırılması gerektiğini savunan görüştür. Zaten Friedman tarafından ortaya atılan bu fikre “Monetarizm” yani “Parasalcılık” adının konulması, önerdiği bu para politikasından dolayıdır. Monetarizm nedir diye araştırma yapan herkesin karşısına çıkacak olan ilk kelime “parasallaşma” olacağı gibi, yine ilk tanımlamada, “para politikalarını kullanarak piyasayı paraya boğmak” olacaktır. Friedman, görüşünü ilk olarak dillendirdiği zaman kendisine, “zaten ekonomi göçmüş savaşta bir de para mı basacağız" tepkileri verilmiştir. Friedman’a göre, merkez bankaları devletin oyuncağı olmaktan çıkmalı ve bağımsız bir mekanizma olarak istikrarlı para politikalarının garantörü olmalıdır. Hükümetlerin keyfi harcamaları için para basma mekanizması yerine, fiyat istikrarını temin etme işlevini yerine getirecek merkez bankaları ile piyasa çok daha verimli işleyecektir.

Monetarizm istihdamla alakalı, serbest piyasa ekonomisinin kendi iç dinamiği sayesinde istikrarlı bir model olduğunu savunmakla birlikte, klasik iktisadi kuramdan farklı olarak, ekonominin her zaman tam istihdam düzeyinde olmayacağını savunur. Ekonomide neden tam istihdam sağlanamayacağını da, insanların daha iyi bir iş arama veya işsizlik yardımından yararlanma eğiliminde olabilecekleri düşüncesine ve böylece ekonomide her an doğal bir işsizlik olabileceği görüşüne dayandırmaktadırlar.

Monetarizm’den Keynesçi İktisada Geri Dönüş: 

Monetarizm, her ne kadar Keynesyen iktisada saldırmışsa da, son ekonomik krizden sonra Amerika başta olmak üzere çoğu Batı ekonomiler tekrar Keynesyen iktisada dönüş yapmak zorunda kalmışlardır. Vakıayı kendisine kaynak yapan kapitalistler, vakıada meydana gelen her değişime ayak uydurma konusunda maharetli sayılmaktadırlar. Ancak yapılan her değişim, köklü ve kalıcı çözümler sunamamakta, kısa bir süre sonra başka bir soruna sebep olmaktadır. İnsanın, hüküm koymadaki acizliği de bu olsa gerektir.

2008 yılında Amerika’da baş gösteren krizden sonra dev olarak lanse edilen şirketlerin aslında dev olmadığı, insana sanal mutluluklar oluşturan kapitalizmin sanal devleri olduğu bir kez daha görülmüştür. Amerika’daki krizin doğmasına vesile olan ve krizden en çok etkilenen dev mortgage şirketleri Fannie Mae ve Freddie Mac'e Amerikan hükümeti tarafından el konulduğunu gibi, dev sigorta şirketi American International Group’a batmasının dünya çapında bir krize yol açmasından kaygılanılarak acil 85 milyar dolar para aktarılmıştır. Ayrıca dünyanın en büyük şirketlerinden biri olarak gösterilen Lehman Brothers’a yetişilemeyerek, 15 Eylül 2008’de gerçekleşen iflasına engel olunamamıştır. Böylece Lehman Brothers, 613 Milyar Dolar borcu ile ABD tarihinin en büyük iflasını gerçekleştirmiştir. Bu alanda daha birçok örnek vermek mümkündür. Öte yandan kriz, sadece Amerika’da kalmamış ve hızlı bir şekilde Avrupa devletlerine sirayet etmiştir. Bu krizden kurtulmak adına da Batılı kapitalist devletler, tükürdüklerinin yalarcasına hareket ederek, tekrardan ekonomiye müdahale etmekten başka çıkar yol bulamamışlardır. Böylece devletin piyasalara müdahalesini öngören Keynesyen politikalara dönüşler yapılmıştır.

Monetarizm’e Yöneltilen Eleştiriler:

Monetarizmin teorik düzenlemesinin, Friedman’dan sonraki iktisatçılar tarafından yapılarak geliştirildiğini yukarıda söylemiştik. Ancak diğer iktisadi düşüncelerde olduğu gibi Monetarizm’e de, bazı eleştiriler yöneltilmiştir. Sadece para arzındaki artışlarla enflasyon olgusunun açıklanamayacağını ve çözümün de sadece ekonomideki gelişmelerle paralel bir para arzı büyümesi olmadığını savunan bazı iktisatçılar, monetarizme tepki olarak “Strüktüralizm” adını verdikleri yeni bir görüşü şekillendirmişlerdir. Daha çok Latin Amerikalı iktisatçıların önermesi olan Strüktüralizm; “enflasyonun nedenlerini ekonominin daha çok temelindeki yapısal bozukluk ve darboğazlarda aramak gerektiğini, bu yapısal bozukluk ve darboğazlar giderilmedikçe, enflasyon sorununun çözümlenemeyeceğini iddia etmektedir.” Strüktüralistlere göre az gelişmiş ekonomilerin sahip olduğu başlıca yapısal bozukluk ve darboğazlar şunlardır:

1. Tarımsal Ürünler Arzının Yeterince Esnek Olmaması

2. Dış Ticaret Dengesinin Sürekli Açık Vermesi

3. Ekonomik Kurumların Yetersizliği

Strüktüralistler arz ve talep dengesinin sağlanması gerektiğini, bunun da, devletin üretim maliyetlerini düşürücü enerji ve vergi politikaları izleyerek, gerektiğinde ekonomiyi düzenleyici bir rol üstlenmesi gerektiğini, genel talebi karşılayamayan ve ithalatın artmasına sebep olan zayıf sektörleri güçlendirmek için, gerektiğinde devletin de bizzat üretime katılması gerektiğini öne sürerler. Şu anda Brezilya'da ve Arjantin'de bu politikalar uygulanmaktadır. 

Sonuç:

Her şeyin menfaat olduğu kapitalist ideolojide devlete yön verenler para sahipleridir. Burjuvazinin ahlaklı ve adaletli davranmasını beklemek ise abesle iştigaldir. Çünkü sömürgeciliğin patronu olmak veya emperyalizmin başı olmak, insani ve ahlaki değerlerden yoksun olmayı gerektirmektedir. Paraya sahip olanlar, hükümetlere ve mevcut bütün yasal düzenlemelerde de, tek söz sahibi olmaktadırlar. İşte bu hakikati gizlemek içinde demokrasi yalanı ile insanlığı kandırmaktadırlar. Sistem, menfaatçilik üzerine kurulduğu zaman, doğası gereği yozlaşmaya her zaman açıktır. Günümüzde dünyayı cehennem haline getiren şey, kapitalist burjuvanın kendisine cennet haline getirmeye çalışması ve bütün insanları kendisinden bir fayda sağlayacakları bir nesne olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Monetaristler, ekonominin özgür bırakılmasını öngörürken, siyasi otorite tarafından baskı altında tutulmamasını ve uygulanan hükümet politikalarının ekonomiyi kontrol etmemesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Ancak otoritenin boşluk kabul etmemesi burada da zuhur etmiş ve bu boşluğu büyük sermaye sahipleri doldurmuşlardır. Ekonomi hakkında ki bütün düzenlemeler bu sermaye sahiplerinin menfaatleri doğrultusunda gerçekleşmiş ve devletin her mekanizmasına hükmeden baronlar oluşmuştur. 

Tüm bunların üzerine, söylediklerime delil teşkil etmesi ve Monetarzim’in daha iyi anlaşılması amacıyla sizlerle şunu da paylaşmak istiyorum. 2010 yılında Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen ve Türkiye’den bazı gazeteciler ile beraber katıldığım Uluslararası Medya Konferansın’ın iktisadi sorunlarla alakalı olan bölümünde söz alan Prof. Süfyat et-Tell’in şunları söylemişti: “Waterloo savaşında, Napolyon savaşı kaybetmeğe başladığında, İngiltere’de Napolyon’un savaşı kazandığı haberleri kasıtlı olarak birileri tarafından yayılmaktadır. Bunun üzerine bütün hisseler ve senetlerin değeri dibe vurdu ve bunların tümü satıldı. Üç veya dört gün içerisinde gerçek açığa çıktı ve hisse senetleri bu defa sıçrama yaptı. Çünkü Napolyon savaşı kazanmamış tam tersine kaybetmişti. Böylelikle bu hisseleri satın olan üç yahudi aile Morgan, Rothschild ve Rockefeller aileleri İngiltere ekonomisinin tümüne sahip oldu. Bundan sonra ise Fransa, İtalya ve diğer Avrupa ekonomileri üzerinde hakimiyet kurmaya geçtiler. Ardından Amerika Birleşik Devletlerine hicret ettiler. Dünyanın geleceğinin orada olduğunu bildiler. Aynı üç aile orada kaldılar ve kendilerini Amerikan ekonomisi üzerinde egemenlik kurmakla görevlendirdiler. Şu anda Amerikan Rezerv Bankasına sahip olduklarını size söylediğimde şaşırırsınız. Yani Amerika Birleşik Devletleri Amerikan Merkez Bankasına sahip değildir. Bu üç aile sahiptir. Yazarlar, bu korkunç ekonomi lobisiyle Amerikan başkanları arasında çatışmaları açığa çıkartmıştır. Onlardan kaç tanesi öldürüldü veya zehirlendi. Hatta nasıl öldürüldükleri hususunda otopsi yapılması için onlardan bir kısmının cesetleri kabirden çıkartılmıştır. Yedi tanesini öldürdüler. Son hikâye, ekonomi çöktüğünde Lehman Brother Bankası, çöküşten günler öncesinde büyük miktarda milyarları Yahudi varlığına, “İsrail”’e havale ettikleri açığa çıktı. Haber hızlı bir şekilde yayıldı ardından da gizlendi. Bundan sonra milyarlarca doların Almanya’dan Lehman Brother Bankasına havale yapıldığı ve buna bağlı olarak da tüm ekonomilerimiz ve Arap ve İslam ekonomileri üzerinde egemenlik kurdular. Geride olanları sizler biliyorsunuz. Bundan sonra da egemenliklerini devam ettirebilmek için Dünya Bankasını ve Uluslararası Para Fonu’nu kurdular… 

Devletlerarası arenada dillendirilen fakirlikle mücadele ve fakirlere gıda yardımı yalanını, toprağa gömülen ve denize atılan milyonlarca ton gıda maddesi doğrulamaktadır. Borsa, altın ve petrolün değerinin yükselmesi, iktisadın dediği gibi arz ve talebin sonucu değil, tamamen siyasidir… Daha fazla uzatmak istemiyorum. Bilakis tek çözümün faizi, aldatmayı, karaborsayı, sahtekârlığı, fesadı ve ifsadı, gıdaların telef edilmesini, düşmanlara ait olsa bile suların kirletilmelerini engelleyen, yasaklayan İslam iktisadı olduğunu söylemek istiyorum.”

Kapitalist ideolojiden neşet eden hangi iktisadi düşüncesi uygulanırsa uygulansın, paranın ve gücün zenginler elinde bulunmasını engelleyemeyecektir. İnsanlar arasında gelirin adil bir şekilde dağıtılmasına olanak sağlamayacaktır. Bir toplumdaki gelir dağılımının bozuklukları şu iki sebeple ortaya çıkmaktadır:

1- Maddî servetlerin yalnızca zenginler arasında dolaşarak, sadece zengin kesim arasında birikmesinden,

2- Maddî servetlerin insanlar arasında dolaşımını engelleyici muamelelerden kay-naklanmasından, 

İslâm ise, her iki hâl için de çareler oluşturmuştur. Zira İslâm, malların tüm insanlar arasında dolaşımını garanti altına alan şer’i hükümler içermektedir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

كَيْ لا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الأغْنِيَاءِ مِنْكُمْ

“O (Mal), sadece içinizde zenginler arasında dolaşan bir mal olmasın.” (el-Haşr 7)

Ayrıca bununla da yetinmeyip, toplumda ortaya çıkan gelir dağılımı bozukluklarını gidermek ve mübadele vasıtası olması açısından paranın biriktirilmesini önlemek amacıyla bu mübadele vasıtasının toplum içinde dolaşımını zorunlu kılmıştır. Böylece bozulmuş olan ve sapma temayülleri gösteren toplumu tedavi ederek, tüm halkta fert fert gelir seviyelerinin yükselmesine olanak sağlayacaktır. Yine bu konuda Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلا يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ 

“Altın ve gümüşü biriktirip onu Allah yolunda infak etmeyenleri, elem verici bir azapla müjdele.” (et-Tevbe 34) 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz