İlk resmî
açıklamalara göre geçtiğimiz Aralık ayının ortalarında Çin’in Wuhan kentinde
ortaya çıkmış olan koronavirüs (COVID19) salgını sonrasında tüm dünyada
neredeyse hayatın her alanında ciddi değişiklikler meydana geldi. Amerika’nın
eski dışişleri bakanı Henry Kissinger’in ifadesiyle “Covid-19 salgını sona
erdiğinde, birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak. Bu
yargının nesnel olarak adil olup olmadığı önemsizdir. Gerçek şu ki dünya
koronavirüsten sonra asla aynı olmayacak.”[1]
Dolayısıyla karşı karşıya kaldığımız salgın sonrası dünyanın eskisi gibi
olmayacağı yönünde çok sayıda yorumla karşılaşmak mümkündür.
Ancak korona
sonrası dünya hakkında yapılan değerlendirmelere bakıldığında küresel sistemde
meydana gelecek değişikliklerden bahsedildiği gibi ağırlıklı olarak ekonomik
sonuçlar üzerinde de değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu nedenle biz makalemizde
meselenin ekonomik boyutunu ele alıp değerlendirmek istiyoruz.
Kapitalist sistem
çöküyor mu?
Bu soruyu
cevaplandırmadan önce “çöküş” kavramının ne anlama geldiği üzerinde durmakta
fayda vardır ve bu kavrama göre kapitalizmin geleceği hakkında daha doğru bir
değerlendirmede bulunmak mümkündür.
Gerçekte
insanoğlunun yeryüzüne indirildiği günden bu yana dünya sayısız medeniyetlere
ve uygarlıklara sahne olmuştur. Mısır firavunlarından Nemrud’a, Asurlulardan
Babil’e, İnka medeniyetinden Büyük Roma’ya, Göktürklere vs. varıncaya kadar çok
sayıda devlet kurulmuş ve sona ermiştir. Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette bu
husus vurgulanmaktadır. Şu ayetlerde olduğu gibi:
[وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ
مَعِيشَتَهَا ۖ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا
قَلِيلًا ۖ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ] “Biz, refahından şımarmış nice
memleketi helak etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az
oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur.”[2]
[وَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا
كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ
قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا
وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّـهُ لِيَظْلِمَهُمْ
وَلَـٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ] “Onlar, yeryüzünde gezip de
kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar,
kendilerinden daha güçlü idiler. Yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların
imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık
deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi fakat onlar kendi
kendilerine zulmetmekteydiler.”[3]
Zira Allah’ın
sünneti yeryüzünde sürekli bir değişimi gerektirmiştir.
[وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ
النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّـهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاءَ
ۗ وَاللَّـهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ] “O günleri biz insanlar arasında
döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.)
Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah
zalimleri sevmez.”[4]
Yirmi birinci
yüzyılın başlangıcında yıkılan Osmanlı Devleti’nin ardından dünya sahnesine
kapitalist sistem çöreklenmiştir. Yine 1917 yılında kurulan komünist sistem
çökmüş bunun yerini de kapitalist sistem almıştır. Ancak Osmanlı Hilâfet
Devleti’nin yıkılması ile Sovyetler Birliği’nin çökmesi arasında yine şu anda
konumuzu oluşturan kapitalist sistemin “çöküşü” olarak ifade ettiğimiz vakıa
arasında ciddi bir fark vardır. Şöyle ki: Sovyetler Birliği’nin çöküş nedeni
uygulamış olduğu sosyalist, komünist ideolojinin insan fıtratına uygun
olmamasıdır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamada insana huzur veren nitelikten
yoksun olmasıdır. Yani çöküş dışarıdan yapılan bir müdahale nedeniyle değil
bizzat sistemin kendisinden kaynaklanan kusurlar nedeniyle olmuştur.
Şu anda kapitalist
sistemde yaşanan çöküş ivmesindeki durum da aynıdır. Burada da sisteme
dışarıdan yapılan müdahaleler yokken, sistemin kendi işleyiş mekanizmasındaki
kusurlar böyle bir duruma neden olmaktadır. Bir başka ifade ile sistemin
üzerine kurulu olduğu ideolojik temellerinin bozuk ve çürük olması nedeniyle
sistem çökmekle karşı karşıyadır. Nitekim kapitalizm, 1850’li yıllardan
itibaren ciddi anlamda sarsıntı geçirip yıkılma ile karşı karşıya kalmış ve
ancak sistemde birtakım değişiklikler yapmak suretiyle hayatını günümüze kadar
sürdürmeyi başarabilmiştir.
Ancak Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in Medine’de kurduğu ve Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılması
ile sona eren İslâm nizamının devlet olarak hayattan uzaklaştırılması, İslâm
nizamından İslâm akidesinden kaynaklanmamıştır. Zira İslâm nizamı kıyamete
kadar tüm insanların müşküllerini eksiksiz ve insana huzur verecek bir şekilde
çözüme kavuşturacak niteliklere sahiptir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışı
dışarıdan sömürgecilerin içeriden de onların uşakları olan dönmelerin, İttihat
ve Terakki ile Jön Türkler gibi hareketlerin çalışmaları ile olmuştur.
Kesinlikle İslâm nizamının insanların dertlerine çare olmamasından
kaynaklanmamıştır. İslâm Devleti, yıkılması için kurulan oyunlar ve tuzaklar
nedeniyle yıkılmıştır.
Şu andaki
kapitalist sistemin çöküşü ise kaçınılmazdır. Ancak buradaki temel sorun onun
yerini dolduracak alternatif bir devletin var olup olmadığıdır. Çünkü bu sistem
hayatını devam ettirebilmek için sürekli olarak kendi ilkeleri dışına çıkarak
mutasyona uğratılmakta, eskisinden farklı makyajlı yüzüyle insanları aldatarak
ömrünü uzatabilmektedir. Devamlılığını insanları kandırma, yalan söyleme,
gerçeği ters yüz etme esası üzerine kurmaktadır.
İşte bu nedenledir
ki Amerikan siyasi tarihinde önemli bir yeri olan 97 yaşındaki Henry Kissenger,
3 Nisan 2020 Cuma günü Wall Street Journal’de “Koronavirüs Salgını Dünya
Düzenini Ebediyen Değiştirecek” başlıklı makalesinde “Covid-19
salgını sona erdiğinde, birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak.
Bu yargının nesnel olarak adil olup olmadığı önemsizdir. Gerçek şu ki dünya
koronavirüsten sonra asla aynı olmayacak…” diyerek ABD'nin bir çare
bulmak için hızlı bir şekilde çalışması, küresel ekonomiyi yeniden inşa etmek
ve 'liberal dünya düzenini' korumak için iş birliğine ihtiyaç duyduğunu[5]
yazdı. Bir başka ifade ile Kissenger koronanın etkilerinin küresel sistem
üzerinde olacağı ve bunun ancak dünya liderlerinin iş birliği etmeleri hâlinde
çözülebileceği uyarısında bulanmaktadır.
Dolayısıyla
buradaki temel sorun, küresel dünya düzenini elinde bulunduranlar tarafından
sergilenen bu sahtekârlığı, aldatıcılığı ortaya çıkaracak, insanların
dertlerine şifa olacak bir nizamın ve bu nizamı uygulayacak güçlü, kuvvetli ve
adaletli bir devletin varlığı ile alakalıdır. Allah’ın izni ile kurulacak olan
Râşidî Hilâfet Devleti tartışmasız bir şekilde bunun alternatifi olacaktır ve
işte o zaman bizim sürekli olarak vurguladığımız “çöküş” karamı tüm insanlar ve
dünya tarafından hissedilebilir bir kavram olacaktır.
Peki Bu Çöküşün
Alametleri Nelerdir? Gerçekte böyle bir durum var mıdır?
Elbette ki bu
soruyu cevaplandırırken küresel sistem hakkında raporlar hazırlayanların
ifadelerini dikkate almak daha doğrudur. Şu anda ise hem Türkiye’de hem de
dünyanın tüm ülkelerindeki ekonomistler, IMF, Dünya Bankası, Ekonomik Kalkınma
ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi küresel kuruluşlar ve stratejik araştırmalar
merkezleri tarafından küresel sistem hakkında hazırlanan sayısız rapor ve yayın
bulunmaktadır. Biz ise bu makalemizde bunlara atıfta bulunmak suretiyle
rakamlar ve grafiklerle bu durumu ortaya koymaya çalışacağız.
Dünyada egemen olan
herhangi bir sistemde meydana gelen çöküş, iki noktada kendisini daha belirgin
olarak gösterir. Bunlardan birincisi insanların temel ihtiyaçlarının
karşılanması ve buna bağlı olarak da servetin toplumun bireylerine adaletli
olarak dağıtılmasında, ikinci olarak da toplumsal ilişkilerde.
Ancak biz burada bu
detaylara girmeden önce korona öncesi ve sonrası ile ilgili olarak dünya
ekonomisinin genel durumu hakkındaki değerlendirmelere yer vermek istiyoruz.
a- Korona öncesi
dünya ekonomisi hakkındaki değerlendirmeler:
TÜSİAD tarafından
hazırlanan “2020 Yılına Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi” başlıklı
raporda şöyle denilmektedir: “IMF’nin tahminlerine göre 2019 yılında
dünyada ekonomik büyüme %3,6’dan %3,0’e geriledi. Gelişmiş ülkelerde
%2,3’den %1,7’ye, gelişmekte olanlarda ise %4,5’den %3,9’a indi. Çin
ekonomisinde yaşanan daralma ağırlıklı olarak Avrupa ekonomisini etkiledi.
Avrupa ekonomisinde büyümenin %1,8’den %1,2’ye düştüğü tahmin ediliyor. Büyük
sanayi ülkeleri, özellikle Almanya imalat sanayii azalan küresel ticaret
nedeniyle daralma bölgesine girdi.”[6] Dünya
ekonomisindeki gelişmeler hakkında hazırlanan bir başka raporda ise şu
değerlendirmelere yer verilmektedir: “2019, gerek küresel gerekse ulusal
düzeyde ekonomik yavaşlamaya sahne olmuştur… Dünya ekonomisinin büyüme hızı,
2010 sonrası dönemin en düşük hızıdır. Benzer bir durum dünya ticaret
hacmindeki artış için de geçerlidir… Bunun yanında ABD Merkez Bankası FED’in
2019 yılında faiz artırımı ve likiditeyi daraltma yönünde uygulayacağını
açıkladığı para politikalarında tersine dönüş yaşanmış, faizlerde üç kez
indirime gidilmiştir… Diğer taraftan, küreselleşme sürecinin tersine dönmesinin
yanında gelişmekte olan ülkelerde artan işsizlik ve yoksulluk ile artan toplumsal
hareketler genel anlamda bir kapitalist sistem eleştirisini gündeme taşımıştır.
Bu durum sistem krizinin daha da derinleşmesini engellemek amacıyla sistemin
yeniden dizaynına yönelik arayışları artırmıştır. Dolayısıyla 2019 yılında yön
arayan sadece ekonomiler değil aynı zamanda kapitalist sistem olmuştur.”[7]
Ekonomik İşbirliği
ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kasım ayında “Ekonomik Görünüm Raporu”nu
yayımlamıştır. Raporda, küresel ekonomi için Eylül ayında yayımlanan ara
rapordaki %2,9’luk 2019 büyüme tahmini korunurken, %3’lük 2020 büyüme öngörüsü
ise %2,9’a düşürülmüştür. Dünya Bankası Ocak ayı “Küresel Ekonomik Görünüm Raporu”nu
yayımlamıştır. Raporda küresel ekonomik büyüme beklentisi 2019 yılı için %2,6’dan
%2,4’e, 2020 için %2,7’den %2,5’e, 2021 için ise %2,8’den
%2,6’ya çekilmiştir.[8]
Dünya
ekonomisindeki gelişmeler hakkında hazırlanan bu raporlar bize genel anlamda
ekonomideki gidişatın iyi olmadığı yönünde işaretler vermektedir. Çünkü her üç
raporda da büyüme rakamları aşağı çekilmiştir.
Fakat dünya
ekonomisindeki gelişmeleri değerlendirirken daha belirgin rakamları biz, reel
ve sanal ekonomiye ait verilerde görebiliriz. Yani banka sistemi tarafından
piyasada dolaştırılan para hacmi ile ekonominin fiilî üretiminin
karşılaştırılması bu konuda daha aydınlatıcı olacaktır. Örneğin herhangi bir
ülke ekonomisinde yıllık olarak 1 milyar dolar tutarında net üretim var iken
finans sistemi tarafından kullanılan, dolaştırılan para miktarı bunun kat kat
fazlası kadardır. Bir başka ifade ile gerçekte üretilen herhangi bir şekilde
mal veya hizmet söz konusu olmadığı hâlde ortada çok büyük rakamları ifade eden
para dolaşmaktadır.
Ocak ayı itibarıyla
küresel borç miktarı 253 trilyon dolara yükseldi.[9] Öte
yandan 2019 yılı rakamları ile küresel hasıla 86,6 trilyon dolardır.[10]
Buna göre küresel borç miktarı ile küresel hasıla arasında üç kat fark
bulunmaktadır. Yani balon şişmiş olup patlama noktasına gelmiştir. Koronavirüsü
öncesi yapılan değerlendirmelere göre ilk çeyrekte bu borcun 257 trilyon dolara
yükseleceği tahmin edilmekteydi. Diğer bir ifade ile insanlar sahip olmadıkları
bir parayı harcamak suretiyle geleceğe borçlanmakta olup bu borçların büyük bir
kısmı da bankalara olan borçlardan meydana gelmektedir. Bank Of America Merrill
Lynch (BofAML) tarafından yayınlanan diğer verilere göre ABD merkezli yatırım
bankası Lehman Brothers’ın iflasından bu yana hükümetler, 30 trilyon dolar
tutarında kredi çektiler ve şirketler 25 trilyon dolar kazandı. Aileler 9
trilyon dolar tutarında kredi çekerken bankalar da iki trilyon dolar kazandı.[11]
Yukarıda yer alan
rakamlar ortada gerçek olmayan, karşılığı bulunmayan hayali bir ekonominin
bulunduğunu göstermektedir. Kapitalist sistemdeki bu sanal ekonomi ise
kendisini, BANKA & BORSA sisteminde gösterir. Çünkü banka sistemi, banka
parası denilen sistem üzerinden net para stoklarının çok çok üstünde borç alıp
verebilmektedirler. Yani herhangi bir banka Merkez Bankası tarafından
belirlenen munzam karşılıkları oranına göre sahip olduğu mevduatın dört, beş,
on, yirmi otuz katı kadar kredi kullandırabilmektedirler.
Aynı şekilde borsa
sistemi de gerçeğin çok çok üstünde rakamlarla insanlardan para toplamakta ve
ekonomik sistemde herhangi bir sebebe bağlı olarak meydana gelen krizler
nedeniyle borsada işlem gören şirketlerin hisse değerleri sıfıra varıncaya
kadar değer kaybına uğramaktadır.
Dolayısıyla korona
öncesine ait küresel sistemde de aynı durumlar söz konusudur. Yani bir taraftan
banka sistemi aracılığıyla piyasada aşırı miktarda para arzı
gerçekleştirilirken diğer taraftan ise borsalar aracılığıyla sanal bir ekonomi
oluşturularak balon sürekli olarak şişirilmektedir. Bu nedenle ABD Merkez
Bankası’nın 2019 yılında iki defa faiz artırımı yapacağı beklenirken toplamda
üç kez 25 baz puanlık faiz indirimine gitmek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde
Avrupa Merkez Bankası (ECB)’de mevduat faizini eksi 0,4’ten eksi 0,5’e
indirmiştir.[12]
ABD ve Avrupa merkez
bankaları başta olmak üzere -Türkiye Merkez Bankası da birkaç kez faiz
indirimine gitmiştir- tüm dünya ülkelerinde faizlerin indirilmesi hatta bunun
negatif faiz seviyesine inecek kadar bir zorunluluk hâline gelmesi küresel
ekonomik sistemde sıkıntıların bulunduğunu gösteren en net işaretlerdir. Çünkü
banka sistemi faizden para kazanma esası üzerine kuruludur ve faaliyetlerini de
buna göre yürütür. Ülke içindeki ekonomik koşullara göre faizlerin yüksek
olması bankaların daha fazla kâr elde etmeleri, düşük olması veya negatif faiz
düzeyinde olması ise çok az kâr elde etmeleri veya zarar etmeleri anlamına
gelir. Bu ise sistemde var olan ciddi sıkıntılar nedeniyle katlanmak zorunda kaldıkları
bir durum olduğunu gösterir.
Diğer taraftan 2019
yılı itibarıyla dünya borsalarının gelişimi hakkında yer alan raporlara
bakıldığında tüm dünya borsalarında hızlı bir yükselişin meydana geldiği
görülür. Nitekim New York borsasında işlem gören üç endeks rekor üstüne rekor
kırmıştır. S&P 500 endeksi 2019'da %28,9 artarak 3.230,78 puandan, Nasdaq
endeksi %35,2 değer kazanarak 8.972,60 puandan, Dow Jones endeksi ise %22,3
yükselerek 28.538,44 puandan kapandı.[13]
Türkiye’de ise BİST-100 endeksi 2019 yılında 114.961 puana kadar çıktı.
2019 yılı verileri
dikkate alındığında dünya borsalarının değeri 82,3 trilyon dolara ulaşarak 87,3
trilyon dolar tutarındaki küresel milli gelir rakamına yaklaşmıştır. Diğer
taraftan Borsa İstanbul’un değeri 147,2 milyar dolar iken Türkiye’nin milli
geliri ise 706 milyar dolar civarındadır.[14]
Korono öncesi
dünyada kişi başına düşen borç miktarları ve kişi başına düşen gelir rakamları
açısından meseleyi ele aldığımızda da durumun çok acı olduğu görülür. Zira
bugün 7,7 milyarı aşan dünya nüfusunun kişi başına düşen borç payı
hesaplandığında önceki rakamlara kıyasla bir rekora işaret eden 32 bin dolar
gibi bir borç oranı ortaya çıkıyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IFF)
Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine
dayanan ‘Kürsel Borç Monitörü’ raporunda finans sektörü dışındaki borç hacminin
şu an 190 trilyon dolarla küresel gayrisafi yurt içi hasılanın %240'ının
üzerinde olduğu belirtildi.[15]
BM Kalkınma
Programı UNDP’nin “2019 Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk” raporuna göre: Dünyada
1 milyar 300 milyon insanın yoksul olduğu belirtilerek bu kişilerin yoksulluğu
saptanırken sadece ekonomik durumlarıyla ilgili tespitlerin dışında sağlık,
kötü yaşam kalitesi, kötü çalışma koşulları, şiddet riski gibi bir dizi
verilerin değerlendirildiği kaydedildi. UNDP tarafından hazırlanan raporda
bununla ilgili daha fazla detaylara inilmektedir. Ancak burada önemli olan husus
yoksulluk sınırının ne olduğudur.
Dünya Bankası
tarafından yapılan çalışmalara göre 1990 yılı için yoksulluk sınırı günlük 1
dolar olarak belirlenmiş, 2001’de yapılan revize ile bu rakam 1,08 dolara
yükseltilmiştir. 2008 yılında yapılan yeni bir düzenleme ile bu rakam 1,25
dolar olarak tespit edilirken -bu rakama göre dünyada 1,8 milyar insan
yoksulluk sınırında yaşamaktadır- 2013 yılında yapılan bir güncelleme ile bu
rakam 1,9 dolara yükseltilmiştir. Yoksulluk sınırının hesaplanmasında ise
dünyanın en yoksul ülkelerinde yaşamakta olanların hayat şartları dikkate
alınarak bu rakam dünyanın tüm ülkeleri için de geçerli kabul edilmiştir.
SAGP’ne göre günlük kişi başına 1,90 ABD Doları olan yoksulluk sınırı, mutlak
anlamda minimum temel ihtiyaçların karşılanabileceği gelir/tüketim düzeyini
yansıtmaktadır. Nitekim bu sınırın altında gelir ya da tüketime sahip olanlar
“aşırı yoksul” (extreem poor) olarak tanımlanmaktadır.[16]
Dünyanın en yoksul ülkelerine ait kişi başına düşen milli gelir rakamlarını
dikkate aldığımızda ise dünya genelinde yoksulluk ve fakirliğin ne kadar yaygın
olduğu görülecektir. IMF verilerine göre Brundi 727$, Orta Afrika Cumhuriyeti,
746$, Kongo Demokratik Cumhuriyeti 791$’dır.
Netice olarak Dünya
Bankası tarafından rakamsal anlamda yoksulluk oranlarını düşürmek için
yoksulluk sınırı 1 dolardan 3,5 ve 5,5 dolarlar seviyesine yükseltilmiş olması
dünya genelinde yoksulluk rakamların ulaştığını seviyeyi ve gelir dağılımının
da ne kadar adaletsiz olduğu gerçeğini değiştirmez.
b- Korona sonrası
dünya ekonomisi hakkındaki değerlendirmeler:
Korona virüsünün ortaya çıkmasının ardından dünyanın önemli borsalarında ciddi düşüşler yaşanmıştır. Ocak ayı başlangıç kabul edildiğinde Nikkei, Dow Jones ve FTSE 100 borsa değerleri %35’lere varan oranlarda değer kaybetmiştir. BİST-100 endeksi 21 Ocak tarihi itibarıyla 123.566 değerine sahip iken 31 Mart tarihi itibarıyla 89.640 değerine gerilemiştir. Aşağıdaki grafikte ocak ayı ile 27 Mart 2020 tarihleri arasında üç büyük borsaya ait endeksler verilmektedir.
Ayrıca korona
sonrasında IMF, dünya ekonomisi ile ilgili beklentileri yeniden revize
etmiştir. “Koronavirüs (COVID -19) salgını tarihî bir meydan okumadır.
Virüsün yayılmasını yavaşlatmak ve sağlık sistemlerinin kapasitesini artırmak
için ülke yetkilileri tarafından dayatılan gerekli tedbirler, ekonomik
faaliyetlerde ani bir durmaya ve ekonomik görünümde keskin bir bozulmaya yol
açmıştır. Küresel büyümenin 2020 yılında %3 oranında azalması beklenmektedir,
bu da küresel finansal krizden daha kötüdür[17].
Gelecekteki iyileşmenin zamanlaması ve şekli son derece belirsizliğini
korumaktadır.”[18]
Belki burada şöyle
bir itiraz ileri sürülebilir. Verilere göre tüm dünyada borsalar 2019 yılında
rekor artışlarına sahne olmuştur. Fakat koronavirüse bağlı birtakım gelişmeler
nedeniyle dünya borsalarında düşmeler yaşanmıştır. Yani düşüşün sebebi covid-19
pandemisidir.
Evet, her ne kadar
vakıası itibarıyla borsalarda meydana gelen değer kayıplar korona sonrasında
yaşanmış olsa da asıl neden korona değildir. Bunun asıl nedeni borsanın sanal
ve şişirilmiş bir ekonomi olmasıdır. Zira borsada değer kaybeden şirketler
arasında ticari faaliyetlerini hâlen yürütmekte olanlar mevcuttur. Buna rağmen
borsa değerlerinde çökme olması hisse değerlerinin reel olmamasından, sanal
olmasından kaynaklanmıştır.
Diğer taraftan
İngiltere dahil olmak üzere birçok ülkedeki merkez bankaları, borçlanmanın daha
ucuz olması, ekonominin canlanması ve harcamayı teşvik etmek için faiz
oranlarını düşürdü. Küresel bazda ekonomilerin canlanması için tüm dünya
ülkeleri toplamda 7 trilyon dolarlık teşvik paketleri açıkladılar. Yalnızca ABD
2,2 trilyon dolarlık bir paket açıkladı ve bunların tümünü çöküşün eşiğinde
bulunan ekonomilerinin canlandırmak için yaptılar. Örneğin 2008 krizinde
Amerika iflasına göz yumulamayacak kadar büyük oldukları gerekçesiyle bankalara
bir trilyon dolardan fazla yardım yaparken aynı yardımı reel sektöre
yapmamıştı. Fakat bu sefer kesenin ağzını özellikle reel kesimlerden yana açmak
zorunda kaldılar. Çünkü banka ve borsa ikilisinin tekelinde bulunan finans
ekonomisindeki balon patlama aşamasına gelmişti.
Yine korona
sonrasında ülkeler nezdinde büyüme rakamları tekrar revize edildi. Örneğin
Türkiye’nin en önde gelen şirketlerinden birisinin üst düzey yetkilisi bir
televizyon kanalına yapmış olduğu açıklamada, önceki yıllarda üç yıllık ve bir
yıllık planlamalar ve projeksiyonlar yaptıklarını, daha sonra bunu altı aya
indirdiklerini ardından bir aya şimdi ise haftalık projeksiyonlar yaptıklarını
ifade etmiştir. Revize edilen büyüme rakamları aşağıdaki tabloda olduğu
gibidir.
FITCH |
TSL |
|
ABD |
(-) 3,3 |
(-) 5,1 |
AVRUPA |
(-) 4,2 |
(-) 4,4 |
TÜRKİYE |
0,8 |
(-) 2 |
ÇİN |
(-) 1,6 |
2 |
Kapitalist sistemin
çöküşü ile ilgili olarak korona öncesi ve sonrasına ait yukarıda
yazdıklarımızla meseleyi bir miktar olsun açıklamaya çalıştık. Zira bu
yazdıklarımız konunun anlaşılabilmesi için deryada bir nebze olarak
değerlendirilebilir. Evet gerçekten de kapitalist sistem yapısı itibarıyla her
zaman için çökmeye meyillidir. 1929 bunalımından günümüze kadar sistemde
meydana gelen krizler bunun göstergelerindendir.
Dolayısıyla
covid-19 pandemisi gibi bulaşıcı herhangi bir hastalığa veya felakete bağlı
olarak herhangi bir ülke ekonomisinde etki meydana gelebilir mi? Evet ekonomilerin
bundan etkilenmesi mümkündür. Fakat bu etkilenmenin boyutu ve hangi alanları
etkisi altına aldığı sorusu önemlidir. Reel bir ekonomide bu tür etkiler zayıf
ve lokal olur, ekonominin tümünü etkileyecek şekilde kapsamlı olmaz. Çünkü ne
türden bir felaket olursa olsun, insan hayatı devam etmektedir. Üretimde
kullanılan fabrikalar, makinalar, beşerî güç var olduğu müddetçe ekonomi
tekerleği çok hızlı bir şekilde kaldığı yerden seyrini devam ettirir.
Ancak içinde
bulunduğumuz bu şartlara göre bundan sonra kapitalist sistemde neler yaşanacağı
kendi içerisinde birtakım detayları barındırmaktadır. Maddeler hâlinde bunları
şu şekilde özetleyebiliriz:
1- Komünist sistemin
yıkılmasında olduğu gibi kapitalist sistemin de tümüyle yıkılıp tarihin
çöplüklerinde yer alması bugünden yarına hemen olacak bir şey değildir. Her ne
kadar sistem çökme meyilli olsa da tümüyle yıkılması birtakım hususların
gerçekleşmesine bağlıdır. Bu nedenle yazının giriş kısmında da değindiğimiz
gibi kapitalist sistemin yıkılması ve dünya sahnesinden tümüyle silinebilmesi
kaçınılmaz alternatifi olan Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasına bağlıdır.
2- Küresel sistemde
meydana gelen sarsıntılar nedeniyle konu ile ilgili olarak görüşlerini belirten
uzmanların bir kısmına göre bu kriz, beraberinde parasal sistemde değişikliği
de getirecektir. Doların yerini kripto paraya bırakacağı yönünde
değerlendirmeler yapılmaktadır. Ancak Brettoon Woods sistemi sonrasında
Amerika’nın dünyanın tümüne dayatmış olduğu Amerikan dolarını esas alan para
sisteminin kısa sürede ortadan kalkması söz konusu olmayacağı kanaatindeyiz.
Zira Amerika dolar üzerinde dünyada öyle güçlü bir hakimiyet kurmuştur ki Çin
gibi en büyük rakipleri dahi kısa süre içerisinde doların sarsılmasına sıcak
bakmamaktadırlar. Dolayısıyla kripto paranın doların yerini alabilmesi, bu yeni
para biriminin de Amerikan hegemonyasını devam ettirecek niteliklere sahip
olacak kadar güçlü olması hâlinde mümkündür. Bu nedenledir ki Amerika, doların
tahtını, gücünü, kuvvetini sarsacak herhangi bir şeye kolay kolay sıcak bakmaz.
Ancak ve ancak kendi çıkarına olması hâlinde sıcak bakabilir.
3- Ancak dolara
alternatif olarak altın sisteminin uygulamaya geçirilmesi de kısa sürede uzak
bir ihtimal gibi gözüküyor. Çünkü altın sistemi aynı zamanda doların hakimiyetinin
sona ermesi veya bunun başlangıcı anlamına gelir ki yukarıda da belirttiğimiz
gibi Amerika bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da buna kesinlikle sıcak
bakmaz. Altın sisteminin uygulamaya konulması Hilâfet Devleti gibi bunu şer’î
bir hüküm olarak dikkate alan bir devletin olması hâlinde mümkün olacak ve
dünya ekonomisinde de etkisini gösterecektir.
4- Küresel sistemde
yaşanacak olan gelişmeler hakkında ise çok sayıda spekülasyon bulunmaktadır.
Zira koronavirüsün ortaya çıkması ve ardından da gelişme seyri âdeta birçok
planı ve programı alt üst etti. Amerika bunu fırsat bilerek bir taraftan Çin’e
yüklenmek suretiyle şartları lehine çevirmeye, Amerika başta olmak üzere
küresel finans sisteminde yaşanan sıkıntıları aşabilmek için çalışmaktadırlar.
Çünkü koronavirüs sadece ekonomi üzerinde etki meydana getirmedi. Daha doğrusu
ekonomi koronavirüs nedeniyle sıkıntıya düşmedi, ekonomik sistemde sıkıntı
zaten vardı. Bu virüs ise bu sıkıntıyı değişik boyutlarıyla tetikledi. Bir
başka ifade ile Amerika’nın liderlik ettiği sömürge sistemi, kapitalist
sistemde var olan krizlerin etkisini hafifletebilmek için koronavirüsü günah
keçisi ilan etti.
5- Yine dünyaca
meşhur siyasilerden bazılarının değerlendirmelerine göre korona sonrası dünya
daha sert kuralların geçerli olduğu, milliyetçiliğin etkisini artırdığı,
globalleşme etkisinin azaldığı bir sistemi getirecektir. Yani önümüzdeki
dönemde dünya düzeninde değişikliklerin meydana gelmesi söz konusu olacaktır ki
böylesi bir durum bugüne kadar yaşanan ve tahmin edilen birçok şeyde ciddi
anlamda değişikliğe neden olacaktır.
6- Krizin ağır etkisi
ortadan kalkıncaya kadar reel ekonomiye ağırlık verilecektir. Şu anda dolar, euro
ve altın fiyatlarının sürekli olarak artış eğiliminde bulunması bunun en net
göstergelerindendir. Çünkü insanlar gelecek hakkındaki endişeleri nedeniyle
güvenebilecekleri türden nakitleri ellerinde tutmayı tercih ediyorlar.
Dolayısıyla korona krizi süresinde de sonrasında da banka ve borsa sisteminin ortadan
kalkması kapitalist sistemin esasları itibarıyla imkânsızdır. Bundan asla
vazgeçmezler. Daha önceki krizlerde olduğu gibi banka ve borsa sistemi krizden
etkilenecek ve sarsıntı geçirecek olsa da sömürge güçleri tüm gücüyle bunu
canlandırmak için çalışacak ve tüm planları bu esasa göre olacaktır.
7- Bu süreç
içerisinde yeni şirket iflasları söz konusu olabilir. Ancak kapitalist sistem
açısından “batmasına izin verilmeyecek kadar büyük şirketler” dışında şirket
iflasları sistem açısından önemsenecek bir husus değildir.
[1]
https://www.dailymail.co.uk/news/article-8187313/Henry-Kissinger-warns-coronavirus-spell-economic-doom-generations.html
e.t 23/04/2020
[2]
Kasas Sûresi: 58
[3]
Rûm Sûresi: 9
[4]
Âl-i İmran Sûresi: 140
[5]
https://www.wsj.com/articles/the-coronavirus-pandemic-will-forever-alter-the-world-order-11585953005 (e.t, 24 Nisan 2020)
[6]
2020 Yılına Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi, Ekonomik Araştırmalar Bölümü,
Şubat 2020, Yayın No: TÜSİAD-T/2020-02/612, s, 3
[7]
EBSO, Ege Bölgesi Sanayi Odası, 2019 Yılında Dünya ve Türkiye Ekonomisi &
2020 Yılından Beklentiler, Ocak 2020, s3.
[8]
T.C Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Dünya Ekonomisinde Son
Gelişmeler Bülteni (15.10.2019-20.01.2020 tarihleri arası)
[9]
https://www.bloomberght.com/kuresel-borclar-253-trilyon-dolara-ulasarak-rekor-kirdi-2243978
(E.T, 31/03/2020)
[10]
EBSO, 2019 YILINDA DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİ&2020 YILINDAN BEKLENTİLER.
http://www.ebso.org.tr/ebsomedia/documents/2019-yilinda-dunya-ve-turkiye-ekonomisi-&-2020-yilindan-beklentiler-_69645550.pdf
[11] https://aawsat.com/turkish/home/article/2072801/d%C3%BCnya-2020de-bor%C3%A7-bata%C4%9F%C4%B1ndan-kurtulacak-m%C4%B1
(E.T, 31/03/2020)
[12] https://www.aa.com.tr/tr/analiz/borsalar-2019da-rekora-doymadi/1692021
(e.t, 24 Nisan 2020)
[13]
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/borsalar-2019da-rekora-doymadi/1692021(e.t, 24 Nisan 2020)
[14]
https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/dunya-borsalarinin-buyuklugu-kuresel-gelire-yaklasti/1550588 (e.t, 24 Nisan 2020)
[15]
https://aawsat.com/turkish/home/article/2072801/d%C3%BCnya-2020de-bor%C3%A7-bata%C4%9F%C4%B1ndan-kurtulacak-m%C4%B1 (e.t, 24 Nisan 2020)
[16]
Dünya Bankasının Yeni Uluslararası Yoksulluk Sınırları ve Küresel Yoksulluğun
Yeniden Değerlendirilmesi, Sosyal Güvenlik Dergisi, Rabia Yüksel Arabacı,
Haziran 2019, Cilt 9, Sayfa 123-140.
[17]
(bkz. Nisan 2020 Dünya Ekonomik Görünümü [WEO])
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış