KORONA SONRASI İÇİN EKONOMİK ÖNGÖRÜLER

M. Hanefi Yağmur

İlk resmî açıklamalara göre geçtiğimiz Aralık ayının ortalarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmış olan koronavirüs (COVID19) salgını sonrasında tüm dünyada neredeyse hayatın her alanında ciddi değişiklikler meydana geldi. Amerika’nın eski dışişleri bakanı Henry Kissinger’in ifadesiyle “Covid-19 salgını sona erdiğinde, birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak. Bu yargının nesnel olarak adil olup olmadığı önemsizdir. Gerçek şu ki dünya koronavirüsten sonra asla aynı olmayacak.”[1] Dolayısıyla karşı karşıya kaldığımız salgın sonrası dünyanın eskisi gibi olmayacağı yönünde çok sayıda yorumla karşılaşmak mümkündür.

Ancak korona sonrası dünya hakkında yapılan değerlendirmelere bakıldığında küresel sistemde meydana gelecek değişikliklerden bahsedildiği gibi ağırlıklı olarak ekonomik sonuçlar üzerinde de değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu nedenle biz makalemizde meselenin ekonomik boyutunu ele alıp değerlendirmek istiyoruz.

Kapitalist sistem çöküyor mu?

Bu soruyu cevaplandırmadan önce “çöküş” kavramının ne anlama geldiği üzerinde durmakta fayda vardır ve bu kavrama göre kapitalizmin geleceği hakkında daha doğru bir değerlendirmede bulunmak mümkündür.

Gerçekte insanoğlunun yeryüzüne indirildiği günden bu yana dünya sayısız medeniyetlere ve uygarlıklara sahne olmuştur. Mısır firavunlarından Nemrud’a, Asurlulardan Babil’e, İnka medeniyetinden Büyük Roma’ya, Göktürklere vs. varıncaya kadar çok sayıda devlet kurulmuş ve sona ermiştir. Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette bu husus vurgulanmaktadır. Şu ayetlerde olduğu gibi:

[وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا ۖ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ] “Biz, refahından şımarmış nice memleketi helak etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur.”[2]

[وَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّـهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَـٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ] “Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler. Yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.”[3]

Zira Allah’ın sünneti yeryüzünde sürekli bir değişimi gerektirmiştir.

[وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّـهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاءَ ۗ وَاللَّـهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ] “O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.”[4]

Yirmi birinci yüzyılın başlangıcında yıkılan Osmanlı Devleti’nin ardından dünya sahnesine kapitalist sistem çöreklenmiştir. Yine 1917 yılında kurulan komünist sistem çökmüş bunun yerini de kapitalist sistem almıştır. Ancak Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılması ile Sovyetler Birliği’nin çökmesi arasında yine şu anda konumuzu oluşturan kapitalist sistemin “çöküşü” olarak ifade ettiğimiz vakıa arasında ciddi bir fark vardır. Şöyle ki: Sovyetler Birliği’nin çöküş nedeni uygulamış olduğu sosyalist, komünist ideolojinin insan fıtratına uygun olmamasıdır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamada insana huzur veren nitelikten yoksun olmasıdır. Yani çöküş dışarıdan yapılan bir müdahale nedeniyle değil bizzat sistemin kendisinden kaynaklanan kusurlar nedeniyle olmuştur.

Şu anda kapitalist sistemde yaşanan çöküş ivmesindeki durum da aynıdır. Burada da sisteme dışarıdan yapılan müdahaleler yokken, sistemin kendi işleyiş mekanizmasındaki kusurlar böyle bir duruma neden olmaktadır. Bir başka ifade ile sistemin üzerine kurulu olduğu ideolojik temellerinin bozuk ve çürük olması nedeniyle sistem çökmekle karşı karşıyadır. Nitekim kapitalizm, 1850’li yıllardan itibaren ciddi anlamda sarsıntı geçirip yıkılma ile karşı karşıya kalmış ve ancak sistemde birtakım değişiklikler yapmak suretiyle hayatını günümüze kadar sürdürmeyi başarabilmiştir.

Ancak Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de kurduğu ve Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılması ile sona eren İslâm nizamının devlet olarak hayattan uzaklaştırılması, İslâm nizamından İslâm akidesinden kaynaklanmamıştır. Zira İslâm nizamı kıyamete kadar tüm insanların müşküllerini eksiksiz ve insana huzur verecek bir şekilde çözüme kavuşturacak niteliklere sahiptir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışı dışarıdan sömürgecilerin içeriden de onların uşakları olan dönmelerin, İttihat ve Terakki ile Jön Türkler gibi hareketlerin çalışmaları ile olmuştur. Kesinlikle İslâm nizamının insanların dertlerine çare olmamasından kaynaklanmamıştır. İslâm Devleti, yıkılması için kurulan oyunlar ve tuzaklar nedeniyle yıkılmıştır.

Şu andaki kapitalist sistemin çöküşü ise kaçınılmazdır. Ancak buradaki temel sorun onun yerini dolduracak alternatif bir devletin var olup olmadığıdır. Çünkü bu sistem hayatını devam ettirebilmek için sürekli olarak kendi ilkeleri dışına çıkarak mutasyona uğratılmakta, eskisinden farklı makyajlı yüzüyle insanları aldatarak ömrünü uzatabilmektedir. Devamlılığını insanları kandırma, yalan söyleme, gerçeği ters yüz etme esası üzerine kurmaktadır.

İşte bu nedenledir ki Amerikan siyasi tarihinde önemli bir yeri olan 97 yaşındaki Henry Kissenger, 3 Nisan 2020 Cuma günü Wall Street Journal’de “Koronavirüs Salgını Dünya Düzenini Ebediyen Değiştirecek” başlıklı makalesinde “Covid-19 salgını sona erdiğinde, birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak. Bu yargının nesnel olarak adil olup olmadığı önemsizdir. Gerçek şu ki dünya koronavirüsten sonra asla aynı olmayacak…” diyerek ABD'nin bir çare bulmak için hızlı bir şekilde çalışması, küresel ekonomiyi yeniden inşa etmek ve 'liberal dünya düzenini' korumak için iş birliğine ihtiyaç duyduğunu[5] yazdı. Bir başka ifade ile Kissenger koronanın etkilerinin küresel sistem üzerinde olacağı ve bunun ancak dünya liderlerinin iş birliği etmeleri hâlinde çözülebileceği uyarısında bulanmaktadır.

Dolayısıyla buradaki temel sorun, küresel dünya düzenini elinde bulunduranlar tarafından sergilenen bu sahtekârlığı, aldatıcılığı ortaya çıkaracak, insanların dertlerine şifa olacak bir nizamın ve bu nizamı uygulayacak güçlü, kuvvetli ve adaletli bir devletin varlığı ile alakalıdır. Allah’ın izni ile kurulacak olan Râşidî Hilâfet Devleti tartışmasız bir şekilde bunun alternatifi olacaktır ve işte o zaman bizim sürekli olarak vurguladığımız “çöküş” karamı tüm insanlar ve dünya tarafından hissedilebilir bir kavram olacaktır.

Peki Bu Çöküşün Alametleri Nelerdir? Gerçekte böyle bir durum var mıdır?

Elbette ki bu soruyu cevaplandırırken küresel sistem hakkında raporlar hazırlayanların ifadelerini dikkate almak daha doğrudur. Şu anda ise hem Türkiye’de hem de dünyanın tüm ülkelerindeki ekonomistler, IMF, Dünya Bankası, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi küresel kuruluşlar ve stratejik araştırmalar merkezleri tarafından küresel sistem hakkında hazırlanan sayısız rapor ve yayın bulunmaktadır. Biz ise bu makalemizde bunlara atıfta bulunmak suretiyle rakamlar ve grafiklerle bu durumu ortaya koymaya çalışacağız.

Dünyada egemen olan herhangi bir sistemde meydana gelen çöküş, iki noktada kendisini daha belirgin olarak gösterir. Bunlardan birincisi insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması ve buna bağlı olarak da servetin toplumun bireylerine adaletli olarak dağıtılmasında, ikinci olarak da toplumsal ilişkilerde.

Ancak biz burada bu detaylara girmeden önce korona öncesi ve sonrası ile ilgili olarak dünya ekonomisinin genel durumu hakkındaki değerlendirmelere yer vermek istiyoruz.

a- Korona öncesi dünya ekonomisi hakkındaki değerlendirmeler:

TÜSİAD tarafından hazırlanan “2020 Yılına Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi” başlıklı raporda şöyle denilmektedir: “IMF’nin tahminlerine göre 2019 yılında dünyada ekonomik büyüme %3,6’dan %3,0’e geriledi. Gelişmiş ülkelerde %2,3’den %1,7’ye, gelişmekte olanlarda ise %4,5’den %3,9’a indi. Çin ekonomisinde yaşanan daralma ağırlıklı olarak Avrupa ekonomisini etkiledi. Avrupa ekonomisinde büyümenin %1,8’den %1,2’ye düştüğü tahmin ediliyor. Büyük sanayi ülkeleri, özellikle Almanya imalat sanayii azalan küresel ticaret nedeniyle daralma bölgesine girdi.”[6] Dünya ekonomisindeki gelişmeler hakkında hazırlanan bir başka raporda ise şu değerlendirmelere yer verilmektedir: “2019, gerek küresel gerekse ulusal düzeyde ekonomik yavaşlamaya sahne olmuştur… Dünya ekonomisinin büyüme hızı, 2010 sonrası dönemin en düşük hızıdır. Benzer bir durum dünya ticaret hacmindeki artış için de geçerlidir… Bunun yanında ABD Merkez Bankası FED’in 2019 yılında faiz artırımı ve likiditeyi daraltma yönünde uygulayacağını açıkladığı para politikalarında tersine dönüş yaşanmış, faizlerde üç kez indirime gidilmiştir… Diğer taraftan, küreselleşme sürecinin tersine dönmesinin yanında gelişmekte olan ülkelerde artan işsizlik ve yoksulluk ile artan toplumsal hareketler genel anlamda bir kapitalist sistem eleştirisini gündeme taşımıştır. Bu durum sistem krizinin daha da derinleşmesini engellemek amacıyla sistemin yeniden dizaynına yönelik arayışları artırmıştır. Dolayısıyla 2019 yılında yön arayan sadece ekonomiler değil aynı zamanda kapitalist sistem olmuştur.”[7]

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kasım ayında “Ekonomik Görünüm Raporu”nu yayımlamıştır. Raporda, küresel ekonomi için Eylül ayında yayımlanan ara rapordaki %2,9’luk 2019 büyüme tahmini korunurken, %3’lük 2020 büyüme öngörüsü ise %2,9’a düşürülmüştür. Dünya Bankası Ocak ayı “Küresel Ekonomik Görünüm Raporu”nu yayımlamıştır. Raporda küresel ekonomik büyüme beklentisi 2019 yılı için %2,6’dan %2,4’e, 2020 için %2,7’den %2,5’e, 2021 için ise %2,8’den %2,6’ya çekilmiştir.[8]

Dünya ekonomisindeki gelişmeler hakkında hazırlanan bu raporlar bize genel anlamda ekonomideki gidişatın iyi olmadığı yönünde işaretler vermektedir. Çünkü her üç raporda da büyüme rakamları aşağı çekilmiştir.

Fakat dünya ekonomisindeki gelişmeleri değerlendirirken daha belirgin rakamları biz, reel ve sanal ekonomiye ait verilerde görebiliriz. Yani banka sistemi tarafından piyasada dolaştırılan para hacmi ile ekonominin fiilî üretiminin karşılaştırılması bu konuda daha aydınlatıcı olacaktır. Örneğin herhangi bir ülke ekonomisinde yıllık olarak 1 milyar dolar tutarında net üretim var iken finans sistemi tarafından kullanılan, dolaştırılan para miktarı bunun kat kat fazlası kadardır. Bir başka ifade ile gerçekte üretilen herhangi bir şekilde mal veya hizmet söz konusu olmadığı hâlde ortada çok büyük rakamları ifade eden para dolaşmaktadır.

Ocak ayı itibarıyla küresel borç miktarı 253 trilyon dolara yükseldi.[9] Öte yandan 2019 yılı rakamları ile küresel hasıla 86,6 trilyon dolardır.[10] Buna göre küresel borç miktarı ile küresel hasıla arasında üç kat fark bulunmaktadır. Yani balon şişmiş olup patlama noktasına gelmiştir. Koronavirüsü öncesi yapılan değerlendirmelere göre ilk çeyrekte bu borcun 257 trilyon dolara yükseleceği tahmin edilmekteydi. Diğer bir ifade ile insanlar sahip olmadıkları bir parayı harcamak suretiyle geleceğe borçlanmakta olup bu borçların büyük bir kısmı da bankalara olan borçlardan meydana gelmektedir. Bank Of America Merrill Lynch (BofAML) tarafından yayınlanan diğer verilere göre ABD merkezli yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflasından bu yana hükümetler, 30 trilyon dolar tutarında kredi çektiler ve şirketler 25 trilyon dolar kazandı. Aileler 9 trilyon dolar tutarında kredi çekerken bankalar da iki trilyon dolar kazandı.[11]

Yukarıda yer alan rakamlar ortada gerçek olmayan, karşılığı bulunmayan hayali bir ekonominin bulunduğunu göstermektedir. Kapitalist sistemdeki bu sanal ekonomi ise kendisini, BANKA & BORSA sisteminde gösterir. Çünkü banka sistemi, banka parası denilen sistem üzerinden net para stoklarının çok çok üstünde borç alıp verebilmektedirler. Yani herhangi bir banka Merkez Bankası tarafından belirlenen munzam karşılıkları oranına göre sahip olduğu mevduatın dört, beş, on, yirmi otuz katı kadar kredi kullandırabilmektedirler.

Aynı şekilde borsa sistemi de gerçeğin çok çok üstünde rakamlarla insanlardan para toplamakta ve ekonomik sistemde herhangi bir sebebe bağlı olarak meydana gelen krizler nedeniyle borsada işlem gören şirketlerin hisse değerleri sıfıra varıncaya kadar değer kaybına uğramaktadır.

Dolayısıyla korona öncesine ait küresel sistemde de aynı durumlar söz konusudur. Yani bir taraftan banka sistemi aracılığıyla piyasada aşırı miktarda para arzı gerçekleştirilirken diğer taraftan ise borsalar aracılığıyla sanal bir ekonomi oluşturularak balon sürekli olarak şişirilmektedir. Bu nedenle ABD Merkez Bankası’nın 2019 yılında iki defa faiz artırımı yapacağı beklenirken toplamda üç kez 25 baz puanlık faiz indirimine gitmek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde Avrupa Merkez Bankası (ECB)’de mevduat faizini eksi 0,4’ten eksi 0,5’e indirmiştir.[12] 

ABD ve Avrupa merkez bankaları başta olmak üzere -Türkiye Merkez Bankası da birkaç kez faiz indirimine gitmiştir- tüm dünya ülkelerinde faizlerin indirilmesi hatta bunun negatif faiz seviyesine inecek kadar bir zorunluluk hâline gelmesi küresel ekonomik sistemde sıkıntıların bulunduğunu gösteren en net işaretlerdir. Çünkü banka sistemi faizden para kazanma esası üzerine kuruludur ve faaliyetlerini de buna göre yürütür. Ülke içindeki ekonomik koşullara göre faizlerin yüksek olması bankaların daha fazla kâr elde etmeleri, düşük olması veya negatif faiz düzeyinde olması ise çok az kâr elde etmeleri veya zarar etmeleri anlamına gelir. Bu ise sistemde var olan ciddi sıkıntılar nedeniyle katlanmak zorunda kaldıkları bir durum olduğunu gösterir.

Diğer taraftan 2019 yılı itibarıyla dünya borsalarının gelişimi hakkında yer alan raporlara bakıldığında tüm dünya borsalarında hızlı bir yükselişin meydana geldiği görülür. Nitekim New York borsasında işlem gören üç endeks rekor üstüne rekor kırmıştır. S&P 500 endeksi 2019'da %28,9 artarak 3.230,78 puandan, Nasdaq endeksi %35,2 değer kazanarak 8.972,60 puandan, Dow Jones endeksi ise %22,3 yükselerek 28.538,44 puandan kapandı.[13] Türkiye’de ise BİST-100 endeksi 2019 yılında 114.961 puana kadar çıktı.

2019 yılı verileri dikkate alındığında dünya borsalarının değeri 82,3 trilyon dolara ulaşarak 87,3 trilyon dolar tutarındaki küresel milli gelir rakamına yaklaşmıştır. Diğer taraftan Borsa İstanbul’un değeri 147,2 milyar dolar iken Türkiye’nin milli geliri ise 706 milyar dolar civarındadır.[14]

Korono öncesi dünyada kişi başına düşen borç miktarları ve kişi başına düşen gelir rakamları açısından meseleyi ele aldığımızda da durumun çok acı olduğu görülür. Zira bugün 7,7 milyarı aşan dünya nüfusunun kişi başına düşen borç payı hesaplandığında önceki rakamlara kıyasla bir rekora işaret eden 32 bin dolar gibi bir borç oranı ortaya çıkıyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IFF) Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine dayanan ‘Kürsel Borç Monitörü’ raporunda finans sektörü dışındaki borç hacminin şu an 190 trilyon dolarla küresel gayrisafi yurt içi hasılanın %240'ının üzerinde olduğu belirtildi.[15]

BM Kalkınma Programı UNDP’nin “2019 Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk” raporuna göre: Dünyada 1 milyar 300 milyon insanın yoksul olduğu belirtilerek bu kişilerin yoksulluğu saptanırken sadece ekonomik durumlarıyla ilgili tespitlerin dışında sağlık, kötü yaşam kalitesi, kötü çalışma koşulları, şiddet riski gibi bir dizi verilerin değerlendirildiği kaydedildi. UNDP tarafından hazırlanan raporda bununla ilgili daha fazla detaylara inilmektedir. Ancak burada önemli olan husus yoksulluk sınırının ne olduğudur.

Dünya Bankası tarafından yapılan çalışmalara göre 1990 yılı için yoksulluk sınırı günlük 1 dolar olarak belirlenmiş, 2001’de yapılan revize ile bu rakam 1,08 dolara yükseltilmiştir. 2008 yılında yapılan yeni bir düzenleme ile bu rakam 1,25 dolar olarak tespit edilirken -bu rakama göre dünyada 1,8 milyar insan yoksulluk sınırında yaşamaktadır- 2013 yılında yapılan bir güncelleme ile bu rakam 1,9 dolara yükseltilmiştir. Yoksulluk sınırının hesaplanmasında ise dünyanın en yoksul ülkelerinde yaşamakta olanların hayat şartları dikkate alınarak bu rakam dünyanın tüm ülkeleri için de geçerli kabul edilmiştir. SAGP’ne göre günlük kişi başına 1,90 ABD Doları olan yoksulluk sınırı, mutlak anlamda minimum temel ihtiyaçların karşılanabileceği gelir/tüketim düzeyini yansıtmaktadır. Nitekim bu sınırın altında gelir ya da tüketime sahip olanlar “aşırı yoksul” (extreem poor) olarak tanımlanmaktadır.[16] Dünyanın en yoksul ülkelerine ait kişi başına düşen milli gelir rakamlarını dikkate aldığımızda ise dünya genelinde yoksulluk ve fakirliğin ne kadar yaygın olduğu görülecektir. IMF verilerine göre Brundi 727$, Orta Afrika Cumhuriyeti, 746$, Kongo Demokratik Cumhuriyeti 791$’dır.  

Netice olarak Dünya Bankası tarafından rakamsal anlamda yoksulluk oranlarını düşürmek için yoksulluk sınırı 1 dolardan 3,5 ve 5,5 dolarlar seviyesine yükseltilmiş olması dünya genelinde yoksulluk rakamların ulaştığını seviyeyi ve gelir dağılımının da ne kadar adaletsiz olduğu gerçeğini değiştirmez.

b- Korona sonrası dünya ekonomisi hakkındaki değerlendirmeler:

Korona virüsünün ortaya çıkmasının ardından dünyanın önemli borsalarında ciddi düşüşler yaşanmıştır. Ocak ayı başlangıç kabul edildiğinde Nikkei, Dow Jones ve FTSE 100 borsa değerleri %35’lere varan oranlarda değer kaybetmiştir. BİST-100 endeksi 21 Ocak tarihi itibarıyla 123.566 değerine sahip iken 31 Mart tarihi itibarıyla 89.640 değerine gerilemiştir. Aşağıdaki grafikte ocak ayı ile 27 Mart 2020 tarihleri arasında üç büyük borsaya ait endeksler verilmektedir.


Ayrıca korona sonrasında IMF, dünya ekonomisi ile ilgili beklentileri yeniden revize etmiştir. “Koronavirüs (COVID -19) salgını tarihî bir meydan okumadır. Virüsün yayılmasını yavaşlatmak ve sağlık sistemlerinin kapasitesini artırmak için ülke yetkilileri tarafından dayatılan gerekli tedbirler, ekonomik faaliyetlerde ani bir durmaya ve ekonomik görünümde keskin bir bozulmaya yol açmıştır. Küresel büyümenin 2020 yılında %3 oranında azalması beklenmektedir, bu da küresel finansal krizden daha kötüdür[17]. Gelecekteki iyileşmenin zamanlaması ve şekli son derece belirsizliğini korumaktadır.”[18]

Belki burada şöyle bir itiraz ileri sürülebilir. Verilere göre tüm dünyada borsalar 2019 yılında rekor artışlarına sahne olmuştur. Fakat koronavirüse bağlı birtakım gelişmeler nedeniyle dünya borsalarında düşmeler yaşanmıştır. Yani düşüşün sebebi covid-19 pandemisidir.

Evet, her ne kadar vakıası itibarıyla borsalarda meydana gelen değer kayıplar korona sonrasında yaşanmış olsa da asıl neden korona değildir. Bunun asıl nedeni borsanın sanal ve şişirilmiş bir ekonomi olmasıdır. Zira borsada değer kaybeden şirketler arasında ticari faaliyetlerini hâlen yürütmekte olanlar mevcuttur. Buna rağmen borsa değerlerinde çökme olması hisse değerlerinin reel olmamasından, sanal olmasından kaynaklanmıştır.

Diğer taraftan İngiltere dahil olmak üzere birçok ülkedeki merkez bankaları, borçlanmanın daha ucuz olması, ekonominin canlanması ve harcamayı teşvik etmek için faiz oranlarını düşürdü. Küresel bazda ekonomilerin canlanması için tüm dünya ülkeleri toplamda 7 trilyon dolarlık teşvik paketleri açıkladılar. Yalnızca ABD 2,2 trilyon dolarlık bir paket açıkladı ve bunların tümünü çöküşün eşiğinde bulunan ekonomilerinin canlandırmak için yaptılar. Örneğin 2008 krizinde Amerika iflasına göz yumulamayacak kadar büyük oldukları gerekçesiyle bankalara bir trilyon dolardan fazla yardım yaparken aynı yardımı reel sektöre yapmamıştı. Fakat bu sefer kesenin ağzını özellikle reel kesimlerden yana açmak zorunda kaldılar. Çünkü banka ve borsa ikilisinin tekelinde bulunan finans ekonomisindeki balon patlama aşamasına gelmişti.

Yine korona sonrasında ülkeler nezdinde büyüme rakamları tekrar revize edildi. Örneğin Türkiye’nin en önde gelen şirketlerinden birisinin üst düzey yetkilisi bir televizyon kanalına yapmış olduğu açıklamada, önceki yıllarda üç yıllık ve bir yıllık planlamalar ve projeksiyonlar yaptıklarını, daha sonra bunu altı aya indirdiklerini ardından bir aya şimdi ise haftalık projeksiyonlar yaptıklarını ifade etmiştir. Revize edilen büyüme rakamları aşağıdaki tabloda olduğu gibidir.

TABLO: 2020 YILI İÇİN BÜYÜME BEKLENTİLERİ (%)[19]

FITCH

TSL

ABD

(-) 3,3

(-) 5,1

AVRUPA

(-) 4,2

(-) 4,4

TÜRKİYE

0,8

(-) 2

ÇİN

(-) 1,6

2

Kapitalist sistemin çöküşü ile ilgili olarak korona öncesi ve sonrasına ait yukarıda yazdıklarımızla meseleyi bir miktar olsun açıklamaya çalıştık. Zira bu yazdıklarımız konunun anlaşılabilmesi için deryada bir nebze olarak değerlendirilebilir. Evet gerçekten de kapitalist sistem yapısı itibarıyla her zaman için çökmeye meyillidir. 1929 bunalımından günümüze kadar sistemde meydana gelen krizler bunun göstergelerindendir.

Dolayısıyla covid-19 pandemisi gibi bulaşıcı herhangi bir hastalığa veya felakete bağlı olarak herhangi bir ülke ekonomisinde etki meydana gelebilir mi? Evet ekonomilerin bundan etkilenmesi mümkündür. Fakat bu etkilenmenin boyutu ve hangi alanları etkisi altına aldığı sorusu önemlidir. Reel bir ekonomide bu tür etkiler zayıf ve lokal olur, ekonominin tümünü etkileyecek şekilde kapsamlı olmaz. Çünkü ne türden bir felaket olursa olsun, insan hayatı devam etmektedir. Üretimde kullanılan fabrikalar, makinalar, beşerî güç var olduğu müddetçe ekonomi tekerleği çok hızlı bir şekilde kaldığı yerden seyrini devam ettirir.

Ancak içinde bulunduğumuz bu şartlara göre bundan sonra kapitalist sistemde neler yaşanacağı kendi içerisinde birtakım detayları barındırmaktadır. Maddeler hâlinde bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

1- Komünist sistemin yıkılmasında olduğu gibi kapitalist sistemin de tümüyle yıkılıp tarihin çöplüklerinde yer alması bugünden yarına hemen olacak bir şey değildir. Her ne kadar sistem çökme meyilli olsa da tümüyle yıkılması birtakım hususların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu nedenle yazının giriş kısmında da değindiğimiz gibi kapitalist sistemin yıkılması ve dünya sahnesinden tümüyle silinebilmesi kaçınılmaz alternatifi olan Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasına bağlıdır.

2- Küresel sistemde meydana gelen sarsıntılar nedeniyle konu ile ilgili olarak görüşlerini belirten uzmanların bir kısmına göre bu kriz, beraberinde parasal sistemde değişikliği de getirecektir. Doların yerini kripto paraya bırakacağı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Ancak Brettoon Woods sistemi sonrasında Amerika’nın dünyanın tümüne dayatmış olduğu Amerikan dolarını esas alan para sisteminin kısa sürede ortadan kalkması söz konusu olmayacağı kanaatindeyiz. Zira Amerika dolar üzerinde dünyada öyle güçlü bir hakimiyet kurmuştur ki Çin gibi en büyük rakipleri dahi kısa süre içerisinde doların sarsılmasına sıcak bakmamaktadırlar. Dolayısıyla kripto paranın doların yerini alabilmesi, bu yeni para biriminin de Amerikan hegemonyasını devam ettirecek niteliklere sahip olacak kadar güçlü olması hâlinde mümkündür. Bu nedenledir ki Amerika, doların tahtını, gücünü, kuvvetini sarsacak herhangi bir şeye kolay kolay sıcak bakmaz. Ancak ve ancak kendi çıkarına olması hâlinde sıcak bakabilir.

3- Ancak dolara alternatif olarak altın sisteminin uygulamaya geçirilmesi de kısa sürede uzak bir ihtimal gibi gözüküyor. Çünkü altın sistemi aynı zamanda doların hakimiyetinin sona ermesi veya bunun başlangıcı anlamına gelir ki yukarıda da belirttiğimiz gibi Amerika bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da buna kesinlikle sıcak bakmaz. Altın sisteminin uygulamaya konulması Hilâfet Devleti gibi bunu şer’î bir hüküm olarak dikkate alan bir devletin olması hâlinde mümkün olacak ve dünya ekonomisinde de etkisini gösterecektir.

4- Küresel sistemde yaşanacak olan gelişmeler hakkında ise çok sayıda spekülasyon bulunmaktadır. Zira koronavirüsün ortaya çıkması ve ardından da gelişme seyri âdeta birçok planı ve programı alt üst etti. Amerika bunu fırsat bilerek bir taraftan Çin’e yüklenmek suretiyle şartları lehine çevirmeye, Amerika başta olmak üzere küresel finans sisteminde yaşanan sıkıntıları aşabilmek için çalışmaktadırlar. Çünkü koronavirüs sadece ekonomi üzerinde etki meydana getirmedi. Daha doğrusu ekonomi koronavirüs nedeniyle sıkıntıya düşmedi, ekonomik sistemde sıkıntı zaten vardı. Bu virüs ise bu sıkıntıyı değişik boyutlarıyla tetikledi. Bir başka ifade ile Amerika’nın liderlik ettiği sömürge sistemi, kapitalist sistemde var olan krizlerin etkisini hafifletebilmek için koronavirüsü günah keçisi ilan etti.

5- Yine dünyaca meşhur siyasilerden bazılarının değerlendirmelerine göre korona sonrası dünya daha sert kuralların geçerli olduğu, milliyetçiliğin etkisini artırdığı, globalleşme etkisinin azaldığı bir sistemi getirecektir. Yani önümüzdeki dönemde dünya düzeninde değişikliklerin meydana gelmesi söz konusu olacaktır ki böylesi bir durum bugüne kadar yaşanan ve tahmin edilen birçok şeyde ciddi anlamda değişikliğe neden olacaktır.

6- Krizin ağır etkisi ortadan kalkıncaya kadar reel ekonomiye ağırlık verilecektir. Şu anda dolar, euro ve altın fiyatlarının sürekli olarak artış eğiliminde bulunması bunun en net göstergelerindendir. Çünkü insanlar gelecek hakkındaki endişeleri nedeniyle güvenebilecekleri türden nakitleri ellerinde tutmayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla korona krizi süresinde de sonrasında da banka ve borsa sisteminin ortadan kalkması kapitalist sistemin esasları itibarıyla imkânsızdır. Bundan asla vazgeçmezler. Daha önceki krizlerde olduğu gibi banka ve borsa sistemi krizden etkilenecek ve sarsıntı geçirecek olsa da sömürge güçleri tüm gücüyle bunu canlandırmak için çalışacak ve tüm planları bu esasa göre olacaktır.

7- Bu süreç içerisinde yeni şirket iflasları söz konusu olabilir. Ancak kapitalist sistem açısından “batmasına izin verilmeyecek kadar büyük şirketler” dışında şirket iflasları sistem açısından önemsenecek bir husus değildir.



[2] Kasas Sûresi: 58

[3] Rûm Sûresi: 9

[4] Âl-i İmran Sûresi: 140

[6] 2020 Yılına Girerken Türkiye ve Dünya Ekonomisi, Ekonomik Araştırmalar Bölümü, Şubat 2020, Yayın No: TÜSİAD-T/2020-02/612, s, 3

[7] EBSO, Ege Bölgesi Sanayi Odası, 2019 Yılında Dünya ve Türkiye Ekonomisi & 2020 Yılından Beklentiler, Ocak 2020, s3.

[8] T.C Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Dünya Ekonomisinde Son Gelişmeler Bülteni (15.10.2019-20.01.2020 tarihleri arası)

[10] EBSO, 2019 YILINDA DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİ&2020 YILINDAN BEKLENTİLER. http://www.ebso.org.tr/ebsomedia/documents/2019-yilinda-dunya-ve-turkiye-ekonomisi-&-2020-yilindan-beklentiler-_69645550.pdf

[16] Dünya Bankasının Yeni Uluslararası Yoksulluk Sınırları ve Küresel Yoksulluğun Yeniden Değerlendirilmesi, Sosyal Güvenlik Dergisi, Rabia Yüksel Arabacı, Haziran 2019, Cilt 9, Sayfa 123-140.

[17] (bkz. Nisan 2020 Dünya Ekonomik Görünümü [WEO])


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz