İSLÂM'IN ANNELİĞE VERDİĞİ DEĞER

Selda Çiftçi

İslâm, kadınların başlıca görevi olan annelik ve ev hanımlığı rollerine büyük değerler yüklemiş, toplum içinde itibarını yüksek bir konuma getirmiş, annelik makamını yükseltmiştir. Çok sayıda İslâmi metin, evliliğe ve doğuma büyük mükâfatlar atfetmiş ve annelerin çocuklarından görmeyi hak ettiği ayrıcalıklı muameleyi tanımlamıştır.

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ

"İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu hergün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”[1]

جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بِحُسْنِ صَحَابَتِي قَالَ أُمُّكَ قَالَ ثُمَّ مَنْ قَالَ ثُمَّ أُمُّكَ قَالَ ثُمَّ مَنْ قَالَ ثُمَّ أُمُّكَ قَالَ ثُمَّ مَنْ قَالَ ثُمَّ أَبُوكَ

“Bir adam Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e gelerek: Ey Allah’ın Rasulü! İyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir? diye sordu. Dedi ki: Annen! Adam: Sonra kim? dedi. Dedi ki: Annen! Adam tekrar: Sonra kim? Dedi ki: Annen! Adam tekrar sordu: Sonra kim? Dedi ki: Baban!”[2] 

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأُمَمَ

 “Doğurgan kadınlarla evleniniz. Çünkü ben ahirette diğer ümmetler karşısında sizin çokluğunuzla övüneceğim.”[3]

İslâm'ın anneliğin önemi ve yüksek statüsü hakkındaki görüşü, aile hayatında kadın ve erkeğin görevleri ve hakları reçetesiyle güçlendirilmektedir. Kadının evin hanımı olduğu ve çocuklara baktığı, erkeğin ise onları koruyup evin geçimini temin ettiği asli görevlerini tanımlar. Bu asli görevler kadınların, istedikleri takdirde çalışma haklarını elinden almaz. Aksine, kadının nafakası ve ihtiyaçları eşi ya da ailedeki kadınların maddi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olan erkek yakınları tarafından karşılanır, kadınların üzerinde kendi hayatlarını kazanma yükü olmaz.

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ

“Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar.”[4]  

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالْأَمِيرُ رَاعٍ وَالرَّجُلُ رَاعٍ عَلَى أَهْلِ بَيْتِهِ وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ عَلَى بَيْتِ زَوْجِهَا وَوَلَدِهِ...

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan (elinizin altındakinden) sorumlusunuz: Âmir, çobandır (koruyucudur)  ve çobanlığından (maiyyetinden) sorumludur. Kişi ailesinin koruyucusu ve eli altında olanlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinin koruyucusudur, eli altında bulunanlardan sorumludur…”[5]

وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ

“Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği örfe uygun olarak babaya aittir.”[6]

Nübüvvet metoduna dayanan Hilâfet, aile hayatında kadın ve erkeğin rollerini tanımlayacak ve kadınların eş ve annelik gibi önemli statülerini daha da yükseltecektir. Bu, kadınlar çalışmaya mecbur kalıp ailelerine ve çocuklarına karşı olan görevlerinden ödün vermesinler diye maddi ihtiyaçlarının karşılanmasını da kapsamaktadır. Örneğin bir kadının kendisine destek olacak bir erkek yakını yoksa devlet ona bakmakla yükümlüdür. Bu nedenle Hilâfet kapsamında uygulanan İslâmi yasalar, annelerin asli görevleri olan çocuklarına bakmak, onları yetiştirmek ve evleriyle ilgilenmek gibi önemli görevlerini yerine getirmeleri hususunda destek olmaktadır. Devlet kadınlara maddi güvence vermektedir. Ayrıca kendilerini ve çocuklarını asla yalnız ve maddi sıkıntıda bırakmayacaklarının da garantisini verir.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

أَنَا أَوْلَى بِكُلِّ مُؤْمِنٍ مِنْ نَفْسِهِ مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلأَهْلِهِ وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا أَوْ ضَيَاعًا فَإِلَىَّ وَعَلَىَّ

Kim bir mal bırakırsa onun mirasçılarına aittir. Kim de bakıma muhtaç kimseler çoluk çocuk yahut bir borç geriye bırakırsa o benim üzerimedir ve bana aittir. Şüphesiz ben müminlere en yakın olanım![7]

“Kadının asli görevi annelik ve ev hanımlığıdır.”[8]

“Bir erkeğin karısı üzerindeki sorumluluğu hükmetmek değil gözetmektir. Kadın, kocasına itaat etmekle, koca ise makul yaşam standartlarına göre karısının geçimini karşılamakla mükelleftir.”[9]

“Devlet; parası, işi ve kendisine maddi yönden fayda sağlayacak bir yakını olmayan kişinin geçim masraflarını garanti altına alır. Devlet, engelli ve sakat insanların barınma ve bakımından sorumludur.”[10]

İslâm’ın ikinci Halifesi olan Ömer Bin Hattab RadiyAllahu Anh, ebeveynlere çocuklarının maddi açıdan bakımlarına yardımcı olmak için maaş bağlayarak, dünyada ilk çocuk yardım sistemini uygulamaya koymuştur.

Kadınlara nafaka ayrıcalığı, İslâmi kanunlar altında devam etmiştir. Bir keresinde, Medine lideri olan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına Kureyş’in eski ileri gelenlerinden Ebu Sufyan’ın eşi olan Hind Binti Utbe yaklaştı ve şöyle dedi:

يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنَّ أَبَا سُفْيَانَ رَجُلٌ مِسِّيكٌ فَهَلْ عَلَىَّ حَرَجٌ أَنْ أُطْعِمَ مِنَ الَّذِي لَهُ عِيَالَنَا قَالَ لاَ إِلاَّ بِالْمَعْرُوفِ

"Ey Allah’ın Elçisi! (kocam) Ebu Süfyan çok cimridir. Çocuklarımı onun mülküyle beslemem günah mıdır? (Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem) dedi ki: Hayır. Adil ve makul olan ihtiyaçlarınız için alın."

Örneğin dokuzuncu yüzyıl Hanefi hukuk ilmi uzmanı Iraklı el-Ezherf'in Abbasi Hilâfeti Dönemi’nde İslâm âlimlerinin hukuk kitaplarından alınan yazıları, kadınların kendilerine yeteri kadar para vermeyen ya da birkaç aylık yolculuklara çıkarken yeteri kadar nafaka bırakmayan kocalarını nasıl şikâyet ettiklerini anlatmaktadır. Hâkimden, nafakalarını ödemekle sorumlu olacak bir kefil tayin etmelerini istemişlerdir. Bir kadın, eğer kocası ortadan kaybolduysa, kadıya gidebilmekte ve kocasının mallarını yönetmek ve giderlerini karşılamak için bir vekil tayin edilmesini isteyebilmekteydi.

Osmanlı Hilâfeti’nden adli kayıtlar, erkeklerin çocuklarının ve eşlerinin geçimini sağlamak zorunda olduğunu da gösteriyor. Eğer reddederlerse kadınlar mahkemeye şikâyette bulunabilir ve hâkim kocayı ödemeye zorlayabilir. Bu, kocalarının malından kendilerine alışık oldukları hayat standartlarında yaşayacak imkânı sağlamalarını da kapsıyordu. Terk edilmiş eşler, kendileri ve çocukları için kocalarının mülkünden ya da kendileri için kocalarının sorumlu olduğu desteği, kocaları yerine mahkemeden de talep edebilirler. Osmanlı Hilâfeti Dönemi’nde Kayseri adli kayıtları buna bir örnektir. Mesela kayıtlarda Cennet Ana isimli bir kadın Şeyh Mehmet Efendiye şöyle der: “Ben Güllük mahallesinden uzun zamandır burada olmayan AbdulFettah Bin AbdulKadir’in eşiyim. Geçimim için bir ödenek istiyorum.” Cennet Ana’dan eşinin kendisine hiçbir şey vermediğine dair yemin etmesi istenir daha sonra kendisine günlük 15 akçe için izin verilir.[11]

İslâm’ın anneliğe, onun aile hayatı ile toplumdaki önemine ve hak ettiği büyük saygıya bakışı, devlette vatandaşların kadınların bu ehemmiyetli rolüne yönelik zihniyetini doğru bir biçimde şekillendirerek onu İslâmi kurallar çerçevesinde düzenlenmiştir. İslâm’da annelerin bu eşsiz itibarı, Hilâfet tarihi boyunca devam etti. Örneğin Osmanlı Hilâfeti’nde annelik, kadınların konumunu yükseltmiş, anneler çocukları tarafından her zaman hürmet görmüştür. Çocuklar ise anneleri tarafından sevgi ve şefkat yağmuruna tutulmuştur.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir arkadaşı olan büyük İslâm âlimlerinden Abdullah Bin Abbas RadiyAllahu Anh bir keresinde şöyle demiştir:

“Kişiyi, annesine nazik davranıp saygı göstermekten daha başka Allah’a yaklaştıracak bir şey bilmiyorum.”

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir arkadaşı ve büyük İslâm âlimlerinden biri olan Abdullah Bin Ömer RadiyAllahu Anh bir keresinde Yemenli bir adamın annesi sırtındayken Kâbe’nin etrafında tavaf ettiğini görmüş. Adam Abdullah Bin Ömer RadiyAllahu Anh’a "Ey İbni Ömer! Ben onun evcil devesi gibiyim! Onu, onun beni taşıdığından daha çok taşıdım. Sizce borcumu ödemiş olur muyum?" demiş, Abdullah Bin Ömer RadiyAllahu Anh ise şöyle cevap vermiştir: " Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değildir!"

Bir keresinde, başka bir ileri gelen âlim olan Zeyn el-Abidin’e “Sen annesine karşı en iyi olanımızsın ama seni hiç onunla aynı tabaktan yerken görmedik.” dediler. O da şöyle cevap verdi: “Elimin onun gözünün çoktan gördüğü yiyeceği tabaktan alıp da kendisine saygısızlık etmekten korkarım.”

“Türklerin, varlıklarının nedeni olan annelerine gösterdikleri saygı ve hürmet de aynı derecede güzel bir özelliktir. Anne bir kâhin gibidir, ona danışılır, güvenilir. Saygı ve hürmetle dinlenir. Son zamanlarına saygı gösterilir. Ölümünün ardından da hasret ve sevgiyle anılır.”[12]

Hilâfet'in eğitim sistemi, medyası ve toplumun genel İslâmi ortamı, Müslüman annelere çocuklarını, kendilerini Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın hizmetine adamış güçlü İslâmi şahsiyetler ve buna bağlı olarak da toplumları için birer iyilik kaynağı olacak dürüst vatandaşlar olarak yetiştirmedeki büyük sorumlulukları konusunda yardımcı olacaktır.

Bu nedenle İslâm anneliğin öneminin, kadın ve erkeğe anneliğin korunduğundan ve desteklendiğinden emin olmak adına emredilen görevler ve hukukun eşlik ettiği eşsiz bir görüşe sahiptir. Bu, İslâmi kurallar altında kadınlara büyük bir ciddiyet ve özenle üstlendikleri en önemli görevleri olan çocukların yetiştirilmesi ve ev hanımlığı konusunda fevkalade bir özsaygı duygusu aşılamıştır. Şeriat yasaları da güçlü ve birbirine bağlı aile birimleri oluşturur. Bu nedenle İslâm’ı kapsamlı bir şekilde uygulayacak olan sadece Hilâfet’tir. Bu, anneliğin toplumda hak ettiği büyük itibarı geri getirecek, çocukların iyi bir şekilde yetiştirilmesini ve haklarını güvene alacak ve aile hayatının kutsallığını ve uyumunu koruyacaktır.



[1] Lokman Suresi 14

[2] Buhari ve Muslim

[3] Ebu Davud

[4] Nisa Suresi 34

[5] Buhari ve Muslim

[6] Bakara Suresi 233

[7] Muslim

[8] Hizb-ut Tahrir Hilâfet Anayasa Taslağı 112. Madde

[9] Hizb-ut Tahrir Hilâfet Anayasa Taslağı 120. Madde

[10] Hizb-ut Tahrir Hilâfet Anayasa Taslağı 112. Madde

[11] Kayseri kayıtları 1034 AH

[12] İngiliz Şair, Tarihçi ve Gezgin Julia Pardoe’den Sultanın Şehri ve 1836’da Türklerin Yaşamları


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz