Vergi, “amme
menfaat ve işlerinin tanzimi mevzu bahis olduğu hususlarda, fertlere yüklenen
bir mükellefiyet”[1]
olarak tarif edildiği gibi "umumi masrafların yükünü fertler arasında
dağıtmak için başvurulan bir usuldür"[2]
diye de tarif edilmektedir.
Tarihin uzak
dönemlerinden beri vergi varlığını korumuştur. Hemen hemen her toplumun
geçmişinde onun izlerine rastlamak mümkündür.
Devletler siyasi
bir fonksiyon olarak var oldukları sürece, zaman ve mekânlara göre farklı
olmakla birlikte vergi birçok şekliyle ortaya çıkmış ve günümüze kadar devam
edegelmiştir.
Tarihî bir realite
olarak vergi, toplumdan topluma değişiklikler göstermekte; devletin yönetim
şekline bağlı olarak bazen bir kralın şahsi arzusundan doğan vergiler şeklinde,
bazen dinî emirlerden bazen de savaş sonucu galip tarafın yenilen taraf üzerine
koyması şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Günümüze gelindiğinde ise ülkelerin çok ciddi oranlarda halklarını vergi yağmuru altında tuttuklarına şahit olmaktayız. Günlük hayatımızda hemen hemen her şeyin her an bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak vergisini ödemek durumundayız. Türkiye bu anlamda bir vergi cehennemi konumundadır. İstatistiklere göre dünyanın en yüksek vergileri Türkiye'dedir. Eğer bir köşeye oturup gelirinizi, harcamalarınızı, doğrudan, dolaylı, KDV, ÖTV, konut, trafik sigorta, kasko, benzin, elektrik, su, telefon vb. cebinizden çıkan vergilerinizi hesaplarsanız kazancınızın yaklaşık %62'sini devlete vergi olarak geri verdiğinizi görürsünüz.
Bunların dışında devletten
alınan belli bir izin ve yetki karşılığı olarak resim, kamu kurum ve
kuruluşlarının yaptıkları hukuki işlemler ve sundukları bazı hizmetler
karşılığında, bu hizmetlerden yararlananlardan aldıkları harç ödemeleri ve devletin
veya belediyelerin yaptığı bayındırlık hizmetleri dolayısıyla bu hizmetlerin
yapıldığı alanlarda bulunan gayrimenkullerin değerlerinde artış meydana gelir
ve bu artış nedeniyle gayrimenkul sahiplerinden belirlenen şerefiyeler de vergi
türlerindendir.
Gelir idaresi
başkanlığının güncel verilerine göre en azından hâli hazırda 454 kalem vergi
bulunmaktadır. Bu vergiler genel olarak gelirden, harcamalardan veya servet
üzerinden alınır:
•Gelir üzerinden
alınan vergiler: Kişilerin kanunca belirtilen kaynaklardan elde
ettikleri vergilerdir. Gelir arttıkça vergi miktarı da artar.
Gelir
vergisi
Kurumlar
vergisi
•Harcamalar
üzerinden alınan vergiler: Bir kişinin gelir ve servetinin harcadığı
kısımlarından alınan vergidir. Bu verginin amacı kişilerin harcamalarını
vergilendirmektir.
Katma
değer vergisi (KDV)
Muamele
ve satış vergileri
Kısmi
istihlak vergileri
Harcamalara
dayalı gelir vergisi
Gümrük
Vergileri
Özel
tüketim vergisi (ÖTV)
Özel
iletişim vergisi (ÖİV)
•Servetle ya da
servet transferi üzerinden vergiler: Menkul ve gayrı
menkul serveti oluşturan mallardan alınan vergilerdir. Örnek; Veraset,
intikal, Motorlu taşıt vergisi gibi.
Genel
servet vergisi
Emlak
ve kısmi servet vergileri
Sermaye
vergisi
Veraset ve
diğer şekillerdeki servet transferi vergileri.[3]
Dikkate değer en
önemli ayrıntı ise yukarıda detaylarından bahsedilen vergi kalemlerinin talebi
istisnasız tüm halka yapıldığı hatta en istikrarlı vergi mükelleflerinin de
gelir düzeyi çok düşük olan halk kitleleri olduğudur. Nitekim tüm dünyada
olduğu gibi zenginler vergi verir gibi görünürler ve “çok vergi verenler”
listelerinde taltif edilirler ancak orantısal olarak fakir halkın gelirine
oranla onların verdikleri gibi vergi vermezler.
Mesela 2017 yılında
gelir vergisinden 42 milyar 927 milyon lira gelir elde edilmesi hedefleniyordu.
Bunun çok büyük bölümünü işçi ve memur kesimi ödüyor. Holding sahipleri,
doktor, avukat gibi serbest meslek erbabı, faiz geliri elde edenler ve diğer
beyannameli gelir vergisi mükelleflerinden ödemeleri beklenen vergi ise 2
milyar 283 milyon lira düzeyinde kalmıştır.
Hâl böyleyken günlük
kullanımda vatandaşlar, pek çok mal ve hizmet için çok yüksek tutarlarda vergi
ödüyor. 2016 yılı sonu hesaplarına göre her 3 liralık cep telefonu faturasının
da 1 lirasını vergiler oluşturuyor. LPG’de uygulanan vergi oranı 2017 Ağustos
ayında %46,78 civarındaydı.
Buraya kadar
olanlar vergi yükü açısından ülkemize ve dolayısıyla vakıası aynı olan tüm
kapitalist ülkelere göz atma ile sınırlıydı. Halkının %99’u Müslüman olan bir
ülkede yapılabilecek en çirkin şey ise “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sözüyle
gayrimeşru ne kadar gelir kapısı varsa bunların meşrulaştırılmasıdır. Öyle ki
kumar, faiz, fuhuş, içki ve daha niceleri bu bakış açısı ile meşru hâle
getirilmektedir.
Menfaati hayatının esası kabul eden
kapitalist düzenden başka bir şeyin çıkması da pek mümkün olmazdı zaten.
İslâm’a gelince, şüphesiz onda da
-her ne kadar vakıaları uygun düşmese de- vergi kapsamında değerlendirilecek
uygulamalar mevcuttur. En azından dışarıdan bakan bir gözle öyle görünmektedir.
Bunlar beytü’l malın yani devlet hazinesinin daimi gelirleridir. Fey, ganimet,
haraç, cizye, bütün çeşitleriyle kamu mülkiyeti gelirleri, devlet mülkiyeti
gelirleri, öşürler, hazineler ve madenlerden alınan humus (1/5’lik pay) ile
zekât mallarıdır. Bunlardan zekât malları hazinede kendisine ayrılmış özel bir
bölümde toplanır ve ancak Kur’an’da bahsedilen sekiz sınıfa verilebilir.
Bunlardan bazıları mesela arazilerden alınan gayrimüslimler için haraç,
Müslümanlar için öşür, yine Müslümanlardan alınan zekât ve gayrimüslimlerden
alınan cizye, hazine ve madenlerden alınan 1/5 oranındaki devlet payı bir çeşit
vergi olarak değerlendirilebilir ancak esasta öyle değildir. Nitekim bunları
Şâri, şer’î tariflerle belirlerken toplumsal hayata dair düzenlemeler olarak
belirlemiştir. Ayrıca bunlar her hicri yıl tamamlandığında sadece bir defa
temel ihtiyaçlarından arta kalan paydan alınmaktadır.
Vakıası açısından
bir kıyaslamaya tabi tuttuğumuzda günümüz kapitalist sistemlerinde herhangi bir
eşya ya da hizmet her el değiştirdiğinde ya da kullanıldığında vergiye tabi
iken Hilâfet Devleti’nde yukarıda zikredilen hususlar yılda sadece bir kere ve
nisap miktarının üzerine çıkıp bir hicri yıl kişinin elinde kaldığında
uygulanmaktadır.
Yine vakıaları
açısından değerlendirildiğinde kapitalist sistemlerde her bir ferde hatta
doğmamış çocuğa dahi yansıyan vergiler İslâm’da sadece zenginlere
uygulanmaktadır.
Beytü’l maldaki
gelirler, tebaanın ihtiyacını karşılayamıyorsa o zaman devlet, kendisinden
beklenen işleri yerine getirebilmek için Müslümanlara bazı vergiler koyabilir.
Bu vergiler, şeriatın Müslümanlara farz kıldığı hususlara göre tespit edilir.
Bazı işlerin yapılması Müslümanlara farz olursa ve devletin bunları yapabilmesi
için gelir kaynağına ihtiyacı varsa bu durumda devlet, bu işlerin yapımını
karşılayabilmek için vergi koyar. Yapılması gereken işler bütün Müslümanlara
vacip olmayan işlerden ise örneğin; ölen kişinin geride bıraktığı borçlarını
ödemek gibi, böyle durumlarda devletin vergi koyması caiz değildir. Ölenin
borcunu ödemek için devlet beytü’l maldan ödeme yapar. Eğer ölenin borcunu
ödeyecek miktar beytü’l malda yok ise bu görev devlet üzerinden kalkar.
Devletin vergi
koymasını gerektirebilecek hususlar şunlardır:
a- Cihad farzını
yerine getirebilmek amacıyla, fakirler, miskinler ve yolculara yardım amacıyla
ve beytü’l mal üzerine farz olan harcamaları yapabilmek amacıyla.
b- Memur
maaşlarının ödenmesi, ordunun ihtiyaçlarının karşılanması gibi beytü’l mal
üzerine farz olan harcamaların karşılanması amacıyla.
c- Herhangi bir
karşılık gözetmeksizin Müslümanların faydalanacağı hususlara harcama yapmak
için, örneğin; yol yapımı, su çıkarılması, mescit, okul, hastane gibi yerlerin
inşası için vergi konur. Bu tür ihtiyaçlar giderilmediği takdirde bütün ümmet
zarar görebileceği için, bu ihtiyaçları karşılamak zaruridir.
d- Açlık, sel,
deprem, düşman saldırısı gibi durumlarda, Müslümanların karşılaştığı olağanüstü
hâllerde beytü’l mal üzerine farz olan harcamaların karşılanması amacıyla.
e- Yukarıda
anlatılan dört durum ve bunlara bağlı durumlarda ve benzerlerinde bütün
Müslümanlara farz olan bir görevi yapmak için devlet borçlanmış ise bu borcu
ödemek amacıyla vergi konur.
Ola ki beytü’l malın
gelirlerinde bir fazlalık görülür ve görülen bu fazlalık Müslümanlara farz
kılınan vergilerden doğmuş ise bu vergiler azaltılır ya da kaldırılır.[4]
Yukarıda sayılan hususlar Müslümanların sorumlu oldukları hususlardan olduğu
için bu vergiler sadece Müslümanlardan alınır; gayrimüslimlerden alınmaz.
Bununla birlikte
Hilâfet Devleti’nde günümüz vergileri kapsamına girebilecek daimi vergiler
yoktur ve kesinlikle haramdır. Nitekim Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ
“Meks/Gümrük
vergisi alan kimse cennete giremez.”[5]
Her ne kadar
hadiste zikredilen husus gümrük vergisi olsa da bu yasak onunla sınırlı değil,
bilakis tüm vergiler için geçerlidir.
Meks/Gümrük vergisi
ise kendine has birtakım durumları olan bir vergi türüdür. İslâm Devleti’nde
ticaret yapmak isteyen tacirin tebaasından olduğu devlet, İslâm Devleti’nin
tebaasından olan tacirden gümrük vergisi alırsa İslâm Devleti de o devletin
tacirinden gümrük vergisi alır. Kısacası İslâm Devleti tutumunu, yabancı
devletlerin tavrına göre belirlemiştir. Genelde serbest ticaretten yana
olunmakla birlikte gümrük ve geçiş resimlerinin konulmasında ve miktarlarının tespitinde,
yabancı devletin Müslüman tacirlere gösterdiği tavır ölçü alınmış, çok defa bu
konuda mütekabiliyet esasına uyulmuştur. Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin, Hz. Ömer’e dar’ul
harpte Müslüman tacirlerden % 10 vergi alındığını söylemesi üzerine halifenin
aynı nispetin harbî tacirlere tatbikini istemesi dikkat çekicidir.
Diğer taraftan harbînin
ülkesinin Müslüman tacirlerden aldığı gümrüğün miktarı biliniyorsa
mütekabiliyet esasına uyuluyor, aksi hâlde prensip olarak % 10’luk oran tatbik
ediliyordu. Gümrük almayan dar’ul harp vatandaşı olan tacire aynı muamele
yapılır, mütekabiliyete uyulurken de harbî lehine bundan vazgeçildiği olurdu;
mesela tüccarın malı belli miktarın (nisap miktarının) altında ise hiç gümrük
alınmazdı. Yine dar’ul harpte Müslümanın bütün malı alınmışsa o ülkenin
tacirine aynısı yapılmaz, malının kendine yetecek kadarı bırakılırdı. Ayrıca
harbîlerin çocukları ve kadınları gümrük vergisinden muaftı; mallarını
taşımakta kullandıkları hayvanlar için de herhangi bir ödeme yapmıyorlardı.[6]
Sonuç itibariyle
günümüz kapitalist sisteminin esasi bir gelir kalemini oluşturan vergiler;
savaşlar, teknolojik gelişmeler ve artan nüfus etkenleriyle birlikte
devletlerin vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Normalde halkın huzuru, refahı,
güvenliği ve rahatı için var olması gereken devlet mekanizması, kapitalizmle
birlikte insanlığa “yolunacak kaz” nazarıyla bakan bir sömürü aracına
dönüşmüştür. İnsanların yüzlerce vergi başlığı altında inim inim inlemeleri,
kendilerine takdir edilmiş üç kuruşluk asgari ücretin vergi adı altında iç
edilmesi günümüz dünyasının hal-i pürmelalidir.
Gerek kâfir Batılı
halklar ve gerekse de Müslüman halklar yani tüm dünya halkları, kapitalizmin
huzur, refah ve güvenliğe kavuşturamayan sistemlerinden iyiden iyiye bunalmış
ve ciddi manada çözüm arayışına girmiştir. İnsanlık bugün, kendisiyle huzura
kavuşacağı bir nizamın, ideolojinin arayışı içindedir. Sadece cüzlerden bir cüz
olan vergi konusunun karşılaştırılması bile kapitalizme alternatif olabilecek
yegâne nizamın İslâm nizamı olduğunu gözler önüne sermektedir.
Çünkü İslâm’ın
çözümleri insanın yaratıcısı olan Allah Subhanehû ve Teâlâ’dan gelirken;
kapitalizm gibi beşerî ideolojilerin çözümleri ise insan kaynaklıdır. Bu
çözümlerde çelişki, tıkanma ve zulüm kaçınılmazken; İslâm’ın çözümlerinde insicam,
açılım ve adalet doğaldır, olağandır, kendiliğindendir. İslâm’ın çözümlerinde
hayat varken; kapitalizmde sıkıntı ve ölüm vardır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ
لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ
“Ey iman edenler;
sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman; Allah'a ve Rasulü'ne icabet edin.”[7]
وَمَنْ
أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ أَعْمَى
“Kim de benim
zikrimden yüz çevirirse bilsin ki; onun dar bir geçimi olur ve kıyamet gününde biz
onu kör olarak haşrederiz.”[8]
[1] Salih Tuğ, "İslâm’da
Vergi Hukukunun Tekevvünü", İslâm Medeniyeti Mecmuası,1967, I, 1/25
[2] Cezmi Erçin, Muhtasar
Maliye İlmi ve Maliye Mevzuatı, İstanbul, 1935, 105
[3] Türkiye'deki vergiler, tr.wikipedia.org
[4] İslâm’da İktisat Nizamı,
Takiyyûddîn en-Nebhanî
[5] Müsned-i Ahmed
[6] TDV İslâm Ansiklopedisi,
cilt: 14; sayfa: 261
[7]
Enfal
Sûresi 24
[8]
Tâ-Hâ
124
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış