KARDEŞLİK HUKUKU

Abdullah İmamoğlu

İslam’ın gönderildiği günleri gözden geçirdiğimiz vakit toplumda gayri insani ve ahlaki kabul edilen ne varsa o topluma hâkim olduğunu kolaylıkla görebiliriz. O dönem, adıyla müsemma olduğu üzere cahiliyedir.  Cahiliye adetlerinin en yaygınlarından bir tanesi de kuşkusuz kavmiyetçilik/ırkçılık/milliyetçilikti. İslam etnik farklılıkları bir kenara atmış, bütün farklılıklara rağmen tek bir potada eritmiş ve kardeş olmayı öğretmiştir. İslam’ın gelmesiyle sadece ırkçılık değil bütün gayri insani ve ahlaki adetler tedavi edilmiştir. Bu da o dönemin insanlarını karanlıklardan aydınlığa gark olmalarına vesile olmuştur. Dahası İslam gelmezden evvel insanlık dışı bütün davranışlar ile hem hal olmuşken İslam ile birlikte gerçekleştirdikleri değişim ile dünyada iken Cennet’le müjdelenmişlerdir. Daha dünyadayken Allah onlardan razı olduğunu haber vermiştir. Bütün bu değişim İslam ile mümkün olmuştur. İşte değişen ve tabir yerinde ise yerin yedi kat altına gömülen cahiliyeye ait adetlerden bir tanesi de ırkçılık/milliyetçiliktir.

Irkçılığın cahiliye adetlerinden olduğunu anlatan bir hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Bir gün Ebu Zer, Bilal-i Habeşi’ye kızmış ve haddi aşarak ‘siyah kadının oğlu’ diye hakaret etmişti. Bilal onu Rasul-ü Ekrem’e şikâyet etti. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Zerr’e dedi ki: Onu anasının zenci olmasıyla mı ayıpladın? Sen öyle bir adamsın ki sende hala cahiliye kokusu var. Bak, sen takva ile daha üstün olmadığın takdirde, beyaz veya siyah derililerden daha hayırlı değilsin.” (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, Mısır 1313, V, 158.)

Bu rivayet milliyetçiliğin/ırkçılığın cahiliye adetlerinden olduğunu anlatması adına yeterlidir. Evet İslam bunları tedavi etmiştir. Farklı ırklara sahip olmalarına rağmen tek bir çatı altında yaşamayı öğretmiştir. Her şeyden öte İslam kavmiyetçiliğin radikallikte zirve yaptığı bir dönemde düşmanlıkları kardeşliğe dönüştürebilmiştir. Yıllardır süren husumete son vermiştir. Gece ile gündüz bir araya gelir ama Evs ve Hazreç bir araya gelmez denilen düşmanlığı İslam nimeti ile sonlandırmış ve onları kardeş kılmıştır. Bunu durumu bakınız ayette Allah Azze ve Celle nasıl tarif ediyor:

 لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

“Eğer yeryüzünde olan her şeyi sarf etsen bile, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın ama Allah onları uzlaştırdı. Doğrusu O güçlüdür, Hakim’dir.”  (Enfal-63)

O Allah ki bizlerin nazarında olmayacak şeyleri oldurmaya kadirdir. Allah olmaz denilen şeyi oldurmuş, düşmanlıkları kardeşliğe dönüştürmüştür. Rasulullah’ın Ebu Zer’e dediği gibi takvaca üstün olunmadığı müddetçe beyaz tenli olmanın siyah tenli olana üstünlüğü yoktur. İslam üstünlüğü takvaya hasretmiştir. Yoksa üstünlük ne siyahtadır ne beyaz olanda… Ne Türk’ünde ne de Kürt’ünde ne de Arap’ında… …

İki zenci genç nasıl beyaz oluruz diye düşünürlerken karşılarına bir güzellik merkezi çıkar. Dükkânın camında “Zencileri beyaz yapıyoruz hem de sadece 5 dolara.” yazısı asılıdır. Arkadaşlar önce inanmaz fakat daha sonra bir deneyelim derler fakat birisinin 3 doları diğerinin 7 doları vardır. 7 doları olan zenci: Önce ben gireyim gerçekten beyaz olursam sana 2 dolar borç veririm, sen de beyaz olursun, der ve dükkâna girer. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra dükkândan çıkar ve gerçekten beyaz olmuştur artık. Arkadaşı koşar yanına ve der ki: Hey dostum 2 dolar borç versene… Cevap oldukça manidardır: Hadi oradan pis zenci.

Kısaca ten farklılığının Allah katında bir değeri yok. Allah katında kişiyi saygın kılan şey İslam kimliğinden başkası değildir. Üstünlük sadece ama sadece takvadadır. Azim olan Allah ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat-13)

Dolayısıyla İslam üstünlüğü takvaya bağlamıştır. Allah bizi kardeş kılmıştır. Bunu Hucurat Suresi’nde sarahaten beyan etmiştir. Kimsenin kimseye üstün olmadığını bir rivayetle zenginleştirmek istiyorum. Bu rivayet bile başlı başına ırkçılığın haram olduğunu bilakis kardeş olduğumuzu anlatmak adına yeterlidir.

Bir ırkçı Arap, Evs ile Hazrec kabilelerine mensup Arapların başka ırktan insanlarla oturup kardeşçe sohbet ettiklerini görünce öfkelenerek şöyle der: Evs ile Hazrec Peygamber’e hizmet eden Araplardandır. Ama şu Habeşli Bilal, şu Rum memleketinden gelme Suheyb, şu da Farslı Selman. Bunlar Arap değiller ki? Nasıl oluyor da Arap olmayan bu yabancılar Araplarla eşit şekilde oturup sohbete kabul ediliyorlar? Bunlar bu eşitliği nereden kazandılar? Muaz bin Cebel, bu beklenmedik değerlendirme üzerine oturduğu yerden kalkarak adamın yakasını tutar ve şöyle der: Seni Rasulullah’ın huzuruna götüreceğim, bu söylediklerinin İslam’daki yerini soracağım. İslam’da böyle bir ırkı yüceltip ötekini aşağılamak var mı göreceğiz. Hz. Muaz, adamı alıp doğruca Peygamberimizin mescidine götürür ve bulduğu ilk fırsatta da hemen sorusunu şöyle sorar: Ya Rasulullah, bu ırkçı Kays için ne buyurursunuz? Biz Araplar oturmuş Arap olmayan kardeşlerimizle tatlı sohbetler yapıyorduk. Gelip aramıza ırkçılık fitnesi soktu. Arapların üstün ırk olduğunu ileri sürdü. İranlı Selman’ı, Rum’dan gelen Suheyb’i, Habeşistan asıllı Bilal’i aşağı ırktan kabul ederek onların Araplarla eşit şekilde sohbete layık olmadıklarını iddia etti. Bizimle eşit şekilde oturup da sohbet edemezler mi? Bu değerlendirmeyi dinleyen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yüzünde derin bir üzüntü meydana geldiği görülür. Irklar arasında ayrım yapan insanlara şöyle uyarıda bulunur: Ey insanlar! Sizin Rabbiniz birdir! Babanız, ananız da birdir! Araplık ne babanızda vardır, ne de ananızda. O sadece sizin verdiğiniz isimden ibaret bir tanıtımdır. Arap’ın Arap olmayanlardan üstünlüğü yoktur. Üstünlük, Allah’a iman ve itaattedir. Allah’a iman ve itaat edenler hep birlikte üstündürler. Bunu herkes böyle bilmeli, aranıza ırka dayalı üstünlük ayrımcılığı sokmamalısınız! Bu durumda ne yapacağını bilmeyen Muaz bin Cebel sorma gereği duyar: Ya Rasulullah, öyle ise aramıza ırkçılık fitnesi sokmak isteyen bu adamı ne yapayım? Efendimiz, bu soruya pek kullanmadığı ağır bir cümleyle cevap verir. Bu ırkçı adama ne der biliyor musunuz? "Da’hu ilennar!" Yani "Bırak o ırkçı adamı, cehenneme kadar yolu var!" (İmam Malik, Muvatta)

İslam gelmiş ve ırkçılığı tedavi etmiştir. Müslümanlar yıllarca İslam Hilafet çatısı altında kardeşlik bilinciyle yaşamışını başarmışlardır. Ne zaman ki kâfirler Müslümanları cihad meydanlarında yenemeyeceklerini anladılar Müslümanların arasına ayrılık tohumları saçılması gerektiğine karar verdiler. Ne hazindir ki Müslümanların devleti Hilafet yıkıldı, bununla birlikte Müslümanlar elli küsur parçaya bölündüler.

Şu an soluduğumuz havanın adı cahiliyedir, desem sanırım abartmış olmam. Bugün dün olduğu gibi bizlerin ırkçılığı bir kenara atıp kardeşçe yaşamaya ihtiyacımız var. Hem de ekmek gibi su gibi… Nasıl ki Hilafet’in yıkılmasında kardeş kavgası, ırkçılık tohumları etkin faktör oynadıysa bugün de İslam hayata tekrar hâkim olmasın, Hilafet Devleti yeniden ikame edilmesin diye aynı faktörler devreye sokulmuştur. Hâlbuki Allah bizi kardeş ilan etmiştir. Kardeşçe yaşayabilmek İslam nimetiyle, yani İslam’ın hâkimiyeti ile mümkündür.

Buna ek olarak İslam, Müslümanların birbirleriyle olan alakasını düzenlemiş, kardeşlik hukuku tanzim etmiştir. Başka bir tabirle kardeş olmanın bazı gereklilikleri vardır. Gereklilikler yerine getirildiği vakit kardeş olmaktan söz edilebilir.

Müslümanın derdiyle dertlenebilmek lazımdır. Suriyeli Müslüman kardeşimizin derdi ne zaman ki bizim de derdimiz olmuştur işte o zaman hakkıyla bir kardeşlikten bahsedilebilir. Yine aynı şekilde ne zaman ki Filistin’den yükselen feryat ve imdat çığlıkları bizim uykularımız kaçırdı o zaman kardeşlikten bahsedilebilir. Aslında anlatmaya çalıştığım şudur; kardeşlik “kardeşiz” demekle olmuyor. Kardeş olmanın gereklilikleri yerine getirildiği takdirde kardeşlikten bahsedilebilir. Gereklilikler; kardeşlerimizin dertleriyle dertlenerek sabahlamaktır. Vahdetin emaresi bir vücut ve vücudun azaları gibi olmaktır. Birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibi sarılmaktır.

Kardeş olmanın gereklilikleriyle alakalı bazı rivayetler şöyledir; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

الْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ

“(Parmaklarını birbirine kenetleyerek) Müminler birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidirler.” (Buhari)

Başka bir hadiste Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 مَنْ أصْبَحَ وَلمْ يَهْتَمّ بِأمْرِ الْمًسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنَّا

“Kim Müslümanların işlerini, dertlerini önemsemeksizin sabahlarsa bizden değildir.” Ve yine şöyle buyurmuştur:

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى

“Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerine sımsıkı sarılmakta müminler bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsızlandığı zaman diğer azalar da ateşlenerek ve uykusuzlukla ona icabet ederler.” (Buhari, Muslim)

Allah Azze ve Celle Müslüman’a kardeşinin derdiyle dertlenmeyi farz kılmıştır. Ayrıca Müslümanın sıkıntısını giderme gayreti içerisinde olmanın çok büyük sevabı vardır.  Kardeşlerimizin sıkıntısı bizi kederlendirmelidir. Bu hassasiyeti kazanmalı ve bunlar için kaygılanmalıyız.

İbn Abbâs RadiyAllahu Anh bir gün Peygamberimizin mescidinde itikâfta iken bir kimse yanına gelerek selâm verdi. İbn Abbâs RadiyAllahu Anh: “Kardeşim, seni yorgun ve kederli görüyorum. dedi. Adam: Evet, ey Rasulullah’ın amcaoğlu, kederliyim! Falan şahsın benim üzerimde hakkı var/ona borcum var, fakat şu kabrin sâhibi (Allah Rasûlü) hakkı için söylüyorum ki, onun hakkını/borcumu ödeyemiyorum, deyince ibn Abbas RadiyAllahu Anh: Senin için o şahısla konuşayım mı? diye sordu. Adam: Olur deyince de hemen ayakkabılarını alıp mescitten çıktı. Adam: İtikâfta olduğunu unuttun mu, niçin mescitten çıktın? diye ardından seslendi. İbn Abbâs RadiyAllahu Anh: Hayır! Ben, şu kabirde yatan ve henüz aramızdan yeni ayrılmış olandan duydum ki (bunları söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu): Her kim, din kardeşinin bir işini takip eder ve o işi görürse/sıkıntısını giderirse, bu kendisi için on yıl itikâfta kalmaktan daha hayırlıdır. Hâlbuki bir kimse Allah rızası için bir gün itikâfa girse, Cenâb-ı Hak o kimse ile Cehennem arasında üç hendek kazar ki, her hendeğin arası doğu ile batı arası kadar uzaktır.” (Taberani)

Ezcümle, İslam bize “bananecilik” zihniyetinden uzak durmamızı emrediyor. “Diğerlerine ne olursa olsun ama benim ülkeme olmasın, benim milletime olmasın.” anlayışından kaçınmamızı istiyor. “Ben” merkezli değil “biz” merkezli bakmamızı talep ediyor. Dolaysıyla kardeşlik hukukunun gereği Suriye’de yanan ateşi evimde yanan ateş gibi hissedebilmeliyim. Açlıktan kaburgaları sayılabilen Madaya’daki çocukları gördüğümde açlık sıkıntısı çeken kendi evladımmışçasına kederlenmeliyim. Yani kardeş olmanın gereği onların derdiyle dertlenebilmeliyim.

Biz merkezli bakmayı bir örnekle zenginleştirmek istiyorum. Tarihten şöyle bir rivayet aktarılır:

“Seriyy-i Sakatî Rahimehullah ders esnasında talebelerine: Müminlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” hadis-i şerifini izah ediyordu. Bu sırada, bir talebesi heyecanla içeri girdi ve Üstadım! Sizin mahallede yangın çıktı, her yer kül oldu. Yalnız sizin ev kurtuldu, dedi. Seriyy-i Sakatî, sevinç içinde: Elhamdülillâh!. deyiverdi. Fakat tam otuz sene sonra bir dostuna: Ben o gün “Elhamdülillâh!” demekle bir anlık da olsa sırf kendimi düşünmüş (ben merkezli bakmış), felâkete uğrayanların ıstırabından uzak kalmış oldum. İşte, otuz senedir o hâlimin tövbesi içindeyim!.. dedi.” (Zehebi, Tarih)

Gelişen olaylara “ben” merkezli değil “biz” merkezli bakabilmek duasıyla…


Yorumlar

  1. Hasan SAYKILI

    RABBİM SİZE VE EHLİNİZE CENNETİ BAHŞETSİN HOCAM. SİZİN VE HAYIRLI MÜSLÜMANLARIN ELİ İLE HİLAFET DEVLETİNİN KURULMASINI TEZ ZAMANDA NASİP VE MÜESSER EYLESİN. SELAMETLE KALIN...

Yorum Yaz