Yeryüzünün
neredeyse tamamında kapitalizm ideolojinin hamileri sömürülerini demokrasi naraları
ile insanoğlunun şimdiye kadar tanık olduğu en vahşi yöntemleri kullanarak
saptırıyor, ifsat ediyor. Kapitalizmin
21. yüzyıldaki sihirli silahı demokrasidir desek hata etmemiş oluruz zannımca.
Afganistan'a, Irak'a demokrasi götüren NATO, BM bu ülkeleri fiilen işgal ederek
milyonlarca Müslüman'ı katletmiş, milyonlarcasını yaralamış, öksüz ve yetim
bırakarak sürgün etmiş ve etmeye de devam etmektedir. Sadece Afganistan ve
Irak'a götürülmeyen demokrasi, Tunus, Mısır, Libya, Türkiye ve diğer ülkeler
içinde farklı üsluplarla tek çözüm olarak sunuldu ki Müslümanlar uyanmasınlar,
yeni bir sistem arayışına girmesinler. Son yıllarda özellikle Türkiye ve Ortadoğu’da
başlayan halk ayaklanmalarını demokrasi ile saptırmayı kısmen başaran Batılı kâfirler
Suriye gibi bölgelerde ise demokrasiyi kabul ettiremedikleri için fiilen savaşı
tercih ediyorlar.
Kâfir
Batı’nın, İslam'ı ve Müslümanları hedef alan Haçlı savaşları da dâhil kullandığı
bütün maddî imkânlar netice vermeyince, İngiliz oyunu sonucu Avrupa’da
gerçekleşen maddî kalkınmaya duyduğu aşırı hayranlık ve sömürgecilerin siyasi
entrikaları gibi nedenlerden dolayı bin yıldır savaş meydanlarında Haçlıları
boyun eğdiren Cihad Ümmeti yenilmeye mahkûm olmuştur. İslam ümmeti İslam'a
taban tabana zıt olan cumhuriyet, laiklik, vatancılık, demokrasi vb. fikirlere
ilk başlarda gereken tepkiyi verse de zaman içinde sözde âlim, yönetici gibi
kesimlerin aldatması ile kandırılmıştır.
İslam'a
ve Müslümanlara düşman sömürgeci kâfir Batılı devletlerin 1935 yılında Kudüs’te
yaptıkları Misyonerler Konferansı’nda misyoner örgütlerin başkanı olan Samuel
Zweimer’in söyledikleri bizi nasıl yıkmak istediklerini göstergesidir. “Hristiyan
devletler tarafından misyonerler olarak görevlendirilen sizlerin, Muhammedî
ülkelerde önem vermesi gereken husus, Müslümanları Hristiyan yapmak değildir…
Bu onlar için hidayet ve şeref olur. Sizin asıl göreviniz, Müslüman’ı Allah ile
bir bağı olmayan ve buna bağlı olarak da Ümmet’in hayatlarında dayandıkları ahlakla
herhangi bir bağı bulunmayan bir yaratık haline getirmektir… Ardından İslâmî
nesil sömürgecinin kendisi için istediğini uygun görür, işlerin ne kadar
korkunç olduğuna aldırmaz, rahatını düşünür, tembel olur. Hangi üslupla olursa
olsun şehvetlerini elde etmek için koşturur ve şehvetleri hayatındaki tek
hedefi olur… Ey misyonerler! Bu görevinizi en mükemmel şekliyle tamamlayınız.”[1]
Batılı kâfirlerin
bizlere pazarladığı demokrasi, cumhuriyet, laiklik gibi İslam'a düşman fikir ve
sistemlerin ne olduğunu, bizlere neler verdiğini, bizi ne hale getirdiğini,
çıkış kaynağı olan ülkelerdeki toplumların ne durumda olduklarını siyasi,
ekonomik, içtimai, sosyal yönlerden bazı istatistiki bilgiler ile sizlerle
paylaşmak istiyorum.
"Demokrasilerde
çözümler tükenmez." yalanının belki de en bariz örneği
Türkiye'dir. Halkı Müslüman olan bir topluma İtalya’dan, İsviçre’den,
İngiltere’den “copy paste” yöntemiyle ithal edilmiş kanunları anayasa ve kanun
olarak tatbik etmek ve bu konularda halkın inancı ve yaşam tarzına uygun
anayasa ve kanun koy(a)mamak çözümsüzlüğün ta kendisidir. Yine halkın hâkimiyeti
yalanının 90 küsur yılda üç askerî darbe ve 60’tan fazla hükümetin kurulması ve
hiç birinin halkın inancına, ihtiyacına göre değil de IMF, BM, AB, NATO gibi
kurum ve kuruluşların talimatına, telkinlerine göre çözümler araması da
demokrasinin egemen güçlerin dayattığı bir sistem olduğunu göstermiştir.
Demokrasi bunca hükümete rağmen neden Türkiye'de kendi kanunlarını koyamamıştır?
Koyulan kanunlar neden bu toplumu hiç bir zaman mutlu edememiştir? Hâkimiyet
hakkını insana veren bu demokratik sistem çözümün değil zulmün nedeni olmamış
mıdır?
Demokratik
sistemin tıkandığı bir diğer alan da ekonomidir. Demokrasilerde işsizlik, ücret
farkı, faiz, açlık-yoksulluk ve sömürü bir türlü çözülemeyen kangren
konulardır. TUİK'in Türkiye genelinde 15 yaş üzeri işsiz sayısı 2015-Mayıs
döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 238.000 kişi artarak 2.789.010 kişi
ile %9,3 oranına yükselmiştir. Aynı dönemde 15-24 yaş grubu genç işsizlik oranı
1,2 puanlık artış ile %17 seviyesindedir. Her 5 gençten birisi işsiz
durumdadır. Çalışan insanların birçoğu ise asgari ücrete mecbur edilmiştir.
Asgari ücretli bir ailenin 1.000 TL ile yaşaması istenirken Memur-Sen'in Eylül-2015
tarihli 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı rakamları 1.419 TL'dir. Bu ne yaman çelişkidir böyle! Halkın kendini
yönetmesi için seçtiği milletvekilleri ise mecliste belki de sadece kendi
maaşları konusunda anlaşarak kıyak emeklilik, yüksek zam gibi kanunları
dakikalar içinde yasalaştırarak 2015 vekil maaşlarını 15.000 TL olarak belirlemişlerdir.
Eşit vatandaşlık, eşit haklar yalanını ağızlarından düşürmeyenler halkına 25
yılda 7000 gün sigortalı çalışınca emeklilik hakkını reva görürken halkın vekilleri
ise 2 yılda kıyak emekliliğe ayrılabiliyorlar. Emekli vatandaş emekli maaşı ile
geçinemediği için çalışmaya devam ettiğinde maaşından kesinti yapılırken,
emekli maaşı 8.190 olan vekiller çalıştığında ise maaşları kesinti yapılmaksızın
23.190 TL'ye çıkıyor. Ayrıca milletvekillerine vergi muafiyeti uygulanmakta ve
tüm ailesi her türlü hizmetten yararlanmaktadır. Halkın hâkim olduğu sistemde
halk adeta köle gibi yaşamaya mahkûm edilirken, sözüm ona vekiller kral gibi
yaşamaktadırlar. AB genelinde 26.000 işsiz olduğunu, bunların 7.500.000 15-24
yaş grubundaki gençler oluşturuyor. Avrupa'da 80 milyon "yoksul" var.
AB'nin 503 milyonluk nüfusunun 120 milyonu ya yoksulluk içinde yaşıyor ya da
sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya. Avrupa İstatistik Kurumu verilerine
göre, AB içinde "yoksul" kategorisine giren nüfusun en yoğun olduğu
ülkelerin başını Romanya, İspanya, Bulgaristan ve Yunanistan çekiyor. Bu
ülkelerde "yoksul" oranı yüzde 20'nin üzerinde. En düşük oran yüzde 9
ile Çek Cumhuriyeti'nde. AB ortalaması ise yüzde 16,4.
İslam ise köleliğin, açlığın olduğu bir
dönemden 1. asırda zekât verilecek fakirin kalmadığı, kendi maaşı ile halkın
maaşı arasında farkın olmadığı Hilafet sistemi ile gurur verecek bir başarıya
imza atmıştır.
Demokrasi
sınırsız özgürlükler vaadi ile insanları yalnızlaştırarak aileyi ve toplumsal
yapıyı her geçen gün altüst ediyor. Demokrasi fıtri bağ olan
anne-baba-kardeş-evlat-akraba bağlarını bitiriyor. Toplumun kalesi olan aile
kurumunu önce küçülttü şimdi ise çekirdek aileyi anne-baba-evlat bir arada
tutamıyor. TÜİK'in verilerine göre, Türkiye'de 2004’te 91.022 olan boşanan çift
sayısı 11 yılda yaklaşık yüzde 42 artışla 2013’te 125.305’e, 2014’te 130.913’e
yükseldi. Evlenme oranları azalırken, boşanma oranları artıyor. Aile içi şiddet
ise % 40,7’ye ulaşmış durumda. Demokrasinin hâkim olduğu Amerika’nın bazı
eyaletlerinde, Avrupa ülkelerinin birçoğunda eşcinsel çiftlere, evli çiftlerin
sahip olduğu bütün haklar veriliyor. ABD dünyanın en çok tecavüz yaşanan
ülkelerinden biri. Amerika'da her 2 dakikada bir cinsel saldırı yaşanırken, her
yıl 250.000 kadına saldırı olayı yaşanıyor. Fransa'da her 4 günde bir kadın
öldürülüyor ve her yıl 25.000 kadın tecavüze uğruyor. İtalya'da ise, her üç
günde bir kadın sevgilisi, eşi ya da eski eşi tarafından öldürülüyor. Hollanda
da her beş kadından biri, erkek arkadaşının şiddetine uğruyor. Boşanma oranları
Rusya'da % 33, İngiltere'de 32, Fransa'da 19 gibi yüksek rakamlardır. Anne ve
babasıyla gayri insani ilişki içinde olan insan sayısı tüm engellemelere rağmen
%8 gibi yüksek bir orandadır.
Demokratik
sistemde adalet değil zulüm, haksızlık hukuk sisteminde de kendini açık bir
şekilde gösteriyor. Aynı davalarda dahi farklı hâkimler, savcılar
birbirlerinden doğu-batı kadar farklı kararlar verebiliyor. Terör örgütü
kapsamındaki davalar 1 yıl geçmeden hâkimler ve savcıların değişmesi ile
aklanabiliyor. Aç karnını doyurmak için simit çalan çocuğa 20 yıl ceza
verilmesi, 13 yaşındaki bir kıza onlarca kişinin tecavüz ettiği davada kız
bağırmadı diyerek “Kızın rızası var.” gibi ucube içtihatlarla hükümler ve
dahası... Diğer taraftan halkın emeğini çalan, yolsuzluk yapan, kanunları
çiğneyen, bankaların içini boşaltanlara bırakın ceza vermeyi yargılanmasının
dahi söz konusu olmadığı, on binlerce insanın ölümüne neden olanların dahi
krallar gibi adalarda yaşadığı ve buna benzer birçok uygulamalar… Tüm kesimlere
gösterilen hoşgörü, fikir özgürlüğü söz konusu Müslümanlar olunca değişiyor.
İslami bir sistem istedikleri ve bu düşüncelerini anlattıkları için Hizb-ut
Tahrir’li yüzlerce gence binlerce yıl hapis cezaları veriliyor.
Demokrasi
insanı adeta bir suç makinesine çeviriyor. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif
evleri Genel Müdürlüğü verilerine göre son 20 yılda nüfus %26 oranında artarken
suç oranları %400 oranında artış göstermiş. 1994 yılında 38 bin 931 olan
tutuklu ve hükümlü sayısı 2014 Ekim ayı itibariyle 152 bin 335’e ulaştı. En
fazla işlenen suçlar ise hırsızlık, uyuşturucu ve adam öldürme. İstatistiklere
göre 12-17 yaş grubunda 1.794 çocuk, 18-20 yaş grubundaki gençlerde ise bu rakam
7.018 tespit edilmiş. Devasa sözüm ona adalet saraylarında her gün binlerce
dava görülüyor. 2010 yılında 6.110.102 olan dosya sayısı 2014 yılında
6.985.818’e yükselmiş. Bir Savcıya düşen dava sayısı 2014’te 1.385. Her gün
adeta blok tipi inşa edilen cezaevleri ise tüm aflara, denetimli serbest
hükümlülerine, kaçak suçlulara rağmen %100 üzerinde dolu ve yetersiz.
Demokrasiyi
bize pazarlayan Batı ülkeleri ise daha vahim bir durumdalar. Avrupa ülkelerinin
nüfusa göre yapılan istatistiklerde Türkiye 19 sırada yer alıyor. Amerika ise
listenin başında yer alıyor. Cezaevlerindeki insan sayısı 2,400.000 kişi. 5
milyon insan ise ya şartlı serbest bırakılmış ya da hafif suçlardan gözaltına
alınmış. Bazı yıllarda her 31 Amerikalı yetişkinden en az biri hapse girmiş.
Türkiye ve Batılı ülkelerde cezaevleri asla ıslah yeri değil bu işleri devam
ettirmek için staj yeri haline gelmiştir. Demokratik ülkelerin en etkili(!)
tedbirleri ise cezaevlerinden bloklar ve siteler inşa etmek!
Demokrasi,
inanç ve şahsi özgürlükler yalanları ile bireyleri Allah Subhanu ve Teala'nın
vahyine uymak yerine, şehevi arzularının kölesi haline getirmiş ve hayata bakış
açısını ifsat etmiştir. EGM verilerine göre 13-18 yaş çocukların evden
kaçmalarının başlıca nedenleri olarak gönül ilişkisi, aile baskısı, macera
hevesi ya da iş bulma ümidi yatıyor. Adalet Bakanlığı, Şefkat-Der ve uzmanların
verilerine göre, Türkiye'de çocuğa karşı işlenen cinsel taciz saldırı ve
istismar suçları ile ilgili davaların sayısında 2008'den 2013'e kadar olan 5
yıllık süreçte %400 oranında artış yaşanarak 2012 yılında 660.000 çocuk cinsel
tacize uğramıştır. Yine TUİK’in verilerine göre, 2008-2011 yılları arasında
kaybolan çocuk sayısı 27.000’i geçmiştir. Demokrasinin tüm bunlara aldığı
tedbirler, rehabilitasyon merkezleri açmak, adli, tıbbi ve psikolojik yardım
amacıyla Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) kurmaktır. Yani tedbirleri dahi sorun
yaşandıktan sonraya aittir. Sorunu çözmek için attığı-atacağı bir adım ise yoktur.
Demokrasi
insana mutlu olmak için dünyaya meyletmeyi medya aracılığı ile pompalamakta ve
televizyon, gazete haberlerinde, dizilerde Batı hayat tarzını, değerlerini,
eğlenmeyi teşvik edici bir şekilde sunmaktadır. Bugün bu topraklarda yaşayan
insanlar arasında suç oranlarının, uyuşturucu, alkol gibi madde kullanımlarının
artması bu sistemin başarısızlığını göstermektedir. Sadece 2013 Ağustos ayında Narkotik
ekiplerinin uyuşturucu operasyonlarında 26'sı oyuncu ve şarkıcı 48 kişi,
kullanmak ve satmaktan dolayı gözaltına alınmıştır. Ancak medya onları kurban
olarak göstermiş ve topluma örnek olmaları istenmiştir.
Birçok
Batılı ülkede uyuşturucu ve bağımlılık yapan ürünler devlet için gelir
kaynağıdır. Örneğin Hollanda'da esrar serbest bırakılmıştır ve ‘Coffee
Shop'larda devlet gözetimi altında satılmaktadır. ABD'nin Colorado eyaleti,
esrarın tıbbi amaçla dükkânlarda satılmasını yasallaştırmıştır. Kayıtlı eroin
kullanıcılarına, bağımlılıklarını devam ettirebilmeleri için,
kullanabilecekleri güvenli şırıngalar ve ortamlar sunulmaktadır. Bu ise ne
uyuşturucu kullanımını azaltmıştır ne de bu kullanım sonucu ortaya çıkan
suçları azaltmıştır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) göre,
2013 yılında 15 milyondan fazla Avrupalının uyuşturucu tüketicisi olduğu tespit
edilmiştir. ABD'de ise 11 eyalette esrar kullanımı cezai suç olmaktan çıkmış,
hapis cezası yerine, medeni hukukta ya para cezası, ya uyuşturucu eğitimi veya
uyuşturucu tedavisi verilmektedir. Bütün bunlara rağmen kör, sağır medya,
yazar-çizer, üniversiteler ve bazı STK'lar bu topluma bu demokratik ülkeleri
örnek olarak göstermeye devam etmekteler.
Amerika'da
mala yönelik suçlar 10.000.000 üzeridir. Türkiye'nin yıllık üretim sayısından
daha fazla 1.200.000 araç çalınmaktadır. Türkiye'de kapkaç en yüksek olduğu
dönemde 11.886 iken Amerika'da kapkaç vakıası 6.000.000 üzerindedir. Birçok
beldede demokrasi adı altında işgali devam ettiren Amerika kendi içinde
içten-içe bir savaş yaşamaktadır.
Bu
veriler ve bunlara eklenebilecek tüm veriler beşerî bir sistem olan demokrasinin
ferdin ve toplumun kalkınmasına değil, çöküntüsüne neden olduğunun
göstergesidir. Belki bu ümmet hadislerin ifade ettiği kertenkele deliği misali
aklının ucuna gelmeyecek vahim tabloyu işte bu demokrasi yalanı ile
yaşamaktadır.
1 asırdır
zulüm altında yaşayan İslam ümmeti bu zulümden kurtulmak için birçok hamle
yapmış ancak düşmanın silahı ile silahlanma mantığı bu durumun müsebbibi olan
fikir ve nizamlara meyletmesine, kurtuluşu oralarda aramasına neden olmuştur. Hâlbuki
muhtaç olduğu asıl kan tabiri caizse damarlarında mevcuttur. Ancak maalesef
ümmet maalesef bunun farkında değildir.
Tüm bu
verilere göre ortaya çıkan tablo vahim olsa da köklü çözüm elimizde mevcuttur.
Değişen insan değil, sistemlerdir. Bu Ümmet, İslam nizamı ile dünya liderliğine
yükseldiği gibi demokrasi gibi fikirler ile de sefil bir hayata mahkûm
edilmiştir. İslam nizamına doğru atılan adımlar için ümit varız. Öz ve cevheri
değişmemiş bu ülke Müslümanları, doğru nizam olan İslam’a doğru adımlarla
ilerlemektedir. Zafer ise inananlarındır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış