قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ
“Mü’minler muhakkak ki,
kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarında huşu içindedirler.”[1]
Bu iki ayet-i kerime, mü’minlere
kurtuluşun ilk iki şartını gösteriyor. Allah Subhanehu ve Teâla mü’minlerden
önce iman etmelerini ve şirk koşmamalarını emrederken, imandan sonra ilk amel
olarak ise huşu ile namaz kılmayı emretmektedir.
Allah Rasulü Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem’in ifadesiyle namaz, Cennet’in anahtarı, biz Müslümanların
gözünün nuru, mü’minin miracı, huşu ile kılındığında günahların kefaretine
vesile olan tevhitten sonra en önemli ibadet.
Namaz ile ilgili birçok
ayet ve hadisten bazıları şöyle:
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ
الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
“Şüphe yok ki ben
Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni
anmak için namaz kıl.”[2]
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ
وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ
“Onlar (Öyle) Adamlar ki, ne
bir ticaret, ne bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı
kılmaktan ve zekâtı vermekten 'tutkuya kaptırıp’ alıkoymaz.”[3]
Ebû Hurayra RadiyAllahu
Anh’den rivayet edildiğine göre, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve
Sellem şöyle buyurdular:
“Kıyamet Günü’nde kulun
hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi
gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar.
Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Aziz ve Celil olan Rabbi; Kulumun
nafile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle
tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”[4]
Ebu’d Derda RadiyAllahu
Anh şöyle anlatıyor: “Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bana şöyle
tavsiyede bulundu. Parça parça kesilsen de, yakılsan da Allah’a ortak koşma ve
farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse
Allah’ın koruması ondan uzaklaşmıştır.”[5]
Savaşta Dahi Namaz Terk
Edilmiyor
Müslümanlar ne zaman İslâm’a
sımsıkı sarılmakta gevşeklik göstermiş ise işte o gün zayıflamaya, zillete ve
dağılmaya başlamıştır. İslâm’ın düğümleri Hilâfet’in kaldırılması ve Kur’an’ın
hayattan uzaklaştırılması ile çözülmeye başlamış, daha sonra ise tek tek
çözülme devam etmiştir. Olmazsa olmaz düğüm olarak namazımız ise en son düğüm
olarak çözülmüş ve toplum ifsat olmuştur.
Allah Rasulü Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
“İslâm’ın
düğümleri, her biri tek tek çözülünceye kadar, kopacaktır. Bu çözülen
düğümlerin ilki yönetim ve sonuncusu da namaz olacaktır.”[6]
Cabir RadiyAllahu Anh, Allah
Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’i “Gerçekten kişi ile şirk ve
küfür arasında namazı terk etmek vardır.” buyururken
işittim,[7]
demiştir.
Müslümanlar ilk günlerden
itibaren namaza önem vermişler hatta en tehlikeli anlarda dahi namazlarını terk
etmemişlerdir. Bunun en güzel örneği Müslümanlar ile müşrikler arasındaki ilk
savaş bedir muharebesidir. Bedir günü müşrikler Müslümanlardan 3 kat fazla ve
donanımlı olmalarına rağmen Rabbimiz bu çetin savaşta Müslümanlara bir vakit
namazı değil terk etmelerini, tehir etmelerini dahi istememiş vaktinde
kılınması gerektiğini emretmiştir.
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ
طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ
فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ
فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ
الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ
فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ
بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ
وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
“Savaşta mü’minler
arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle
birlikte namaza dursunlar ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Onlar secde
ettikten sonra geri çekilip düşmana karşı dursunlar ve yerlerine henüz namaza
durmamış olan diğer topluluk gelsin. Onlar da tedbirli şekilde ve silahlarını
yanlarına alarak seninle beraber namaz kılsınlar.”[8]
Bu savaş öncesi Allah Rasulü
Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kıbleye yönelerek; "Ey Allah'ım!
Bana vaat ettiğini yerine getir. Ey Allah'ım! Eğer ehli İslâm'dan olan bu grubu
helak edersen yeryüzünde artık sana hiçbir zaman ibadet edilmez!” diyerek
abası sırtından düşünceye kadar durmadan dua ederek Rabbinden yardım istiyordu.
Ta ki Ebu Bekir RadiyAllahu Anh yanına geldi, abasını alarak tekrar omuzlarına
koydu, sonra arkasında durarak, "Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine yalvarışın
kâfidir. Kesinlikle Rabbin sana vaat ettiğini yerine getirecektir." diyordu.
Allah Rasulü’nün çevresinde toplanmış yeryüzünde bulunun bir avuç Müslüman’ın
canlarının, mallarının tehlikede olduğu böyle bir zamanda dahi namazı ikame
eden bu topluluğa Allah’ın yardımı ile zafer veriyor, müşriklere ise ilk zillet
yaşatılıyordu.
Aslında ilk nesil sahabe
efendilerimiz nasıl iman, namaz ve Kur’an ile Asr-ı Saadet’in yolunu açmış,
rızayı ilahiye ulaşmış ve İslâmî bir hayatı başlatmışlarsa bugün bizler de
onları adım adım takip eder, her konuda örnek alabilirsek Allah’ın yardımı
bizlere de gelecektir.
İslâm ümmeti İslâm’a
sımsıkı sarıldığı sürece Allah’ın yardımı ile hep izzetli olmuş ve yeryüzünde
adaleti tesis etmiştir. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve
Ashabı kiram Rıdvanullahi Aleyhim her konuda olduğu gibi namaz konusunda
da namazı ikame etmeyi ve huşu örnekliğini göstermişlerdir.
Örnek Nesil ve Namaz
Allah Rasulü Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem geceleri kalkıp ayakları şişinceye, secde yerlerini
ıslatıncaya kadar namaz kılıyor, neden bu kadar kendini yoruyorsun dediklerinde
ise; “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”[9] buyuruyorlardı.
Allah Rasulü Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem’in namazları ile ilgili rivayetleri değerlendiren kimse,
sanki O’nun hayatının tamamının namazla geçtiğini zanneder. Allah Rasulü Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem namaz kılarken sahabe efendilerimiz onun sürekli
ağladığını ve sinesinden değirmen taşının çıkardığı ses gibi sesler geldiğini
rivayet etmişlerdir.
Enes RadiyAllahu Anh
anlatıyor: “Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem irtihal-i dar-ı beka
eylerken yaptığı vasiyetinin tamamı şuydu; Aman namaza sarılın! Ellerinizin,
idareniz altında olanların hukukunu gözetin! Son nefesini verinceye kadar, dili
dönene kadar bu cümleyi tekrar etmiştir.”[10]
Hendek Savaşı’nda öğle ve
ikindi namazlarını kılamayan Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem “Ya
Rabbi, bunlar namazla benim arama girdiler. Namazlarımı kılmama engel oldular.
Sen de bunların gönüllerini, hanelerini ve kabirlerini ateşle doldur.”
diye beddua ediyordu.
Ashabı kiram Rıdvanullahi
Aleyhim, namaza durdukları zaman kendilerini Allah korkusu ve azameti
kaplar ve her şeyi unuturlardı. Ebu Talha birgün namaz kılarken bahçesindeki
kuşun namazda huşusunu bozduğu için o bahçeyi hibe ediyordu.
Ebu Bekir RadiyAllahu
Anh her namazında huşu içinde ağlıyor ve onun bu namazını müşrikler,
çocuklarımızı ve kadınlarımızı İslâm’a meyletirir korkusu ile engellemeye
çalışıyorlardı. Mücahit RadiyAllahu Anh Ebû Bekir ve Abdullah bin Zübeyr’in
namaz kılışlarını şöyle anlatıyor; “Onlar namaz kılarken, sanki bir direk
gibi hareketsiz dururlardı.”
Misver b. Mahreme RadiyAllahu
Anh anlatıyor; “Ömer RadiyAllahu Anh hançerlendikten sonra yanına
geldim. Oradakilere: Durumu nasıl? dedim. Gördüğün gibi, ne yiyor, ne de
içiyor. Hiçbir şeye karşılık vermiyor, uyanmıyor. Ey mü’minlerin emiri! Namaz
vakti geldi, dediler. Ha! Peki kalkayım. İslâm'da namazı terk edenin durumunu
düşündü. Yarasından kan aka aka namazını kıldı.”[11]
Ali RadiyAllahu Anh
namaz vakti gelince, vücudu titremeye başlar ve yüzü sararırdı. Sebebini
soranlara şöyle derdi; "Yerle göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan
aciz kaldığı bir emaneti eda etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak
yapabilecek miyim, yapamayacak mıyım bilemiyorum.”
Osman RadiyAllahu Anh
bazı geceler bütün geceyi uyanık geçirir ve bir rekâtta tüm Kur'an'ı Kerim’i
hatmettiği olurdu.
Sâbit RadiyAllahu Anh
diyor ki; "Zübeyr oğlu Abdullah secdeyi öyle uzun ve hareketsiz yapardı
ki, kuşlar gelir, omzuna konardı. Bazen de öyle rükû ederdi ki, bütün gece rükû
ile geçerdi. Bazen de secdeyi uzatır, bütün geceyi secde ile geçirirdi.”
Hubeyb RadiyAllahu Anh
müşriklerin eline esir düştüğünde; “Ey Hubeyb! Sen bizim babamızı, Hâris bin
Âmir'i öldürdün. Bugün onun intikamını senden alacağız. Ölmeden önce bir
isteğin var mı? demişler, Hubeyb bin Adiy RadiyAllahu Anh: Yaşatan ve öldüren
ve öldükten sonra gene diriltecek olan, yalnız Cenâb-ı Allah’tır. O'na binlerce
hamdolsun. Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım... demiş, namazı kıldıktan
sonra: Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek
olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım.” demiştir.
Fudayl bin İyâz RadiyAllahu
Anh şöyle anlatır: "Ashab-ı Kiram
sabaha girdikleri zaman saçları dağınık, renkleri sararmış bir şekilde
bulunurlardı. Geceyi secde edici, rükû edici olarak geçirirlerdi. Bazen uzun
müddet kıyamda kalırlar, bazen de uzun müddet secdeye kapanırlardı. Aziz ve
Celil olan Allah'ı andıkları zaman, rüzgârlı bir günde ağaç sallanır gibi
sallanırlar; gözlerinden, elbiselerini ıslatıncaya ve yerde abdest suyu
ölçüsünde eser bırakıncaya kadar yaş boşanırdı. Sabah olunca yüzlerine yağ
sürerler, gözlerine sürme çekerler, halk içinde sanki geceyi hep uykuyla
geçirmiş gibi çıkarlardı.”
Namazın hayatla bağı
Allah Subhânehû ve
Teâlâ namaza başlamadan bedenimizi, elbisemizi ve bulunduğumuz yeri
temizlememizi farz olarak emrediyor. Bununla birlikte Rabbimiz, bedenimizi,
elbiselerimizi ve namaz kıldığımız yerleri temizlemekle birlikte zihnî temizliği,
yediğimize, içtiğimize ve hayatımızdaki tüm haramları temizlemeyi, yeryüzünü
bir mescit gibi görerek şirk, küfür ve tağutlardan temizlemeyi de bizlere
emrediyor. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve sahabe
efendilerimiz bedenlerini, elbiselerini, namaz kıldıkları yerleri
temizledikleri gibi zihnî temizliğe önem veriyorlar, tüm haramlardan
kendilerini arındırıyorlar ve yeryüzünün bir mescit olduğu bilinci ile
yeryüzünün tamamını şirkten, küfürden, tağutlardan temizledikleri için Allah onlara
yardım etmiş ve onlar da her işlerinde zaferle galip gelmişlerdir.
Allah Subhânehû ve
Teâlâ namazlarımızda bizden iftitah tekbirini (Allah’u Ekber) alarak,
ellerimizi kaldırarak namaza başlamamızı emrediyor. Allah’u Ekber bir eylemdir, Allah’u Ekber bir
iddiadır. Allah’u Ekber imandır. O halde namaza dilleri ile Allah’u Ekber diyen
Müslümanlar, ellerini havaya kaldırarak dünyayı elinin tersi ile geride
bırakmalı, teslimiyetlerini göstermelidirler. Dillerimizin Allah’u Ekber
tekbirini hayata, ellerimizin teslimiyet bilincini ahrete yönlendirdiğimiz
zaman namazımız ile hayatımız arasında bağ güçlenecektir. Böyle kıldığımız
namazlarımız Kur’an’a, Sünnet’e uygun namazlar olacaktır. Allah Rasulü Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem ve sahabe efendilerimiz Allah’u Ekber şiarı ile yaşamış,
kendini ilah gören tüm müstekbirleri reddederek tam bir teslimiyet ile ahrete
yönelmişler ve namazlarını ihya etmişlerdir.
Allah Subhânehû ve
Teâlâ namazın esası olarak kıyam etmemizi, ayağa kalkmamızı, dik
durmamızı, dosdoğru olmamızı ve Kur’an’ı okumamızı emrediyor. Nebi ve Rasullerin
ve onlara ihsan ile tâbi olanların hayatları namazlarındaki kıyam ve
kıraatlerinin göstergesidir. Ancak ayakta duran, hayatında kıyamı olmayan,
dosdoğru yaşamayan, mücadele etmeyenlerin namazdaki kıyamları kıyam
olmayacaktır. Yine Kur’an’ı okuyan ama anlamayan, tefekkür ve tedebbür etmeyen,
okuduğunu yaşamayan, anlatmayan bir kıraat ile kılınan namazlar asla huşu ile
kılınan namazlardan olmayacaktır.
Allah Subhânehû ve
Teâlâ namazın diğer 2 rüknünde ise rükû ve secde etmemizi ve oralarda
kendisini tesbih etmemizi istiyor. Yeryüzünün halifesi olan insanoğlunun sadece
rükû ve secde anında eğilmesini emreden Rabbimiz bize topraktan geldiğimizi,
dönüşün yine kendisine olacağını, O’ndan başka yar ve yardımcımızın olmadığını
bizlere hergün defalarca hatırlatıyor. Kula kul olan, paraya, mala, makama,
düşmana ve diğer fitnelere boyun eğen, secde eden bir anlayış ile yaşayanların
asla namazlarında ne rükû ne de secde edemeyeceklerini bildiriyor. Allah Subhânehû
ve Teâlâ’ya en yakın olduğumuz secde anlarımız hayatımızın her anında
yaşanamazsa, bu anlarımızı en kıymetli zamanlar bilemezsek, Rabbimizle her daim
olamazsak aslında secdemiz, teslimiyetimiz eksik olacaktır.
Allah Subhânehû ve
Teâlâ’nın insanoğlundan ilk istediği şey secde, iblisin ilk isyanı ise
secdeyi terk etmesiydi. Namazdan gafil olan kişi her gün şeytanın ilk isyanını
tekrarlamakta ve Rabbine asi olmaktadır. Yeryüzü bizim için mescit olmalı, İslâmî
hayat yeryüzünün tamamına yayılarak her halimiz Allah’a teslim olduğumuz ibadet
gibi geçirilmelidir.
Allah Subhânehû ve
Teâlâ bizleri her gün cemaat ile kıldığımız namazlarda omuz omuza
getiriyor, aramızdaki iblis ve yandaşlarını çıkarıyor, bizleri birbirimize
kardeş kılıyor ve ümmet olma pratiğini öğretiyor. Nasıl bir imam ile kılınan cemaat
namazlarımızın sevabı, rahmeti tek kılınanlara göre kat kat fazlaysa,
hayatımızda da bir Halife liderliğinde İslâmî bir hayatı yaşamamız kulluğumuzun
olmazsa olmazıdır. Namazlarımızda imam nasıl gerekli ise hayatımızdaki imamda o
kadar hatta daha fazla önemlidir.
Aslında namazdaki her bir
emir, her bir hareket öncesi ve sonrası ile hayatla bağı olan bize mü’mince
yaşamayı gösteren ilahi bir hikmet, öğretidir. Acı olan ise hayatımızda birçok
şeyi feda ederek kıldığımız namazlarımızda bu bilinci ve huşu halini
yakalayamamamızdır. Birçok kardeşimizin namaz nedeni ile işlerini bıraktığını ya
da hiç işe başlamadıklarını biliyorum. Acaba sabah akşam her gün fedakârlıklarla
kıldığımız namazlarımızda gerçekten Allah’a yaklaşabiliyor ve kötülüklerden
uzaklaşabiliyor muyuz? Çünkü kanaatimce hakkıyla kılınan namazlar bir mü’min
için, bir dava adamı için her şeyden mahrum olsa dahi Allah ile bağını kurmaya
ve O’nun yolunda mücadele etmeye yetecek hatta artacaktır. Rabbim Rasul Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem ve Ashabı gibi namaz kılmayı ve bu namazlar ile Allah’a
yaklaşabilmeyi bizlere nasip eylesin…
قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ
الْعَالَمِينَ لاَ
شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
“Ey Muhammed! De ki:
Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, yaşamam ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah
içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben
Müslümanların ilkiyim.”[12]
[1]
Mu’minun Suresi 1-2
[2]
Taha Suresi 14
[3]
Nur Suresi 37
[4]
Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce
[5]
Müsned, İbn Mace, Beyhaki
[6]
Ahmed ibn Hanbel
[7]
Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, İbni Mâce
[8]
Nisa Suresi 102
[9]
Buhari
[10]
Ahmed b. Hanbel
[11]
Taberani
[12]
Enam Suresi 162-163
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış