Bayrama erişmek,
Cennet’e erişmek gibi güzeldir. Çünkü her nimet gibi bayramda Allah’ın biz kullarına
ikramıdır. Kurban Bayramı’nın arifesini yaşadığımız şu günlerde maalesef bayram
duygularını, sevincini, heyecanını, mutluluğunu yaşayamıyoruz. Hilafet’in yıkılmasından
sonra, İslam Ümmeti yeryüzünde atmıştan fazla ülkede paramparça olarak hüznü,
kaosu, katliamı yaşamak zorunda bırakıldı. Dünya bayramların bayram gibi
yaşanamayacağı bir hal aldı. Belki de her bayram “ah eski bayramlar” temennisi
bu yüzden her zaman dillendirilir oldu.
Kurban Bayramı,
Müslümanlar için Allah Subhanehu ve Teâlâ’yı tazim ederek, günahlardan
arınmak, şirkten beraat etmek, Hac amellerini gerçekleştirmek için Kâbe’yi
tavaf etmek, İbrahim Aleyhi’s-Selam’ın gösterdiği kulluğu örnek alarak
kurban kesmek, ibadetin en yüce anlamı; Allah yolunda canları, malları kurban
etmenin ve O’nun rızasına ulaşmanın kutlandığı bayramıdır. İşgalci kâfir devletlerin
bu ümmetin vücudunu parçalayarak aralarına setler ve sınırlar yerleştirmiş
olmasına rağmen, Müslümanların birliğinin en canlı örneğini yine bu bayramlarda
görmekteyiz.
Allah'a yakınlık,
yakınlaşmak manasına gelen kurban, insanlık tarihi boyunca bütün dinlerde ve
Kur 'an kıssalarında zikredilmiştir. Allah'a yakınlaşmak için kurban kesmenin ilk
defa Âdem Aleyhi’s-Selam’ın oğulları arasında olduğu Kur'an da Maide
Suresi’nde beyan edilmektedir. Yüce Allah bu kıssada, kıskançlığın ve birbirini
çekememenin sonucunu (Kabil'in kardeşini nasıl öldürdüğünü) bildirmektedir. Bu
kıskançlığın sebebi ise, Habil’in Allah'a ihlasla ve yakınlaşmak maksadıyla
adadığı kurbanın kabul edilmesiydi. İbni Abbas'ın rivayetine göre, kardeşlerden
biri ziraat ile uğraşıyordu ve ekinin en kötüsünü isteksizce sunmuştu.
Diğerinin ise koyunları vardı, koyunların en güzel ve en semizini bütün gönül
hoşnutluğuyla kurban olarak sunmuştu. Allah Habil'in kurbanını kabul etmiş, ancak
Kabil’in kurbanını kabul etmemişti.
Kurban, Allah'a yaklaşma
eylemidir. Allah kendisine bağlılıkta en önde olan melekleri, nebileri ve
müminleri aynı kökten türemiş “mukarrebler (yakınlaşmışlar)” olarak
isimlendirir. İslam Şeriatında da insanın, yeryüzündeki en değerli varlığı olan
canını, Allah yolunda feda etmesi (kurban etmesi) şahadet olarak
isimlendirilmiş, yine aynı şekilde ahiret hayatı için dünya hayatını kurban
edenlere Cennet vaat edilmiştir. İbrahim as Allah' a olan sevgi ve yakınlıkta,
zirve bir peygamberdir. Allah, İbrahim Aleyhi’s-Selam’ı sayısız
denemelerden geçirmiş ve kendisini dost edinmiştir. İbrahim as, kavmi ile
arasındaki tevhid mücadelesi sonucunda bütün kavminden ayrılmış, ibadetine asla
kimseyi ortak etmemiş ve
“Ve dedi ki, şüphesiz ben
Rabbime gidiyorum, O bana doğru yolu gösterecektir.” (Saffat 99) buyurmuştu.
Allah, İbrahim Aleyhi’s
Selam hakkında oğlunu kurban etme ve oğlunun bu konudaki teslimiyeti
hakkında Kur’an-il Kerim’de şöyle buyurmuştur:
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ
يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى
قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ
الصَّابِرِينَ
“Babasıyla birlikte
yürüyüp koşacak çağa gelince (babası) ona dedi ki: “Yavrucuğum! Rüyada
seni boğazladığımı görüyorum bir düşün, ne dersin?” O da dedi ki: “Babacığım!
Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat 102)
Ka’b ve diğerleri
dediler ki: “İbrahim’e rüyasında oğlunu boğazladığı gösterildiğinde Şeytan
dedi ki: “Vallahi İbrahim’in ailesini bu sırada fitneye düşüremezsem bir daha
asla onlardan birini fitneye düşüremem.” Böylece Şeytan, onlara adam suretinde
göründü ve ardından çocuğun annesine gelerek dedi ki: “İbrahim’in oğlunu nereye
götürdüğünü biliyor musun?” Dedi ki: “Hayır.” Şeytan dedi ki: “Onu boğazlamak
için götürüyor.” Çocuğun annesi dedi ki: “Kesinlikle hayır! Babası ona bundan
daha merhametlidir.” Şeytan dedi ki: “O, bunu Rabbinin emrettiğini sanıyor.”
Çocuğun anası dedi ki: “Şayet bunu ona Rabbi emretmiş ise Rabbine itaat etmesi
en güzelidir.” Sonra Şeytan çocuğa gelerek dedi ki: “Baban seni nereye
götürüyor biliyor musun?” Çocuk dedi ki: “Hayır!” Şeytan dedi ki: “O seni
boğazlamak için götürüyor.” Çocuk dedi ki: “Niçin?” Şeytan dedi ki: “O, bunu
kendisine Rabbinin emrettiğini sanıyor.” Çocuk dedi ki: “O halde Allah’ın
emrini işitip itaat ederek Allah’ın kendisine emrettiği şeyi kesinlikle
yapsın.” Sonra Şeytan İbrahim’e geldi ve dedi ki: “Nereye gidiyorsun? Allah’a
yemin olsun ki Şeytanın rüyanda sana gelip sana oğlunu boğazlamanı emrettiğini
sanıyorum.” Ancak İbrahim onu tanıdı ve dedi ki: “Benden uzak dur ey Allah’ın
düşmanı! Allah’a yemin olsun ki kesinlikle Rabbimin emrini yerine getireceğim.”
Böylece melun Şeytan onlara hiçbir şekilde zarar veremedi.” (İbni Kesir, bunu Ebu
Hüreyre’ye isnat ederek zikretmiştir)
Bu Kurban Bayramı
arifesinde de dünyanın birçok beldesinden milyonlarca Müslüman Mekke’ye günde
beş defa yöneldikleri vahdetin sembolü olan Kâbe’yi hac için ziyarete
yöneliyor. Allah İslam Ümmetine vahdeti emretmiş ve hac ibadeti ile de bunu
pratik olarak uygulamalarını emretmiştir. Hac farzı ile Müslümanlar ihram
altında, zengin-fakir, Arap-Acem, beyaz-siyah, yönetici-yönetilen, hangi
ülkeden gelirse gelsin hiçbir ayrım yapılmadan aynı gaye ile birleşerek tek bir
ümmet olduklarını tüm dünyaya göstermektedirler. Ancak İslam Ümmeti hac ibadeti
ile kastedilen bu birlikteliğin ruhunu yaşayabiliyor mu? Hac ibadetini yerine
getirirken bir araya geldiği gibi diğer konuları çözmede bir araya gelebiliyor
mu? Bugün Suriye, Mısır, Afganistan, Filistin, Arakan ve diğer beldelerimizde
yaşananlara karşı ümmet olma, vahdet olma şuurunu gösterebiliyor mu? Hacda bir
araya gelmemize rağmen siyasi, askerî, ekonomik, sosyal alanlarda İslam Ümmeti
neden paramparça? Allah bize sadece yılda birkaç gün birleşmemizi sonra dağınık
olmamızı mı emretti? Kesinlikle hayır. O halde hac sadece yeniden dirilme günü
mahşerin provası değil dünya birlikteliğinin de provası olmalıdır. Hac ve
bayram birlikteliğimiz hayatın her alanına yayılmalı ve vahdet ümmeti
olmalıyız.
Safa ile Merve arasında
gidip geldiğimizde; İbrahim Aleyhi’s-Selam’ın eşinin teslimiyetini, biz
elimizden geleni yaparsak, Allah’a tevekkül edersek, Allah bize yeter
dediğimizde Allah’ın bize yardım edeceğini bizi yalnız bırakmayacağını ne zaman
anlayacağız? Müslümanlar, tavaf esnasında döndükleri gibi neden Kur’an ve
Sünnet etrafında tavaflarını tamamlayamıyorlar? Ne zaman Kur’an ve Sünnet
merkezi etrafında birlikte Allah rızası için hareket edeceğiz? Müslümanlar
Arafat’a çıktıkları, Müzdelife’de geceledikleri, Mina’da kurbanlarını
kestikleri gibi Allah’a gösterdikleri teslimiyeti ne zaman diğer şeri
hükümlerde gösterecekler?
Kurban etlerini
paylaştığımız kardeşlerimizi sadece Ramazan ve Kurban Bayramlarında mı hatırlayacağız?
Onların derdi ile sadece bu günlerde mi dertleneceğiz? Bizler burada, kurbanlar
kesip ailelerimiz, akrabalarımız, komşularımız ve ziyaretçilerimiz ile sevinç
içerisinde bu mübarek bayramı kutlarken ve Allah adına kesilmiş o mübarek
kurban etlerini tadarken Suriye’de, Irak'ta, Filistin'de, Arakan’da, Mısır’da,
Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da ve diğer birçok İslam topraklarında katledilen
kardeşlerimiz ve onların mazlum aileleri gözlerimizin önüne hiç gelmeyecek mi?
Biz burada koyunları, koçları, inekleri, develeri Allah için kurban ederken,
kâfirlerin ve zalimlerin başka yerlerde kardeşlerimizi kurban ettiklerini
hatırlamayacak mıyız?
İblis’i taşlarken,
İblis’e çalışan, Allah’a isyan etmiş tüm beşerî güçleri, onların planlarını ne
zaman anlayacak ve ne zaman onlara fiilî olarak müdahale edeceğiz?
Kur’an ve Sünnet’ten
çıkartılan anayasa ve kanunlara itaat ettiğimiz gibi bunları uygulayacak olan,
bayramları bayram gibi kutlamamızı sağlayacak, Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim
kılacak Hilafet Devleti’nin kurulması için çalışmalıyız. Bunları yapmayacaksak
Kurban Bayramı’nı kutlamanın ne anlamı kalır? Allah ve Rasulü’nün bizlere ikram
ettiği bayramlarımızı geleneksel bayramlar haline getirip örfü ananelerle
bağdaştırmaktan kurtarıp siyasi kimliğini iade etmenin vakti gelmedi mi? İslam
Devleti’nin başkanı Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hac
işlerini yürütüp Müslümanlara imamlık yapmıştır. Gidemediği zamanlar yardımcısı
olan Ebu Bekir RadiyAllahu Anh’ı yerine Hac emiri olarak göndermiştir.
Daha sonraki halifeler de aynı yolu izlemiş, aynı gün bayramın ilan edilmesi,
hac işlerinin yürümesinin sorumluluğunu üzerlerinde taşımışlardır.
Bu ay içinde Türkiye
Cumhuriyeti devletinin her sene olduğu gibi 29 Ekimi Cumhuriyetin kuruluşu,
Milli Büyük Bayram olarak kutlamasına şahit olacağız. Medya organlarında,
hutbelerde Müslüman halka Cumhuriyet’in faziletleri anlatılacak, çocuklara
okullarda ve tören alanlarında gösteriler yaptırılarak farklı birçok etkinlik
düzenlenecektir. Müslümanlar nazarında iki bayramdan başka hiçbir bayram
yoktur, bunlar da Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem Medine’ye vardığında orada iki günün bayram olarak
kutlandığını görünce şöyle buyurmuştu:
“Allah bunları sizin
için daha hayırlı olanlar ile değiştirdi: (Bunlar) Ramazan
Bayramı ve Kurban Bayramı'dır.”
Cumhuriyet, Osmanlı
Hilafet Devleti’nin enkazı üstüne kurulmuş, kurulduğu günden bugüne “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir” anlayışı ile hareket etmiştir. İslam’a göre
ise egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır. Yine Cumhuriyet, Batılı kâfir
Kapitalist ideolojinin yönetim şeklidir. Bugün dünya çapında Müslümanların
başına gelen her ne varsa, bu Kapitalist ideolojinin ürünü değil midir? Bu
yönüyle Cumhuriyet, dünya çapında ve bilhassa İslamî coğrafyada güçlü ve etkili
bir sömürgecilik silahı olarak kullanılmaktadır. Zira insanların yönetimine
gelen güç odakları, demokratik veya göstermelik seçimler yoluyla iktidara
gelmişler, halkın temsilcisi görünümünde olarak diledikleri kanunları
meclislerde çıkarmışlar ve ülkeleri birer uydu devlet haline getirmişlerdir.
Etrafa baktığımızda, bunun birçok örneğini görmek mümkün olacaktır. Müslümanlar
unutmamalıdır ki, dün idama mahkûm edilip çirkin bir ölümle öldürülen Saddam’ın
rejimi de Cumhuriyettir, Hüsnü Mübarek’in rejimi de Cumhuriyettir, linç
edilerek rezil bir akıbete uğratılan Muammer Kaddafi’nin rejimi de Cumhuriyettir,
ülkesinden arkasına bakmadan kaçan Zeynel Abidin bin Ali’nin rejimi de
Cumhuriyettir, şu günlerde halkına savaş açıp her gün onlarcasını vahşice
katleden Esed ve Ali Abdullah Salih’in rejimleri de Cumhuriyettir, zindanlarda
her tür insanlık dışı işkenceleri masum insanlara reva gören Özbekistan zalimi
Kerimov’un rejimi de Cumhuriyettir.
Öyle hazin bir haldeyiz
ki bayramlarımızı dahi ümmet olarak birlikte yapamıyoruz. Ramazan orucuna
başlama ve bayram yapmada Hicrî takvim ve hilal konusu ne kadar önemli ise
kurban ve hac ibadeti içinde hilalin gözetlenmesi o kadar önemlidir.
Zilhiccenin 10. günü bayram olacağı için Zilhiccenin başlama günü Hicrî olarak
hilal gözetilerek tespit edileceği için bu konuda da hassasiyet göstermeli ve
şer’i şartlarda hac, kurban, bayram gibi ibadetlerimizi yapmalıyız.
Müslüman beldelerdeki
diktatörlerin gün be gün yıkıldığı, zalimlerin birbiri ardına devrildiği,
Müslüman kardeşlerimizin korku duvarlarını yıkarak tanklara ve mermilere karşı
meydan okuduğu, Hilafet sedalarının yükseldiği bu güzel günlerde, tüm İslam
âleminin mübarek Kurban Bayram’ını en içten dileklerimizle kutlarız. Allah Subhanehu
ve Teâlâ’dan bu bayramı İslam Ümmeti için rahmete, mağfirete ve kurtuluşa
ulaşmada bir vesile kılmasını ve bizlere Raşidî Hilafet Devleti’nin çatısı
altında gerçek bayramlar yaşamayı nasip etmesini dileriz.
Şüphesiz ki bayram
günleri, duaların kabul olunduğu günlerdendir. Bu nedenle bu mübarek günlerde
Rabbimize tüm kalbimizle şu şekilde yalvarıyoruz:
Rabbimiz, Müslümanları,
kendilerine zilletten başka hiçbir şeyi reva görmeyen kâfir devletlerin
tasallutlarından ve onlara gönül verip peşlerinde koşuşan zalim yöneticilerden
koru…
Rabbimiz, Suriye’de,
Filistin’de, Arakan’da, Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da, Yemen’de, Bahreyn’de ve
Afganistan’da meydana gelen direnişi, İslam Ümmeti’nin kendine geldiği ve
eskiden olduğu gibi yeniden ayağa kalktığı kutlu bir direniş kıl…
Rabbimiz, bizleri, senin
rıza-i ilahin yolunda İbrahim Aleyhi’s Selam gibi sözüne sadık, İsmail Aleyhi’s
Selam gibi de, emrine teslim olan kullarından eyle… İslam ümmetinin tüm
fertlerine bu şuuru nasip eyle…
Âmin.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış